Yakın Tarihli Sağlam Gerilim Arayanlara Öneri Listesi 1

17 Ağustos 2018

Uzun zamandır şöyle sağlam bir gerilim (‘thriller’) filmi izlemediğimi fark ettim, hâlbuki eskiden ne çok zevk alırdım izlemekten. (‘Guilty pleasure’-Suçlu zevk No.147!) Şöyle bir “neden acaba” diye düşündüğümde cevabı bulmak çok da zor olmadı. Hollywood sağ olsun, klişelere boğulmuş, hepsi birbirinin tıpkısı o kadar çok gerilim servis etti ki resmen türe karşı soğuduğumu, hatta bıkkınlık derecesinde uzak durduğumu fark ettim. Geçtiğimiz ay boyunca ABD dışındaki diğer ülkelerin yakın tarihli gerilim filmlerinden müteşekkil bir izleme listesi oluşturdum ve başladım sırayla izlemeye. Evet, büyük bir kısmı bariz Hollywood etkisinin hissedildiği, benzer tatsızlıkta filmlerdi ama aradan sıyrılmayı başaran birkaç “iyi ki seyretmişim” gerilime de denk geldim.

blank

Öteki Sinema için yazan: Murat Kızılca

Eleştirmenlerce biraz “hafif” bir tür olarak değerlendirilen gerilim, sıklıkla diğer türlerle ilişkiye geçerek birbirinden farklı melez yapılanmalara gider ama ana yapısı çok da fazla değişkenlik göstermez. Sonuçta ana amaç, seyircide yoğun heyecan, şüphe, yüksek seviyede beklenti, belirsizlik, endişe ve sinirleri bozacak denli gerginlik gibi belli başı adrenalin salgılatan duyguları uyandırmak ve bu duyguları finale kadar canlı tutmaktır. Seyirciyi ve/veya başkarakteri asıl önemli olan mevzudan uzaklaştırmak için ortaya atılan yemler, ana gidişatı değiştiren şaşırtıcı sürprizler ve bomba etkisinde bir final, sağlam bir gerilimin olmazsa olmazlarıdır.

Aşağıdaki listede yakın zamanda izlediklerim arasından seçtiğim, ABD dışındaki ülkelerden, biraz daha kıyıda köşede kalmış, yakın tarihli gerilimleri bir araya getirdim. Sizler de yorumlar kısmına benzer gerilimleri ekleyerek listeyi genişletebilirsiniz.

Not: Filmler yapım tarihlerine göre sıraya dizilmiştir.

Son of Cain (2013)

blank

Ignacio Garcia-Valino’nun Dear Cain adlı romanından uyarlanan İspanya yapımı Son of Cain, yönetmen Jesus Monllao’nun ilk uzun metrajlı filmi. Zengin bir ailenin hastalıklı bir şekilde satranca tutkun ergen oğlu Nico, yavaş yavaş şiddete eğilim göstermeye başlayan zor bir çocuktur. Babasının çok sevdiği köpeğin ölmesine neden olduktan sonra aynı zamanda bir satranç ustası da olan Julio adlı tanınmış bir psikolog ile terapi seanslarına başlar. Klasik bir “şeytan çocuk” öyküsü etrafında şekillenen film, maharetle saklamayı becerdiği sürprizler ile seyirciyi durmaksızın ters köşeye yatırmaya çalışıyor ve bu çabasında da bir hayli başarılı oluyor.

Retribution (2015)

blank

Dani de la Torre’nin yönettiği İspanya yapımı gerilimde, bir bankada yönetici olarak çalışan Carlos’un, çocuklarını okula bırakmak için arabayı çalıştırdığı anda bilinmeyen bir numaradan gelen telefonla arabaya bir bomba yerleştirildiğini öğrenmesiyle gelişen, heyecan dolu olaylar silsilesi anlatılıyor. Evet, birçok mantık hatası barındıran bir film ve evet, fazlasıyla Hollywood kokuyor ama gayet sağlam bir kurgu çalışmasıyla övgüyü hak eden Retribution, finale kadar diken üstünde izleniyor. Sleep Tight (2011) ile haklı övgülere mazhar olan senarist Alberto Marini ile başroldeki usta oyuncu Luis Tosar, filmin ağır topları.

