Sinemamızın büyük bir buhran içinde olduğu söylenen 90’lı yıllarda, kanalların kurtarıcısı olan, düşük maliyetli televizyon filmleri hayatımızda oldukça sık yer etmeye başlamıştı. O dönem Star TV’nin başı çektiği televizyon filmleri furyası aslında dünyanın prestijli kanallarının devamlı uyguladıkları bir yöntem. Nitekim bu filmler hem genç isimleri sinema yapmaya teşvik ediyor, hem de zaman zaman seyir zevki oldukça yüksek yapımları önümüze getiriyor. Son dönemde TRT Ev Sineması ile tekrar gündeme gelen televizyon filmlerinin son atılımcısı ise TV8. Kanal sahibi Acun Ilıcalı, iyi ilişkilere sahip olduğu BKM Mutfak oyuncularının başı çekeceği televizyon filmlerinin yeni sezonda TV8 ekranlarında olacağını açıkladı. Bu da ister istemez ülkemizde yapılan televizyon filmlerini bir çırpıda hatırlamamıza neden oldu.

90’lı yılların ortasına gittiğimizde Aydan Şener’in, Toprak Sergen’in yıldızı olduğu birçok televizyon filmine rastlamak mümkün. Hatta sinemamızın büyük ustalarından Münir Özkul’un kamera karşısına geçtiği son filmi Ay Işığında Saklıdır da yine televizyon filmleri furyası içinden çıkma. O dönem için başarılı sayabileceğimiz birçok film olsa da içlerinden bir tanesi hala inci tanesi gibi parıldamaktadır. Ünal Küpeli’nin yönetip, başroldeki Osman Cavcı ile birlikte senaryosunu yazdıkları Zampara Seyfettin için günümüz sulu komedilerinin atalarından bile diyebiliriz. Osman Cavcı’nın hamsi t-shirtü, beline kadar çektiği şortu ve iskarpin ayakkabıları ile kumsalları fethettiği yıllara gelin hep birlikte uzanalım.

Zampara Seyfettin 00

Zampara Seyfettin ya da kendi deyimiyle Acıbademli Seyfi, “Sapitop” isimli sakız firmasından her şey dâhil bir tatil kazanmıştır. Bu tatil için Kuşadası’na doğru yola çıkan Acıbademli’nin ilginç kişiliği adeta bir paratoner edasıyla tüm enteresanlıkları daha filmin ilk dakikasından itibaren üzerine çekmeye başlamıştır. Satın aldığı otobüs biletinde bir karışıklık çıkan Sedef (Dilek Pamirtan) ise Kuşadası’na kadar Acıbademli ile yan yana gitmek durumunda kalmıştır. Ancak bu ikilinin otobüste tesadüf eseri denk gelmeleri hayatın onlara hazırladığı ne ilk, ne de son sürpriz olacaktır. Onlara asıl büyük sürprizi ise Sapitop oynamıştır. Sedef ve Acıbademli aynı sakız firmasından, aynı tatili kazanan iki talihlidir ve koca bir haftayı aynı odada geçirmek zorundadırlar. Disiplinli ve sert bir kadın olan Sedef ile adeta hiperaktif bir çocuk edasıyla oradan oraya koşturan Acıbademlinin macerası tam da bu noktada başlar.

Pekâlâ, çekilen onca televizyon filmi arasından sıyrılan yahut günümüz sulu komedilerinin atalarından saydığımız Zampara Seyfettin’i farklı kılan nedir? Bunu en başta samimiyet olgusu ile açıklayabiliriz. Osman Cavcı’nın 50 kilometre öteden fark edilen samimiyeti bu konudaki en büyük etken. Filmdeki türlü sululuklar, absürt olarak nitelendirebileceğimiz şakalar ve diyaloglar samimiyet olgusuyla izleyen çoğu insanı güldürebiliyor. Buna ek olarak filmin temposunun bir an olsun düşmemesi, başka bir yapım içerisinde geveze olarak değerlendirebileceğimiz Acıbademli karakterini adeta şaha kaldırıyor.

Zampara Seyfettin 01

Hikâyenin Kuşadası gibi bir turizm cennetinde geçmesi de film için ayrı bir artı. Tatile gidemeyenlerin tatili ayağına getiren film aslında, “Tatile çıksak başımıza neler gelir?” klişelerinden besleniyor. Birbirinden tamamen zıt iki karakterin birbirine yavaş yavaş alışması, bu ikilinin birbirine alışmasına etki eden üçüncü ve dördüncü şahıslar ve tabii ki kumsal ile denizin harikulade görüntüleri. Film her ne kadar bu klişelerden sonuna kadar beslense de bunu kendine has bir eğlence içinde sunmasından ve Osman Cavcı’nın parmak ısırtan performansından ötürü filmi kült bir yapım olarak nitelendirebiliyoruz. Filmin biraz da Türk’ün tatil anlayışını tiye alması; kendiyle barışık, hatta kendiyle dalga geçebilen bir havasının olması da vadedilen eğlenceyi daha kıymetli kılıyor.

Acıbademli Seyfi karakterini unutulmaz kılan en önemli detaylardan biri de birebir halktan olma özelliği. Son dönem Türk Sineması’nda sıkça yapılmaya çalışılan ancak çoğu zaman ele yüze bulaştırılan bu gerçeklik olgusu Zampara Seyfettin filminde oldukça farklı bir şekilde cereyan ediyor. Biraz ezik, biraz saf, kalbi sevgiyle dolu, pek fazla dediğim dedik olmayan ve en önemlisi de sonradan zengin olmasına rağmen alçak gönüllükten ödün vermeyen Acıbademli sokakta sıkça karşımıza çıkabilecek bir karakter. Yani öyle Recep İvedik gibi ütopik ve intikamcı biri değil. Buradaki Recep İvedik örneği önemli. Çünkü Şahan Gökbakar’ın izlenme rekorları kıran serisinin ilk filmini baz aldığımızda Zampara Seyfettin ile birçok benzerlik taşıdığını görüyoruz.

