Paramount Pictures ve Marvel Entertainment, dünyanın ilk yenilmezi olma kaderini taşıyan adamın hikayesini sunar.
Yıl 1941 ve savaş dünyayı kasıp kavırıyor. 40 kiloluk genç Steve Rogers (Chris Evans), defalarca üzerine düşeni yapmak üzere orduya yazılmaya çalışmasına rağmen reddedilir. Sonunda onu ilk Yenilmez Kaptan Amerika olarak bilinen Süper Asker’e dönüştürecek olan deneysel bir programa kabul edilir.
Kaslı yeni haliyle Kaptan Amerika arkadaşı Bucky Barnes (Sebastian Stan) ve kendine son derece güvenen Peggy Carter (Hayley Atwell) işbirliği içinde Albay Chester Phillips’in (Tommy Lee Jones) komutasında, Nazi’lerin derin bilim örgütü olan HYDRA’ya karşı savaşmaya başlar. HYDRA’nın başında hain Kızıl Kafatası (Hugo Weaving) bulunmaktadır.
“İlk Yenilmez: Kaptan Amerika” Marvel Evreni’nin ilk günlerini konu alıyor. Bu evrene daha sonra Iron Man, Hulk ve Thor gibi süper kahramanlar katıldı… Savaşların silahlarla yapıldığı ancak insanlar tarafından kazanıldığı günlerde.
Marvel Studios’un heyecan verici son yapımı “İlk Yenilmez: Kaptan Amerika” yine 2011’de çıkan “Thor”un ardından vizyona girdi. 2012 yılında da “The Avengers” (Yenilmezler) filmi beyazperdede yerini alacak.
‘KAHRAMANIN DOĞUŞU’
Kaptan Amerika (genç vatansever Steve Rogers’ın Süper Asker kişiliği) ilk kez Mart 1941’de Marvel’den çıktı, ABD’nin 2. Dünya Savaşı’na katılmasından sekiz ay önce… İlk sayının unutulmaz kapağında, göğsüne Amerikan bayrağı işlenmiş olan genç bir kahraman, Adolf Hitler’i çenesinden yumrukluyordu. Bu kadar katı bir siyasi duruş, çizgi romanın yaratıcıları Joe Simon ve Jack Kirby’nin sıkıntılar yaşamasına yol açtı. Aynı zamanda zalim ve askeri otoriter rejimlerin altında ezilenler için bir kurtarıcı niteliğindeydi. Simon ve Kirby bu süper kahramanın amaçları konusunda hiçbir şekilde dolambaçlı anlatıma gitmedi. Son derece saldırgan çizimleri bir hayli tartışmaya yol açtı. Simon o günleri şöyle hatırlıyor: “2. Dünya Savaşı’nın hemen öncesiydi. Madison Square Garden’da sürekli olarak siyasi eylemciler gösteri yapıyordu. Gösterilerde yaklaşık 50 bin kişi oluyordu. Bunlardan bazıları oturduğumuz yeri öğrenmişti. Çok saldırgan insanlardı ve bizi protesto edip bize tükürüyorlardı. FBI olan biteni öğrendi ve her ihtimale karşı büromuzda ajan bulundurdular. Marvel Studios başkanı ve “İlk Yenilmez: Kaptan Amerika” yapımcısı Kevin Feige’in gözlemleri şu şekilde: “1941 Mart’ında, henüz Pearl Harbor baskını yaşanmamışken Kaptan Amerika’nın Hitler’i yumruklaması çok net bir ifadedir: ‘Artık bir kenarda oturamayız.’ Bu Steve Rogers ve Kaptan Amerika’nın kişiliğini anında ortaya koyuyordu.”
1941’de Mihver Güçleri’nin oluşturduğu tehdit o kadar barizdi ki, çizgi romanın yaratımcıları geriye dönük çalıştı. Önce kötü karakteri oluşturdular, kahraman ise sonradan oluşturuldu (geleneksel olarak önce kahraman ortaya çıkar). Simon ve Kirby oturup Kaptan Amerika’nın farklı versiyonlarını çizdiler, sonunda Marvel’in kurucusu Martin Goodman’in beğendiği versiyon üzerinde karar kıldılar. Piyasa tepkisi son derece olumluydu ve kitap hemen tükendi.
Aradan çok zaman geçmesine rağmen, Kaptan Amerika pek çok açıdan değişmemiş görünüyor. Simon’ın bu konuda yorumu şu şekilde: “Benim karakter üzerinde çalıştığım dönemden bu yana çok şey yaptılar ancak Kaptan Amerika’nın kim ve ne olduğu bize yine de hatırlatılıyor. O bir simge. O bir ikon.”
Marvel Comics ancak 1963 Eylül ayında, İntikamcılar’ı çıkarmaya başladı. İntikamcılar, Marvel’in en sevilen karakterlerinden dördünden oluşuyordu: Iron Man, Thor, Hulk (hepsi 1960’larda yaratıldı) ve Kaptan Amerika. Kaptan Amerika 20 yıl önce yaratılmıştı, bu yüzden İlk Yenilmez adını aldı.
İlk baskısından bu yana Kaptan Amerika çizgi romanları 70’in üzerinde ülkede 210 milyondan fazla kopya sattı. Çizgi roman hayranları, Kaptan Amerika’nın 70. yıldönümünü kutlarken, Marvel Studios Steve Rogers’ın ilk yenilmez Kaptan Amerika oluşunun hikayesini anlatıyor.
