James Cameron’un fantezi dünyasına seyahat…
Yılın en çok beklenen filmi Avatar’a sonunda kavuştuk. Hem de ne kavuşma. Daha şimdiden kendi fanlarını yarattı bile. Peki şu görsellik büyüsünden bir an için kurtulup filmi incelemeye kalkarsak?
Ortada acaba Cameron’un klasikleşen Alien’ı ya da Terminator’ü gibi yıllar geçtikçe şarap gibi daha da lezzetleşen bir filmi mi yoksa Titanic’i gibi gişede ve oscarlarda bomba etkisi yapıp sonrasında tarihin en nefret edilen filmi haline gelen bir film mi var? İbrenin Titanic’ten yana olduğunu üzüntüyle söylemem gerekiyor.
Sinema eleştirmenlerini ve bizim gibi sinema severleri de daha ilk günden böldüğünü söylemek lazım. “Bazı güzel anları dışında tam bir saçmalık(a horrible piece of shit)” diyenlerin yanında “Titanic gibi sihirli bir eğlencelik.” gibi görüşler de çıkıyor. Hollywood’un pençesinde olmayan isimlerin sözleri bunlar tabii yoksa diğer taraf filmi çokca sahiplenmiş durumda.
Masis Üşenmez Kritiği
Ekonomik krizden sonra sinema salonlarını doldurmak istemeyen seyirciye özellikle sinemada seyredilmesi gereken bir uzay operası fikrini sunmak çok da riskli bir şey değil belki. Ama Cameron’un her karesini oluşturmak için senelerini harcadığı bu film onca emeğin ve sermayenin hakkını verebiliyor mu? Ya da şöyle sormak lazım; Bizi James Cameron gibi bir dehadan yıllardır uzak tutan Avatar gerçekten bu kadar ilgiyi hak etti mi? Cevaplar bir filmden ne beklediğinize ve kişisel zevkinize göre değişir. Benim için ise kesinlikle hayır. Bunun nedenlerini size yavaş yavaş yazının ilerleyen bölümlerinde anlatmaya çalışacağım.
Konumuz 2154 yılında Pandora adlı bir gezegende geçiyor. Bu gezegende bulunan bir taş parçasının çıkarılması için gezegende bir şirket çalışmaktadır. Şirketin en büyük sorunu madenlerinin üstünde yaşayan mavi derili kediye benzeyen dev vahşi yaratıklardır. Onları eğitmeye çalışsalar da başarılı olamamaktadırlar.
Eski denizci, engelli Jake Sully (Sam Worthington) Pandora’ya ikizinin ölümü üzerine Avatar’ını kullanmak için gönderilir. Avatar programı bu yerlilerle iletişime geçebilmek için geliştirilmiş bir sistemdir. Buna göre DNA’larıyla birbirine bağlı insan avatarının içinde Pandora’da istediği gibi dolaşabilmektedir. Ekibin asıl işi politika ve uzlaşma ise de şirket her ihtimale karşı bir orduyu da arkasında tutmaktadır.
Jake avatarının içine girince yeniden yürümenin coşkusu ile Pandora’nın tehlikeli topraklarına hızla adım atar. Ancak birtakım olaylar onu Na’vi ırkının eline düşürür. Neytiri ile bu ırkın sırlarını ve yaşam tarzını öğrenen Jake yavaş yavaş gerçek kimliğinden kopacak ve bir Na’vi’ye dönecektir. Ama onları asıl bekleyen tehlike madenlerden çıkmalarını beklemekten sıkılan insan ırkının yavaş yavaş savaş çanlarını çalmasıdır.
Avatar belki de şimdiye kadar “görsel bir şölen” saçmalığını söylememizi en çok hak eden filmdir. Daha önce Jurassic Park’ı seyrederken nasıl ağzım açık kalmıştı ise Avatar’da da Pandora’ya ilk adımlar atıldığında aynı etki yaratılmaya çalışılıyor. 162 dakika boyunca akan filmde girdiğiniz bu masal aleminde sizi rahatsız edebilecek herhangi bir görsel kusur bulmak mümkün değil. Ancak filmi film yapmaya görsel şölen yetmiyor. Bana sorarsanız görsel anlamda bu filmden çok daha başarılı animeler sayabilirim sizlere.
Toplam on dört yılda tamamlandığı söylenen bir filmin görsellik dışında sağlam bir senaryo vermesini beklerim ben. Oysa ki Avatar Cameron’un 14 yıl boyunca başarılı gördüğü tüm filmlerden sahneleri kopyalayarak suçunu görselliğin arkasına sığınarak kapamaya çalıştığı klişelerle örülmüş bir bulamaç. Çok bildiğimiz, onlarca kez seyrettiğimiz vahşi Kızılderililer arasına düşen vatansever soluk benizlinin Kızılderiliye dönme hikayesini, Orman Elfleri ve yaralı asker üzerinden anlatan Avatar, sürprizden çok uzak bir satranç ustasıymışsınız gibi on hamle sonra ne olacağını rahatlıkla bilebileceğiniz bayağı bir aşk hikayesinden başka bir şey değil.
Filme bu kadar yüklenmemin ana sebebi beğenmememden çok yeni sinema olarak seyirciye sunulması ve daha önce yaşamadığımız bir deneyim vaat etmesi. Hangi deneyimi daha önce yaşamadığımı çok merak ediyorum. Neytirinin kurt benzeri hayvanlarla giriştiği mücadelede 300 kopyası bir çekim tekniğinin mi? Jack’in Atlıları çağırırken Gandalf’ın atlıları getirdiği bölümün bu kadar benzemesini mi? Doğa ananın birçok hikayede tüm hayvanları kendini korumak için insanlara karşı savaştırmasını mı? Jake ve Neytiri aşkının Pochaontas ya da Kurtlarla Dans’dan hiçbir farkının olmamasını mı? Daha yazacak çok şey var ama inanın kendimi tutuyorum.
İşin garibi olaylar bununla da bitmiyor. Avatar’ın birçok sahnesinin Delgo isimli gişede çöken bir animasyon’la benzerliği(dikkati için kahramanlarsinemada’ya sonsuz teşekkürler) dışında senaryonun da Poul Anderson’un 1957’de yazdığı kısa hikayesi Call Me Joe ile örtüşmesi midemi iyice bulandırıyor. Aynı yazarın 1978 tarihli Avatar diye bir hikayesinin olması da ayrı bir konu (Murat Akpınar’ın konuyla ilgili paylaştığı link http://filmdrunk.uproxx.com/2009/10/james-cameron-stole-avatar-question-mark).
Bazılarımız diyor ki esinlenme olur, Matrix-Ghost in Shell gibi birçok güzel örneği vardır bunun. Ya da Tarantino filmleri birçok filmin karmasıdır. Ancak esinlenme ile aynı şeyi çekme arasında büyük bir fark vardır. O çizgiyi iyi tutturabilmek gerekir.
James Cameron gibi özellikle aksiyon bilim kurgu sinemasının yaratıcılarından diyebileceğimiz birinin neden böyle bir işin altına girdiğini anlamak güç. Ancak dev Hollywood sermayenin bu filmin arkasında nasıl durabildiğini belli, çünkü bağımsız yapımların başarısını bir türlü yakalayamıyorlar, ne kadar büyük film çekseler o kadar dibe iniyorlar. Empire gibi piyasada söz sahibi bir dergi filme 5 yıldız veriyor. Bütün eleştirmenler yere göğe sığdıramıyor yapımı. Oysa ki bu sene Moon ve District 9 gibi iki bilim kurgu filmi var ki Avatar bu yapımların yanında çocuk piyesi olarak kalabilir ancak.
Filme görselliği yüzünden vurulanlara tek bir sorum var: Bir insanı sadece dış görünüşü ile mi değerlendirirsiniz? Avat tek gecelik bir ilişki sadece, sonrasında hatırlamak dahi istemeyeceksiniz.
Son söz; Sam Worthington gelecek on yılda adından çok söz ettirecektir…
Masis Üşenmez
Murat Tolga Şen Kritiği
Avatar ve Arafta kalmak…
Avatar…
Kitle iletişim araçlarındaki korkunç gelişme sebebiyle yapımının her aşamasında haberdar olduğumuz ve merak ettiğimiz sinemada yeni bir dönemin işaretçisi olacak, bir devri kapatıp diğerini açacak tüm filmlerin Fatih Sultan Mehmed’i… Tüm filmlerin anası… Yaratılmış en büyük vizyon deneyimi… Öyle mi dersiniz? Hiç sanmam!
Öncelikle Avatar kötü bir film değil ve hatta oldukça iyi bir seyirlik fakat yönetmeninin ve onun iddialarının altında ezilerek standart izleyici kitlesi dışında kalanlar tarafından taşlanmak durumunda kalacağını düşünüyorum ki gördüğünüz üzere bunlardan biri de benim… Avatar neden böyle oldu, neden yarattığı bütün coşkusal sarhoşluğa rağmen seyircinin tamamı tarafından kabul görmedi. Bunları bilmek için biraz da James Cameron’u ve onun ilüzyon yaratma kabiliyetini bilmek gerekiyor.
James Cameron, Sinema yaparak adrenalin üretmek konusunda açıkara gelmiş geçmiş en iyi yönetmen olarak kabul edilebilir. Piranha Part Two: The Spawning gibi, genel izleyici için ossuruktan teyyare bir B-Film ile yönetmenlik kariyerine başlamış ve bu filmde sadece iflah olmaz B-Filmseverler tarafından kabul edilmiş olsa da sinema tarihinde ender rastlanan “ilkinden daha iyi devam filmleri” sınıfına “Aliens” ve “Terminator 2” gibi iki film sokarak intikamını alabilecek kadar kudretli bir sinemacı… Ayrıca sinemada teknolojiden faydalanmakla ilgili olarak yeni tip denizaltılar tasarlanmasına ve yapılmasına yol açacak kadar da histerik bir teknoloji aşığı… Oyuncular için oldukça zorlayıcı bir yönetmenlik anlayışına sahip olan Cameron’un filmlerinde çalışanlara ne tür eziyetler çektirdiği, “The Abyys” ekibinin çekimler sırasında “Beni korkutamazsın çünkü ben Cameron’la çalışıyorum” t-shirtleri giymesinden de anlaşılabilir.
Cameron film çekerken her aşamada müdahil olan ve belki de bunun yorgunluğundan çok fazla ürün vermeyen bir sinemacı olsa da sinemaya kazandırdıkları sebebiyle her daim büyük bir saygıyı hakediyor. İşte bir nevi “yeni başlayanlar için James Cameron” olan bu kısmın sonunda bu adamın bu kadar yıl uğraşarak ve bu kadar para harcayarak çektiği Avatar’ın akıllara zarar bir şey olduğu beklentisi büyüyerek salondan çıkacağımız ana kadar yüreklerimizde yer etmişti…
2012 gibi bir filmi seyrederken iyi bir sinema izleyicisi ürünü satanın Roland Emmerich olduğunu bilerek aslında keçiboynuzu tadında bir şeyler izleyeceğini biliyor, keza Cameron’un seyircisi de önceki işlerinden dolayı kocaman bir beklenti öbeğiyle bu filmi izlemeye başlıyor ve fakat işte isimsiz bir yönetmen tarafından çekilse avuçlarımız patlayana kadar alkışlayacağımız bu film (Bknz: Neil Blomkamp – District 9) “Bir James Cameron filmi” olmasından mütevellit kursakta kalan bir hevesden ileriye gidemiyor ne yazık ki…
Avatar’ın en büyük iddiası, sinemada daha önce görmediğimiz bir deneyimi bize yaşatacak ve bizi tamamen filmin içine çokarak kendimizi o ilüzyonun içinde hissetmemizi sağlayacak olmasıydı ki özellikle Navi ırkının modellenmesinde bunun başarıldığını söylemek mümkün. Daha önce de Robert Zemeckis (Polar Express, Beowulf) gibi yönetmenler bunu denedilerse de Avatar onların işlerini eski Disney çizgi filmleri gibi hissetmemizi sağlayacak kadar gerçek CGI karakterler barındırıyor. Fakat filmin geneline yayılmamış bir durum olduğunun da altını çizmem gerekiyor. Navi’ler ve Pandora’yı ağzımız açık izlerken gezegenin diğer yaratıklarının Jurassic Park’dakilerden ya da Askerlerin kullandığı Mechaların, Matrix’dekilerden daha başarılı olduğunu düşünmüyorum.
3-Boyut teknolojisine gelirsek çoğu seyircinin zannettiğinin aksine bu aslında oldukça eski bir teknik ve 1950’lerden bugüne sinemanın içinde… Gerçi değişik varyasyonları ile sinemasal 3-D hep B-Filmlerin kaderi olmuştur. Yani ortada şimdiye kadar 3-D deyince kendine değil teknolojisine güvenen filmlerle ilgili bir bolluk vardı. Büyük yönetmenler ve Blockbuster’lar liginde 3-D’yi ciddiye alan bu ilk denemede yine tam burada çöküyor işte… Evet ortada müthiş bir teknoloji, olağanüstü bir görsellik var ama gerisinde sizi meraklandıracak bir gizem ya da tahmin edilemez bir olay örgüsü yok! Şimdiye kadar yüzlerce filmde seyrettiğimiz “darda kalana yardım eden gönülsüz kahraman” şablonu tüm eskimişliğiyle filmin iskeletini oluşturuyor ve yine Hollywood’un paketlemeyi çok iyi becerdiği gizli ırkçılıkla servis ediliyor.
Şu anda bazı okurların “Eh yani, Avatar gibi çevreci bir filmi nasıl Irkçı bulabilirsin?” dediğini duyar gibi oluyorum fakat hiç düşündünüz mü? Navi’ler gibi doğayla dost ve bilge bir ırk aralarına karışıp onların saflarına geçen sıradan bir Amerikalı Asker kırıntısı olmadan kendi kaderlerini tayin edebilme şansına sahip değiller. Aryan bir İsa gelene kadar kimse bu durumu tersine çeviremiyor ki bu aslında Tarzan’dan beri gelen bir hıyarlıktan ibaret… Tarzan’da binlerce kaslı, güçlü zencinin yaşadığı Afrika’da büyüyüp Hepsinin ve tüm hayvanların efendisi oluyor, Jane gelene kadar zencilerden bir bayanla aşk ya da seks bile yaşamıyordu… Avatar en azından türlerin etkileşimine izin veriyor olsa da bu aslında klasik bir “günü kurtaran kızı kapar” klişesi…
Film boyunca aslında bir saygı duruşu taşımayan, Lawrence of Arabia, Delgo, Ferngully, A Man Called Horse, The Mission ,Soldier Blue , The New World , Dances With Wolves , Battle for Terra, The Last of the Mohicans, The Last Samurai, The Emerald Forest, Pocahontas , Kaze No Tani No Naushika, Warcraft, Starcraft, Little Big Man, Mononoke hime, ve bilumum Tarzan filmiyle girilen etkileşim bize “ilk”leri yaşatmaktan öte devamlı eskilere götürüp duruyor.
Teknolojik üstünlük bir filmi iyi yapmaya yetmediği gibi bu saydığım olumsuzluklarda kötü yapmıyor esasen… James Cameron güçlü kadın takıntısı ile sinemaya Ellen Ripley ve Sarah Connor gibi sert kadınlar kazandırmış bir yönetmen ve bu defa da yarattığı CGI Neytiri ile bu geleneği devam ettiriyor ve yine başarıyor. Neytiri’nin her halinden etkileniyor onu gerçek olarak kabul ediyor ve böyle bir sevgiliniz olmasını diliyorsunuz. O kadar kuvvetli bir karakter ki Michelle Rodriguez denen afet hatunun oynadığı helikopter pilotu bile gölgesinde kalıyor. Bu arada Michelle rodriguez’i her gördüğümde içimden “Vasquezzzzz!” diye bağırmak geçti. :)
Bu haliyle Avatar tam anlamıyla Arafta kalmış bir yapım gibi duruyor. Şenlik ateşi söndüğünde filmi eleştiren başkaca insanlarda olacaktır elbette ama dediğim gibi oldukça iyi bir seyirlik olan bu film kendi iddialarının altında kalarak hayal kırıklığına yol açıyor ve çoğu kimsenin söylediğini aksine sinemadan çıktıktan sonrasına pek bir şey bırakmıyor.
