Annabelle: Kötülüğün Doğuşu filminde, oyuncak bebekler yapan bir adam ve karısı, küçük kızlarının trajik ölümünden birkaç yıl sonra, kapatılmış bir yetimhaneden bir rahibe ile altı kız çocuğunu evlerine alırlar. Misafirler çok geçmeden adamın şeytani yaratımı Annabelle’in hedefi hâline gelirler.
David F. Sandberg’ün yönettiği filmin senaryosu Annabelle’i de yazmış olan Gary Dauberman’a ait. Filmin başrollerini Stephanie Sigman, Talitha Bateman, Lulu Wilson, Philippa Coulthard, Grace Fulton, Lou Lou Safran, Samara Lee ve sinemaya bu filmle adım atan Tayler Buck’ın yanı sıra, Anthony LaPaglia ve Miranda Otto paylaştı.
YAPIM HAKKINDA
“Bunca yıldır sessizdi. Temas azar azar başladı ama sonra…
Oyuncak bebeğin içine girmek için izin istedi.”
Annabelle yeniden sinema salonlarına geliyor. Üstelik bu kez izleyiciler bu kötü şöhretli oyuncak bebeğin ilk günlerine gidecekler: Annabelle’in bir küçük kızın odasındaki ilk yuvasına, bir kız çocuğunun ruhunu ilk kez ele geçirişine tanıklık edecekler.
Annabelle’in “The Conjuring”de tüyler ürperten konuk oyunculuğunun ardından kendi filminde başrol oynaması, sinemaseverlerin kendilerini hem dehşete düşüren hem de cezbeden bu oyuncak bebeğin kökenini ortaya çıkartacak bir filme hazır olduğuna yapımcıları ikna etti. Bunun üzerine, geçtiğimiz yazın hit filmi Lights Out ile yönetmenliğe başarılı bir adım atan David F. Sandberg’e Annabelle: Kötülüğün Doğuşu filminin yönetmen koltuğu teklif edildi. Peter Safran ve James Wan’ın yapımcılığını üstlendiği film, Wan’ın Conjuring evrenindeki bir sonraki bölümü oluşturuyor.
“Zaten ‘The Conjuring’in büyük bir hayranıydım; bu yapım bana diğer çağdaş korku filmlerinden sıyrılan bir klasik gibi geliyordu” diyor Sandberg ve ekliyor: “O dünyanın gerçekten merakımı uyandırdığını ve bu sinema türünde kendi klasiğimi yaratmak için heyecanlandığımı hatırlıyorum.”
Safran şunu söylüyor: “David doğuştan sinemacı; bu evren için de olağanüstü bir kazanım. Nasıl korku yaratılacağını, nasıl karakter inşa edileceğini hakikaten anlıyor. Filmi bütünsel bir şekilde görüyor -her parça nasıl birbirine uyuyor- ve Annabelle dünyasına son derece taze soluklu bir bakış açısı getiriyor.”
Wan, Warren çiftinin yıllar içinde paranormal soruşturmalarda el koydukları nesneler koleksiyonuna değinerek şunu vurguluyor: “İlk ‘Conjuring’ filmini yönettiğim sırada, Warren çiftinin koleksiyon odasını tasarlıyorduk. Hatırlıyorum da, stüdyo yetkilisi ve yapımcılarla birbirimize baktık ve, ‘Aslında, bu nesnelerin her birinin hikayesini anlatabilsek müthiş olurdu’ dedik. O zaman bile, Annabelle’e o girişi vermek harikaydı ama daha anlatacak çok hikayesi olduğunu sezdik. Bu oyuncak bebek beyazperdede, birkaç dakikalığına da olsa, her belirdiğinde, insanlar oturuş biçimlerini değiştirdiler. İzleyici ona yanıt verdi.”
