“Reklamcıların erkekler arzulasınlar diye yarattıkları bir eşyayım ben.” -‘The Fan Club’ kitabından
Seks sembolü olarak tanımlanan kişilerin oluşturduğu imajlar tüm dünyadan insanları etkiler, çünkü onlar hiç de çevremizde gördüğümüz insanlar gibi değildirler. Çizdikleri özgür, cinsel yönden serbest ve kışkırtıcı “resim”, milyonların hayalini süsler ve hayranlık uyandırır. Fakat aslında hayran olunan şey yalnızca semboldür, bu insanlardan hiçbirisi hayran oldukları kişiyi tanımazlar. Onun günbegün neler yaptığını, gazetelere verdiği röportajlarda neler dediğini, televizyonda nasıl konuşup nelerden bahsettiğini, hakkında yazılmış yazılarda nelerin açığa vurulduğunu takip edebilir, böylece iyi bir hayran olarak onu çok iyi tanıdığını, hakkındaki her şeyi bildiğini söyleyebilir. Ama bunlardan pek çoğunun bir yalandan ibaret olabileceğini pek aklına getirmez. Acaba röportajlarda anlattığı gibi midir, demeçler verirkenki sözleriyle yalnız başına kaldığındaki hali bir midir, hakkındaki yazıların hepsi de gerçeği mi yansıtmaktadır yoksa bir kısmı onun imajını palazlandırmak üzere hazırlanmış büyük planın bir parçası mıdır?
Öteki Sinema için yazan: Murat Kirisci
Irving Wallace’ın The Fan Club (1974) adlı kitabı bu konuyu temel alarak yazılmış romanlardan biridir. Kitap, Sharon Fields adlı dünyaca ünlü bir yıldızın hayranı olan 4 kişinin, onu kaçırarak birlikte olma planları yapmaları ve bunu başardıktan sonra yaşananları anlatır. Kitap aynı yıl ülkemizde Delicesine adıyla yayınlandı ve ertesinde Melih Gülgen tarafından Tatlı Tatlı (1975) adıyla filme uyarlandı. Ama filmin kaygısı adından da bellidir, komik ses efektleri ve bazı hızlandırılmış planlarla tecavüz sahnelerini eğlenceli hale getirmeye çalışan özensiz ve basit bir macera filmi olmaktan öteye geçmez. Hatta tecavüzcülerden Kazım Kartal’ın canlandırdığı Osman, film boyunca sarf ettiği türlü çeşit argo deyimlerle filmdeki en sempatik karakter olarak gösterilir.
Delicesine Hayranlık
Kitabın Türkiye’de yayınlanan adıyla çekilen ama ikinci yarısında kitaptaki öyküden ayrılan uyarlama ise Osman Seden’in yönettiği Delicesine’dir (1976). Dört tecavüzcüyü Kadir İnanır, Fikret Hakan, Süleyman Turan ve Ali Sururi canlandırmış, kaçırılan ünlü seks sembolünü de İtalyan Sonia Viviani oynamıştır. Delicesine filminde Türk Sinemasının önemli yönetmenlerinden Osman Seden, Memduh Ün ve Orhan Elmas da bazı rollerde görünürler.
Film, tamirci dükkanında çalışan Şevket’in müşterisi olan sosyetik çekici bir kadının, işveli yaklaşmaları ve söz oyunlarıyla onu birlikteliğe davet eder göründüğü bir sahneyle açılır. Bunlardan cesaret alan Şevket de, bu zengin ve bakımlı kadınla buluşmak istediğini söyleyip onu bekleyeceğini söyler. Kadın buna olumlu veya olumsuz bir yanıt vermez, sonrasında da buluşmaya gelmez. Şevket arayıp nerde olduğunu sorunca kadın onunla dalga geçer, “kendini kim sanmıştır da onun gibi bir kadınla birlikte olabileceğini düşünmüştür?” Üstelik kadın bunları, verdikleri parti sırasında banyoda kocasını aldatırken söyler.
Şevket’in diğer üç arkadaşından midyeci Necmi, cinsel ihtiyacını genelev kadınlarıyla gideren kaba saba biridir. Saim ise dört arkadaşın sık sık bir araya geldiği meyhanenin sahibidir. Evlidir ama o da yatakta eşinden yüz bulamamaktadır. Fotoğrafçı Vedat ise Türkiye’ye bir film çekimi için gelmiş olan Carla Caprioli’nin sıkı hayranıdır. Evinin her yeri onun resimleriyle kaplıdır. Tüm boş vaktini bu resimlere bakarak geçirir.
