Süper kahraman deyince aklınıza kim gelir?

Sıra dışı bir güce sahip olan ve bunu toplumun yararı uğruna idealize ederek kullanan, fakat güce sahip olmanın bedelini yalnızlaşarak ve dışlanarak ödemek zorunda olan bir mitolojik savaşçı, bir üstün insan, bir zavallı…

blank

Esinini Beowulf, Excalibur gibi ortaçağ efsanelerinin kahramanlarından alan süper kahraman miti zaman içinde modernleşerek kostümlü kahramanlara dönüşmüş, yine de idealizminden ve Percival’in Kutsal kadeh yolculuğundaki adanmışlık ve fedakârlıktan bir şey kaybetmeden günümüze kadar gelmiştir. Tüm ÇR evreni içerdiği onca şiddet ve yıkıma rağmen insanın gelişimine olan umudu kaybetmemek üzere yaratılmıştır.

Kostümlü Süperlerin (Jonah Jameson’un deyimiyle maskeli manyakların) ÇR’ları neredeyse 100 yıldır sıradan insanların kafasındaki ideal dünyayı şekillendirmeye ve yaşadıkları gerçek dünya sorunlarını aşmaya yarayan tarifleri vermeye devam ediyor. Bazen bu tarifler ırkçı, ya da muhafazakâr söylemler içeriyor olsa da bir popüler kültür ürünü olarak çizgi roman otorite tarafından denetlenemeyen nadir özgür platformlardan biri (Comic Code of Authority baskısına rağmen).

ÇR okumak her zaman protestocu bir eylem olmuş ve ÇR’lar özellikle muhafazakâr toplumlar tarafından aforoz edilmişlerdir. Denetlenemeyen bilgi, şiddet, çıplaklık aktarımı yönetenleri ve onların telkinleriyle anne babaları korkutmuş ÇR her zaman hakir görülmüş ve alayla karşılanmıştır. Hâlbuki ÇR’lar popüler kültürün faydalı ve ayrıksı enstrümanlarıdır ve hayal kurmak hepimiz için gereklidir.

ÇR sanatın her dalını etkilemiş ve özellikle sinemanın ana beslenme kaynaklarından biri olmuştur. 80’lerde Superman filmleri ile başlayan furyanın sinema – ÇR etkileşiminin temellerini attığı düşünülse de asıl etkileşim 50’lerin seriyalleri sırasında yaşanmıştır.

Yeni kuşak Hollywood yönetmenlerinin ÇR’ları filme çekmek için bu kadar hevesli olmaları çocuklukları ile ilgili tüm kodları seyirciye aktarma telaşı ile açıklanabilir ama iyi niyetli bazı çabalara rağmen perdede çok güçlü bir uyarlama ve Çizgiromanın kendisine bir saygı duruşu görmek mümkün olmamıştı. Crow ya da Batman Serisi gibi bazı yapımlar güçlü atmosfer sağlama yetileriyle öne çıkarken, Sin City gibi bazı filmlerde çizgi romanın kendisini perde oluşturma yolunu seçmişlerdi. Bütün bunlar hedefe oldukça yaklaşmış denemeler olmasına rağmen çizilmiş sabit kareler ile sağlanabilen duygu yoğunluğu ve çok katmanlılık ıskalanmış, çizgi roman uyarlamaları kuru avantür şovlarından daha öte anlam ifade edememiştir.