Safran ise, “İnsanların Annabelle’e doymadıkları belliydi. Onu sevdiler” diyor ve ekliyor: “En çok duyduğumuz yorumlardan biri şuydu: ‘Annabelle kim, nereden geldi?’ ‘Annabelle’ filmiyle bu sorulara kısmen yanıt vermiş olsak da, başlangıç hikayesine gitmek bir sonraki en mantıklı adımdı.”
Yapımcılar hikayeyi yaratması için, Annabelle’i de yazmış olan senarist Gary Dauberman’a teklif götürdüler. Dauberman projeye dönmeye istekli olduğunu belirtiyor ve, “Senaryosunu yazdığım birinci film oyuncak bebeğin mitolojisini genişletti. Bu kez, onun tarihçesinde derine inmek ve kötülüğün nasıl başladığını bulup bulmayacağımızı görmek istedik” diyor.
Senarist sözlerini şöyle sürdürüyor: “Oyuncak bebekler insana neşe getiren şeylerdir, değil mi? Hediye edilirler, kuşaktan kuşağa aktarılırlar. Bu yüzden, Annebelle için böyle bir zemin oluşturmak, onu sevgi dolu bir yerden -mutlu bir aile- başlatmak istedim. Böylece, ardından gelecek tüm o kötü şeylerle hoş bir zıtlığın temelini oluşturmuş olacaktım.”
Bir oyuncak, sahnenin merkezindeyken, çocuklar da hikaye için uygun bir eklenti gibi göründü. Daha çok fikir üretmek için tartışmalar sürerken, Dauberman’ın ifadesiyle, “James çocukların yetim olması fikrini buldu. Ben de bu sayede oyun alanıma kavuşmuş oldum. Sonrasında bu oyuncak bebeği böylesine ürkütücü ve kötü kılan şeyin ne olduğunu çözmem gerekiyordu sadece.”
Sandberg oyuncak bebekle ilişkilendirilmiş dehşet hissinin Annabelle: Kötülüğün Doğuşu filminin setine de taşındığını belirtiyor ve gülerek şunu aktarıyor: “Oyuncular bile onun etrafındayken biraz tedirgindiler. Bana, ‘Bebeğe dokunmam gerekiyor mu?’ diye soruyor, ‘Sahiden ona dokunmak istemiyorum’ diyorlardı.”
Aslında, bazı oyuncuların ricası üzerine, yapım ekibi seti ve Annabelle bebeklerini kutsaması için bir Katolik rahip getirtti. Buna çok benzer bir uygulama The Conjuring 2 ve yakın zamanda tamamlanmış olan The Nun’ın çekimlerine başlamadan önce de yapılmıştı, her ihtimale karşı.
“Kızlara yardım etmenin kefaretimiz olabileceğini düşünmüştük.
Meğerse ona tam da istediği şeyi vermişiz.”
Hikaye 1940’ların ortalarında başlasa da, aksiyonun büyük bir kısmı on yıl kadar sonra, 50’lerin ortası ile sonu arasında geçiyor. Söz konusu yıllar The Conjuring ve Annabelle’de oturtulmuş olan genel kronolojiye de uygunluk gösteriyor. Ayrıca, Annabelle sevgiyle -bir babanın kızına olan sevgisiyle- yaratılmış olduğu için, Dauberman olabilecek en büyük trajediyi, bir evladın kaybını merkez alarak bu oyuncak bebeğin sinsi doğasını ortaya çıkardı. Ebeveynler yaslarını dindirmek için ne kadar ileri gidebilirlerdi?
Sandberg şunu açıklıyor: “Mullins çifti korkunç bir deneyim yaşamış ve bununla iyi bir şekilde başa çıkamamış bir aile. Acılarını dindirmek için hayatlarına kötülüğün girmesine izin vermişler. Şimdi de, olmuş olan bazı şeyleri telafi etmek için, bir kez daha kötü bir karar veriyorlar.”
