King Hu’ya geçmeden önce King Hu ile özdeşleşmiş wuxia türünün özelliklerinden ve tarihinden bahsetmek istiyorum. Biraz uzun bir giriş olacak ama idare ediverin lütfen. Çin’de fantastik edebiyat çatısı altında değerlendirilebilecek bir yazın türü olarak ortaya çıkan wuxia, zaman içinde o denli popülerleşmiştir ki sinemadan çizgi romana, televizyon dizilerinden bilgisayar oyunlarına kadar popüler kültürün aklınıza gelebilecek hemen her alanına kök salmıştır. Wuxia, iki parçadan oluşan bir kelimedir; kılıç ustası, savaşçı ya da asker anlamına gelen “wu” ve şövalye gibi belli kodlara bağlı kahraman anlamına gelen “xia”. Wuxia türündeki edebi eserlerde yer alan kahramanlar, belli başlı benzer özellikler gösterirler: Bir krala (ya da herhangi başka bir hükümrana) bağlı değillerdir. Aristokrat sınıfa mensup değillerdir, aksine kökenleri kurcalandığında alt sınıf ailelerden geldikleri görülür. Kendilerine has değer yargıları vardır ve mevcut yasalar, kanunlar ya da kurallara uymak yerine bu yargılara göre hareket ederler. Yanlışları düzeltmek, haksızlığa, baskıya ve zulme karşı mücadele etmek ve geçmişteki haksızlıkların intikamını alıp adaleti sağlamak gibi amaçları vardır. Her zaman doğruyu söylerler. Gerçekleştirmek için yola çıktıkları amaçtan asla vazgeçmezler. Verdikleri sözleri hep tutarlar. Kendi güvenlikleri hep ikinci plandadır, tehlikede olanlara yardım etmek için bir saniye bile düşünmezler. Yetenekleriyle övünmekten hoşlanmazlar, yaptıkları yardımlardan bahsetmekten bile utanırlar.
Çin sinemasındaki dövüş filmlerinin kökeni Çin’in sinema tarihi kadar eskiye dayanır. Hatta Çinli sinema yazarı Chen Mo, ilk Çin filmi olan Dingjun Mountain’ın (1905) Çin’in ilk dövüş filmi olarak kabul edilmesi gerektiğini öne sürer. Hepsi dış çekim üç sahneden oluşan film, dönemin opera yıldızı Tan Xinpei’nin opera performansını kayıt altına almıştır. Sinemanın icadıyla beraber kaydedilen ilk dönem görüntüleri türüne göre sınıflandırmak bana hep ilginç gelmiştir. Dönemler ilerledikçe farklı türlerin altına (kimileri tartışmalı olsa da) kaydırılmış birçok kayıt mevcuttur. Dingjun Mountain’ı bir performansı kayıt altına aldığından “opera filmi” ya da o döneme ait bir belge niteliğinde olduğundan “belgesel” olarak sınıflandırmak akla ilk gelen seçenek olur. Ancak Chen Mo’nun iddiası da yabana atılacak cinsten değildir: “Dingjun Mountain sessiz film olduğu için seslendirilen operadan tek bir nota dahi duyamayız. Üç sahne boyunca gördüğümüz tek şeyse savaşçı kıyafetleri giymiş Tan Xinpei’nin kılıç koreografileri ile akrobatik dövüş hareketleridir. Bu nedenle dövüş filmi olarak kabul edilmelidir.”(1)
Çin sinemasının ilk yılları, dünyanın hemen her ülkesinde de benzer örneklerine rastlanacağı gibi çeşitli olayları kayıt altına alıp belgeleyen haber filmlerine (‘actuality films’) ev sahipliği yapar. Sonrasında ‘slapstick’ komediler ve çeşitli tiyatro oyunlarından uyarlanan dramlar öne çıkar. 1920’li yılların başından itibarense tarihi kostüme filmler popüler olur.(2) Sinema tarihçileri, ilk wuxia filmi olarak Lady Knight Li Feifei’yi (1925) işaret ederler. Bir dizi gibi devam bölümleri çekilerek sinemalarda gösterilen 18 filmlik wuxia serisi The Burning of the Red Lotus Temple (1928-1931), seyirciden büyük ilgi görür. Bu dönemde tarihi kostüme filmlerin altında filizlenip kendi başına bir tür olmak adına önemli adımlar atan wuxia, fantastik filmlerle de ilişkiye geçerek kimi fantastik öğeleri potasında eritip kendine mal etmeyi başarır ve böylece iyice ön plana çıkmaya başlayan wuxia türünün sınırları, muhteviyatı, tarifi belirginleşmeye başlar. Ardından baskıcı yönetimlerin malum çıkarlara hizmet eden sansürcü zihniyetinden doğan yasaklar, wuxia’yı yok olma noktasına getirir. Çin tarihi boyunca bitmek bilmeyen iç karışıklıkların artması, İkinci Çin-Japon Savaşı’nın (1937-1945) başlaması ve bitmek bilmeyen iç savaşlar derken, bırakın wuxia türünü, can derdine düşen ülkedeki hemen her şey sekteye uğrar. Savaş sonrası Çin sinemasında (aslında Hong Kong destekli olsa da) kung fu türü yükselen dalga olarak öne çıkar. Wuxia’nın tekrar popüler hale gelmesi için 1960’lı yılları beklemek gerekecektir.
