Gişe devi “300/300 Spartalı”nın nefes kesici görsel stilinde anlatılmış olan “300: Rise of an Empire/300: Bir İmparatorluğun Yükselişi” kahramanlık destanında yeni bir maceraya yelken açıyor. Aksiyon bu kez yeni bir savaş meydanına, denize, taşınıyor.
Hikaye Yunan general Temistoklis’i Perslilerin muazzam istilacı güçleriyle karşı karşıya getiriyor. Ölümlüyken tanrıya dönüşen Xerxes’in hükümdarlığındaki Perslilerin başında ise Pers donanmasının intikam peşindeki komutanı Artemisia bulunuyor.
Sayıca çok üstün Pers armadasını yenmesinin tek yolunun tüm Yunanistan’ı birleştirmek olduğunu bilen Temistoklis, nihayetinde savaşın gidişatını değiştirecek taarruza liderlik ediyor.
Warner Bros. Pictures ve Legendary Pictures, bir Cruel and Unusual Films/Mark Canton/Gianni Nunnari yapımı olan “300: Rise of an Empire/300: Bir İmparatorluğun Yükselişi”ni sunar. Aksiyon macera tarzı filmin başrollerinde Sullivan Stapleton (“Gangster Squad”) Temistoklis olarak, Eva Green (“Dark Shadows”, “Casino Royale”) ise Artemisia olarak yer alıyor. “300/300 Spartalı”daki rollerini bir kez daha üstlenen isimler ise şöyle: Sparta Kraliçesi Gorgo’yu canlandıran Lena Headey; Dilios’u canlandıran David Wenham; Ephialtes’i canlandıran Andrew Tiernan; Daxos rolünde Andrew Pleavin; ve Pers Tanrı-Kralı Xerxes rolünde Rodrigo Santoro. Başlıca oyuncu kadrosunda, ayrıca, Temistoklis’in en yakın dostu ve danışmanı Aeskylos rolünde Hans Matheson; baba oğul savaşçılar Scyllias ve Calisto rolünde Callan Mulvey ve Jack O’Connell; Pers Kralı Darius rolünde ise Igal Naor yer alıyor.
Noam Murro’nun yönettiği filmin senaryosu Zack Snyder ve Kurt Johnstad’e ait. Senaryo Frank Miller’ın yarattığı Xerxes adlı çizgi romana dayanıyor. “300: Rise of an Empire/300: Bir İmparatorluğun Yükselişi”nin yapımcılığını Gianni Nunnari, Mark Canton, Zack Snyder, Deborah Snyder ve Bernie Goldmann; yönetici yapımcılığını ise Thomas Tull, Frank Miller, Stephen Jones, Craig J. Flores ve Jon Jashni gerçekleştirdi.
Filmin kamera arkası yaratıcı ekibi, görüntü yönetiminde Simon Duggan, yapım tasarımında Patrick Tatopoulos, kurguda Wyatt Smith ve David Brenner, kostüm tasarımında ise Alexandra Byrne’den oluşuyor. Görsel efektler amirliğini Richard Hollander ve John “DJ” Desjardin’in üstlendiği filmin müziği Junkie XL’in imzasını taşıyor.
YAPIM HAKKINDA
Mart 2007’de, “300/300 Spartalı” filmi tüm dünyadaki sinema salonlarında fırtına gibi esti; Sparta Kralı Leonidas ve 300 silah arkadaşının, Tanrı-Kral Xerxes yönetimindeki sayıca çok üstün Pers ordusuna karşı son savunma hattında kahramanca mücadelelerini anlatan aksiyon yüklü film sinemaseverleri büyüledi. Yazar-yönetmen Zack Snyder’ın başını çektiği “300/300 Spartalı” yapım ekibi çok eski bir efsaneye sinemacılığın en gelişmiş teknolojisini kullanarak yeniden hayat verirken, setler ve fonların tamamı sanal dünyada yaratıldı.
Çizgi romancı Frank Miller’ın eserinden esinlenilen “300/300 Spartalı”, türe yeni bir standart getiren nefes kesici görüntüleri, akıllara yer eden savaş çığlıklarıyla popüler kültürün sözlüğüne giren gişe devi bir yapım oldu. Yapımın başarısı, doğal olarak, bir devam filmi konuşmalarını da beraberinde getirdi; ancak, Snyder’ın belirttiği gibi, çok belirgin bir engel vardı. “Filmin sonunu gördünüz —hemen hemen bütün ana karakterler öldü; dolayısıyla, filmle işimizin bittiğini düşündüm.”
Geleneksel anlamda bir devam filmi olamazdı, ama bu, anlatılacak başka hiçbir hikaye olmadığı anlamına gelmiyordu. “300: Rise of an Empire/300: Bir İmparatorluğun Yükselişi”nin yapımcısı ve ortak yazarı olan Snyder, şunları aktarıyor: “Frank Miller benimle irtibata geçerek, Yunan donanmasına kumanda eden Temistoklis adlı Atinalı bir general ile Pers donanmasının başındaki Artemisia adlı inanılmaz bir kadın hakkında bir proje üzerinde çalıştığını söyledi. Bana hikayenin Leonidas’ın Ateş Kapıları’nda Perslerle karşılaştığı Termopil savaşıyla aynı üç günde geçtiğini ve eşit ölçüde önemli bir sonucu olduğunu söylediğinde, ‘Vay canına, bu çok ilginç’ diye düşündüm. Sonra bir baktım ki kendisi bana bir taslak ve bazı çizimler göndermiş. İşte o zaman, ‘Tamam, bunu yapıyoruz’ dedim.”
Yapımcı Deborah Snyder ise şunları kaydediyor: “Frank’in ortaya koyduğu proje bize aynı zaman ve mekanı yeniden ziyaret etmenin yanı sıra, ilk filmdeki kadar ilham verici, eğlenceli ve fazlasıyla derin yeni karakterler yaratma olanağı tanıdı. Başka bir dram ve elbette muazzam aksiyon seviyesi sunan gerçekten keyifli bir serüvenle ilk filmin çıtasını yükseltmek istedik.”“Ana fikir ilk filmin mimarisi içinde ikinci bir hikaye yaratmaktı” diyen yönetmen Noam Murro ise, şöyle devam ediyor: “Konu anlamında, benzer bir bağlamda olduğu için ‘300/300 Spartalı’ ile kesişiyor; ve onunki kadar heyecanlı farklı bir bakış açısı getiriyor.”