Cinsel açlık içindeki bu dört arkadaş, bir gece yine kaderlerine isyan ederken televizyonda Carla Caprioli’yle yapılan bir röportajı izlerler. Carla Caprioli, bunca şatafat içinde büyük bir yalnızlık çektiğini, uzun zamandır hayatının erkeğini aradığını, birlikte olmak istediği erkeğin işinin, gelir durumunun hiç öneminin olmadığını, seveceği erkeğin onun için her şeyi yapmayı göze alması gerektiğini söyler, en sonda Türk erkeklerine bayıldığını da ekleyerek röportajı sonlandırır. (Carla Caprioli bir İtalyan yıldız olmasına rağmen Türkçeyi muntazam konuşabilmektedir.) Dört arkadaş, salyalarını akıtarak izledikleri Carla Caprioli gibi bir kadınla asla birlikte olamayacaklarını bilerek kaderlerine bir kez daha lanet ederken, içlerinden Vedat, onunla birlikte olmanın mümkün olduğunu söyler. Onu kaçırıp iki hafta süresince bir dağ evinde tutacaklar ve aradığı erkeklerin kendileri olduğunu göstereceklerdir…
Vedat, Carla’nın onları tanıdıktan sonra kendi isteğiyle birlikte olmak isteyeceğini iddia etmektedir. Yıllardır onun hayranı olarak tüm röportajlarını takip etmiş ve bu sonuca varmıştır. Vedat’ın bu deli saçması görüşlerini diğer arkadaşları fazla sorgulamadan benimser. En yaşlıları olan Saim, bu işin cezasının ağır olacağını söylese de, şimdiki hayatlarının cezaevi yaşamından farklı olmadığını ileri sürerek onu dinlemezler. Carla Caprioli’yle bir gece olsun birlikte olabilmek için her şeylerini feda etmeye hazırdırlar. Osman Seden bu sahnelerde, karakterlerin gözü dönmüşlüğünü ve taşan libidolarını görselleştirmek için geniş açılı lensler ve arka plandan ayrılmış kırmızı aydınlatmalı kafa ölçekleri kullanmıştır. Carla Caprioli’nin kaçırıldığı sahnelerde de deforme olmuş resimler bulunur.
Seks Sembolü Neyin Sembolü?
Cinsel açlıklarıyla akıllarını yitirmiş görünen dört adam, planladıkları gibi kadını kaçırırlar. Carla Caprioli, onu kaçıranlara ünlü bir yıldız olmanın bilinciyle hakaretler savurup onu hemen bırakmalarını emreder. Kendisine el sürebileceklerine inanmaz ve bütün öfkesini kusar. Kendi isteğiyle onlarla olmayacağını sonunda anlayan adamlar sorularıyla Caprioli’yi terletmeye başlar: “Hani yalnızlık çekiyordunuz, hani Türk erkeklerini çok seviyordunuz, hani yoksul olmaları önemli değildi, hani sizi elde etmek için kendini tehlikeye atan erkekler istiyordunuz?..” Carla Caprioli ise o sözlerinin hepsinin yalandan ibaret olduğunu, reklam için, hayranları onu öyle görmek istediği için bunları söylediğini itiraf eder ama bu açıklama dört tecavüzcü için yeterli olmaz.
Seks sembolü, ayaklı bir reklam demektir. Bir reklam filminden, tabelasından, ilanından hiçbir farkı yoktur. Sembol; oynadığı filmi, çıktığı moda gösterisini, bulunduğu herhangi bir etkinliği, çıkardığı albümü, resimlerinin basıldığı yayınları, reklam yüzü olduğu kampanyaların sunduğu ürünleri bize satmakta kullanılır. Seks sembolü tahrik edici pozlar, kışkırtıcı röportajlar vererek cinsel dürtüleri harekete geçirir ve bu reklama bayılan erkekler seks sembolü alın dedi diye, kadınlar da o seks sembolü gibi olabilmek için bu ürünleri satın almaya koşarlar.