At the End of the Tunnel (2016)

blank

Karısını ve küçük kızını bir trafik kazasında kaybeden ve aynı kaza sonucu tekerlekli sandalyeye mahkûm olan bilgisayar mühendisi Joaquin, borç içinde yüzdüğü için üç katlı evinin teras katını bekâr anne Betty ile iki sene önce konuşmayı bırakan altı yaşındaki kızına kiralar. İlk başlarda pek anlaşamasalar da zamanla birbirlerine ısınırlar ve aralarında bir elektrik oluşur. Günlerini bodrum kattaki çalışma odasında geçiren Joaquin, yan taraftan gelen sesleri tesadüfen dinlerken evinin altından geçen bir tünel ile diğer taraftaki bankayı soymayı planlayan bir çetenin varlığından haberdar olur. Rodrigo Grande’nin yazıp yönettiği Arjantin / İspanya ortak yapımı At the End of the Tunnel, kimi zaman mantık sınırlarını zorlamayı da ihmal etmeyen müthiş gerilimli mizansenleri, art arda patlattığı sürprizlerle süsleyerek çıkmaza giren bir finale doğru kendinden emin adımlarla ilerliyor. (Hele o bomba detayının manasızlığı gerçekten inanılmaz.) Neyse ki finalde de imdadına Reservoir Dogs (1992) yetişiyor da iş tatlıya bağlanıyor. Listedeki en hafif film ama vakit geçirmek için iyi bir seyirlik.

To Steal from a Thief (2016)

blank

İspanya / Arjantin / Fransa ortak yapımı filmin yönetmeni İspanyol Daniel Calparsoro. Uruguaylı lakaplı bir hırsızın liderliğindeki çete, Valencia’daki bir bankayı soymaya girişir. Olabildiğince fazla sayıdaki kiralık kasayı boşalttıktan sonra artık kullanılmayan bir metro istasyonuna bağlanan, daha önceden kazdıkları tünele bir giriş kazıp kaçmayı planlamaktadırlar. Aynı bankada, bir kaza geçirip komaya giren eski bir milletvekiline ait kasa da bulunmaktadır. Başbakanlık ofisi, çetenin aslında bu kasadaki hükümeti zora sokacak mühim bilgiler ihtiva eden dosyaların peşinde olduğunu öğrenir. To Steal from a Thief, sağlam bir gerilim arayanlara bekledikleri her şeyi veriyor; harika bir oyuncu kadrosu, zekice tasarlanmış bir aksiyon planı, iyi çekilmiş ve iyi yazılmış bir öykü. Birçok Alex de la Iglesia filminin senaryosuna Iglesia ile beraber imza atan Jorge Guerricaechevarria’nın yol üstüne birçok sürpriz serpiştirilmiş çizgi üstü senaryosu ve önemli karakterlere hayat veren Luis Tosar, Rodrigo De la Serna, Raul Arevalo ve Jose Coronado gibi rüştünü ispat etmiş oyuncuların varlığı, filmi bir seviye yukarı çıkarıyor. La casa de papel dizisini direkt çöpe gönderecek kadar iyi bir film.

The Fury of a Patient Man (2016)

blank

İspanyol oyuncu Raul Arevalo’nun yönettiği İspanya yapımı film, dünya prömiyerini 73. Venedik Film Festivali’nde yaptı. Bir kuyumcu soygununa karışan Curro, sekiz sene hapis yattıktan sonra dışarı çıkar. Sevgilisi Ana ve oğlu ile yeni bir hayata başlamak niyetindedir ama Ana, Jose adında kibar ama gizemli bir yabancı ile yakınlaşmıştır. Curro’nun Jose’nin varlığından haberdar olmasından sonra işler hiç beklenmedik yerlere doğru gider. Bol ödüllü film, bu dar listenin kesinlikle en farklısı. Klasik bir gerilim gibi başlamasına rağmen en önemli sırrını daha henüz filmin ortalarındayken açığa çıkarıyor ve öyküsünü bambaşka bir tonda anlatmaya soyunarak müthiş bir yol filmine dönüşüyor. Adalet ve intikam temalarını başköşeye yerleştiren film, ince elenip sık dokunmuş senaryosuyla hiçbir gereksiz ayrıntıya yer vermeden sadece anlatmak istediklerine odaklanıyor.