“İlk”lerden bahsetmişken… 1980 yılında Gölcük Garnizon sinemasında çekilen ilk Star Wars’u izlediğimde 8 yıllık ömrümde görmediğim şeyleri görmüş ve aylarca etkisinden kurtulamamış, tüm sinema beğenimi neredeyse bu filmin etkisinde oluşturmuştum. Star Wars 8 yaşındaki için de 80 yaşındaki için de “ilk”di. Avatar ise 20’li yaşlar için yeni olan pek çok sey barındırsa da benim yaşımdakiler için o kadar orijinal durmayan fakat kötü de olmayan bir deneyim…
Sevgiler, saygılar…
Murat Tolga Şen
İşte Masis Üşenmez farkı!
Matrixin Ghost in the shellden esinlediğini hiç düşünmemiştim :)
heheheh matrixi hep bir ghost in the shell remake’i olarak gördüm de :)
……
Çok bildiğimiz, onlarca kez seyrettiğimiz vahşi Kızılderililer arasına düşen vatansever soluk benizlinin Kızılderiliye dönme hikayesi…. 10/10 kısa holywood tarihi gibi birşey olmuş.
Matrix-Ghost in the shell uzun mevzu girmeyelim hiç. En azından Matrix’in bir felsefesi vardı diyerek geçiştiriyorum:)
Güzel yazı olmuş masis,
Ancak daha izlemedim o yüzden bu kadar yüklenmek doğrumu bilmiyorum.
bu arada senin söylediklerini SOUTH PARK 13. BÖLÜMDE aynen söylüyor. :)
Burda kimse beğenmemiş anlaşılan (: Ben 3D izledim dün ve yorum yapacak birşey bulamadım.Ben açıkcası görselliğine de vuruldum hikayesine de.Filmi izlerken Na’vi’lerin arasında o ormanda o doğada yaşamayı kim istemedi? Kim Toruk Marto’nun sırtında Jake’in ve diğer Na’vi’lerin yağmacı ve vahşi insanlara karşı verdiği ölüm kalım savaşında onlarla birlikte olmak istemedi? ve daha neler istemedik ki o dünyada yaşamak…Evet, ben asıl buna vuruldum.Evet hikaye tahmin edilebilir ilerliyor doğru ama artık her filme aman bu da klişe, sadece görselliği var demek haksızlık olmuyor mu? Yaratılan yepyeni bir evren, ırk (tabiki esinlenme vardır ancak o ayrı bir tartışma konusu olabilir), o yaratılan doğa…Sadece görsellik var hikaye ordan burdan alınmış demek acımasızlıktan başka birşey değil.Ayrıca filmin 162 dakikalık süresinin nasıl geçtiğini ben anlamadım.Bu kadar akıcı bir filmi uzun zamandır izlememiştim.Tabiki bunun James Cameron gibi bir dehanın becerisi olduğu apaçık.
Aslında başta da dediğim gibi yorum yapacak kelimeleri bir araya getirememe rağmen kendimi zorlayıp (kötü bir yorum oldu farkındayım) yazmamın nedeni bu kadar sert bir eleştiri gelmesiydi Masis’ten ve ben açıkcası bu filmin ‘herşeyi’ ile kötü bir eleştiriyi hak ettiğine inanmıyorum.
Son olarak ben görselliğiyle göz boyayan filmlerden etkilenecek kadar basit bir sinemasever olmadığımı da söylemek isterim.
Bu arada yanlış oldu “Toruk’un sırtında Jake’in” olacaktı.Filmi doğru düzgün izlemeden yorum yapmış demeyin :D .Bir de login olmayınca değiştiremedim.Aceleyle yorum yazınca böyle oldu kusura bakmayın.
Zevk meselesi tamamen, ben vurulamadım o görselliğe, dialoglarda da kasıldım. Mesela Toruk’u daha görünce aha Jake birazdan buna biner diyorsun, sonra kız ona bir ulu önder bindi diyince iyice gözümüze batırılıyor öyle salak gibi ne zaman binecek diye bekliyorsun. Bu tıpkı Türk filmlerinde birinin hava kötü olacak dediğinde kameranın gökyüzünü göstermesi gibi bir saçmalık. 162 dakika işkence gibi geçti benim için. Bunda Imax salonunun filmin hakkını vermemesinin de rolü büyüktü. Murat konuyla ilgili yazacak diye deyinmedim. İstinye Park’ın Imax sisteminde bir problem var.
Seven sevmekte özgür, kimseye neden sevdin diyemeyiz. Benim de filmi eleştirmem kimseyi üzmesin. Yeni filmlere bakalım.
200 küsür milyon dolarlık bi ürünün bağımsız, özgün, yeni şeyler getiren birşey olmasını zaten bekleyemezsiniz. yaratıcılık parayla ortaya çıkmıyor çünkü. battle for terranın daha süslü bi versiyonu bence de. adamı izletiyor, eğlendiriyor ama akılda kalmıyor. holivud yavaş yavaş bitiyor bence tüketecek yeni şeyler lazım.
Masis yazı için eline sağlık. Duygularıma tercüman olmuşsun. Filmde karakterler arası ilişkilerin yansıtılma şeklinde hiçbir derinlik yoktu. Sam Worthington’ın için yorumuna da yerden göğe katılıyorum. “Terminator: Salvation” filmine çok ciddi olumlu katkısı olmuştu. “Avengers” filminde yeralacağı konuşuluyor. Hatta Avatar ile ilgili MTV’ye 2-3 hafta önce verdiği röportajda üzerinde Avengers t-shirtü vardı.
Açıkçası “çalıntı” demek basit kaçar, dileyenler için South Park’ın 13. sezonunda bir bölümde Eric Cartman’ın Şirinlerle ilgili anlattığı öykü arkasından bunu Avatar’a bağlaması ve James Cameron fikrimi çaldı demesi bence işin özü, ironisiydi.
Düşünün Avatar öyle bir film ki, kimisi diyor Battle for Terra, kimisi diyor Yüzüklerin Efendisi, kimisi diyor Şirinler :) (Şirine aslında Gargamel tarafından yaratılmıştır fakat daha sonra Şirinlerin o saflığına temiz yürekliliğine vurulup, Şirinlerden birisi olmuştur) Dances with the Wolf, bana kalırsa The Last Samurai de, öykü olarak Call me Joe, benzetiriz de benzetiriz. İşin sonu gelmez. Bunun nedeni olarak James Cameron’u görmüyorum aslında ben, hatta çok masum görüyorum bu konuda. Bunun nedeni hep aynı şeylerde, kısır döngüde kalan Hollywood… James Cameron’ı suçlu gördüğüm konu farklı.
James Cameron, bu konuyu “Doğa’ya karşı ihanet ve sonuçları” anatemasını da ilk defa işlemedi, daha önce karşımıza Abyss ile çıktı, James Cameron’ı tek suçladığım nokta burası işte… Tamamen bir Hollywood yönetmeni olmuş kendisi. The Abyss’i izleyip hmm şair burada “Doğaya karşı saygılı olalım” demiş diyoruz. Terminator’den sonra T2 çekmek, devam filmi çekmektir, kendini tekrar etmek değil. Ancak aynı anafikre farklı bir isim vermek Avatar demek, kendini tekrar etmek demektir. İlk işlerine baktığımızda Terminator-Aliens vs. vs. Hatta duralım, onu tek başına ele almayalım, sikletindeki diğer yönetmenleri George Lucas’ı, Steven Spielberg’i de ele alalım, üçünün de ilk işlerine baktığımızda “Vay be ne büyük hayalgücü” vs. diyoruz, bize gerçek anlamda yeni bir şeyler vaat ediyorlar, ancak işte maalesef Amerika’da işler böyle, biz ne kadar üzülsek de kırılsak da adamlar 2012-Avatar gibi çok para harcanmış, çok reklamı yapılmış, çok fazla vurdu kırdı havalara uçma vs. olan filmleri seviyorlar, nitekim spor dedikleri sporlara bakıyoruz, basketbolseverler Türkiye’de de inanılmaz bol kusuruma bakmasınlar o yüzden ama basketboldan başlayarak, Amerikan futbolu şu bu o, hepsi sürekli bir koşuşturmaca, anlamsızlıklar silsilesi şeklinde ve sadece güçlünün sağlam kalabileceği sporlar. (Kısa ve çelimsiz birisinden basketbol süper starı olmasını bekleyemezsini değil mi? ya da Amerikan futbolunda kısa-çelimsiz ve de o kadar hızlı koşamıyorsanız, ayakta kalamazsınız değil mi?) Adamlar buna bayılıyor, gücün onların elinde olmasını seviyor, böyle filmler çektiriyorlar, kendilerini 2 buçuk saat boyunca Na’vi hissediyorlar ve kazanıyorlar, her daim kazanıyorlar… Bir avuç kaliteli sinema seyircisi bir tek kendilerini uçaklarına binip evine üzgün giden Amerikan askeri gibi hissediyor. O bir avucun büyük bölümü de Avrupa gibi Amerika dışı yerlerden çıkıyor. Bu da işte bence işin özüne geliyor…
Burada ne kadar çok sinemaya girsek-gitsek de bir filmin gösterimde kaldığı süre boyunca yaptığı kazancı Amerika’da aynı film tek günde yapmış olabiliyor. Hatta tüm balkanları ve ortadoğuyu-Rusya ve batı cephesinden bir ülkeyi işin içine katalım pilot ülkemiz de İspanya olsun, tüm bunların gişe hasılatını, Amerika’daki tek şehir karşılayabilir. Amerikanın dışı, sadece bir yan gelir olarak görülüyor. Bizden kar etmediği için yapımcılar, (hatta korsanların, kamera çekimlerinin hep rusya vs. gibi Avrupa menşeili olduğunu ele alırsak zarar ettiriyoruz) bizim gibilerin söz hakkı da olmuyor onların gözünde, ve yönetmenden tam olarak bunu istiyorlar, film konuşulsun-çalındı densin-çalınmadı densin-diğer filmlerden biraz soslar olsun ki “Onu seven bunu da sevdi” mantığı oluşsun, sonra da para gelsin. Konuşanları zaten boş verelim, sen bir film daha çeksen onlar senin filmine gitmese kaç yazar ki? Zaten para kazandırdıkları yok… Mantık budur.
James Cameron da kapıldığı bu zihniyetten bence fena bir gol yedi, ama yenilmedi. İçimde sürekli tek bir şeyin avuntusu sevinci var. Bu filmle birlikte 3D filmlerin sayısı artacak, 1950lerden beridir var demişti Murat Tolga Şen IMAX ile ilgili yazısında ancak şimdiye kadar böyle çerezlik film tadında çekilmeleri can sıkan bir durum. Sinemanın yeni bir tavıra ihtiyacı vardı, o da buydu ve James Cameron’ın arkasından çok daha fazla denemeler gelecektir.
Çok konuşum yahu… Kusuruma bakmaz umarım yazar. Saygılar Sevgiler.
Ben de filmle ilgili düşüncelerimi Masis’in yazısına ek olarak yazdım. Masis’e göre biraz daha yumuşak bir yorum oldu ama onun düşüncelerine de hak verdiğim belirtmek isterim.
Kastore senaryo konusunu güzel açıklamış.South Park’ın o bölümünü ben izledim dün evet (: Şöyle bir durum var herkes senaryonun farklı bir yerlerden (ç)alındığını söylüyor.O zaman onların hepsi aynı hikayeyi anlatıyor ki herkes birbirinden esinlenmiş oluyor.Bir de James Cameron’ın bu filmi 1998’de çekmesine karar verdiğini düşünürsek o yıldan sonraki hikayelerden arak demek baya bir haksızlık olur bence.
@Masis
Tabiki zevkler tartışılmaz.Biraz sert bir eleştiri olduğunu düşündüm o kadar.Yoksa yazınız muhalif bir yazı olarak gayet güçlü.Zaten ötekisinema yazarlarının farkı burda.Ailecek beğeniyoruz efendim (:
avatar, 2012 ve district 9 arasında dönüyor bütün ilgi ve konuşmalar ama kenardan köşeden moon ve pandorum gibi aşmış şahaserlerin değeri yıllar sonra anlaşılacak eminim ki.
Valla sertliği ayarladığımı düşünüyordum. Mesela fanboyların eleştirenlere saldırılarına bakarsanız benden çok daha sert geliyorlar:) Ama yine de sert de kaçmış olabilir Cameron’un zoruna gitmesin.
Benim için yeni bir dünya yaratmak Ormana zilyon tane dünyada benzeri olan hayvanları koymak değildir. Star Wars, Lord of the Rings’dir. Jurrassic park benzeri bir atmosferle yeni dünya yarattım diye gelirlerse karşıma ben de eleştiririm. Şu filmde elfler, hobbitler, uruk-hailer, r2d2,c3po, Darth Vader, Yoda gibi bir karakter bulabiliyor muyuz? Sorun budur.
umarım yanlış anlaşılmaz ama bir fikrimi paylaşmak ve bir yanlışı düzeltmek isterim.
bir filme iyi bir film demek için, filmde kendimizi karakterlerin yerinde hissetmek istememiz yeter şart değil! eğer öyle olsaydı bütün porno filmler “iyi birer film” olurdu…
arkadaşların da dediği gibi Avatar’ı James Cameron değil de yeni bir isim çekseydi ayakta alkışlardık. ama Cameron bu filmle cyberpunk, bilim kurgu, hardcore kavramlarını elinin tersiyle iterek bize kendi çizgisinin çok altında bir “deneyim” yaşattığı için hayal kırıklığına uğrattı.
ben bunu Cameron’un artık yaşlanıyor olmasına bağlıyorum. yaşlanıp “sage” olacağını düşünen biri gibi davranıyor ama olamıyor… dede olana kadar insanoğlu hep savaş verir, savunma mekanizması hep açıktır. “velev ki” dede olsun, o zaman şefkat dolu bir ruh gelir sanki içine, çocukları sarar sever… çocuklara anlayabilecekleri, içinde hayal kurabilecekleri masallar anlatır…
saçmaladım sanki :)
Filmin bende çöktüğü nokta da “ilk” ve “benzersiz” olma vaadidir. Na’vi – Kızılderili etkileşimi işi sıkıcılaştırabilecek kadar fazla… Jake Sully’nin kabileye adaptasyonu sırasında avladığı geyik benzeri Pandora hayvanının bedenine dokunarak ettiği dua beni hemen “The Last of The Mohicans”ın başlarında bulunan aynı sahneye ışınlayıverdi.
Söylediğim gibi film yapımcıları artık 13-20 arası insanlar için film çekiyorlar… Onlar boş bir bardak ve izledikleri herşeyi onlara yeni numaralarmış gibi satmak daha kolay… Ayrıca onlar gerçek müşteriler… Yani sinemaya kadar gidip bilet alıp film izleyenler onlar… Ben Terminatör’ü seyrettiğimde video furyasının ortasındaki bir ergendim. Aliens’i izlemem de aynı yıllara denk gelir. O zaman da o filmler bizim için yapılıyordu, babalarımız için değil… Atilla Dorsay 1986 yılında Milliyet gazetesinin kuponla verdiği 500 sayfada 5000 film kitabında “Terminatör” için “saçma sapan ve geri zekalı bir çizgi roman uyarlaması diye yazdığında küplere binmiştim. Şimdi neredeyse biz de aynı durumda kalıp Muppet Show’daki locada oturan 2 yaşlı kukla gibi “o şuradan, bu buradan” diye kulp takmak durumunda kalıyoruz.
Artık bizim gibi seyirciler için eğlence/aksiyon sinemasında yeni ve hiç görülmemiş bir şey olamayacağını Avatar’la anladım. Keşke 17 yaşında izleyip yaratmak istediği hipnozun etkisine girebilseydim…
Not:Bu samimi bir “keşke”dir.
Masis bundan sonra yazılarının altına PH derecesini yaz :)
her yorum yazacağımda unutuyorum sonra hayıflanıyorum…
avatar denen cihaz nasıl bir teknolojiyle çalışıyor anlamıyorum…
tüm hiper teknolojik iletişim araçları, bilgisayarlar bile ruhlar ağacının oralarda biyerlerdeki bilmemne akılı makılı bölgede çalışmazken avatar cihazı hiç parazitlenmeden çalışmaya devam ediyordu ki apışıp kalıyor insan…
Sevgili Can Kırık,
İslam Çupi’nin ünlü dizelerinde ”Fenerbahçe” yerine ”Avatar”ı koyunca senin dediğini çok güzel açıklıyo bak.
