Kalabalık Çilingir Sofrası

World-War-Z-371522Filmografisinde birbirinden farklı tatlar barındıran Foster’in, devasa bütçeli bir zombi filmine soyunmuş olmasının elbette ki belli başlı maruzatları vardı. “Gelmiş geçmiş en yüksek bütçeli zombi filmi” olmasının yanı sıra, saniye başına düşen zombi kellesi konusunda da en yakın rakiplerine fersahlarca fark atan World War Z, parodilerin bile cılkının çıktığı bir dönemde, zombi furyasına olabildiğince ciddi bir kanaldan yaklaşmak gibisinden bir misyon üstlenmiş durumda.

Öteki Sinema için yazan: Fatih Yürür

Bu sebeplerledir ki, zaman zaman virajları alamamak pahasına da olsa, başından sonuna kadar gazı köklemiş bir zombi – pandemi filmi var karşımızda. Aile saadetine selam çakan kısa bir açılış sekansının hemen ardından aksiyona balıklama dalan ve gittiği neredeyse her yere beraberinde felaketi de götürmekten geri durmayan Gerry Lane’in macerası; her ne kadar son zamanlarda karşımıza çıkan emsallerinin rotasını takip etse de, hiç değilse klişeleri uygulamak konusunda sıkıntı çekmeyen bir seyirlik sunuyor izleyiciye.

Totalde, daha çok zombi, daha fazla kovalamaca, daha büyük ebatta saldırılar, daha sık ısırılma ve bütün bunları da kaçınılmaz olarak daha büyük bütçenin kalkanı altında gerçekleştirme iddialarını başarılı bir biçimde perdeye aktarma konusunda hemen hemen hiçbir sıkıntı çekmeyen Foster; artık yaratıcılık kanalları tıkanmaya başlamış olan bu türe, kondurabileceği en afili hayat öpücüğünü bahşediyor.

World-War-Z-1

Bela Lugosi’nin arz-ı endam buyurduğu ve ilk zombi filmi olarak kabul edilen White Zombie’den bu yana geçen 80 senenin ardından, türün trendlerinin özellikle son 10-12 yıl içerisinde ne kadar hızlı bir biçimde değiştiğini söyleyebiliriz. İçi geçmiş cesetlerden, atletlere taş çıkaracak sağlam birer koşucuya dönüşen, hatta Dünya Savaşı Z ile atletizm yeteneklerine uzun atlamayı da eklemeyi başaran zombiler; zaman zaman tekrar eden kimyalarına rağmen, hali hazırda beyazperdedeki ve popüler edebiyattaki çekiciliklerini muhafaza etmeyi başarıyorlar. Yazar Max Brooks’un, bizde de geçtiğimiz yıllarda Doğan Kitap etiketi ile yayınlanmış olan Zombi Savaşı kitabını kaynak alan film, kitaba göre, bazı yaklaşımların üzerini örtüyor. Bu sebepledir ki, Carnahan, Goddard ve Lindelof gibi son yıllarda oldukça sağlam projelerde kalem oynatan senaristlerin damlattığı mürekkep, salgına sebep olan virüsün üzerine damlıyor. Bu sebeple filmde, salgının sebepleri konusunda çok sık kafa ütülenmemiş.

World-War-Z-7

Dünya Savaşı Z’nin çekiciliği ise tam da burada, kendisinin çiğliğinde yatıyor diyebilirim. Bu kadar dolgun bütçeye ve köşeli hikâye anlatımına rağmen formaliteleri sıralamak adına izleyicinin üzerine rehavet çökmesine izin verilmemiş. Mesela, geçmişte dünyanın belli başlı “zorlu bölgelerinde” görev yaptığını öğrendiğimiz eski BM görevlisi Lane’in, bu görevleri hangi sıfatla üstlendiğini tam olarak bilemiyoruz. Fakat şuna eminiz ki; Lane bize gerçekten lazım! Şehrin kalabalık sokaklarında ailesi ile birlikte kaçışırken, zombilerin dönüşüm sürecine ya da virüsün nihayetinde neye / nelere karşı tepki verip vermediğine ilk elden tanık olurken,  hareket halindeki bir uçağı düşürmek pahasına da olsa soğukkanlılığını muhafaza ederken bunu daha iyi anlayabiliyoruz. “Dünya bir yana ailem bir yana” mantalitesine sıkı sıkıya sarılan Lane’in,  ailesinin uçak gemisinde daha uzun vadeli barınabilmesi için ava çıkarken; oradan oraya sürüklendiği macerası; neredeyse Grimm Kardeşler’in masalları gibi konsantre fakat garip bir biçimde de çekici…

Bütün bu harmanı bağlamak gerekirse eğer, “insanlar ve garabetler” temalı filmlerin düsturuna oldukça sadık bir film Dünya Savaşı Z. Yine başrolünde bir başka orta yaşı aşmış yakışıklı çeşitlemesi olan Tom Criuse’u izlediğimiz Dünyalar Savaşı’ndaki Ray Ferrier’in, koca dünyada düz kontak yapmayı akıl eden tek adam olması gibi (yetenekli babalar ve şanslı çocukları); burada da zombi musibetinden, surlar örerek kurtulan İsrail’e yolu düşen Lane, şehir merkezinde yapılan kutlamaların “çok sesli” olduğunu ve zombileri çektiğini akıl eden tek adam olması (hiçbir arbedede saçının tek telinin bozulmaması da cabası). Kurtarıcı Baba figürü, anlaşılan o ki, büyük ölçekli felaket ve salgın filmlerinin sırtını dayadığı en sağlam klişe olmaya devam edecek gibi gibi…

blank

Fatih Yürür

İlk sinema deneyimi, bir Stephen King uyarlaması olan “Geri Döndüler” olmuştur. Yazmaya başladığı dönem ise aslen lise yıllarıdır. Saçma sapan korku hikayeleri kaleme almaktadır ve asıl amacı bir gün bunları görselleştirebilmektir. Çeşitli platformlarda oyun incelemeleri ve film eleştirileri yazar. Yaratmış olduğu RüyadaM adında bir animasyon ve çizgi hikaye karakteri bulunmaktadır.

2 Comments Bir yanıt yazın

  1. Tür sineması olduğu için izlenip eleştirilmiş belli ki, yoksa büyük bütçeli, klişelere yaslanan bir çöp film var karşımızda.

    Uyarı için teşekkürler.

  2. hayat öpücüğü kondurduğu doğru. Sinemaya gidip izlenilcek eğlenceliklerden. Bir daha izlenir mi? Hayır.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

The Cabin in the Woods / Dehşet Kapanı (2012)

Dehşet Kapanı sinema tarihindeki neredeyse her korku öğesini adeta bir
blank

The Lion King / Aslan Kral (1994)

Bazı filmler hitap ettiği nesilde derin izler bırakmıştır. Aslan Kral