Polis, şarkıcı kuş, psikopat ve mafya prensesi hakkındaki hikâyeyi hiç duydunuz mu? Birds of Prey (And the Fantabulous Emancipation of One Harley Quinn) / Yırtıcı Kuşlar (Ve Muhteşem Harley Quinn) bizzat Harley tarafından, yalnızca onun anlatabileceği şekilde anlatılan çarpık bir hikâye. Gotham’ın en alçak, narsist kötüsü Roman Sionis ve onun hevesli yardımcısı Zsasz’in, Cass adında bir genç kızı hedef göstermesi üzerine, onu arayanlar yüzünden şehrin altı üstüne gelir. Böylece Harley, Huntress (Avcı), Black Canary (Siyah Kanarya) ve Renee Montoya’nın yolları kesişir. Roman’ı alaşağı etmek uğruna, bu alışılmadık dörtlünün takım olmaktan başka seçeneği yoktur.
Margot Robbie (“Bombshell”, “Once Upon a Time in…Hollywood”, “I, Tonya”) bir kez daha Harley Quinn rolüne dönerken; Mary Elizabeth Winstead (“10 Cloverfield Lane”, TV dizisi “Fargo”) Huntress’i; Jurnee Smollett-Bell (HBO yapımı “True Blood”) Black Canary’yi; Rosie Perez (“Fearless”, “Pitch Perfect 2”) Renee Montoya’yı; Chris Messina (“Argo”, TV dizisi “Sharp Objects”) Victor Zsasz’ı ve Ewan McGregor da (“Stephen King’s Doctor Sleep”, “Trainspotting”) Roman Sionis’i canlandırıyorlar. Sinemaya bu filmle adım atan Ella Jay Basco ise Cassandra “Cass” Cain rolünü üstleniyor.
Cathy Yan’in (“Dead Pigs”) yönettiği, senaryosunu Christina Hodson’ın (“Bumblebee”) yazdığı film DC karakterlerine dayanıyor. Margot Robbie, ayrıca Bryan Unkeless ve Sue Kroll’la birlikte filmin yapımcılığını üstlenirken; Walter Hamada, Galen Vaisman, Geoff Johns, Hans Ritter ve David Ayer de filmde yönetici yapımcı olarak görev alıyorlar.
YAPIM HAKKINDA
[box type=”shadow” align=”” class=”” width=””]
“Hızlı tarih dersi: Joker ve ben mi? Ayrıldık… İlk kez, kendi yalnızlığımdayım. Ama Gotham’da özgürleşme peşinde olan tek kadın ben değildim. Bu bizim hikâyemiz. Ve ben bu hikâyeye keyfim nereden isterse, oradan başlayacağım.” ~Harley
[/box]
Harley Quinn tek gerçek aşkı Bay J. ile fazlasıyla şiddetli ayrılığının ardından zaten hep kestirilemez olan hayatı daha da kontrolden çıkınca, açık bir hedef haline gelir. Hayatında ilk kez korumasız ve kaçıştadır ve başta suç baronu Roman Sionis olmak üzere, Gotham’ın tüm haydutları onun peşindedir. Fakat çok alışılmadık üç kaynaktan -Huntress, Black Canary ve Renee Montoya- yardım gelir. Harley ve yeni oluşan kadrosu, bu akılalmaz derecede çılgın ve muhtemelen ölümcül günde ancak bir olunca hayatta kalabilirler.
Rolü tekrar üstlenmenin yanı sıra filmde yapımcı olarak da görev alan Margot Robbie, “Bir oyuncu için en heyecan verici şey karakterinizin seçimler sunmasıdır ve gerçekten de Harley Quinn’i canlandırıyorken her şeyi yapabilirsiniz. Bazı rollerde bir ya da iki şekilde tepki verebilirsiniz. Harley’de ise her biri bu karakter için mantıklı olacak 20 farklı şekilde. Bu durum sahiden özgürleştirici ve yaratıcı açıdan tetikleyici bir şey” diyor.
Bu el değmemişlik Robbie’yi Harley için seçenekleri araştırmaya yöneltti. Seçeneklerden biri karakteri bir kız çetesiyle, yani DC’nin sevilen ekibi Yırtıcı Kuşlar’la buluşturmaktı. “Kendisine göz kulak olacak biri olmadığında Harley’nin nasıl biri olacağını görmek istedim. Ayrıca, her zaman hayatımın bir parçası olagelmiş, her şeyi beraber yapan bir kız arkadaş grubum var. Grupta çeşit çeşit karakterler var” diyor aktris ve ekliyor: “Ama oldukça farklı olmamıza rağmen hepimiz birbirimizi seviyoruz. Beni Harley için Yırtıcı Kuşlar’la birlikte bir hikâye geliştirmeye yönlendiren şey buydu; yani benzersiz ama özellikle de dövüş stili anlamında birbirini tamamlayan bir grup bulmak. Beraberce yapbozun bütün parçalarını oluşturuyorlar”.
