“Baby Jane’e Ne Oldu?” adıyla ülkemizde vizyona giren 1962 yapımı What Ever Happened to Baby Jane, Henry Farrell’in aynı adlı romanından bir uyarlama. Filmin ismine bakıldığında, konunun merkezinde tek bir kadın varmış gibi görünse de film aslında iki kız kardeşin, Jane (Bette Davis) ve Blanche’in (Joan Crawford) arasındaki rekabeti 2 saati aşkın bir sürede, gerilimli bir dille anlatıyor.
Öteki Sinema için yazan: Gülnur Karakaş Tandoğan
Film, Baby Jane’in sahne performansıyla açılışı yapıyor. Babasının gözdesi Baby Jane, 9-10 yaşlarında küçük bir kız çocuğu. Sahnede hem dans ediyor hem de şarkı söylüyor. Herkes ona hayran. Öyle ki, o dönemde Amerika’da Baby Jane’in oyuncak bebekleri bile yok satıyor. Ablası Blanche’de hevesli; kardeşi gibi sahnelerde olmak istiyor. Ama nafile… Babasının gözü Jane’den başkasını görmüyor. Jane de arkasına aldığı bu rüzgarla, ablası Blanche’a esip gürlüyor. Yıllar geçiyor, kardeşler arasında rol değişimi oluyor. Hırs yapan Blanche ünlü bir aktris oluyor, Jane ise 2. sınıf filmlerde oynayan yeteneksiz bir oyuncuya ve bir alkoliğe dönüşüyor. Bir gece ikisinin bir parti dönüşü geçirdikleri araba kazası, hayatlarını da kökten değiştiriyor. Blanche tekerlekli sandalyeye, Jane’de onun bakımını üstlenmeye mahkum oluyor ve filmin gerilimi de bu noktadan itibaren tırmanışa geçiyor.
İnsan psikolojisinde kardeş kıskançlığı malum, oldukça önemli bir yer kaplıyor. Hemen hemen herkes, kardeşini az çok kıskanır. Kimi kardeş kıskançlıkları düşük düzeyde gerçekleşirken (örneğin; sadece dile getirme ya da içine kapanma) kimisi de kardeşe fiziksel ya da duygusal açıdan zarar vermeye kadar gidebilmektedir. Filmde de bu ileri düzey kardeş kıskançlığı, Jane’in Blanche’a fiziksel açıdan, Blanche’ın da Jane’e duygusal açıdan zarar vermesi şeklinde ele alınıyor. Jane alkolik olmasının da etkisiyle kardeşine acımasızca davranırken, Blanche da rahatsız edici boyuttaki nezaketiyle Jane’in histerik davranışlarını körüklüyor. Ancak filmin plajda geçen meşhur finali, seyircinin kendisine “gerçekten acınacak kim?”, “kötü olan kim?” gibi sorular sormasına yol açıyor. O nedenle filmi ikinci kez izlemek, ayrı bir deneyime de dönüşebiliyor.
Film çok fazla dış mekana başvurmadan iki kardeşin yaşadığı evin atmosferinden faydalanarak seyirciyi germeyi rahatlıkla başarıyor. Ayrıca renkli çekilme imkanı varken, Bette Davis filmin daha etkili olması adına siyah beyaz çekilmesi konusunda ısrarcı olmuştur. Ancak, bu gerilimin şekillenmesinde ve artmasında atmosferden çok oyunculukların etkisinin olduğunu söylenebilir. Özellikle Bette Davis, kariyerinin en önemli performansını gerçekleştirerek, Jane karakterini kült mertebesine çıkarmayı başarıyor ve bu filme kadar 2 Oscar’a sahipken üçüncüye de aday oluyor. Ancak bilindiği gibi, sinema dünyasında büyük oyuncular Oscar aldıkları performanslardan ziyade başka rolleriyle de hatırlanabilmektedir. Bunun en güzel örneği de Bette Davis’dir. 1935’de Dangerous ve 1938’de Jezebel’deki rolleriyle Oscar’a uzansa da, hafızalara “Baby Jane” ve All About Eve’deki müthiş “Margo“ rolleriyle kazınmıştır.
Filmin tek Oscar adayı Bette Davis değil. Bunun yanında filmde işsiz piyanist rolünü oynayan Victor Buano da yine Oscar’a aday olmuş ancak kazanamamıştır. Baby Jane’in tekrar eski günlerine dönmek için çalışmalara başladığında tuttuğu piyanisti canlandıran Buano, rolü filmde çok fazla ağırlığa sahip olmasa da özellikle Bette Davis’in de rolünde döktürmesiyle dikkatleri üzerine çekmiştir. Davis’in Jane’i geçmişte meşhur eden “I’ve Written A Letter to Dady” şarkısını, 10 yaşındaki bir kız çocuğuyken söylediği gibi söyleyip dans ederek icra ettiği ve Buano’nun da ona piyanosuyla eşlik ettiği o meşhur sahne, akıllardan silinecek gibi değildir.
Hollywood bilindiği üzere belli bir yaşın üzerindeki oyunculara, özellikle de kadın oyunculara acımasızca davranmasıyla meşhurdur. 40 yaş üstü aktrisler, gün geçtikçe filmlerde yan rollerle yetinmek zorunda kalmaktadır. Ancak bu film, söz konusu bu gerçeği uzunca bir dönem yerle bir edebilmiştir. Psikolojik gerilimlerin bir alt türü olan “Grande Dame Guignol ya da Granny Guignol türünün” ilk ciddi örneğidir ve hatta kimilerine göre bu akımı başlatan filmdir. Bu filmlerin başrolünde, psikolojik durumu bozuk olan ve etrafında terör estiren yaşlı kadınlar vardır. Filmin sinema tarihinde kendisine önemli bir yer edinmesinin en önemli çıkış noktası da budur çünkü bu filmin hemen peşinden, benzer yapıda birçok film çekilmiştir. En önemli örneklerinde de yine Bette Davis ve Joan Crawford yer almıştır. Bu filmle birlikte Granny Guignol’lere verilebilecek tanıdık örneklerden bazıları; Misery, Dead Ringers, Hush…Hush, Sweet Charlotte ve Lady in Cage’dir.