Çizgi romanları, beyazperdeye taşıma konusunda tecrübelü olan Marvel Studios, hikayeyi ait olduğu dönemde bırakma konusunda son derece kararlıydı. Feige’in ifadesiyle: “Kaptan Amerika olmadan bir Marvel sinema dünyası yaratamayacağımızı düşünüyordum. Çünkü sonuçta o Marvel evreninin başlangıcı. Sadece çizgi roman tarihimizde değil, genel olarak geliştirilmiş insan alanında da. Bu insanlar ister örümcek tarafından ısırılmış isterse gama ışınlarına maruz kalmış olsun, ya da kendi yaptıkları metal zırh içinde bulunsun, süper güçlere sahip insan hikayeleri Kaptan Amerika’yla başlar.
Steve Rogers’ın hikayesini 40’lı yıllarda anlatmak son derece yerinde bir karardı. Feige devam ediyor: “Kaptan Amerika hikayesini ait olduğu dönemden çıkartıp anlatmak imkansız. Peki bu History Channel’da izlediğiniz gerçek 2. Dünya Savaşı dönemi mi? Pek sayılmaz. Okulda öğrendiğimiz tarih ile bu filmdeki Marvel evreni tarihi tam olarak aynı değil çünkü burada tarihe yönelik bilim kurgu yaklaşımı var. Gerçek olayları, gerçek mekanları aldık ve bunlara Marvel bakış açısını kattık. Bu şekilde Marvel evreninin kökenlerini, başka kimsenin anlatamayacağı şekilde anlatma fırsatını yakaladık. Çok sayıda savaş filmi çekildi, çok sayıda 2. Dünya Savaşı filmi yapıldı. Ancak kimse bu tür bir şey yapmadı.”
Yönetmen/sorumlu yapımcı Joe Johnston bu denilenlere katılıyor: “Bir köken hikayesi çekmek için sadece bir fırsatınız olur. 1940’lar çok hareketli bir dönemdi. Doğru ve iyinin galip geleceği yönünde iyimser bir inanç hakimdi. Sinema açısından bakacak olursak, araçlar, moda ve mimari ile dolu bir oyuncak kutusu gibi. Biz de buna Marvel araçlarını ve silahlarını ekliyoruz. Bu yüzden ilk olarak bu hikayeyi filme alıp sonra devam etmek iyi bir fırsat gibi göründü.”
Christopher Markus ve Stephen McFeely, 15 yıldır senaryo yazan tecrübeli bir ekip. Narnia Günlükleri serisinin üç filmi de onların kaleminden çıkma. McFeely ekliyor: “Kaptan Amerika, dönemin Amerikan ideallerinin vücut bulmuş halinin ötesinde, aynı zamanda bir kahraman prototipi. O doğuştan bir kahraman değil, cesaretiyle ve kendine olan inancıyla çok çalışması gereken biri. Bu nitelikler günümüz için de geçerlidir. Elinizde bayrak gibi giyinmiş bir kahraman varsa, bunu modern çağ bağlamında kabul etmek biraz daha zor gelebilir. Bu işi doğru yapmak istemeleri, son derece ilgi çekiciydi.”
Marvel, Johnston’ı seçerek, proje için ideal yönetmeni buldu. Sadece hikayeyi anlatacak değil, hikayeye duygusal bir temel katacak birine ihtiyaçları vardır. Johnston kariyerine özel efektler alanında başlamış ve ilk olarak saygın Industrial Light & Magic şirketinde çalışmıştı. “Kayıp Hazine Avcıları” filmiyle 1982 yılı En İyi Görsel Efekt Oscar’ına ortak olmuştu. Hikaye anlatıcı olarak yeteneği ve eski bir macera öyküsünü canlandırmanın teknik yönleri konusundaki tecrübeleri, onu “İlk Yenilmez: Kaptan Amerika” için en uygun yönetmen yapıyordu. Feige o dönemi hatırlıyor: “Ne zaman Johnston’la sohbet etsek, filmin odak noktasının Steve’den uzaklaşmasını istemediğini dile getirirdi. Evet, çok müthiş dekorlar ve etkileyici sahneler olacaktı ancak önemli olan seyircinin bu yolculukta ona eşlik etmesini sağlamaktı. O bu hikayenin güncel, modern ve seyirciler açısından harika olmasını sağlayacak doğru kişiydi.”
Feige kendini bildi bileli Johnston’ın hayranıydı ve durumu şu şekilde açıklıyor: “Neredeyse tüm hayatım boyunca Johnston’ın büyük bir hayranıydım. Yıldız Savaşları’ndaki tasarım çalışmalarından itibaren. Kariyeri ilerledi ve sonunda çağdaş, duygusal bir ekseni olan bir Marvel filminin yönetmenliğini yapmaya kadar geldi. ‘October Sky” filmi müthiş bir sinema eseriydi. Herhangi bir yönetmen bu filmde yer almak isterdi çünkü 40’lı yıllarda geçiyor, eğlenceli falan. Fakat sonunda içi boş bir filmimiz olabilirdi, filmin ana karakterini ve filmin kalbini kaybedebilirdik. Ancak Johnston sürekli olarak yapımcılarla eşgüdüm halindeydi ve filmin Steve Rogers ve onun yolculuğuyla ilgili olması gerektiğini vurguladı.”
Senaryo şekillendikçe, senaristler Markus ve McFeely, Kaptan Amerika hikayesinin Marvel evrenindeki karakterler ve öykülerle paralel olmalarını sağlamaya çalışıyorlardı. Markus şöyle diyor: “Diğer projeleri gözden geçiriyorduk ya da onlar bizi kontrol ediyordu çünkü aralarında bir bağ olmasını istiyorduk. Örneğin Howard Stark filmimizde önemli bir rol oynuyor. Onun oğlu Tony Stark ise Iron Man. En başından itibaren arada bağlantılar var.”
