Mükemmel bir oyuncu ve derinlemesine işlenebilecek harikulade bir fikir, nasıl rezil hale getirebilir? Esasen bu sorunun cevabını merak ediyorsanız, yalnızca Venom’u izlemeniz yeterli olacaktır. Peki, aylardır yolu gözlenen, Tom Hardy vesilesiyle beklentiyi arşa çıkaran ve oldukça sert geçeceği düşünülen Venom neden bu kadar kötü? Dilerseniz hep birlikte göz atalım.

Venom, çizgi roman okuyucularının ya da Spider-Man takipçilerinin yakinen tanıdığı oldukça önemli bir figür. Bir başka canlı organizmayla birleşerek var olabilen ve durdurulması güç yapısıyla vahşi bir duruş sergileyen karakter, bu sebeple Spider-Man evreninin blankde en korkulası kötülerinden biri. İlk olarak Sam Raimi imzalı Spider-Man 3’te kısa bir şekilde beyazperdede boy gösteren ve kendi solo filmi için 11 sene bekleyen Venom’a karşı, büyük bir beklenti geliştirmek de kaçınılmaz. Kaldı ki karakterin potansiyeli ile ona hayat veren son yılların en gözde oyuncularından Tom Hardy’nin yapabileceklerini birleştirdiğimizde, ortaya çıkacak seyirliğin de göz kamaştırıcı olması pekâlâ mümkün(dü). Ne var ki Venom, A’dan Z’ye yaptığı yanlış tercihlerle yalnızca filmi kötü olarak konumlandırmamıza sebep olmuyor, üstüne üstlük dosta güven düşmana korku salan bir karakteri de tam anlamıyla komik duruma düşürerek efsanesini bir fiyaskoya çeviriyor.

Gelelim filme. En başta dile getirmekte yarar var. Venom’um ilk bir saati hiç de yabana atılacak cinsten değil. Başlangıçtaki kimi mantık hatalarını dışarı bırakırsak, filmin ilerleyen dakikaları için merak uyandırıcı olduğunu söylemek mümkün. Hele hele Tom Hardy’nin hayat verdiği Eddie Brock’un anlık duygu değişimlerini kalitesine yaraşır bir şekilde yansıtması, izleyici olarak bizleri filmin içine çeken en önemli yapı taşlarından. Keza anlatının da bu bölümde nispeten karanlık bir şekilde ilerlemesi ve şiddet öğelerini ön plana çıkarma gailesi, iyi bir film izliyormuş hissi yaratan detaylardan. Ancak ne oluyorsa filmin ikinci yarısında oluyor ve ne denli durdurulması güç bir kötü olduğu herkesçe bilinen Venom, bir anda taraf değiştiriyor ve gezegeni kurtarmak istediğini dile getiriyor!

Şimdi eğri oturup doğru konuşalım. Venom, Spider-Man evreninden çıkagelen ve o olmadan da bir yanı her daim eksik kalacak bir karakter. Keza Venom olarak nitelendirdiğimiz Eddie Brock’un tek motivasyonu, toplumdan dışlanmasına neden olan ve onu küçük düşüren Peter Parker’dan intikam almaktır. Bir başka deyişle Eddie Brock’un dünya umurunda bile değildir. Onun tek amacı, Peter Parker’ı ve dolayısıyla Spider-Man’i alt etmektir. Evet, kabul edelim ki Venom çizgi romandan ve daha önceki projelerden farklı tasarlanan film. Ancak en önemli problemlerinden biri de tam olarak burada filizleniyor. Eğer ki Spider-Man’siz bir Venom yaratılıyorsa, o zaman ana karakterin çatışmasını da doğru temellendirmek gerekiyor. Ancak Venom’un özeline baktığımızda, bırakın doğru temellendirilecek bir çatışmayı, Eddie Brock ile Venom’un birleşmesini ve akabinde gelişen hadiseleri mantıklı kılacak tek bir argüman bile yok.

blank

Filmin asıl problemine geldiğimizde ise koskocaman bir senaryo faciası ile yüzleşiyoruz. Çizgi romanı ve daha önce karşımıza çıkan Venom örneklerini bir kenara bıraksak dahi, filmin kendi içerisinde tutarsız bir tavır sergilediği açık bir şekilde ortada. Henüz ilk dakikalarda bütünleştiği tüm canlıları yok etme yetisine sahip olan ve Eddie Brock ile birleşmesinin ardından da yamyamlığa göz kırpan Venom’un hiçbir gerekçe göstermeden yaşadığı ani dönüşüm, tam anlamıyla filmin ve senaryonun geçirdiği evrimi komik bir duruma düşürüyor.