Bu seçim son 12 yılın yalnızlığını sona erdirmek için, tek sığınakları olan yetimhaneyi yeni kaybetmiş altı öksüz kız çocuğunu, vasileri olan rahibeyle birlikte evlerinde yaşamaya davet etmektir. “Bu kötü bir fikir” diyor Sandberg ve ekliyor: “Çünkü, elbette, Annabelle de orada.”
Safran’a göre, “Yetimleri düşündüğünüzde anında kalbinize dokunan bir şey var. Onlara öyle bir umut vermek, ardından da bu feci şartlara maruz bırakmak daha bile korkunç göründü.”
Ebeveynler Samuel ve Esther Mullins’i Anthony LaPaglia ve Miranda Otto canlandırdı. “Mullins’leri Miranda ve Anthony’nin oynaması müthişti. Çok klas oyuncular ve yaptıkları her işte daima harikalar” diyor Sandberg.
Sandberg, LaPaglia’nın ekipte olmasından mutluluk duyan tek kişi değildi. Aktörün 13 yaşındaki kızı, babası bu rolü aldığı için müthiş sevinç duydu. Aktör bu konuda şunları söylüyor: “Bütün hayatı boyunca benim çalıştığımı gördü. Bana ne yaptığımı sorar, ona söylerim, o da fazla bir tepki vermez. Ama bu filmde oynadığımı söylediğimde adeta çıldırdı ve, ‘Okuldaki bütün arkadaşlarıma söyleyeceğim, hayatımın en büyük ânı bu; beni ne kadar mutlu ettiğini bilemezsin!’ dedi. Annabelle karakterinin ya da serinin popülerliğinin pek farkında değildim ama kızımı çok mutlu ettiğine şüphe yok. Aslında, bu benim bu türdeki ilk filmim olmakla birlikte, çok hoşuma gitti.”
LaPaglia, ayrıca, Sandberg’ün “açıklığını ve taze bakış açısını” sevdiğini söylüyor ve ekliyor: “Proje hakkında konuşmak için David’le ilk buluştuğumda, muhteşem bir sohbet ettik. Çok ilgi çekiciydi; fikirlerine bayıldım. O da benim Samuel’e yaklaşımımı sevdi. Ayrıca, çekim tarzında riskler almaya hazırlıklıydı; bu da beni mutlu etti.”
Otto, Sandberg’ün yönetiminden keyif aldığını dile getiriyor: “Ne istediğini gerçekten biliyor ve size karşı çok net, ama aynı zamanda çok yumuşak, nazik, uyumlu ve kendini geri planda tutan bir insan. Onunla çalışmak harikaydı.”
Otto, ayrıca, çocukken ilgi duyduğu bir şeyden ötürü de rolü ilgi çekici bulduğunu itiraf ediyor: “Büyürken oyuncak bebeklere çok meraklıydım, antika bebekler toplardım. Canlı bir şeye benzedikleri ama cansız oldukları için, onlarda hakikaten rahatsız edici bir şey var.”
Hayat verdiği Esther karakteri buna muhtemelen katılmayacaktır, en azından ilk başta: “Samuel ve Esther hikayenin başında çok mutlular. Samuel çocuklar için çok güzel bebekler yapıyor; muhteşem bir eski evde yaşıyorlar ve Bee adında güzel bir kızları var. Çok mutlu bir aileler.”
LaPaglia ise canlandırdığı Samuel karakteri için şunları söylüyor: “Onu bir oyuncak bebek ustası olarak nitelendiriyorum. Adeta nefes kesici bebekler yaparak geçimini sağlıyor. Ben şahsen bir köşede oturup, her zaman açık olan gözleriyle her dakika size dik dik bakan her şeyi biraz tedirgin edici buluyorum. Fakat Samuel yaptığı işle gurur duyan bir zanaatkar. Karısı ve çocuğuyla da harika bir ilişkisi var. O ve Bee’nin oynadıkları bir oyun var, biraz saklambaca benzeyen bir oyun ama ipucu vermek için birbirlerine notlar yazıyorlar.”
