“Andrei Tarkovsky bana göre gelmiş geçmiş en iyi, yeni bir anlatım yaratan, hayatı bir yansıma ve rüya olarak ele alan ve filmin doğasına sadık en iyi yönetmendir.” –Ingmar Bergman
Naum Abramov’un 1970’deki röportajında Andrei Tarkovsky sinemayı “bir elin parmaklarını geçemeyecek sayıda yönetmenin hakim olduğu bir sanat dalı” olarak yorumlamıştır. Açık sözlü sanatçı, sayısız sorularda hayatı cevaplamak için sinemayı araç olarak ortaya koyar, böylece diğer yönetmenler tarafından eleştirilir. Sovyet yönetmenlerin teorilerine antipati oluşturmuş ve akranlarının işlerini aşağıladıklarını işitmiştir. Ancak, kendisi azimli bir yazardır, çekimler sırasında not alır ve filmin modern toplumdaki yerini yazar. Genel olarak notlarında Robert Bresson, Ingmar Bergman ve Kenji Mizoguchi gibi etkilendiği yönetmenlerin isimleri olur. Bu yönetmenlere duyduğu saygı ölçülüdür ve sık sık eleştirir. Kurosawa’yı gelmiş geçmiş en iyi yönetmen olarak över ama Throne of Blood’ın finaliyle ilgili eleştirilerde bulunur. James Cameron’nın The Terminator’ından (1984) bile “geleceğin görselliği ve insanlığın kaderiyle olan ilişkisi sinemayı sanatın sınırına itiyor” diye övgüyle bahsetmiştir. Ancak, vahşi ve düşük seviyede oyunculuk barındırdığını da eklemiştir.
19 Ekim’den 29 Kasım’a kadar BFI Southpark, Mirroring Tarkovsky: The Russian Master and His Director Disciples’i Béla Tarr, Lars Von Trier ve Nuri Bilge Ceylan gibi ondan etkilenen yönetmenlerle oluşturmuştur. Listedeki filmler aynanın arkasından bakmayı hedefliyor, filmin şekillenmesine ve Tarkovsky’nın eşsiz sinema diline ışık tutuyorlar. Bazı durumlarda da çarpıcı estetik benzerliklerle aradan sıyrılıyorlar. Aşağıdaki listede yer alan yönetmenler Tarkovsky’nin belirgin imzasını şekillendiriyorlar.
Earth (1930)
Yönetmen: Alexander Dovzhenko
“Eğer biriyle karşılaştırılacaksam bu Dovzhenko olmalı. Çevre problemine dikkat çeken ilk yönetmendi.” -Andrei Tarkovsky
Tarkovsky yeni filminin arifesinde Alexander Dovzhenko’nun Earth filmini tekrar tekrar izlediğini açıklamıştı. Mirror’ın çekimlerinde bir adım ileri giderip çocukluk hatıralarını Dovzhenko’nun büyüleyici manzarasını yeniden yaratır. Filmin en ünlü sahnelerinden biri hatıra ve rüyanın mükemmel birleşimi: doktor yerden büyür ve mucizevi bir fırtına buğdayların arasından yükselir kameraya doğru ilerler.
City Lights (1931)
Yönetmen: Charlie Chaplin
1972’de eleştirmen Leonid Kozlov, Tarkovsky’ye en iyi 10 listesini sorduğunda Charlie Chaplin’in City Lights’ını beş numaraya yerleştirmişti. Tarkovsky sinemanın sessiz geçmişini gerçek film yapımının başlangıcı olduğuna inanırdı. Ancak, City Lights’ın bu listede yer almasının nedeni Chaplin’in yönetmen olarak kendisini kanıtlamasından geliyor. Tarkovsky, Chaplin’in işlerine verdiği önem ve film yapımında minimalist yaklaşımına hayrandı. Chaplin’in filmleri ayrıca ruhu ortaya çıkarır ve insan ruhunun zekice yer değişimi Tarkovsky’nin işleriyle bağlanır. Karakterleri o kadar da farklı değildir, hepsi de kendi dünyalarında kaybolmuş cevapların peşindedirler.
L’Atalante (1934)
Yönetmen: Jean Vigo
Jean Vigo tesiri Tarkovsky’nin film yapımlarında görülebilir. Filmin duygusal alanı yönetmen neyi oluşturduğu değil, neyi deneyimlediğini iletir. Aynı zamanda mizansenin izleyiciye neyi yorumlandıklarına izin verdiğine inanır. Tarkovsky, Vigo’nun L’Atalante’sinin başındaki yeni evli çiftin kiliseden yürüdüklerken üç tane büyük saman yığınının önlerini kestiği sahneye atıfta bulunur. Tarkovsky “Bu nedir? Bir çeşit ayin, doğurganlığın dansı mıdır?” sorularını sorar. “Hiçbiri, bölüm tamamen tekrarlanmıyor, sembolizmi, görsel metaforu göstermiyor. Duygu dolu bir sahne izliyoruz.”
Diary of a Country Priest (1951)
Yönetmen: Robert Bresson
Tarkovsky ve Bresson’ın tarzları birbirlerinden farklı olsa da Tarkovsky, Bresson’ın uzun parçalanmış çekim tarzını beğenir, gerçekliğe olan bağlılığına hayrandır. Tarkovsky, Diary of a Country Priest’i izlediği en iyi film olarak tanımlar, Bresson’ın gerçeği arayışındaki gereksiz abartıyı uygulamasındaki yeteneğine aşık olur. Hıristiyanlık teolojisi ruhani ızdırap ve kişisel fedakarlıklar, materyalist dünyanın yaşayan iki yönetmen içinde yenileme temasıdır. Ancak, ikisinin de son filmlerinde benzerlikler gözlemlenebilir, L’Argent ve Sacrifice’ın şiirsel özetlerinde bu vahşi dünyada merhameti ararlar.