Avatar’ın büyüklüğü ne şampiyonluk büyüklüğü,
Ne kupa büyüklüğüdür.
Onun büyüklüğü başka bir büyüklüktür işte.
Adı konamaz..
İslam Çupi
Henüz filmi izlemedim ama aşağı yukarı yazıdan sonra kafamda iyice şekillendi..Büyük bir hayal kırıklığı bekliyordum bende. Sonuçta Alien ve Terminator gibi başyapıtlardan sonra(Titanic’i de bunlara ekleyebiliriz) James Cameron’dan yine sinema tarihine geçecek bir film bekleniyor olması yönetmene haksızlık sayılmamalı..
Filmi izlemedim hala…
izlememe sebebim Italyada filmin dublajla gösterimde olması o yüzden aralık istanbul seferimi bekliyorum. Trailerda filmin battlestar galacticaya benzerliği dikkatimi çekti..
yorumlarda 2 nokta gözüme çarptı:
1- amerika, amerikanlar ve onların zevkleri vs vs….
Malesef tam katılamıyorum. msela Spub web gayet kısa boyluydu ama bir yıldız dı :) şaka bir yana bahsedilen durum amerikanın 90ların ortasından beridir sinemaya taşıdığıbir durum. 50ler 60lardan sonra 70-80 dönemimde anti kahraman döneminde sonra 2000lerde yine süper insan konsepti ve yüzeysellik öne cıktı.. Bunun adına tıkanıklık denir :)
2- Filmin promosyonu ve iddia….
Promosyon benim yerime karar veriyor ve bir sürü şey vaadediyor. Bu yüzden zaten biraz ilgili bir insanın hayalkırıklığına uğraması gayet normal..
Öncelikle filmi beğendiğimi belirteyim. Daha sonra yazacaklarım açısından önemli.
Masis’in dediklerine tek tek katılıyorum. Senaryo açısından aciz bir film. Kesinlikle sokaktan çevireceğimiz 100 kişiye, “Çok değerli bir maden içeren bir gezegen, ve orada yaşayan insan benzeri uzaylılar bulsak nasıl bir senaryo olurdu?” diye sorsak bu senaryoyu şöyle ya da böyle çıkartırdık. Bu konuda kimse hayır demiyor sanırım :) Hatta körün gözüne sokarcasına bir Toruk hikayesi var ki, tüm filmi tekrar gözden geçirtebilir.
Ancak, bunlardan öte, – bence – “Yeni Sinema” olarak adlandırılan şey, Masis’in “görsel şölen safsatası” olarak değerlendirdiği durum. Bundan sonra çok bütçeli ve “Yeni Sinema” olarak değerlendirilen bir çok film göreceğimizi sanıyorum. Cameron, yeni bir baş yapıt yapma düşüncesindeyken sadece görsel anlamda bir baş yapıt düşünüyordu. Ancak 14 yıl önce hayal ettikleri, günümüz sinemasında ve bilgisayar dünyasında normalleştirilmiş, hatta suyu çıkarılmış şeyler. Eğer filmi 10 yıl kadar önce izlemiş olsaydık, eminim kimse hikayeyi konuşma derdine girmeyecekti. Tabii bu bir özür değil.
Yine de Cameron’ın sinema dehası olduğunu, filmde kullandığı peyzajlardan ve sahnelerden görebiliyoruz. Cameron, çok tehlikeli ama bir o kadar da etkileyici olan “derin derinlik” hissiyatını bize yaşatıyor. Sahne seçimleri dar ama derinlik hissi veren görseller olmaktan çok, uzun uzadıya giden, derinlik hissinin kaybettirme ve çiğlik yaratma riski olan seçimler. Özellikle uçan dağlardan Pandora yüzeyine doğru bakış esnasında yükseklik korkusu hissini bize yaşattırabiliyor Cameron ve ekibi. Ancak uçuş Sahneleri için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Sanki uçuş sahnelerinde tehlikeyi, hızı ve kesici rzgarı hissettirmek yerine, sade bir biçimde “uçak gibi ne olacak” geçiştirmesini tercih etmişler. Film görselliği konusunda yapabileceğim nadir olumsuz eleştirilerden biri bu sanırım. Bu 3D uygulamasından etkilenmemin sebebi XSpan3d olabilir. IMAX ile izlemediğim için karşılaştırma yapamıyorum. (Not: iki teknoloji arasındaki 10 farkı bulun? Benim hiç bir fikrim yok.)
Bundan başka Cameron’ın Tanrıcılık oynadığını ama bunu yaparken, bilimden uzaklaşmak yerine bir “sahte doğal seleksiyon ve evrim” tercih ettiğini söyleyebilirim. Masis’in “Dünyada benzeri olan yaratıklar çıkarmak” değerlendirmesine katılmıyorum. “Evrim başka gezegende olsa ne olurdu” sorusunu ekip (burada sadece Cameron’un başarısı olacağını sanmıyorum) kendi dehası ve gerçekliği içinde, bilimsel gerçekleri dayanak alarak cevapladığını söyleyebilirim. Tabii, filmi sadece botanik ve zoolojik çeşitlilik açısından inceleyebilecek fırsatım olmadı. İlk izlenimim geniş bir yelpazede çeşitlilik oluşturmak istedikleri yönünde. “Görsel Şölen” çok hızlı biçimde ilerlememe neden oldu. Ancak, Toruk’un tek olması veya öyleymiş izlenimi verilmesi, hikaye kurabilme çabasından mı? yoksa çeşitliliği arttırmak için gerekli çabada bir tembellik mi? emin olamadım.
Bu yüzden de filmin ilk yarısında, Pandora doğalını izlerken gördüğüm ve hissettiğim ahenk için, bu bir hikaye olarak anlatılmamalı, bir belgesel olarak devam etmeli düşüncesi ile çırpınıyordum.
İşte bu yüzden, bu görsellik “Yeni Sinema” olmamalı “Yeni Belgesel” olmalı diyorum. Doğa belgeseli yapımcılarının acil olarak bütçelerini arttırarak, burada kullanılan teknolojilere ulaşmalılar.
Benim anlamadığım bir konu Avatar için “10-15 yılda hazırlandı” tarzındaki iddaalar. Filmde sinema teknolojisine yenilik getirecek teknikler kullanıldığı iddaa ediliyor. Doğrudur, kullanılmıştır ama filmin çekimlerinin son 1-1,5 sene içerisinde yapıldığını düşünüyorum. “10-15 yılda hazırlandı” gibi bir durum ortada yok (çekimleri kastediyorum). Muhtemelen Cameron 10-15 sene önce böyle bir film yapayım dedi daha sonra yapımcı, stüdyo, senarist vb. konularda yaşanan gecikme ve/veya sorunlar sebebiyle proje hep rafa kaldırıldı. Son olarak da film ekibinin takviminin planlaması için beklenmiştir. Biz Yeşilçam’da olanaksızlıklardan bahsederiz ama sinemada son teknoloji olan ekipmanların da sayıca çok olmadığını biliyorum. Mesela “The Dark Knight” filminin IMAX çekimlerinin bazı sahnelerinde dünyada 3 tane bulunan IMAX kameralarından (farklı çekimler için farklı kameralar kullanılıyormuş) bir tanesi kullanılırken kırılmış. İşin özü; günümüzde Hollywood’da bir filmin çekileceği kesinlik kazandıktan sonra en fazla 2 sene sonra film gösterime giriyor. Bu sürenin ilk senesi yönetmen, senaryo ve oyuncuların belirlenmesi ile geçiyor. Daha sonra 2 ayda çekimler bitiyor ve filmin tanıtım süreci başlıyor. Eş zamanlı olarak da filmin görsel efekt düzenlemeleri ve montajı yapılıyor.
Filmi henüz izleyemedim ama bildiğim kadarıyla bu filmin en iddialı yönü görüntüleri ve şimdiye kadar sinemada görülmeyen teknolojisi. Site ve yazarların isyan ettiği yönse sadece görselliğe odaklanıldığı. Yoksa ötekisinemada olduğu gibi bir çok referans verilerek orijinallik açısından tüm dünyada çürütülmüş bir senaryo ve hikayeye sahip şimdiden. İşin garibi Cameron bu durumu zaten ‘senaryo ve hikaye açısından böyle bir film görmediniz’ gibi bir iddiayla sunmamış. Yıllardır hayalini kurduğu teknolojiye Yüzüklerin Efendisi’ndeki Gollum animasyonunu gördükten sonra ikna olarak bu hikayeyi sinemaya uyarlamaya karar vermiş. Bunun öncesinde hikayenin oluşması ve çekim aşamasına gelmesi 10-15 yılı buluyor. Yani eleştirilen bir çok nokta bu durum göze alındığında zaten arka planda kalıyor. Filmin en etkileyici ve iddialı yanı şimdiye kadar sinemada görülen 3 boyut ve görsellik teknolojisinin ötesini vaadetmesi. Eğer filmin görselliği şimdiye kadar görülmeyen bir etkileyicilik vaad ediyorsa Avatar başarılı bir filmdir. Bu noktada özellikle yazarların isyanını haklı bulmakla beraber belki de yaşadıkları deneyimden hoşnut olmamalarını bir noktada bu yazıya bağlayabiliriz.
https://www.otekisinema.com/2009/12/19/avatari-imax-izleyememek/
Başta da dediğim gibi filmi henüz izlememe rağmen Avatar’ı 2012 gibi sadece görsellikle prim yapmaya çalışan bir yapım olarak görülmesine ve bu sitede genel anlamda olumsuz yorumlanmasına katılmadığımı söylemek isterim. Dreamworks’ün ortaklarından Jeffrey Katzenberg’in söylediğine göre sinema şimdiye kadar iki büyük devrim geçirmiş. Ses ve renk. (Katılmamak elde değil) Üçüncüsü ise bu filmdeki görüntü teknolojisi olacakmış ve Cameron’un dediğine göre yeni teknoloji bu filmin öncülüğünde şekillenecekmiş. Sinemada devrim yaratması ve filmin en büyük iddiası bu olsa gerek. Filme bu açıdan bakıldığında belki farklı bir tat yaratabilir. En azından eskilerin bir çok fantastik, aksiyon, bilimkurgu, gerilim vs. türünde filmlerine öteki taraftan bakan ötekisinema olarak.
Edit: Spielberg/Cameron düzeltmesi
Sinemadaki ses ve renk devrimi ile bu filmi bir tutmak tam bir pazarlama saçmalığı, kargalar güler afedersiniz. Zaten olan bir teknolojiyi geliştirmekle devrim yapmak arasında fark vardır. Dreamworks’e ve size evrim ve devrim kelimelerinin sözlük anlamlarını iyi incelemenizi salık verebilirim ancak. Saygılar…
Evrim: Zaman içinde birdenbire olmayan, kesintisiz, niteliksel ve niceliksel gelişme süreci. http://www.tdk.gov.tr/TR/Genel/SozBul.aspx?F6E10F8892433CFFAAF6AA849816B2EF4376734BED947CDE&Kelime=evrim
Devrim: Belli bir alanda hızlı, köklü ve nitelikli değişiklik. http://www.tdk.gov.tr/TR/Genel/SozBul.aspx?F6E10F8892433CFFAAF6AA849816B2EF4376734BED947CDE&Kelime=evrim
Avatar sinema sektörünün Sigway’idir.
Bu arada filmi izlemediğimden yukardaki yorumum Avatar’la ilgili düşüncelerimden çok, getirdiği beklenti ve iddialı sözler üzerineydi. Bahsettiğim devrim iddiasını katıldığımdan değil bilgi anlamında söylemiştim. İzledikten sonra yazıyı ve yorumları bir de o gözle okuyacağım.
Filmi henüz izlemedim ama bence sinemada devrim işitsel ve görsel duyular haricinde diğer duyulara hitap edildiğinde olacaktır. İzlediğimiz sahnedeki bir kokuyu, aksiyonu veya başrol oyuncusunun hislerini gerçekten seyirciye hissettirdiği zaman benim için devrim sayılır. Şu andaki filmlerde şu sahnede çok heyecanlıydı değil mi diye sorulduğunda izleyen herkes farklı cevap verebilir. Mesela bir düşme hissini gerçekten seyirciye hissettirebilseler. Veya gerçek korkuyu, endişeyi. Bir başka örnek The Fotgotten(2004)’deki gibi sağ taraftan aniden araba çarpma sahnesinde sarsıntıyı seyirciye aynen hissettirmediği sürece ne anlamı var. Belki bunları geniş kitlelere sunmak şu an için çok ütopik gelebilir ama illaki gelişen teknoloji ile bir gün mümkün olacaktır.
Tüm bunların haricinde Avatar’ın 3D ile sunduğu görsellik yaratılan dünyanın ve hayal gücünün farklı sunulmasından başka birşey değil.Aynı teknoloji ve imkanları başka yönetmene ve CGI firmasına verseniz belki çok farklı bir film izleyebilirdik. Bugün Avatar’dan çok daha güzel efektlere sahip 3d olmayan filmler zaten mevcut hepimiz biliyoruz. Gün geçtikçe gelişen görsel ve işitsel teknoloji sayesinde kısa süre sonra şu anda gelinen noktayı her halükarda arkamızda bırakacağız. Sinemanın geleceği diğer duyulara hitap edebilmesi ile gerçekleşebilecekir. Bilmem düşüncelerime katılır mısınız?
Uzun bir süredir ötekisinema takipçisiyim.Şimdiye kadar hep öğretici,ufkumu açıcı bir site(blog)olmuş olan ötekisinema’ya düşüncelerimi yazma ihtiyacı hissetmemiştim.”Yok gardaşım siz anlamıyonuz taş gibi film olmuş” sığlığıyla konuya yaklaşmak istemiyorum ama hatırı sayılır sayıda film izlemiş bir sinema sever olarak şöyle bir hafızamı yokluyorum ve diyorum ki; Avatar ,Amerikan sinema endüstrisinin ortaya çıkardığı tüm faşizan,ırkçı,ben merkezci,yabancılaştırıcı,korku pompalayan tüm diğerlerinden ayrılan bir film olmuş(az bir şey mi?).Görsel efektlere ve canlandırmaya gelince, iki çeşit tepki gösterirdim.1-Kötü olmuş be.2-Vay,adamlar ne kadar gerçekçi yapmışlar ya.Avatar için her ikisi de geçerli değil.Çünkü film boyunca bunu hiç düşünmediğimi fark ettim.Bunu düşündürmeyecek kadar iyiydi…Konu olarak çığır açmış bir film midir?Hayır.Ama çığır açmak öyle zırt pırt yapılan bir şey değildir sanatın ve hayatın hiçbir alanında.Son olarak nasıl bir filmdir Avatar.Evet gardaşım TAŞ gibi bir filmdir kanımca.
Bordan; http://ff.im/dm3E1
Avatar filmi mutlaka 3D geniş bir perdede mümkünse Türkiyede
sadece 2 adet olan en gelişmiş sinema teknolojisi İMAX 3D de
izlenmeli.
(istanbul ve Ankara da)
ben istanbul istinyepark 3d imax ta izledim
Ben Hayatımda böyle kaliteli bir film görmedim.
konusu olsun ses ve görsel efektler olsun 3d si olsun
mükemmel bir filmdi.
Mutlaka izleyin.
pc de yada korsan dvd de izleyenler izledim demesin.
imax kamera ile çekilmiş bu filmin kalitesini ancak imax perde ile anlayabilirsiniz.
Slum dog Millioner de klişeydi hele türk sinemasında belki bin tane örneği vardır, ben birisi çıkıpta desin diye beklemiştim bu benim senaryomdu diye ama çıkmadı.(Belki çıkmıştır duymadım.) Onu müthiş bir film yapan hikayesinden çok bu hikayeyi nasıl anlattığıydı. Avatar da aynı şekilde size hikayeyi öyle bir anlatıyor ki son sahnede ‘kendi türüne ihanet etmek nasıl bir his’ repliğine kadar ne yaptığını fark etmiyorsun. Bir anda savaşanların Naviler ve insanlar olduğunu fark ediyorsun. Film seni o kadar avcuna almışki biz ile onların savaşı olmuş senin için, Ölen navi için üzülüp ölen insan asker için oh bir pislik daha temizlendi diyorsun. Bu yönetmenliktir hikayenin başarısıdır.L…
Bu yüzden de Slumdog’u, veya Avatar’ı çok seven kadar çok nefret eden de var. “Seni seviyorum” demek gibi. Kimin ağzından nasıl çıktığı önemli. Önceden de dediğim gibi konu klişe olabilir ama benim gibi çok da aksiyon meraklısı olmayan birini sıkmıyorsa iyi bir şeyler vardır. Film hakkında medyada fazla pompalama olduğu doğru. Son çıkan tartışmayı duymuşunuzdur, söz konusu ırk Türkler olabilir mi diye. Laf olsun da… Yine de sinemaya meraklı insanlar olarak bu ve benzeri bombardımanların arkasının boş olduğunu çoktan anlamış olmamız gerekmiyor mu? “The Exorcist’den beri yapılmış en korkunç film” tanıtımından en çok çekmiş kuşak biz değil miyiz? The Island gösterime gireceğinde de acayip bir klon tartışması olmuştu. Avatar’ın en iyi, en özgün, en politik söylemli film olmaması hiç umurumda değil. Ama “iyi” bir sinema örneği olduğunu düşünüyorum.