Senaristler ilk olarak Kaptan Amerika çizgi filmlerinden yola çıktılar. Yazarlar önce o dünyayı derinlemesine incelemek için tüm sayıları teker teker okudular. Hikayeyi Steve Rogers ile başlatmak, tüm Marvel evreninin oluşmasına yol açacaktı. Senaristler bunu hiç hafife almadılar. Markus’un esprili anlatımıyla “Bizler tüm bu hikayelerin vaftiz babası gibiyiz.”
“Aynen” diye ekliyor McFeely. “Ortada Stratejik Bilimsel Kurum adında bir örgüt var. Sonradan adı S.H.I.E.L.D. Olarak değişecek. Bir şekilde kendinizi çok önemli hissediyorsunuz. Bu evrende yer alan son derece bilindik şeyler yaradılışını ele alıyorsunuz.”
Kaynak malzemeleri etraflıca okuduktan sonra senaristler, seyircileri esas çekecek olan unsurun, Kaptan Amerika olmadan önceki Steve Rogers karakteri olacağında karar kıldı. McFeely bu konuda şunları söylüyor: “Seyircinin bir ikona dönüşmeden önceki haliyle Steve Rogers ile özdeşleşebilmeleri çok önemliydi.”
Johnston’ın yorumu ise şu şekilde: “İlk olarak Steve Rogers karakteriyle tanışıyoruz. Onu 70 yıl boyunca böyle bir fenomen haline getiren de bu. Onda süper güçler yok, onun güçleri insan bedeninin yapabileceklerinden ibaret fakat bu nitelikler mükemmellik seviyesine çıkarılmış. Karakterde ve filmde beni çeken şey de bu oldu. Bu film, birkaç dakika içinda 40 kiloluk cılız birinden, mükemmel insana dönüşen biri. Sonuç olarak Steve fiziksel ve psikolojik sorular yaşıyor. Bu meseleleri ele almak ve hızlı bir aksiyon hikayesi çerçevesinde incelemek çok ilginçti.”
‘OYUNCU SEÇİMİ’
Steve Rogers/Kaptan Amerika rolü için oyuncu seçimi uzun ve zahmetli oldu. Kağıt üzerinde karakter birinden ötekine dönüşüyor. Küçümsenen bir çürükken, birden dinamik bir lider oluyor. Seyircinin sempatisini kazanabilecek cılız, çekingen bir yetişkinken, sert, inandırıcı bir lidere dönüşebilecek ve Hitler’in en acımasız askerlerinin karşısına çıkabilecek birini nereden bulabilirsiniz? Yapımcılar pek çok isim üzerinde durdu ancak isimler o ya da bu nedenden elendi.
Chris Evans bir şekilde listeye girmenin yolunu buldu. Daha önce “Fantastik Dörtlü” ve devam filmlerinde Alev Adam/Johnny Storm’u canlandırarak bir Marvel projesinde zaten çalışmıştı. Liste giderek kısaldı ve sonunda geriye Evans’ın adı kaldı. Feige şu şekilde açıklıyor: “Hepimiz Chris’i beğendik. Tuhaf ama adı en başından itibaren listedeydi, kısacası ona uzun yoldan ulaşmış olduk. Hani bir ormandaki tüm ağaçları kesersiniz de, aradığınız ağaç tam ortada çıkar, öyle bir şey.”
Johnston ekliyor, “Chris’in tüm ölçütlere uyduğunu fark ettik, karakterde olmasını istediğimiz her şey onda vardı. Öncelikle çekici. Onda çocuk havası var ancak yine bir erkek, bir lider kişiliğine bürünebiliyor. Aslında çizgi romanlardan çıkma birine benziyor.”
Evans proje kendisine teklif edildiğinde önce çekimser davranmış. Filmlerin bütçesi ve ayırması gereken zaman önce onu biraz ürkütmüş. Evans o günleri şöyle anlatıyor: “Korkmuştum ve gergindim. Marvel için bu büyük bir projeydi ve hayranlar karakter konusuna çok önem veriyor. Başlarda uzak durmaya niyetli olmadığımı söylersem yanlış olur. Fakat bu rolü oynamak bir onurdu ve rolümün hakkını vermek istiyordum. Rol için son derece minnettardım… ancak başlarda biraz gergindim.”
Yapımcılar, Evans’ın endişelerini gidermek için bir görüşme ayarladılar ve Evans’a karakter hakkında bilgiler verdiler. Bu toplantıda filmden ziyade, Steve Rogers’ın kim olduğuna odaklandılar. Evans diyor ki : “Çok iyi bir hikayeydi, süper kahraman yönünden bir ölçüde bağımsızdı hatta. Steve’in pek çok zayıf yönü vardı ancak yine de bu yüzden dünyaya küsmüyordu. O iyi, dürüst, asil biriydi ve bu özellikleri yüzünden ona bir armağan sunuldu. Kaptan Amerika olduğunda yeni hayatını, eski ahlak anlayışıyla dengelemeyi başardı.”
Evans devam ediyor: “O kırmızı, beyaz ve mavi giyside öyle bir şey var ki, o rolü oynamamı istememi sağladı. Kalkanını kullanıp kötü adama vurması harikaydı ancak açıkçası, Kaptan Amerika’nın fiziksel kapasiteleri, süper kahramanlar dünyasındaki diğer karakterlere baktığınızda biraz yetersiz kalıyor. Onu çekici kılan şeylerin listesi çok uzun değil: o, savaşta peşine düşebileceğiniz, size kumanda etmesini isteyebileceğiniz biri. Sadece cesaretindan dolayı değil, iyi bir insan olması ve evinize dönmenizi sağlamaya çalışması da var.”