Popüler kültürün her şeyi başkalaştırıp yeniden yorumladığı üzre artık daha yetenekli yönetmenler, cesaretle çizgi roman’ı akan bir görüntü üzerinden aktarma telaşına düşüyor ve Christopher Nolan gibileri bunu başarabiliyor da…

Burada artık “Watchmen”den bahsetmeye başlamanın vaktidir ama önce yönetmenini biraz tanımak gerekir; Zack Snyder, neredeyse remake film yapmayana kız verilmeyen günümüz Hollywood’unda “Dawn of the Dead” ile selefine oldukça yaklaşan ve bazı anlarda geçebilen bir filmle seyiciye merhaba demiş, ardından ünlü ve destansı Termopil savaşının çizgi romanı 300 Spartalı’yı sinemaya uyarlayarak en azından gay’lerin hayranlığını ve çizgi romanı taklit edebilme yetisini kazanmış bir yönetmen.”Watchmen” projesinin başına geçtiğini ilk duyduğumda epey heyecanlanmış “eline yüzüne bulaştırmasa bari” diye de oldukça hayıflanmıştım. Neyse ki korktuğum başıma gelmedi ve sinemadan şimdiye kadar çekilmiş en iyi çizgi romanı izlemenin verdiği huzurla çıktım.

Öncelikle, film daha jeneriğinde size kendi yapısı ile ilgili tüm ipuçlarını veriyor; yorgun kahramanların başlangıç günleri, birleşmeleri, dağılmaları, dışlanmaları onları kahramandan çok sıradan insana yaklaştırır bir şekilde veriliyor ki Spiderman’de üç filmidr Sam Raimi’nin yapamadığı şey daha jenerikte izleyiciye geçiyor. Yine aynı jenerik çeşitli hızlı kurgu numaralarına kanmadan filmin acelesi olmadığını da aktarıyor.

Konu çizgi roman okuyanların çok iyi bildiği “What if / Ya olsaydı” numarasına dayanıyor. Nükleer bir deney sırasında meydana gelen kazada ortaya çıkan Dr. Manhattan Amerikan ideallerinin bir akıncısı ultra-süper kahraman olarak Vietnam’da savaşı kazandırıyor ve dolayısiyle Nixon ABD başkanı olarak kalmaya devam ediyor. karakterin isminin ilhamı Manhattan Projesi, nükleer silah üretmek üzere II. Dünya Savaşı sırasında ABD, Kanada ve İngiltere tarafından başlatılan bir proje. Projenin bilimsel başkanlığını fizikçi Robert Oppenheimer, askeri başkanlığını ise General Leslie R. Groves üstlenmiştir.Proje başarıyla sonuçlanmış, 16 Temmuz 1945 tarihinde Trinity adı verilen denemede dünyanın ilk nükleer bombası New Mexico eyaletinin Alamogordo kenti yakınlarında patlatılmış…

Hikayemiz alternatif bir evrende geçiyor olsa da temel aldığı dönem sabit. Beyazperde.com’da yayınlanan Mert Yenici imzalı Watchmen yazısından alıntılayalım; “80’ler Amerikası’ndayız ve Richard Nixon burada bile hâla başkan.Yalnızca bu sefer New York sokaklarında devletten bağımsız kendi çabalarıyla adaleti sağlayan maskeli kahramanlar mevcut. İngilizce “Vigilante” olarak tanımlanan bu herhangi bir süper gücü olmayan (Dr. Manhattan dışında) kahramanların toplumda ne gibi bir statüde bulunduklarını, hem devlet güçlerinden hem de halk tarafından nasıl muamele gördüklerini bir zamanlar bu gruba dahil olan Rorschach karakterinin araştırmaları ve anıları sayesinde öğreniyoruz. Eski dünya düzeni, yerini rahatsız edici bir tedirginliğe bırakınca, önceden halkın sevgilisi olan ve tek başlarına çalışarak düzeni sağlayan kahramanlara duyulan güven de derinden sarsılıyor. İşler, yaptıkların şeyin devlet tarafından yasadışı olarak ilan edilmesine kadar vardığında bu kimliklerini bırakıp sıradan hayatlarına gömülmek zorunda kalıyorlar.

