Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz Ergin Orbey’in yönettiği ve senaryosunu Aziz Nesin ile birlikte yazdığı bir politik kara mizah filmi. 1974 yapımı. Başrollerini Halit Akçatepe ve Necla Soylu paylaşıyor. Filmin yapımcısı Mehmet Çakar(Ender Film). Ayrıca TSA’da Has Film adına farklı bir yapım şirketi bilgisine de rastladım.(1)
Gülmece edebiyatı deyince ülkemizde ilk akla gelen isimlerden biridir Aziz Nesin. Dahası, Rıfat Ilgaz ve geçtiğimiz aylarda kaybettiğimiz Muzaffer İzgü ile birlikte bir neslin espri anlayışını değiştiren ve geliştiren bir üstattır Nesin. Çok lafa gerek yok. Hala abuk sabuk bir olayla karşılaştığımızda “Tam Aziz Nesin’lik” lafını hala kullanıyor olmamız bile onun değerini anlatmaya yeter de artar.
Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz’ın serüveni hayli ilginç. Eser ilk önce bir radyo oyunu olarak ortaya çıkıyor. Aziz Nesin’in anlatımına göre Ankara Radyosu Eğlence Programları Müdürü tahminen 1969 veya 1970 yılında Aziz Nesin’den bir radyo oyunu yazmasını istiyor. Aziz Nesin eserin ismi için ilhamı kara kışın ortasında sokakta yalın ayak ve derbeder bir şekilde dolaşan bir Roman çocuğu olan Yaşar’dan alıyor. Varoluş durumu ismiyle çelişki halindeki bu çocuğun hikayesini daha önce yayımlamış olduğu çok sayıda öyküyü bir araya getirerek yazıyor ve radyo oyunu böyle ortaya çıkıyor. Çok ilgi gören radyo oyunu İsmail Cem’in kısa TRT genel müdürlüğü sırasında TV oyununa dönüştürülüyor gene muazzam ilgi görüyor. Daha sonra tiyatro oyununa dönüştürülen eser 1974 yılında Ergin Orbey tarafından peliküle aktarılıyor.(2) Yaşar’ın son durağı roman oluyor. 1977 yılında Aziz Nesin tarafından roman olarak yayınlanırken okuyucular oyunlarda ve filmde görülmeyen pek çok keyifli ayrıntıya da erişme imkanı buluyordu.(3)
Film, okul çağına gelen Yaşar Yaşamaz’ın(Halit Akçatepe) okula kayıt yaptırmasıyla, daha doğrusu yaptıramamasıyla başlıyor. Çünkü Yaşar’ın nüfus cüzdanı bir süre önce kaybolmuş. Babası(Münir Özkul) Yaşar’ın nüfus cüzdanını yeniden çıkartmak için ilçeye, Nüfus Müdürlüğüne gidince işler karışmaya başlıyor. Çünkü Yaşar nüfus kayıtlarında 1915 yılında Çanakkale’de şehit olmuş gözüküyor. Bu hesaba göre babasından 1 yıl, annesiyle babasının evlenmesinden de 15 yıl önce doğmuş görünen Yaşar’a yeni nüfus cüzdanı verilemiyor. Hükümet okuluna gidemeyen Yaşar Davut Hoca’nın mahalle mektebine yazılıyor. Yaşar’ın yaşı ilerledikçe nüfus cüzdanı işi başına daha çok dert açmaya başlıyor. Askerlik yapmadığı için yavuklusu Ayşe(Necla Soylu) ile evlenemiyor, askere gitmek isteyince nüfus cüzdanı yüzünden gidemiyor derken işler daha çok birbirine girerken en sonunda askere alınan yaşarın Çanakkale’deki şehadetinin yanı sıra bir defa da 1937 yılında Dersim Harekatı esnasında şehit olduğu ortaya çıkıyor. Nüfus kayıtlarındaki yanlışlık bir türlü düzelmezken haklar söz konusu olunca yaşamadığı için avucunu yalayan Yaşar, vergi borcu ve askerlik gibi zorunluluk ve görevler söz konusu olunca hepsini tıpış tıpış yapmak zorunda kalıyor. yaşadığını bir türlü ispat edemeyen Yaşar’ın başına gelen kötü olaylar silsilesi en sonunda onu kodese taşıyor.
Aziz Nesin’in öyküleri incelendiğinde temaların hayat pahalılığı, bürokrasi, insanların hurafelere bağımlılığı, günlük hayatın rutinleri arasında yerini almış abukluklar ve biraz da o yılların havasını yansıtan kaba erotizm üzerinde yoğunlaştığı görülür. Yaşar Ne Yaşar ne Yaşamaz’ın hareket noktası da bürokrasi eleştirisidir.
Nesin’in radyo oyununu bürokrasiyi konu edinen yayımlanmış hikayelerden derleyerek yazdığını daha önce söylemiştik. Yaşar’ı anlatının kahramanı yapan ikilemin de bürokratik bir hatadan kaynaklanıyor. Hata kolay yapılsa da düzelmesi pek o kadar kolay olmuyor. Eee adı üstünde “Bürokrasi” bu!
