Zeynep Demirhan: ‘Sadece belgesel çalışacağım demiyorum ama gerçeği gösterme isteğim var’

3 Nisan 2023

Zeynep Demirhan ile geçtiğimiz yaz ilki düzenlenen Gemlik Film Festivali’nde karşılaştık, kendisi Yüzler isimli filmiyle En iyi Kısa Film ödülünü almıştı. Filmi sonraki bir zamanda izledim ve etkilendim, çok kişisel bir deneyimdi ve Zeynep Demirhan bu filmi bizimle bir hatırlama ve hatırlatma süreci olarak paylaşmıştı. Zeynep Demirhan sinemasal yolculuğuna belli ki devam edecek ve güzel hikâyelerle karşımızda olacak. Kendisine sorularımı yönelttim…

Öteki Sinema için söyleşen: Banu Bozdemir

Merhaba Zeynep seni tanıyalım mı?

Merhaba, 1995 Aydın doğumluyum. Mimarlık eğitimi almak için ailemin yanından ayrılıp, Ankara’ya yerleştim. Lisans eğitiminin bitmesine yakın fotoğraf ve video üretimlerine yöneldim. Birkaç sene sonra da İstanbul’a gelip Bilgi Üniversitesi Sinema ve Televizyon bölümü yüksek lisans programını bitirdim. Her disiplinin iç içe geçtiği, blankbirbirinden beslendiği ve ayrılamaz olduğu bir dünyanın içinde yaşıyorum. Farklı alanlara dokunmayı, biraz gezip durmayı ve birleştirmeyi seviyorum.

Yüzler çok kişisel bir hikaye, kendini nasıl ikna ettin bu filmi çekmeye?

Evet, çok kişisel bir hikaye. Anneannem 16 senedir Alzheimer hastası, fakat çoğu zamanında da ben yanında değildim. Anneannemin hastalığını, annemin duyguları üzerinden tanıyordum. Filmin çıkış yeri de buradan geliyor. Ben anneanneme biraz daha dışarıdan bakan, Aydın’a geldiğinde yanına uğrayan torunuyum. Tüm bu süreçte, annemin duygularının ne kadar yoğun olduğunu gördüm. Onun için bu durum daha zordu. Aslında onun hislerini herkesle paylaşmak, belki de rahatlatmak içindi çekme isteğim. Bir yandan aklımdan şu soru geçiyordu, unutma eylemi istenmeyen bir durum mu yoksa bazı zamanlarda iyileştirici bir hali de olabilir mi? Anneannemin hayata bakışı bana göre ona iyileştirici geliyordu, fakat durumu ilerlemeye devam ediyordu. Geçmişe baktığımda anneannemi o zamanda hatırlamak istedim ve kaydetmeye başladım.

Bu konuyla ilgili öncesinde izlediğin filmler, belgeseller oldu mu?

Pandemi başlangıcında Agnes Varda üzerine Colleen Kennedy-Karpat ile ortak yazdığımız makalede, Varda’nın otobiyografik ve etnografik yaklaşımı, hafıza, kimlik, aidiyet ve mekanla kurduğu ilişkisini inceliyordum. Bu anlatım biçimlerine bakmak ve bir süre eve kapanmak beni aileme yakınlaştırdı. Filmin çekimleri böyle bir zamandı. Kurgusuna çekimlerden hemen sonra başladım, fakat sonra ara vermek istedim. Yaklaşık bir sene sonra da kurgusu üzerine tekrar düşündüm. Daha deneysel bir şekilde anneannemin duyguları ve düşüncelerini filmin içerisine işleme isteğiyle devam ettim. Agnes Varda, Chris Marker, Yeşim Ustaoğlu gibi yönetmenlerin deneysel, belgesel ve kurmaca tarzda filmlerini izledim. Bir yandan, görsel hikaye dünyasının yanında teoriden de beslenmeyi seviyorum. Kurgu sırasında Proust’un ‘geçmiş’ kavramına yönelik yaklaşımı beni etkilemişti. Anıların geçmişin yeniden yaratımı olduğuna ve hangi andan bakıyorsak, o zamanın duyguyla bitmiş deneyimlerin içinden tekrar tekrar geçtiğimize inanıyorum. Bu yüzden bir öznenin, anla ve yerle olan ilişkisine odaklanan içerikleri seviyorum.

blank

Aslında çok fazla yaşlı insanın yaşadığı bir sorun. Film neredeyse bütün türleri içinde barındırıyor, belgesel, deneysel hatta kurmaca etkileri de var. Nasıl bir çekim yöntemi kullandın, vizörün arkasından anneannene bakmak nasıl bir duyguydu?

