Öteden beri robotlu filmlere karşı büyük bir sempati beslerim. Filmde robot olsun canımı yesin gibi bir durum var. Otostopçunun galaksi rehberi, Terminator, Ben Robot, A.I. gibi birçok film sırf robot dizaynlarından ötürü beğenimi kazanmıştır. Ayrıca bu konuda Star Wars‘ı da anmadan olmaz. Çocukluğumun en sevimli kahramanı hiç kuşkusuz R2D2 olmuştur.
Pixar‘ın robotlu bir animasyona el attığını duyduğumda sevinmiştim. Beklentim Cars‘daki başarının tekrarına yakın bir senaryo ve tarzdı. Ancak gelen haberlerden olayın bambaşka bir yöne doğru evrildiği de kısa zamanda ortaya çıktı.Öncelikle Pixar’ın Walt Disney‘e geçtikten sonra yumuşayacağını düşünüyordum. Ancak Wall-E ile çok sağlam bir iş ortaya çıkarmışlar. Her detayında, her ayrıntısında uzun uzun kafa patlatıldığı ve emek verildiği belli olan bir Pixar animasyonu ile daha karşı karşıyayız.
Wall-E öncelikle kısa ve içli bir distopik gelecek ile açılıyor. Dünya kirlilikten dolayı terk edilmiştir. İnsanlar dünyayı yaklaşık 700 yıl önce bırakmışlar ve temizlemesi için Waste Allocation Load Lifter-Earth-class (Wall-E) adlı robotları görevlendirmişlerdir. Aradan geçen zamanda atıkları biriktiren tek bir robot işler vaziyette sokaklarda dolaşmaktadır. Wall-E tüm gününü çöpleri kutu haline getirip üst üste dizerek kendi piramitlerini ve gökdelenlerini yaparak geçirir. Ayrıca bu şirin robotun tek eğlencesi çöplerden bulduğu 80lere ait objeleri bulup bir koleksiyoner titizliği ile onları hangarında biriktirmektir.Tek arkadaşı hamam böceği olan Wall-E seyrettiği Hello Dolly adlı müzikalden etkilenerek aşkı kavrar. Bu monoton hayatı bir uzay gemisinin Eve adlı güzeller güzeli robotu dünyaya bitki bulması için bırakması ile değişecektir. Eve’nun hareket eden her nesneye ateş açan asabi tavrı Wall-E’nin yumuşak karakteri ile zıtlık oluşturmaktaysa da “aşk bu ota da boka da konar” fikri ile harekete geçen Wall-E, Eve’yu etkilemek için her şeyi yapmaya ve bu sırada çeşitli badireler atlatmasına neden olur. Eve, Wall-E’nin hangarında bulduğu bitkiyi alarak geminin gelmesi için standby’a geçer ve olaylar gelişir…
Öncelikle Post-Apokaliptik bir çizgide başlayan film oldukça başarılı dünya görüntüleri ile seyirciyi sarsarken çevre kirliliğinin ne noktalara gidebileceği ile ilgili korkuları gün yüzüne çıkarıyor. Aslında bir aşk hikayesi olan film bu karanlık yönü törpüleyerek iki robotun duygularına yoğunlaşsa da gemiye gidildikten sonra tüketim toplumunun ve amerikanın obezite sorununun da üzerine gidiyor. İnsanlar uçan koltuklarda bütün gününü gıda içerek ve ekrana bakarak geçirirken evrim devam ediyor ve iskeletleri yok olmaya başlıyor.Yine üstünkörü bir geçişle bebeklerin de aynı şekilde sanki Brave New World‘deki sistem gibi bir arada aynı şeyleri seyrettirilerek büyütüldüğünü görüyoruz, ancak üreme ile ilgili bir ipucu da almıyoruz. Sistem eleştirisi bölümü bu şekilde fazla üstüne gitmeden geçiştiriliyor. Ancak animasyonu eğlenmek için seyredenlerdenseniz bu durum canınızı sıkmayıp Wall-E’nin aşk sakarlıkları ile eğlenmeyi başaracaksınız. Diğer türlü bir sinefilseniz ise benim gibi kaçan fırsata üzülebilirsiniz.
Alt metni doldurmamanın bir seçim olduğunu düşünüp Pixar’ı böyle büyük bütçeler gerektiren bir tarzda çocuk seyirciyi sıkmamak için girdiği yolu fazla da eleştiremiyorum. Bence filmin en güzel sahneleri ise ilk bölümü. Wall-E’nin hangarında kurduğu kendi dünyası o kadar tanıdık objelerden oluşuyor ki insan orada olup bu robot ile pong oynayıp video seyretmek istiyor. 700 yıldır bu aletlerin nasıl çalışır vaziyette kaldığı da ayrı bir tartışma konusu tabii. Hadi Atari 2600‘e ya da bir VHS kasetin kendini kurtardığına inanırım da bir Ipod’un çalıştığını görmeye ipod ile yaşadığım sorunlar yüzünden inanamam.Filmde zaten Apple’la ilgili çok fazla referans var. Eve’in tasarımı bile Mac ailesinden bir ürün gibi duruyor. Steve Jobbs’un Pixar’ın uzun zaman Ceo’luğunu yapmış olması halihazırda da hisselerinin büyük bir bölümünü elinde bulunduruyor olmasından dolayı bu durum garipsenmiyor tabii ki.