“Karakterimi oluşturmaya gelince, esas olarak dönüşümün ele alındığı çizgi roman sayılarına yoğunlaştım.” diyor Evans. “Bu bir kahramanın yaratımının hikayesi, yani o kostüm ve kalkandan önce başlayan bir şey.”
Evans’ın Kaptan Amerika olarak belirlenmesiyle yapımcılar iyi bir başlangıç yaptı. Diğer “Kaptan Amerika” karakterleri, çok sayıda uluslararası tanınmış oyunculardan oluşmalıydı. Bunun için Marvel her zamanki gibi önce oyuncuları seçti. Feige bu durumu özetliyor: “Biz önce rolün bizden neler istediğine bakarız, sadece bir yüz, görünüşe göre seçim yapmayız. Empati kurabileceğiniz birini seçeriz. Bu karakterlerin başka filmlerde de birlikte oynayabileceklerini düşünmek heyecan verici bir durum çünkü sonuçta Marvel evrenini oluşturuyoruz. Beyazperdede bir sonraki sahnede kimi göreceğinizi bilmiyorsunuz, o yüzden en başından itibaren en iyi isimleri kadroya almaya çalışıyoruz”
İlk olarak çok sayıda oyuncuya teklif götürüldü. Bunların arasında yılların tecrübeli isimleri kadar, yeni yüzler de vardı. Oscar ödüllü Tommy Lee Jones filmde Kaptan Amerika’nın komutanı Albay Chester Phillips’i canlandırıyor. Çok yönlü çalışmaları olan Hugo Weaving, HYDRA’nın başındaki Johan Schmidt/Kızıl Kafatası’nı oynuyor. Oscar adayı Stanley Tucci ise Dr. Abraham Erskine rolünü üstleniyor; Yeniden Doğuş Projesi’nin yaratıcısı ve projenin ilk deneği olarak Steve Rogers’ı seçen isim. Altın Küre adayı Hayley Atwell, Kaptan Amerika’nın askeri bağlantı görevlisi Peggy Carter’ı canlandırıyor. Sebastian Stan, Steve’in yakın dostu Bucky Barnes, Dominic Cooper, zengin sanayici ve mucit Howard Stark ve Toby Jones, Nazi’lerle işbirliği yapan bilim insanı Arnim Zola rolünde. Kaptan Amerika’nın Uluyan Komandolar biriminde Neal McDonough, Dum Dum Dugan rolünde, Independent Spirit Ödülü sahibi Derek Luke, Gabe Jones rolünde, Kenneth Choi, Morita; Bruno Ricci, Jacques Dernier; ve J.J. Feild, Montgomery Falsworth rollerinde.
Tommy Lee Jones mesleğinde zirvede yer alan isimlerden biri. Filmlerdeki olağan üstü oyunculuğu, ‘duruma hakim Amerikalı’ imajının simgesi haline gelmesiyle, birkaç kelimeyle bir orduyu, soruşturmayı, bir kurumu yönetebilecek gibi görünmesiyle zirvedeki yerini fazlasıyla hak ediyor. Ayrıca son derece ilginç bir mizah anlayışı ve bir alimin beynine sahip. Kısacası o, Albay Phillips’i oynamak için doğmuştu.
Jones’un yorumları şu şekilde: “Ben Albay’ı oynuyorum, Kaptan Amerika’yı ortaya çıkartan birimin başındaki asık suratlı bir askeri. Bu filmlerde her zaman kendimden bir şeyler olduğunu düşünüyorum ancak Johnston ve Kevin’in bu filmi eşsiz kılmak için çabalamalarını sevdim. Bu film bir çizgi romana dayanıyor ancak ulusal çapta etkin bir konu üzerinde duruyor. Fakat bunu çok bariz bir şekilde yapmıyor, eğlenceyle, gerilimle birlikte yapıyor. Ben de ayak uyduruyorum işte. Birilerine bağırıyorum, emirler yağdırıyorum, arada bir komik şeyler söylüyorum. Çok eğlenceli.”
Markus ve McFeely, Jones’un kadroya katılmasıyla kendilerini çok şanslı hissetti. “Yazdıklarınızın, Tommy Lee Jones tarafından okunacak olmasını düşünmek çılgınlık.” diyor Markus. “Günlük çekim izlemelerinde, repliklerini çok iyi bir şekilde okurdu ve mükemmel oynardı. Durup ‘Yok, bunu okumadı, bunu kendi yazmış olmalı’ diye düşünürdük. Onun bizim repliklerimizi okuduğunu duymak bize hala inanılmaz geliyor.
“İlk Yenilmez: Kaptan Amerika”da Steve Rogers, Marvel çizgi romanlarının en gaddar kötü adamıyla, Kızıl Kafatası yani Johann Schmidt ile karşılaşıyor. Kızıl Kafatası ilk kez 1941 Mart ayında çizgi romanda yerini aldı. Steve Rogers, Yeniden Doğuş Projesi kapsamında vücudunu değiştirecek iğneleri vurulmadan önce, Schmidt bu serumun bir prototipini kullanmıştı. Serumun amacı bir insanda var olan nitelikleri geliştirmesiydi. Rogers’ın cesur yüreği ve yiğitliği sonunda Kaptan Amerika’nın ortaya çıkmasını sağladı. Ancak Schmidt’in gaddarlığı ve iktidar hırsı, onu dünyayı yönetme peşinde konuşan bir canavara dönüştürdü.