Fotoğraf ve video çekimlerim için kendime aldığım kamerayla çekimleri yaptım. Çekim ekibi kurma veya daha kaliteli ekipmanlarla bu filmi yapmak gibi bir derdim yoktu. Görsel günlük gibi bir şey oluşturmayı hedefliyordum. Kamerayı sabit konumlandırıp anneannemle sohbet ettim ya da evdeki insanlarla olan iletişimini izledim. Normalde bir insanla aranıza kamera koyduğunuzda bir gerginlik oluşabiliyor. Bu durum bizim için, vizörün arkasından bakarken, kameranın varlığı anneannem için aramıza bir mesafe koymadı. Çekildiğini bilse dahi daha çok benimle ilgili ve beni sevmekle meşguldü. Kameranın kayıt düğmesine bastığımda ona hem yakınlaştığımı hem de ondan uzak durduğumu hissediyordum. Çünkü hep ziyaret ettiğim anneannem ama o anda benim gözlemlediğim ve incelediğim bir özne halindeydi. Benim için de bu durum hem çok sıcak ve samimi hem değil.

Evdekiler bu sürece nasıl yaklaştı ve katıldığın festivallerden ne tür tepkiler alıyorsun?

Evdekiler bana çok destek oldular, hatta çekim ekibim diyebilirim. Eski görüntüleri ve fotoğrafları aile arşivinden birlikte çıkardık, benim aklıma bir şeyler geldi onlar da yardımcı oldu. Filmi bitirdikten sonra izlediğimiz zaman, bu süreci yakından bilen akrabalarımla olmak ise çok duygulu geçiyor. Hepimiz eskiye özlem duyuyoruz.

Onun dışında filmin duygusunun insanlara bir hayli geçiyor olduğunu görüyorum, birçok insanın da ailesinde benzer durumlar yaşandığı için empati kurmalarını anlayabiliyorum. Bir duyguda ve yerde buluşuyor olmak iyi hissettiriyor.

blank

Film ne kadar bir sürede çekildi ve o sürede Alzheimer durumunda bir ilerleme oldu mu? Olduysa senin çekim sürecine etkisi nasıl oldu?

Yaklaşık iki sene önce, filmin hikayesi ve çekim için iki hafta hazırlanıp 2 günde çekimleri tamamladım. İlk kurgudan bir sene sonra tekrar başına oturduğumda bana göre eksik birkaç yer vardı. Onları çekmek istedim ama hastalığı ilerlediği için eğer çekim yaparsam artık başka bir film olurdu. Bu yüzden elimde olan görüntüler üzerinden ne ekleyip çıkarabilirim diye düşündüm. Suyun yansıması, denizin dalgası gibi görseller ara ara çektiğim filme ilk çekimlerden sonra eklemek istediğim görüntülerdi. Şu da bana garip gelen bir durumdu; kurgusunu yaparken anneannemin geçmişteki hali ile haşır neşir oluyordum. Yanına gittiğimde de başka biriyle karşılaşıyordum, bu yüzden ben de zamanda yolculuk yapıyormuş gibi hissettim.

Bundan sonra nasıl bir film çekme fikrin var, güçlü bir konuyla seyircinin karşısına çıktın, bundan sonraki süreçte yine zihinsel, duygusal süreçleri anlatan filmlerle mi devam edeceksin?

Zihinsel ve duygusal süreçleri anlatmak görsel üretimlerimde sıkça kullandığım konular. Fotoğraf çekimleri sırasında da bir duyguma ve onun bağlamına odaklanmaya çalışıyorum. Bu sıralar da görsel dünyası benzer yerlerde gezen, mekan topoğrafyası ve performans temalarını birleştirdiğim bir belgesel yapma fikrim var.

Birçok festival dolaştın, en son İstanbul Film Festivali kısa film yarışma seçkisi içinde yer alıyorsun, festival atmosferlerini, karar ve değerlendirmeleri nasıl buluyorsun?