Hong Kong menşeli Shaw Brothers yapım şirketi, 1965 yılında wuxia türünü yeniden ayağa kaldırmak için harekete geçer.(3) Şirket, belki biraz da daha “gerçekçi” çekilmeye başlanan kung fu filmlerinin gişe başarısından aldığı cesaretle, türün fantastik ile bağlarını biraz daha kopartarak türü daha gerçekçi bir zemine oturtma niyetiyle yola çıkar. Bu dönemde yeniden şekillenen wuxia filmlerine, yetenekli ve öncü iki yönetmen Chang Cheh ile King Hu yön verir. Chang Cheh, çektiği filmlerde kadın karakterleri arka plana atar ve türe ait “erkek kahraman” tanımını, edebi laflarla konuşan, yeri geldiğinde romantik ama şiddete başvurmaktan da sakınmayan gibi karakteristik özelliklere sahip, sert ve hatta basbayağı maço bir tip olarak belirler. Sık sık şiddeti yücelttiği yönünde eleştiriler alsa da wuxia türündeki edebi eserlerde de var olan şiddeti perdeye aktarmaktadır ama şiddet sahnelerinde aşırıya kaçarak istismar sinemasına göz kırptığını da kabul etmek lazım. Shaw Brothers destekli yeni dönemle birlikte “aşırı” şiddet sahnelerinin eski wuxia filmlerindeki fantastik öğelerin yerini almaya başlaması ve Chang Cheh’nin belirlediği kalıbın türe daha baskın yön vermesi, wuxia’nın erkek egemen bir tür olduğu yönündeki algıları güçlendirir. Buna karşın King Hu, türün (hem edebiyat hem sinema) geçmişinde zaten var olan kadın kahraman arketipinin çok daha güçlü temsiliyle daha da değerlenen filmleriyle farklılık yaratır.
29 Nisan 1932’de(4) Beijing’de doğan King Hu, gençliğinde Beijing Operası’na gönlünü kaptırır ve operaların dövüş koreografilerini büyük bir hayranlıkla izleyerek büyür. Aynı zamanda operalardan ve dövüş romanlarından uyarlanan çizgi romanları okumaktan da büyük keyif alır. O dönemlerde sinemayla ilgili herhangi bir hayali bulunmayan Hu, 1949 yılında Hong Kong’a gelir ve çeşitli medya şirketlerinde değişik görevlerde çalışmaya başlar. Boş zamanlarında da özel İngilizce dersleri verir. Ders verdiği çocuklardan birinin babası Great Wall yapım şirketi çalışanlarındandır ve Hu’ya sinema sektöründeki ilk işini o bulur. O günden sonra farklı yapım şirketlerinde set dekoratörü olarak çalışmaya başlayan Hu, oyunculuğa geçiş yapar ve otuzdan fazla filmde rol alır. 1958 yılında Shaw Brothers yapım şirketi ile anlaşır ve set dekoratörü, oyuncu, senarist ve yönetmen yardımcısı olarak çalışır. Bilhassa The Love Eterne (1963) filminde de yanında çalıştığı yönetmen Li Han-Hsiang’ın etkisinde kalır ve yönetmen olmaya karar verir. Tüm kontrolün kendisinde olduğu ilk yönetmenlik denemesi Sons of the Good Earth (1965) olur. Fakat asıl çıkışını hemen ertesi yıl yönettiği wuxia filmi Come Drink with Me (1966) ile yapar.
