1- Vampir hikâyeleri çoğunlukla Slav mitolojisinden çıkmış. Fakat genel olarak Avrupa folklorunda geçiyor da diyebiliriz. Ortak tanıma göre; vampirler mezarda yaşamaya devam eden, kanla beslenen, canlıların yaşam enerjisini emen ölüler. Çeşitli hayvanların kılığına girebilirler. Genellikle izbe yerlerde yaşar, geceleri dolaşırlar. Onları öldürmek için kafalarını kesip, ayaklarının dibine koymak ve ağızlarını sarımsakla doldurmak gerekiyor. Kalplerine kazık çakarak ya da yakılarak da öldürülebilirler. Sonuçta kül olmalıdırlar.
2- Vampir kelimesi İngilizcede ilk defa 1976’da görülmüş. 17. yüzyılda Fransız literatüründe görüldüğü de söylenmekte. Mercure Galant 1693-1694’te Rusya ve Polonya’da bir vampir davasını rapor etmiş. Kelime aslında Slav kökenli. Mesela Arnavutça’da “dhampir”, dişlerle içmek demek. Upior, upper, upyr gibi kelimelerin ise Türkçe’deki uber’den geldiğine inanılıyor.
3- Vampirler her zaman yalnız gezmezler. Bir grup vampirin oluşturduğu birliğe klan, kovan ya da sürü denir. Anca beraber, kanca beraber yani.
4- Porfiria, halk arasında vampir hastalığı olarak da bilinen bir hastalık. Bu hastalığı taşıyanlar kansız, ışıktan etkilenen ve diş etlerinde çekilme olan insanlar. Demire karşı herkesten daha çok istek duyuyorlar. Kan da bir demir kaynağı. (Aslında D vitamini, demirin vücutta emilimini sağlar. Ama vampirlerin portakal ya da güneşi sevdikleri pek söylenemez.)
5- Vampirlerle ilişkilendirilen 2 medikal bozukluk var: Haematodipsia ve Hemeralopia. Haematodipsia kana duyulan seksüel açlık, Hemeralopia ise gündüz körlüğü demek. Sanılanın aksine kansızlık yani anemia vampirlerin yaşadığı durumu tam olarak ifade etmiyor. Neticede onları kan çekiyor.
6- Tarihte yaşamış gerçek vampirler mevcut. Mesela Kontes Elizabeth Bathory (1560-1614) gibi. Bathory, bakire kızların kanını vücuduna sürer ve bu şekilde genç kaldığına inanırmış. Fakat gençleşmediği gibi, vakti gelince ölmüş de.
7- Bir başka gerçek vampir de vampir efsanelerinin babası III. Vlad Tepes. Kendisine Vlad Dracul, Dragon, Kazıklı Voyvoda da deniyor. Romanya prensi aka Eflak beyi, Osmanlı askerlerini kazığa oturtması ve kanlarıyla ziyafet çekmesiyle biliniyor. Ancak akacak kan damarda durmuyor.
8- Vampir gömütü bulma meselesi Sümer ve Babil’e kadar dayanıyor. M.Ö. 4000’li yıllarda ekimmu ya da edimmu denilen bu varlıkların mezarlarından kalkacağına inanılırmış. Ayrıca Lamastu da Babil kültüründe vampir özellikleri gösteren bir tanrıça. Yani vampirlerin yaşlı oldukları bir gerçek.
9- Vampirlerin davet edilmedikçe kapıdan geçememesi aslında şeytanla ilgili bir inanışa dayanıyor. Buna göre şeytana bir kez izin verirsen, seni her zaman rahatsız eder. Özellikle de uykunda.
10- Sarımsak, vampir kovmak için 2000 yıldır kullanılan bir uygulama. Buna göre antik Mısırlılar sarımsağın tanrıdan bir armağan olduğuna inanıyorlarmış. Romalı askerler sarımsağın kendilerine cesaret verdiğine, Alman madenciler ise kendilerini yeraltından gelecek şeytanlara karşı koruduğuna inanırlarmış. Günümüz tıbbında da sarımsak güçlü bir antibiyotik. Kokusuyla da tam bir insansavar.