Bazı seks sembolleri ilk başta bir basamak olarak kullandıkları/kullanıldıkları reklam statüsünden sonradan rahatsız olur ve ondan kurtulmaya çalışırlar. Yalnızca bir bedenden ibaret olmadıklarını, yetenekleri veya çalışmalarıyla öne çıkmak istediklerini söyleyerek başta memnuniyetle girdikleri kalıptan kurtulmaya uğraşırlar.
Carla Caprioli de gerçekte, yaşadığı hayattan sıkılmış, poz vermekten, öyleymiş gibi davranmaktan bıkmış biridir. Bu yüzden kaprisleriyle çevresindekileri yıldırmaktadır. Caprioli, tüm sahteliklerden uzakta kendisi olabileceği hayatı yaşamak ister. Onu kaçıranlara da gerçekte televizyonda ve filmlerde gördükleri gibi değil, sıradan bir kadın olduğunu anlatır. (Daha önceki sahnelerde Caprioli’nin menajerinin, onun kameralar önündeki halini kınayarak “Sen bir orospusun!” diye çıkışmasına ise anlam vermek güçtür.) Dört tecavüzcü içinde bu işe en hevesli olan Necmi’nin ise onun sahteliği/gerçekliği gibi şeylerle ilgilendiği yoktur, amacı yalnızca bedenine sahip olmaktır ama hemen işe girişmesini Şevket engeller.
Carla Caprioli’yi kaçırdıklarından itibaren Şevket kadının durumuna acır hale gelmiştir. Ama bunun yaptıkları işin yanlış olduğunu düşünmekle bir ilgisi yoktur. Kadına aşık olmuştur ve diğerlerini bu yüzden olabildiğince engellemeye çalışır. Engellemenin artık işe yaramadığı noktada ise Carla taktik değiştirerek, yaptıkları çekiliş sonucu onunla ilk birlikte olma hakkı kazanan Saim’e güler yüz gösterir. Bu işin zorla olmamasını ve o da isteyince mutlaka birlikte olacaklarını söyleyerek onu başından savar. Vedat ise tüm bunları planlayanın kendisi olduğunu söyleyip Carla Caprioli’ye aşkını itiraf eder. Carla ona da yakınlık gösteriyormuş gibi yaparak en çok onu beğendiğini ama kendisini başkalarıyla paylaşmasını doğru bulmadığını söyler. (Sahnedeki bu söylemin devamı gelmez ve gereksiz bir çengel olarak kalır. Film, bir seks sembolüne tutku derecesinde hayran birinin yaşadığı duyguları, onunla karşılaşıp olaylar beklediği gibi gelişmeyince içine düşeceği çatışmaları hiçbir şekilde vermez.) Necmi ise tatlı dille kandırılabilecek biri değildir. Bunun üzerine Carla ona dokunmamaları karşılığında her birine 1 milyon lira ödemeyi teklif eder. Bu teklifi kabul ederler ama parayı aldıktan sonra kadını öldürmeleri gerekmektedir. Şevket buna razı olmaz ve onu bu sefer arkadaşlarından kaçırır.
Filmin ikinci yarısı, oyuncuların oldukça zorlandıkları belli olan ırmak ve kayalık tepelerdeki kaçma kovalamalar şeklinde ilerler. Kaçış sırasında Şevket’in aşkına karşılık veren Carla, arkadaşlarının onu öldürmemeleri karşılığında hiçbirini polise teslim etmeyeceğine söz verir. Onun Şevket’i gerçekten sevmiş olduğunu anlayan arkadaşları cezadan kurtulmuş olur. Carla Caprioli filmin sonunda sinemayı bıraktığını açıklayarak, yakındığı seks sembollüğünden istifa eder. Şevket’in tamirhanesine gider ve film sonlanır. Böylece başka biri olmak zorunda kaldığı hayattan kurtulup kendini özgürleştirir ama film, kaçırma, şantaj, tecavüz ve cinayete yeltenme gibi suçları da cezasız bırakarak yaşananları normalleştirir. Karakterlerin hiçbirisi de yaptıkları şeyler için en küçük bir pişmanlık duymazlar, eski hayatlarını yaşamaya devam ederler.
