Geçenlerde bir vesile ile tüm zamanların en iyi absürt komedi dizilerini sıralayan bir listeye denk geldim internette. Sonra başka bloglarda aynı konuyu taradım. Absürt komedi hafızamız “Kaygısızlar”dan daha geriye gitmiyordu. Gülşen Abi’yi, Medeni Haller’i, Day Day’ı ve Ortaklar’ı falan ara ki bulasın. Hele bir dizi vardı ki onsuz absürt yerli dizi listesi yapmak “absürt ile iştigal etmekten” başka bir şey değildir. Yani bir düşünün; 80’lerde bir bayram günü televizyon karşısındasınız ama Mustafa Kandıralı ve saz arkadaşları yok! Veya Devekuşu Kabare’yi anlatan bir yazı yazıyorsunuz ama Haldun Taner’den bahsetmiyorsunuz! Bu kadar vahim! Türkiye’de absürt mizah ve absürt TV dizisi deyince ilk akla gelmesi gereken şey Ferhan Şensoy ve onun Varsayalım İsmail adlı abuk dizisidir.
Saatsiz Maarifsiz Bir İsmail Takvimi…
1986 yılında test yayını başlayan “ikinci kanal”da (TRT TV2’de) yayınlanmaya başladı Varsayalım İsmail. Ferhan Şenşoy hem senaryo yazarı hem yönetmen hem de başrol oyuncusu idi. Dizide Derya Baykal, Zuhal Olcay, Bülent Kayabaş, Sevil Üstekin, Tarık Papuççuoğlu, Rasim Öztekin ve Baykal Kent gibi isimler de rol alıyordu. Varsayalım İsmail’in ilk sezonu uzunluğu 10-12 dakikalık 13 kısa bölüm halinde yayınlandı. Hatırladığım kadarıyla bir eğlence programının parçası olarak yayınlanıyordu.(1) 1991 yılında TV1’e geri dönen İsmail, 1992 yılında kurulan Show TV’ye geçti. Bu dönemde kadroya Nurseli İdiz, Mübeccel Vardar, Özcan Özgür gibi oyuncular katıldı.
Dizinin kahramanı, İsmail, reklam filmi çeken küçük bir firmada çalışan, zamanının çoğunu uyuyarak ve düş görerek geçiren eksantrik bir adamdır. İsmini soranlara “ Varsayalım: İsmail. N’olacak? Neye faydası var?” diye cevap veren, haftanın altı günü yataktan kalkmak istemediği için işine geç kalan, pazar günü de “işe geç kaldım” diye yataktan fırlayan, ne doğru dürüst çalışan ne de dinlenen birisidir. Genelde sabit kadrolu düşler gören İsmail’in düşlerinin baş köşesinde hep Leyla (Zuhal Olcay) vardır. Evliliğini belli rutinlerin tekrarı şeklinde yaşayan, günlük uğraşlardan, kurallardan, yerleşik kalıplardan ve otoriteden hiç hoşlanmayan İsmail, teselliyi düşlerinde aramaktadır. Tabi ki normal bir insan düşlerinin içeriğini ne kadar kontrol edebilirse İsmail de o kadar kontrol edebilmekte ve bir sürü alakasız insan düşlerine doluşmaktadır. İşin kötüsü bu insanlar İsmail’in gerçek sandığı başka düşlerde bambaşka kimliklerle yeniden karşısına çıkmakta ve İsmail’in yaşamı neyin düş neyin gerçek olduğunun pek kestirilemediği bir curcunaya dönüşmektedir. Dizinin hikayesi de İsmail’in uyan(dırıl)maları arasında gördüğü düşlerden ve yüzdesi pek kestirilemeyen gerçek yaşantılardan oluşmaktadır.
Dizininin Show TV’de gösterilen sezonu barındırdığı abuk tiplerin çokluğu sayesinde lise yıllarımızın mizah bombası haline gelmişti. İsmail’den kurtulmaya çalışan ev sahibi Davlumbaz Bey (Baykal Kent), her söylediği kelimeyi üç defa tekrar eden Kompresör Bey (Özcan Özgür), İsmail’in sevişmek isteyip de bir türlü vuslata eremediği “Sektirmez”(!) Hanım (Nurseli İdiz) ve kendisini inşaatlarda kullanılan el arabası ile taşıttıran Tintintinimini Hanım’ın isimleri bile komikti.(2) Hele İsmail’in monosikleti efsane idi. Sonraları, espri anlayışını da yanına alarak kırklara karışan İsmail, 2013 yılında İşler Güçler dizisinin 40. bölümünde Sadi’ye göründü ve tekrar kırklara karıştı.
