blankVampirler geceleri hüküm sürüyordu, ama sayıları gitgide azalıyordu. Kafalarına konulan ödüller sonrasında yeni bir avcı sınıfı ortaya çıktı, ödül avcıları… Avcılardan biri diğerlerine benzemiyordu. O bir melezdi. Yarı insan, yarı vampir… Kendi ile savaşan herkesin korktuğu acı içinde ve yalnız… O vampir avcısı D’ydi.

Gecenin sisli ve soğuk yüzü kendini hissettirdiğinde bir güç önündeki her rengi soğurarak yoluna devam eder. Siyah atların çektiği bir araba yolda tüm hızıyla ilerlemektedir. İnsan olmadığı belli olan bir yaratığı taşıyordur amacına doğru. Derken yatağında kaygı içinde bekleyen güzel bir kadına döner sahne. Cam açılır, ayna kırılır ve kadın görünmeyen bir yaratığın kollarında odasından dışarı taşınır.

Kadının adı Charlotte’tur. Kalan son vampirlerden biri olan Meire Link tarafından gece yarısı kaçırılmıştır. Ailesi endişeyle onu ölü ya da diri geri getirecek olan vampir avcısını eklemeye başlarlar. Adı D olan bu avcı melezdir. Ve avını onunla aynı amaçlar için tutulan Marcus Kardeşler isimli bir grup vampir avcısını da egale ederek tamamlamak zorundadır. Her zamanki gibi görünen bu görev yüklü bir ücretin yanında aşk, görünen ve görünmeyen arasında çözülen olaylarla beraber daha da karmaşık hale gelecektir. Lakin Charlotte Meire’ye âşıktır ve aşk vampir avcısını da tuzağına çekmeye hazırlanmaktadır.

Vampir avcısı D’nin ortaya çıkış serüveni 1983’den itibaren yayımlanmaya başlayan aynı isimli çizgi roman serisi ile başlıyordu. Bu diziden çıkan bir roman ise 1985’de Kyuketsuki Hanta D olarak uyarlanan ilk uzun metraj yapım olmuştur. Sonrasında gecikmeli olsa da 1992’de Vampire Hunter D İngilizceye de dublajlanarak ABD’de vizyona girmiş ve sonrasında televizyonda da çok büyük bir hayran kitlesine sahip olmuştur. Vampire Hunter D aynı zamanda yapı olarak bakıldığında ortaya çıkan diğer vampir avcılarına da ışık tutmuşa benzer. Bunların başında Blade, Van Helsing ve şekil itibariyle Solomon Kane sayılabilir. D karakteri pek çok anlatısal ve görsel yapıyı bir araya getirmesi açısından hem anime izleyicisine yakın hem de popüler bir anti- kahramandı. Aynı zamanda spagetti western filmlerinde (özellikle de Sergio Leone yapımlarında) görmeye alışkın olduğumuz çok konuşmayan, işini hakkını vererek yapan ve gizemli yanını asla kaybetmeyen hem korkulan hem de çekici bir karakterdi. Sözün özü popüler kültürün pek çok motifini gecenin efendilerinin dünyasına indiren vampir avcısı D Japon animelerini dünyaya tanıtman yapımlarında başında gelir.

blank

İşte 2000 yapımı, 103 dakikalık Vampire Hunter D: Bloodlust, VHD’nin devamı ve 15 yıl sonra beyazperdeyle buluşan uyarlaması olarak karşımıza çıkıyor ve seyircisi ile özlem gideriyordu. Her ne kadar gösterimi kısıtlı olarak yapılmış ve bizde de festivallerde gösterilmiş olsa da yapım yine büyük bir başarıya imza atmıştı. Yapım ilk VHD ile karşılaştırıldığında aynı zamanda anime tekniğindeki mükemmel gelişimi de gözler önüne sunuyordu. Filmde kullanılan karakter tasarımları ve mekân çizimleri kısacası her bir ayrıntı mükemmel işçilikte yapılan koca bir tabloyu tamamlıyor ve seyir boyunca bizi içine çekmeyi başarıyordu. Âşıklar arasındaki dram ve karakterlerin kendi içlerindeki çözülmeleri bu görsel tablonun renklerini daha da canlı bir hale getiriyordu.