Bu öyle kolay oynanacak bir rol değildi ancak Johnston’ın bu film için kafasında Avustralyalı aktör Hugo Weawing vardı. Daha önce “The Wolfman” filminde birlikte çalışmışlardı. Johnston, Kızıl Kafatası için gerekli protezlerin içinde kendini gösterebilecek birini istiyordu. Weaving, “V for Vendetta” filminde, bunun için biçilmiş kaftan olduğunu göstermişti. O filmde sabit bir maskenin altında olmasına rağmen, çok iyi bir performans ortaya koymuştu.
“Önemli olan şey, Johann Schmidt karakterini mümkün olduğu kadar perdede tutmaktır. Kızıl Kafatası ortaya çıktığında seyirci onun bir insan olduğunu bilecek. Tıpkı Steve’de olduğu gibi, onu sıska haliyle tanıdığınız zaman daha etkili oluyor.” diyor Feige.
Weaving, çizgi roman karakterleri hakkında çok şey bilmediğini, canlandıracağı karakterin ne kadar ikonik olduğunu duymadığını itiraf ediyor. Weaving’in yorumu şu şekilde: “Kaptan Amerika hikayeleri hakkında hiçbir şey bilmiyordum, genel olarak süper kahramanlar konusunda çok sınırlı bilgim var. Bu dünyanın bir parçası olmak benim için bir tür eğitim oldu. Johann Schmidt, dünya dışı güçleri ele geçirmeye çalışan ve Alman subayı. Onu ilginç kılan yönü de bu zaten.”
Stephen McFeely şu açıklamayı getiriyor: “Onun en belirgin yönü, Nazi’lerden ayrılması ve Nazi öldürmeye başlaması. Yani kötü adamımız bile Nazi’lerden nefret ediyor! Onu hem seviyor, hem de nefret ediyorsunuz. Hugo bu yönü hayal bile edemeyeceğiniz şekilde sergiliyor.
Weaving, rolü aldığı zaman evine panjur taktırdığını ve bu şekilde karakterinin kişiliğini daha iyi anlamaya çalıştığını belirtiyor. “Kızıl Kafatası ile ilgili çok sayıda hikayeler ve farklı görüntüler var. Nereye yöneleceğimi bilemedim, çizgi romanlara mı başvurmalıydım, senaryoya mı bağlı kalmalıydım? En iyi şeyin senaryodaki Kızıl Kafatası üzerinden ilerlemek olduğunu düşündüm çünkü Marvel onun için ayrı bir hikaye hazırlamıştı. Karakter ne kadar uzun süredir var olursa olsun, çizgi romanlarda ya da pop kültürde kaç kez boy göstermiş olursa olsun, bir aktör olarak beni ilgilendiren tek şey karakteri, onun amaçlarını tanımaya ve anlamaya çalışmaktır.”
Weaving kadroya katılarak, daha önce “Kurt Adam” filminde birlikte çalıştığı yönetmen Johnston, görüntü yönetmeni Shelly Johnson ve yapım tasarımcısı Rick Heinrichs ile yeninden bir araya geliyor. Weaving şöyle diyor: “Kızıl Kafatası’nı oynamanın eğlenceli olacağını düşündüm. Bana onun ilk resimlerini gösterdiklerinde, böyle bir kötü adamı canlandırmanın sıkı bir çaba gerektireceğini düşündüm. Ve yeniden bu insanlarla birlikte çalışmak daha da hoş oldu.”
“İlk Yenilmez: Kaptan Amerika”nın aşk ekseninde İngiliz aktör Hayley Atwell’in canlandırdığı Peggy Carter var. Carter, çizgi roman dünyasında olduğu gibi sert birisi ve Stratejik Bilim Kurumu’nda çalışıyor. Bu kurum teknolojinin ön saflraında yer alıyor ve düşmanla savaşmak için yeni yöntemler geliştiriyor.
Atwell’in yorumuyla: “Senaryoyu okuduğumda benim açımdan en cazip gelen şey, erkek egemen bir ortamda bulunan bu kadınla özdeşlik kurabilmekti. Kendi içinde bir mücadele yaşıyor, bir karakterde bunu hep çekici bulurum. Ayrıca gizemli bir yönü de var. Steve Rogers ile aralarında gelişen ilişki, sıradan bir aşk hikayesi değil. Carter’ın bir kariyeri ve kendine saygısı var. Ayrıca orduda onu ciddiye almayan insanlardan bıkmış durumda. Bu yüzden özellikle Steve açısından biraz ürkütücü görünüyor. Neye dönüşürse dönüşsün, kalbinde hala sıska bir genç ve kadınlarla tecrübesi sıfır. İlkokuldan birden üniversiteye atlamış gibi oluyor.”
Kevin Feige anlatıyor: “Marvel filmlerindeki kadınlar, yaşadıkları süreç boyunca süper kahramanlara, kim olduklarını anlama konusunda yardımcı oluyor. Bu açıdan birbirlerine denk oluyorlar. Bence bu tür bir hikaye ancak Peggy Carter gibi birinin Steve Rogers’ın karşısına dikilip ona yerini göstermesi durumunda işler duruma geliyor. Peggy, Kaptan Amerika olma yolunda Steve Rogers’ın ahlaki dayanağı oluyor. Bu, son filmlerimizdeki üstün kadın karakterleri daha da geliştirmek açısından güzel bir fırsat oldu.”
Steve Rogers’ın, Kaptan Amerika’dan önceki tüm hayat deneyimleri, dostu Bucky Barnes sayesinde yaşanmıştı. Bucky pek çok açıdan Steve’in örnek aldığı kişiydi. İkisi de cesur ancak Bucky fiziksel gücü sayesinde dövüşleri kazanabiliyor, kadınlar konusunda kendine daha çok güvenebiliyordu. En önemlisi Bucky orduya kabul edilirken, Steve reddediliyordu.
