Şaka maka yeni Texas Chainsaw Massacre ile birlikte serideki film sayısı dokuza ulaşmış oldu. Her şeyden önce serideki filmleri tarih sırasına dizerek hatırlayalım çünkü devam filmleri şeklinde ilerleyen ilk dört filmden sonra gelen yeniden çevrim (‘remake’), ‘prequel’, ‘reboot’ ve devam filmi (‘sequel’) denemelerinin adları, birbirinden çok da farklı olmadığı için kafa karışıklığına neden oluyor.
- The Texas Chainsaw Massacre (Tobe Hooper, 1974)
- The Texas Chainsaw Massacre 2 (Tobe Hooper, 1986)
- Leatherface: Texas Chainsaw Massacre III (Jeff Burr, 1990)
- Texas Chainsaw Massacre: The Next Generation (Kim Henkel, 1994)
- The Texas Chainsaw Massacre (Marcus Nispel, 2003)
- The Texas Chainsaw Massacre: The Beginning (Jonathan Liebesman, 2006)
- Texas Chainsaw (John Luessenhop, 2013)
- Leatherface (Alexandre Bustillo ve Julien Maury, 2017)
- Texas Chainsaw Massacre (David Blue Garcia, 2022)
Tobe Hooper’ın 1974 tarihli başyapıtı, Halloween (1978), Friday the 13th (1980) ve A Nightmare on Elm Street (1984) gibi filmlerle beraber ‘slasher’ alt türünün öncüleri arasında gösterilir. Elbette başka öncü filmler de var ama bu örnekleri vermem boşuna değil. Bu filmlerin her biri, malumunuz olduğu üzere, ticari açıdan çok başarılı, en azından kendi içinde tutarlı, uzun soluklu serilere dönüşmüştür. Texas Chainsaw Massacre (TCM) serisi ise bir türlü ritmini bulamamıştır. Bunun en önemli sebebinin, TCM serisinin Michael Myers, Jason Voorhees veya Freddy Krueger gibi bir ‘boogeyman’e (öcüye) sahip olmaması fikrinde direten yapımcıların kırılamayacak kadar sert önyargısı olduğunu düşünüyorum. İlk dört filmi bir kenara koyarsak, sonrasındaki (yenisi dâhil) her film, Leatherface’den bir ‘boogeyman’ yaratmaya çalışmış ama başarısız olmuştur.
*** Yazının bundan sonrası eser miktarda sürprizbozan (‘spoiler’) barındırır. ***
David Blue Garcia imzalı yeni Texas Chainsaw Massacre, 1974 tarihli orijinal filmin direkt devamı olarak konumlanıyor ve arada kalan tüm filmleri yok sayıyor. Bu haliyle yakın tarihli ‘reboot’ denemeleri Halloween (2018) ve Candyman (2021) ile aynı yola girdiği görülüyor ama onlardan farklı olarak orijinal filmdeki kimi kritik detayları çarpıtarak ve/veya yok sayarak yapımcıların hayalindeki yapıyı kurma yoluna gidiyor. Yamyam Sawyer ailesinden hiç bahsetmiyor ve sanki Leatherface, orijinal filmdeki bütün cinayetleri bir başına, kendi iradesiyle işlemiş gibi davranıyor. Bir çırpıda buhar olan yamyam ailenin yerine Leatherface özelinde korkutucu bir ‘boogeyman’ tasviri yerleştiriyor ve hikâyesini bunun üzerine inşa ediyor.