Ağır işleyen bürokrasi Devlet-i Ali’nin dış çeperinin kalınlaşmasıdır. Hantal bürokrasiyi genelde Sosyalist/Kolektivist veya Devletçi ekonomik düzenlere sahip devletlere mal etmek, bütün suçu da bir kısım kaytarıcı memur tabakasına yıkmak adettendir. Ne var ki hantal bir bürokrasi herhangi bir devlet sistemine has bir sorun olmadığı gibi tek başına var olma yeteneği olan bir sorun da değildir. Hantal bürokrasi, olsa olsa bir semptomdur. Bu semptom da devlette oluşmaya başlayan bir temsiliyet sorununa işaret eder.
Sosyalist olsun kapitalist olsun her devlet geniş halk yığınlarını temsil etme iddiasındadır. Ama devletin temsil ettiği sınıf, zümre veya topluluklar geniş halk yığınlarından farklı ise devlet, dış duvarlarını güçlendirme ihtiyacı hisseder.
Bürokraside işler masa masa savaşarak halledilir. Her şey adeta çok değişik adımlardan oluşan bir kumar oyunu gibidir. Geçtiğiniz her masadan, yani adımdan sonra bir sonraki adım size tarif edilir: “Bu evrakları X beye götür imzalat, sonra filan kattaki Y hanıma bırak” Fakat bir sonraki adım çok olasılıklı bir muamma olarak belirir. X Bey yerinde olabilir. Diğer kalemdeki Z Bey’in yanında da olabilir. Y hanım izne çıkmış olabilir. Hatırlatmaya gerek yok ki bu adımların yanlış tarif edilmiş olması ve dolayısıyla bir önceki adıma tekrar dönme tehlikesi de ihtimaller dahilindedir.
İşte, bürokrasinin hantallaşmasının nedenleri hakkında bir analiz yapılmasa da hantal bürokrasinin çeşitli görünümleri filmde bol bol sergileniyor. Filmdeki en eğlenceli sekanslar bürokrasi ile ilgili olan kısımlar. Resmi daireler, sıkıcı odalar, masalar, ilgisiz ve asabi memurlar, mühürler, kaşeler, evrak numaraları, işini bilen odacılar ve bir gayya kuyusunu andıran “Düyun” ile bürokrasi tastamam gözümüzün önünde canlanıyor.
Filmin uyarlandığı oyun değişik hikayelerin derlenip bir araya getirilmesiyle ortaya çıktığı için hikaye bütünlüğü zayıf. Birbirine zayıf şekilde bağlanmış skeçler şeklinde ilerliyor doğal olarak. Filmin ana karakteri olan Yaşar’da da bir düşünsel ve duygusal derinlik bulunmadığı gibi hikayenin ilerleyen kısımlarında değişme/gelişme yok. Ama şunu hatırlatmakta fayda var: Yaşar, ismi ile kanuni durumu arasında oluşan ikilemin bedenleşmiş hali olarak kanlı canlı bir biçimde karşımıza çıkabiliyor. Yoksa bu çelişki olmadan o, tipik ihtiyaçlarını gidermeye çalışan sıradan bir tipleme olarak kendini de filmi de boşa düşürebilirdi.
Rol dağılımına gelirsek; Necla Soylu konusunda pek “mutmain” olduğumu söyleyemem ama Halit Akçatepe’nin çok doğru bir seçim olduğu su götürmez. Yaşar rolü için henüz yıldızı yeni parlamaya başlamış olan Kemal Sunal’ın düşünüldüğü bilgisini de Bülent Kayabaş’tan öğreniyoruz.(4) Fakat Ertem Eğilmez’den izin alamayan Sunal rolü kabul edemiyor. Ayrıca Bülent Kayabaş ve Şener Şen’i de biraz alışılmadık iddiasız küçük rollerde izliyoruz. Diğer küçük rollerdeki oyuncuların aşırı abartı merakı(Mete İnselel, Günay Güner, İlhan Hemşeri) ve bunun yönetmen tarafından dizginlenmemesi biraz göze batıyor. Aslında Aziz Nesin mizahı da abartılardan beslenen bir mizah. Ama onun abartısı olay düzleminde. Olaylar bazındaki abartıyı tatlı bir eğimle absürtlük düzeyine yükseltip sonra hızla geri çekilebilen bir mizah olduğunu unutmamakta fayda var
Ergin Orbey’in Arzu Film bünyesine girmeden önce çevirdiği bu film, yanlış hatırlamıyorsam ilk filmi. Gösterime girdiği 1975 yılında gişe anlamında pek başarılı olamamış. Ama gişe başarısızlığına rağmen küçük ama güzel ayrıntılar içeren ve dikkatli izlendiğinde içindeki cevheri açığa çıkaran ve yeri doldurulamaz iki insanın, yani öncü mizahıyla Aziz Nesin’in ve güçlü oyunculuğuyla Halit Akçatepe’nin katkısıyla başarıya ulaşan Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz tıpkı Atıf Yılmaz’ın Değirmen’i gibi çok öne çıkamamış bir hazine olarak sinemamızdaki yerini almıştır.
[box type=”info” align=”” class=”” width=””](1)http://www.tsa.org.tr/tr/film/filmgoster/3961/yasar-ne-yasar-ne-yasamaz
(2)http://www.trtarsiv.com/izle/101143/aziz-nesin-in-yasar-ne-yasar-ne-yasamaz-oyunu
(3)Yaşar Ne Yaşar Ne yaşamaz, Nesin Yayınevi