Bahsedeceğimiz fim, B filmi fanatiklerinin mutlaka gördüğü yada hakkında bir şeyler duyduğu, işbilir zanaatkar Yönetmen Antonio Margheriti‘nin ülkemizde çektiği, üstelik de önemli bazı rolleri Türk oyunculara verdiği tam bir tür kırması olan; “Yor, The Hunter From The Future- Yor, Gelecekten Gelen Savaşcı”
Filmden önce biraz yönetmeninden bahsetmek gerekir; 9 Eylül 1930’da Roma’da doğan Margheriti, yönetmenlik kariyerine, 1960’lı yılların başında ‘Space Men’ ve ‘The Battle of the Worlds’ gibi ucuz bilim kurgu filmlerini çekerek başladı. Daha sonra korku türüne yönelen sinemacı, 1965 yılında ‘The Virgin of Nuremberg’i çekti. Hollywood’a da yolu düşen yönetmen, burada da Richard Dawson takma ismiyle ‘Horror Castle’ gibi birçok filmi yönetti. Ülkemize de gelerek ortak yapımlara imza atan yönetmenin kuşkusuz en çok hatırlanan filmlerinden biri şu an konuştuğumuz bu kült-çöp fantastiğidir.
Yor, gösterildiği dönem itibariyle henüz ergen olan bendenizin, ağzımdan salyalar akıtarak sinemaya gitmeme sebep olmuş ve onca yabancı (Amerikalı takma adlı italyan) oyuncu arasında Aytekin Akkaya ve Yadigar Ejder’i görerek büsbütün şaşırmama, biraz yabancılaşmama ama çok da zevk almama yol açmış müstesna bir yapım olarak hafızama kazınmıştı!
80’lerin başında John Millius’un çektiği, Arnold Schwarzenegger‘in Muhteşem vucuduyla hayat verdiği “Conan The Barbarian” aslında Steve Reeves’li, Reg Park’lı, Lou Ferrigno’lu tarihi İtalyan filmlerinin büyük bütçeyle kotarılmış, görsel yanı kuvvetli bir yeniden çevrimiydi fakat yapımcı Dino De Laurentis‘in de beklentisinin üstünde iş yaparak yeni bir “swords and sandal” istilasına yol açtı. Dino De Laurentis o yıllarda Yahudi olmayan bir kaç güçlü yapımcıdan biriydi. Holywood‘un genel işleyişinin tersine yeni bir şeyler denemeyi seviyordu ve eski filmleri yeniden çekmek gibi bir heyecana sahipti (Ne de olsa İtalyan!) Eğer bu deli İtalyan olmasaydı ki, neredeyse bu uğurda batmış bir kişidir, Conan, King Kong, Flash Gordon, Barberella, Serpico, Dune gibi cesur projeler belki de asla hayata geçirilemeyecekti.
Neyse konuyu dağıtmalım ve “Yor”a geri dönelim. Söylediğim gibi bir yandan “Conan” bir yandan “Star Wars” gibi filmler sinemaları hınca hınç dolduruken ve seyirciyi büyülerken İtalyan sinemacı takımı da boş durmayıp bu furyadan faydalanarak bir sürü klon film çekiyordu. (The Beastmaster, Star Crash, Battle Beyond The Stars vs.)
Antonio Margheriti‘ye her iki türü karıştırmak gibi çılgınca bir fikri kim verdi bilemiyorum fakat biraz Star Wars, biraz Conan olan “Yor, The Hunter From The Future” 1982 yılında dünya sinemalarında arzı-endam ediyordu. Üstelik bu çılgın filme plato olarak Peri Bacaları’nın olduğu Göreme seçilmişti. (Bizim orada çekebildiğimiz en fantastik yapım “Asmalı Konak” olduğu için İtalyanların elini öpmek lazım aslında!) Türk- İtalyan ortak yapımı olarak çekilen filmde Aytekin Akkaya, Yadigar Ejder ve Ayşegül! (adı filmin credits’lerinde ayshe gul olarak geçiyor ama kendisiyle ilgili başkaca bir bilgiye ulaşmak mümkün olmadı.) gibi Türk yıldızlar da rol alma şansı bulmuştu. Yeşilçam şartlarına göre bir süper yapım olarak değerlendirilmekle birlikte, Yor aslında oldukça ucuz bir projeydi, filmin kostümleri dahi 1979 yılında çekilen “The Humanoid” filminden kalanlar kullanılarak sağlanmıştır.
