2012 Yılının En İyi Grafik Romanları

The Hive

Bizlere Black Hole gibi olağanüstü bir surrealist body horror öyküsü hediye etmiş olan Charles Burns’ün yeni grafik romanı bir üçlemenin ikinci cildi. İlk cilt, X’ed Out’ta acayip bir Tenten çeşitlemesi olan Doug adlı bir karakterin, kabusvari bir diyarda başına gelen travmatik bir olayı hatırlamaya çalışması anlatılıyordu. Bu ciltte halen bu boyutta takılmış olan ve bir kütüphanede çalışmaya başlamış olan Doug’ın öyküsünün detayları biraz daha açıklık kazanıyor. Tabii, “açıklık kazanmak” Burns evreninde göreli bir tanım.

Blue

Avustralyalı çizgi romancı Pat Grant, Blue’yu, şaka yollu “District 9 ile Stand By Me’nin buluşması” olarak tanımlıyor. Avustralya’nın küçük bir sahil kasabasında geçen bu grafik roman, dünya dışı bazı yaratıkların kasabaya yerleşmesi üzerinden Avustralya toplumundaki ırkçılık ve yabancı düşmanlığını eleştiriyor. Öykünün merkezinde, bir tren yolunda bulunmuş bir cesedi bulmak için okuldan kaçan üç çocuk var. Avustralya’da günlük hayata dair yerinde gözlemleri ve naif ama güçlü çizgileriyle okunmaya değer bir öykü, Blue.

Underwater Welder

Kanadalı yazar/çizer Jeff Lemire çizgi roman dünyasının yükselen yıldızlarından. Alternatif çizgi roman akımı içinde çalışmaya başlayan Lemire, şu anda Vertigo ve DC Comics’in başarılı serilerinde yazar ve çizerlik yapmaya devam ederken (Sweet Tooth, Animal Man vs), bir yandan da onun tanınmasında önemli yer etmiş Top Shelf Comics bünyesinde de üretim yapmaya devam ediyor. Bunun son örneği Underwater Welder, okyanus derinliklerinin ve bir sahil kasabasının tekinsiz atmosferini yalın çizgilerle oldukça başarılı bir şekilde aktarırken, baba-oğul ilişkileri ve baba olmak ile ilgili endişeler üzerine çarpıcı bir öykü anlatıyor. Senenin en iyilerinden.

Cleveland

2010’da kaybettiğimiz usta çizgi roman yazarı Harvey Pekar’ın son grafik romanı Cleveland, bu senenin en iyi grafik roman listelerinde çoğunlukla gözardı edilmiş bir kitap. Filme de uyarlanan American Splendour çizgi romanlarıyla tanınan Pekar, Cleveland’da, alamet-i farikası haline gelmiş sıradan hayatın karmaşıklığıyla ilgili otobiyografik bir anlatı sunuyor yine. Pekar’ın yerlisi olduğu Cleveland şehrinin tarihindeki önemli olayların ve kişilerin öyküsü, yazarın kendi yaşantılarıyla birlikte anlatılıyor. Joseph Remnant’ın detaylı bir işçilikle resimlediği grafik roman, sadece Pekar hayranlarına değil, kent edebiyatını, şehirli anlatıları sevenler için de iyi bir okuma vaad ediyor.

Batman: Death by Design

Yazar ve tasarımcı Chip Kidd’in yazıp Dave Taylor’ın resimlediği Death by Design, Gotham ve mimari hakkında bir Batman öyküsü. Fikir şahane, fakat senaryo sonlara doğru daha iyi toparlanabilirmiş. Alman ekspresyonist filmlerine, 30’lu, 40’lı yılların mimarisine ve moda anlayışına, film noir’lara, göndermelerle dolu bu grafik romanın yıldızı kesinlike Dave Taylor. Bakılmaya doyulamayacak sayfalar yaratmış. Joker tasarımı bilhassa karakterin hayranlarının ilgisini çekecektir.

