Tarık Akan ve Ertem Eğilmez işbirliğinin önemli örneklerinden biri olan, 1973 yapımı Canım Kardeşim, değeri sonradan anlaşılmış bir sinema yapıtı olarak oldukça önemlidir ve yıllar onu mayaladıkça ne kadar özel bir film olduğu daha iyi anlaşılmaktadır.
Ertem Eğilmez tüccar bir sinemacı olarak film işinde birkaç kez battıktan sonra 70’lerin başından itibaren yapımcı ve yönetmen olarak büyük başarı kazanır. Kadrolu oyuncularından oluşan bir ekiple, Tatlı Dillim (1972), Oh Olsun (1973) ve Yalancı Yarim (1973) gibi seyircinin kolayca seveceği ve tüketeceği romantik komediler çekerek sektörde takip ve taklit edilen bir sinemacıya dönüşür. Ertem Eğilmez mamulü gişe komedilerinin yıldız oyuncusu ise Tarık Akan’dır.
İnatçı ve dediğim dedik bir kişilik olan Ertem Eğilmez’i bir baba figürü olarak gören Tarık Akan oyunculuğuna yeni bir yön vermek istemektedir ve bu uğurda Ertem Eğilmez’i güç bela ikna eder. Gişe komedileri çekmekten sıkılan ¨aşk filmlerinin unutulmaz yönetmeni¨ Ertem Eğilmez de daha toplumcu bir sinema yapmak arzusundadır. Ertem Eğilmez Arzu Film kadrosunu bu kez başoyuncusunu kaybetmemek adına kamera önüne geçirir gibi gözükse de Canım Kardeşim ikilinin ortak hevesidir. Ne yazık ki film, seyircinin bu sinemacı ve oyuncu takımından beklediği film değildir. Sinemaya eğlenmek ve mutlu olmak için giden seyirci kendi sefaletine ayna tutan filmi beğenmez ve Canım Kardeşim, uzun yıllar boyunca, yapanlar için hevesle başlayan ama sonu hayal kırıklığıyla biten bir macera olarak kalır.
Tarık Akan’ın canlandırdığı Murat, babası ve küçük kardeşi Kahraman’la birlikte yoksulluk içinde yaşamaktadır. Sorumsuz ve işe yaramaz bir karakterdir, tahsili ve devamlı bir işi yoktur. Babasının sigara içerken uyuyarak çıkardığı yangın yüzünden ölmesiyle kardeşi Kahraman’ın bakımı kendisine kalır. Kardeşine karşı ilgili biri değildir ancak Kahraman lösemi (kan kanseri) hastasıdır. Artık onun ve kendisi gibi işe yaramaz yakın arkadaşı Halit’in yapması gereken günleri sayılı olan kardeşini mutlu etmektir. Kardeşinin en büyük isteği bir televizyondur. Beş parasız iki arkadaş gerçekleşmesi güç bu hayal için uğraşır; kendileri de yoksulluklarını unutturacak bu hayale ortak olurlar. Ancak fazla zamanları yoktur.
İtalyan Yeni Gerçekçiliği’ne ve özellikle de Bisiklet Hırsızları’na (Ladri di Bicicletta, 1948) yakın duran Canım Kardeşim, Türk sinemasında öncesinde ve sonrasında pek rastlanmayan hikâye anlatma tekniklerinden mamul gerçekçi ve güçlü bir film… Şöyle ki, sırtını Tarık Akan, Adile Naşit, Halit Akçatepe ve Metin Akpınar gibi komedi oyuncularına dayamasına rağmen bir dram. Film, “oyuncu oynamaz yönetmen oynatır” iddiasına delil teşkil edebilecek kadar ciddi oyunculuk performansları içerir. Adile Naşit’in canlandırdığı öğretmen ve Metin Akpınar’ın canlandırdığı Kancı Mehmet karakterleri başka hikâyeleri dahi sürükleyecek kadar güçlü bir şekilde seyirciye geçer.
Filmin asıl yıldızı ise bir çocuk bir oyuncudur. O dönemin tartışmasız en büyük jönü olan Tarık Akan, Kahraman Kıral’a oyunculuk için büyük alan açmıştır. Kendi canlandırdığı karakterin sürükleyici değil destekleyici olmasına müsaade etmiştir. Türk sinemasında ender rastlanan bir durum.