Yönetmenliğini Wicked City (1987), Ninja Scroll (1993) gibi yapımlardan da tanıdığımız Yoshiaki Kawajiri’nin üstlendiği anime artıları ve eksilerini bir kenara bırakırsanız türün izlenmesi şart olan yapımlarından biri. Ve en etkileyicilerinden diyebiliriz. Yapıma yine bir spagetti western havası hâkim. Büyük miktarda ödül ve bunu kazanmak için birbirleriyle kıyasıya mücadele eden ödül avcıları… Bunun yanında kapana kısılmış bir şekilde aşklarına sahip çıkmaya çalışan Charlotte ve Merie animenin duygusal koruyucuları oluyorlar. Âşıkları korumaya and içmiş Barbarois adlı gece yaratıkları ise Coppolla’nın Dracula’sı da dâhil birçok vampir filminde ve romanında sözü geçen Çingenelerin yerini alıyorlar. Ve seyir boyunca türler ve amaçlar arasındaki mücadele bitmek bilmiyor böylece.

Aşk her yerde… Bazen kaçmanız gerekse de tüm dünyadan ve tek çareniz yıldızlara giden yol olsa da aşk her yerde… Ne olduğunuzun önemi yok eğer yeteri kadar direnirseniz peşinizde ki ne olursa olsun size saygı duymayı öğrenecektir sonunda.

Gecenin yaratıklarıyla ilgili birçok kitap okudunuz ve film seyrettiniz. Fakat bu anime izleyebileceklerinizin içinde en iyilerinden olabilir. Hala seyretmediyseniz mutlaka izleyin. Yıldızlara giden yol sizinle olsun.

blank

blank

Melahat Yılmaz Özberk

1981 Ankara doğumlu... Anadolu Üniversitesi Türk dili ve Edebiyatı bölümünde okuyor. Gölge- e Dergi ve Öteki Sinema’da çeşitli film eleştirileri ve hikâyeler yazıyor. Tek dileği yazacak sözlerinin bitmemesi ve bunları sayfalara dökebilmek…

1 Comment Leave a Reply

  1. Düşündürücü sözleriyle beni etkileyen bir anime oldu..
    ”Son vampirde yok olup gittiğinde geçmişin yasını kim tutacak..Birileri bu acıyı anlayabilecek mi? Bu yalnızlığı…,,
    Bir ölümlüye aşık olmuş bir vampirin animeden seslenişinin yüreğimizde yanıt bulması kendimizi kalabalıkların arasında öteki olarak görmeye başlamış olmamızdan mıdır?Şu yada bu nedenle toplumun ;kutuplaşan ,yalnızlaşan bireyler yığını haline gelmesi yüzyıllık yalnızlığı yaşayan doğa üstü bir yaratıktan bizi dahada
    ucubik noktalara taşıyan sevgisizlik ve güvensizliğin bir ifadesi mi ?
    ”Sayımız azalıyor teker teker avlanıyoruz yalnızlığa mahkumuz.Umutsuzca yanlış anlaşıldık;
    Ne yazık ki çoğunlukla yanlış anlaşılacak kadar bile zaman tanımayız birbirimize bir ekmeğin ufalanmış kırıntıları kadar bir birinden kopmuş yaralı oluşumuzdan dır güvensizliğimiz
    ”Aşk sadece insanlara mahsus bir şey değildir bizlerde onun cazibesine kapılırız,,
    Bütün farklılıklardan ve ötekileştirme çabalarında ,kadim yaralardan güçlü olmasındandır bu cazibe …bu susuzluk ..
    ”Sen kötü birisi değilsin sadece kötü giyiniyorsun,,
    Farklı zevk ve yaşam tarzlarına sahip olmak düşmanca duyguların ve sürek avlarının başlangıcı olmamalı…birbirimizi sevelim ki torunlarımız da bir ağacın gölgesindeki yalnızlığımızda bizi sevebilsinler..

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Ghost in the Shell (1995)

Yıl 2029, dünya yaşamın her alanına yayılmış çok gelişkin bir
blank

Perfect Blue (1997)

Perfect Blue izleyicisini başarıyla geriyor. Hem de bunu artık kabak