Snyder, yeni filmin senaryosunu yaratmak için, “300/300 Spartalı”daki yazım ortağı Kurt Johnstad’la yeniden bir araya geldi. Johnstad yeni senaryo için “tek başına var olabilmeliydi; böylece, ilk filmi görmüş olmanız gerekmeyecekti. İki hikaye paralel olarak ilerliyor ve zaman zaman bir araya geliyorlar. Yalnızca Sparta’ya odaklanmak zorunda olmadığımız için, lensi genişletip diğer Yunan şehir devletlerini dahil etme olanağı bulduk; özellikle de, demokrasinin zirve noktası olan Atina’yı” diyor.
Film, Snyders ile Johnstad’in yanı sıra, yapımcılar Gianni Nunnari ile Mark Canton’ı da bir araya getirdi. İkili orijinal “300/300 Spartalı”yı geliştirip stüdyoya getirmiş olan kişilerdi ve yapımcı Bernie Goldmann’la birlikte ilk filmi beyaz perdeye taşımışlardı. Her üçü de hikayenin o dönemde Yunanistan’da gelişen çatışmayı daha geniş bir açıdan görme fırsatı tanıdığında hemfikirdi. Şiddetli ve kanlı destansı savaşları resmeden aksiyon, karadan, denize kayıyordu ve Yunanlar bir kez daha kendilerinden sayıca çok üstün bir düşmanla karşı karşıyalardı.
Nunnari, “‘300/300 Spartalı’daki tarihi kucaklıyor. Ama Termopil yıllarca süren savaşta tek bir muharebeydi, bu yüzden o dönemin gerçek ve mitolojik hikayelerinde işlenecek daha çok şey vardı” diyor.
Goldmann ise şunları söylüyor: “En heyecan verici yanı buydu. Zack ve Kurt ilk filmi tamamlayan bir senaryo yarattılar, ama tamamen başka bir savaş alanında. Ve bunlar Spartalılar değiller; savaş için yaşayan profesyonel savaşçılar değiller. İnandıkları şey uğruna savaşmak ve muhtemelen ölmek için bir karar vermek zorunda olan özgür adamlar.”
Canton’ın gözlemi de şöyle: “‘Güzel ölüm’ şeklindeki tüm o Sparta anlayışı sarsıcıydı ama birleştirici bir felsefe değildi. Birleştirici bir felsefe sıradan insanların, fırıncıların, çömlekçilerin, şairlerin, dünyayı aynı şekilde görmeyen ama ortak bir amaç uğruna bir araya gelen insanların paylaştığı felsefedir. Bunu böylesine güçlü bir hikaye yapan, bence bu birincil tema.”
Ödüllü bir reklam yönetmeni olan Noam Murro, film için konseptlerini yapım ekibine sunduktan sonra, “300/300 Spartalı” hikayesinin yeni bölümünün başına geçmesi için seçildi. Zack Snyder o günü şöyle hatırlıyor: “Hikayeyi aldı ve onu duygulu ve sürükleyici bir hâle getirip bize geri verdi. Merakım uyanmıştı. Kendisinin o dünyaya taze soluk getireceğini hissettim ki öyle de oldu.”
Canton ise şunu ekliyor: “Noam’ın büyük saygı görmesinin tek nedeni müthiş çekimleri değil; aynı zamanda, hikayeyi, müziği, sesi anlıyor ve teknik becerileri çok yüksek; dolayısıyla bu doğal bir geçiş gibi geldi.”
“Birinciye saygılı ama kendi başına da ayakta duran bir film yapmanın zorluluğunu biliyordu; ve Noam bu meydan okumayı duraksamadan kabul etti” diyen Goldmann, şöyle devam ediyor: “Ayrıca, etrafına en iyi ekibi toplayan, harika bir işbirlikçi. Ekibinin önerilerini memnuniyetle karşılamanın yanı sıra, onlara işlerini en iyi şekilde yapabilmeleri için özgürlük de tanıdı ki bence bu onun vizyonunu daha da pekiştirdi.”
Yunanlar tek bir adamın liderliğinde savaşmaya çağrılır. Kısmen asker, kısmen siyasetçi olan bu adam, her iki alandaki yeteneklerini bir tek amaç uğruna kullanmaktadır. Atinalı generali canlandıran Sullivan Stapleton, “Leonidas, Sparta’yı çok otoriter ve askeri bir tarzda yönetirken, Temistoklis tüm Yunanları tek vücut olarak savaşmaları için bir araya getirmek amacıyla müthiş bir hatip olmak zorunda. Biliyor ki, o zaman bile, Perslerle asla denk olmayabilirler, ama ülkesini seviyor ve yeni bir fikir olan demokrasiye inanıyor. Bu senaryo benim o zamanlar nelerin risk altında olduğunu daha iyi kavramamı sağladı.”
Temistoklis’in çok zorlu rakibi Artemisia için, Murro şunları söylüyor: “Çok kararlı ama demokrasi gibi bir ideal için değil; onun şiddetinin kaynağı intikam. Her ikisi de, ne kadar farklı olurlarsa olsunlar, davalarına sonuna kadar inanıyorlar. Bu ilginç bir dinamik oluşturuyor.”
Nefes kesici ama acımasız bir savaşçı olan Artemisia rolünü üstlenen Eva Green, “Onun hakkında bir miktar araştırma yapabildim çünkü gerçekten yaşamış biriydi ama bizim filmimizdekinden epeyce farklı bir kişilikmiş. Fakat onca yıl önce bir kadın kumandan oldukça sıradışı bir durum. Bu durumda, istisnai ölçüde güçlü olmalı” diyor.
Zack Snyder’ın yorumu da şöyle: “Bu mitolojik kurgu dünyada onların birbirleriyle kapışacakları şartları oluşturmak eğlenceliydi. Bu dünya ebedi bir devridaim makinesi gibi; sürekli olarak kendinden besleniyor.”