Hu’nun çocukluk günlerinden hatırladığı The Drunkard Beggar adlı operadan aldığı esinle bulduğu bir fikirden yola çıkan film, Hu’nun ilk wuxia denemesi olmasına rağmen bugün türün klasikleri arasında sayılmaktadır. Özel efekt destekli fantastiğin etkili olduğu eski tip wuxia ile bir Shaw Brothers yapımı olduğu için aşırı şiddet sahnelerinin yer aldığı yeni tip wuxiayı harmanlayan film, yönetmenin ileride simgesi haline dönüşecek birçok temaya ve motife ev sahipliği yapan öncü bir iştir. Gişe başarısından sonra birçok yapım şirketinin wuxia filmlerine yönelmesine neden olduğu için de ayrıca önemlidir.
King Hu’nun adının duyulmasını sağlayan Come Drink with Me, gişede başarılı olur olmasına ama Shaw Brothers kendisinden memnun değildir. Filmlerin süratle çekilmesini talep eden şirket, Hu’nun uzun çekim sürelerine neden olan titiz çalışmasından rahatsızdır. Bunun üzerine Hu, Shaw Brothers’tan ayrılıp Tayvan’a gider ve Union Film yapım şirketi ile anlaşır. Tayvan’da çektiği ilk film Dragon Inn (1967) olur. Yine bir wuxia filmi olan Dragon Inn, gişe rekorlarını altüst ederek özellikle Asya kıtasının güneydoğusundaki tüm ülkelerde fırtınalar koparır. Film o kadar çok para kazanır ki Hu ve Union Film, Tayvan’da dövüş filmleri çekmek için yeni bir stüdyo inşa ederler (ki A Touch of Zen’in önemli bir bölümü burada çekilecektir). Yapım şirketi baskısı nedeniyle tam özgürlüğe sahip olamadığı Come Drink with Me ile hayalindeki sinemanın eskizlerini çizen King Hu, Dragon Inn ile kurmak istediği wuxia yapısına son halini vermiş gibidir.
Yine Tayvan’da çekilen bir antoloji olan Four Moods (1970) filmindeki Anger adlı bölümü yönettikten sonra başyapıtı A Touch of Zen’i (1971) tamamlar. Come Drink with Me’de (Cheng Pei-Pei’in canlandırdığı Golden Swallow) biraz daha yan karakter gibi duran, Dragon Inn’de de (Shang-Kuan Ling-Feng’in canlandırdığı Zhu Hui) kötülere karşı mücadele eden ekibin bir parçası olarak boy gösteren kadın kahraman karakteri, A Touch of Zen’de (Hsu Feng’in canlandırdığı Yang Huizhen) hikâyenin tam merkezindedir. Film, üç buçuk saate yaklaşan toplam süresi nedeniyle Tayvan’da iki bölüm halinde gösterime girer. İlk bölüm 1970 yılında gösterime girdiğinde filmin kalan kısmı henüz tamamlanmamıştır. Hatta 1971 yılında gösterime giren ikinci bölümün önceden açıklanan gösterim tarihinden birkaç hafta öncesinde bile çekimler devam etmektedir. O sırada Bruce Lee rüzgârıyla sallanan Hong Kong’da ise süresi kesilip biçilerek iki buçuk saate düşürülür ve öyle gösterime girer ama The Big Boss (1971) ile başa çıkamaz. Aslında müthiş bir wuxia ziyafeti sunan film, gişe kaygıları nedeniyle paramparça edilip gösterildiği için hem eleştirmenlerden hak ettiği övgüleri alamaz, hem de gişede fena çuvallar. O kadar fena çuvallar ki filme büyük yatırım yapan Union Film, birkaç yıl daha dayanmaya çalışsa da yeni bir gişe canavarı yaratmaya gücü yetmez ve 1974 yılında yapım kısmını tamamen kapatıp sadece dağıtıma odaklanır. Filmin gerçek değeri yıllar sonra anlaşılacaktır. 1975 yılındaki Cannes Film Festivali’nin ana yarışma bölümüne kabul edilecek olan A Touch of Zen, üstün tekniğinden ötürü Technical Grand Prize ödülünü kazanacaktır.(5)
Hong Kong’a geri dönen Hu, kendi yapım şirketi King Hu Film’i kurar ve Golden Harvest yapım şirketiyle ortaklığa giderek art arda iki dikkate değer wuxia filmi çeker: The Fate of Lee Khan (1973) ve The Valiant Ones (1975). Her iki filmin de bütçesi düşük, çekim süresi kısıtlıdır ama Hu’nun yeni denemelere giriştiği de gözden kaçmaz. Her iki filmin de Sammo Hung imzalı dövüş koreografileri çok iyidir. The Fate of Lee Khan’daki han sahnesi ve The Valiant Ones’ın cesaret ve kahramanlık yorumu, her iki filmi de klasik King Hu çizgisine yakınlaştırır. Bunlar Hu’nun son wuxia filmleridir. Hatta Cannes’daki ödülü The Valiant Ones gösterime girdikten birkaç ay sonra alır ama bu ödül bile yeni wuxia filmleri çekmesine sebep olmaz.