Kaptan Amerika gibi Bucky Barnes da, farklı Marvel kitaplarında yer alıyor. Bu açıdan oyuncu seçimi çok da kolay olmadı. Proje için uygun bir aktöre ihtiyaç vardı. Ayrıca yeri geldiğinde karakteri farklı yönlere sürükleyebilecek biri olmalıydı.
Yapımcı, bu süreci hatırlıyor: Sebastian Stan, Bucky rolü için değil de Steve Rogers rolü için kendi performansını kasete çekip göndermişti. Çalışmalarına hayrandık ve ona Bucky’den söz ettik. Sonrasında karakterini biraz güncelleyip, Steve’in hiç sahip olmadığı abisi gibi birine dönüştürdük.
Stan, Bucky rolünü hemen benimsedi. “Buchanan Barnes’ı oynuyorum, yani Bucky’yi. O pek çok açıdan Steve’e benziyor, bu yüzden kendisini onunla özdeşleştiriyor. İkimiz de yetimiz, kendimize bakıyoruz ve bağımsızız. Ancak Bucky, Steve’e karşı bir sorumluluk hissediyor ve onu korumak için her şeyi yapabilecek durumda.”
Dönüşmüş Kaptan Amerika ile asker Barnes arasındaki ilişki konusunda Sebastian şunları söylüyor: “Steve, Kaptan Amerika olduğunda bir simgeye dönüşüyor. Bucky her şeyi kitaba göre yapacak şekilde eğitiliyor, bu şekilde Kaptan Amerika’nın çabalarını yansıtıyor. Bunun karakterime farklı bir çehre kazandırıyor olmasından dolayı bunu sevdim.”
Weaving gibi Stan de, karakterinin farklı Marvel romanlarında ortaya çıktığı halleri arasında, gerçek Bucky’yi bulmaya çabaladı. Ancak yapımcılar, aktörün işini bir hayli kolaylaştırdı. Şu şekilde açıklıyor: “İlk çizgi romanlarda Bucky’nin ortaya konuş şekli, bizim filmimizdekinden çok farklı. Bu sayede ona karşı yeni ve kişisel bir yaklaşım sergileyebildim. Ancak karakterin bazı yönleri önemliydi ve bunları korumamız gerekiyordu.
Dominic Cooper, Howard Stark rolünün de zorlu olduğunu gördü. Howard Stark, ileride Iron Man olacak olan Tony Stark’ın babası. Cooper şunları söylüyor: “Ben çizgi romanlar okuyarak büyümedim. Ben oyuncak arabalarına vınnn vınnn sesleri çıkartarak oynayan bir çocuktum. Ancak kendimi role derinlemesine verdim. Sonra bir telefon geldi ve bu karakteri nasıl gördüklerini, genel olarak hikayedeki görevini anlattılar. Howard Stark son derece heyecan verici bir girişimci, çapkın, yaratımcı ve bir mucit. Yani karakterin pek çok yönü var. Bunları vurgulamanın çok eğlenceli olacağını düşündüm. Bir kostümüm ve pelerinimimin olmamasından dolayı kıskançlık duyuyordum fakat her şeye sahip olamazsınız işte.”
Gişe başarısı yakalayan filmlerde rol almış olan Cooper (Mamma Mia! müzikalinde Meryl Streep’in müstakbel damadını oynadı) daha çok küçük bütçeli, bağımsız filmlerde oynadı. Bu yüzden birden büyük bütçeli bir aksiyon-macera filminde yer almak onun için ilginç bir deneyim olmuş: “İlk kez stüdyoya girdiğimde olağan üstü bir deneyim yaşadım. Çok sayıda bağımsız küçük filmde oynamıştım. Senaryo çizimleri yapan biriyle karşılaştım ve bu çizimler çok güzel ve ayrıntılıydı. Her biri başlı başına bir resim gibiydi. İsteseniz duvara asabilirdiniz. Filmdeki sahneleri çok güzel bir şekilde resmetmişti. Bilgisayar başında oturmuş Johnston’la konuşuyordu ve bir denizaltının nerede olması gerektiğini konuşuyorlardı. Bilgisayar kullanarak tüm seti değiştirme imkanları vardı. Bu bana projenin ne kadar kapsamlı ve gelişmiş olduğunu gösteriyordu. Sanki kendi çizgi roman dünyama adım atmış gibiydim.”
Aktör neal McDonough açısından, Dum Dum Dugan rolüne seçilmek müthiş bir şeydi. 1.80 boyundaki aktör, vatkalar ve bol bol çikolatalı pasta yiyerek Dugan rolü için kilo aldı. Oyuncu bir Marvel projesinde yer almaktan son derece memnundu. McDonough anlatıyor: “Bu çizgi roman hikayelerinin filminin çekilmesi sırasında ortaya çıkan en büyük sorun bence oyunculuğa yeterince önem verilmemesi. Genel olarak efektler, kostüm ve patlamalara falan önem veriliyor. Ancak Jon Favreau ilk olarak ‘Iron Man’de Robert Downey Jr.’ı kadroya aldı. Artık film sadece bir çizgi romanla ilgili değildi, bir hikayesi vardı. Bence insanlar çizgi romanda çok ileri bir hikaye anlatımı olduğunu unutuyorlar. Marvel ise buna dönüş yaptı. Bana göre Chris, Robert’ın Iron Man’i canlandırdığı kadar iyi bir şekilde Kaptan Amerika’yı canlandırıyor.”