Baby Jane’in tutulmasından sonra yönetmen Aldrich, her iki oyuncuyla da anlaşarak bu filmin devamını getirmeye karar vermiştir. Yine Henry Farrell’ın kaleme aldığı “What Ever Happened to Cousin Charlotte?” adındaki kitabı “Hush…Hush, Sweet Charlotte” adıyla beyazperdeye uyarlamıştır. Ancak, tekrar oynayacağı yönünde söz veren Crawford, filme başlamış olmasına rağmen sağlık problemleri nedeniyle bırakmak zorunda kalmış, onun yerini Olivia de Havilland almıştır.
Bette Davis vs. Joan Crawford
“Pişman olduğum tek şey, Baby Jane’de oynarken Joan Crawford’u yeterince tokatlayamamaktır”. (Bette Davis)
Yönetmen Robert Aldrich, Jane ve Blanche karakterleri için Bette Davis ve Joan Crawford ikilisini uygun görerek, filmin daha çekilmeden konuşulmasını da sağlamıştır. Çünkü her ikisi de bu filmden önce nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte, birbirlerinden nefret ettiklerini açıkça dile getirmişlerdir. Hatta Bette Davis’in biseksüelliğiyle tanınan Joan Crawford hakkında “O kadın, Lassie dışında MGM’deki kadın erkek tüm oyuncularla yatmıştır” şeklinde bir beyanatı bile vardır. Nitekim filmle ilgili günümüze kadar en fazla konuşulan şeylerin başında, bu iki oyuncunun filmin çekimleri esnasında yaşadıkları kavgalar geliyorsa eğer, yönetmenin birbirinden ölesiye nefret eden iki kardeş rolünde ikisini oynatma kararını alması akıllıca bir hamle olarak değerlendirilebilir. Dediğimiz gibi filmin çekimleri esnasında ikisinin de birbirlerine yapmadıkları kalmamıştır. Özellikle Bette Davis, filmden yıllar sonra konuşarak ve hatta kitabında yazarak sette yaşananları ve birbirlerine kurdukları komploları bir güzel anlatmıştır. Çekimlerde yaşananlarla ilgili çıkan söylentiler çok çeşitlidir:
- Bette Davis’in Joan Crawford’u yataktan kucaklayıp indirmesi gereken sahnede, Crawford elbisesinin altına ağırlık kemeri takmıştır. Ve yıllar sonra bu sahne için Davis, “I almost broke my fucking back” (Neredeyse “lanet olasıca” belimi kırıyordum) cümlesini sarf etmiştir.
- Davis’in bronşit sorunu olduğunu bilmesine rağmen Crawford, sette klimaların derecelerinin sürekli düşük tutulması yönünde sözleşmesine madde ekletmiştir.
- Bette Davis de boş durmamıştır elbette. Crawford’u yerde tekmelediği sahnede, şiddetin dozunu biraz abartınca kadının kafası gerçekten yaralanmıştır.
Aslında tüm bu olaylara set ekibi dışında kimse şahit olmamıştır. Ancak Oscar gecesi yaşananlar, herkesin huzurunda gerçekleşmiştir. Bette Davis “En İyi Kadın Oyuncu” dalında adayken, Crawford aday olamamıştır. Ancak yine de Oscar’ı Davis değil, o almıştır. Diğer adaylardan Anne Bancroft törene gelemeyip kazanan da o olunca Crawford onun yerine sahneye çıkmıştır. Hatta üçüncü Oscar’ını alarak tarihe geçmeyi heyecanla bekleyen Bette Davis’e dönüp “Affedersin, almam gereken bir Oscar var” diyerek sahneye çıkması ve Bancroft’un adına Oscar’ı kabul etmesi unutulacak gibi değildir. Bu olaydan sonra ise Bette Davis, Oscarı almaması için Crawford’un asistanına akademi üyelerini aratarak, kendi aleyhine bir kampanya yaptığını açıklamıştır. Özellikle Crawford’un Oscar’larda yaptıkları, filmden sonra düşmanlıklarıyla ilgili en fazla konuşan tarafın Bette Davis olmasına neden olmuştur.
“What Ever Happened to Baby Jane?”, her ne kadar Crawford ve Davis arasındaki sürtüşmelerle öne çıksa da, gerek karakter derinlikleriyle gerek başrol oyuncularının –özellikle Bette Davis’in- inanılmaz performanslarıyla birden fazla izlenmeyi hak eden, önemli bir film. Bunu bilen bazı uyanık yapımcılar 1991’de Redgrave kardeşlerle filmi televizyon için yeniden çekmişlerdir. Hatta yakında bu filmin bir kez daha çevrileceği ve başrollerinde Davis’i kendine idol olarak seçen Meryl Streep ve Glenn Close olacağı söylentileri artmaya başlamıştır. Önümüzde çok iyi birer Baby Jane ve Blanche dururken, kim gelirse gelsin, Bette Davis ve Joan Crawford ikilisiyle acımasızca karşılaştırılmak durumunda kalacaktır. O nedenle kendilerine naçizane tavsiyemiz, Davis ve Crawford gibi metot oyunculuğuna yönelerek gerçekten birbirlerine zarar vermeleri yönünde. Yoksa böylesine sağlam bir inandırıcılık seviyesine çıkmaları oldukça zor.