Punisher – Homeless

2010’da Frank Castle’ı ikinci MAX serisi ile suçluların üzerine salan Marvel, bu sefer yazar koltuğuna Garth Ennis’in yerine Jason Aaron’u oturtmuştu. Ennis hayranıyımdır, ancak bu yeni seride Kingpin ve Frank arasındaki savaşı tarihteki en destansı dille anlatan Aaron’a büyük saygı sevgi besledim. Hele ki Bullseye’lı sayılar gerek kara mizahı gerek dinmez aksiyonu ile küçük dünyamın gore bahçesi olmuştu. Gene de bu seriden özel tavsiyem Frank’ın hapisten kaçıp savaşına yeniden başladığı Homeless. Eskiden New York’un delhizlerinde onlarca silah deposu olan intikam meleğimiz, şimdi bir çakıdan bile yoksun bir şekilde Kingpin’in gökdelenine doğru yola çıkıyor. Büyük finale adım adım…

Sweet Tooth

Jeff Lemire’nin ilk olarak The Nobody isimli H.G. Wells uyarlamasını okumuş ve kendisine hayran kalmıştım. Kanadalı genç çizerin stili kesinlikle alıştığımız Amerikan formatı için fazla depresif, anaakım çizgiroman dünyasının başta benimsemeyeceği cinsten. Ancak Lemire öyle mükemmel bir hikayeci ki Vertigo kendisini keşfetmek için geç bile kalmış diyorum. Yakın gelecekte tüm insanlığın muğlak bir veba ile kırıldığı, yeni doğanların ise insan-hayvan melezi canlılara dönüştüğü dünyamızda her şeyin sırrı nasıl tek bir çocuğa bağlı olabilir? Sweet Tooth dünyaya cehennemi getiren olayların kökenine inebilecek mi? En ilginci de aslında çok klişe gibi gözüken bu senaryo nasıl olur da özellikle son sayılarına doğru okurun ağzını açık bırakacak cinsten bir hal alır? Sweet Tooth’un tüm albümlerine kefilim. Alın okuyun, Lemire’e de Eisner ödülünü versinler artık.

American Vampire: Survival of the Fittest

Scott Snyder yazıyor, ortalığı kan götürüyor! American Vampire hakkında zaten Ötekisinema’da konuşmuştuk, Survival of the Fittest ise bu serinin iki spin off hikayesinden biri. Ana serinin yan karakterleri Cash McCogan ve Felicia Book (ki aşk onunla güzel) antik vampirlerin gizemini çözme yolundalar. B-movie hayranlarının isteyeceği her şey Survival of the Fittest’ta mevcut: Çeşit çeşit vampir, Romanya’da eski bir şato, yığınla Nazi, gecenin karanlığında vahşet… Özellikle Bloodrayne hayranları bir göz atmadan geçmesin.

Scalped – Trail’s End

Öncelikle derin bir nefes alın ve Can Yalçınkaya’nın konu hakkındaki yazısını okuyun. Scalped’tan önce Amerikan yerlileri ve kumarhaneler arasındaki ilişki birkaç komedi filminde rastgeldiğim, naif bir şekilde sırıtmama neden olan bir olaydı. Soluk soluğa okuduğum 60 sayının ardından ise resmen geçmişteki tavrıma kızıyorum. Azınlık olmanın bunalımı Scalped’ın sayfalarından acı acı akıyor resmen. Trail’s End adlı son cilt ise tüm seriyi muazzam bir başarıyla bitiren, dört dörtlük bir final. Ateşlerin arasında koşturan köpekleri hala zihnimden çıkaramıyorum.

Dan The Unharmable

Dan the Unharmable aslında grafik albümlerine 2013 yılında kavuşacak ama seri 2012’nin çocuğu olduğundan bahsetmek gerek. Dan çok kendine has bir karakter. Parasız, pulsuz, sokaklarda yatıp kalkan, tek dostu küçük cd çaları olan bir evsiz dedektif kendisi. Yalnız Dan’in çok önemli bir özelliği var. O bir ölümsüz. Dan’e kurşun işlemiyor, bıçaklar göğsünde kırılıyor, arabalar sırtında patlıyor. Kaynağı bilinmeyen bir ölümsüzlükle kutsanmış Dan, buna rağmen hiç de alıştığımız ölümsüz tiplemelerine benzemiyor. O kendini bir anda Hollywood cinayetlerinin ortasında bulmuş bir “American Sami” adeta. David Lapham’i korku hikayeleri ile severiz ancak bu komik ve sürükleyici noir seriyi çok iyi kotardı şimdiye kadar, devamı da muhteşem olacağa benziyor. Kaçırmayın üzülürsünüz.