Süper Asker Serumu’nun yaratıcısı Dr. Erskine’i tecrübeli aktör Stanley Tucci canlandırıyor. Tucci, “kahramanlık ve basit çizimlerinin güzelliği” yüzünden çizgi romanlara hep hayran olmuştur. Marvel, bilim adamının hikayesini anlatan bir çizgi roman koleksiyonunu aktöre hediye etti. Tucci ise bunları karakter oluşturmada kullandı. Kendi deyişiyle: “Dr. Erskine Nazi rejimi altında çalışmasından dolayı baskı görmüş olan bir bilim adamı. Bir insanın fiziksel ve ruhsal özelliklerini geliştirecek olan bir serum hazırlamaya çalışıyordu. Nazi’ler bu serumun kendileri üzerinde kullanılması için ona baskı yapıyorlar ve Erskine bunu reddediyor. Sonunda Amerika’ya geliyor ve icadını iyi bir amaç uğruna kullanıyor. Ne yazık ki bundan öncesinde Almanya’da biri serumu ele geçiriyor ve kötü amaçlar için kullanıyor. Bu kötü adam, Kaptan Amerika’nın filmdeki düşmanı oluyor.”
Erskine’in çevresindeki herkes, sıska Steve Rogers’ı ilk denek olarak seçmesini eleştiriyor ancak doktor kendisinden son derece emin olarak ısrar ediyor. “Steve’de doğru ve yanlış anlayışının son derece yerinde olduğunu görüyor. Ayrıca adalet duygusu ve iyilik uğruna savaşma isteğini de görüyor. Fiziksel olarak mükemmel görünmese de, Erskine bunu serumun sağlayacağını biliyor. Serum tüm bu özellikleri daha da geliştirecek sonuçta. Steve, ahlaki açıdan bulabildiği en temiz insan.
‘PROJEDEN FİLME’
Kaptan Amerika gibi son derece kolay tanınabilen bir karakterin kostümünü gerçek dünyaya uygulamak, konsept sanatçısı ve tasarımcı Ryan Meinerding ve Oscar adayı kostüm tasarımcısı Anna B. Sheppard için hiç kolay olmamış. 70 yıldır yayınlanan bir çizgi romanı referans aldıkları için, hem hayranları tatmin edecek, hem de sinemada inandırıcı olacak bir tasarım arasında denge kurmaları gerekti.
Her şeyden önce kostüm gösterişli ve aynı zamanda pratik olmalı. Ortak yapımcı Stephen Broussard’ın anlatımıyla, “İster ‘Iron Man’de Tony’nin kostümü olsun, isterse Thor’un Asgard Zırhı, her zaman için insanların yıllardır çizgi romanda beğendikleri yönleri gözetmek zorundayız. Biz Steve Rogers’ın bu şekilde bir simgeye dönüştüğünü, sahnede kostümlü birinden, cephede savaşan biri haline bu şekilde geldiğini ön görüyoruz.”
Meinerding kapsamlı bir araştırma yaptı, farklı kaynaklardan yararlandı ve her ayrıntıyı yapımcılarla tartıştı. Her bir bağ, kemerin orada olmasının pratik bir nedeni var, amaç sadece görsellik değil. Yapımcı Feige’nin yorumu şu şekilde “Biz kostümü, çizgi romanı esas alarak hayata geçirdik. Aynı zamanda inandırıcılığını da göz önünde bulundurduk. O döneme özgü ve çizgi romanlardan çımkma görünüyor ancak aynı zamanda gerçek dünyaya ait gibi.”
Marvel, çizgi romanlara göndermeye sıcak bakıyor ancak bunun bağımlılık olmaması gerektiği görüşünde. “Orijinal tasarımları bir kenara bırakmak ve sıfırdan bir şey oluşturmak aptallık olur. İskelet orada sonuçta. En iyi yönlerini alıp aktörümüze ve hikayemize uygun hale getiriyoruz. Sinemada izlediğinizde inanılır bir hale geliyor.”
Evans haftalarca fiziksel eğitim aldı ve böylece Dr. Erskine’in sağlayacağı fiziksel mükemmelliğe ulaştı. Bir dizi sanatçı, serumun ters yöndeki etkisi, Johann Schmidt’in Kızıl Kafatası hali üzerinde çalışıyordu. Çok aşamalı süreç için protez tasarımcısı David White, aktör Hugo Weaving’in kalıbını çıkardı. Bu kalıp, olası tasarımların temeli olacaktı. White açıklıyor: “Amacım Hugo ile Kızıl Kafatası arasında bir denge oluşturmaktı. Hugo’nun nihai makyaj altında kaybolmasını istemiyordum.”
White ve yapımcılar doğru görünüme ulaşmadan önce birkaç model oluşturdular. Amaçları, Johann’ın yanmış olduğuna dair ipuçları vermeden iskelet görünümü sağlamaktır. White bunu şöyle ifade ediyor: “Johnston, seyircinin Kızıl Kafatası’na sempati duymasını istemiyordu. Ona acınmasını istemiyorduk. Fakat insanın aklında kalacak, grotesk fakat iğrenç olmayan bir görünüm hedefliyorduk. Sonunda iğrençlik ile grotesk arasında bir görünüm sağladık. Aynı zamanda ondan gözünüzü almanıza engel olacak kadar karizmatikti.”
Uygulamalı makyaj mükemmelleştirildikten sonra, ki ilk uygulamalar bir ekibin 3.5 saatini alıyordu, rötuşlar ve Weaving’in burnunu yok etme efekti bilgisayar ile yapılıyordu. Feige’in anlatımıyla: “Dijital efektlerin, karakteri kuvvetlendirmesi gerektiğini düşünüyorduk. Burnu yok etmek gibi ufak şeylerin dışında, David White’ın onu hazırlayışı bizi daha çok etkiledi.”