I’m a Killer (2016)

blank

Maciej Pieprzyca’nın yazıp yönettiği Polonya yapımı film, gerçek bir seri katil vakasından esinlenerek sinemaya uyarlanmış. Gerçekte yaşananlara baktığımızda Zagłębie Vampiri olarak bilinen alt sınıfa mensup Zdzisław Marchwicki’nin, babasının beş evliliğinden olma, üçü erkek biri kız, dört kardeşi olduğunu görüyoruz. 1972 yılında yakalanan Marchwicki, 1964 ile 1970 yılları arasında tam 14 kadını öldürmek, 6 kadını da öldürmeye teşebbüs etmek suçlarından yargılanmış ve 10 ay süren dava sonucunda 1975 yılında idama mahkûm edilmiş. 1976 yılında da asılarak öldürülmüş. Marchwicki’nin kardeşleri de cinayetlere yardım etmek, kurbanları soymak ve bilgi saklamak gibi suçlardan yargılanmış, biri idam cezası almış, diğerleri de çeşitli sürelerde hapis cezalarına çarptırılmışlar. Dava süresince ve sonrasında Marchwicki’nin Zagłębie Vampiri olup olmadığı yönünde birçok tartışma yaşanmış ama net bir sonuca ulaşılamamış. Kolluk ve yargı güçleri, kurbanlardan birinin dönemin Komünist Parti liderlerinden birinin yeğeni olmasından ötürü politik kanattan baskı gördükleri iddiasını reddetmişler. Bu arada Polonya tarihindeki en bilinen dört seri katilden üçüne “vampir” lakabı takılmış olması da ilginç bir ayrıntı. (Zagłębie Vampiri dışındaki diğer seri katiller; Gałkowek Vampiri Stanisław Modzelewski ve Bytow Vampiri Leszek Pękalski.) I’m a Killer, seri katilin yakalanma ve mahkeme sürecinden pasajlar aktarsa da aslen polisi uzun süredir meşgul eden soruşturmanın başına atanan genç ve dürüst bir dedektif olan Janusz’un yaşadıklarına odaklanıyor. Bu yüzden gerçek olayların önemli bir kısmını büyük oranda değiştirmek durumunda kalıyor. Zagłębie Vampiri’ni yakalayarak bir anda güç, para ve şöhret sahibi olan Janusz’un, yakaladığı kişinin suçlu olmadığı şüphesine kapılmasını ama bunu üstlerine anlatmakta yaşadığı sıkıntı sonrası bir seçim yapmak zorunda kalmasını merkeze yerleştiriyor.

Devam Edecek…

[box type=”info” align=”” class=”” width=””]

Diğer Listelere de Göz Atmak İsterseniz:

[/box]

blank

Murat Kızılca

1971 İstanbul doğumlu. Aylık online sinema dergisi CineDergi ve aylık kültür sanat dergisi kargamecmua için sinema yazıları kaleme alıyor. 2008 yılından beri katkı sağladığı Öteki Sinema’da bir yandan da editörlük görevini sürdürüyor.

2 Comments Leave a Reply

  1. Değerli yorumun için çok teşekkür ederim sevgili Salim. Eğer izlemediysen, listenin ikinci bölümünde yer alan Sara’s Notebook’un özellikle ilgini çekeceğini düşünüyorum. Sevgiyle.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

1995 Sonrası Norveç Sinemasından Film Önerileri 3

S. Özgür Ilgın'ın hazırladığı "1995 Sonrası Norveç Sinemasından Film Önerileri"
blank

Yeni Binyılın Tür Sineması: 17 Yıl 17 Film (2000-2016)

Öteki Sinema yazarları 17 yıldan 17 tür sineması örneği seçtiler.