Yeşilçam sinemasında İstanbul’un fethini konu alan Türk filmlerini mercek altına aldık. Murat Tolga Şen eski Türk filmlerini meraklıları için kaleme aldı…
Fetih 1453
İstanbul’un Osmanlı İmparatorluğu tarafından ele geçirilişinin destansı öyküsünü anlatan mega bütçeli tarihi epik Fetih 1453, yılın en sansasyonel yerli yapımı olarak gösteriliyor. Sinemamız açısından girişilen en büyük macera da denebilir. Ayrıca teknik anlamda pek çok ilki başarıyor.
17 milyon $’lık bütçesiyle Türkiye’nin şimdiye kadar çekilmiş en pahalı filmi. 160 dakikalık süresiyle de en uzun metrajlı Türk filmi unvanına sahip. Filmin kamuoyunda oluşan, “Constantinapolis’in fethi üzerine yapılmış ilk film” olduğu yanılgısını bir nebze kırmak ve sinemamızın nasıl bir tarih sınavı verdiğini görmek açısından keyifli bir dosyayı Yeşilçam meraklıları ile paylaşmak istedik. Dosyayı hazırlarken kahramana odaklı olan ve tarihi gerçeklerle zayıf bağlar kuran Kara Murat, Malkoçoğlu, Karaoğlan gibi film örnekleri yerine mümkün olduğu kadar olay odaklı filmlere yer vermeyi uygun buldum.
İstanbul’un Fethi (1951)
Söz konusu İstanbul ve fethediliş hikâyesiyse, ucuza çıkarılabilecek bir yapımdan bahsedilemez. Aydın Arakon’un 1951 yılında çektiği ve şimdiye kadar bu konuda yapılmış tek film unvanını taşıyan “İstanbul’un Fethi”, Türk sinemasının ilk “büyük bütçe” örneğidir. Ortalama film maliyetinin 20 bin lira olduğu o dönemde film için harcanan para 100.000 TL’yi bulur. Siyah beyaz çekilen film 1971’de yeniden kurgulanmış, dublaj yapılmış ve renklendirilerek (Türk sinemasında bir ilk) tekrar gösterime sokulmuştur.
“İstanbul’un Fethi”, Aydın Arakon’un en başarılı ve ses getiren filmi olarak hatırlanır. Türk ordusunun figürasyon desteği verdiği film henüz abartılı ve aşırı milliyetçi kahramanlık hikayelerinin sinemaları istila etmediği bir dönemde çekildiği için tarihsel gerçeklere neredeyse bir belgesel yaklaşımıyla bağlı kalır. Filmde Fatih’i canlandıran Sami Ayanoğlu’nun oğlu Bora Ayanoğlu da ileriki yıllarda, 1970’lerin Kara Murat filmlerinde Fatih Sultan Mehmet’i oynamıştır. “İstanbul’un Fethi” günümüzde unutulmuş bir yapım olsa da 80’lerin milli bayramlarında TRT’nin vazgeçilmezlerinden biriydi.
Kızıltuğ-Cengiz Han (1952)
Henüz tarihi filmler bir furyaya dönüşmemişken çekilmiş olan 1952 yapımı “Kızıltuğ – Cengiz Han” Osmanlı’dan çok öncesine, Moğol hakanı Cengiz Han zamanlarına götürür izleyenini…
Yönetmenliğini Aydın Arakon’un yaptığı filmin başrollerinde Turan Seyfioğlu, Mesiha Yelda ve Cahit Irgat oynar. Bölgesindeki Moğol-Türk obalarını Kızıl Tuğ altında toplayıp güçlü bir ulus kurma amacında olan Cengiz Han’ın gözde adamlarından Otsukarcı’nın maceralarını anlatan film, 1950’lerin en büyük bütçeli yapımlarındandır. Abdullah Ziya Kozanoğlu’nun aynı adlı eserinden sinemaya uyarlanan filmin senaryosunu Aydın Arakon ve Abdullah Ziya Kozanoğlu birlikte yazarlar.
Kızıl Tuğ Cengiz Han, tarihi filmlerimiz hatırlandığında mutlaka akla gelen bir yapım olmasına rağmen, Aydın Arakon’un tiyatronun etkisinden henüz kurtulamayan sabit planları ve yetersiz oyunculuklar yüzünden yer yer sıkıcılaşıyor. Filmin günümüze kadar gelebilmiş kopyaları da zaman içinde epey hırpalanmış durumda… Aynı hikâye 1977 yılında Hakanlar Çarpışıyor adıyla tekrar filme çekildi fakat o filmin Cüneyt Arkın’ın abartılı kahramanlığını öne çıkaran yapısına nazaran Kızıl Tuğ Cengiz Han, daha ‘tarihi’ bir film olmayı başarıyor.