Tabii bu lafları söyleyenin, örneğin ilk Matrix’i felsefik bir bilimkurgu olarak değil, felsefe makyajlı iyi bir aksiyon filmi olarak gördüğünü hatırlatayım. Bu yüzden de ciddi bilimkurgu meraklılarının Avatar’ı kızgınlıkla izlemesini doğal karşılıyorum.
Bu sayfaya girerken “otekisinema avatar filmine ne methiyeler düzmüş bir bakayım” diye düşünmüyordum tabi,ama bu kadar muhalif bir yazı ile karşılaşmayı da hiç beklemiyordum. Yazarlarımızdan birisi mide bulantısı bile geçirmiş bir ara. Yazının başlığı “Avatar(2009)” yerine, “Kahrolası Avatar!” ya da “Kahrolsun Avatar!” olarak değiştirilirse içeriğine daha uygun olur kanımca. Bunu ciddiyetle yazıyorum. Çünkü yazılanın içeriğine baktığımda “Avatar” filmiyle ilgili objektif bir incelemenin değil, otekisinema yazarlarının niçin bu filmi sevmediği, yahut nefret ettiği konusununun yer aldığını görüyorum. (“Şu sahne şu filmden, senaryo şuradan, James Cameron’dan daha iyisini beklerdik, hah bak şu sitedeki arkadaşlar Delgo animasyonuyla olan benzerlikleri yakalamışlar sağolsunlar, bak gördünüzmü iğrenç işte iiğğğğ…”) Yani başlıkla içerik büyük bir tezat oluşturmuş. Ben sığ bir yaklaşım gördüm bu yazılarda, başka bir şey değil. Elbette teknik incelemeler yapılacak, varsa diğer filmlerle ve senaryolarla benzerlikler anlatılacaktır, sonuçta bir inceleme yazısıdır bu. Ama yazılardaki uslubun kendisi, incelemeyi bile gölgede bırakmış. Daha önce otekisinema’da böyle bir şeyle karşılaşmamıştım, ilginç buldum bu durumu. “Kahrolsun Avatar!” diyor ve iyi günler diliyorum.
Slavoj Zizek Avatar’ı yazmış:
http://bit.ly/c2O5Bp
Masis keşke oscarı ‘Avatar’ alsaydı. ‘The Hurt Locker’ almış inanamıyorum. Yoo inanıyorum niye inanmayayım bu Hollywood. Allah hepsini bildiği gibi yapsın..
Yasin Avatar’ın düzgün bir ödül alamaması ne kadar doğru ise ‘The Hurt Locker’’ın ödülleri toplaması da o kadar yanlış bana göre. Ama filmi seyrettiğimde Oscarları toplar demiştim zaten, şaşırmadım. Tam Amerikan kafasına göre bir savaş filmi, tüm Amerikan askerleri barış elçisi Tüm Iraklılar ise şerefsiz teroristler. Daha ne olsun.
The Hurt Locker’ı anlattığı öykü açısından değil ama yönetmenliği açısından çok beğendim. Bigelow, her ne kadar sesini pek duyuramasa da önemsediğim filmlere sahip. O yüzden sonuçlar rahatsız etmedi beni. Ama Oscar ödüllerini geçen yıl hangi filmin aldığını hemen anımsayacak kadar da önemsemiyorum, o ayrı. Ayrıca Amerika’da verilen tamamen endüstriye yönelik bir ödül sistemi olduğuna göre niye bu kadar eleştiriliyor? Yok, aslında anlamak mümkün. O kadar umursuyor isek niye bir Cannes, Altın Ayı, Sundance, İstanbul gibi popüler olanlar tartışma/memnuniyet yaratmıyor bizde, ona bakmak lazım.
Öykü demişken, Redacted’ı hatırlayan kaç kişi var?
Arkadaşlar filimden çok derin anlamlar çıkarmanıza gerek yok filimdeki anlatılan olay şu başka bir gezegende çok değerli bir madenin üzerinde kendi güzellikleri içinde yaşıyan bir uygarlık ve o madeni almak için başka bir gezegende olsa çıkarları doğrultusunda saldırmaktan çekinmeyen bir ülke yani amerika ve bir kaç sağ duyulu insanın isyanı hepsi bu.
Amerikan sineması artık ne üretse yaranamayacak bir hale geldi entelektüel sinema izleyicisine. Zizek ile aynı görüşleri taşıyan Masis Üşenmez in senaryoya dair eleştirilerini de bu noktada normal karşılamak gerekiyor. Artık Lucas lar ve Spielberg ler kendi varislerini yaratamadan imparatorluklarını kurmuş iken James Cameron gibi kendi senaryosunu ilk denemesinde görsellik ile sunan birinden de deha olsa da fazla şey beklememek gerektiğini düşünnüyorum,beklersek de bu ona haksızlık olacaktır nitekim yeni bir star wars konseptinde aynı yoğunlukta bir film kolay kolay çekilemez bana göre, bu zaman alacaktır.
Hikayenin ana temasını Zizek in ilkeller aptaldır horgörüsü olarak düşünüldüğü şeklinde algılamanın bence fazla idealist bir yanı var. Yani ilkellerin kendi kaderlerini kendilerinin tayin edebileceği fikrini sinemada görmek istemek bu gibi konularda bence son derece manasız. Neden diyeceksiniz. Cameron senaryoya dair olarak bir defasında çevreyle ilgili filmler yapmamız gerek demişti bu benxce eleştirilecek bir şey değil. Ayrıca Navi lerin kızılderililere benzemesinin eleştirilme maksadını anlamak hiç mümkün değil lakin kızılderili denilen doğa kültürünün özünde doğanın ruhuna ve ahengine olan makineleşme öncesi bir ruh hali mevcuttur ve bu durumun kızılderililere has görülen bir kültür klişesi olarak görülmesi bence James Cameron un değil, doğaya saygıyla yaşayanları banal bir klişe olarak görme eğiliminde olan entellektüellerdir kusura bakmayın.
Filmin başında olayların gidişatı zaten bu makinalaşma ile doğa arasındaki ikilem üzerine kurulmuş. Amerikalı olarak sunulmuş ki gerçekten de öyleyiz hepimiz hiç kusura bakmayın, (amerikalılar uzaylı değil) bir gezegen bulur bulmaz orada kim ne yapar, nasıl yaşar bakmadan ordusunu, madencisini, hatta kafasına göre misyon biçebileceğini umduğu ve bu misyona karşı gelirse hain ilan edeceği bilim adamlarını oraya yığarak her şeyi sömürülecek yeni bir kaynak olarak görüyor. Buna da gelişme diyor güya halkına da iyilik getiriyor. Bunu dünyada yapanlar filmlerde ve politikada sadece amerikalılar gibi görünse de bunun nedeni sadece en pahalı araçlara ve teknolojiye amerikalılar sahip olduğu içindir, başka gezegene gidecek her dünyalı bu yüzden klasik birer amerikalı olacaktır. Bunun ötesinde doğa ile ahenk içinde yaşayan ırk veya tür adı ne olursa olsun, maden kaynakları için savaşmayı, acımasızca katliam yapmayı bilmeyeceği için bu durum ile ilk karşılaştığında bozguna uğraması da kaçınılmaz olacaktır. Nitekim doğal kültür kendisine el uzatanlara daimna kucak açar ve onun bu eli başka amaçlarla politik stratejilerle uzattığını anlamaz ve kendi iyiniyeti onun yenilgisine neden olur.
Bu noktada vatansever duygusal adamlar da bu toplumlara gerekir çünkü olağan koşullarda ilkel olan saf bir kültürün başına tüm kıyamet çöktürülmeden önce onların asıl niyetini önceden tahmin edebilmesi olasılık dışıdır bu derece vahşileşmemmişlerdir onlar ve gerçek vahlşileri doğada aramak manasız olup, vahşet teknolojiyle beraber, yaşayan her şeye karşı yıkıcı şekilde aynı oranda gelişen bir kültürdür.
Navi lerin veya kızılderililerin bunu önceden anlaması için, aralarında onlara sempati duyup kendi hiçliğini ve ruhsuzluğunu görebilecek bir ajana gereksinimi vardır. Çünkü zaten gerek naviler gerek kızılderililer biz onlara bulaşmadan önce kendi özgürlüklerine sahiptirler ve bunun türlü entrikalarla onların düşman yüzlerine gülünüp arkalarından plan yapılarak düşman bellenip ellerinden aşama aşama alınabileceğine inanmamaktadırlar. Bunu sadece bunu yaşam felsefesi haline getirmiş olan vahşi teknoloji ve savaş kültüründen birisi anlayabilir daha başındayken. Avatar da bilim insanlarının otoritenin eylem aracı olan askeri gücü karşısındaki boş iyi niyet çabasının da ne derece yetersiz ve kişisel niyetlerinden bağımsız bir asimilasyon aracına istekleri dışında alet olduğu güzel biçimde verilmiş lakin eğitmen ve araştırmacılar hiç de uzlaşmacı değildiler işgalcilere karşı. Fakat karşı tarafı kışkırtmak da düşündükleri şey değildi ki bunu yapan kişi de olsa olsa taraf değiştiren bitkin ve bıkkın bir savaş uzmanı olabilirdi.
Cameron bence ana temayı güzel betimlemiş ve finalde hiç bir şekilde taviz vermemeyi seçmiş diğer anlayışa ki bence bu da yeterince olumlu bir yaklaşım. Zizek gibi düşünüp ilkelleri kurtaran amerikalı kahramanlar temasına odaklanmak son derece politik bir ezilen taraf idealizmi oluşturmaktan öteye geçemiyor bu konuda felsefi açıdan lakin ilkellerin böylesi bir mutlak yıkımı yaşamadan önce anlamasının da yolu yok zaten bunu hiç bir zaman görmemişler, bilmemişler hatta ihtimal vermemişler.
Ders çıkarması gereken bu filmden veya temasından Belki de light solcular, Zizek ler ve bizlerizdir, onları doğayı kendi haline bırakıp, doğanın kendiliğinden düzelebileceğini, ilkelin hiç bir şeyden habersiz saf ruhu ile yıkımın asıl amacını her defasında önceden görüp her şekli ile her seferinmde yeniden savaşıp kazanabileceğini ummak ve bunun adına anti ırkçılık düşüncvesi diyerek öbürünü ırkçılık olarak manalandırmak; bence uygar kültür ve teknolojimizin ne derece tehditkar olabildiğini görmemek manasına gelir. Sempati beslememiz gereken taraf kırlardadır, makinelerimiz ile niyetlerimiz ile istesek de iyi niyetli olamayız ve ne derece zeki olurlarsa olsunlar insanlık barındıranların makineler karşısında şansuı yoktur çünkü makinacılık asla vicdan sahibi olmayıp, sadece nihai hedefi hesaba katan bir savaş ve yoketme aracııdır.
Bu noktada Cameron u ırkçılıkla suçlayanları da, kızılderililere benziyor navi ler diye alaya alanları da, Zizek i de en sert şekilde eşleştirmek mümkün çünkü kendilerini özerk ve oluşturulmuş bu sömürücü toplumdan ayrı görerek sadece eleştirmeyi marifet sanıyorlar,otuurdukları yerden kızılderililer de kendi kaderlerini çizme yeteneğine sahiptir diyorlar, onlar tamamen yokedildikten ve pasifize edilip unutulduktan sonra makinelerin gölgesinde bu mümkünmüş gibi. Çok komik gerçekten bu zihniyet. Cameron daha iyisini elbet yapabilirdi ancak o zaman seri film olarak düşünmesi gerekecekti avatar ı tek film olarak bunu sunmak yeterli değil,çok gerekliyse onu da başkaları yapabilir ayrıca kendisi vicdanını biraz rahatlattı bana göre bu filmi yaparak. Ayrıca Toruk Macto ya tek binen de bir dünyalı değil önceden Neytiri nin babası da benzer bir işgali bu şekilde sonlandırmış ancak bu filmde bize kendi işgalimiz gösterilmiş. Öyle bir işgal ki, kazanmak pahasına gezegendeki canlı yaşamını tamamen yoketmekten çekinmeyecek bir zihniyetin işgali. Bu size tanıdık gelmiyor mu hiç bir başka gezegenden? Konunun Navi lerin basiretsizliği ve aryan kurtarıcılığından ziyade doğrudan bizim doğaya karşı yıkıcılığımızın sınırsızlığı ve onun kaynak olmaktan öte anlamsız bulunuşu ile alakalı olduğunu düşünüyorum, elinde ok ile buna karşı sadece navi lerin mücadele etmesi gerektiğini düşünüp onlara katılan kişiyi de aryan üstünlüğü ile bağdaştırmak sadece bu durumu kanıksamış olmaya delalettir bana göre ve filmin vermek istediği temayı anlamaktan uzak olmaktır. Kaldı ki kurtarıcı denilen aryan temsilci, Navi ler sayesinde asıl düşmanı görebildi oraya İsa gibi kurtarıcı kimlik ile gitmediği gibi, Tarzan ile de ilgisi yok çünkü orman yaratıklarınca bebekten yetiştirilip kendiliğinden lider olmadı tüm canlılara. (Tarzan ı da afrikalılar büyütmedi hayvanlar içinde büyüdüğünden onlardan daha vahşiydi tek başına yaşardı afrika kabile köyünde değil. Ve Jane in merakı birbirlerine yaklaşma nedeni oldu her şeyden ırkçılık çıkarmak da yapılan her eseri küçümsemeye myilli olunduğunu ve herkesden akıllı olduğunu zannetmeye delalettir. Tarzan ın ırkçı oluş nedeni Jane ve Tarzan değildir başkadır, afrikalıların hepsinin yamyam olarak insanları diri diri yakan vahşiler olarak gösterilmesidir.) Filmde dünyamızı bizi anlatmak gerekiyordu bu yüzden de oraya bir askeri koymak şart idi Navi lerin savaşı olarak göstermek belki Zizek gibileri memnun edebilir ama bu bizim aslında ne olduğumuzu ve yaşamı ve doğayı ne şekilde aşama aşama zayıflatıp yok edebildiğimizi ve hala bunu sürdürebildiğimizi göstermez o vakit.
Avatar ı ikincxi kez izleyecek kadar da hayran olmadığımı belirtmeliyim ancak bu berbat olduğunu da göstermez, Cameron dan daha fazlasını beklemek zorunluluğunu da doğurmaz. Ona bakarsak Star Wars evreninde Yoda haricinde ki onun da aksiyonlarına pek rastlanmamıştır, tüm etkin master Jedi lar (süs olsun diye konup ilk ciddi rakip önünde düşenleri saymıyoruz) hünanoiddirler ona da mı ırkçı diyeceğiz. Yüzüklerin efendisi de ırkçı o zaman niye elf ler beyaz, Aragorn neden aryan kültüründen esintili, Sauron yandaşı olan tek insanlar niye araplara benziyor? Her şeyde ırkçılık bulunabilir bu mantaliteyle çünkü filmleri yapanlar, eserleri yazanlar kendi kültürel pencerelerinden bakıyorlar ve idealize ediyorlar olayları haliyle. Bu türden eleştiriler, yok sinema tekniği önceden kullanılmış, yok bu tema şu filmde de varmış falan bence komik eleştiriler çünkü tamamen özgün bir şey ortaya konduğu zaman da kimse oturup ondan bahsetmiyor bile, unutulup gidiyor bu sefer de o yapım.
Düşüncelerime biraz da Murat’ın son cümlesinden yola çıkarak cevap vermek istiyorum.
