“Cehennemde yer kalmayınca ölüler yeryüzünde yürüyecek…“
George Andrew Romero’nun yönetmiş olduğu 1978 yapımı Yüzde 99 Ölüm (Dawn of the Dead / Zombie), orjinal reklam broşürlerinde ve afişlerde bu sözlerle tanıtılıyordu. Bizde ise filmin, 80’li yıllardan birinde, sansürle ciddi problemler yaşadıktan sonra gösterime girebildiğini hatırlıyorum. Zamanında ilk vizyonunu kaçırdığım bu filmi, daha sonra Beyoğlu Emek sinemasında, o dönemlerde bir kaç kez yapılan Korku Filmleri Toplu Gösterileri‘nden birinde, bol çizikli bir kopyadan izleme olanağı bulmuştum. Hatta yanımda günümüzün ünlü çizeri, Cihangir’de Bir Ev fenomeninin yaratıcısı dostum Oky’de vardı. Daha filmin 15. dakikasında sıkılıp, benim tüm ısrarlarıma karşın sinemadan çıkıp gitmişti. Eee. tabi 16 yaşında olup ta Sylvester Stallone’a tapan birine film yavan gelmişti. Ama bugün biliyorum ki Yüzde 99 Ölüm Oky’nin en sevdiği filmlerden biri… Video furyasının başladığı dönemde ise en az otuz kez (bu sayı bugün 200’ü geçmiştir) bu ritüeli tekrarladığımı anımsıyorum. İlginçti… Sinemalarda gösterime girdiğinde, afişinde yazan Yüzde 99 Ölüm adı garip gelmemişti ama, yönetmeninin George A. Romero olduğuna emin olduğum film, Lucio Fulci’nin imzasıyla lanse edilmişti. Nedenini daha sonra, Ölüm Bölgesine Dönüş ( Zombi 2 / Zombie Flesh Eaters-1979) ayni firma tarafından vizyona sokulunca çözer gibi olmuştum. Bu film de Lucio Fulci’nin olmasına karşın, George A. Romero’nun adı ile vizyona çıkmıştı. İki filmi de ithal eden firma İrfan Atasoy’un sahibi olduğu İrfan Film’di. Ya Dawn of the Dead‘in sansüre takılmasını bertaraf etmek için afişleri değiştirmişlerdi, ya da depo görevlisi afişleri karıştırmış olmalıydı…
Her neyse, Romero’nun yaşayan ölüleri aslında Şafak’tan önce, daha Gece vakti cehennemden çıkıp, yürümeye başlamışlardı. Romero 1968’de Pittsburgh yakınlarında, çoklukla yöre halkının katılımıyla Yaşayan Ölülerin Gecesi‘ni (Night of the Living Dead) çekmeye başladı (1). Tema olarak ise, ünlü yazar Richard Matheson’ın I’m Legend (Milliyet yayınları, Kara Dizi’den çıkan adıyla Hepimiz Vampiriz) adlı muhteşem romanı ona esin kaynağı olmuştu (2). Parasızlıktan siyah beyaz olarak çekilen film, Pittsburgh ahalisinin günde tek öğün yemeğe figüranlık yapmayı kabul etmesi sayesinde pek zorluk yaşanmadan tamamlanabilmişti.
Filmde muhtemelen bütçe yüzünden gösterilemeyen, sadece sözü edilen bir nedenden dolayı -hadi söyleyelim, bir uydunun dünyaya düşmesi sonucu yayılan radyasyon yüzünden- ölüler mezarlarından çıkıp, yürümeye başlarlar. Daha sonra ise, Korku Sineması meraklılarının pek çoğunun da bildiği gibi, bir evde kapalı kalan bir gurup insanı (ki içlerinden biri zencidir) taciz etmeye çalışırlar. Amaçları onları yemektir. Yerel güvenlik güçleri olaya el koymuş, zombi avına başlamıştır. Film, anlatmanın ihanet olacağını düşündüğüm sürpriz bir finale sahip…
4 Şubat 1940 New York doğumlu George A. Romero, senaryoyu yazıp, hem yönetmenliği, hem görüntü yönetmenliğini hem de kurguyu üstlenerek cebindeki cüzi miktardaki paraya katkıda bulunmuş ve bu onun kariyerinin başlangıcı
olmuştur. 1973’te bu kez
renkli olarak, senaryosu ve kurgusu da kendisine ait ilginç bir bilimkurgu filmi olan
Çıldıranlar‘ı (
Crazies) çeker.
Çıldıranlar, onun tür sineması üzerindeki başarısını perçinler.