Bu filmde en ilginç bulduğum şeylerden biri de şu; film boyunca kimse kimseye âşık olmamaktadır. Canım Kardeşim, yıllar boyunca Türk sinemasında alt hikâye olarak dahi karşı cinse aşk barındırmayan yegâne filmdir. Bu filmde kadın filmde temassız bir noktadadır. Ya bir porno dergi yıldızı kadar ya da pavyona düşecek kadar uzaktır. Film ayrıca dönem melodramlarındaki sınıf atlatan hayali tanışma ve ilişkilerine yüz vermeyen bir senaryoya sahiptir. Alternatif bir sinema evreninde Tarık Akan filmin ortasında Emel Sayın’la karşılaşabilir; Emel Sayın, Kahraman’ı tedavi ettirebilir ve Halit Akçatepe’nin şen kıkırdamaları eşliğinde mutlu bir son izletilebilirdi.
Ertem Eğilmez böyle bir senaryo çekseydi mutlaka büyük gişe başarısı kazanacaktı ama Canım Kardeşim başlangıcından finale gerçekçilikten uzaklaşmaz ve romantik ihtimallere kapalıdır. Bunu destekleyen dış çekimler filme yarı belgesel bir hava katmaktadır ve seksen beş dakikaya son derece başarılı bir şekilde serpiştirilmiştir. Kemal Sunal da hastane sekansında seyirciye göz kırparak ileride oturtacağı Şaban karakterini bu film içinde küçük bir sekansta seyirciyi mutlu ettiren bir şekilde sunar.
Filmin müziği ise ifadeyi en az oyunculuklar kadar güçlendirmektedir. Cahit Oben’in tüyleri diken diken eden, bir kalp ritmi gibi sekansa göre yavaşlayıp hızlanan downtempo[1] tarzındaki çalışması fikrimce Türk sinemasının gördüğü en özgün temalardandır.
Canım Kardeşim, erotik film furyası öncesi Ertem Eğilmez’in yapmacıklıktan uzak sinemacılık anlayışını diğer eserlerinin aksine iç yakan bir öyküde hayata geçiriyordu. Dönemin film eleştirmenlerinden Engin Ayça filmi şu şekilde değerlendiriyor: “Nihayet sahteliklerden, kalıp durum ve kişilerden, soyutlamalardan arınmış, iddiasız, içten, sıcak, temiz bir film çalışması. Severek, yaşayarak, duyarak, zorlamadan ve zorlanmadan anlatılan bir yaşam kesiti…”[2]
Düşmüş karakterler film boyunca yükselebilmek değil, daha da düşmemek için çabalarlar ama sistem herkesi ezmektedir. Canım Kardeşim küçük insanların filmidir; başlarına ilginç hiçbir şey gelmeyen, yoksulluğun topaç gibi oynadığı, umutları ezilmiş, örselenmiş insan yerine bile konmayanların filmi… Bütün karakterler kendi zavallılıklarını, çaresizliklerini ve aldatmalarını yaşarlar.
Halit Akçatepe en iyi yan rollerinden birinde bir pavyon eğlencesinden dönerken kendisine takılan arkadaşına “o kadın benim annemdi” derken döktürmektedir. Yoksulluğun çaresizliğiyle kanlarını satarak ayakta durmaya çalışan insanlara acımaya fırsat bulamadan, Adile Naşit’le birlikte Kahraman’ın gidişine gözyaşı dökeriz. Filmdeki kan satma hadisesi ise alt sınıfların zenginleşip sınıf atlamak uğruna kendi sınıflarının kanını emen vampirlere kolayca dönüşebildiklerini işaretlemektedir. Kentsoylu olmayan bir ülkenin insanları için sınıf meselesi vahşi bir rekabet alanı içerir. Bu alanı değerlendirenler kendi sınıfını sömürerek yükselirler. Modern Türk sosyetesi de bu çatışma ile inşa edilmiştir ancak bunun eleştirisi genellikle yapılmaz. Bu eleştiri daha sonra pek çok Ertem Eğilmez filminde karşımıza çıkar. O, saf ve masum Anadolu köylüsünün, köyden çıktıktan sonra nasıl çözüleceğini seyirciye göstermekten çekinmez. Usta sinemacı Lütfi Akad’ın klasiği Gelin (1973) filmi bu alandaki en önemli tespitleri yapmış ve Köyden İndim Şehire (1974) gibi gişe komedilerini dahi etkilemiştir.