Usta yönetmen, filmlerini çektiği mekânlar konusunda da hassas davranır. Tayvan ve Hong Kong’daki kısıtlı mekânları tükettiğinden ve anavatanı Çin’de film çekme imkânı olmadığından sonraki filmleri için rotayı biraz daha kuzeye çevirir. Sırt sırta çekilen Raining in the Mountain (1979) ve Legend of the Mountain (1979) filmlerinin ana mekânı Güney Kore olur. Her ikisi de wuxia filmi değildir ama Hu’nun wuxia filmlerinde kullandığı tema ve motiflerden izler taşır. Raining in the Mountain, bir Budist manastırında yaşanan iktidar çekişmesine odaklanırken Legend of the Mountain, bilindik bir hayalet öyküsünü bambaşka bir biçimde anlatmaya soyunur.
1980’li yıllarla birlikte Hu’nun kariyeri de düşüşe geçer ve ölümüne dek de bir daha toparlanma şansı bulamaz. Peşi sıra gelen The Juvenizer (1981), Pai Ching-Jui ve Li Hsing ile beraber birer bölümünü çektikleri üç bölümlük antoloji The Wheel of Life (1983) ve All the King’s Men (1983) filmlerinin hiçbiri gişede iş yapamayınca ABD’ye taşınır. Hong Kong yeni dalgasının teknoloji meraklısı yenilikçi yönetmeni Tsui Hark, 1990 yılında yapımcılığını üstlendiği The Swordsman adlı geri dönüş filmiyle hayranı olduğu ustayı yeniden kamera arkasına almak ister. Fakat daha çekimler başlamadan önce Hark ile Hu arasında yaşanan tartışma sonucunda Hu seti terk eder ve filmi Hark’ın liderlik ettiği bir grup yönetmen tamamlar. Filmin herhangi bir bölümünde Hu’nun çektiği herhangi bir kısım yoktur ama yine de jenerikte Hu’nun ismi filmin yönetmenleri arasında geçer. King Hu’nun yönettiği son film bir korku filmidir: Painted Skin (1993). Pu Songling’in meşhur hayalet öyküsünden uyarlanan film de pek ilgi çekmez. King Hu, 1997 yılında kalbinden rahatsızlanır ve Taipei’de kalp ameliyatı olmaya hazırlanırken vefat eder.
King Hu, başlıkta da alenen söylediğim gibi wuxia âleminin tartışmasız kralıdır. Dönemin şartlarına göre şekillenen yaptırımlara yapım şirketleriyle ters düşmek pahasına elinden geldiğince sırtını dönmüş, devrimci sayılabilecek yeniliklerin peşine düşmüştür. Beijing Operası estetiğinden fazlasıyla etkilenmiş olan Hu, filmlerindeki karakterlerin konumlarını daha hemen filmin başlarında açık ve net bir biçimde ortaya koyar. Genelde onları dar ve kapalı bir alana koyar ve çeşitli efekt oyunlarıyla süslü, eğlenceli mizansenlerle her birinin kişiliğini, niyetini, inancını, amacını ve yeteneğini açıkça sergilemesini sağlar. Bu sayede her karakterin ahlak skalasındaki yeri belli olur. Birçok filminde rastladığımız han sahnesini bu amaç doğrultusunda kullanır. Dönemin diğer wuxia (ve kung fu) filmleri genelde sadece dövüş sahnelerine odaklanır. Dövüş sahneleri ne kadar iyiyse film de o kadar iyidir algısı kabul görür. Bu sebeple sanat yönetimine pek fazla değer verilmez. Kıyafetler, eşyalar, silahlar, yapılar, filmin geçtiği zamana aitmiş değilmiş pek umursanmaz. Dövüş sahnelerine mazeret olarak yaratılmış hayali bir geçmişte geçen, basit bir öyküden ibarettir pek çoğu. (Biraz Yeşilçam’ın tarihi kostüme avantürleri gibidirler.) Fakat King Hu’nun filmlerindeki tarihi arka plana önem veren sanat yönetiminin hataya yer bırakmayan titizliği dikkat çekicidir. Yönetmenin favori tarihi dönemi Ming Hanedanlığı (1368-1644) dönemidir. Filmlerinin çoğu bu dönemde geçer.