Filmimiz, Reb Brown Kapadokya’nın kayalık arazisinde neşe içinde, elinde balta saçlarını savura savura koşarken başlıyor ve bu sırada fonda bir rock baladı çalmakta! Yakınlarda bir köyde yaşayan Kala, sevimli bir şekilde Yor’un yolunu beklemektedir ve yaşlı babası Pag’a gözcülük yapmaktadır ve aniden uzaylılar tarafından saldırıya uğrarlar. bu esnada Yor bir yerlerde bir Dinazorun kafasını kırmakla meşguldür. Yor artık yorulmuştur! (şaka) fakat mevzuya uyanır ve curcuna başlar! Uzaylılar köye saldırdığında sadece Yor ve Pag kaçabilirler. Sonra onlara Kala da katılır ve esir dostlarını kurtarmak için yola düşerler Yor, yolda dev bir yarasayı haklar ve bu hayvanın ölüsünü bir nevi planör gibi kullanarak! uzaylıların üssüne sızarlar. Yor burada aslında çok gelişmiş ve bir depremle batmış olan uygarlığın kalan son çocuğu olduğunu öğrenir. Tabi bu kadar bilgi ilkel beyninde kısa devre yapınca hepsi birer Darth Vader kopyası yüzlerce uzaylıyla kapışır ve ne hikmetse hepsini de haklar! Sonra da yine Star Wars’dan araklanmış bir Palpatin kopyasını da hakkın rahmetine kavuşturur ve Kapadokya ya huzuru getirir! (mesaj : teknoloji boş iş, aşka yürek lazım)
Aklımda filmin pek çok imgesi kalmış durumda. Mesela Yor, Taş Devrinde yaşayan, çıplak elle dinozor öldürebilen, küt kesimli, fönlü, sarı saçlı, yaşama sevinci dolu bir gençtir. Çer-çöpten yapılma bir gemi ile maymun adamlardan karı-kız kurtarmaya gider bu esnada da aslen uzaylı olduğunu öğrenir.
Yor’un sadece kafası gözüken ve nedense hiç kıpırdamayı akıl edemeyen Dinozorlarla savaşı ve onları mağlup etmesi ayrıca daha o prehistorik zamanda dahi, akılları fikirleri dünyayı ele geçirmek olan uzaylıları, tüm ileri teknolojilerine karşın alt etmesi, o zamanlar beni epey keyiflendirmişti. Şimdi Dinozor ve insan arasında 70 milyon yıl geçmiş olduğunu, ilk insanlar dahil hiç kimsenin hayatında canlı bir dinozor görmüş olamayacağından emin bir National Geographic izleyicisi olarak bu numaraları yutmak imkansız! Hele sarışın bir ilkel mağara adamı hepten kusurlu bir figür… Burada da bir Aryan ırk güzellemesi gizlenmiş tabi. B filmlerin unutulmaz oyuncusu Reb Brown’un hem sarışın hem de eblek olması durumu bir nebze affedilebilir kılıyor.
Yor, ciddiye alınacak bir film değil! Hatta kahkahalarla gülmek için çoğu komedi filminden daha çok malzeme içeriyor. Yine de bütçesiz ve hatta ciddiyetsiz olmasına rağmen ve aradan geçen 30 yıldan sonra seyretmesi hala çok eğlenceli! Tahminim bu eğlence duygusu geçen yıllar içinde daha da fazlalaşacak… Şimdilerde, bit pazarına nur yağdığından olsa gerek B filmlerine olan bu ilgi katlanarak merak edecek diye düşünüyorum.
Sıkı bir “ucuz film” seyircisi olarak tüm bu filmler benim ciddiye aldığım, onlar gibi olmak istediğim kahramanlara ait işlerdi… Şimdi onların bir eğlence malzemesi olarak kullanıldığını görmek aslında insanı biraz buruyor! elbette Yor mühim bir film değil, ülkemizde çekilmiş olmasa, videocularımız da bu sebeple ısrarla müşteriye ittirmiş olmasa belki şu an kimse hatırlamazdı diye düşünüyorum. Ama bu siteyi takip eden 80’lerin haylaz çocukları, bugünün orta yaşlıları olduğu sürece B filmleri için yazma hevesimiz devam edecek…
…(Bizim orada çekebildiğimiz en fantastik yapım “Asmalı Konak” olduğu için italyanların elini öpmek lazım aslında!)…
itirazım şu yönde olacak ki D.K.A. da peribacalarında çekilmişti diye hatırlıyorum. yazı güzel-ellere sağlık, yor ise zaten harika.
Türkiyenin askeri rejimden dolayı Arabesk filmlere teslim olduğu yıllardı.Yazar filmin kapadokyada çekildiğini söylerken bir ayrıntıyı atlamış.Filmin önemli bölümü o zamanlar 150 bin nüfuslu kendi halinde bir anadolu kenti olan Antalyada çekilmişti.Düden şelalesi ve turistik otel istilasına uğramamış
bir çok koyu sakin haliyle görebilirsiniz.İtalyan yönetmen Amerikan özentisiyle mi bilmem Anthony M.Dawson adını kullanmış
tır filmde.Reb Brown ünlü biri değildi ama Kala rolündeki Corinne Clery 8 yıl önce 1975te çektiği Histoire d’O filmiyle popülerdi.Şimdi izleyince teknoloji ve kostümleriyle komedi filmi gibi duruyor ama o yıl(1983-84)çok iyi gişe yapmıştı.
bu film vizyona girdiğinde Topkapı sur pasajı,bekleme ve gösterim salonunun tavanı yapım şirketinin yolladığı ilkel çağları yansıtması için,magara izlenimi veren kırmızı boyalı büyük olasılık alçıdan yapılma sarkıklarla kaplanmıştı.gösterimden sonra pasaj ve bekleme salonundakiler kaldırılsada gösterim salonun tavanındaki sarkıklar 90’ların sonunda salon el değiştirp fettullahçılarca tavanından dev bir avize sarkan bir toplantı salonuna dönüştürülene kadar kaldılar.şimdi neye hizmet eder bilmiyorum bu nostaljik salon.
Yönetmen antoino margeriti ismi bana tanıdıķ geldi. Tarantino soysuzlar çetesi filminde bu yönetmeninin ismini kullanmışti. Christophe waltz tekrarlatıyordu bu ismi; margeritiii…