Ancak, Mullins ailesinin ideal yaşantısı sonsuza dek sürmez; trajik bir kaza sevgili kızları Bee’yi ellerinden alır. “Hikaye 12 yıl sonrasına sıçradığında çok işlevsiz bir Esther ve Samuel Mullins’le karşılaşıyoruz” diyor LaPaglia ve ekliyor: “Bir şeylerin yolunda olmadığını fark ediyorsunuz.”
Otto bunu doğruluyor: “Çoğu ebeveyn gibi, onlar da yıkılmış. Fakat çoğunun aksine, kızlarını geri almak için her şeyi yapabileceklerine karar veriyorlar… her şeyi ama her şeyi. Bee’yi görmelerini ya da herhangi bir şekilde hissetmelerini sağlayacak herhangi bir güce seslenip dua ediyorlar. Ne var ki, bu yaptıkları şey evinizde istemeyeceğiniz türde bazı ruhları uyandırıyor.”
Bunun bedelini özellikle Esther öder. On iki yılın ardından, bu temasın neden olduğu hem fiziksel hem ruhsal yaralar taşımaktadır. Bu yüzden, Samuel —LaPaglia’nın “karanlık ve bunaltıcı bir ortam” olarak nitelediği— evlerinin yeniden çocuk sesleriyle dolmasının karısına fayda sağlayacağını düşünür. Böylece yuvalarını altı yetim kıza açarlar.
Yetimhaneleri yeni kapatılmış olan kızlara refakat edip koruyucu ebeveynlik yapan Rahibe Charlotte da Mullins ailesinin evine yerleşir. Stephanie Sigman’ın canlandırdığı bu karakter, bir zamanlar güney Avrupa’da bir manastırda yaşamış, belli ki sırları olan ama şimdi mutlulukla genç kızların sorumluluğunu üstlenmiş sıradışı bir rahibedir.
Sigman, “Hemşire Charlotte çok mutlu bir insan ve çok güçlü bir kadın; bu yönünü sevdim. Önemsediği tek şey bu kızlara göz kulak olmak, onları bir arada tutmak ve onlarla bir aile kurmak. Kızların bir yuvaları yok; gidecek bir yerleri yok. Bu yüzden Mullins çiftinin evine gidiyorlar. Charlotte kızları durumun parlak tarafını görmeye cesaretlendiriyor” diyor.
Rahibe Charlotte’un desteğine en çok ihtiyaç duyuyormuş gibi görünen kız aralarında en küçüklerinden biri olan Janice’tir. “Hani hepimizin belli kişilerle benzersiz ve çok güzel bir bağı vardır ya, işte Janice ile Charlotte arasında da öyle bir bağ var” diyen Sigman, şöyle devam ediyor: “Charlotte diğer kızları umursamıyor değil ama Janice’le biraz daha fazla zaman -doğrusu, çok daha fazla zaman- geçiriyor çünkü Janice’in fiziksel sınırlamaları var ve Charlotte’a daha çok ihtiyaç duyuyor.”
Janice’in diğerleri kadar aktif olma becerisini azaltan hastalık hikayenin geçtiği dönemde daha yaygın olan çocuk felcidir. Bacağındaki metal atel yüzünden koşamaz, oynayamaz, hatta evde diğerleri gibi rahat rahat gezinemez. Bütün yatak odaları üst katta olduğu için de, eğer Bay Mullins zanaatkarlığını iyi bir amaç uğruna kullanıp ona koltuk şeklinde bir asansör yapmış olmasa, küçük kızın hayatı çok daha zor olacaktır.