Horasan’dan Gelen Bahadır (1965)
Cüneyt Arkın’ı tarihi avantürlere sürükleyen filmlerin en önemlilerinden biri… Çocukken babası öldürülen, annesi kör edilen Eba Müslim’in cengaverliği ve zalim Horasan valisine karşı giriştiği mücadeleyi kanlı bir tür Robin Hood öyküsü olarak anlatan filmin yönetmeni, Yeşilçam’ın stil sahibi isimlerinden biri olan Natuk Baytan…
Siyah beyaz çekilen film, Arkın’ın akrobatik yeteneklerini göstererek bir tarz tutturmaya çalıştığı, epeyce şiddet içeren ve aksiyonun aralıksız aktığı bir yapım olarak akıllarda yer ediyor. Bu tür filmlerin değişmez setleri olan Kilyos sahilleri, Surlar gibi mekânlardan cömertçe yararlanan film, gösterildiği dönemde özellikle Anadolu’da beğenilmiş bir yapım…
Vatan Kurtaran Aslan (1966)
Uçurtmayı Vurmasınlar filmiyle hatırlanan usta Yeşilçamlı Tunç Başaran’ın ticari sinema serüveninin ilginç duraklarından biri olan Vatan Kurtaran Aslan’ın başrolünde Süleyman Turan var. Filmdeki önemli rollerden birini de “Cumartesi Cumartesi”, “Fikrimin İnce Gülü”, Otobüs gibi önemli filmlerin yönetmeni Tunç Okan üstleniyor. Kayıp Yeşilçam filmlerinden biri olan Vatan Kurtaran Aslan’da Selçuklu sultanı Kılıç Arslan’ın maceraları anlatılıyor.
Bizansı Titreten Yiğit (1967)
Hababam sınıfında Mahmut Hoca ile yıldızı barışmayan paragöz okul müdürünü canlandıran Yeşilçam’ın en üretken isimlerinden biri olan oyuncu ve yönetmen Muharrem Gürses, Selami Münir Yurdatap’ın eserini yazarla birlikte senaryolaştırır ve çeker. Yönetmenin İmparator Atilla’nın Demir Yumruğu, “Malazgirt kahramanı Alpaslan” ve “Battal Gazi”den sonra aynı yıl çektiği 4. tarihi avantürdür.
Filmin başrollerinde oğlu Atilla Gürses, Ali Şen, Hulusi Kentmen, Cahide Sonku ve Aynur Aydan gibi oyuncular vardır ama ilginç olan şu ki, Atilla Gürses adıyla başrolde oynayan aktör aslında 80’lerin TRT dizilerinde komedyen olarak karşımıza çıkan Atilla Arcan’dan başkası değildir. “Bizansı Titreten Yiğit” daha sonra seriye dönüşerek Cüneyt Arkın’ın avantür kahramanlığını tescil edecek olan Malkoçoğlu konulu filmlerin ilkidir. Dönemi için fazlaca şiddet ve çıplaklık içerir.
Alelacele yapılmış setlerde çekilmiş filmde dönemin teknik imkânları ile kotarılan, kılıçla kesilen kollar, baltayla koparılan kafalar eksik olmaz fakat bu ilginç filme afişi ve birkaç lobi kartı dışında ulaşmak mümkün değildir. Pek çok Yeşilçam filmi ile aynı kaderi paylaşmış ve gümüş çıkarmak için kopyaları eritilerek yok edilmiştir! Bazı kaynaklarda “Bizansı Titreten Adam” olarak da geçer.
Alpaslan’ın Fedaisi Alpago (1967)
Selçuklu sultanı Alpaslan’ın en güvendiği adamı olan Alpago’nun, tarihin en ünlü suikastçisi olan Hasan Sabbah’a karşı verdiği mücadeleyi anlatan gerçeklikle bağları zayıf fakat izlemesi çok keyifli bir avantür. Cüneyt Arkın’ın 70’lerde çevireceği tüm filmlerde kullandığı “girdiği sarayda kendisine aşık olmamış kadın bırakmayan çılgın ve yakışıklı Türk” tiplemesini ilk kullandığı filmdir.
Başrolünde, Yeşilçam’da çekilmiş her 10 tarihi avantürün 9’unda oynamış Cüneyt Arkın’ın bulunduğu film erken dönem bir çizgi roman uyarlaması… Aslında Hürriyet’in Kelebek ekinde uzunca bir zaman yayınlanan çizgi romandaki Alpago karakteri Hun hakanı Attila’nın adamıdır ve filmdekiyle isim dışında bir benzerlik taşımamakta… Telif haklarının kimsenin umurunda olmayan zamanlarda çekilmiş filmin kahramanın isminin popülaritesinden faydalanmaya çalıştığı çok açık!
Abbase Sultan (1968)
Yeşilçam’ın güzeli Türkan Şoray’ı, dönem seyircisinin en sevdiği tür olan tarihi avantürlerde oynatmak isteyen Turgut Demirağ’ın elinden çıkma filmde, ölen kocasının yerine tahta geçen ve kendini halkına adayan, bir yandan da bitmek bilmez saray entrikalarıyla başeden güzeller güzeli Abbase Sultan’ın hayatından kesitler aktarılıyor.
