1999’un 80’ler ruhlu macerası Virus, artık solmakta olan bir Jamie Lee Curtis ve Flatliners’tan sonra asla eski ihtişamına kavuşamayan bir William Baldwin içeren, aksiyon, bilimkurgu ve soğuk savaş fobisi soslu bir John Bruno filmi…
Öteki Sinema için yazan: Emel Bilge Çınar
Eğer özel efekt meraklısıysanız John Bruno’yu James Cameron’ın filmlerinden mutlaka bilirsiniz; The Abyss, Terminator 2: Judgment Day, True Lies, Titanic ve Avatar. Bunların dışında Poltergeist’ta “Animation Supervisor”, Batman Returns’te “Visual Effects Supervisor” ve James Cameron’la tanışmasına ön ayak olan T2 3-D: Battle Across Time’da ise “Storyboard Artist” olarak yer alan yönetmen yegâne uzun metraj denemesi olan Virus’ta da filmin en çok bu yönüne abanmış zaten; özel efektler. Bunun dışında dikkate değer bir oyunculuk, kurgu, zeka belirtisi ya da şaşırtmaca içermiyor. Dümdüz bir efekt filmi Virus.
Filmin 80’ler ruhu var diyorum çünkü Matrix’in çekildiği senede, 80’lerin ilk yarısını ele geçiren bir tarza bürünmeyi seçmiş yönetmen; Animatronik robotlar, tüfek üzerine takılmış fenerlerin kameranın önünden geçerken yarattığı o göz alıcı etki ve Endoskeleton’dan esinlenilmiş şeytani kırmızı gözler.
Watchowski kardeşlerin Matrix’le tarih yazdığı bir yılda, analog bilgisayar ekranları, koca koca harfler ve Sovyet fobisi ile 80’lere demir atan Bruno’nun sinemaseverler tarafından denizin dibine gönderilmesine pek şaşmamak gerek. Çünkü o zamanlar hepimiz son hızla Millenium’a doğru ilerlemekteydik ve 2000’lere geldiğimizde Panic Room’daki yangın battaniyesi gibi görünen şeyler giyeceğimizi sanıyorduk. İyi ki yanılmışız?
Filmin içler acısı IMDB notuna ya da Meta Score’una bakmayın bence. Eğer ne beklediğinizi biliyorsanız izlerken gayet zevk alabileceğiniz çerezlik bir film Virus. 2000’lerin başında Türkiye’deki özel TV’ler tarafından defalarca gösterildiğini hatırlıyorum. Zaten ilk defa, bir gece yarısı seansında Show TV’de izlemiş ve henüz küçük olduğum için çok etkilenmiştim. Keza bana göre oldukça iyi olan ilk yarısı itibarı ile kendisinden iki sene önce yapılmış bir başka bilimkurgu filmi Event Horizon’a oldukça benziyor.
Bilinmeze doğru çıkılan bir yolculuk, tehdit oluşturan dış çevre, mürettebat muhabbeti, hiyerarşik bir gruptaki psikolojik gerilim, olağanüstü bir teknolojiye sahip terk edilmiş bir gemi, dünya dışı tehdit, keşiften sonra hızlanan kurgu, artan vahşet, organlar, ürpertici sesler, kan, kaçış, korku.
Event Horizon’ın Virus’tan çok daha iyi olmasının en büyük sebebi, bir sürü ufak tefek şeyin yanında oyunculuk ve dini mitoloji sanırım. Eğer düşük kaş William Baldwin yerine Sam Neill, hayatının en kötü “kötü adam” performansını sergileyen Donald Sutherland yerine Ronny Cox, oldum olası sevemediğim Jamie Lee Curtis yerine Linda Hamilton falan oynasaydı, daha iyi diyaloglar ve daha derli toplu bir kurguyla gayet başarılı bir film olabilirmiş Virus. Çünkü bir filmi 90’lar bilimkurgu sineması kültü yapabilecek herşey var burada; 5. Seviyede bir kasırga ve onun gözü, Ruslar, terk edilmiş gemi, MIR, uzaylı, exoskeleton ve Microsoft Sam sesiyle konuşan şeytani bir varlık… İnsan daha ne isteyebilir ki?