Janice’i canlandıran Talitha Bateman, karakteri için şunları söylüyor: “İçinde derin bir üzüntü var çünkü diğerleri dışarı çıkıp oynayabiliyorlar. Üstelik Janice’i sevdikleri halde ona takılıyorlar. Aslında bu bir ablanın kız kardeşine takılması gibi ama Janice hassas olduğu için duyguları inciniyor. Arkadaşlarının dış dünyayı keşfetmesini izlemek onu biraz kıskandırıyor ve üzüyor. Sonra eve geliyor ve merdivenlerin başındaki koltuk asansörü görüyor. İlk önce kararsız ama diğer kızlar onu cesaretlendiriyor. Asansörle merdivenleri çıkmaya başlayınca, bütün kızlar onu alkışlıyor ve tezahürat yapıyorlar. İşte o zaman kendine evinde hissediyor.”
Fakat Janice merdivenlerden yukarı çıktığında, belanın tohumları atılmış olur. Bateman bunu şöyle açıklıyor: “Bee’nin odasına doğru bakıyor. Hani iyi bir varlığı sezebilirsiniz ya, işte aynı şekilde kötü bir varlığı da sezebilirsiniz. Sanırım Annabelle yüzünden Janice ürkütücü bir şey hissediyor. Tabi bu çok saçma çünkü o bir oyuncak bebek ama aslında tüm kötülüğün kaynağı; o bebeğin içinde çok güçlü bir şey var. İnsanlar süper kahramanlara ve onların güçlerinin olduğuna ama güçlerini iyilik uğruna kullandıklarına inanırlar. Annabelle’de bunun tam tersi söz konusu. Bebeğin içinde yaşayan şeytani ruh, güçlerini korkunç şeyler yapmak için kullanıyor. İşte o oyuncak bebekte beni korkutan şey bu.”
Bateman, ayrıca, Janice’i bebekteki kötülüğe karşı korunmasız kılan şeyin Bee’nin odasını izinsizce gezmesi olduğunu söylüyor: “Janice çok meraklı. Ve merak kediyi öldürür.”
Bateman’a göre, Rahibe Charlotte haricinde, Janice’i tüm kalbiyle seven bir kişi daha vardır: “Linda bir bakıma Janice’in kız kardeşi gibi, dolayısıyla aralarında gerçekten yakın bir ilişki var; diğer yetimlere kıyasla birbirlerine en yakın olan onlar diyebilirim. Küçüklüklerinden beri etle tırnak gibiler.”
Bu melek yüzlü kızı korku filmlerine hiç de yabancı olmayan Lulu Wilson canlandırdı. Linda, Janice’ten küçük olmasına rağmen arkadaşı için endişelenmektedir. Wilson şunları söylüyor: “Sanırım Linda ilk olarak, Janice kuralları çiğneyip Bee’nin yatak odasına gittiğinde, yanlış bir şeyler olduğunu seziyor.” Elbette arkadaşının peşinden giden Linda, “Annabelle’in dosdoğru ona baktığını görüyor ve ödü kopuyor.”
Wilson kameralar kapalıyken bile Annabelle bebeklerinden uzak durduğunu itiraf ediyor: “Çok büyük bir oyuncak bebek ve gözleri, tıpkı Mona Lisa gibi, sizi takip ediyor. Eğer Annabelle bebeği size bakıyorsa, ‘Ay, gözlerini bana dikmiş, gitmem lazım’ diyorsunuz. Sonra bir başka konumdayken ona baktığınızda, yine size bakıyor oluyor. Ve kaşları da suratına öyle bir ifade veriyor ki sanki her an sizi ele geçirmeye çalışacakmış gibi; ve bu gerçekten insanın tüylerini ürpertiyor.”
