Belçikalı, Flaman yönetmen Jonas Govaerts’ın ilk uzun metraj filmi Welp (Cub) bir grup izcinin başına gelen olayları anlatan bir teen slasher…
Baştan söylemek gerek, Govaerts bu ilk filminde seksenler teen slasherlarına ne kadar hakim olduğunu göstermeye çalışmış. Ortaya özgün olmasının yanında bazı aksaklıkları olsa da eli yüzü düzgün bir film çıkmış.
Ana karakterimiz Sam (Maurice Luijten) 12 yaşında aklı bir karış havada bir çocuktur. Yavrukurtlar ile birlikte ormanlık bir alanda kampa giderler. Liderleri tarafından klasik kamp hikayeleri olarak, geceleri ortaya çıkan Kai adlı bir figürden bahsedilir. Yarı kurt yarı çocuk olan Kai bu bölgeye gelen insanları avlamaktadır. Bu yüzden çocuklara gözden kaybolmamaları söylenir.
Ancak Sam hayal gücünün yardımı ile kampın hemen yanında Kai’nin evini bulur. Kamptan geceleri çalınan eşyalar liderleri deli dolu Baloo (Stef Aerts), çocuklara iyi davranmaya çalışan Akela (Titus De Voogdt) ve kampın aşçısı ve aynı zamanda çocukların aşkı olan Jasmijn’in (Evelien Bosmans) sinirini bozar. Sam olanları Kai’ye bağlasa da kimseyi inandıramaz.
Ormana kurulmuş tuzaklar çok geçmeden etkisini gösterir ve art arda ölümler gelmeye başlar. Ancak kamptakiler olayları daha çözemeden asıl tehlike olan Kai’nin (Gill Eeckelaert) baba figürü (Jan Hammenecker) ile karşılaşacaklardır.
Teen slasher severlere tema müziğinden diyaloglarına kadar tanıdık gelecek bir film olan Welp vurucu etkisini filmin ikinci yarısında gösteriyor. Bu kaçma kovalamaca sırasında film zirve yaparken karakterleri tanıtmada eksik kaldığını söylemeliyiz.
Özellikle ana karakterimiz Sam’in şiddete eğilimli bir çocuk olduğu çok kısa bir diyalogla geçiştirilirken Sam’deki değişimi anlamamız imkansızlaşıyor. Gene iki kötücül karakterin o ormanda ne aradığı, neden bubi tuzakları ile etrafı doldurdukları, inlerindeki cesetleri neden sergiledikleri gibi bir çok soru havada kalmış durumda.
Senaryo olay örgüsüne fazla eğilmese de özellikle yönetmenin ve görüntü yönetmeni Nicolas Karakatsanis’in (The Drop, Bullhead) yarattığı atmosfer filmin artısı. Çocuk aktörlerin hele de böyle zor bir filmdeki rahatlıkları düşünülürse Jonas Govaerts’ın bu işin altından iyi kalktığını söylememiz gerekir. Özellikle Sam’i oynayan Maurice Luijten az diyaloğuna rağmen zor bir işin altından başarıyla kalkmış.
Sinema anlayışı olarak film düşük bütçeli bir Guillermo Del Toro yapımı gibi duruyor. Özellikle Pan’ın Labirenti’nden de izler bulmak mümkün. Ama dediğim gibi senaryo çok geride kalıyor ve karakterleri derinlemesine inceleme fırsatı vermiyor. Hele de alt metinde işsizlikten kafayı yeme noktasına gelen çevre halkı gibi bir dramı vermeye çalışması konuyu iyice karıştırmaktan başka bir işe yaramıyor.
Belki bir seri olabilecek sonu ile ortada kalan sorulara ilerleyen yıllarda cevap bulabiliriz. Ama bu hali ile de olsa izlenmeye değer bir yapım. Özellikle seksenler korku filmlerine aşina olanlar için nostaljik bir tadı da olduğunu söylemem gerek.