Bu derece çarpık bir temel, her ne kadar kabul edilebilir olmasa da hadi bu şekliyle kabul ettik diyelim. Neymiş, orijinal filmin tek sağ kurtulan kurbanı Sally Hardesty yetkililere ulaşmış, polisler olay yerine gelmiş ama kimseyi bulamamış, yani Leatherface sırra kadem basmış. Aradan geçen yaklaşık 50 yıl boyunca hiç kimse korkunç katili bir daha görmemiş. İntikam yemini eden Sally de yıllar boyunca bölgeyi karış karış aramasına rağmen arkadaşlarını katleden katilin izine dahi rastlamamış. Peki, Leatherface’e ne olmuş dersiniz? Güya olaydan sonra küçük bir kasabadaki yetimhaneye sığınmış ve o günden bu yana odasında uslu uslu oturuyormuş. E hani Leatherface’den ‘boogeyman’ yaratmaya çalışıyordunuz? İşinize geldiğinde aslında dış dünyadan korkan iri bir bebek olan Leatherface imajına sarılacaksınız, işinize gelmediğinde ‘boogeyman’ imajına geri döneceksiniz. Böylesi çelişkilerle dolu bir girişten sonra filmin devamı için besleyecek bir umut da kalmıyor açıkçası.
2022 yılı mahsulü Texas Chainsaw Massacre, Leatherface’i yıllardır saklandığı odasından çıkarmanın yolunu intikam filmleri reçetesinde buluyor. Bunca zamandır kendisine bakan yaşlı kadının ölümüyle harekete geçen ve ölüme dolaylı yoldan da olsa sebebiyet veren Z kuşağı gençleri hedef tahtasına koyan Leatherface, 50 yıl sonra cinayetlerine kaldığı yerden devam ediyor. Fakat kullanılan reçete biraz sıkıntılı. Bu haliyle Leatherface, neredeyse ‘vigilante’ haklılığı kapsamına giriyor. Bunu da aşırı sert cinayetler ve kapsam dışında kalan polis ve tadilat işleriyle uğraşan Texaslı cinayetleriyle dengelemeye çalışıyor ama sonuç alıyor mu, tartışılır.
Leatherface ile yaşlı kadının yaşadığı eve (eski yetimhaneye) bir an önce girilebilmesi için “uydurulan” sebep de birçok yanlış anlamaya müsait. Pencerelerin birinden uzanan direğe asılı Konfederasyon bayrağını gören Dante, küplere biniyor ve bayrağı indirmek için içeri girdiğinde yaşlı kadın ile karşılaşıyor. Aralarındaki “bayrağı indireceksin” ve “evi terk edeceksin” tartışmasından sonra Dante’nin çağrısıyla olay yerine jet hızında(!) gelen polisin de devreye girmesi, kadının ölümüne neden oluyor ve intikam cinayetlerine başlayan Leatherface’in en feci şekilde ölen kurbanlarından biri Dante oluyor. Yaşlı kadının “bayrak bana büyük büyükbabamı hatırlatıyor, yoksa zencilerle sorunum yok” açıklaması ve sonradan evde bulunan tapu, Dante’yi tartışmada haksız çıkarmak için eklenmiş iki detay gibi duruyor.
Bir de soylulaştırma (‘gentrification’) meselesi var ki tam evlere şenlik! ABD’de dar gelirli siyahilerin yaşadığı “kupon” bölgelere sistematik olarak ucuza yatırım yapıp yerleşen orta ve üst sınıf beyazların, köhne yapıları iyileştirip bölgenin değerini artırarak kâr marjı yaratmasına ve gittikçe değerlenen bölgede barınamayacak hale gelen bölge sakinlerini evlerini terk etmek zorunda bırakmasına yıllardır tanık oluyoruz. Texas Chainsaw Massacre’ın ana hikâyesi de buna benzer bir uygulama üzerine kurulu. Genç girişimciler Melody ve Dante, terk edilmiş bir Texas kasabası olan Harlow’daki bütün yapıları bir bankanın da yardımıyla ucuza kapatıp ele geçiriyor ve bir açık artırma düzenleyerek kasabadaki yapıları satışa çıkarıyor. Leatherface ve ona bakan yaşlı kadın da bu sebeple evlerini terk etmek zorunda bırakılıyor. Burada Dante karakterinin siyahi olması neye hizmet ediyor, anlam vermek mümkün değil.