Johnstad ise şunları aktarıyor: “Zack ile aklımızdan hiç çıkarmadığımız bir şey —ki bence Frank de bu konuda çıtayı yüksek tutuyor— bunun binlerce yıllık bir hikaye olduğu ama kulağa asla binlerce yıllık gelmemesi gerektiğiydi. Diyaloglarda çağdaş, saldırgan bir nitelik mevcut; sadece erkek değil, kadın karakterler de çizgi roman anlayışına uygun tavra sahipler ve patlamalar yaşıyorlar. Dolayısıyla, Frank’in yarattığı parçalarla çalışmanın sağladığı belirli bir lüks var çünkü hikayenin zaman çizelgesinde geriye ya da ileriye doğru genişletebildiğiniz havalı, modern ve karanlık şeyler yazıyor ve bunlar bugün bile ses getiriyorlar çünkü doğru olduklarını hissediyorsunuz.”
“300: Rise of an Empire/300: Bir İmparatorluğun Yükselişi”nde, Xerxes’in nasıl Tanrı-Kral olduğu açıklanıyor; bu, Temistoklis ve Artemisia’nın ayrı ayrı önemli rol oynadıkları bir metamorfoz. Muhteşem süsler taşıyan Pers hükümdarı rolünü bir kez daha üstlenen Rodrigo Santoro, “Birinci filmde, onun nereden geldiği konusunda hiçbir fikriniz yoktu; dolayısıyla, dönüşümüne tanık olmanız bu karaktere daha çok derinlik katıyor; ve tahtının ardındaki gücü anlıyorsunuz” diyor.
Lena Headey, artık hem gözlemci hem lider olarak hareket eden Sparta Kraliçesi Gorgo rolünü bir kez daha üstleniyor. Deborah Snyder şunu açıklıyor: “Gorgo bizim hikaye anlatıcımız; film boyunca bizi onun sesi yönlendiriyor. O çok güçlü bir kadın karakter ve hikayeye bambaşka bir katman ekliyor çünkü bizi geçmişle ve şimdiyle bağlantılandırıyor.”
İlk filmde olduğu gibi, “300: Rise of an Empire/300: Bir İmparatorluğun Yükselişi”nde de neredeyse bütün setler ve mekanlar sanal olarak gerçekleştirildi. Bu, oyunculardan çekim ekibine kadar, setteki herkesin seyircinin ne göreceğini kafasında canlandırması gerektiği anlamına geliyordu. Ayrıca, muharebelerin sağlam zemin yerine, gemilerin bir alçalıp bir yükselen güvertelerinde yapılması işlerini daha da zorlaştırıyordu.
Nunnari, “Su üzerinde çalışmak genel olarak zor olabilir, ama bir de beyaz perdede büyük su kütleleri yaratmak ve sonra bunun üzerinde dev savaş sekansları kurgulamak zorunda olmayı hayal edin. Bu filmin yapımında pek çok yeni teknolojiye başvuruldu” diyor.
“Görüntüleri ‘300/300 Spartalı’nın görsel diliyle tutarlı ama tıpatıp aynı olmayacak şekilde biçimlendirmek istedik” diyen Zack Snyder, şunu ekliyor: “Film aynı diyar içinde apayrı biçimde nasıl yaşayabilir diye sormaya başladık. Bence bulunan yanıtlar çok müthişti.”
Murro ise, “Daha en başından, Zack filmin ilk filmden gelen ama daha geniş çaplı bir estetiğinin olduğunu söyledi. ‘Bunu açın. Yeni bir yol bulun’ dedi. Yapım süresince bunun gerçekleşmesi için de herkese inanılmaz destek sağladı.”
OYUNCU SEÇİMİ
“Bugün güçlü savaşacaksınız. Kardeşleriniz için savaşacaksınız.
Aileleriniz için savaşacaksınız. En önemlisi, Yunanistan için savaşacaksınız.”
Savaş Yunanistan’a gelmektedir. Tek soru ayrı şehir devletlerin Pers Tanrı-Kral Xerxes ve kum gibi kalabalık ordusuna karşı sınırlarını savunmak için zamanında birleşip birleşmeyecekleridir. Sparta’nın Kralı Leonidas zaten en iyi 300 adamıyla ancak intihar görevi olarak adlandırabilecek şekilde düşmanla karşılaşmaya gitmiştir.
“Temistoklis kral değil; farklı kurallar çerçevesinde hareket etmesi gerekiyor” diyen Murro, şöyle devam ediyor: “Atinalılar savaşa gitmek ile barış için müzakere yapmayı görüşmek arasında seçim yapma özgürlüğüne sahipler. Temistoklis’in insanların yüreğini fethetmesi gerekiyor; onların desteğini almak için psikolojik, felsefi ve siyasi olarak çeşitli düzeylerde çaba göstermek zorunda; ve bunda başarılı.”
Sullivan Stapleton canlandırdığı karakteri şöyle tanımlıyor: “Çok şerefli ve son derece vatansever bir asker. Perslerin gelip ülkelerini ellerinden alıp onları esir etmesi düşüncesi bile onu Yunanistan’ı ölümüne savunmak için motive etmeye yeterli. Fakat bir asker olabilmesi için, önce siyasetçi olmak zorunda. Dolayısıyla, hem devlet adamı hem de taktik uzmanı olarak becerilerini sergiliyor.”
Zack Snyder’ın yorumu şöyle: “Sully role büyük karizma kattı. Ayrıca, Temistoklis’in söylediği şeyin doğruluğuna ve bunun tek yol olduğuna halkı ikna etmek için mutlaka sahip olması gereken özgüveni çok güzel yansıttı. İnsanları savaşa zorlarken ve bir dava uğruna kan dökmeye ikna etmeye çalışırken bunlar oldukça önemli nitelikler.”
Pers armadasının komutanı Artemisia diplomasiyle işi olmayan bir kadındır. Kurnaz ve kana susamıştır; mazeretlere müsamaha göstermez; yenilgiyi kabul etmez. Herhangi bir hataya en ağır şekilde karşılık verilir.
Daha en başından, bu önemli rol için yapımcıların aklında tek bir aktris vardı. Canton bunu doğruluyor: “Eva Green tartıştığımız tek isimdi; ve kendisi hayal ettiğimiz her şeyi ve fazlasını sundu. Eva’nın Artemisia’sı yüzde bin kadın ve yüzde bin baş belası bir deniz savaşçısı. Üstelik her ikisinde de baş döndürücü.”
Murro ise, “Tehlikeli, güzel, seksi, hesapçı; kılıcı var ve onu kullanmayı biliyor. Gerçekten çok basit: Ona bulaşmayın” diyor gülerek ve ekliyor: “Eva için konu, amaçları ya da onları gerçekleştirirkenki acımasızlığı için özür dilemeyecek bir kadın yaratmaktı.”