En iyi göndermeler de 2001: A Space Odyssey‘e yapılanlar. Gemiyi kullanan Auto adlı robot hali tavrı ve kırmızı gözü ile Hal9000′in burnundan düşmüş. Ayrıca Dombili kaptanımızın ilk kez doğrulup ayakta durması da ilk insanın ayaklanmasını gösteren sahne ile birebir. Bu sahnede Space Odyssey’in müziği de kullanılarak son darbe indiriliyor.Robot tasarımlarına değinecek olursak Wall-E yaşadığı dünya gibi pis, dökük ve seksenlerden çıkmış bir makine gibi dururken Eve son model bir ferrari kadar seksi bir alet. Ayrıca Pixar her robotu kendi görevine göre dizayn etmeyi de iyi becermiş. Örneğin temizlikçi robot Mo her eve lazım bence. Ev hanımları için büyük kolaylık olacağını düşünüyorum.Filmde başka bir önemli unsur olan ses efektlerini de Star Wars, Indy gibi filmlerin ses efektlerini yaratan hatta Darth Vader‘ın sesinin de yaratıcısı olan Ben Burtt‘un yaptığını belirtmekte yarar var. Film ülkemizde pek az salonda orijinal alt yazılı haliyle seyredilebiliyor. Bu yüzden sinemada gitmeye soğuk bakabilirsiniz, ancak dublajlı halinin de çok farklı olduğunu düşünmüyorum. Zaten yaklaşık 40-45 dakika boyunca herhangi bir diyalog bulunmuyor(ilk dakikalarda bir billboard reklamı diyaloğu var sadece). Bu yüzden bir şans verip sinemada seyretmenizi öneririm. Ancak sakın ufak salonlu yerlerde de seyretmeyin zevkini alamazsınız.
Masis Üşenmez
evimde küçücük ekranımda, orijinal dilinde ve altyazısız biçimde izlediğim filmden hiç beklemediğim kadar keyif aldım. Kaçırılmaması gereken bir yapıt.
Sadece bir robotun dusup kalkmasina gulebilecek gerzek Amerikali’larin zeka piriltisindan yoksun filmleri iste. Pixar’dan ne bekliyorsun ki…
hede sen amma odun insanmışsın arkadaş.sana ne desek boş.
Arkadaşlar kişilerin görsel sanatlarla etkileşimi elbette farklıdır. Yorumlarınızla sitemizi onurlandırdığınız için teşekkür ederiz. fakat bir filmi olumlu yada olumsuz anlamda eleştirirken bunu kişiselliştirmeden ve mümkün olduğunca sinema çizgisine yakın bir şekilde yapmanızı rica ederiz. Takip eden yorumlarda bu kurala uymayan iletiler silinecektir.
animasyon=komedi gibi bir anlayışa sahip insanların beğenmeyeceği çok güzel bir pixar filmi. oysa ki shrek’in ossurmasına katıla katıla gülüyor bu filmi beğenmeyen insanlar. belkide pixar ossurup, küfür eden bir wall-e yapsaydı bu mağdur insanlar da filmi beğenirdi, neyse bidaha ki sefere inşalllah.
Gittim sinemada izledim ve gerçekten izlediğim en iyi 3 pixar filmi arasına kafadan girdi. Filmde toplasanız 4-5 sekansda diyalog geçiyor. Yani dublajsız ve altyazısız bile izlersiniz. Üstelik odun bile olsanız bu filmi anlar ve seversiniz ama şöyle bir düşündümde filmde sanırım bunu anlatmak istiyor. Odunlar anlamasa bile siz yolunuzda devam edin asla pes etmeyin mesajı veriyor klasik Pixar tadında bu arada Wall-e oğlum sen ne tatlı birşeysin lan! (Argo değil içten bir sevgi cümleciği:)
Uzun süredir seyrettiğim en iyi animasyon film, WD-Pixar birlikteliği mükemmel iş çıkartmış, 7den 70e herkese hararetle tavsiye edilir..
Son derece hisli ama aynı zamanda gülümsetecek kadarda sevimli sıcacık bir animasyon. Pixar her zaman iyi animasyonlar yapmıştır ve bu animasyonları çok iyi senaryolardan kurgulamıştır. Yani pixar ın animasyon kısmı çocuklar için eğlendirici, içerik olarakda hem çocuklar hemde ebeveynleri için birer örnek ders niteliğindedir. Zaten öyle olmasa yılın en iyi filmi wall-e seçilmezdi. Başlı başına her katogoride başarılı bir film olmuş. eline sağlık pixar..:)
“Batteries not included” (1987) filmine de burdan bir selam edelim mi o zaman madem robot filmleri fln dedik
http://www.imdb.com/title/tt0092494/
gerçekten animasyon önyargısıyla izlememek lazım, gerçekten çok eğlenceli insanı içine alan bir konusu var, bu filmi beğenmeyen ya izlememiştir ya da yalan söylüyordur.
İzlediğim en iyi üç animasyondan biri. Diğer ikisi Buz devri 1 ve Kayıp Balık Nemo.
Lakin bunlar her ne kadar çocuklar için çekilmisse de büyüklerin de mutlaka izlemesi gereken filimlerden.
Benim için açık ara sinema tarihinin en iyi animasyonudur…bazı animasyonlarda gulersiniz eglenirsiniz,bazılarında heyecan duyar,bazılarında huzunlenirsiniz…hepsini birden kolay kolay tek bir filmde yaşamak zor bu film bunu başarıyor…wall-e’nin filmin basindaki melankolik yalnızlığında,aşk acısı çekerken yada sevdiceginin stand by anındaki hüznünde gozleriniz yasarmadiysa insanliginizdan bile şüphe edin….çok yaşa pixar..