ABD dışı ülkelerin gerilim filmlerinden oluşan “yakın tarihli sağlam gerilim arayanlara öneri listesi” serimize 12. bölümle devam ediyoruz. Aşağıdaki giriş kısmında herhangi bir değişiklik yapmadım, öncekilerde okuduysanız direkt seçkiye geçebilirsiniz.
Öteki Sinema için yazan: Murat Kızılca
Eleştirmenlerce biraz “hafif” bir tür olarak değerlendirilen gerilim, sıklıkla diğer türlerle ilişkiye geçerek birbirinden farklı melez yapılanmalara gider ama ana yapısı çok da fazla değişkenlik göstermez. Sonuçta ana amaç, seyircide yoğun heyecan, şüphe, yüksek seviyede beklenti, belirsizlik, endişe ve sinirleri bozacak denli gerginlik gibi belli başı adrenalin salgılatan duyguları uyandırmak ve bu duyguları finale kadar canlı tutmaktır. Seyirciyi ve/veya başkarakteri asıl önemli olan mevzudan uzaklaştırmak için ortaya atılan yemler, ana gidişatı değiştiren şaşırtıcı sürprizler ve bomba etkisinde bir final, sağlam bir gerilimin olmazsa olmazlarıdır.
Aşağıdaki listede yakın zamanda izlediklerim arasından seçtiğim, ABD dışındaki ülkelerden, biraz daha kıyıda köşede kalmış, yakın tarihli gerilimleri bir araya getirdim. Sizler de yorumlar kısmına benzer gerilimleri ekleyerek listeyi genişletebilirsiniz.
Not: Filmler yapım tarihlerine göre sıraya dizilmiştir.
My Murderer / My Killer (2016)
Rusya’nın kuzeyinde bulunan ve Rusya’ya bağlı özerk ülkelerden biri olan Yakutistan’da görevli genç bir dedektif, oldukça basit gibi görünen cinayet soruşturmasını kısıtlı zamanda çözmek zorundadır. Katili biraz da şansının yaver gitmesiyle tereyağından kıl çeker gibi kolayca bulur ama kafasını kurcalayan birkaç garip ayrıntı vardır. Rusya yapımı My Murderer’ın, öğle güneşi gibi gözümüzü alan rahatsızlıktaki birçok defosuna rağmen garip bir çekiciliği var. En başta dil kullanımı dikkat çekiyor. Filmdeki bütün yönetici pozisyonlarda Ruslar yer alıyor, Yakutlar ise hep onların emrinde çalışan pozisyonundalar. Amirleriyle Rusça konuşan Yakutlar, kendi aralarında Yakutça konuşuyorlar. Türkçe ile aynı kökenden gelen Yakutçadaki kimi ortak kelimeler (yabancı filmlerde “aha Türkiye’nin adı geçti” heyecanını yaşayanlara) ilgi çekici gelebilir. Kostas Marsan, ilk yönetmenlik denemesinde bilindik bir şablonu alıp yerelleştirmeye gayret etmiş. Pek tanınmayan kültürlere ait detaylar barındıran filmler, ne kadar eksikleri olursa olsun illaki tatmin edici bir deneyim sunuyorlar. My Murderer da biraz öyle bir film. Yoksa dövüş, kovalamaca ya da silahlı çatışma gibi aksiyon içeren sahneler, aşırı amatörce çekilmiş, bu da bir parça hayal kırıklığı yaratıyor ama filmin sonunda terazinin kefelerine artıları ve eksileri koyduğumuzda artıların ağır bastığı görülüyor. Yönetmenin korku türündeki yeni filmi Spirit of Itchi’yi (2020) izlemeyi de merakla bekliyorum.