Gerçekten de, Green canlandırdığı karakterin karanlık yönüne sarıldığını şu sözlerle doğruluyor: “Kötü karakterleri oynamayı seviyorum, ama özellikle karmaşık ve öyle davranmak için bir nedeni olanları. Bu her zaman daha ilgi çekici.”
Artemisia, Yunan doğumlu olmasına rağmen, genç bir kızken kendi yurttaşları tarafından ihanete uğratılmıştır. Bu yurttaşların acımasızlığı, bilmeden, ileride kendi ülkelerine gelecek ölüm ve yıkımın tohumlarını ekmiştir. “Bu, Artemisia’nın Yunanistan için neden böylesi bir nefret beslediğini açıklıyor” diyor Green ve ekliyor: “Artemisia’nın hoşuma giden yönü, böylesine cesur ve tamamen korkusuz oluşu. Onun trajik kusuru intikama duyduğu takıntılı ihtiyaç.”
Temistoklis ile Artemisia ölümcül düşmanlar olmalarına rağmen, aralarında bir hayranlık gelişir. Stapleton bu konuda, “Onlar birbirlerinin taktiklerine saygı duyan iki asker. Farklı şartlar altında karşılaşmış olsalardı, birbirlerini öldürmeye çalışmayabilirlerdi; fakat düpedüz karşı cephelerdeler ve bunun böyle olması gerekiyor” diyor.
Green’in yorumu ise şöyle: “Temistoklis çok çetin ve çok zeki bir rakip olduğunu kanıtlıyor. Bu yüzden, Artemisia onu takdir etmeye başlıyor ve kendi yanına çekmek için her şeyi yapmaya hazır. Ona sahip olmak istiyor, ama işler planladığı gibi gitmiyor. Bunun üzerine savaşmaya geri dönüyor. Bu kez, Temistoklis’i yenmeye her zamankinden daha kararlı.”
Artemisia Yunanları yok etme isteği duymaktadır ama onlara tek başına savaş açacak güce sahip değildir. Ancak, Pers Kralı Darius’un Temistoklis tarafından öldürülmesi üzerine, bir fırsat görür… ve onu yakalar. Darius’un ölüm döşeğinde yaptığı “Yunanları sadece tanrılar yenebilir” uyarısını kendi çıkarları doğrultusunda saptırarak, Darius’un oğlu ve veliahdı Xerxes’i Tanrı-Kral olması gerektiğine ikna eder.
Yönetmen bu konuda şunları söylüyor: “Artemisia ile Xerxes arasındaki ilişkinin bu filmin en ilginç yanlarından biri olduğunu hep hissettim. Sadece Artemisia mı Xerxes’i manipüle ediyor, yoksa karşılıklı bir manipülasyon mu var? Artemisia mı Yunanlardan intikamını almak için onu kullanıyor, yoksa Xerxes mi arzuladığı gücü elde etmek amacıyla Artemisia’yı kullanıyor; ne de olsa Artemisia müthiş bir general ve Xerxes’in ihtiraslarını gerçekleştirebilir? Xerxes’i ne yaptığını bilmeyen biri gibi göstermememiz önemliydi. O, sapkın ve kötü kalpli ama aptal değil.”
“300/300 Spartalı”da Tanrı-Kral Xerxes’i tüm ihtişamıyla canlandıran Rodrigo Santoro şunları kaydediyor: “‘Bir İmparatorluğun Yükselişi’nin harika yanlarından biri Xerxes’i genç bir adam olarak görebilmemiz ve kendisini inanılmaz bir varlığa nasıl dönüştürdüğünü anlamamız. Ben bunu Xerxes’in açısından bir cesaret gösterisi olarak algılıyorum çünkü bu yeniden doğuşu deneyimlemek için bir tür ölümle yüzleşmesi gerekti.”
Goldmann bu konuda, “Rodrigo’nun performansı sayesinde, Xerxes’in bir tanrıyı andıran görünümüyle, gücünü hissediyorsunuz, ama ilk başlarda eskiden olduğu adamı göz ucuyla gördüğünüz anlar da var. Bence bu, karaktere daha fazla derinlik katıyor. Rodrigo bu ikiliği ortaya çıkarmada müthiş başarılıydı” diyor.
Zack Snyder ise şunu ekliyor “Xerxes’in doğuşunun hikayesi Frank Miller’ın bir konseptinden çıktı. Bence onu anlatmanın eğlenceli yanı, gerçeklikten mitoloji yaratmak. Bu, kamp ateşi etrafında ezelden beri olan bir şey.”
“300: Rise of an Empire/300: Bir İmparatorluğun Yükselişi”nde hikaye Kral Leonidas’ın karısı Sparta Kraliçesi Gorgo tarafından anlatılıyor. Gorgo, anlatımı, bir kez daha Dilios olarak karşımıza çıkan David Wenham’dan devralıyor. Temistoklis tek bir ulus olarak durabilmeleri için Spartalıları Atina ve diğer şehir devletlerle ittifak yapmaya ikna etmek için geldiğinde, Gorgo’yla yeniden karşılaşıyoruz. Spartalılar savaş için doğup büyürler; yine de, Gorgo, Temistoklis’e umduğu yanıtı vermez.
Gorgo rolünü yeniden üstlenen Lena Headey bu konuda şunları söylüyor: “Spartalılar dövüşmek için yetiştiriliyorlar, ama yalnızca Sparta için; bu yüzden, Temistoklis’e Sparta’nın onların güçlerine katılma gibi bir niyetleri olmadığını söylüyor. Bir başkasının davası için canlarını feda etmeyecekler; Temistoklis’in birleşik Yunanistan hayalini paylaşmıyorlar.”
Deborah Snyder, “Lena’yı bir kez daha Kraliçe Gorgo olarak izlemek gerçekten harikaydı; oyuncu kadrosunun çok kilit bir parçası. Buradaki rolü oldukça duygulu çünkü onu ilk gördüğümüzde, Leonidas’ın kaderini zaten biliyoruz. Ve Sparta’ya geri döndüğümüzde, kral olan kocası da dahil en iyi 300 adamının kaybına göğüs germek zorunda olduğunu görüyoruz. Şimdi Sparta’yı yönetmek gibi muazzam bir sorumlulukla karşı karşıya ve onun korunmasını her şeyden önce düşünmek zorunda. Fakat Temistoklis’in söylediği bazı şeylerde —Leonidas’ın ölümünün intikamını almak istemesinin yanı sıra— daha motive edici unsurlar olabilir” diyor.