Filmin en can sıkıcı yerlerinden biri de orijinal filmin tek sağ kurtulanı, ‘slasher’ dünyasının unutulmaz final kızlarından Sally Hardesty’ye yapılan saygısızlık. Halloween ve Scream serilerinin yıldız final kızları Laurie Strode ve Sidney Prescott’ın ihtişamlı geri dönüşlerine öykünen Texas Chainsaw Massacre, eldeki senaryoya hiçbir katkısı olmamasına rağmen Sally’yi de ucundan olaya dâhil etmeye çalışıyor. Ancak filmin son anlarına kadar ortalıkta görünmeyen Sally, yıllar sonra nihayet Leatherface ile karşılaştığında kolayca harcanan kurbanlardan bir diğeri olmaktan öteye gidemiyor.
Belki filmin yapım hikâyesinden de biraz bahsetmek lazım. Seri dâhilinde altı film yapmak iddiasıyla yola çıkan Lionsgate ve Millennium Films, yapım haklarının kendilerine ait olduğu süreçte sadece iki film (Texas Chainsaw, 2013 ve Leatherface, 2017) yapabildi ve Aralık 2017’de yapım hakları süresi doldu. 2018’de serinin yapım haklarını satın alan Legendary Pictures, projeye dâhil olan Fede Alvarez ve Rodo Sayagues’in yazdığı hikâye üzerinden ilerlemeye karar verdi. Senaryoyu ise Chris Thomas Devlin yazdı. The Dig (2018) ile dikkatleri çeken Ryan ve Andy Tohill Kardeşler yönetmen olarak seçildi ve çekimler Bulgaristan’da kurulan sette başladı. İlk bir haftalık çekimleri izleyen yapımcılar sonuçtan memnun kalmadı, Tohill Kardeşler kovuldu ve çekilen kısımlar çöpe gitti. Yönetmen koltuğunda boşalan yere geçen David Blue Garcia, Bulgaristan’da kurulan sete geldi ve filmi baştan çekti. ABD’de yapılan test gösterimlerinden umduğu sonucu alamayan Legendary Pictures, filmi gösterime sokmaktan vazgeçti ve Netflix’e sattı. Görüldüğü üzere yapım aşamasında birçok aksilikle karşılaşılmış ve bu aksilikler “kafası bir hayli karışık” denebilecek filme fazlasıyla yansımış.
Peki, filmde hiç mi “iyi” bir şey yok? Açıkçası ‘gore’ seviyorsanız, şiddet dozu aşırı yüksek cinayet sahneleri fazlasıyla tatmin edici. Kimi pratik efektler de hiç fena değil. Çok sevdiğim birkaç mizansen de oldu. Örneğin Leatherface’in testeresini odanın zeminine daldırıp (tersten) köpekbalığı yüzgeci gibi oda boyunca sürükleyerek alt taraftaki boşlukta saklanan Melody’yi kovalamasına bayıldım. Belki sepete bir de ‘cancel etmek’ gibi esprili birkaç diyalog eklenebilir. Ama hepsi bu kadar! Ne yazık ki Texas Chainsaw Massacre’da bundan fazlası yok.
Bugüne kadar hiçbir korku serisi, yönünü bulmakta TCM serisi kadar zorluk yaşamadı. Maalesef yeni Texas Chainsaw Massacre da serinin yönünü şaşırmış halkalarından bir diğeri olarak hatırlanacak.
Öteki Sinema için yazan: Murat Kızılca
Murat Tolga Şen Abi YouTube’da güzel anlatmıştı canlı yayın videosunda. (https://www.youtube.com/watch?v=nLrN6HhGy74ı)
Tavşanın suyunun suyu gibi oldu, kabak tadı verdi, Kadir Akgün şu yaşında çekse en azından çöp bir tadı olurdu, Tevfik Polam bile komediye çevirirdi izletirdi, Netflix ucuza ne olsa yapıyor, en azından süre kısa da zaman geçirmek için izledim.
Yazı için teşekkürler.