Dönemin paranoyaları genel olarak, uzun yıllar sonra -yani 80’lere vardığımızda- eski ekip arkadaşı The Comedian’ın öldürülmesi üzerine olayı araştıran Rorschach’ın üzerinden işlenmiş. Rorschach , arkadaşının ölümünü araştırdıkça bu olayın büyük bir komplonun başlangıcı olduğuna giderek daha da inanmaya başlıyor. Araştırma derinleştikçe gerçeklik algısını da yavaştan yitirmeye başlayan Rorschach’ın, işin arkasında hükümetin ya da Komünist Ruslar’ın olabileceğine varana kadar bir dizi komplo teorileri üretmeye başlaması da Soğuk Savaş’ın yıkıcı yan etkilerine yapılan göndermelerden biri.”

Bu lezzetli yazının tamamını okumak için: http://www.beyazperde.com/sinemasalDetay.asp?id=4204

Açıkça söylemek gerekirse, bu şimdiye kadar izlediğimiz “bombayı durdur, kızı ve şehri kurtar” tarzı bir aksiyon denemesi değil. Süper kahramanlar namına pek çok radikal söylemi ve mantıklı çözümlemesi olan bir film… Seyrettiğimiz onlarca filmde hiç merak etmediniz mi; Bu adamlar niye maske takıyor diye?

Watchmen bu sorunun cevabını emekli bir süper’in ağzından veriyor; “Eskiden suçlular yakalanmamak için maske takarlardı. Kim olduklarını asla anlayamazdık ve onlar işlerine devam ederlerdi. Sonra bir kaç polis arkadaş -E biz de öyle yapalım o zaman – dediler ve…” inanın sırf şu lafın edildiği sahne için 2 saat boyunca boş perdeye bakmaya razıyım ben.

http://reluctantoptimist.files.wordpress.com/2008/05/watchmen-silk-spectre.jpgSüpermen figürünün yarattığı aseksüel kahraman imajı yine bu filmde tersyüz ediliyor Süpermen’in aksine seksüel uyarmanın sağlanması için kahramanın kendi alter egosuna yani süper kahraman kimliğine dönmesi gerekiyor. Film her karakterin kendi savaşının haklılığını da tarafsızca anlatmaya çalışırken Rorschach’ı tüm deliliğine ve bıkmışlığına rağmen seyircinin vicdanı ile özdeşleştiriyor. Ayrıca film bulduğu her fırsatı değerlendirmese de şiddeti ve çıplaklığı göstermekten çekinmiyor ki bu bile onun paketlenmiş bir ürün olmadığının kanıtı.

Uzun lafın kısası, “Watchmen” çizgi romanı eğlenmek için okuyan sinemaya da aynı sebep için gidenlerin hoşlanacağı türden bir film değil. Ayrıca filmde ki göndermeleri ve kodlamaları okumak için de, Küba füze krizinden, Andy Warhol’den, Vietnam savaşından, Nixon’dan, Castro’dan, Hippilerden, kendi ülkesinin askerleri tarafından üzerlerine ateş açılan ABD’li üniversite öğrencilerinden, Martin Luther King’den, Kennedy suikastinden, yani ABD ve Sovyetler tarafından dünya insanlığına kaktırılmış olan son 60 yıldan biraz haberdar olmak gerekiyor.

Filmi kendi açımdan açık ara yapılmış en iyi çizgi roman filmi olarak nitelendiriyor ve bunu da diğer ÇR uyarlamalarının ellerinde fırsat varken yapmadıkları şeyleri bize perdede gösterebildiği için yapıyorum. Son Superman filminde Superman’in radyo ve tv’lerden dünyanın dertlerini dinledikten sonra yine basit trafik problemlerini çözerek dünyayı kurtarmaya kalkmasını gözünüzün önüne bir getirin ne demek istediğimi anlayacaksınız.