Temistoklis’in Atinalı silah arkadaşları, Spartalıların aksine, profesyonel askerler değildirler. Örneğin, en yakın dostu ve danışmanı Aeschylus bir şair ve felsefecidir. Rolü üstlenen Hans Matheson şuna dikkat çekiyor: “Bu durum onu gidip savaşmaya neyin ittiğini sorgulamama neden oldu. Bana göre cevap, o dönemdeki demokrasi vizyonuydu; demokrasi kültürel faydalar ve insanoğlunun bilim, drama, din gibi şeyleri irdelemesi için daha büyük potansiyel sunuyordu… Dolayısıyla, ülkesini, ve beraberinde önlerinde uzanan olasılıkları savunmak zorundaydı. Ayrıca, Aeschylus, elinden gelen her şekilde iyi dostunun yanında durmak istiyor.”
“Hans bilgiye ve yaptığı her şeyin ardındaki motivasyonu anlamaya çok istekli; filmdeki karakteri de kısmen bu şekilde. Aeschylus savaşmak için yaratılmamış, ama buna mecbur olduğunu biliyor. O, Temistoklis için gerçek bir dost ve destekçi” diyor Murro.
Savaşın babalar ve oğullar üzerindeki etkisi Temistoklis’in yanında yer alan iki savaşçıyla kişileştiriliyor: Scyllias (Callan Mulvey) ve oğlu Calisto (Jack O’Connell). Scyllias kendi canını feda etmeye hazırsa da —casus olarak düşman hatlarının arkasına bile geçerek— oğlunun savaşçı olmaya hazır olduğuna inanmıyor. Öte yandan, Calisto ise savaş alanında kendini kanıtlamak için sabırsızlanıyor.
Mulvey, “Scyllias en çok değer verdiği şeyi korumak için her şeyi feda etmeye hazır. Oğlunu çok seviyor ve onun artık bir erkek olduğunu kabul etmekte zorlanıyor. Calisto’nun çocukluktan çıktığını görmek istemiyor çünkü o zaman onu kaybedebileceği ihtimaliyle de yüzleşmek zorunda kalacak” diyor
İroniktir ki, oğluna savaşması için ilham veren, Scyllias’ın kendisidir. O’Connell bunu doğruluyor: “Canlandırdığım karakter babasını bir savaş kahramanı olarak örnek alıyor; Calisto’nun arzularını büyük ölçüde şekillendiren bu. Öylesi bir saygınlık kazanmak için en yakın fırsatı değerlendirmek istiyor. Filme bir çocuk olarak başlıyor ama sonra savaşın ağır gerçekleri yüzünden çok hızlı bir şekilde büyümek zorunda kalıyor.”
Murro iki aktörün ailevi rollerine çok uygun olduklarına inanıyor. “Callan’da bir olgunluk, Jack’te ise kıpır kıpır bir gençlik enerjisi var. Sette de adeta gerçekten baba-oğul gibiydiler —aralarında hakiki bir bağ vardı ve bu, filmin konusuna hizmet etti.”
Oyuncu kadrosunu tamamlayan isimler, bir kez daha vatan haini Ephialtes rolüyle tanınamaz halde karşımıza çıkan Andrew Tiernan; ve Spartalı asker Daxos rolünde Andrew Pleavin.
ANTRENMAN
“Artemisia, Pers İmparatorluğu’nun en iyi savaşçıları tarafından
beslenmiş, giydirilmiş ve eğitilmişti; ta ki ona denk biri bulunamayana dek.”
Hiç şüphesiz, Spartalıların heykeli andıran fiziği “300/300 Spartalı”nın en çok konuşulan görsel öğelerindendi. Yapımcılar oyuncuların yeni film için formlarının zirvesinde olmaları gerektiğini biliyorlardı, fakat bir ayırım vardı. Zack Snyder bunu şöyle açıklıyor: “Yunanlar, Spartalılarla aynı değiller; daha az kabile gibiler. Antrenörlerin bu kez her oyuncu için daha kişisel bir yaklaşım benimsemesi mantıklı göründü.”
Oyuncuları dövüş formuna sokması için bir kez daha antrenör Mark Twight ve ekibine görev verildi. Tüm oyuncular hem diyet hem de egzersiz içeren zorlu bir programa tâbi tutuldular. “Antrenmanlar kişiye özgüydü, fakat temel esaslar hepsi için benzerdi” diyor Twight ve ekliyor: “Her oyuncu için bir hedef koyduk ve, ‘Pekala, varmamız gereken nokta bu. Ona ulaşmak için ne yapmalıyız?’ dedik. Süreç içerisinde nihai amacı daima aklımızda tutarak, antrenmanları bireylere göre uyarladık ve düzenledik.”
Murro ise bu konuda şunları söylüyor: “Bir ‘300/300 Spartalı’ filminde oyuncuysanız, birkaç temel kuralı kabul etmek zorundasınız. Bunlardan biri forma girmek için fiziksel çalışma yapmanız gerektiği. Mark da bu konuda taviz vermiyor; yani, bu yola baş koymaya hazır olmalısınız. Kendisi büyük bir güç ve ilham kaynağı; sizi ihtiyacınız olan noktaya getireceğine güvenebileceğinizi biliyorsunuz.”
Twight’a göre, aşılması gereken en büyük engellerden biri, oyuncuların ilk filmde olduğu gibi çekimlerden haftalar önce bir eğitim kampında toplanmış olmamasıydı: “Bu kez işimiz daha zordu çünkü hepsi farklı yerlerdeydi. Bu yüzden, bir grupta olmanın yaratabileceği rekabetçilik avantajına sahip değildik. Örneğin, Sullivan Stapleton dünyanın öbür ucundaydı. Yapıma katıldığında onu forma sokmak için çok kısa bir süremiz vardı.”
Belki de en zor görev, “300/300 Spartalı”nın çekimlerinden yedi yıl sonra aradan hiç zaman geçmemiş gibi görünmeleri gereken oyunculara düşüyordu. Özellikle Rodrigo Santoro’nun Xerxes’i canlandırmak için bir tanrının standartlarına ulaşması gerekiyordu. Aktör, “Süreç ilki kadar yoğundu —spor salonunda uzun saatler geçirmek, dondurma ya da çikolata olmadan haftalar geçirmek. Bir Tanrı-Kral olmak için ödemeniz gereken bir bedel bu” diyor gülerek.
