80’lerdeki video furyasında ortalığı kasıp kavuran ve kaseti en çok kiralanan korku filmlerinden biri olarak hatırlıyorum Hayvan Mezarlığı’nı… Stephen King markası ile pazarlanan film hikayenin gücünden ve ¨katil çocuk¨ temasının şok edici etkileyiciliğinden sebep seyirci ve eleştirmen nazarında ilgi gördü, bütçesinin 5 katı gişe yaptı ve bir külte dönüştü. Biliyordum ki eninde sonunda bir yeniden çevrim gelecekti ve gün o gündür.
Orijinal film, King’in eserlerinde yarattığı Amerikan gotiğinin kurallarını bir büyük bütçe yapımı için olabilecek en sadık şekilde uyguluyordu. Yeniden çevrim için de bu cümleyi kurabiliriz ancak bazı tahrifatlar söz konusu ve bunu sağlamak için yapılan büyük hatalar.
Film gösterime girmeden övüldü de övüldü. Açıkçası ben yine karşıma It/O ayarında bir yeniden çevrim çıkacak sanıyordum ama ilgiyle izlememe rağmen filmin beklentilerimi karşılamadığımı ve 1989 yapımı Hayvan Mezarlığı’nın gücünün altında ezilerek un ufak olduğunu yazmak zorundayım.
Yeniden çevrimin hatası, romanın ve orijinal filmin izlediği yolu bir noktada terk etmesinden kaynaklanıyor. Ailenin dizilimi ve komşular aynı ama evin küçük erkek çocuğunun ölmesini beklerken, senaristler o sekansta adeta görsel bir nanik yaparak evin kızını öldürüyorlar. Yani hayvan mezarlığına gömülerek ölümden dönecek ve dehşet saçacak olan kişiyi değiştiriyorlar.
Sanırım amaçları, babalar ve kızları arasındaki aşka benzer duyguyu bir kabus senaryosu üzerinden yaratmak ve ailenin diğer fertlerinin katli için daha sağlam bir motivasyon sağlamak. Olur elbette ancak hikayenin amacı bir noktadan sonra tamamen buna evrildiği ve bu etkiyi sağlamak adına, akrabalarla etkileşim içeren cenaze sahnesi gibi pek çok mühim sekans atıldığı için filmden elimizde başarılı bir giriş, idare eder bir gelişme ve aceleyle halledilmiş bir final kalıyor. Hikayeye bir ilişki metaforu katmak, seyircinin kafasına subliminal olarak, ¨sevdiğiniz kadın sizi terk ederse tek şansınız onu kalbinize gömmek. Eğer onu geri getirmeye çalışır, kazara da başarırsanız dönünce yapacağı tek şey size zulmetmek olur¨ gibisinden bir ilişki öğretisi çakmak tamam ama Hayvan Mezarlığı’nın amacı bu mudur ya da olmalı mıdır o ayrıca tartışılır.
Filmdeki oyunculuklar genel olarak başarılı, geride kalan ya da çok öne çıkarak herkesten rol çalan biri yok. Kediyi sorarsanız o eski filmdekinden daha sevimli duruyor. Aradan geçen 30 yılda kedilerin yükselişi devam etti ve köpeklerin saltanatını yıkarak gözde ev hayvanlarına dönüştüler. O yüzden yeni film, filmin kedisine biraz daha insaflı davranmış. İlk filmi seyrettikten sonra kedilerden ciddi anlamda korkan arkadaşlarım olduğunu hatırlıyorum. Stephen King evcil hayvanları kullanarak korkutmayı seven bir yazar. Cujo’da yarattığı dehşet kitabı okuyan/filmi seyredenlerin hala hatırındadır.
Ama hayvan hakları savunuculuğu en güçlü zamanlarında ve bu sefer öyle olmuyor. Aslına bakarsanız yeni Hayvan Mezarlığı, eski filmin gelişme ve sonuç kısmında makas değiştiren ve şiddet dozu seyreltilen bir alternatifi adeta. Yine de filmin set tasarımını görmezden gelmeyelim. Bu filmdeki ¨hayvan mezarlığı¨ eski filmdekine nazaran daha ürkünç ve etkileyici. Filmimiz finalde de bir sürpriz yaratmayı ihmal etmiyor. Bir devam filmi söz konusu olabilir mi? Bu bence hikayeden çok gişe ile ilgili olacaktır ancak senaristlerin meseleyi bu aile üzerinden götürmeyeceklerini anlıyoruz. Tipik bir Alacakaranlık Kuşağı finali… Tamam biliyorum, bambaşka bir sekanstı belki ama orijinal filmde de öyleydi.
Stephen King’e ve onun Amerikan kırsalında geçen kabus öykülerine meraklısıysanız Hayvan Mezarlığı’nı izleyin. Film kesinlikle bir kayıp değil ancak eski filmi iyi hatırlayanlardansanız beklentiniz ve bu sebepten oluşacak olan bir hayal kırıklığınız olacaktır. İyi seyirler.
murattolga@gmail.com