Star Wars’u çok severim iflah olmaz bir koleksiyoncusuyum.
Ancak star wars’ta lord of the rings romanından oldukça çok noktada esinlenmiştir. Yani ben star wars’u ilk kez izlerken bugün üzerine oyunlar yaratılan bir evren, bir sürü ırk, oyuncak malzemesi olacak ücübe veya jedilerin tarihini falan düşünmemiştim.
Hatta o gün ki izlediğim ruh halini göz önüne koyarsam bugün yeniden baktığımda ve yeni çevrilen 3 film aradan çıkarttığımızda Luke = Frodo olayına kadar gidebilirim. Unutmayalım ki Tolkien’in romanını Lucas büyük ihtimal hatmetmişti o dönemde, tabi o gün göremezdik bunu…
Luke benim için tipik bir 80ler anti kahraman kahramandı tüm zayıflıklarına rağmen iyi niyeti, iç çelişkileri ile mutlak kötüye sonunda galip gelen bir 80ler teenage- büyüyeni idi bence Lucasta ilk 2 filmde bunu düşünmüştü ya… neyse esinlenmesi zamanla ne kadar oyuncak satarıma sonrada evren yaratıp bilgisayar oyunu yaparıma gitti.. ha iyi yönelride var old republic gibi ama.. işte napalım ihanet uğradık bir kere Muratçım…
Neden Avatar’da Star Warstan bahsettim? Çünkü bazen durduğumuz nokta, içinde bulunduğumuz dönem, hatta yaşımız ve yaşadıklarımız birçok noktada etkili oluyor.
Ama önceki bazı kültleri düşününce o gün basın ve medya araçları bugünki kadar etki altına alabilecek şekilde değildi, heryerden inanılmaz bir baskı ve yorum gelmiyordu.
Bazı şeyler 80lerde kapanın elinde kalıyordu, yani bir yerlerden esinlenseler de aşırsalarda bugün ki gibi bir kontrol mekanizması da yoktu ama bir gerçekten daha var o da 80lerde hala hayalgücü yaratıcılık için en önemli araçtı, bir mouse değil…
O yüzden bazı şeyler artık değişti. Bazı şeyler çok zor.
Bu arada oryantilizm etkili herşeyin beni ağır rahatsız ettiğini ve eleştirilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Yüzüklerin efendisinde oryantilizm yapılıp Sauron’ın ordusundakiler araplara benziyrosan en okkalısından eleştiriyi basacaksın oryantalizme de eyvallah demeyelim bari…
Sn Utku ya cevap olarak. Yüzüklerin efendisinde onların araplara benzeme nedeni çöl iklimi de olabilir haliyle örtü kullanıyorlar insanlar çöllerde aşırı rüzgarlar içinde, fil in abartılısı fülleri de vardı. Ayrıca bu yorum yönetmenin bir görseli kitap da onların giyim kuşamına dair pek ayrıntı yok neyi eleştireceğiz yönetmen ne yapsa birilerine benzeyecekler haliyle. Oryantalizmi eleştirme zorunluluğu da yok gerekirse başka yerde eleştiririm sn Utku değil mi? Neyse,herkes farklı düşünüyor elbet aynı dşünmemiz imkansız zaten, lakin ben Luke ile Frodo yu hiç ilişkilendiremem veya Yoda ile Gandalf ı bence son derce farklı klasmanlardır fantastikm kurgu ile bilim kurgu gerek felsefellerinde gerek karakterlerin özelliklerinde. Yek benzerlik kurabilirim iki seri arasında o da güç sahibi olayım derken insanın hırsı yüzünden önce yanlışlıkla sonra da bilerek kötülüğe başlayıp karanlık tarafa geçmesi ki, avatar da dahil olmak üzere fantastik öykülerde de asıl temel genelde bu olur, klasik mitolojilerdeki şeytani yaratıklar dışında amaçsızca görecv icabı kötü olmaz pek kinmse ard arda hatalardan olur.
Sevgili Ercan
Ben bu internetin herkesin her konuda fikir yürütme yönünü çok seviyorum. Bu sayede hepimiz özgürce fikirlerimizi paylaşabiliyoruz ve düşüncelerimizi istediğimiz şekilde başka insanlara aktarabiliyoruz.
Her insan hatada yapabilir, yanlış olabilir düzeltebilir. Bu noktada herkesin herkese karşı toleransı ve hata payı bırakması gerekiyor. Öncelikle bilgi sahibi olmadığın bir konuda fikirlerini paylaşama hatasına düşmene üzüldüm bu sebeple dilim döndüğünce konuyu anlatmak ve paylaşmak isterim.
Öncelikle Star Wars, Yüzüklerin Efendisin etkilenmiştir diyerek eksik bilgi vermişim. Pek çok etkilendiği yer vardır bu da çok normaldir… Oz büyücüsünü ve Ilyada ve Odesia yı katmam gerekiyor. Tabi işin içine Flash Gordon vs de girer neyse biz ana eksende duralım…
Etkilenmek esinlenmek birebri almak değildir, ama madem ki sen bunu radikal olarak birebir almışa getirdin bende sana düşünmen için birkaç nokta sunayım…
Ha laf aramızda star wars’u seven ve lucas’ın yüzklerin efendisinden etkilenemdiğini düşünen briisinin kötü bir film izleyicisi olduğunu düşünürüm …ama o kadar nokta atışı yapmayalım.
Biliyorsun ki George Lucas Star Wars’un yaratıcısı…
Sanırım buna karşı çıkmazsın :) 1954te basılan Yüzüklerin Efendisinin o dönem ve sonrasına o yaştakilere nasıl bir etki yaptığını anlatmama gerek yok.
Tabi yüzüklerin efendisi Türkiyede çok önemli olmasada 50lerden 60lardan itibaren batı edebaytındaki en önemli fantazi romanlarından birisidir ve etki etmemesi saçma olurdu.
Yanis en sabaha kadar lucas etkilenmez esinlenmez de 20li 30lu yaşlarında fantazi dünyası geniş ve star wars gibi bri film yaratan brisinin Tolkien’den etkilenmemiş olması saçma olur.
Mesela Endor ismi senin için bir araştırma malzemesi olabilir.
Tesadüf mü yoksa :)
Ayrıca Orijinal Star wars izleyen birisi Öğreten adamı Yoda değil Ben Kenobi olarak görür (bkz new hope). O yüzden gandalf obi wan’dır.
Yine ilk olarak new hope tan itibaren izlemiş olsaydın Luke’un aynı frodo gibi zaman içinde tecrübe kazanarak gelişimi vardır. Ancak jedi’nin dönüşünde artık yoluna tam güvenle gidebilen bir jedi olmuştur.
Ama öte yandan Luke Aragorn alakası da kurabiliriz.
Yine okuduğum bazı yerlerde Lucas hep yüzüklerin efendisi etkisini söyler.
ha madem böyle bir formülün varlığını kabul ediyorsun ki bütün klasik mitolojiler diye genellemişsin o zaman kuracağın mantık umarım bundan sonra daha farklı olur. Kaldı ki yine tekrar edeyim esinlenmek çok acaip bir durum değildir sen yazdığımın özünü kaçırmışsın orada.
Aslında Lucas’ı eleştirmiyorum çünkü Sheakspear de yunan mitolojisindne etkilenmişti büyük ihtimal. Ama sen birebir alma hatasına düşmüşsün ve birebir de iyi ele alamamışsın.
Bu arada eğer sen oryanyalizmden rahatsız olmuyrosna ve eleştirmemek gerek diyrosan yani deveelrle çöl ortasında bir izmir veya istanbul a eyvallah diyrosan birşey diyemem…
Bunların hiç biri seni tatmin etmediyse ve ingilizcen varsa:
Leslie Ellen jones
“Although the Star Wars movies were set in another galaxy and involved a lot of space ships, the basic story line was an epic quest, based in a rebellion against an evil empire that destroyed whole planets in its quest for power. Lucas has cited The Lord of the Rings as an influence on his conception of his epic, and as the success of Star Wars reverberated through the entertainment industry, a spate of fantasies hit the screens.”
“One of the elements Lucas had picked up from Tolkien seems to have been the recognition that different races speak different languages.”
Lucas hep Yüzüklerin Efendisi’ini çekmek istiyordu ama kısmet olmadı. Star Wars, Yüzüklerin Efendisi’nden ciddi anlamda esinlenmiş bir filmdir ama Lucas asıl benzetmesini senarist ve yapımcılığını yaptığı Willow / Söğüt filminde göstermiştir. Esinlenmenin de ötesinde bir etkilenme vardır o filmde…
Tartışmayı uzatıp saçmalaştırmak niyetinde değilim. Fakat bir iki şey ekleyerek bu güzel tartırşmaya katkıda bulunmak isterim. İyi bir izleyici değilim ama iyi bir bilim kurgu okuruyum. Star wars’la show tv’de tanışan kuşaktanım. orta okulda dune serisi okuduğumda star wars’ın dune evreninden büyük ölçüde etkilendiğini düşünmüştüm. Tabi o zaman bir tane sinema dergisi, internet gibi bir derya yoktu. Tabi y.e. e olan muhabbeti de etkilendiğini basitçe ortaya koyar.
işin suyunu çıkaracak olursak y.e. nin incilden( ki tolkien muhafazakar bir adamdı) incilinde tevrattan, tevratın da zeburdan etkilendiğini söyleyerek lucas’ın direkt davut’tan aparma iş çıkardığı söylenebilir ☺☺☺☺
Aristoteles sanat konusunda ilk sistematik eleştiri ve kuramı ortaya atan insandır. onun tragedya için yaptığı eleştiri bize sinema hakkında ilk ve önemli “esinti, çalıntı, apartı” tartışmasına götürür. Ki kendisi bu konuda ilk eleştiren ve ilk defa doğru cevabı verebilen kişidir de.
Sanatsal yaratımın katharsisle şekillendiği, özü itibarıyla varlıkları saf ontolojik biçemde yansıttığını söyler ve ekler. bir pegasus’ta saf yansıtmadır. Var olmayan bir şey sanatta yer bulamaz. at ve kanatlar birleşmiş. katlı-at( medusanın erkek çocuklarından) kurgulanmıştır. Yani pegasus imgesi gerçek yaşamdaki varoluşun soyut bir imgesi olmuştur. Ama pegasusu, kanatlı at olmanın dışında özgün kılan onun insan tabiatında özdeşimsel bir yere denk gelmesi olmuştur. Tragedya da gerçek olanın imgesel sunumudur. yani aslında yansıttığı gerçeğin kırılmış bir ifadesidir, der özetle. Tragedyanın özdeşimsel parçaları olduğu müddet bizce izlenir ve beğenilir kılar.Bu imgelerin ahenkle sunumu heykel ve tragedya için aynı koordinat ve tanımları içerir ki bu da bizi sanatın değer ve önemine ulaştırır, der. Bunu dışında birebir yansıtma birebir aktarma, özü itibarıyle çekici gelmez. ama sanatçı safsızlaşıp imgeleri tanrısal bir vizyonla sunabildiği ölçüde “katharsis” ve özdeşim gerçek olur, demiş.
Utku Uluer e de bu noktada katılıyorum. esinlenmemek imkansızdır. herhangi bir sanat dalı ait olduğu evrenin fiziksel duygusal şartları dışında olan, bilmediği bir unsuru yansıtamaz. Bu ancak tanrısal bir yaratıcılıkla mümkündür. Etkilenme, esinlenme kaçınılmazdır. Ayrıca bir zenginliktir. Tolkien okumayan bir adamın fantastik bir eser verebilmesi mümkündür ama yavan olmaz mı? Lucas fantastik eserinde bu zengin kaynaktan etkilenmiş, ordaki imgeleri kullanmış ama anlamlı bir bütün sunmayı becerebilmiştir. bu yüzden hala üstüne ne giydirsek gidiyor olayındadır kendisi.
Fakat avatar çok sığ kalıyor. tamam popüler kültür, msn ve feysbuk gençliğine çabuk tüketilesi hayaller sunmak vs. vs. Fakat beslendiğiniz kaynaklardan maddi manevi olarak ortaya koyduğunuz eserin zayıflığı… bu düşündürücü ve eleştiriyi fazlasıyla hak eden bir şey. En azından cameron ismi ve yapılan reklamlara rağmen üzücü. İnsan kandırıldığını bile hissediyor.
Tabi şunu da ekleyim sinema ile ilgili yayın yapan internet/dergi yayınlar arasında en ciddi ve gerçekçi eleştiri de Masis üşümezin yazısı. O yüzden pek eleştirilmesini doğru bulmuyorum. Film çıktığında malum yayın platformlarının nasıl “benzersiz, başyapıt” gibi sunduğunu da hatırlatmak isterim. E zaten bu yüzden öteki sinemayı okuyoruz değil mi?
@ns konuya güzel yaklaşmışsınız ama son paragrafta yazdıklarınızdan sonra ekim ayının sinema dergisinde Kutlukhan Kutlu’nun yazdığı avatar special edition yazısı aklıma geldi. Yazı eksileriyle artılarıyla filmi gayet iyi inceliyor. Yüzüklerin Efendisi ve Star Wars gibi daha büyük ve derin evrenlerle tabii ki karşılaştırılamaz. “Avatar”ın benzersiz bir film olduğunu düşünmediğim gibi yerden yere vurulacak kadar niteliksiz bir film olduğunu da düşünmüyorum.
Arkadaşlar kibarlığı elden bırakmak istemem ama insanların kendi fikirlerini karşı dğüşünceye dayatma küstahlığını bilgi sahipliği olarak sunmasını da maalesef aynı kibar tartışma üslubu olarak görmeme neden yok. Yani diyorsunuz ki sizin gibi düşünmezsek, kötü sinema izleyicisiyiz, kötü star wars yorumcusuyuz, avatarı sizin istediğiniz gibi görüp eleştirmezsek hakeza yine cahiliz ve bu konudan hiç anlamıyoruz. Bu tartışma değil dayatmadır zorla sizin gibi düşünülmesi gerektiğine dair bir dogma oluşturmuşsunuz zihninizde ve skolastik papazlar gibi karşı tarafı cehaletle suçlayarak fikrinizi zorla kabul ettirmeye çalışıyorsunuz.
Benim bilgi sahibi olduğum konuları burada tartışmak veya ispat etmek gibi bir derdim yok, sinema uzmanıyım ne dersem doğrudur ben diye de yazmıyorum burada, ancak biri çıkıp da, “bilgi sahibi değilsin, bilmeden yazmışsın üzüldüm dur ben sana doğrusunu anlatayım da öğren” üslubunda yazan birine de aslında cevap vermeye enerji harcamaya değmez bile. Neyi bilip bilmediğimi siz nasıl hemen anladınız sn Utku? Nasıl bir de sonra üzülüyorsunuz, ben sizin için üzülmüyorum çünkü benim düşündüğümü düşünmek zorunda olmadığınızı söylemiştim en başından.
Bir defa bana göre en baştan, hatayı Yüzüklerin efendisi gibi uyarlama bir film ile, film olarak yapıldıktan sonra özgün hikayesi oluşturulmuş ve bu hikayenin herhangi bir belli eserden uyarlanmamış olduğu yapım ile kıyaslayarak bütün sanatsal eleştiri perspektifini tek bir bakış açısına indirgiyorsunuz. Hatta bu yaptığınız aslında temasal açıdan bir sinema filmi ile bir edebiyat eserini kıyaslama konusuna girriyor çünkü Peter Jackson un Yüzüklerin efendisi uyarlaması sonuç olarak bir uyarlamadır ve konumuzla doğrudan ilgisi yoktur. Star Wars da ondan esinlenilmiş, yok işte Lucas bundan bir yerde bahsetmiş söylemleri iddiadan ibaret, Lucas ın sinema yönetmenliğine nasıl başladığını da hangi yapımlardan esinlenmiş olduğunu da kendi beyanatlarından ve yapımlarından biliyoruz. Sayısız gezegenden birinin adı Gondor a benziyor diye böyle bir benzerliği eserden esinlenme olarak ortaya atmak komik olmaktan öteye geçmez o zaman karakter isimlerinde benzerlik gördüğümüz her eseri de bu şundan esinlenmiş diyelim. Ben de kendi amatörce yazdığım bir eserde kafadan attığım bir tür kuşun ismini daha önce hiç okumamış olduğum bir asya hikayesinde karakter ismi olarak hatta bir defasında başka bir atmasyon ismi başka bir çizgi romanda sonradan tanrı ismi olarak gördüm ne hikaye olarak ne de konu olarak esinlendiğimn bir şey değildiler. İsimlere takılınmaz böyle bir konuda, lakin dilbilimi ayrı bir konudur ve yazarların kültürünün birbirine kökensel açıdan yakın oluşu bile benzer isimlere neden olabilir.Müslümanlar da her dua nın sonunda amin der, Mısır mitolojisinden mi etkilenmişler tanrı Amon dan ötürü? Bu ayrı ve oldukça kapsamlı bir konu görüldüğü gibi. Kullandığınız dil kullanmakta olunan dillerin dışına çıkıp fantastik isimler olmayan şehirler, uygarlıklar ve gezegenler uydurmaya başladığınızda kendi dilinizin kökenini ister istemez kullanırsınız.