Aynı öykü bir kez daha 1987 yılında Alışırım adıyla uyarlandı. Alışırım isminin filmle hiçbir ilgisi yoktur, aynı yıl Harika Avcı’nın çıkardığı albümün adıdır bu. Yani bu film albüm promosyonlarından biri olarak tasarlanmıştır. Harika Avcı filmde “Alışırım” dışında birkaç şarkı daha söyler. İşin ilginç yanı ise, albüm reklamı olarak yapılmış bir filmde tecavüze uğrayan, erotik sahnelerde yer alan Harika Avcı’nın, aynı filmde bu reklamların palavradan ibaret olduğunu söylemesidir…
Seks Dolu Yaratıklar
Alışırım, üç film içinde Wallace’ın kitabına en sadık uyarlamadır. Ama film Harika Avcı’nın sürdürmekte olduğu seks sembollüğü yalanından bıkmışlığını başta güzelce işlemeye başlamışken bunun devamını getirmez. Yine ona hayran olan ve bu hayranlıkla gerçekliğini yitirmiş bir karakter ve aptallıkları ondan eksik olmayan diğer üç arkadaşı vardır. Harika Avcı’nın, Marilyn Monroe’nun da bir röportajında benzerini söylediği “Ben seks dolu bir yaratığım. İnsanlar bunu kabullenmekten korkarlar, ben korkmuyorum. Seksle ilgilenmek, seksi yaşamak son derece normal. Bunu saklamadığım için erkekler beni baştan çıkarıcı bir kadın olarak görüyorlar.” demecine, yine bir dergiye vermiş olduğu röportajda, birlikte olmak isteyeceği erkeğin kültürüne, parasına bakmadığına dair söylemlerine inanmış olan dört arkadaş onu kaçırır.
Harika Avcı, onunla dost olmak istediklerini ve rızasıyla birliktelik yaşayacaklarını söyleyen hayranlarına önceki uyarlamalarda olduğu gibi, kendisinin okuyup izledikleri gibi biri olmadığını açıklarken “Benim dış görünüşümün benimle hiç ilgisi yok. Ben de her kadın gibi korkuları, dertleri olan bir insanım. Sizin tanıdığınızı sandığınız kadın sadece bir rüya, bir hayalet…” der.
Tatlı Tatlı’da Mine Mutlu’nun ve Alışırım’da Harika Avcı’nın oynadıkları karakterlerin adları yine kendi adlarıdır. Onlara hayranlık besleyen karakterlerin kapıldıkları yanılgıyı bu adlar iyi simgeler: Her iki oyuncu da pek çok meslektaşları gibi gerçek adlarını değiştirmiştir. Mine Mutlu’nun asıl adı Emine Özatmaca, Harika Avcı’nın ise Nermin Ocak’tır.
80 ve 90’lı yıllarda Harika Avcı’yı birebir gören herkesten, onu ekranda ve resimlerinde olduğundan bile daha güzel bulduklarına dair yorumlar duyulur. Bir mekana girdiğinde kadın erkek tüm kafaların hayranlıkla o yöne döndüğü anlatılır. Fakat bu hayranlıkla dönen kafalar aslında kimi görmektedirler?
Gerçek, Sanal, Süper-Sanal
Sanal olan Harika Avcı’dır. Harika Avcı güzelliğiyle erkekleri peşinden koşturur, kendisine en uygun sevgilileri seçme şansına sahiptir ve onlarla gününü gün eder. Çevresindekiler etrafında pervanedir, zenginliği sayesinde sorunsuz, özgür, son derece mutlu ve kaliteli bir hayat yaşamaktadır.
Gerçek olan Nermin Ocak’tır. Adı sahneye çıkmadan önce Harika Avcı olarak değiştirilmiştir. Bazı başarılı estetik operasyonlarla yüzünü de değiştirmiştir. Birlikte olacağı erkeklerin “parasına” bakmış ve yalnızca zengin erkeklerle birlikte olmuştur. Zaman zaman akrabaları, çevresi ve birlikte olduğu kişilerle pek çok sorunlar yaşamıştır. Bebeğini doğar doğmaz kaybetme acısını tatmış bir kadındır. Alkol sorunu nedeniyle hastanede yatmış, eşinden şiddet gördüğü için mahkemeden uzaklaştırma kararı çıkartmak durumunda kalmıştır. Çıktığı bazı televizyon programlarındaki ne dediğini bilmez patavatsız tavırları kınanmıştır.