Öte yandan, Wilson’ın anlattığına göre, kendisinin yer aldığı en korkutucu sahnelerden birinde bambaşka bir oyuncak var: Aksesuar ustası Thomas Spence tarafından film için özel olarak yapılmış, Sandberg’in tasarımına dayanan bir oyuncak. “Linda’nın Bee’nin odasından aldığı eski tarz bir mantar tabancası var. Tabancanın ipi çok ama çok uzun ve ucunda pembe bir top var. Topun bu kadar ağır olmasına şaşırdım. Ve topu geri çekebilmeniz için olta makarası gibi bir şey var. Linda karanlık koridorda ateş ediyor çünkü gerçekten çok gergin. Topu geri çekiyor ve her şey yolunda gidiyor; sonra bir kez daha ateş ediyor…”
Ve her şey yolunda gitmiyor.
Annabelle: Kötülüğün Doğuşu rol aldığı üçüncü korku filmi olan Wilson, bu türdeki en güzel deneyimlerinden birini yaşattığı için Sandberg’e minnettar olduğunu ifade ediyor: “Gerçekten müthiş bir yönetmen. Genelde uzun bir sahne çektiğinizde, onu müzik gibi şeylerle kurgulanmış olarak izleyene kadar korkutucu olduğunu hissetmezsiniz. Fakat David’le çektiğim sahnelerde, o benim gerçekten korkmuş hissetmemi sağladı. Çok eğlenceliydi.”
Mullins ailesinin yetimhaneden dört kız misafiri daha vardır: Carol, Nancy, Tierney ve Kate. Dauberman, Janice ve Linda da dahil olmak üzere, tüm yetim kızlara, kendi annesinin, teyzelerinin ve bazı New Line yöneticilerin isimlerini verdi. Bu kızlar arasında kesinlikle bir hiyerarşi vardı. Grace Fulton aralarında en büyükleri olan Carol’ı canlandırdı ve dolayısıyla grubun doğal lideri oldu.
“Carol en büyükleri ve kendine hâkim görünüyor ama aslında çok fazla güvensizliği var” diyen Fulton, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Kontrol edebildiği pek çok şey olsa da, yaşını kontrol edemiyor ve tahmin edebileceğiniz gibi, en yaşlı yetim en istenen olmayabilir. Belki onu da alacak hayırsever birileri vardır ama evlat edinecek insanlar genellikle sevimli olanları ararlar. Dolayısıyla, Carol görünümü üzerinde çalışıyor, dergileri karıştırıyor ve başka kızların nasıl göründüğünü inceliyor. Fakat içten içe duyduğu güvensizlik yüzünden hep haklı olmak zorunda. Zamanının dolmak üzere olduğunun farkında. Janice en zayıfları olduğu için, Carol onun daha çok dikkat çektiğini görüyor ve kıskanıyor; Janice’i bencil olarak görüyor.”
Philippa Coulthard yaşça büyük olan kızlardan bir diğerini, Carol’dan sonra söz sahibi olan Nancy’yi canlandırdı. “Nancy maceraperest, oyuncu, keşfetmeyi ve insanları oyuna teşvik etmeyi seven biri. Aslında yufka yürekli sayılır ama Carol’la birlikte olduğunda ondan cesaret alıp küçük kızlara, örneğin Janice ve Linda’ya zorbalık yapabiliyor ya da patronluk taslayabiliyor. Yine de işler kötüye gitmeye, belirsizleşmeye, hatta korkutucu bir hâl almaya başladığında kenetleniyorlar ve Nancy onları korumaya çalışıyor” diyor Coulthard.
Tayler Buck’ın karakteri Kate ise biraz arada kaldığı bir yaştadır. “Kate, kendisinin Janice’in arkadaşı olduğunu hissediyor ama artık büyükler arasına girmek üzere” diyen Buck, şöyle devam ediyor: “Kate artık on yaş grubunda değil. Carol ve Nancy’yle takılıyor; onların grubuna kabul edilmiş. Hâliyle onlarla daha çok yakınlaşıyor.”
Buck, kamera önünde ya da arkasında dik bakışlara ve korkulara rağmen, ilk sinema filminin daha güzel olamayacağını söylüyor: “Herkes çok iyi anlaştı, inanılmazdı. Hatta, Grace bize swing dansı bile öğretti.”