Oz büyücüsü demişsiniz, ilyada odesa demişsiniz flash gordon demişsiniz bunlar zaten sonuncusu dışında herkesin esinlendiği masalsı ve mitolojik temalar Lucas da özelliklebFlash Gordon a özenmiştir yüzüklerin efendisiyle ilgisi nedir bunun? Neden orjinal yapımdan hareketle Obi van Gandalf a benzetilecekmiş orijinal yapımda Yoda yok muydu yani ve Yoda gene baş master Jedi değil miydi serinin ilk filminde takılırsan böyle kendince saçmalarsın ikinci filminde aslen Yoda nın güç hakkında anlattıkları ilkindeki giriş bölümünden ayrıntılıdır. Jedi felsefesinin de temelde Tolkien de olduğu gibi iskandinav mitolojisinden çok uzak doğu felsefesiyle doğrudan ilişkisi vardır. Bir kişinin bir yolculukta tecrübe kazanıp gelişmesi ayrı konudur ayrıca ki bu noktada Peer Gyntt den başta olmak üzere odesa ve batı mitolojisine bağlayabiliriz mevcut esinlenmeleri ve Tolkien in ana teması da iskandinav mitleri üzerindendir Star Wars temelini bunlardan almaz Luke un gelişimi ve güç ile ilişkisi ve sonrasındaki şövalyeliğe ulaşmasını da yine yolculuk teması ile ilişkilendiremeyiz. Her zamanla tecrübe kazanan karakter Tolkien den etkilenmedir diye bir şey yok. Yani kafanıza göre sallayıp sonra da bunu konu hakkındaki engin bilgi diye dayatıyorsunuz esinlenmeler açıktır kabul etmek zorundasın diyerek.
Ayrıca bu tartışmanın Avatar filmi ile ilgisi ne? Amacım Star Wars evreni ve yüzüklerin efendisi uyarlaması hakkında sizin engin bilgilerinizi referans almak değil bunları yazarken, bırakın onları da ben yorumlayayım her şey sizin düşündüğünüz gibi hayal edilecek diye bir kaide yok. Dune u bile karıştırdınız işin içine yani sanırım 6 koca cildi hiç okumadınız buradan anladığıma göre. Dune un engin dünyasına her şeyi sokabilirsiniz ancak bu o kadar basit değil söz konusu Dune ise neyin neyi simgelediği konusunda biraz oturup düşünecek kadar sindirmeniz gerekir o eseri tabi uyarlamalarında bulamazsınız bunu da çünkü uyarlamaları genelde sadece işin savaş,çatışma yani aksiyon kısmını seyirciye sunabilmiştir. Bambaşka bir teması vardır Dune un bunlardan. Siz bunlara esinlenme etkilenme diyip işin kolayına kaçabilirsiniz bu sizin görüşünüzdür, ben o noktadan bakmak zorunda değilim.
Oryantalizm konusunda da oksitenyalizm yanlısı yaklaşımlara prim tanımıyorum kusura bakmayın yani doğu yu ötekileştirmenin olduğu iddiasını batıyı ötekileştirip kötücül küçümseyici kültür haline getirerek bu tarafta yer almıyorum o yüzden siz istediğiniz kadar bunu neredeyse hainlik olarak nitelendirin ben bu konuda ne sosyalist düşüncelerin persopektifinde bakarım ne de yayılmacı anlayışın sosyal darwinist yani ırkçı zırvalarına göre düşünürüm o konuda gereken eleştiriyi de yüzüklerin efendisine yapmayı komik bulurum çünkü basbayağı oksitenyalizm kokar ve bu daha iyi bir yaklaşım değildir benim açıjmmdan evrensel bakıyorum ben bu gibi konulara doğyu batı ayrımcılığı noktasında taraf olmuyorum.
Fantastik edebiyat da Tolkien den ibaret değildir hele bilim kurgu konusunda bu gibi esinlenmelerde yığınla eser üretmiş kimseler var kendi dar perspektifinizi konu hakkındaki gerçek bilgi olarak sunuyor avatarı hor görmeyi de oryantalizmin eleştirisi yapıp oksitenyalizmin propagandasına alet olmayı sanat bilirlik olarak dayatıtyorsunuz. Kusura bakmayın ama ben böyle düşünmüyorum bu konularda Avatar filmindeki bir çok navi diyaloğunu ve felsefesini de ucuz amerikan filmlerinden ziyade, birebir olarak bir kızılderilinin kaleminden çıkmış ve arşivlerden onlarla olan olayların anlatıldığı Dee Brown un kalbimi vatanıma gömün adlı eserinde gördüm kurtlarla dans da değil. Bence oryantalizmin alası da burada mevcut. Öldürdüğü bir hayvandan özür duası eden saf bir kültürün geleneklerini hor görüp banal ve klişe bularak doğaya veya insana zarar vermeyi henüz öğrenmemiş bu çocuk ruhlu insanlardan, eli silahlı, ulusal veya anti kapitalist mücadeleye karar vermiş militanlar olmalarını bekliyorsunuz tüm yapımlarda. Bu anlayış çocukların da silah kullanabilirliğini tartışır başka konularda sonra da ortadoğuya işine gelince oryantalist yaklaşıp kızar, işinbe gelmeyince batı kültürüne oksitenyalist yaklaşıp kızar durmadan eleştirir. Gerçeği görmek istemez illa ilkeller de bizim gibi olacaklar yoksa oryantalisttir kesin. Buna katılmam da mümkün değil ben bunun pratik örneklerini görmediğimden. Dolayısıyla da yüzeysel olsa da kısıtlı bir zamana ve görsellik içine sıkıştırılmış olan Avatar ın ana temasını sevdim ve bu konuda kimsenin oryantalist suçlamalarını ciddiye almıyoreum bu eleştirilerde oksitenyalizm ağır basmasından ötürü.
@Gorçun, öneriniz için teşekkürler. İlgili yazıyı temin ettim. Gerçekten güzel Kutlukhan beyi tebrik etmek gerek iyi bir inceleme/leştiri olmuş.
@Ercan bey, “Biz” aynı taraftanız ☺ Siteyi 1-2 yıdır okumak, Yazarlarının çalışmalarını, yazılarını takip etmek dışında “onlar/siz” olacak bir kabiliyetim ya da alakam yok. Kaldı ki söylediğim herşey yalnızca beni bağlar. Dediğim gibi sinema bağlamında iyi bir izleyici dahi değilim. Dune değinen de , koca sayfa boyunca benim. Dune yersiz bir benzetme olabilir. Dune serisini ve akabinde çıkan kitaplarıyla birlikte birden fazla kere not alarak okudum. Ama siz diyorsanız ki sindirememişim, keyfi ifademdir. O vakit buradaki yazar arkadaşlara yaptığınız entelektüel despotluğu kabilinden eleştirinizi size hatırlatmam icab edecek. Kaldı ki dune’un ilk kitabının çıktığı tarihleri ve lucas’ın çalışma hayatıyla ilgili süreç benim için çıkış noktası. ama boşverin dune u.
Bir de yanlış anlamayın ama arkadaşların altını çizdiği husus, beslendiği kaynaklara rağmen ortaya konan eserin durumu. Sanatın ifade aracı olmasına rağmen ifadesiz kalışı. Belli mi belki de ben yanlış anlamışımdır tüm olayı.
Ayrıca hala esinlenmenin, etkilenmenin niye bu kadar kötü olduğu kanaatindeymişsiniz gibi geliyor anlamadım. Esin iyidir, sanat için başlama vuruşudur. Siz evrensel bakabilirsiniz, ama yapıtı meydana getirenler o kadar evrensel olmayabilir. öyle cennet gibi bir gezegene indiğinde bile “insanoğlu” o gezegeni mahveder!!!, Kapitalist düzeni korumak için canına okur. Üzgünüm ama bu bana evrensel, sol, marksist herne ise, öyle bir çözümün önermesi değil, bilakis kapitalist bir yorumun önermesi gibi geliyor. Ben ve ekibim navileri görünce selamün aleyküm diyip, rakı balık yapacağım, ya da gora daki sucuk ağaçlarını arayacağım. kim bilir.
Neyse yani oryantalizm ya da oksitenyalizm soyutlamaları yapmaya ihtiyaç duyulmayacak kadar kapitalist bir yorum var ortada. Aslında bu pagan reddiyenin başladığı ortaçağda hayat bulan hırıstiyan teolojisinin “insanın doğası kötüdür” varsayımına götürülecek kadar aşikar duruyor.
Bir de olaya biz siz diye bakmamak gerek. sinema ya da başka bir şeyle ilgili eleştiri okumak, yorumda bulunmak vizyonumuzu genişletecek bir olay. taraf/bertaraf ilişkisi aranmamalı.
saygı ve sevgiyle.
Burada her fikir öne süren son derece öznel olan bir konuda kendi gibi düşünülmediği zaman bunu yetersizlik ile tanımlarsa oryantalist dediğiniz bağlamda her türlü küçümsemeyi kendinizde hak görüyorsunuz ve oryantalist suçlamasından daha öte entellektüel despotluğu kendiniz yapıyorsunuz demektir. Şuna bana bir açıklayın ve ondan sonra entelektüel despotluktan bahsedin öyle aranızca canım cicim star wars yoldaşım demekle farklı fikri zorla seçtiğiniz bir kategoriye sıkıştırmakla olmuyor ifade özgürlüğü kavramı.
Şu üslup ve cümleler ne anlama gelir?
“Öncelikle bilgi sahibi olmadığın bir konuda fikirlerini paylaşama hatasına düşmene üzüldüm bu sebeple dilim döndüğünce konuyu anlatmak ve paylaşmak isterim.”
“Yine ilk olarak new hope tan itibaren izlemiş olsaydın Luke’un aynı frodo gibi zaman içinde tecrübe kazanarak gelişimi vardır. Ancak jedi’nin dönüşünde artık yoluna tam güvenle gidebilen bir jedi olmuştur.
Ama öte yandan Luke Aragorn alakası da kurabiliriz.
Yine okuduğum bazı yerlerde Lucas hep yüzüklerin efendisi etkisini söyler.
ha madem böyle bir formülün varlığını kabul ediyorsun ki bütün klasik mitolojiler diye genellemişsin o zaman kuracağın mantık umarım bundan sonra daha farklı olur. Kaldı ki yine tekrar edeyim esinlenmek çok acaip bir durum değildir sen yazdığımın özünü kaçırmışsın orada.
Aslında Lucas’ı eleştirmiyorum çünkü Sheakspear de yunan mitolojisindne etkilenmişti büyük ihtimal. Ama sen birebir alma hatasına düşmüşsün ve birebir de iyi ele alamamışsın.
Bu arada eğer sen oryanyalizmden rahatsız olmuyrosna ve eleştirmemek gerek diyrosan yani deveelrle çöl ortasında bir izmir veya istanbul a eyvallah diyrosan birşey diyemem…”
“Ha laf aramızda star wars’u seven ve lucas’ın yüzklerin efendisinden etkilenemdiğini düşünen briisinin kötü bir film izleyicisi olduğunu düşünürüm …ama o kadar nokta atışı yapmayalım.”
Bu küstahça üslup ile bilirkişi benim havasında verilen kişisel yorumlara harfiyen katılma zorunluluğumuz var sanırım aksi halde hiç bir şey konuşamayız Utku beyin düşünceleri sinema anlayışında referans noktasıdır kötü izleyiciymişiz biz. Oryantalizm de çölde develerle izmir düşlemekmiş cidden çok fena bozuldum ve bilgilendim bu konuda da sayelerinde. Bir ağız dolusu ben bilirim havasında boş laf yani.
Bu mudur gerçekten sizin özgürce ifadeden ve fikir alışverişinden anladığınız? Yani başka türlü ifade edersek olayı biz cahiliz bilgisiziz anlamıyoruz bilmiyoruz hiç izlememişiz araştırmamışız bu konuları ama siz özümsemekle kalmayıp öte tarafa geçmişsiniz hem de bunu kendi ifadeniz ile öne sürüp anlayışın ve yorumlayabilirliğin ölçüsünü de kendiniz koyuyorsunuz.
Kusura bakmayın benim literatürümdfe despotluğun manası tam da bu hiç bir şekilde salt etiket yapıştıran karşı çıkışlarınızı despotluk suçlamalarını kabul edemem ben kimseye sen anlamamışsın iyi okumamışsın da demedim daha ilk cümlede, biraz kendi üslubunuzda arayın sorunu.
Bu konuda daha yolculuk teması, batı mitolojisi, odesa, peer gynt, gibi ana mitoslarla yüzüklerin efendisinin yolculuk temasını ilişkilendirmek aklınıza gelmiyor hatta bu esinlenmelerin en iyi ve süslenmiş edebi şaheser haline getirilmiş olan odesa dan esinlenilmiş James Joyce un ulysees idir. Ana tema da aslında budur bu hikayelerde, Luke sonradan gelişmiş diye bu iki farklı temayı birbirinden esinlenme olarak yorumluyorsunuz. Oradan hareketle de benim avatar yorumumu eleştirebileceğinizi varsayıyorsunuz. Esinlenme öyle endormuş gondormuş yok efendim ikisinde de önceden saf sonradan güç sahibi olmuş karakterler varmış diye ortaya atabileceğiniz basit bir şey değil. Frodo yolda değişir Luke güç ile ilişkisi arttıkça ustalardan öğrendikleriyle ve korkularıyla yüzleştikçe gelişir biri ortaçağ teması ile uzak doğu felsefesi harmanıdır diğeri iskandinav mitolojisi ile yunan mitolojisi harmanıdır. Çağrışım olur, selam da göndermiş olabilir buna gönderme denir esinlenme ile gönderme de aynı şey değildir. Bir çok yeni bilim kurgu yapımda özellikle de dizilerinde Star Wars dan bahsedilir oradaki karakterler veya felsefeler zaman zaman kullanılır. Bu bir esinlenme midir yani yoksa gönderme mi denir buna? Bunları birbirine karıştırıp çorba ederek Lucas da bir yerde tolkien in eserinden etkilendiğini söylemiş diye bunu star wars ın tolkien den esinlenmesi olarak düşünürsek hiç yorum yapmayalım daha iyi, çünkü o zaman birbirinden esinlenmeyen hiç yok demektir. Bunun birebir olmakla benzemeyle bir ilgisi yok esinlenme istenen yöne çekilebilecek basit bir kavram değildir. Dune u anlayıp anlamadığınız beni ilgilendirmez ancak Dune un temasının gerek mitosları kullanış biçiminde gerek karakter özelliklerini belirlemede Star wars ile hiç ilgisi yok.
Gerekli savunmamı haksız suçlama ve önyargılara karşı yaptıktan sonra avatar ile başlayıp, işin içine Star Wars ve yüzüklerin efendisinin de sokulduğu konuyu kendi fikrimce yeniden anlamlandırayım.
1. Avatar filminin ana teması doğa ve teknoloji arasındaki karşıtlıktır ve bu noktada belki yüzüklerin efendisinden esinlenmeler görülebilir. Lakin Sauron a boyun eğenler daima makinalar ve çarklar inşa edip ormanlara ve doğaya karşı kayıtsız olmuşlardır hatta Mordor a yaklaşıldıkça canlıların yaşaması oldukça zordur. Bunu tolkien de reddetmez lakin çocukluğu ingiliz sömürgelerinde bu olayın defalarca şahitliğinde geçmiştir.