Andrew Pleavin ise, Twight’ın “en kısa zamanda en büyük dönüşüm” dediği şeyi yaşamak zorunda kaldı. “O zamanki formuna kavuşmak için dört haftalık inanılmaz bir baskıya göğüs germesi gerekti” diyor Twight.
Pleavin da bunu doğruluyor: “Oraya gittiğimde ortalama birinden daha formdaydım, ama Mark Twight standartlarına göre durumum çok kötüydü. Dolayısıyla, o kadar kısa zamanda başardığımız şey için çok mutluyum. Mark çapında biri tarafından yönlendirilmek bir ayrıcalık. Kariyerimde bunu iki kez yaşadığım için minnettarım.”
Çok yorucu antrenman programı sadece erkeklere özgü değildi. Twight hem Eva Green hem de Lena Headey’ye bu konuda övgüler yağdırıyor: “Lena’nın bir tavrı ve fizikselliği var; aynı anda hem zarif hem azametli olabiliyor. Çok çabuk öğrendi ve tüm sürece heyecanla yaklaştı”.
Twight şöyle devam ediyor: “Eva hazır, istekli ve becerikliydi; onunla çalışmak tam bir ödüldü. Dövüş koreografilerinde onu izlemeye, iki kılıç kullandığı zorlu bazı hareketleri kusursuzca gerçekleştirmesini görmeye bayıldım. Başladığı noktadan çok üst bir seviyeye geldi ve benim, ‘Pekala, işte çalışmamızın ürünü’ diye düşündüğüm zamanlar oldu. Eva beni çok gururlandırdı.”
Green ise süreci şöyle aktarıyor: “Çok koordine bir insan değilim; o yüzden başlangıçta biraz korkutucuydu. Mark bana, ‘Düşünme. Yap’ diyordu. İki kılıçla dövüşmek biraz zorluydu, fakat yaptığım çalışmaların çok faydası oldu. Ayrıca, dublörler de müthişti; onlara hayran oldum. Çok eğlenceliydi. Rüyamı yaşıyor gibi hissettim.”
Stapleton da onun coşkusunu paylaşıyor: “Kılıç antrenmanı kesinlikle eğlenceliydi. Daha önce hiç öyle bir şey yapmamıştım. Yeni bir şey öğrenmek her zaman ödüllendiricidir; özellikle, en iyilerin de iyileriyle çalışıyorsanız. Önce hareketlerimizi tahta çubuklarla çalıştık, sonra kılıçlara geçtik. Öğrenilmesi gereken çok şey vardı. Bu yüzden, her fırsatta çalıştık ve yavaş yavaş savaşın tüm parçalarını bir araya getirdik. Bu adamlar muhteşemdi.”
“300/300 Spartalı” kadrosundan bir diğer isim olan Damon Caro, “300: Rise of an Empire/300: Bir İmparatorluğun Yükselişi”nde dublör koordinatörlüğünün yanı sıra ikinci birim yönetmenliğini de üstlendi. Gianni Nunnari, “Damon ilk filmde dublör koordinatörümüz ve dövüş koreografımızdı. Bu durumda yeni filmde ikinci birim yönetmenliği için daha iyi bir isim olabilir miydi? Dublör sahnelerini hazırlayan kişiler ile onları hayata geçiren kişiler arasında inanılmaz bir ekip çalışması vardı” diyor.
Caro dövüş sekanslarının koreografisini yaparken uzman savaş yöntemlerine sahip Spartalılar ile Atinalılar arasındaki tezadı aklından çıkarmadığını belirtiyor: “Atinalıların stilini, o kadar ustalıklı olmayacak ama yine de çok havalı olacak şekilde ayarlamamız gerekti. Birkaç ana karakteri saymazsak, elimizde ağırlıklı olarak daha sıradan adamlar vardı; gidip savaşmak için evlerini ve işlerini bırakmış çalışan insanlardı bunlar. Başlıca istisnalardan biriyse Temistoklis’ti. Pek çok savaşta deneyim kazanmış bir general olduğu için, daha gösterişli görünmesi gerekiyordu. Persler için, öncekiyle aynı tekniklere bağlı kaldık çünkü onlar hâlâ Xerxes’in ordusu, savaş denize taşınmış olsa bile.”
DENİZE ELVERİŞLİ
“Bugün son Yunan gemileri yok olacak. Merhamet göstermeyin…
Bugün ölü Yunanların tepelerinde dans edeceğiz. Bugün onlara diz çöktüreceğiz.
Bugün Temistoklis’in boğazını ayaklarımın altında hissetmek istiyorum.”
Her ne kadar başlıca muharebe meydanı Termopil’den Ege Denizi’ne taşınmış olsa da, yapımcılar bu filmin yine de “300/300 Spartalı”da oluşturulan görsel stille bağdaşmasını istediler. Murro ve görüntü yönetmeni Simon Duggan çekimleri kurgularken hem daha önceki filmin referanslarına başvurdular hem de çizgi roman kaynağındaki malzemeyi yansıttılar.
Sahne planlamasında sekansların basit animatik formatta düzenlendiği ön-görsellemeden de yararlanma imkanı buldular. Yapım efekt ağırlıklı olduğu için, ön-görselleme aşaması tüm departmanlar için çok önemliydi. Görsel efektler amiri Richard Hollander, “Baştan sona bir dünya yaratıyorduk. Ön-görselleme aksiyonu nasıl çekeceğimize dair çeşitli açıları belirlemeye, gözden geçirmeye ve gerektiğinde değiştirmemize olanak tanıdı; istediğimiz şeyi yakalamak için kaç kere gerekiyorsa o kadar kez geri gidebiliyorduk” diyor.
Murro ise şunları aktarıyor: “Her savaşı farklı olacak şekilde tasarladık, ama hepsi bu toprakları —ya da bu filmde olduğu gibi suları— Yunanlar’ın iyi bildiği düşüncesiyle bağlantılıydı. Temistoklis’i böylesine harika bir strateji uzmanı yapan şeylerden biri de bu: Yalnızca sayılara bakılacak olsa, hiç şanslarının olmadığını o da biliyordu. Bu yüzden, masaya başka bir şey getirmeliydi. Her çarpışma onun sayıca ezici üstünlüğe sahip güçlere karşı taktikleri ve aklı nasıl kullandığına dair farklı bir pencere sunuyor.”