Lou Lou Safran yetimlerin sonuncusu olan Tierney’yi canlandırdı. Tierney yaşça biraz daha küçük olmasına rağmen Kate’le en yakın olan kızdır ve aynı zamanda Carol’ın yönetim grubunda yer almaktadır. Wilson gibi, Safran da oyuncak bebekle belli deneyimler yaşadığını aktarıyor: “Bazen bir sahnede oynarken kendinize bebeğin gerçek olmadığını hatırlatmanız gerekiyordu çünkü bebek son derece gerçek duruyordu. Bir oyuncak bebeğin -bir çocuk için yapılmış, böylesine masum bir şeyin- bu kadar kötücül ve korkunç olabilmesi bana göre çılgınca. Ve her şey çocukların başına geliyor ki bu daha da korkutucu.”
Filmde görülen ilk küçük kız yetimlerden biri değil, Samara Lee’nin canlandırdığı, Mullins çiftinin kızı Bee’dir. Onu hikayenin başında, ailenin mutlu günlerinde görürüz.
Çekimler sırasında yalnızca sekiz yaşında olan Lee korku türünün çok büyük bir hayranı. Sandberg bu konuda şunları söylüyor: “Onunla ilk görüşmemizde, ‘Biliyor musun, Samara, aslında bu isim ‘The Ring’ filminden ünlü bir karakterin adı” dedim. Bana hemen yanıt verdi: ‘Biliyorum, o filme bayılırım, zaten ailem bana o karakterin ismini vermiş.’ Çekim dönemimizde The Conjuring 2 gösterime girmişti, gidip beş kez izledi.”
Lee, beyazperdede korku izleme tutkusuna rağmen, bazı sınırları olduğunu söylüyor: “Annabelle filmini ilk izlediğimde benim için adeta dehşet vericiydi çünkü ürkütücü ve hareket eden oyuncak bebeklerden korkuyorum” diyor küçük aktris ve gülerek ekliyor: “Kendi oyuncak bebeklerim hareket edecekmiş gibi hissediyorum ve onları dolaba saklıyorum!”
Sandberg tüm genç oyuncularından çok memnundu. Hatta, yönetmenin gayretlerinin çoğu başroldeki “karakter”le çalışmaya yönelikti. Sandberg, “Annabelle bir oyuncak bebek olduğu için hareket etmiyor ve zaten onu bu şekilde kullanmak istemedik; saçma görünmesi riski söz konusuydu. Durum böyle olunca, sınırlamalar içinde farklı korkutma yolları bulmak eğlenceli bir meydan okumaydı. Aslında bazı şeyleri göstermemek göstermekten daha korkutucu olabilir çünkü hayal gücü çoğu zaman pahalı bir kauçuk kıyafetten ya da bir BYG karakterden daha iyi olacaktır” diyor.
Annabelle beyazperdeye üçüncü kez çıkmak üzere Amalgamated Dynamics Inc. tarafından yeniden yaratıldı. Sandberg, “ADI ile çalışmak benim hayallerimden biriydi. Çocukluğumdaki birçok harika film için özel efekt makyajlarını, protezleri ve aksesuarları onlar yapmıştı. Yıllardır bu sektördeler” dedikten sonra, sözlerini şöyle noktalıyor: “Annabelle bebeğinin öncekilerden biraz daha düzgün, yeni bir versiyonunu yaptılar. James bile ilk Annabelle’in görünümünün bu hikaye için fazla ürkütücü olduğunu kabul etti ve haklıydı. Demek istediğim şu: Hangi baba çocuğu için öyle bir bebek yapar ki? Bu yüzden, ADI bazı durumlarda daha az korkutucu görünmesi için bebeğin bazı özelliklerini değiştirdi. Ama doğru ışıkta Annabelle her zamanki kadar korkutucu.”