Christopher Nolan’ın rüyalar üzerine nevi şahsına münhasır güzellemesi olan Inception / Başlangıç; beğenenleri ile beğenmeyenleri ile ya da gişedeki başarısı ile adından söz ettiredursun; Richard Linklater’ın uzunca bir araştırma-geliştirme eleğinden geçmiş 2001 tarihli Waking Life filmine yakışıklı bir selam duralım bizler iyisi mi?
Rüyalar, bilim ve felsefe için halihazırda eşelendikçe su çıkartacak berekette malzeme sağlamakla beraber, her bireyin bireysel fantezileri ile beslediği özel kapalı kutular halini almaktadır. Üzerine söylenecek tonlarca söz, binlerce çıkarıma rağmen herhangi bir fikir birliği söz konusu olmamakla birlikte; fantastik kurgudan, korkuya hatta aksiyona kadar sinema, edebiyat, müzik, çizgiroman gibi kolları da azalmayan bir bereketle beslemeye devam etmektedir.
Linklater’ın yarı kurgusal yarı dökümanter bir çoklu söyleşi olarak tanımlayabileceğimiz eseri ise, rüyaların meze olduğu bütün ana yollara dalıp çıkabilmeye gayret ediyor. Rüya istasyonundan yola çıkıp, nihilizm, varoluşçuluk gibi ara duraklarda da duran Waking Life, çok karakterli ve oldukça da konuşkan bir yapıya sahip. Bu yapı içerisinde herhangi bir arkadaş muhabbetinde ortaya savrulan alelade sorular da yer almakta, incelikli ve komplike bir şekilde rüyalar ve gerçeklik üzerine fikir yürütmeler de…
Her parçasını dolduran konuyu ve soruları özel olarak seçmiş olan Linklater, daha sonra Scanner Darkly’de de uyguladığı görsel tekniği ilk defa bu filmde denedi. Zira bu teknik hikaye anlatısı içerisinde adeta kendine has bir rol kapmaktan geri kalmıyor ve gerçeklik ile rüya alemi arasındaki çizgiyi oldukça kaypak kılıyor.
Popüler sinema takipçileri aslen bu ve benzeri sorular ile Matrix’de karşılaştılar… Kendisinden 2 yıl sonra filmle alınan Waking Life’ın entellektüel kaygısı ise, aslen bu kitlenin algı alanının biraz daha dışına taşıyor. Reenkarnasyon / yeniden yaşam üzerine dönen incelikli sohbet ile, derdini cevapsız soruların üzerine giderek anlatmaya çalışan Linklater’ın Ethan Hawke ve Julie Delpy’li entellektüel çiftinin üzerinden sorguya çektiği gerçeklik ya da dış dünyayı algılama biçimimiz ile, kaldırımın taşları daha da belirginleşiyor ve rota ortaya çıkıyor.
Linklater‘ın kişisel sorgusu, rüyalardan yola çıkıyor belki ama aslen en okkalı sorularını tanrı inancı ve tabi dinler ve dinlerin yorumlanış biçimine varıyor.
Bütün bunlarla birlikte Waking Life, her katmanındaki kulvara rahatlıkla yönelebilmeniz için salim kafa ile izlemeniz gereken bir film. Nasıl ki Inception gibi örnekler sık kurgusu sebebi ile dikkate şayan ise, Waking Life’da konuşkan yapısını eksiksiz idrak edebilmeniz adına takip konusunda ciddiyetle yaklaşılması gereken bir örnek…
Sözün özü odur ki, Waking Life üzerinde geçen yıllar sonrası değerine değer katan bir film…Hem görsel hem de işitsel anlamda izleyicisine çok sık rastlamadığı türden bir deneyim sunarken, uyanış arzusunu dile getirmekten çekinmeyen çok sesli bir örnek… İyi Seyirler…