Filmin, Venom’un yaşadığı ani değişimden sonra irtifa kaybetmenin de ötesine geçerek yere çakıldığını ve tam anlamıyla paramparça olduğunu söylemek gerekir. Keza o dakikaya kadar vahşi bir karakteri huzurlarımıza getiren filmin, ani bir manevrayla karakteri antikahramana dönüştürme çabası, eğreti durmakla birlikte anlatının karanlık atmosferini de ucuz bir komediye dönüştürüyor. Hatta daha da kötüsü, acımasızlığı sağır sultan tarafından bilinen Venom’un bir anda naif bir yaratığa evrilmesi, inandırıcılığı zaten tartışma konusu olan bir filmi iyiden iyiye yapay ve bayağı bir konuma taşıyor.

blank

Spider-Man evreninden seçilen Venom, öyle alelade yapılmış bir tercih değil. Malum, Deadpool ile başlayan ve akabinde Logan ile devam eden, şiddet öğelerini ön plana çıkarma amacı taşıyan, kanlı ve amiyane tabirle “yetişkinler için” tasarlanan süper kahraman filmleri fazlasıyla olumlu geri dönüşler almış durumda. Esasen Venom da bu furyanın bir yeni halkası olarak planlanan bir proje. Kaldı ki filmin 15+ olarak vizyona girmesi de bunun en büyük örneklerinden biri. Ancak anlatıya baktığımız vakit, bırakın Deadpool ile Logan’ın yanına yaklaşmayı, herhangi bir Marvel yapımının “ciddiyetinden” dahi fersah fersah uzak olduğunu açık bir şekilde görüyoruz. Hitap edeceği kitleye karar veremeyen ve ortaya çıkan arada kalmışlığı her halinden belli olan Venom, vahşi olacağım diye yola çıkan ancak ikinci sınıf korku-komedilere göz kırpan duruşuyla, deyim yerindeyse izleyicisinin sinir katsayısıyla oynayan bir garabet olmaktan öteye geçemiyor.

Peki, en baştaki sorumuza geri dönelim. Venom neden kötü bir film? Evet, esasen anlatı biçim olarak hiç de fena olmayan bir iki saat vadediyor. İyi bir görsellik, adrenalin seviyesine birebir etki edecek aksiyon sekansları ve kimi anlarda ortaya çıkan absürt mizah… Ancak senaryodaki derin gedik ve giriş-gelişme-sonuç bölümleri arasında vuku bulan kopukluk, karakterin derinliğini minimize ediyor ve Venom gibi dişli bir kötüyü çocuksu bir hâletiruhiyeye büründürüyor. Bir başka deyişle Venom, senaryonun önemini bizlere tekrar tekrar anımsatıyor ve bir anlatıyı vezir de rezil de edecek en geçerli kavramın hikâye olduğunu apaçık bir şekilde ortaya koyuyor.

Venom’u Venom yapan asıl bileşen Spider-Man’i yok sayarak tasarlanan ve bu nedenle anlatısına 1-0 geride başlayan film, ne var ki ilerleyen dakikalarda da skoru lehine çevirmeyi başaramıyor ve özellikle ikinci yarısı ile birlikte tam bir faciaya dönüşüyor; hem de Tom Hardy‘ye rağmen! Marvel evreninin durdurulması en güç kötülerinden Venom’u tanınmaz hale getiren film, aynı zamanda karakter değişimi nasıl olmazın da en kanlı canlı örneklerinden biri olarak farklı bir noktada konumlanmayı başarıyor.

blank

Polat Öziş

1992 İzmit doğumlu… Küçük yaşlarda tanıştığı Yeşilçam filmleri sayesinde sinema en büyük tutkusu oldu. Sonrasında ilginç bir şekilde Muğla’ya İktisat okumaya gitse de tutkusundan vazgeçemedi ve sinemayla ilgili çalışmalar ortaya koymaya başladı. İzledi, düşündü, çekti. Sonunda ise filmler hakkında yazmaya başladı. Film Arası Dergisi, Film Hafızası ve Öteki Sinema’da çok sevdiği filmler hakkında yazmaya devam ediyor.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Serinin Buzu Çözülemiyor – Ghostbusters: Frozen Empire (2024)

Ghostbusters: Frozen Empire, miras bu kadar büyük olmasa, azıcık eğlenme
blank

Avatar (2009)

James Cameron’un fantezi dünyasına seyahat… Yılın en çok beklenen filmi