Ferhan Şensoy Türkiye’de modern sahne mizahının duayeni idi. Geleneksel Türk Tiyatrosu ile modern ekolleri bir araya getiren Ortaoyuncular tiyatrosunun kurucusu olan Şensoy aynı zamanda kavuğun da 4. sahibi idi. Ortaoyuncular’ın pek çok başarılı oyununun yanında özellikle Ferhangi Şeyler oyunu 90’lı ve 2000’li yıllarda çok rağbet gören tek kişilik ayaküstü (stand-up) komedilerin atası idi. Varsayalım İsmail de çeşitli şekillerde Ferhangi Şeyler’in espri dağarcığından faydalandı.
[box type=”shadow” align=”” class=”” width=””]
Varsayalım İsmail’i farklı yapan şey absürt mizahı yoğun olarak kullanması idi. Ferhan Şensoy’un absürtlük anlayışının temel direkleri şunlar idi:
1- Mantık dışı problemlere problemlerin mantık çerçevesini sorgulamadan sadece çözüm bulunması gerektiği için biçimsel çözümler/cevaplar bulmak. Örneğin İsmail, bütün dizi boyunca karmaşık düşler görmüş, dizinin sonuna doğru uyandığında karısı ona: “İsmail bir sürü saçma sapan rüyalar gördüm” deyince bu rüyaları televizyon izler gibi izlemiş olan İsmail çok normal bir şeymiş gibi şöyle der: “Haa, o rüyaları sen mi görüyordun, ben görüyorum diye ödüm koptuydu” İsmail, karısının gördüğü düşlerin nasıl olup da kendinin de göründüğünü sorgulamaz, rüyaları kendisinin görmemiş olmasının verdiği rahatlıkla uykusuna geri döner.
2- Mantıklı problemlere saçma çözümler/cevaplar bulmak: İsmail haftanın her günü yaptığı gibi gene işe geç kalır patron “Neredesin bu saate kadar?” diye sorunca “Geçiyordum, uğradım” diye cevap verir.
3- Deyimleri, atasözlerini, kalıplaşmış cümle ve ifadeleri bir ya da bir kaç kelimeyi değiştirerek bozmak, komik duruma düşürmek: Bunu birden fazla biçimde yapar.
Sırf yerleşik kalıpları kırmak için kalıbı olumsuzlamak: “Ne olmaz, ne olmaz”, “Bunda gülünecek her şey var”, “Bunda anlamayacak her şey var”.
Kalıplaşmış bir ifadeyi veya deyimi bir sonraki cümleye köprü olması amacıyla bozmak: “Piyango Günler. Size çıktım bugün. Çok şanslısınız!” ‘İyi’ kelimesinin yerine kullanılan piyango, “Size çıktım bugün. Çok şanslısınız” devam cümlesine köprü olarak İsmail’in hiç tanımadığı birine aniden konuk olmasına aracı olur.
Bazı deyimlerdeki kelimeleri, bu kelime ile ilk bakışta bağlantısı olmayan ama biraz düşününce bağlantısı anlaşılan başka bir kelime ile değiştirmek: “Her ihtimale Kadıköy” Kadıköy, karşıda olması itibarı ile ‘karşı’ kelimesinin yerini alır.
Bazı isim ve deyimlerdeki kelimelerin eşseslilerini aynı sınıftan başka bir kelime ile değiştirmek veya bu kelimenin yanına eklemek: “Sevgili kayın ve maun anne” “kayın anne”deki ‘kayın’ı kasıtlı olarak ağaç türü olarak algılayıp onun yanına başka bir ağaç türü olan maun eklenmiştir.
Bazı isim ve deyimlerdeki kelimeleri de ses olarak benzeştiği saçma kelimelerle değiştirmek, bunu da herhangi bir bağlantı kurmak amacıyla değil sırf komiklik olsun diye yapmak: “Hüsamettin Cintonik”
4- Düş ve gerçek hayat arasında geçiş olmadığı halde İsmail’in bazen düşten uyanıp gerçek hayattan aldığı nesnelerle düşe geri dönmesi: İsmail Leyla ile konuşmaktadır. Eşinin sesiyle uyanır sonra yastığa sarılarak tekrar uyur. Düşteki İsmail de kucağındaki yastıkla konuşmasına kaldığı yerden devam eder.