2. Avatar ın ana temasında klasik mitlerdeki yolculuk teması kullanılmaz, yolculuk ile erginleşilmez. Karşılaşma ve iç çelişkiler üzerinden karakterler birbirleriyle etkileşip dönüşürler. Neytiri başlangıçta ormanı bilmediği için kendini öldürtmek üzere olan yabancıyı kurtarmak için vahşi hayvanları öldürmek zorunda kalmaktan ötürü kızmıştır. Yabancı kendisine verilen görev için aralarına karışırken kendi yürüme özgürlüğüne tav olmuş ve başlangıçta sadece bu görevi düşünmekte ve orman halkı hakkında hiç bir şey bilmemektedir. Doğa insanları ile bu etkileşimi olgunlaşmasına ve kendini sorgulamasına neden olur. Ha buradan şunu neden sorgulamıyorsunuz? Bir aryanın doğayı ve yaşamı sevmesi kapitalizme karşı çıkabilmesi için illa da ilkellerle karşılaşmış olması mı gerekiyor onca aryan neden bu duruma dur demiyorlar? Bıu da oryantalist bulduğunuz mantığın aynısı bu konuda neden hiç ses çıkmıyor? Uygar bir insanın doğaya adapte olabilmesi, onu sevmesi ve korumak istemesi ilkel (ilkel derken teknoloji dışı) insanların yardımı olmadan olmuyor muymuş diye de sorsanıza neden sadece bir kişi çıkıyor bütün işgalciler içinden?
3. Gerek Star Wars da gerek de avatar da mitsel uzun yolculuk teması kullanılmaz. İsterse Lucas ben Yüzüklerin efendisinden feyz aldım desin bu durumu değiştirmez lakin Lucas ın Star Wars karakterleri daha çok orta çağ karakterlerine benzerler, yolculuklar sırasında farklı olaylar, durumlar veya yaratıklarla karşılaşıp olgunlaşan antik çağ karakterlerine değil. Bu noktada Ulysess dahil yolculuk teması ayırd edici özelliktir lakin Tolkien in Frodosu da bu yolculuk sırasında iyi niyetli yeni büyümüş bir çocuk olmaktan, zor kararlar verebilecek düzeyde olgun bir karaktere evrilmiştir. Lucas ın ana karakterleri ise efendi çırak ilişkisi yani bilge ve çırağı (master-padavan) ilişkisi dahilinde olup bu anlayışın felsefi kökenini de gerek güç temasında gerek gücün bilgisine ulaşma konusunda doğu felsefesini temel alır ve onu teknoloji ve evrim ile ilişkilendirir. Avatar ın ise bunlardan farklı olarak doğa ve diğer canlılarla uyumlu yaşam ile makinalar gölgesinde doğanın sadece teknoloji kaynağı ve yerleşim alanı olarak bellendiği ve yaşanan yerin önemsenmeyip kolayca yaşayanların bundan vazgeçebileceğinin planlandığı kaynak peşinde yaşam felsefesinin doğrudan çatışması ön plandadır. Bu çatışma aynı zamanda maden arayan beyazların kızılderililere de aynı şekilde davranmış olmasından ötürü kızılderili- amerikalı, başka yerlerde özellikle de sömürgecilik döneminde ilkel ve uygar çatışması biçiminde vuku bulur ve son derece ayakları yere basar.
Ne demek ayakları yere basar? Avatar da doğa üstü diyebileceğimiz yegane güç sadece finalde tüm gezegeni kaplayan bitkinin sayesinde ortaya çıkar ve bu bitki de o gezegen için olağandır hatta bu bitki vasıtasıyla
o gezegende yaşayanların doğaya yürekten bağlılığı simgeleştirilmiştir. Büyücüler, mutlak güç sahibi varlıklar ve diğer mitsel karakterler konuya dahil edilmemek suretiyle fantastik olmasıyla beraber doğa üstü olabildiğince az tutularak konunun olağan algılanması sağlanmıştır, yaratıkların, tanrısal güçlerin veya doğa üstü güce erişmiş aşmış insansıların olayda etkisi bulunmaz. Yani bir yüzüklerin efendisi veya star wars tamamen kurgusaldır ve gerçeklik payları neredeyse yoktur. (bu kötü demek değil tema farkından ötürü) Ancak Avatar da varolan öykü gerçek örneklerinin sayısız bulunabileceği bir özellikte olup tek gerçek dışılığı da şu an fazla uzağa açılamadığımızdan mümkün olup olmadığı bilinmeyen başka bir gezegendeki başka tür zeki yaşam formları kısmıdır.
3. Star Wars ile yüzüklerin efendisi öykülerinin bir diğer farkı, yüzüklerin efendisinde hüküm yüzüğü adı verilmiş güç yüzüğünün sadece hükmetmeye yaramasından ötürü mutlak gücü reddediyor olması ve bunun için gücü kullanabilirliği en düşük olan Frodo nun yüzük ile yolculuğa gönderilmesidir. Hikayede gücü iyiye kullanmak diye bir seçenek bulunmaz Sauron kötü olduğu için değil bu türden mutlak güç yıkım getirdiğinden ötürü yüzük ve sauron aynı anlama gelmekte ve tamamen yok edilmesi istenmektedir. İnsanların güç arzusunun, onun faydalı şekilde kullanabileceğini düşünmesi ise tuzağıdır. O mutlak surette yok edilmeli ve hiç varolmamalıdır. Star wars da ise durum böyle olmayıp güç iyi ve sabırlı olunduğunda aydınlık, hırslı ve çabuk olunmaya çalışıldığında karanlık olan bir güçtür. Yeni versiyonlarda Anakin in sabırsızlığının, endişelerinin, hırsının ve de bunlara bağlı büyüyen nefretinin onu nasıl karanlığa çekmesinde olduğu gibi, orijinal versiyonlarda obi wan ve Yoda nın Luke a sürekli bahsettiği şey de özellikle de korkuları ile ilgili kısım olarak göze çarpar. Ayartıcılığı noktasında daha baskın olan karanlık güç daha büyük güç olmamasına rağmen, salt meydan okuma amaçlı kullanılacağından ve korkulanı en baştan bertaraf etmeye yöneleceğinden ötürü sadece bu içgüdüsel savaşın reddedilmesi halinde etkisinden kurtulunabilecek bir karanlıktır. Tolkien ise bu güç istencini aydınlık ve karanlık olarak ayırma işini mitsel varlıklara atfederek yapmıştır ve bu mitsel varlıklardan baştan beri yıkıcı olan şeytani bir gücün yaratıcı ve aydınlık güçlerle çok öncelerden beri varolan bir kavgası mevcuttur. Bunlardan biri insanı köle etmek, yok etmek ve herşeyi karanlığa gömmek isterken diğeri korumak ve sürdürmek ister. Gandalf gibi yarı canlı büyücüler, yaşlanmayan elfler ve tek şeytani tanrı olan Melkorun tarafındaki baş yardımcı Sauron ile birlikte gandalf ın karşıtı balrog lar, elflerin melkor ca üretilmiş olanları olan ork lar ve uruk-hai ler, varlıklarının başlangıçlarından beri aynı taraftadırlar fakat iyiler kötülüğe geçebilir. Tersi ise pek olmaz, darth vader en sonunda yine iyi olabilir gücü ele geçirmekten vazgeçtiği ve sevgisini hatırlayınca fakat bir ork u veya uruk-hai yi iyiliğe çekemez, şeytani varlığın etkisindeki bir insanı aydınlığa geçiremezsiniz ruhu tükenmiş ve bedeni çürümüştür ve bunlarda yine mitolojik şeytanın yeraltı canavarlarına dönüşmüşlerdir. Çünkü mitsel hikayelerde ana tema felsefeden ziyade tanrılar tarafından çizilmiş bir kadere göre işlemekteyken kahramanlar ellerinden geleni yaparak aydınlığın kazanmasına neden olurlar. Oysa Star wars da kahramanların iyi niyeti ve ihmalkarlıkları sonunda Sith imparatorluğuna neden olabilir. Bu noktada temanın merkezi iyi veya kötü tanrılarca çizilmemiştir çünkü. Mitolojik değildir. Avatarda ise ana tema iyi kötü savaşının da mitolojinin de oldukça dışındadır. Finalde gördüğümüz psikopat komutan bile şeytani değildir. Psikopat komutan doğadan, hayvanlardan, hayvana benzeyen şeylerden nefret etmektedir, makinalar ve silahlar olmadan neredeyse işeyeyememektedir. Bu nedenle de tek düşüncesi her ne pahasına olursa olsun mutlak zaferi elde etmek karşısındakileri ezmek ve paraları cukkalamaktır bunu engelleyen her şeyi de insanlık düşmanı vahşilik olarak adlandırıp işin içinden çıkar. Bu tema dünyamıza gerçeklik açısından daha uygun olup ne star wars ne de yüzüklerin efendisi gibi fazlaca sembolikleşmiş bir felsefi anlatım değildir. Direkttir. Para uğruna ormanı katletmeyi insanlığın yararına olarak sunup oradaki kabileler adına eylem yapabilecek makine kültüründen kişilerin de olduğunu hesaba katar, hatta bunun gerekli olduğunu düşünür. (yoksa aryanlar daimi surette psikopat komutanların arzusuna uyacaktır sn Slovaj Zizek bu gerçek kürsüden konuşmaya benzemez) Amazon kabilelerini destekleyen bir aktivistin abartılmış halini olaya dahil ederek de bu savaşın yaşama karşı olduğunu söyleyerek senaryoda taraf tuttuğunu açıkça belli ederek iyinin manasını doğadan yana olmak olarak koyar. Çeşitli felsefelerle işi sulandırmak veya daha çok kudretli doğal güçler de işe katarak aksiyonu abartmak, konuyu yüzüklerin efendisi romanına döndürmek mümkündür. Ancak o zaman da birincisi salt fantastik kurgu olacaktır, ikincisi taklit olmaktan öteye geçemeyecektir. (o ağaç hayvanları savaşa finalde bir kaç sahnede katmakdan fazlasını yapsaydı bir ent taklidi olmaz mıydı misal? O zaman işgalcilerden de dengeleyici bir kötücül güç karşılarına koymak gerekecek ve iş yine armageddon a iyi kötü savaşına dönecekti. Mutlak iyilerle mutlak kötülerin savaşı daima iyi bir sanatsal bakış açısı mıdır, Star Wars ın veya Yüzüklerin efendisinin eleştirilecek yığınla yanı yok mudur? Bence sürüyle vardır, özellikle de hikayeyi heyecanlı kılmak üzere uzatılmış olan gerçeklerden uzaklaştığı kısımlar.)
Bu noktada avatar iyi ve kötü kavramına ve felsefeye fazla bulaşmadan istediği fikri vermiştir diye düşünüyorum. Kızılderilileri kurtaran aryan konusu ise oldukça derin konu lakin maalesef onları kurtaran aryanlar olmadığı ve aryanlar sayıca ve silahça oldukça da kalabalık oldukları için bunu gerçekte hayal etmek manasız bir ütopya olarak kalıyor. Hatta avatar da kazanan Navi lerin gezegen Dünya ya bu kadar uzak olmasa bir aryan ın yardımıyla gezegenlerini koruyabilecekleri de şüpheli çünkü bizimkiler, daha çok ölümü önledik bahanesiyle nükleer bomba da atarlar oraya. Siz hala kızılderililer veya ilkeller kendi kaderini tayin edemiyor mu diye düşüne durun. Bu noktada asıl komik olan kısım ise aryanların ki en başta ağzı kalabalık Zizek gibi duygusal light filozofların, bunca yıkım teknolojisinin varlığına, askeri emir komuta zincirine, şirket politikalarına ve hükümetlerine karşı hiç bir şey yapamıyor oluşuna rağmen, kendi kaderini ve başkalarının kaderini etkileyen dominantlar olarak görmeleri kendilerini. Sıradan bir aryan taraf değiştirince bunu ilkellere hakaret olarak algılamaları. Yok etmekte dominant olmak, ve teknolojide ilkel kültürlerin yıkıcı savaşı yeterince öngörememesini, yeterince radikal militanlar olamayacağını düşünmeyi zayıflık olarak algılayıp savaşkan emperyalist kültürü yandan destekleyen yani bana verme yan cebime koy diyen anlayış.
Avatar dan hareket edersek, sizce kaç taneniz o kadın bilim insanı kadar bile Navi leri savunabilecektiniz gerçekte? Hiç biriniz bence. Bilim insanları babasının sözü dışına çıkmayan uslu çocuklar gibidir, eğitiyoruz derler neyi eğitiyorsa eğitimi kiliseden ve misyonerlikten ibaret ve bunun farkında değil. Bir tane sakat asker de kendisine verilmiş emre itaatsizlik etti o kadar bu zaten onu kahraman yapan şey. Çünkü başlangıçta iki taraf tarafından da dışlandı kararsız kalınca. Olguya insani açılardan bakmaktan vazgeçerek ırklar üzerinden yorumlarsak nasıl ırkçılık dışı bir eser verebileceğiz merak konusu. Asıl ırkçılık budur, aryan ın daima aryan gibi düşünüp davranacağına taraf değiştirirse eseri yazanın öbür tarafı hor gördüğüne daha akılsız ve çaresiz gördüğüne inanan anlayıştır. Bu daha eli silah tutmayan bir çocuğa kendisine silah doğrultanlardan haberdar etmenin çocuğu kendinden aptal gördüğüne inanan ve onları kaderleriyle başbaşa bırakıp, onları sömürerek semiren kültürde kendi boş lafları ile bal tutan parmağını yalayan Zizek gibilerin akademik, hariçten gazel okuyan her konuda laf söylemeyi marifet sayan persperktifidir ve neyseki sanatsal yapımların bu şekilde oluşturulmaması bir artı değerdir. Bana göre. Katılmak zorunda değilsiniz dediğim gibi oksitenyalist bir perspektiften oryantalist görünüyor olmam beni ilgilendirmez bu konuda. Bakış açınız nesnel değil görecelidir bulunduğunuz yere yani öznel bakış açınıza göre. Benden bu kadar. Daha da yazdırmayın gereksiz etiketleri üzerime yapıştırıp mümkünse çünkü salt kendi düşüncelerimi yazarken çeşitli etiketlemeler ve bilir kişilik taslamalar nedeniyle kendimi savunmaktan ve aynı şeyleri yeniden yazmak zorunda kalmaktan hiç hoşlanmıyorum.
Bu arada avatar ın çarpıcı olabilmesi için de Navi lerin arzulanan zaferi yerine dünyalıların navi leri katledip gezegeni mahvettiği bir alternatif final yapılıp gerçekte daima var olan durum yüzlere çarpılsaydı daha etkili olabilirdi. Fakat o zaman da izleyici finalden memnun olmayacaktı, film çocuklara izletilmeyecekti. Bu haliyle gelecek nesil için daha umut dolu fakat arzulanan gerçeğin önündeki asıl engeli göstermek açısından gerçek dışı olmuş. Kendi kaderini tayin edebilecek navi ler mi? Ha ha ha hayal kurmaya devam sonu yok nasolsa kaybedenlerin kurduğu hayallerin ok ile kuş ile nükleer silahlara karşı kader tayinn eden ilkeller gerçekten de hiç oryantalist değil. Aman ya iyi tamam berbat film di daha iyisini de siz yapın, aryanlar olmadan naviler atom bombası yapmayı falan öğrensin sen sağ ben selamet aynı dünya olsun orası da. Çevreci film yapmak da ne saçma bir düşünceymiş. Ne o öyle banal banal kestiği hayvandan özür dilemeler kızılderililere benzetmeler falan klişe şeyler bunlar tabi, yok öyle şeyler artık, kalmadı dünyada. : ))
Güzel arkadaşım aferin okumuşsun birşeyler. Fikrimi senin uslubunu kulalnarak sundum alınmaca yok. Keza bu aralar gördüğüm hakkaniyetsiz bir yaklaşımı senin yazında da gördüm. Bunun yaşla ilgili olduğunu düşünmeye başladım açıkçası.
Sen Öznel diye konuya girince ben orada bıraktım.
Durum öznel değil.
George Lucas Yüzüklerin Efendisinden etkilendiğini söylüyor, benzerlikler ve konu üzerine bir çok site ve iddia, teori var. Onların kimisi mantıklıdır kimisi değildir ama Lucas’ın Yüzüklerin efendisinden etkilenmiş olması bir öznel bakış açısı değil, gerçektir.
Adamın kendi dediği sözü bile farklı savunuyorsun ben onu anlamadım.
Ha sen ona hala gönderme dersin bilemem o senin sabit görüşlülüğün olur.