Take Point (2018)
Kim Byung-woo’nun yazıp yönettiği Güney Kore yapımı Take Point’te Ha Jung-woo ve Lee Sun-kyun gibi Güney Koreli yıldızlara Jennifer Ehle ve Kevin Durand gibi Batılı oyuncular eşlik ediyor. CIA tarafından görevlendirilen paralı asker timi, yeraltındaki gizli bir sığınağa sızar ve gösterilen hedefi kaçırmak üzere harekete geçer. Tabii ki işler planlandığı gibi gitmez. Aksiyon dozu yüksek gerilimleri severim. Take Point de bu tanıma uyan bir film ama doğruya doğru, filmin öyle çok etkileyici bir hikâyesi falan yok. Hatta art arda gelen ve beklenenden erken (ve fazla sayıda) vuku bulan sürprizler de bir süre sonra yorucu olmaya başlıyor. Geriye bir tek çok iyi çekilmiş aksiyon sahneleri kalıyor ve film, sadece bu sayede ayakta kalmayı başarabiliyor. Sırf aksiyon sahnelerinin yüzü suyu hürmetine izlerim diyenler, saçma hikâyeye çok takılmazlarsa temposu ve heyecan düzeyi hiç düşmeyen Take Point’e bir göz atabilirler. Bu arada filmden memnun kalırsanız, aynı yönetmenin bir önceki filmi The Terror Live’ı (2013) da izleme listenize alabilirsiniz.
New Order (2020)
Michel Franco’nun yazıp yönettiği Meksika yapımı New Order, geçen yıl izlediğim en iyi filmlerden biriydi. Önceki yıl başta Oscar olmak üzere tüm ödülleri silip süpüren Parasite (Bong Joon Ho, 2019) ile benzer tuşlara basan film, üst sınıf ile alt sınıf arasındaki gelir farkının akılalmaz boyutlara çıktığı günümüz toplumsal yapılanmasına binaen artık çok da kehanet sayılmayan bir uyarı mesajı göndermeye soyunuyor. Çok sevdiğim Pasolini filmi Salo, or the 120 Days of Sodom’dan (1975) da esintiler barındıran film, tabii ki aynı seviyede öfke ihtiva etmiyor ve öfkenin hedefine herhangi bir kesimi yerleştirmekten imtina ediyor. Ancak bu tercihin filmin gücünü eksilttiğini düşünmüyorum. Sonuçta New Order, olası bir halk ayaklanmasının gerçekleşmesi ve sonuçları üzerine gerçekçi bir ‘what if’ (böyle olursa ne olur) eskizi çiziyor.
The Girl in the Yellow Jumper (2020)
Netflix’ten harika bir sürpriz. Loukman Ali’nin yazıp yönettiği ilk uzun metraj olan The Girl in the Yellow Jumper, Uganda yapımı bir film. Filmlerini hiç izlemediğim ya da çok az izlediğim ülkelerin tür filmlerine karşı inanılmaz bir ilgim var ve sağ olsun Netflix, bu ilgimi tatmin edecek harika örneklerden bir diğeriyle daha takdirimi kazandı. Keşke bu tip sürprizleri daha sık yapsa. Filme gelirsek; mantık hataları, senaryo defoları, defalarca karşılaştığımız klişeler falan hepsi apaçık orta yerde duruyor. Ancak bir otostop sonrası aynı arabada bir araya gelen üç karakterden (biri hiç konuşmadığı için) ikisinin başlarından geçenleri kendi süzgeçlerinden geçirip ekleme çıkarma yaparak anlattıkları üzerinden “gerçek nedir” mevzusunu sorgulayan harika bir gerilim ortaya çıkıyor. Bu arada Loukman Ali, bu filmden sonra yönettiği iki kısasını -Sixteen Rounds (37 dakika, 2021) ve The Blind Date (29 dakika, 2021)- YouTube kanalında gösterime açtı. Her iki kısayı da listenin sonuna ekledim.