Süper-sanal ise Nermin Ocak ve Harika Avcı’nın birleşimidir, Nermin Ocak’ın gittiği yerlere onunla birlikte gelen Harika Avcı’dır. Yani Erol Taş’ı filmlerde kötü adam diye evini arayıp küfür etmelerinin, sokakta Meryem Uzerli’yi gören Muhteşem Yüzyıl severlerinin, ona günümüz Nişantaşı’nda Hürrem Sultan muamelesi yapmalarının, Kurtlar Vadisi’nde Çakır öldürüldüğünde, bazı izleyicilerin gazetelere başsağlığı ilanları vermelerinin nedeni işte bu süper-sanallık durumudur. Gerçekle sanalı karıştıran/karıştırmak isteyen izleyiciler, gerçek hayatta karşılarına çıkan insanı, sanal olan imge/rol gibi tanımlamaya devam ederler. Ya da yalnızca böyle tanımlamak isterler çünkü onların tanıdığı ve sevdiği sanal olandır.
Tatlı Tatlı’da Cemil’in, Delicesine’de Vedat’ın, Alışırım’da Metin’in düştükleri durum bu şekilde açıklanabilir. Sanalda tanıdıkları kişiyi gerçekte de öyle zanneder ve ona göre harekete geçerler. Ama üç uyarlamada da, tanıdıklarını sandıkları kişiyi aslında hiç de tanımadıklarını anlamalarıyla yaşadıkları travma işlenmemiş, bu konuda iyi bir malzeme sunan öyküden yararlanarak yetkin bir anlatım gerçekleştirmek düşünülmemiştir.
Beni Sizler Yarattınız
Hayranların, belli bir imaj oluşturmuş kişileri o imaja hapsettikleri söylenir. Örneğin üç filmde de “Hayranların seni böyle görmek istiyor, sen de onlara istediklerini vermek zorundasın” sözleri duyulur. Çünkü onlara karşı gelinirse hayranlar da seks sembolünü tahtından indiriverecektir. Fakat bunun için hayranları suçlamak ahmakça bir düşünce olur. Bu kişileri belli bir imaja hapseden hayranlar değil, o imajı oluşturanlardır. Onlar bu imajın olabildiğince sürmesini isterler. Kazanç kaynakları, oluşturdukları seks sembolü imajını sömürmektir. Bu sömürünün ucu da hayranlara dayanır. Delicesine’de Şevket’in dediği gibi, onların değeri seks sembolünün oynadığı filmin biletine verdikleri para kadardır.
Alışırım’da Harika Avcı’nın şikayet ettiği şey, sürdürmekte olduğu sahte imajın yanında menajerinin onu yoğun bir şekilde çalıştırmasıdır. Sürekli bir davete veya galaya katılmalı, gazinoya çıkmalı, film ardından film çevirmelidir. Hatta Harika Avcı iş temposunun yoruculuğundan, gazinoda şarkı söylediği sırada düşüp bayılır. Ama film, seks sembolü olarak yaratılan insanların menajer ve patronların hapishanesinde olduklarıyla ilgili bir anlatım fırsatını kullanmaz ve sonda Harika Avcı yine setlere döner, en son menajeriyle birlikte “güzel Jaguar’ına” atlayıp gider.
Oysa bu durumda Harika Avcı’ya tecavüz eden, dört kişinin suretinde, bu sistemi ortaya çıkarmış medya-ürün-tüketici ilişkisinin çarpıklığıdır. Carla Caprioli’yi kaçırıp tecavüze kalkışan, onun aslında olmadığı bir insan gibi davranmasını isteyen, böylece açlık içindeki kitlelerin gözlerini boyayarak onlara daha çok şey satmaya çalışan bu sistemdir. Tecavüz işine gerçek anlamında girişen gözü dönmüşler ise adaletsiz ve bilinçsiz toplum düzeninin kaçınılmaz artıklarıdırlar.
Eğitimin yerlerde süründüğü, sınıflar arası gelir farkının uçurum olduğu, insanların çağdışı toplumsal tabular altında ezildiği, bir kadını insan olarak değil yalnızca görünüşüyle tanımlayabilmekten öteye geçememiş varlıkların yetiştiği bu düzen değiştirilmeden de, toplumun her düzeyinde her gün bir başkası yaşanan korkunç tecavüzlerin sona ermesi asla beklenemez.