Arap tarihinden bir öykü olmasına rağmen başarılı setleri ve akıcı öyküsüyle bu tür filmler arasında akılda kalan film meraklıları için hala zevkle izlenecek bir yapım olma özelliğini koruyor. Eğer niyetlenirseniz TRT sansüründen fena halde nasiplenerek 65 dakikaya kadar düşen filmin sansürsüz kopyalarını arayıp bulmanızı tavsiye ederim.
Asya’nın Tek Atlısı Baybars (1971)
Attila’nın meğer ne çok güvendiği adamı varmış! Bu defa Serdar Gökhan’ın canlandırdığı Baybars adındaki kahramanımız Muncuk şehrindeki masum Türkleri katleden, mezarlarını soyan ve bir imparatorluk hayali kuran Papaz Lukas’la yardakçısı Zenon’a karşı cenk ediyor.
70’ler tarihi avantürlerini aslında bu listeye sokmak istemesem de mecbur kaldım. Baybars, karakterin tarihi gerçekliğinden tamamen koparılmış uyduruk bir karakter… Serdar Gökhan’a daha sonra erotik filmlerle ünlenecek ve kıskanç sevgilisinin silahından çıkan kurşunlarla can verecek olan güzel Feri Cansel eşlik ediyor. Erotizm dozu hayli yüksek yapımı kimi zaman çeşitli muhafazakâr kanallar yayınlıyor, tabii ki sansürle biçilmiş ve kuşa çevrilmiş haliyle… Tarihe karşı sorumluluk hissetmese de izlenmesi gereken bir film…
Kılıç Aslan (1975)
Tarihi Türk kahramanlık filmlerinin en fenası… Tamamen zıvanadan çıkmış bir hikâye ve onu tamamlayan oyunculuklar… Aslanlar tarafından yetiştirilen bir Türk çocuğu ormanda büyür, elleriyle inek avlar ve yarı vahşi bir yiğit olup rastladığı tüm Bizanslılardan intikamını alır. Eline geçirdiği metalden yapılmış pençeleriyle önüne geleni harcar.
Aslında bu filmi anlatmak için kelimeler kifayetsiz kalıyor. Cüneyt Arkın’ın “Dünyayı Kurtaran Adam (Turkish Star Wars) ile zirve yapacağı “kötü filmlerin unutulmaz oyuncusu” olması yolunda bir mihenk taşı… Daha da ilginç olanı, 80’lerin video kaset çılgınlığında bu filmin “Lion Man” adıyla dışarı pazarlanarak orada kült seviyesine ulaşmış olması. Bu film sayesinde Cüneyt Arkın’ın adı İngiltere’de “Steve Arkın”, Amerika’da ise “George Arkın” olmuş. Yönetmen Natuk Baytan’ın adı da “Natuck Baitan” olarak geçiyor. Kesinlikle ciddiye alınacak bir yapım değil, fakat izlemesi çok keyifli (Uyaralım her bünyeye uygun olmayabilir).
Kanije Kalesi (1982)
9000 kişilik Osmanlı ile 100.000 kişiden oluşan Avusturya ordusu arasındaki satranca dönüşen bir savaşı ve Tiryaki Hasan Paşa’nın tarihe geçen ve zaferle sonuçlanan direniş öyküsünü Kara Pençe adlı bir Türk cengâverini öne çıkararak anlatan Turgut Özakman’ın senaryosunu avantür filmlerinin unutulmaz yönetmeni Yılmaz Atadeniz çeker.
Kanije Kalesi, sıkıyönetim zamanı, sinemalar can çekişirken yapılmış ve gösterime sokulmuş bir film olduğu için fazla dikkat çekmese ve artık Cüneyt Arkın’ın iyice klişelere yaslanan oyunculuğuna bel bağlasa da “tarihi Türk filmleri” denince ilk akla gelen filmlerden biridir. Ayrıca Cüneyt Arkın’ın oynadığı tarihi avantürler içinde gerçek tarihle bağını yitirip bir kahraman tefrikasına dönüşmeyen tek filmdir. Şüphesiz bunda Turgut Özakman’ın yazdığı titiz senaryonun büyük payı var. Kanije Kalesi, Yeşilçam’dan çıkma son Osmanlı kahramanlık filmi olarak önem taşır. (Türün son örneği olarak gösterilen ve yine Yılmaz Atadeniz’in çektiği “Son Akın” adlı film ise Kanije Kalesi filmiyle aynı zamanda, aynı oyuncularla, aynı sette çekilmiştir.)
Murat Tolga Şen
İstanbul’un Fethi (1951) çok keyifli ve zamanına göre oldukça da iyi bir yapım, ellerinde daha çok imkan olsa neler yapılabileceği kimi sahnelerde oldukça belli ediyor kendini. Fatihin atıyla askerlerin arasından şaha kalktığı, türklerin akınını görünce korkuya kapılan bizans askerleri ve şehre giriş sahnesi izlemesi keyifli bölümlerdendir.
sevgili Murat Beyin MUHTEŞEM YÜZYIL hakkındaki düşüncelerinizi çok merak ediyorum ?? HEMDE ÇOK