Son olarak filme dair bazı notları da iliştireyim ve gideyim. Sırada izlenecek başka 90’lar fecaatleri var. Filmin sonunda yer alan Rusça marşın sözlerinin hiçbir anlamı yokmuş. Film ekibinde yer alan insanların isimlerini tersten okuyup, melodik bir şekilde kaydetmişler. Bu Amerikan / Rus zıtlığını müzikal açıdan yansıtabilecek en güzel uygulama sanırım.
Filmin Rus kopyası için baştaki Rusça bölümü yeniden Rusça dublajlamışlar. Çünkü aktörlerin Rusçası aslında çok fena. Yine filmin başındaki MIR sahnesine bakarsanız, Gravity’deki yer çekimsiz ortam simülasyonunun ne kadar muazzam bir iş olduğunu daha iyi anlarsınız. Virus’ın önemli bir bütçesini uzay sahnelerine ayırmışlar fakat yönetmenin istediği gibi yerçekimsiz ortam etkisi elde edemedikleri için, bu evimizin rahatlığı esenliğindeki performansa mecbur kalmışlar.
Filmin kanaatimce en güzel bölümü 15. dakikaya tekabül eden The Academic Vladislav Volkov’u, yani gemiyi buldukları ilk bölüm. Jamie Lee Curtis’in canlandırdığı Kit Foster gemiyi görür görmez “She looks Russian!” diyor ama gemilerden azıcık anlıyorsanız, Rus gemilerinin çok daha farklı bir dış görünüme sahip olduğunu bilirsiniz. (Daha oval lumbuzlar (gemi penceresi), daha köşeli bir tasarım ve daha ince / uzun gövde gibi.)
Zaten Movie Vessels’a göre gemi Amerikan Donanması’na ait USAFS Hoyt S. Vandenberg’miş ve filmden epey sonra Florida açıklarında batırılmış. Çekim sırasında gemiyi yalnızca bir açıdan çekmişler; çünkü o kadar kötü durumdaymış ki yalnızca bir cephesini ve içindeki bazı bölümleri boyamışlar.
Filmin konusu, Dark Horse Comics’in aynı isimli çizgi romanı Virus’tan yola çıkılarak, 90’ların ünlü senaryo yazarı Chuck Pfarrer tarafından kaleme alınmış. Pfarrer –kendisi Dark Man, The Jackal, Red Planet’ın falan senaryo yazarıdır- filmi 95’te çekmek istemiş fakat o zamanın teknolojisi buna müsaade etmemiş. Bu nedenle 1999’da 1982’ymiş gibi film çekerek, tarihten öçlerini almışlar. Dark Horse mevzusuna dönersek; çizgi romanın konusu azıcık daha farklı; The Electra isimli geminin mürettabatı Pasifik Okyanusu’nun ortasında terk edilmiş bir Çin radar gemisi buluyor. O zamanlar Çin falan bir tehdit sayılmadığından Amerikalıların en büyük kabusu olan Ruslara geri dönülmüş galiba. Neyse… “The Wan Xuan adlı gemi terk edilmiş olabilir ama kesinlikle sahipsiz değil!” tümcesi ile başlamış, çizgi roman’ı yazmış, çizmiş ve sanırım 5 bölüm kadar yayınlamışlar.
Eğer animatronik ağırlıklı özel efektlerden ve 80’ler tarzı Slasher / Action / Science Fiction filmlerinden hoşlanıyorsanız, aslen 1998 yazı için hedeflenen Virus ile bir paket çekirdek tüketebilirsiniz. Herkese iyi seyirler!