Ayrıca Weaving’in yüzündeki makyaj ve protezlere rağmen oyunculuğunu sergileyebilmesi büyük bir başarıydı. White, hemen derinin üzerine yedi silikon katmanı uyguladı. Boya ve makyaj bunların üzerine yapıldı. Silikonun ışık geçirgenliği, ışıklar altında dünyadışı parlak bir kızılın oluşmasına yol açtı. Weaving diyor ki : “İlk başta maskenin uygulanışı işkence gibiydi. Ancak testler başladığında, yüz ifadelerimi ne kadar rahat kullanabildiğimi gördüm, maskeyi iyi canlandırabiliyordum. Elmacık kemikleri, kaşlar ve ağız son derece abartı. Fakat yine de yüz ifadelerimi yansıtmamı sağladı. Ancak ilk testlerde, maskenin altında Schmidt’in kaybolduğu izlenimine kapılıyordum.”
“Işık altında güzel kıvrımlar oluşuyor. “ diyor White. “Son derece organik ve iyi hareket ediyor.
Weaving çoğu zaman çekimler sırasında 14-15 saat boyunca bu protezler içinde oluyordu. “Sıcaklık dışarı sızmıyordu, terlemeye başlıyordum ve ter canıma okuyordu. Gidecek bir yeri olmadığından ter kulaklarımdan ya da ağzımın kenarından çıkıyordu. Ağzımdan salya damlıyor gibi görünüyordu.” diyor Weaving. Bunu engellemek için maske uygulanmadan önce pudra sürülüyordu.
Evans ise ikonik kostümü ilk giydiği günden şu şekilde söz ediyor: “Her işinizde iyi performans ortaya koyma endişesini yaşarsınız. Ancak bu filmde kostümü çok uzun süreler giymem gerekiyordu. Açıkçası kostüm bir hayli ağırdı. Kostüm bölümünde bunun üzerinde çalışan çok insan vardı. İki haftada bir kostüm provasına gidiyordum ve prova yapılıyordu. Bir şeyler kesiliyor, bir şeyler ekleniyordu. Sonunda istedikleri gibi oldu. Muhteşem göründüğünü söyleyebilirim.
Kostüm müdelleyici Patrick Whitaker, tasarımcı Sheppard ve kostüm süpervizörü Graham Churchyard ile işbirlik yaptı. Hepsi sürekli olarak yapımcılarla iletişimde kaldılar ve kostümün en ince ayrıntısına kadar doğru, uygulanabilir, pratik olmasını sağladılar. Kullanılan kumaş balistik naylon, son derece sıkı dokunmuş, lastik astarlı bir kumaş. Kumağın kaynağı, at battaniyeleri üreten bir İngiliz şirketi. Naylon dayanıklı, güçlü ve rahat renk tutan bir kumaş, ayrıca hareket kolaylığı da sağlıyor. Whitaker bu konuda şunları söylüyor: “Kostüm işlevsel olmalıydı ancak biraz geniş olmasında sıkıntı yoktu çünkü 1940’lara aitti.”
Howard Stark, Rogers’a onun kendine has silahını veriyor: Kalkanını. Çizgi romanlarda kullanıldığı haliyle yuvarlak şekline sadık kaldılar. Çizer Joe Simmon, rakip bir çizgi roman şirketinin yaptıklarına benzememesi ve telif ihlaline yol açmaması için bu yola başvurmuştu.
Howard Stark’ı canlandıran Dominic Cooper’a göre “Kalkanın malzemesi Vibranium çelilten güçlü ancak daha hafif. Malzeme, titreşimin aktarılmasına izin vermiyor. Bir şey kalkana çarparsa, tepmesi olmuyor. Vibranium kalkan sayesinde bir kurşun, bir pamuk topağı gibi gelir. Bunu ben keşfettim. Fena değil, ha?
“Bence insanların savaşa götürecekleri ilk silah bu değildi. Fakat kalkanın ilginç tarafı, 600 Kaptan Amerika sayısına rağmen, bununla daha önce görülmemiş şeyler yapabilmesi.” diyor Kevin Feige.
Yazarlar, filmin bazı yerlerinde kalkanın atıldığı sahneler eklediler. “Hem savunma, hem saldırı amaçlı. Kalkanı bir yerlere fırlatabiliyor.” diyor senarist Christopher Markus. Stephen McFeely ekliyor, “Son derece müthiş. O koca, yuvarlak şeyin mükemmel görünmemesi için bir neden yok. Chris kolunda onlardan birini taşıyarak önümden geçti ve “Ben de bunlardan istiyorum.” dedim.
Çekimler süresince birkaç farklı kalkan kullanıldı. Bunların bir kısmını dekor sorumlusu Barry Gibbs hazırladı. “Filmde dört farklı kalkan var. Orijinal ya da kahraman, hafif, sert plastik ve yumuşak plastik kalkan. Hepsi farklı şekillerde kullanılıyor. Chris yakın çekim planlarda orijinal kalkanı kullandı ve diğer üçü arasında geçiş yaptı. Dövüş sahnelerinde yumuşak plastik kalkan kullanıldı.” Evans ekliyor, “Arada bir bilgisayar grafiği kullanılan sahneler oldu. Kalkan o kadar büyük ki, senaryoda yazdığı şekilde fırlatsam, gerçekten birilerine zarar verebilirdim.”
Ortalama bir filmdi ama yine de izlerken çok sıkıldığımı söyleyemem. Daha kötü yapmalarından iyidir.