5- Aynı şekilde filmdeki karakterler için yasak bölge olan senaryo, film seti, yönetmen, jenerik ve altyazı gibi ögelere göndermeler yapmak: İsmail dizinin başında tanımadığı bir adamın (Baykal Kent) koluna girer ve “Sizinle şöyle bir yürüsek” der. Adam “Niçin” diye sorar. “Hiiiç! Maksat jenerik olsun”
6- İki kişinin diyaloğu yerine iki kişinin farklı şeyleri konuştuğu iki ayrı monoloğun yürüdüğü sahneler: Şef garson ve komi sohbete dalmıştır. Biri soba ve kalorifer ile ilgili konuşmakta diğeri ise Samsunspor’un şampiyonluk şansından bahsetmektedir. İkisi de ne sözlerinin karşısındaki tarafından dinlenip dinlenmemesi ne de karşısındakinin anlattıklarıyla zerre kadar alakalı değildir. [/box]
Öncü Mizahçı
Ferhan Şenşoy’un mizah anlayışı ilk zamanlar tuhaf, anlaşılmaz ve soğuk bulundu. Özellikle 1986 yılında Şensoy’un esprilerinin, kullandığı tuhaf atasözü ve deyimlerin ve bazı cümleleri tuhaf vurgular ve gereksiz uzatmalarla adeta şarkı mırıldanır gibi söyleyişinin belli bir yaşın üzerindeki televizyon izleyicisinin sinirlerini epey bozduğunu hatırlıyorum. Aslında klasik kaba mizah anlayışına tepki olan mizah anlayışı TRT yıllarındaki sıkı cinsel ve siyasi sansürü söz oyunları ile ustaca aşarak arada söyleyeceğini söyleyebilmesiyle genç neslin ilgisini çekmeye başladı. (“Geceleri rüya yerine ne görebilirim ki?”) 90’lı yıllarda mizah dergilerinin ve özel kanalların yaygınlaşması ile absürt mizah rağbet görmeye başladı. Cem Yılmaz’lar, Yılmaz Erdoğan’lar az ya da çok bir şeyler öğrendi ondan. İsmail unutulurken mizahı iktidardaydı artık. Bazı çok kaliteli absürt mizah dizilerine rağmen televizyon bunun da suyunu çıkarmakta gecikmedi. Absürt mizahı, gözünü devirerek, sessiz sinema devrinden kalma mimiklerle uzun cümleler, tumturaklı tamlamalar kurmak ve güncel şarkılara göndermeler yapmaktan ibaret sananların çektiği kötü işlere de bolca maruz kaldık. 2010’lu yıllarda Leyla ile Mecnun ve İşler Güçler gibi dizler ise İsmail’in mirasını doğru olarak kavrayıp kaliteli mizaha dönüştürdü. 2013 Haziranında ise İsmail’i tanımasalar da onun mizahıyla beslenen çocuklar sokaklardaydı. O yaz İsmail sanki monosikleti ile tüm sokakları arşınlamış, tüm şehirleri dolaşmıştı.(3)
İsmail gene ortalarda yok ama kim bilir, belki bir gün ona bir sokakta rastlarsınız Davlumbaz Bey’e laf yetiştirirken veya monosikletiyle bilinmedik bir Afrika ülkesine açılıma giderken. Varsayalım böyle bir yazı yazdım. N’olacak? Neye yararı var?
[box type=”info” align=”” class=”” width=””] (1) Bir de insanlara hem müzik hem de küçük mizah skeçleri sunulan “Eğlence Programı” diye bir şey vardı değil mi? Çoktan tarih oldu. Artık evlilik programlarında göbek atıp eğleniyoruz, bolca da “skeç” izliyoruz!
(2) Yılmaz Erdoğan’ın, tarzını oluştururken Ferhan Şensoy’dan çok şey ödünç aldığı hep söylenir. Yılmaz Erdoğan’ın dizilerindeki karakterlerin isimlerine bakmak bile yeterlidir: Evrak Bey, İrmik Hala, Sürahi Nine…
(3) Mizah, özellikle absürt mizah, toplumsal mücadelelerde çok önemli bir yardımcı dinamik olsa da mücadelenin asli pratiği haline gelemez. Çünkü her şeyden önce amaç-araç ilişkisi yönünden bakıldığında mantık dışı problemlere biçimsel cevaplar, mantık çerçevesi içindeki problemlere de mantık dışı cevaplar verme uğraşı, buna engeldir. “Orantısız Zeka”yı bir de bu yönden değerlendirmek gerekir. [/box]
Elinize sağlık, çok iyi olmuş. İzninizle paylaşıyorum.