Çok çeşitli bir festival dünyası var, bu yüzden atmosferleri hepsinden hepsine göre değişiyor. Karar ve değerlendirmeler ana jüridense, ön jüriye çok daha bağlı bir durumda. Onların da sabah nasıl uyandığı bile o gün kararlarını etkileyebiliyor, tabi sinemaya nereden baktıkları da. Bu yüzden bir festivalde yer alırken veya ödül kazanırken, diğerinde elenebiliyorsunuz. Bu durum da işinizin ne kadar iyi ya da kötü olduğunu belirlemiyor, hayata benzer yerlerden bakan insanlarla buluşmanızı sağlıyor.

Bence festivale katılan film ekipleri olarak hem sevindirici ve hem de üzücü hamlelerle karşılaşıyoruz. Genel olarak Türkiye’deki festivallerin gelişime ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. En basitinden, film ekibine bir katılım ya da gösterim ücreti verilebilir, bunun yapılmaması üzücü durumlardan biri. Ülke genelindeki problemler belki buraya bizi getiriyor, fakat aynı dünyanın içerisinde biz de film yapmaya çalışıyoruz. O yüzden festival ekibi ve film ekipleri birbirine daha destek ve bir arada olmalı diye düşünüyorum.

blank

Bundan sonra sinema yolculuğun nasıl devam edecek, sinemayla ilgili kariyer planların nelerdir?

Sinema yolculuğum devam ediyor, etmesini de dilerim. Tabi sadece belgesel çalışacağım demiyorum ama fotoğraftan da gelen gerçeği gösterme isteğim var. Birçok farklı türün beraberinde işlediği, imge ve ses üzerine çalışmayı sürdüreceğim. Üretim sürecim olabildiğince devam ediyor, sadece sinemada değil bu bazen bir galeri mekânında sergilenen video art veya fotoğraf serisi de olabilir. Yüzler filmini de ilk başta öyle bir amaç ile yapmıştım, bu da başka bir zamanın tartışma konusu olsun.

Şöyle bir gerçek de var, sadece sinema yaparak hayatımı geçirmek istesem de bu coğrafyada yeteri kadar destekleyemeyebiliyor. Bu yüzden farklı fırsatlar yaratıp hareketli ve sabit görüntüleri bir araya getirerek yeni yollar arıyorum, deniyorum.

 İlk filmini çelecek olanlara neler tavsiye edersin?

Yüzler filmi en başta da konuştuğumuz gibi çok kişisel bir yerden. Bir çekim ekibiyle beraber daha çok insanın içinde olduğu bir şekilde başlasam bu kadar samimi olmayabilirdi. Yani şunu demek istiyorum, film yapma bir şeyler anlatma dürtüsünün yanında, hangi kamerayla hangi ekiple çektiğinin çok da bir önemi yok. Bir de ilk filmde zaten en iyisini yapamıyoruz, elbette hatalar oluyor ama güzellikleri de. Deneyim kazanma, başladığın bir işi bitirme ve yoluna devam etmek insanı ilerletiyor. O yüzden çekin bitirin, bir sonrakine geçin. Üretim yapan insan yola başlarken bir şeyler hayal ediyor ama daha fazlası oluyor. Elbet bir yerde birileriyle buluşuyor, yaratım süreçleri karşılaşmalarla ilerliyor.

Son olarak neler söylersin

Teşekkürler bu söyleşi için, umarım daha fazla insana ulaşıp ortak bir yerden baktığımız bu birlikteliğe devam ederiz.

blank

Banu Bozdemir

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü mezunu... Sinema yazarlığına Klaket dergisiyle adım attı, Milliyet Sanat muhabirliği yaptı. Skytürk TV’de sinema, sanat ve "Sevgilim İstanbul" programlarında yapımcı, sunucu ve yönetmenlik yaptı. TRT için Bakış isimli bir kısa film çekti. Yayınlanmış yirminin üzerinde çocuk kitabı var. Halen cinedergi.com’un editörü, beyazperde.com ve Öteki Sinema yazarı.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Ahmet Keçili: ‘Belgesellerde sadece tek duygunun aktarımı yanlış’

Seval isimli belgeseliyle dikkatleri üzerine çeken Ahmet Keçili, Adana ve
blank

Yiğit Hepsev: ‘Fantastik bir durumu gerçekçi bir dünyada sundum’

Yiğit Hepsev’le Kuyruk filmi sayesinde tanıştım. Soyut bir olguyu somut