Hollander, Scanline’daki görsel efektler ekibiyle yakın bir işbirliği içindeydi. Scanline filmdeki suyun yaratımından sorumluydu. Bu su —ister hafif çalkantılı olsun, ister tekneleri ve kayaları dövercesine hırçın— sürekli hareket hâlindeydi. Scanline’daki görsel efektler amiri Bryan Hirota amaçlarının denizin inandırıcı ama tam da doğal görünmemesi olduğunu açıklıyor: “Hedefimiz filmin hiper stilize dünyasına uyum sağlayacak bir şey yaratmaktı, dolayısıyla denizin fazla gerçekçi olmasını istemedik. Bu ortamların fantastik görünmesini arzu ettik. Görüntüyü belirlediğimizde, onu hayata geçirmek için yapılması gereken pek çok ileri simülasyon ve bilgisayar çalışması vardı. Teknik anlamda, muazzam bir meydan okumaydı.”
Scanline tüm ana su kütlelerini yaratmış olsa da, oyuncuların suya girmesi gereken bazı sahneler Londra-Leavesden’daki Warner Bros. Stüdyoları’nın tanklarında gerçekleştirildi.
Film için özel olarak stilize edilen bir başka sıvı da savaşlarda oluk oluk akan kandı. Hollander, “İlk filmle benzer şekilde, aşırı olmasını istedik. Bu yüzden, kanın neredeyse tamamını post-prodüksiyon sırasında ekledik. Tüm o karmaşanın içinde, kanı her darbeyle, her kesikle eşleştirmemiz gerekiyordu. Kan spreyi eklemek tahmin edebileceğinizden daha fazla titizlikle gerçekleştirildi” diyor.
Yapımın bütününe bakıldığında, filmin her çekiminde görsel efektlerin eli vardı çünkü setlerin ve fonların büyük çoğunluğu dijital olarak yaratılmış ya da genişletilmişti. Görsel efektler ekibi, ayrıca, hava durumunu da kontrol etti; her sahne için atmosferin oluşturulmasına yardımı olan etkileri yarattı.
Fiziksel setler —Yunanların ahşap kadırgalarının ve Perslerin siyaha bürünüş savaş gemilerinin parçaları dahil olmak üzere— Bulgaristan-Sofya’daki Nu Boyana Stüdyosu’nun platolarında inşa edildi. Ne var ki, savaş filolarının yapımını tamamlamak ve gemileri dijital anlamda “denize elverişli” kılmak bilgisayar yapımı görüntüler gerektirdi.
Her setin etrafı, ister iç ister dış mekan olsun, mavi ya da yeşil ekranlarla çevrildi ve bu ekranlar daha sonra —Atina’dan Sparta’ya, Ege Denizi’nden Tanrı-Kral King Xerxes’in sarayına— antik Yunan ve Pers diyarlarının manzaralarıyla dolduruldu.
SAVAŞ TASARIMLARI
“Herkese gösterelim, dizlerimiz üzerinde yaşamaktansa ayakta ölürüz.”
Yapımcılar için Yunanlar ve Perslerin birbirine zıt dünyasının gerek yapım gerek kostüm tasarımı aracılığıyla betimlenmesi önemliydi. Murro bunu şu sözlerle doğruluyor: “Persler ve Yunanlara kasıtlı olarak farklı bir yaklaştık. Yunanların düz ve sade ortamlarına oranla, Perslerin çok daha dramatik bir estetiği var.”
Yapım tasarımcısı Patrick Tatopoulos, “Noam’ın bana ilk talimatlarından biri, Perslerin karanlık bir güç olarak görünmesini istediğiydi. Bu yüzden, Pers ülkesi için hâkim renk siyah —sarayın tamamı siyah mermerden inşa edildi, aralarda sadece yeşil ve dekoratif vurgu için altın rengi alt tonlar var. Hiçbir şekilde aşırı süslü olmayan saray, net çizgilere ve pürüzsüz yüzeylere sahip ve büyük ölçüde yekpare.”
Buna tam bir tezat oluşturan Temistoklis’in evi ise mütevazı ve kabaca yontulmuş yaş ve ahşap gibi doğal öğeler içeriyor; kullanılan renkler ise pastel toprak tonları.
Düşman tarafların gemilerinin tasarımı da bu ikiliği yansıtıyor. Tatopoulos, o dönemi araştırdıktan sonra, Yunan kadırgalarını tarihi açıdan olabildiğince aslına uygun şekilde hayata geçirdi. “Onlara yeniden yaratmaya ya da fazla süslemeye çalışmadım çünkü onların karşısındaki Pers gemilerinde eğlenebilir ve tamamen uçabilirdik” diyor Tatopoulos ve ekliyor: “Buradaki ana fikir yaklaşmakta olan Pers gemilerini Yunanların gözünden göstermekti. Bu yüzden, Pers mavnalarının devasa ve çok uğursuz görünmelerini istedik. Ana iskeletleri ahşap ama karinalarının cepheleri siyah metal. Bu da onları daha da yenilmez gösteriyor.”
Düşman askerlerin ellerindeki cephaneler de stil farklarını gösterecek şekilde üretildi. Perslerin kılıç ve kalkanları dekoratif desenlere sahip, siyah ve gümüş renkte; oysa Yunanların silahları daha sade ve ağırlıklı olarak pirinç ve bakır tonlarında. İlginçtir ki, dublör ekibinin üyeleri silahların üretimine dahil oldular; üretim aşamasından önce, güvenlik ve etkililik anlamında, silahların ağırlığını ve dengelerini sınadılar. Bazı dövüş sahnelerinde, güvenlik amacıyla, yarım kılıçlar kullanıldı ve bunlar daha sonra dijital efektlerle zahmetli bir şekilde uzatıldılar.
