zd_0011Şimdi ilk bakışta George Romero’nun DIARY OF THE DEAD (2007) filminin bir kopyası sanabilirsiniz bu filmi. Çünkü ZOMBIE DIARIES de aynı Romero’nun filmi gibi, “bir zombi salgınında el kamerasıyla çekilmiş amatör görüntüler” filmi. Ama bence Romero’nun şaşırtıcı derecede lezzetsiz DIARY OF THE DEAD filmine göre oldukça üstün bir film olarak öne çıkıyor ZOMBIE DIARIES. Yalnız filmin ismi çok talihsiz. Son derece banal. ZOMBIE DIARIES nedir allah aşkına! Bir filmin adında “zombi” lafı geçmesi anca Lucio Fulci’ye özgü bir durum. Özellikle film boyunca ‘zombi’lere ‘zombi’ denmediği bir filmin isminin ZOMBIE DIARIES olması pek manasız.

ZOMBIE DIARIES, diğer birinci şahıs, el kamerasından çekilmiş filmler arasında – [REC] (2007), DIARY OF THE DEAD (2007) ve CLOVERFIELD (2008) gibi – en gerçekçi film olarak göze çarpıyor. Ben öyle düşünüyorum en azından. Etrafımdaki herkes [REC]’e hayran durumdayken, ben [REC]’i hiç sevmedim doğrusunu söylemek gerekirse. Tamam son 20 dakikası muhteşem olabilir, Lovecraft-vari olabilir, eyvallah. Ama filmin genelindeki kamera hareketlerini son derece yapmacık ve sahte olması daha sonuna gelmeden filmin ipini çekti benim için.

Halbuki ZOMBIE DIARIES bize BLAIRWITCH’ten (1999) beri sunulmamış gerçeklikte bir film getiriyor. Ufak bütçeli küçük bir film. Ama film ne olduğunun farkında. Kendini olması gerektiği gibi ele alıyor. Çoğu zaman kamera panik içinde yerleri gökleri çekiyor. Karanlık. Aradan birkaç görüntü ya seçiyoruz ya seçemiyoruz. Ne olduğu belli değil. Zaten olması gereken de bu. Yani dev bir yaratık dünyaya inse, veya bir apartmanda zombiler karşınıza çıksa, elinizde kamerayla ne kadar düzgün bir çekim yapabilirsiniz? Sahne sahne tartışmaya hazırım, [REC] kadar düzgün ve sinematografik çekemezsiniz. Ayrıca, mesela ani bir aksyon anında [REC]’teki kameraman zoom falan yapıyor. Böyle sahte şeyler yok ZOMBIE DIARIES’de (yani aslında ufak tefek var ama çok çok az, öyle diyelim).

zombiediariespic8

zombiediaries1

Film, Ingiltere’de patlayan ölümcül bir salgın hastalık sonunda insanların zombilere dönüşmesini konu alıyor. 28 GÜN SONRA’dan (2002) farklı olarak, buradaki zombiler “infected” (hastalık bulaşmış olan) insanlar değil, bildiğimiz Romero’nun o yavaş, yaşayan ölüleri. Aslında film Romero’nun DIARY OF THE DEAD’in yerini almış bence. DIARY OF THE DEAD’deki internet ve global iletişim teması bu filmde yok. Sonra yine DIARY OF DEAD’de olan birkaç çok etkileyici zombi öldürülmesi efekti de bu filmde yok. Ancak yine de ZOMBIE DIARIES el kamerasıyla çekilmiş gerçekçi bir zombi filmi olarak bayrağı taşıyor. DIARY OF THE DEAD’deki seyircinin o ‘gerçeklik’ atmosferine girmesini engelleyen yapay ışıklandırmalar bu filmde yok. En önemli teknik fark bu.