“Düz mantık kurmak istemiyorum” diye detayların içinde kaybolmuşsun.
ayrıca esinlenmesi etkilenmesi kötü değilki. Tolkiendeki nazizm ve star warstaki nazizm göndermeleri de hep bu etkilerdir. (her yazımda farklı bir benzerlik koyuyorum farkındaysan keşke sen endor’dan gitseydin…)
Oz büyücüsünün hikayesine istersen oradan Star wars ile bir sürü bağlantı kurabiliriz. Yüzükleri geçtim Ozdaki benzerlikler daha barizdir:
3cpo mesela = teneke adam
Chewbacca = korkak aslan
Yine kafan karışmasın ben birebir alınmış demiyorum. Yazım Masis ve Murat’ın kritiklerinde paralel bulduğum noktalara eklemelerdir.
2- Oryantalizm bizim gibi batıya göre doğuda oturan insanlar için bir aşağılama olarak kullanılır, resimdeki oryantalizmle karıştırdın heralde.
Yani tekrar edelim: oryantalizm bir hakaret olarak kullanılır, bu bir etiketleme değil, kavram çok net ise siyaha beyaz demeye gerek yok… ama dediğim gibi düz mantık kurmamaya çalışırken olmamış.
Sonuç olarak kavramlar ve konu hakkındaki bilgiler bile bu kadar net iken yani filmin yönetmeni bile kabul etmişken sen hala neyi savunuyorsun anlamadım. Veya oryantalizm hakaret olarak altı çizilirken sana göre bir bakış açısı nedir anlamadım. Bunları esnetip farklı noktalardan ele almayalım. Herşeyi bir tarafa çekersek herkes herşeye bir isim bulsun eee nerede kaldı iletişim?
Murat’a yazdığım yazıyı anlamayıp boşu boşuna zamanını harcamışsın.
1982 de ilk kez Star Wars’u izlediğimde ben 3. filmin yapılacağını bile bilmiyordum yapılacak deniyordu bizde umarız diyroduk… Lucas 2. filmle birlikte 3.nün hazırlıklarına başlamış o zaman Star wars’un darth vader’ın öncesini düşünmezdik. Empire Strikes backteki Vader bizim için acımasız kötü idi.
Bugün baktığımızda daha farklı görüyoruz kaldı ki pek çok eski hayran bu mitin yıkılması ve hayalgücünün yerini satışa yönelik binlerce kukla (hadi gene kukla daha iyidi) ve animasyonla dolmasından rahatsızdır.
Ama izlerken yüzükler deki gibi bir mit ve üçleme veya 6 film olacağını düşünmemiştik.
Buradan yola çıkarak belki farklı bir açıdan avatara bakılması gerektiğini düşünüyorum ki artık 80lerdeki o farklı yaratıcı ruhun bittiği de bir gerçek.
Konu özü burada iken girdiğin çözümsüzlük ve parçadan bütüne doğru giderken yaptığın hatalar nedeni ile bakış açını genişletmek için bir yazı yazdım istersen geriye dönüp o noktadan bir daha bakmaya çalış.
Oryantalizmin tanımını kendine göre yapıp bir de beni mi suçluyorsun sonra karıştırdın galiba diyip. Çok magazinsin yahu.
“Terim, kimi çevrelerce olumsuz bir yan anlamla 18. ve 19.yüzyıllardaki sanayi kapitalizminin gelişme döneminin zihniyeti tarafından şekillendirilmiş Amerikalı ve Avrupalıların Doğu araştırmalarını tanımlamakta kullanılmıştır.”
Senin aşağılama tanımın falan beni ilgilendirmez lakim kavramların tanımını kahvehane kültürüne göre en yüzeysel şekliyle algılayan bir insan değilim. Bu türden nesnelleşmiş kavramlarla aşağılama yapmanın psikolojisini de amacını da anlamadıysam bu özelliğim ile de gurur duyarım. Oryantalizm aşağılamaymış öyle görecekmişiz bir de üstümüze alınıp normal karşılayacakmışız. Başka derdin? Bunu yaparsam böylelikle her durumdan sıyrılabileceksin yüzeysel bilgilerinle bilgiçlik taslayıp değil mi? Detaylar gerçek,oryantalizm bir bakış açısı senin bunları hangi dar manada kullandığın da benim sorunum değil.
Düz mantık kurmak? Bu sana daha uygun evet. Detaylar içinde kaybolmak? Bahsettiğin detaylar her türlü eleştirel düşüncenin temellerini de oluşturan esinlenme, ana tema, mitoloji, bir eseri oluşturan çeşitli temaların o eserin bütünlüğü içindeki anlamları ve nereden kaynak almış olabilecekleri açısından önemlidir. Vermiş olduğun ingilizce yazıda da de Lucas, ben Star Wars serisini Tolkien den esinlenerek oluşturdum diye bir şey demiyor. Oz büyücüsü kısmını hiç karıştırma boşuna durumdan kıvırmak için, çünkü ben o konuda bir şey söylemedim sadece şu Tolkien den esinlenme kısmı abartıldığı ve aşırı genelleştirildiği için ona karşı çıktım.
Birtakım kavramları esneten ben değilim salt kendi dar perspektifin ile sınırlarını çizip noktayı koyan ve buna istisnasız onay bekleyip aksi durumda küçümseyici sıfatlarla güya konuya açıklık getirmiş olduğunu varsayan ve bunları yaparken de hiç bir noktada anti tez olarak öne sürdüğüm noktalara değinmeyip salt savunma psikolojisi içinde olguyu kişisel bir çatışma haline getirip kendince kişisel bilgi otoriterliği ve karakter analizine soyunan sizsiniz. Yani bunlara muhatap olmak ve bu türden Ad hominem değerlendirmeleri cevaplandırmakl zorunda olan neden benim? Neye göre kendi düşüncelerinizi aksi olanaksız gerçekler olarak etiketlemektesiniz? Neye göre beni suçlamaktasınız şu şöyledir demek ki bilmiyorsun bu dediğim gibidir senin mantığın tutmamış diyerek bu son derece komik bir tartışma üslubu referansı daima size göre belirlemek gerekiyor niyeyse.
Açıkçası kendi bakış açısını mutlak surette geniş bakış açısı olarak sunan bir kişiye her türlü sunum ortamında tebessüm ile bakılan bir eğitimden geçmiş olduğum ve yine yok yaşça yok şu sebepten ince imalarla durumu desteklemeye çalışan bir MTV gibi aktüel dergi uzmanlığı formatından gelme zihniyetin 80 ler demesi ve bunu derken ondan öncesini de hiç bilmediği ortadayken oturup da böyle bir ukala üslup ile sidik yarıştırmaya kalkışacak değilim. Çünkü ben ne desem seninki olmamış diyince cevap verdim sayacak. Ben tüm yazdıklarımda karşı tarafın yazmış olduklarını ciddiye alıp gerek mitolojik temasal konularda gerek karakter oluşumlarında gerekli aktarımı yaparken birinin birtakım spekülatif sözlerden hareketle konuyu dağıtıp, üzerinde tartışmadığım Oz büyücüsüydü şuydu buydu diyerek asıl karşı çıktığım kısmı ve söylemiş olduklarımı hiçe sayarak samimiyetsiz bir küstahlıkla kaleme almış olduğu yazıları; ısrarla biretakım süslü retorik laflarla kendi öznel düşüncesine göre yok bu hatalı yok şurda şuradan şuraya parçadan bütüne gitmemişsin,anlamamışsın vs vs lakırdılarla öğreten adam benim gibi sunma girişimine sadece kıçımla gülerim. Tezin ne ki şimdi senin bu noktada? Ortada ne mitoloji bilgisi ve tema oluşumu var ne bir eser analizi var hiç bir şey yok. Sadece şu dergide bunu okudum burada şunu duydum falan kusura bakma ama bunlar maalesef eleştirel bir üslup değil daha çok magazin üslubu. Ayrıca İmparator u izlemiş olduğunu iddia eden birinin Jedi ın dönüşünün çekilip çekilmeyeceğini bilmediğini söylemiş olması da epey gülünç üstelik sırf beni eleştirmek adına orjinal seriyi de sanki sırf New hope dan ibaretmiş gibi sunarak. : ))
Yeter yani avatar konusunda da ne açıdan baktığımı belirttim senden başka herkes anladı ve neden öyle baktığımı da yeniden manalandırma zorunluluğum yok ben böyle düşünüyorum. Ne Zizek gibi ne de sizler gibi düşünmek mecburiyetim olmadığı gibi ne Star Wars evrenini ne oryantalist bakış açısını tartışmak istemiyorum. Kendinizden menkul değerlendirmeleriniz referans olarak mitoslar ı, temalarını, Tolkien ve Star wars gibi eserlerin farkını anlamaktan aciz olduğunuza ve esinlenmenin parçanın bütününde olup göndermelerin ise belli kısımlarda olabilecek durumlar olduğunu ısrarla reddedip kendinizce eleştiriyi nesnel eleştiriymiş gibi dayattığınız için, ben de kendimce durumu sizin yolunuzdan hareketle kişiselleştirip, bunlar sinema bilim kurgu fantazi denilince Star Wars dan tolkien den ötesini görmemiş zatlar Lucas ı da zorla Tolkien temaları içersine sıkıştırıp (sırf söz konusu yazıda haklı görünmek adına) hatta bu gibi ana konuyla alakasız örnekleri bilgiçlik taslamada araç olarak kulananan ve her konuda uzmanlık taslayan boş bilgiçliğin kendi görüşleri içinde diğer düşünce sahipleri ve yazarları birer dublör gibi kullanıp kişisel ezikliklerini sanal laf kalabalığı ile dengeleyen alışılmış klişe kişiler der konuyu kapatırım. ldu mu? Öbürünü yiyen bunu da yer yemese de ben sundum gerekli salatayı, karşılık olarak. Gerisini hiç umursamam, kişisel sıfat tamlamalarına da tav olmam.
Ek olarak da belirteyim belki gene ayrıntılarda kaybolunmuş demek suretiyle geçiştireceksiniz yazıyı okumaya bile doğru dürüst tenezzül etmeyip.
Bahsini ettiğiniz genellemeler tamamen özneldir hiç bir şekilde bunlar böyledir denilemez. Herhangi sanat yapıtını bu şekilde aktüel argümanlarla sınırlayıp içeriğini hesaba katmadan sınırlamak da eleştirmenlik kapsamına girmez. Ha şimdi diyeceksiniz ki bu yanlış. Neye göre yanlış bu noktada doğruyu veya yanlışı hele de bir sanat yapıtında belirleyecek olan sizzin kişisel bakış açınız değil ki? Boş konuşmayın boş yere çatışma yaratmayın biraz da farklı fikirlere saygı duyun ki biz de ibnanalım gerçekten burada yaptığımızın sidik yarışı değil fikir tartışması olduğuna. Yoksa bende bilirim Star Wars ın bilmem hangi bölümüyle bilmem hangi hikaye arasında sayısız ilişki kurmayı, olay bu değil asıl konu Avatar filmi diğer konularda bilgiçlik taslarsanız da daima konu dağılacak hiç boş yere sen anlamamışsın ben biliyorum üslubuyla konuyu dalandırmayın tartışılan ana konuya gelin.
Sevgili yönetici dostlar, yukarıda yazdığım yorumları silebilir misiniz?
Bunları düzenleyip iki ayrı yazı olarak siteye yollamak isterim. Madem bu konuda türkçe fazla kaynak yok derleyip teorirleri toparlıyım. Bol bol malzeme var tabi her teori fikirin olmaz öyle şey hayranları da olacaktır işin neşesi :)
Konuda çok komik oldu hani iğrenç film falan dedim gibi olacak…
@Ercan Ersöyleyen
Ciddi anlamda karşı çıkmak için karşı çıkarak kaotik bir noktadan konuya yaklaşıyorsun. Kimsenin seni etiketlediği yok, konu üzerinden her insan kendine göre bazı tanımlar yapar. Bu kadar çok genellemene gerek yok. Daha sakin olmanı dilerim kaldı ki yazdıklarıma negatif bir gözle bakarsan tabiki dediğin noktaya çıkar oysa burada psikoanalizler yapmayalım şu mübarek bayramda :)…
Oryantalizm: Sözlük anlamı: Doğu bilmi.(kime göre fransa, ingiltere almanyaya göre…)
Oryantalizme negatif bir anlam yüklemeyenler var evet haklısın. Mesela neo liberaller, kapitalistler oryantalizme negatif anlam yüklemez, mesela sömürgecilik/ neo liberal kürelleşme oryantalizmi yer yer egzotik bir ürün olarak bizim önümüze sunar haklısın dediğin gibi nesnel bir durum ama ben kapitalist/neo liberal veya emperyalist olmadığım veya o sistemi beğenmediğim için durduğum noktada doğduğum topraktan bakarak oryantalizmi negatif bir kavram olarak ele alıyorum.
Ben filmlerde cilanan, batı doğuya medeniyet getirmiştir, medeniyetler çatışması vardır, batı atinada biter, doğu istanbulda başlar. islamiyet olan ülkelerin hepsi arapça konuşur, doğu şudur batı şudur gibi stereotiplere genellemelere karşı çıktığım için Oryantalizm olarak nitelendirdiğim hatta üzerine seminerler yapılan Noam Chomsky gibi önemli düşünürlerin eleştirdiği medeniyetler çatışması kavramları gibi bu siteyi ilgilendirmeyen ama çok geniş olarak ele alabileceğimiz konularda konuya tepkili olarak bakıyorum.
Bence 11 eylül sonrası yine hollywoodta yeniden büyüyen bir oryantalist bakış açısı vardır.
Farklı fikirlere saygım var. Yanlış bilgilere yok. Lucas’ın kendi kabul ettiği birşeyin (ki neyi savunuyorsun hala anlamadım) senin tarafından alakası yoksa olsa olsa gönderme olarak nitelendirmesi yanlış bir bilgidir.
Not: vermiş olduğum yazı lucas’ın değil Leslie Ellen jones’ın bir yüzüklerin efendisi araştırmasından.
Bu tartışmayı noktalayalım. Bundan sonra gelen mesajlar tarafımdan modere edilerek sataşma kısımları çıkarılacaktır.
Hikayenin orjinal olmadığı hatta filmdeki bir çok argümanın başka yerlerden kotarıldığına ikna oluyorum. Gerçi dönüp dolaşıp izleyeceğim bir film olmasa da 3d olarak izlediğim en iyi yapımdı.Filmdeki”Görsellik”, yapımı sevebilmemiz için “yetmez ama evet”çi olmak gibi bir his uyandırıyor.Sinemanın elbette en güçlü yanı senaryo/hikaye. Fakat bazen hikayelerden kaçıp sadece “idealize” edilmiş bir yerde olmak insanı cezbedebiliyor. Sinemada “görselliğin” bu kadar tutulmasının nedenlerinden biri bu olabilir.
Bu yüzden Avatar’ı seviyorum-tabi eleştirinizin her noktasına ve virgülüne katılarak-.
Avatarın hşikayesinin yarısı için http://www.idefix.com/kitap/kalbimi-vatanima-gomun-dee-brown/tanim.asp?sid=IZSUMYLB8K8A5U5XLIMT kalan yarısı için ise yukarıda yazılanlar yeterli.
Klavyenize emeğinize sağlık ben ne desem bu film için bu kadar iyi anlatamazdım.
Açıkçası ne kadar özgündür, değildir, alıntıdır,çalıntıdır, araştırmadım. Şöyle özgündür veya değildir diyecek kadar bilim kurgu filmi de seyretmedim. Yorum yazmak için de illa sinema aşığı olmakta gerekmiyorsa ki ( film izlemeyi çok severim ) bir yorumda ben yapayım Bir kere, şimdi film gerçekten çok beğenildi, titanicin hasılatını geçerek ki burası çok önemli Cameron resmen kendi rekorunu egale etmiş oldu. Ancak filmi sevmeyende bayağı oldu. Ancak bence konusu gayet güzeldi.Hani yaratıklar falan vardı ya filmde navilere saldıranlar, dünyalarına biri saldırınca birlik oldular navilerle yaratıklar. Hatta buraya saldırmaya gelenler kim insanlar, bir insandan da yardım geldi. Güzel bir ayrıntıydı bu. Şimdi, tabi ki görsellik filmde her şey demek değildir ama bir anlam da ifade ediyor. O da bir nevi sanattır yani görsel efektler. Görsel efektlerde çok güzeldi.