Kostüm tasarımcısı Alexandra Byrne filmin kostümlerini “antik modernizm” olarak kategorize ediyor ve, “Kostümler dönemle çelişen malzemeler, modalar ve dokuma teknikleriyle iki ayrı dünyayı üst üste oturtuyor. Bu filmde çalışmayı sevdim çünkü bana çemberin dışına çıkma fırsatı verdi” diyor
Byrne’ün Artemisia’nın kostümleri için kumaş, deri ve metalin çarpıcı karışımıyla oluşturduğu yaratıcı tasarımlar karakterin çifte yüzünü aynı ölçüde yansıttı. “Onu bir savaşçı ve bir kadın olarak giydirdik” diyor Byrne ve ekliyor: “Noam kostümlerinin güçlü bir duruş sergilemesini istedi. Bu yüzden, çizgiler sert ama kesinlikle kadınsı. Ağırlıklı renk siyah, arada altın rengi dokunuşlar var.”
Artemisia’nın iki yönü, en çok, Temistoklis’le yüz yüze karşılaşmalarında giydiği kıyafetlerde kendini gösteriyor. İlk karşılaşmaları, Artemisia’nın Temistoklis’i kendi gemisine çağırdığında gerçekleşir. Bu sırada, Artemisia üzerindeki altın ve mor renklerle dokunmuş, dökümlü metalik elbise ve altın zincir zırhla baştan çıkarıcıdır. Bir sonraki karşılaşmalarında ise, tam bir savaşçıdır —çift kılıç kuşanmıştır ve ek önlem olarak sırtından aşağı uzanan dikenli bir zırh vardır.
Byrne, Temistoklis için daha minimalist bir yaklaşım belirledi. “O deneyimli bir asker. Güç ve mevki tuzaklarına düşmek istemiyor, dolayısıyla çok gösterişli değil” diyor tasarımcı.
Şaşırtıcı şekilde, Byrne askerler tarafından giyilen az miktardaki kıyafetin daha büyük zorluk teşkil ettiğini belirtiyor: “Bir kişi ne kadar az şey giyerse, işimiz o kadar zorlaşır. Bir oyuncu tam kostüm giydiğinde, kıyafetlerin şeklini daha iyi kontrol edebilirsiniz. Daha az kostüm giydiklerinde ise, bu zorlaşır çünkü kostümün kesilip darbenin vücuda değeceği yeri çok küçük bir alanda belirlemeniz gerekir.”
Byrne ikinci filmde tekrar karşılaştığımız karakterler için ise şunu söylüyor: “Kostümler ‘300/300 Spartalı’ tarafından belirlenmişti; dolayısıyla, sağlam bir referans noktamız vardı. Ama bize bunu daha ileriye taşıma özgürlüğü de verildi.”
Xerxes “300/300 Spartalı”da bir Tanrı-Krala layık şekilde süslenmişti. Yine de, Rodrigo Santoro ve yapımcılar, ilk filmde oluşturulmuş imajdan taviz vermeden daha da ileriye gitmek konusunda hemfikirdiler. Özel makyaj efektleri sorumlusu Justin Raleigh bu konuda, “Rodrigo karakter için bazı fikirler öne sürdü; ayrıca, Noam, Zack ve diğerleri de görüşlerini belirttiler. Bana kalırsa, karaktere orijinal filmdeki kadar güçlü bir etki yaratacak bazı katkılarda bulunduk” diyor.
Raleigh’nin ekibi, Xerxes’e tutarlı ve film boyunca kusursuzluğunu koruyan pırıl pırıl bir cilt rengi vermek için, vücut makyajında kapsamlı testler yaptılar. Bunun ardından, Frank Miller’ın orijinal çizgi romanındaki çizimlerden esinlenilerek, Santoro’nun vücudu baştan aşağı zincirler ve piercinglerle donatıldı. Xerxes’in ölümlüden tanrıya dönüşümünü tamamlamak için, Santoro özel kontak lensler taktı. Böylece yumuşak, kahverengi gözleri, ışıldayan ama ruhsuz gözlere dönüştü. “Lensler karakterin gözlerindeki deli bakışlara büyük katkı sağladı” diyor Raleigh.
Raleigh’nin departmanı Ephialtes rolündeki Andrew Tiernan’ın giydiği kostümü de yeniden tasarladı. Bu konuda şu ayrıntıları veriyor: “Karakterin silueti ana hatlarıyla aynıydı, ama kostümün hantallığını biraz azalttık ki daha fazla hareket özgürlüğüne sahip olsun; ayrıca, bir de aktörün kendisinin kullanabildiği mekanik bir el ekledik. Kostümü rahatça giyip çıkarabilmesi için de bazı değişiklikler yaptık; böylece kostümü bütün gün üzerinde taşımak zorunda kalmadı. Andrew’nun yine de sandalyede saatler geçirmesi gerekti ve kostümü giyilecek en rahat kıyafet değildi ama Andrew’nun giyindikten sonra aynanın karşısında kendine bakıp bir anda karaktere dönüşmesini izlemek çok ilginçti.”
“300: Rise of an Empire/300: Bir İmparatorluğun Yükselişi”nin atmosferini belirleyen nihai öğe Junkie XL olarak tanınan sanatçının yazdığı müzikti. Murro müzik seçimiyle ilgili şunları söylüyor: “Filmin müziğini yapmaları için bana tavsiye edilen farklı bestecileri dinliyordum. Junkie XL’in CD’sini koydum ve müziği bana dokunuverdi. Telefonda ve Skype üzerinden konuştuğumuzda, birlikte çalışmak istediğim kişinin o olduğunu anladım. Bana göre, onun müziğinde ilginç bir karışım var. Modernlik var; aksiyon var; şefkat var; ve dram var. Bence filmin hem geriye hem ileriye bakan dilini içinde barındırıyor.”
Yönetmen sözlerini şöyle sürdürüyor: “Hatırlıyorum da, bir gün sinemadaydım. Henüz ‘300/300 Spartalı’ hakkında hiçbir şey duymamıştım. Ekranda bir fragman belirdi. Daha önce hiç öyle bir şey görmemiştim. Etrafıma bakındığımda, diğer insanlar da aynı tepkiyi veriyorlardı. Şimdi, umarım, bu hissin bir kısmını biz de yaratabiliriz.”
Zack Snyder’ın son sözleri ise şöyle: “Umarım seyirciler bu yeni maceradan keyif alırlar, ama bunun yanında sinemadan orijinal hikayenin daha da derinine inmiş şekilde çıkarlar. Spartalıları özgür Yunanlarla karşılaştırmak Spartalıları daha iyi anlamanıza yardımcı oluyor. Kısacası, karşımızda birbirini besleyen ve uyum içinde iki paydaş film oluşu bu deneyimi daha da zenginleştiriyor ve eğlenceli hâle getiriyor.”