Ugetsu Monogatari (1953)
Yönetmen: Kenji Mizoguchi
Kenji Mizoguchi’nin düşündüren uzun çekimleri ve hayali saflığı Tarkovsky’nin estetik ilhamlarından biridir. Tarkovsky’nin 1979’daki Télérama röportajında, Andrei Rublev’deki Rus prensin Tatarları yakalamaya çalıştığı sahne, Mizoguchi’nin Ugetsu Monogatari filminden alınmış olduğuna dair yanlış izlenim yaratabilir. “Siyah ve beyazın görsel kalitesi, manzarası, gökyüzünün donukluğu garip bir şekilde Çin manzaralarıyla benzeşmektedir. Bu sahnenin hikayedeki yeriyle ilgili yapılacak hiçbir şey yok. Ruh olayını ifade etmeye çalışır.” Tarkovsky, Mizoguchi’yi kendi dünyalarını yaratan küçük yönetmenler kategorisine sokar. Onları sinemanın şairleri olarak adlandırır.
Throne of Blood (1957)
Yönetmen: Akira Kurosawa
Tarkovsky, Throne of Blood’ın tam olarak hayranı değildi. Kurosawa’nın Shakespeare hikayesini kopyalamasını beğenmez, ama yönetmenin tüm işlerine hayrandır. Stalker’da tahtaya yazı yazılması ince bir saygı duruşu olduğu rivayet edilir. Throne of Blood’da Tarkovsky’nın sevdiği bir sahne var. Washizu’nun ordusu siste kaybolunca, Kurosawa yönlerini bulmak için bir ağaç kullanır. Aynı ağacın tekrardan kullanılması atlıların sürekli etraflarında dönmelerini netleştiriyor. Bu Kurosawa’nın mizansen ve basit kamera hareketleriyle kafa karışıklığını ifade etme yeteneğidir.
Nazarín (1959)
Yönetmen: Luis Buñuel
Tarkovsky’nin kitabı Sculpting in Time’da kendi filmleri ve sanatla sinemadaki yerini Luis Buñuel’i cesur, şiirsel bilinci olarak tanımlar ve Nazarín 1972’deki en iyi 10 film listesinde başlarda yer alır. Buñuel ikonik sürrealizmle bilir. Ancak, Buñuel’in Tarkovsky’i gündelik yaşamın gerçekliğini etkiler. İzleyicilerin filmle düşsel anlamda bağlı olduğuna inanır. Buñuel’in eğlenceli görselliğinden, Mirror’ın dahil olmayan yapısından ve Stalker’ın belirginliğinden ilham almıştır.
L’avventura (1960)
Yönetmen: Michelangelo Antonioni
Geoff Dyer kitabı Zona ile Tarkovsky’nin Stalker’ına yolculuk yapar, L’avventura’yı Avrupalı, sıradan, lafı uzatan bir sanat filmi olduğuna dair örneklendirir. Dyer’ın L’avventura’yı kapsayan ironide, Tarkovsky 1983 yılında Sight & Sound’da yer alan makalesinde mucizevi bir film olduğunu betimler. Antonioni’nin Tarkovsky üzerindeki etkisi Nostangia’da açık bir şekilde görülebilir. Tarkovsky, Antonioni gibi aksiyonu çerçeveden çıkarır ve izleyicileri kahramanla olan ilişkilerini farklı açılarla ele almaları için zorlar.
Winter Light (1962)
Yönetmen: Ingmar Bergman
Tarkovsky’nin Ingmar Bergman’dan etkilenmesi için birçok neden var. Ancak, İsveçli yönetmenin sesi ve sessizliği kullanmasındaki başarısı Tarkovsky’i en çok etkileyen unsurdur. Sessizlikle materyalist dünya görüşünü ortaya serer ve belirli sesleri tek tek ortaya çıkararak yükseltir. Winter Light’da balıkçının cesedi bulunmasına atıfta bulunur. Suyun sesi duyabildiğimiz tek ses, evreni sorgulatarak kahramanın ruhani krizini gösterir. Tarkovsky, Bergman’ın sesçisi Owe Svensson’ı son ve Bergmanvari görünen filmi The Sacrifice’da çalışır.
The Colour of Pomegranates (1969)
Yönetmen: Sergei Parajanov
Sergei Parajanov, Ivan’s Childhood filmi olmasaydı hiçbir şey yapamayacağını açıklamıştı. Parajanov’ın filmlerinde Tarkovsky’nin izleri net şekilde görülüyor, daha sonra bu karşılıklı hayranlığa dönüşerek Parajanov’ın paradoksal güzelliği ve rüya görünümlü çekimleri Tarkovsky’i büyük derecede ilham kaynağı olur. The Colour of Pomegranates’deki tarafsızlık ve karakterin öznelliği, Nostalgia ve The Sacrifice’ı çokça etkilenip iki yönetmen de içsel acılarını şiirsellikle dile getirmiştir.
[box type=”shadow” align=”” class=”” width=””]
Çeviri: İrem Naz Güvel
Kaynak: bfi.org.uk[/box]