Film çekmeyi öğrenmenin en iyi yolu film çekmektir! Türk sineması hamken pişememiş sinemacılarla doludur (özellikle festivaller tarafında) çünkü film çekmek öyle büyük çabalar gerektirir ki çoğu kelebek ömründe yaşarlar.
Olayın gişe tarafında ise dinamikler bambaşka… Eğer filminiz bilet satıyorsa sinemasal yolculuğunuz hız kazanarak devam eder ve bu esnada siz de daha olmuş bitmiş eserlerle seyirci karşısına çıkabilirsiniz. Hasan Karacadağ gerçekten de film çekmeyi setlerde öğrendi. İlk filmi D@bbe için sinemaya koşturduğumu ve büyük hayal kırıklığı yaşadığımı dün gibi hatırlıyorum ama o tatsız tanışmanın üzerinden tam 10 yıl geçti. Hasan Karacadağ, o tarihe dek birkaç denemeden ibaret Türk korku sinemasını şimdilerde bir furyaya dönüşecek şekilde başlattı ki bunu asla öngörmemiştim ve türü sürükleyen isim olmaya devam ediyor.
10 yılda 9 film çeken Hasan Karacadağ artık daha büyük bütçelere sahip ama açıkçası bu kadar büyük bir risk alacağını düşünmemiştim. D@bbe ile “İslami korku filmi” furyasını başlatan Karacadağ yine cinlerden vazgeçmiyor ama bu kez Nazi okültü ve exorcisim (Şeytan çıkarma) vaziyetlerine İstanbul’u set yapıyor. D@bbe için “İslam korkusu” diyeceksek Magi için de rahatlıkla “Hristiyan korkusu” diyebiliriz. Yönetmen, cinlerin dinler üstü varlıklar olduğunun altını çizmek istiyor ya da burada bir ihracat denemesi var.
Üstelik oyuncu kadrosu da ilginç isimlerden oluşuyor. B filmlerinin tanınan yüzleri Michael Madsen ve Baldwin Kardeşler’in en sevimlisi Stephen Baldwin’in yanına Prom Night remake’inden tanıdığımız Brianne Davis ve güzel aktris Lucie Pohl ki kendisi filmin başrolü olur, eklenince ortaya uluslararası bir cast çıkıyor. Madsen ve Baldwin kendilerini yormadan, ceplerine koyduklarıyla oynuyorlar ama iyiler.
Bu arada, Magi ülkemizde dublajlı gösterime giriyor, yani herkes Türkçe konuşuyor ama Türk oyuncuların dudaklarına baktığımızda görüyoruz ki filmin asıl dili İngilizce… Hasan Karacadağ Magi ile şansını dışarıda deneyecek gibi görünüyor.
Magi, Hasan Karacadağ’ın önceki işlerine nazaran daha sakin bir tempoya sahip. Evet, bir sürü görsel işitsel şaşırtma hilesine başvuruyor yönetmen ama her dakika bir köşeden çıkıp “BÖÖ” yapan eciş bücüş şeyler yok, her şey hikâyenin ihtiyacı kadar ve filmin atmosferi sağlam ki bu şimdiye kadar Karacadağ’ın yazdığı en grift ve iyi senaryo… Nazi Almanya’sında başlayan öykü İstanbul’a ve Mardin’e kadar gidiyor.
Magi, sürüsüne bereket cin korkusu filmlerinin içinden kolayca sıyrılabilir. Artık yapım kalitesi de yüksek filmlerin peşine düşmüş bir yönetmenden enteresan bir iş… Sıkıntıları var mı? Elbette… İstanbul’da, Mardin’de geçen bir filmde dış mekân kullanımı neredeyse yok denecek kadar az. Renk düzenleme (Color Correction) hadisesi doz aşımı seviyesinde, eski kartpostallar dışında hiç bu kadar sepya bir İstanbul görmemiştim, finaldeki arınma duygusu (katarsis) eksik ama filmin geneline baktığımızda ortada bir korku filmi meraklısını tatmin edecek bir çaba var. Klişeler düzgün kullanıldığında etkileyici olmayı sürdürüyor.
Bu yüzden şimdiye kadar bir Hasan Karacadağ filmi için yazdığım en olumlu eleştiriyi kaleme almakta sakınca görmüyorum. Magi, Karacadağ’ın filmografisindeki iyi filmlerden ve Türk korku sinemasının yıl boyunca öne çıkan örneklerinden biri olmayı başarmış.
İlk yayın: http://www.beyazperde.com/filmler/film-230858/elestiriler-beyazperde/