Black Box (2021)
Ülkemizde Kara Kutu adıyla Eylül 2021’de sessiz sedasız gösterime giren ve 2 haftalık vizyon süresinde sadece 1.960 biletli seyircinin izlediği Fransa yapımı Black Box, tam özlediğimiz tarzda bir gerilim. Yolcu uçaklarında kullanılan çeşitli parçalar ve uygulamalar, bunları üreten şirketlerle kullanan şirketlerin ilişkileri ve uçak kazası sonrası yapılan kara kutu dinlemeleri gibi sinemada çok fazla işlenmemiş konuların detaylarına biraz fazlaca yer veriliyor olması, kulağa ilk başta biraz itici geliyor olabilir. Ancak konuya hiçbir ilginiz olmasa da kendinizi büyülenmiş gibi izlemekten alamıyorsunuz. Sonuçta ses ve görüntü gibi sinemanın olmazsa olmazı iki ögeyle yakın ilişki içinde olan mevzu, akla ister istemez Berberian Sound Studio (2012) veya Censor (2021) gibi filmleri getiriyor ve açıkçası Black Box, bu filmlerdeki atmosfere yakın bir lezzet yakalamayı başarıyor. Tüm bunların orta yerine de büyük şirketlerin kirli ilişkilerini hedef alan, biraz bildik bir komplo teorisi bombası bırakıyor ve ortaya dört dörtlük bir gerilim çıkıyor.
Hostage: Missing Celebrity (2021)
Oyuncu Wu Ruofu, 2004 yılında Beijing’deki bir bardan çıkarken polis kılığına girmiş bir çete tarafından kaçırıldı. Birkaç yıldır faaliyet gösteren çete, belirlediği kişileri kaçırıp birikimlerine el koyduktan sonra öldürüyordu. Ruofu’nun üzerindekileri alıp banka hesabındaki paraya da ulaşan çete, aynı gün polisin düzenlediği baskınla yakalandı ve Ruofu’yu kaçıran çete üyeleri ölüme mahkûm edildi. Bu gerçek olay, üzerinden 11 yıl geçtikten sonra Saving Mr. Wu (2015) adlı film ile sinemaya konu oldu. (Sheng Ding’in yönettiği Çin yapımı filmi çok sevmem ama başroldeki Andy Lau gerçekten çok iyiydi.) Yakın Tarihli Sağlam Gerilim serimizin 12. bölümünün son filmi Güney Kore yapımı Hostage: Missing Celebrity ise aynı olayın yeni sinema uyarlaması, yani bir nevi yeniden çevrim. Fakat ortada ilkinin aksine biraz daha serbest bir uyarlama var. Sadece “bir aktörün kaçırılması” olayını aynen alıp etrafını kurmaca detaylarla süslemişler. Ünlü oyuncu Hwang Jung-min’in kendini (ya da daha doğrusu kendinin kurmaca versiyonunu) canlandırdığı filmin yönetmeni ise ilk uzun metrajıyla boy gösteren Pil Gam-Sung. Hostage: Missing Celebrity, çok da yabancısı olmadığımız bir aksiyon-gerilim hikâyesini, sinema ve Hwang Jung-min üzerinden yıldız oyuncular ile ilgili sektör içi mizah ile süsleyerek anlatan, temposu çok iyi ayarlanmış, eğlenceli bir gerilim. Saving Mr. Wu ile beraber ‘double bill’ (iki film birden) olarak izlenebilir.
[box type=”shadow” align=”” class=”” width=””]
Loukman Ali’nin Kısa Filmleri
[/box]
[box type=”info” align=”” class=”” width=””]
Diğer Listelere de Göz Atmak İsterseniz:
- Öneri Listesi 1
- Öneri Listesi 2
- Öneri Listesi 3
- Öneri Listesi 4
- Öneri Listesi 5
- Öneri Listesi 6
- Öneri Listesi 7
- Öneri Listesi 8
- Öneri Listesi 9
- Öneri Listesi 10
- Öneri Listesi 11
[/box]
Bana yine izlenecek ilginç filmler çıkmış, çoğunu ilk kez görüyorum, çok teşekkürler.