Zampara Seyfettin 02

Zampara Seyfettin ve Recep İvedik farklı zaman dilimlerinde, kendilerini güney sahillerine vuran, bu noktada seyircileri yakalamaya çalışan ve halktan biriymişçesine betimlenen iki karakter. Hayatlarında beş yıldızlı otelin yanından dahi geçmeyen ama rastlantılar sonucu kendilerini büyük bir tatilin ortasında bulan iki farklı filmin iki farklı karakteri. Recep İvedik burjuvadan intikamını alarak izleyenleri yakalamaya çalışırken, Zampara Seyfettin ise tüm saflığını eğlencesi ile birleştirerek gönüllerde taht kuruyor. Aslında bu da sinemamızın 10-15 yıl içerisinde geçirdiği evrimi açıkça resmediyor. Bir yanda sevdiği kızı tüm iyi niyetiyle kazanmak için çabalayan saf bir Acıbademli, diğer tarafta ise kaba ve sevdiği kız dâhil herkese kin besleyen bir Recep İvedik. Her ne kadar Zampara Seyfettin bir televizyon filmi olsa dahi, içinde barındırdığı tüm saflığı ve izleyenlerini mutlu sona doğru emin adımlarla götürmesi nedeniyle onu Yeşilçam geleneğinden gelen son komedi filmlerinden biri olarak betimleyebiliriz.

Zampara Seyfettin 03

Evet, Zampara Seyfettin iyiliğin, saflığın temsilcilerinden biri olabilir. Ama filmi bu denli konuşulur kılan ise kesinlikle komedi yoğunluğunun üst düzeyde oluşu. Daha ilk dakikasından itibaren vadettiği eğlencesini sonuna kadar azaltmadan devam ettiren filmi, türevlerinden ayıran en büyük özelliği de neşesi. Günümüzde yapılan komedi filmlerinin en büyük handikabı pazarlama yükümlülüğü ile karşı karşıya olmaları. Bu da sinemamızda en çok ilgi çeken tür olan komedinin niteliğini iyiden iyiye azaltmaktadır. İnsanlar buna güler, şuna güler mantığıyla yapılan filmlerimiz maalesef ikinci sınıf gişe komedisi olmaktan kurtulamıyorlar. Zampara Seyfettin’in bu noktadaki en büyük artısı Osman Cavcı’nın gönül rahatlığıyla kendi mizahını ekrana yansıtabilmesi. Bir televizyon filmi olduğundan ötürü, gişede batar mıyız çıkar mıyız derdini yaşamadan, tamamen kendi bildiği sistemi ortaya koyması Zampara Seyfettin’i bu denli özgün bir mizah haline getiriyor. Senaryo başarısından da öte Osman Cavcı’nın üst düzey oyunculuğu da işin içine girdiğinde, hikâye tadından yenmez bir hal alıyor. Bir de filmin, dönemin parodi müzik alanında bir numarası olan Grup Vitamin’e saygı duruşu da ayrı bir takdiri hak ediyor. Filmin en önemli müziği olan “Zonta” bir Grup Vitamin şarkısından öte Zampara Seyfettin ile özdeşleşen bir şarkı olarak hala dillerde.

Ülke sineması tarihine baktığımızda birçok kült olmuş film ile karşılaşacağımız aşikâr. Ancak Zampara Seyfettin’in yeri mizahı ile her zaman bambaşka kalacaktır. Bunda Osman Cavcı’nın samimiyetinin payı tartışılmaz. Bunun da ötesinde televizyon filmleri konusu ne zaman açılsa Zampara Seyfettin ilk akla gelen filmlerden olmaya devam edecektir. Geçtiğimiz kış döneminin sonuna doğru TRT’de başlayan Ev Sineması örnekleri arasında, yıllar geçse dahi adından söz ettirecek bir filme en azından ben rastlamadım. Umarım TV8’in başlatacağı bir diğer televizyon filmleri furyasından daha başarılı örnekler çıkar. Çünkü televizyon filmleri alternatif yaratmak adına çok önemli bir proje. Yıllardır Osman Cavcı’nın Zampara Seyfettin 2’yi çekmek gibi bir projesi olduğu biliniyor. Umarız pek yakında ikinci filmin hayırlı haberlerini alırız…

Öteki Sinema için yazan: Polat Öziş

Zampara Seyfettin Geliyor

blank

Polat Öziş

1992 İzmit doğumlu… Küçük yaşlarda tanıştığı Yeşilçam filmleri sayesinde sinema en büyük tutkusu oldu. Sonrasında ilginç bir şekilde Muğla’ya İktisat okumaya gitse de tutkusundan vazgeçemedi ve sinemayla ilgili çalışmalar ortaya koymaya başladı. İzledi, düşündü, çekti. Sonunda ise filmler hakkında yazmaya başladı. Film Arası Dergisi, Film Hafızası ve Öteki Sinema’da çok sevdiği filmler hakkında yazmaya devam ediyor.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

The Lost Boys (1987)

Hızlı yaşa, hiç ölme! Vampir olmayı istermiydiniz? Cevabınız hayırsa “THE
blank

The Equalizer 3 / Adalet 3: Son (2023)

The Equalizer 3, üçlemenin en zayıf filmi, çünkü öyküsü zayıf