11- Bazı efsanelere göre bir vampirin ilk dönüştürdüğü kadın onun eşi olur ve bazen de hamile kalabilir. Bebeğe de Bulgarcada glogglave, Türkçede vampirdzii deniyormuş.
12- Bir zamanlar Balkanlarda balkabaklarının ve karpuzların da vampire dönüşeceğine inanılırmış. 10 gün dışarıda kalır ve bir Hristiyan tarafından yakılmazlarsa vampire dönüşebilirlermiş. Tamam, dişleri çıkmayabilirmiş ama üstlerinde kan damlaları birikirmiş. Karpuz; pembe, sulu ve neşeli karpuz…
13- Sheridan Le Fanu’nun 1872’de yayımlanan gotik kitabı “Carmilla”, tarihteki ilk lezbiyen vampir romanı. Sinemaya da birçok kez uyarlandı. Bkz: The Vampire Lovers (1970).
14- Tarihin ilk vampir filmi ise “Secrets of House No. 5” (1912) sayılabilir. Ama biz 1922 çıkışlı “Nosferatu”yu kabul ediyoruz. Vampiri havalı gösteren ilk kişi ise Bela Lugosi ve dolayısıyla Universal Pictures. Tabii ki “Dracula” (1931) filmiyle.
15- Bir vampir hakkında yazılmış ilk roman Lord Byron’ın doktoru John Polidori’ye ait. “Vampyre” (1819) adıyla yayımlanan bu romanın isim hakkını Lord Byron almış. (İlk başlarda “Frankenstein”ı da Percy Shelley’nin yazdığı düşünülmüş. Ama o, kitabın çok genç bir kadının ilk eseri olduğunu itiraf etmiş: Mary Shelley’nin.)
16- Vampirlere birçok farklı kültürde ve ülkede rastlamak mümkün. Mesela Çinli vampirlere “ch’iang shih” deniyor ve bunlar zıplıyorlar. Kaibyo da Japonların vampir kedisi. Mısır tanrıçası Sekhmet kan içmesiyle biliniyor. Aynı şekilde Hint tanrıçası Kali de öyle.
17- Vampirler gün ışığında dolaşamaz ya da tabutta uyur gibi birçok gelenek çeşitli roman ve filmlerde değiştirildi. Mesela Ann Rice’ın “Interview with the Vampire”, Stephenie Meyer’in “Twilight” romanlarında olduğu gibi. (Gün ışığında pırlanta gibi parlayan, lüks malikânelerde keyif çatan vampirler…)
18- Hollywood vampirleri gerçek vampirlerden oldukça farklı aslında. Güzel, yakışıklı, genç, varlıklı, tarz sahibi ve seksiler. Oysaki gerçek vampirler birer kan torbası. Isırıldıktan sonra 40 gün dayanırlarsa et parçası, kemikler ve kaslar oluşuyor, insan görünümüne kavuşuyorlar. Öncesinde ise tam bir menemenler.
19- Başta Yunan mitolojisi olmak üzere birçok kültürde vampirlik cadılıkla bağlantılı. Türk mitolojisinde de cazular (cadılar) ve oburlar vampir olarak nitelendiriliyor. Bu varlıklar geceleri aktif, insan dünyasına dâhil olabilen, insanlara ve hayvanlara eziyet eden, onların kanlarını içen varlık tipleri.
20- Türkçe edebiyatta ilk korku romanı “Drakula İstanbul’da” (Kazıklı Voyvoda, 1928). Bu eser, Bram Stoker’ın “Dracula” (1897) romanının bir uyarlaması. Tabii içinde birçok Türk motifi yer alıyor. Bir de 1953 yılında “Drakula İstanbul’da” adıyla filmi yapıldı. Atıf Kaptan Drakula performansıyla kanımızı kaynattı.
Öteki Sinema için yazan: Semra Doll
Vlad ile Fatih Sultan Mehmet çocukluk arkadaşı imiş. Aynı laladan eğitim almışlar. Sonra onu Eflak’a göndermişler ve kazıklarla dolu hikayesi başlamış :)