1976’daki pek adı sanı duyulmamış filmi Cadının Mevsimi‘ni (Season of the Witch) yönettikten bir yıl sonra, (bence en güzel filmlerinden biri olan) vampirik imgelerle dolu Martin‘i (Martin-1977) çeker. Martin onun zombilerin dışında da iyi şeyler yapabileceğini kanıtlayan, mutlaka görülmesi gereken bir küçük başyapıttır sanki. Ardından bazı insanları ikna edip 1 milyon küsür dolarlık bir bütçe ile”Yaşayan Ölü” temasına Yüzde 99 Ölüm ile görkemli bir dönüş yapar. Hem de ne dönüş… Bu filmde onu kült mertebesine ulaştıracak her şey vardır. Özel makyaj efektlerinde, daha sonra Manyak (Maniac-William Lustig-1980) ve 13. Gün (Friday the 13th-Sean S. Cunningham-1980) gibi filmlerle mesleğinin arananları arasına giren Tom Savini vardır. Savini filmde, makyajları yapmış olmanın yanı sıra, motorsikletli Cehennen Meleklerinin de şefini oynamaktadır…
Senaryo ve müzik tasarımında (hatta İtalya’da gösterilen versiyonun kurgusunda) ünlü şok filmleri uzmanı Dario Argento’nun da parmağı olduğu düşünülürse, kim doyabilir böyle bir filmin tadına… Tabii ki filmin müziklerini Argento ünlü “Goblin” gurubu ile kotarmıştır. Muhtemeldir ki filmin kopyası bize, İtalya üzerinden gelmiştir. Jeneriğinde direk Dawn of the Dead yerine Zombie ya da Zombie: Dawn of the Dead yazdığını anımsıyorum.
Filmde, artık zombiler her yeri kaplamaya başlamıştır. Virüsü kapmayanlar ise güvenli bölgelerin arayışı içindedirler. Süper hareketli ve kanlı sahneler fani gözlerimizin önünden hızla akıp geçer. Romero kana susamış izleyiciye istediğini fazlasıyla verirken, bir yandan da içinde yaşadığımız tüketim yoplumunun sosyo-politik düzlemdeki parodisini perdeye getirmeyi ihmal etmez. Büyük bölümü, dev bir hipermarkette geçen öykünün kahramanlarının, oradan çıkmayı bir türlü beceremeyen hali göz önüne getirilince,
Yüzde 99 Ölüm‘ün sıradan bir korku (ve bilimkurgu) filminden daha fazla şey barındırdığı ortaya çıkar…
1981’de içinde Stephen King’in de birkaç saniye göründüğü, Ed Harris ve Tom Savini’li Amansız Mücadele (Knight Riders) gelir. Daha sonra EC Comics’in çizgi romanlarından esinlenerek, antolojik Korkunun Gösterisi‘ni (Creepshow-1982) yönetir. Stephen King, Korkunun Gösterisi‘nde de öykülerden birinin başrol oyuncusudur.
Yıl 1985 olduğunda, Zombi serisinin üçüncü ve yeni halkası Zombi Ölüm Günü (Day of the Dead) çıkar gün ışığına. Yönetmenliğin yanı sıra, senaryo da kendisine aittir. ama, istediği bütçeyi bulamaz ve planladığının çok altında bir parayla, tanınmamış oyuncuları kullanarak çalışmak zorunda kalır. Filmin öyküsü, bilim ile kaba (askeri) gücün çatışması üzerine kurulmuştur. Her yeri kaplayan zombileri yoketmek yerine, ehlileştirmenin doğru olacağına inanan, Dr. Frankenstein lakaplı Profesör Logan’ın (Richard Liberty) çalışmaları etrafında, bol kanlı bir biçimde döner konu. Bu ehlileştirme çalışmalarının ilk örneği olan Bub adlı zombiyi oynayan aktörün (Howard Sherman) pandomim yeteneğine hayran kalmamak elde değildir. Savini ise makyaj efektlerinin dozunu iyice abartır.
1988 “Maymunun Parladığı” yıldır Romero için. Sanatçı bizde Tutku adıyla gösterilen Monkey Shines‘i çeker. Bu çok başarılı, bilimkurgusal ögeler içeren gerilim denemesinden sonra, 1990’da Yaşayan Ölülerin Gecesi‘nin renkli yeniden çevrimi için senaryoyu bir kez daha kaleme alır. Bu kez yönetmen olarak özel efekt sihirbazı Tom Savini vardır. Ama film iyi bir yeniden çevrim olmasına karşın, orjinali kadar başarılı olamaz…
Aynı yıl Karanlık Taraftan Öyküler (Tales from the Darkside) adlı tv dizisinin, antolojik sinema versiyonuna Cehennemden Gelen Kedi (Cat from Hell) adlı bir bölüm senaryosu yazar (Tales from the Darkside The Movie-1990). 1991’de daha önce Yüzde 99 Ölüm‘de birlikte çalışma olanağı bulduğu İtalyan yönetmen Dario Argento ile Edgar Allan Poe’nun iki klasik öyküsünden uyarlanan Ölümün Gözleri‘ni (Two Evil Eyes) yönetirler. Argento kendi bölümünü ustaca anlatmayı başarırken, Romero işin üstesinden gelemez ve bölümü sıkıcı olur…
90’lar ve sonrası, tıpkı John Carpenter’da olduğu gibi Romero için de düşüş yıllarıdır. Stephen King’in Hayatı Emen Karanlık (The Dark Half) adlı romanından Karanlık Yarı‘yı (The Dark Half-1993) çeker. Film romanın yanına bile yaklaşamaz… Bir ara, görseli ve konusu neredeyse tamamen Romero’nun zombi filmlerinden klonlanmış olan bilgisayar oyunu Resident Evil‘in sinema uyarlaması için adı geçse de, yapımcılar filmi onun ellerine teslim etmekten vazgeçerler. O da, içinde ünlü punk rock gurubu Misfits’in de bulunduğu Ölümün Maskesi (Bruiser-2001) adlı, “Operadaki Hayalet” temasını güncelleştiren bir film çeker. Ölümün Maskesi sanatçının fanları ve de eleştirmenler tarafından başarısız bulunur.