Rudolph Valentino kültürel anlamda ortaya çıkan ilk ikonlardan birisiydi. Valentino’nun insan üzerindeki etkisine değinildiğinde artık kendi hür iradesini kullanarak bir şeyler ifade eden bireyden bahsetmek gerekir. Toplumda bu sadece Valentino ile sınırlı kalmamakla birlikte, isteyen kesime istekleri doğrultusunda pek çok şey verilmektedir. İstemek sadece ihtiyaçların karşılanması yönünden değil, aynı zamanda birey olarak neye ihtiyacımız olduğunu ve nelerin bizleri tatmin edebileceğinin farkına vardığımız anlamına da gelmektedir. The Son of The Sheik’te (George Fitzmaurice, 1926) Valentino’nun özel olarak göğüs bölgesinin çıplak olarak çekilmesinin istenmesi, toplumda seksüelliğinin farkına varmış ve bu varış sayesinde neye ihtiyaç duyduğunu bilen kadını da çok net bir biçimde örnekler.

the Sheik

-*-

The Sheik (George Melford, 1921) Valentino’nun kariyerinde önemli bir rol oynamıştır. Popüler bir ikon haline gelmesinin yanında film, film çalışmaları alanında erkeğin gündelik hayattaki yerini sorgulaması açısından pek çok kapı açmış, Valentino’nun kısa kariyerinde Valentino olmasaydı onun yerini alabilecek bir başka erkek figür olabilir miydi gibi soruları da gündeme The Sheik postergetirmiştir. Film bu soruların cevabını oryantalizm gibi bir konsept üzerinden vermeye çalışmıştır.

Bir tarafta garbın özelliklerine sahip bir kadından bahsedebilirken, diğer taraftan şarka ait bir erkekten bahsedebiliyoruz. Bu ikisi arasındaki uzaklık ikisini çöl gibi bir köprü görevi üstlenen mekan ve kavramda bir araya getirmektedir. Bir araya gelmişlerdir ancak şark şarklığını, garp da garplığını tüm kendine has özellikleriyle çölde yansıtan iki ayrı uç olarak dile getirmiştir. Peki aynı zıtlık ve çölde bir araya geliş Valentino üzerinden izleyicide nasıl bir algı oluşturmuştur? Filmi sinemada izleyen kadın izleyici kendi kültürüne yakın (Valentino) ama kendi kültürüne uzak bir karakteri (Şeyh) canlandıran bir erkek ile karşılaşmıştır. Bu durum Valentino’yu ötekileştirmede etkilidir ancak Valentino’yu tek bir sıfat üzerinden irdeleyebilmek için oldukça yetersiz bir durumdur: Valentino bir idolken, bilinmeyen yahut hiç daha önce duyulmamış bir role bürünmüş bir şekilde ikilem yaratmakta, gündelik hayatta çok yakın ama bir karakter olarak çok uzak bir figür halinde ne garba ait ne de şarka ait birisidir. Valentino’nun durumunda da bir idol olmak için herhangi bir konuma atfedilememek oldukça etkin bir roldür.

Müzik endüstrisinde bu iki uç konuma da atfedilemezlik David Bowie gibi bir örnekle de karşımıza çıkmaktaydı. Androjen özelliklere sahip Ziggy Stardust karakteri sadece genç kız rüyasını süsleyen bir fantezi değil, erkek için de bir fanteziydi aynı zamanda. Valentino da kadın için bir garplı, ama hayal dünyasında bir şarklıydı ama hem garp hem de şark özellikleriyle arzulanıyordu. The Sheik’teki esas gösterge Valentino’nun kendisiydi ve filmin akışı Valentino’nun tavır ve davranışlarıyla beraber çözümlenebiliyordu. Esir alınmış Lady Diana Mayo (Agnes Ayres) ile aynı çadırda kalırken Valentino’nun kostümü, botları ve çadırın dekorasyonu Valentino’nun şeyh karakteri üzerinden açılıma gidiyordu. Bu dekorasyon bir Arap’ın gündelik hayatına yönelik bir özelliği değil, sanki sadece Valentino’ya özel olarak hazırlanmış izlenimini veriyordu. Lady Diana’yı kaçıran diğer Arap karakteri Valentino’dan oldukça farklı bir biçimde “kötü” yaftasının yapıştırılabileceği bir karakterdi ve her ne kadar daha Arap geleneklerine uygun kostümlerde olsa da esas Arap; esas şeyh Valentino olarak görülmek isteniyordu.

Valentino

Valentino bir erkek olarak feminen görüntüye de yakındı. The Sheik bir kez daha şark karakterine hangi erkek uygundur sorusu üzerinden gitmekteydi. Kötü karakter sakallı ve çirkin, Valentino yakışıklı ve arzulanır bir haldeydi. Lady Diana Şeyh’e aşık olmuş ve “kötü” karakterden nefret etmişti. Valentino’nun karakteri tam tersi olsaydı; yani Valentino bir “kötü”, sakallı ve çirkin karakter de Valentino olsaydı, Lady Diana’nın seçeceği unsur iyi ve kötü sıfatları üzerinden değil, “iyi”nin de “kötü”nün de Valentino olup olmaması üzerinden etkili olacaktı. Esas Valentino’nun canlandırdığı karakter kadına bir ödüldü; kadın ise Valentino için bir ödül değildi. Şarka ait erkek bir “öteki” olsa da, sonrasında garba ait kadın esas “öteki” haline gelecekti çünkü filmin metninin akışında Valentino’nun arzulanır olmasının yanında Valentino’ya artık alışılmıştı.

-*-

Filmin sonunda öğrenilen gerçek Şeyh’in gerçek bir Arap olmadığıdır. Şeyh garpta eğitim görmüştür. Bu Valentino’yu kendi garp kimliğine götüren bir müjdedir. Valentino kadın için bir ödülken, esasen garp kimliğine sahip olması da bir diğer ödüldür. Şarklı bir karaktere alışılmışken, garba ait bir Valentino yeniden çizilmeye başlanır.

Film esasen kadına dayalıdır. Tüm arzu, aşk ve tutku kadının arzusuna, aşkına ve tutkusuna denktir. Bir kadının istediği her şey Valentino’da vardır. İlk başta garba uzak bir karakter ile gizemli bir Valentino çizilmiş, sonra Valentino esas kimliğiyle müjdelenmiştir.

Şark garp için bir “öteki”yken, Valentino da bir “öteki”ydi. Valentino’yu bir şeyh rolünde izlerken ise, şarkın tüm egzotizmi tek bir yerde; Valentino’nun ta kendisinde toplanmıştı.

blank

Burak Bayülgen

1983′te İstanbul’da doğan Burak Bayülgen yedi yaşında korku filmleriyle tanıştı. İlkokulda hayallerinde korku sinemasını meslek edinip Freddyler ve Jasonlar ile iç içe bir hayat düşleyerek bir kaçış yaşayan Burak lisansını ve yüksek lisansını Sinema-TV üzerine tamamladıktan sonra en çok yapmak istediği işe, yani yazı yazmaya koyuldu.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Sinemaya Film İzlemeye Gidiyoruz, Reklam Değil!

Filmden önce 35 dakika sucuk reklamı göstermenin savunulacak bir tarafı
blank

Korku Sinemasında En Meşhur 10 Külot

Semra Doll, Night of The Demons'tan A Nightmare on Elm