“Anlamadığınız şey şu! Ben burada sizlerle kilitli değilim! Siz, burada benimle kilitlisiniz!” Rorschach

Not: Film bittikten sonra, salondan çıkarken önümden yürüyen bir grup genç “aslında o kadar da berbat bi film değildi!” diyen bir arkadaşlarını tuhaf sesler çıkararak tartaklıyorlardı. Hatta içlerinden bir tanesi “Oğlum adamın malı ağzıma girecekti neredeyse!” gibi bir laf etti. Hallerinden üniversiteli olduklarını tahmin ettiğim bu arkadaşlara neden ve kimlere yarasın diye bu hale getirildiklerini anlatmak isterdim ama evde bekleyen çoluğum, çocuğum vardı. Başımı önüme eğip yoluma devam ettim. Bu tipik bir Nite Owl davranışı idi. Rorschach asla böyle yapmazdı…

blank

Murat Tolga Şen

Murat Tolga Şen, sinema eleştirmeni, senarist ve oyuncudur. Öteki Sinema'nın kurucusudur ve OFCS (Online Film Critics Society) üyesidir. 2012-2023 yılları arasında Medyaradar sitesinde TV sektörüne dair eleştiriler kaleme almış, 2014-2016 sezonunda Okan Bayülgen’in Dada Dandinista adlı programının yazı grubunu yönetmiştir. Ayrıca 2017-2019 yılları arasında Antalya Sinema Derneği’nin danışmanlığını yapmış ve 2014-2023 yılları arasında Eğlenceli Cinayetler Kumpanyası’nda oyunculuk yapmıştır. Şen, "Bir Notanın Hikayesi" adlı belgeselin senaryo yazarı ve "Bir İz - Madımak" belgeselinin danışmanıdır. Yazılarına Beyazperde ve Öteki Sinema'da devam etmektedir.

6 Comments Leave a Reply

  1. Sevgili Murat, yazı için ellerine sağlık. Çok güzel bir yazı olmuş. Çizgi romanların beyazperde uyarlamaları 2002’den itibaren çok ciddi ivme kazandı ve “Watchmen” filmi bugüne kadar yapılan uyarlamalara çok farklı bir boyut kazandırdı.

  2. Ne kadar kıymetli bir yazı hazırlamışsınız. Gurur duydum açıkçası… Bu kadar güzel kelimeleri, bu kadar harika bir anlatımla bize yansıtan siz, benim ve nicelerinin bu filmden alacağı hazzı çok daha yukarılara taşımakta büyük emek sahibiniz. Ellerinize sağlık. Saygılar…

  3. dolu dolu bir yazı.. ve akıcı da.. okurken hem keyif aldım hem de bilgilendim.. çizgiroman okuma kültüründen yoksun biri olarak her uyarlamayı ister istemez film bazında değerlendirip bana watchmen i soranlara da çizgiroman hayranlarına göre saygıyı hak eden bir film ama film gözüyle bakarsan benim gibi çok keyif alamayabilirsin diyordum.. doğru da diyormuşum (: sizin bakış açınızı okumak film konusunda biraz daha düşünmeye teşvik etti beni, teşekkürler (:

  4. Dr Manhattan’ın “orasının” filmin eleştirilerine taşacak kadar büyük olmadığını bilsek de neden bilinmez buna takılan hem cinslerimiz oldukça fazla. Watchmen kuşkusuz izlediğim en iyi uyarlamalardan biri, aslında sadakati oldukça fazla olsa da Alan Moore’un “o lanet şeyi asla izlemeyeceğim” tepkisinden de kurtulamadı :)

  5. “Watchmen” ‘nin Türkçe ses kadrosunu aklımda şu şekilde oluşturdum;

    Roschach : Aydoğan Temel

    Nite Owl : Ali Ekber Diribaş

    Comedian : Ali Gül

    Dr. Manhattan : Erhan Türkmen

    Silk Spectre : Birtanem Çoşkun Candaner

    Ozymandias : Umut Tabak

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

A Werewolf Boy (2012)

Güney Kore’nin bağrından kopup gelen A Werewolf Boy, “öcülerin aşkı”
blank

Cloverfield (2007)

Cloverfield’i gördünüz mü? Cevabın “evet” olduğunu kabul ediyorum. Peki, sevdiniz