King Hu’nun asıl mirası wuxia filmleridir. Bu türde verdiği üstün eserlerle Hong Kong ve Tayvan sinema sektörlerinde kalıcı izler bırakmıştır. Çin’in toplumsal tarihi, askeri stratejileri, dini ve felsefesi gibi kafa yorduğu meseleleri seyircisiyle paylaşmıştır. Bilhassa wuxia filmleriyle Batılı anlatı tekniklerine yüz vermeden, Çin şiiri, operası, resmi, edebiyatı ve hatta gelenekleri ile dövüş sanatlarını birleştirmiş, her yönüyle Çin’e ait, her yönüyle bambaşka başyapıtlara imza atmıştır. Arkasında günümüzde bile etkileri devam eden bir gelenek bırakan King Hu imzalı wuxia filmleri, Batıda büyük ilgi gören Ang Lee’nin yönettiği Crouching Tiger, Hidden Dragon (2000), Zhang Yimou’nun yönettiği Hero (2002) ve House of Flying Daggers (2004) gibi filmlere esin kaynağı olmakla kalmamış, neredeyse bir altlık işlevi görmüştür. Ustadan etkilenerek kariyerine yön veren sinemacılar arasında Jackie Chan, Tsui Hark, Tony Ching, Ang Lee, Wong Kar-Wai, Johnnie To ve John Woo gibi birçok ünlü isim sayılabilir.
Öteki Sinema için yazan: Murat Kızılca
[box type=”shadow” align=”” class=”” width=””]
(1) Dingjun Mountain’ı izlemedim ama özetini okuduktan sonra aklıma Maya Deren’in 1949 tarihli kısa filmi Meditation on Violence geldi, paylaşmak istedim. Deren’in kısasını http://www.thethird-eye.co.uk/meditation-on-violence/ adresinden izleyebilirsiniz. Sizce bu filmin türü nedir?
(2) Çin sinemasının tarihi kostüme filmlere yönelmesinin sebebi de bir hayli ilginçtir. 1920’li yıllarda Çinli sinema seyircisinin kalbinde “kahraman” olarak apayrı bir yere sahip Douglas Fairbanks’in The Mark of Zorro (1920), The Three Musketeers (1921), Robin Hood (1922), The Thief of Bagdad (1924) ve The Black Pirate (1926) gibi filmleri gişede en çok iş yapan filmlerdir. Bu popülariteden faydalanmak isteyen Çinli yapımcılar da bu tarz filmlerin Çinli muadillerini yapmaya başlarlar. Wuxia filmlere yönelim de bu süreçle bağlantılıdır. Bu nedenle wuxia türündeki filmlerin ortaya çıkmasında az da olsa Douglas Fairbanks’in de tuzu vardır denebilir.
(3) 1937 yılında kapanan Tianyi yapım şirketinin sahibi Runje Shaw, II. Dünya Savaşı sonrası yapım işlerini bırakmış ama önceden ona yardımcı olan diğer kardeşleri Hong Kong’da Shaw Brothers adıyla yeni bir yapım şirketi kurmuştur. İlk wuxia filmini çeken yani bir anlamda türün öncülüğünü yapan Tianyi yapım şirketiyken, türü tekrar ayağa kaldıran yapım şirketinin Shaw Brothers olması da tarihin garip bir cilvesi olsa gerek.
(4) IMDb dâhil birçok kaynakta yönetmenin doğum tarihi 1931 olarak görünüyor ama King Hu: In His Own Words adlı kitapta bizzat King Hu’nun belirttiği üzere asıl doğum tarihi 1932’dir. Hu, karışıklığın nedenini de şöyle açıklıyor: “Bir keresinde ne olduğunu unuttuğum bir forma doğum tarihimi yanlışlıkla 1931 olarak yazdım ve o hata günümüze kadar geldi. Ne yazık ki düzeltmek de mümkün olmadı.”
(5) A Touch of Zen’in aldığı bu ödül iki açıdan oldukça önemlidir. Hem Cannes Film Festivali’nde Çince çekilmiş bir filmin aldığı ilk ödüldür, hem de bir wuxia filminin uluslararası bir festivalde aldığı ilk ödüldür.
[/box]
[box type=”info” align=”” class=”” width=””]
Kaynaklar
- Stephen Teo, Chinese Martial Arts Cinema, İngiltere: Edinburgh University Press Ltd, 2009.
- Yingjin Zhang, A Companion to Chinese Cinema, İngiltere: Blackwell Publishing Ltd, 2012.
- IMDb
- Wikipedia
[/box]