Bütün bunların dışında ZOMBIE DIARIES, Romero’nun her zaman en çok vurgulamak istediği “insanın dehşeti” temasını çok güçlü bir şekilde vurguluyor. Büyük usta Romero, bize zombileri kullanarak aslında kendimiz hakkında birşeyler anlatır her zaman. İnsanların aslında yaşayan ölülerin ta kendisi olduklarını söyler. 2000 yapımı, AMERICAN NIGHTMARE adlı, her korku filmi hayranının kesinlikle kütüphanesinde bulunması gereken belgeselde Romero şöyle der: “Hepimiz bir gün öleceğimizi biliyoruz değil mi? .. İşte, bizler, yaşayan ölüleriz”. Hatırlarsanız Romero’nun bütün Dead filmlerinde esas kötü adam hep insandır, zombi değil. Özellikle DAY OF THE DEAD’deki Captain Rhodes (Joe Pilato) ve LAND OF THE DEAD’deki Kaufman (Dennis Hopper) karakterleri neredeyse filmlerinin kalbindedirler. Hatta, 28 GÜN SONRA ve 28 HAFTA SONRA filmlerinde de, hatırlarsak, yine ‘en korkulacak şey olan insan’ teması ön plandadır. ZOMBIE DIARIES bunu yaparken LAST HOUSE ON THE LEFT’in (1972) yolundan gidiyor ve gerçekten asap bozucu bir iki sahne ile izleyiciyi derinden vurmayı başarıyor.

REC’i ve DIARY OF THE DEAD’i beğenmemiş, BLAIRWITCH PROJECT’in ve genel olarak zombi filmlerinin büyük bir hayranı olarak benim naçizane fikrim bu ZOMBIE DIARIES’in zombi janrasına çok üst sıralardan bir giriş yaptığı. Ancak internette bu filmden nefret eden bir sürü insana rastlamak mümkün. Yazımı burada sonlandırırken, korku sinemasının en önemli kalelerinden Twitchfilm.net ve Gorezone’un ZOMBIE DIARIES için “Yılın en iyi İngiliz korku filmi” ve “Gelmiş geçmiş en gerçekçi zombi filmi” gibi ifadeler kullandığını da belirteyim.

blank

Can Evrenol

University of Kent’ten “Sanat Tarihi” ve “Film Theory”mezunu. Bahçeşehir Üniversitesi’nde seçmeli sinema dersi vermekte. MEHTAP ve OMEGA VATAN isminde iki kısa romanı var. Yeni sinema filmi SAYARA (2024) çok yakında!

5 Comments Bir yanıt yazın

  1. amannn çok sevindim bu habere. Yazıyı okudukça daha bir heyecanlandım. Gelmiş geçmiş en gerçekçi zombi filmi yakıştırması ise heyecanımın 1000 kat artmasına neden oldu. Bakalım gerçekten yazıyı yazan arkadaşın görüşleri kadar iyimi (iyi olduğuna inanıyorum çünkü yazıyı yazan arkadaş bir zombisever benim gibi sanırım)

  2. Murat selam, bu filme de cok buyuk beklentilerle girmezsen cok sevecegini saniyorum. Ama dedigim gibi film oldukca kucuk ve ucuz bir film. Ona gore yani.

  3. Ben de Diary of the Dead’i izledikten sonra Romero üstadın bir ara vermesi gerektiğini düşünmüştüm hatta bu filmle onu karıştırmıştım bir ara.. İncelemeyi okudum ve canım çekti diyebilirim :) ilk fırsatta indirip izlemeliyim.

  4. bu film hayatımda gördüğüm en berbat film bu yazıyı okuduğumda bende beğendim film belki sona doğru cok iyi bir sekilde bağlanabilir sanıodum fakat berbat olmuş cok sacmaydı

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Okasu! / Rape! (1976)

Okasu! (1976) diğer Pinku-Tecavüz filmlerinden gerek konu, gerekse performans açısından
blank

Aşıklar Bayramı (2022) ve Anlatıya Dair Notlar

Özcan Alper’in yönetmenliğini yaptığı Aşıklar Bayramı (2022), baba-oğul hesaplaşmasını anlatısının