Canım Kardeşim filminde hemen hiçbir şey iyi bitmez. Kahraman’ın en sevdiği eşeği, sucuk yapılmak üzere ağabeyi tarafından satılır. Baba ise sorumsuzca sigara içerken ölmüştür. Murat’ın en iyi arkadaşı bir pavyon kadınının oğludur. Mutlu sonlara ve bu sona götüren çözülme noktalarına alışık seyirci için bu bir şoktur. Filmdeki hiç kimse ideal, örnek insan değildir ama acılar büyürken en büyük dramlarını ve insan olmanın tüm asaletini yaşarlar. Filmin karakterleri duruma ve şartlara göre yeniden şekillenirler, bu da gerçekliklerine fayda sağlar. Ertem Eğilmez, Canım Kardeşim’de lokanta sahibi ve başka bir rol dışında stereotip kullanmamıştır.
Filmin ortalarında bir yerde zenginlerin yaşadığı üzerleri TV antenleriyle dolu apartmanları gösteren kamera 180 derece döner ve derme çatma gecekonduların çamurlu sokaklarıyla çarpıştırır bizi… Bu Ertem Eğilmez’in tesadüfen yakalayarak filme koyduğu ama hikâyenin tamamını sırtlayan bir plandır ve Türk sinemasında eşi benzeri yoktur.
Canım Kardeşim hikâyesini finale saklayan bir film değildir ancak finali tüm hikâyenin üstünü örtecek kadar sert ve etkileyicidir. Kahraman ölmüştür ama televizyon da çalışmıştır. Kahraman en az kendisi kadar önemsiz ağabeyi ve arkadaşının kollarında can verirken, televizyonda çok mühim meselelerin haberi verilmektedir. Kamera uzaklaşır; sıradan ve biçare dünyaya olan şahitliğimiz sona erer.
Yapıldığı yıl olmasa bile sonrasında gerçek bir başyapıt olarak alkışlanan film, geçtiğimiz yıl kaybettiğimiz Tarık Akan’ın oyunculuktaki başkalaşımının başladığı yerdir. Tarık Akan bu filmden sonra Ertem Eğilmez’e olan saygısı ve sözleşmesinden dolayı jön rollerine çıksa da Canım Kardeşim’deki rolünü tekrarlamaya gayret etmiştir. Fakirlerin de mutlu olduğu bir sonla biten Mavi Boncuk’ta (1974) yine benzer bir karakterdedir. Orada da hesabı ödeyemeyip lokantadan kovulmuştur ama bu kez seyirci istediğini alır ve imkânsız ihtimal gerçekleşir. Fakir mahalle delikanlısı ünlü şarkıcının (Emel Sayın) aşkı olur.
Sonunda ise Ertem Eğilmez’le yollarını tamamen ayıran Tarık Akan kendi bildiği sinemayı yapmak ister ancak Eğilmez’in sektördeki etkisi sebebiyle uzun süre iş bulamaz ama inatlaşma onun lehine sonuçlanır ve Türk sinemasına önemli bir film armağan eder: Maden (1978).
Canım Kardeşim, toplumcu Türk sineması için bir çıkış noktasıdır ancak usta yönetmeni ve yıldız oyuncularına rağmen gişede tutmaması sebebiyle geciktirici bir etkiye de sahiptir. Eğer film başarılı olsaydı Ertem Eğilmez ve Tarık Akan bu yolda başka eserler de vererek gişe sinemacıları üzerinde yönlendirici olabileceklerdi. Bu bazı önemli Arzu Film eserlerinden mahrum olmamız demekti ancak Türk sinemasını olumlu yönde etkileyeceğini düşünüyorum. Buradan bakınca, Türk sinemasının en görkemli kaybedenidir Canım Kardeşim. Yavuz Turgul’un Muhsin Bey’inin (1987) film olma hâlidir.
Okuduğunuz bu yazı ilk kez Eskimeyen Filmler adlı kitapta yayınlanmıştır.
[box type=”info” align=”” class=”” width=””]
Kaynakça
Ayça, Engin. “Canım Kardeşim.” Yedinci Sanat 3 (1973): 48.
[1] Downtempo: Bir elektronik müzik alt türüdür, ambient müzik benzeridir ancak genellikle ritim veya groove ile yapılır.
[2] Engin Ayça, “Canım Kardeşim,” Yedinci Sanat 3 (1973): 48.[/box]
Muazzam bir filmdi. Yazı da çok iyi yazılmış. Doğru mu bilmiyorum fakat Ertem Eğilmez bu projeyi her ne kadar gişede iş yapmamış olsa da şimdiye kadar yapmış olduğu en iyi film olarak tanımlıyor.
Sevgili Ozan ben de yorumuna yorum katayım. Doğru biliyorsun, Ertem Eğilmez bu filmi aslında yapmak istememişti ama filmi kendisi de sonradan sevdi. Melodram ağırlıklı filmleri komedi ile yoğurduğundan bu film onun en farklı filmi oldu.