Robbie oyuncuları şekillendirmesine ve filmin dünyasını yaratmasına yardım etmesi için senarist Christina Hodson’a ulaştı. Hudson bu konuda şunları aktarıyor: “2015 yazında, Margot‘yla ikimiz sabahın erken saatlerinde pizza yiyip mimoza içerken âşık olduk. Bana Harley Quinn’li bir kız çetesi filmi yapma hayalini anlattığında kesinlikle varım dedim. Filmin tonu konusunda, eğlenceli olması gerektiğinde ve süper kahraman sinema evreni içinde cüretkârca farklı bir şey yapma konusunda hemfikirdik. İkimiz de süper kahraman filmlerini seviyoruz ama biraz farklı bir şey denemek istedik; düzlemsel olmayan, aksiyon yüklü ama bolca da mizah dolu bir film yapmayı amaçladık”.
Robbie ise “Christina’yla tanışır tanışmaz kaynaştık ve sonsuza dek arkadaş olacağız” diyor ve ekliyor: “O bir dâhi. Henüz birbirine oturmayan bir sürü fikrim vardı; şu ilişki, çizgi romandaki bu tablo, şu karakter, bu hikâye akışı, vs. Christina hepsini örtüştürmeyi ve hikâyeyi Harley’nin kişiliğini yansıtacak, onun özgün sesine sahip bir şeye dönüştürmeyi başardı”.
Robbie ve Hudson; Harley Quinn’i yeni bir dizi karakterle eşleştirecek bir çıkış hikâyesi için ilham kaynağı olarak çeşitli çizgi romanları kullandılar. Harley’nin dışarıda tek başına ve artık Joker’siz olduğu New 52 serisi bu çizgi romanlardan biriydi. Söz konusu durum ikiliye mantıklı bir çıkış noktası olarak cazip geldi çünkü kendi filminde başrolde olabilmesi için karakterin kendi hayatının da yıldızı olması gerekmez miydi? Black Canary için aynı adlı Süper Kahraman’ın kızı Dinah Lance’i seçtiler. Dinah annesiyle aynı öldürücü çığlığa sahip olmakla birlikte o tiz notaya çıkmakta hâlâ kararsızdır. Zaman zaman fazla sert ve başına buyruk olabilen dedektif Renee Montoya versiyonunu beğendiler ve kendi trajik arka hikâyesine sahip Huntress’in sosyal etkileşime isteksiz, ideal bir esrarengiz yalnız kurt olacağını hissettiler. Bu karakterlerin hepsi tamamen isteksiz bireylerden oluşan, en beklenmedik grubu oluşturdular. Durum böyle olunca, erkeğinin yanında durmasıyla tanınan ama bizzat o erkek tarafından kapının önüne koyulan kötü şöhretli suçlumuz Harley’ye daha uygun bir grup olabilir mi?
Robbie, kamera önü kadrosunu belirledikten sonra yapımcılar Bryan Unkeless ve Sue Kroll’la ekip oluşturdu ve üçlü beraberce Sundance’te keşfedilmiş, yıldızı yükselmekte olan yönetmen Cathy Yan’i buldular.
“Daha destekleyici bir yaratıcı ekip isteyemezdim; inanılmazdılar” diyen Yan, şöyle devam ediyor: “Bunun Margot için yıllardır süren kişisel bir yolculuk olduğunu biliyordum. Dolayısıyla projenin parçası olmaktan büyük onur duydum. Ayrıca kendisinin projede hem yapımcı hem başrol oyuncusu olarak yer alması da gerçekten müthişti”.
Yönetmen, Harley ve Kuşlar’ın dünyasıyla kendisi arasında bir bağ hissettiğini belirtiyor: “Çocukken Gotham’a bayılırdım. Christina’nın senaryosunu okuduğumda, gerek şehri dönüştürme biçimini ve anlatımındaki ruhu, gerekse karakterlerin tarzları ve tavırlarını takdir ettim. Hepsi de çok sıkı birer dövüşçüler. Ayrıca Harley çok abartılı, her yere bombalar bırakıyor ve korkunç kararlar veriyor; kusurları onu hem özdeşleşilir hem de gerçekten komik kılıyor; senaryoda tüm bunlar mevcuttu”.
Kroll da şunları aktarıyor: “Margot bu karakteri canlandırmayı ve Harley’nin her türlü tuhaflığını ortaya çıkaracak zaman ve enerjiyi harcamayı seviyor. Christina’yla ikisi Harley’nin tüm boyutlarını yakaladılar. Bu sayede, Cathy film için düşüncelerini açıklarken -karakterler, ortamlar, bağlam- kendisinin ne gördüğünü ve hissettiğini anlamamıza olanak tanıyan bir mevhum yarattı.” Kroll, ayrıca Yan’in baştan sona kendilerininkiyle aynı çizgide, kapsamlı bir bakış açısı sunduğunu da sözlerine ekliyor: “Filmin çok önemli bir parçası olan müzik için bile ürettiği fikirler netti”.
Robbie de yönetmenden övgüyle söz ediyor: “Cathy’nin her bir karaktere beyazperdede kendi özel zamanını tanımadaki becerisi ‘Dead Pigs’ filmini sevmemin en büyük nedenlerinden biriydi. Onun bizim filmimiz için de doğru kişi olduğunu hissettim. Görüşmeye geldiğinde hikâyeyi ve karakterleri anladığı, ayrıca fazladan birçok muhteşem fikri olduğu belliydi. Sue ve Bryan’la birbirimize baktık ve aynı şeyi hissettik”.
Filmin açılış kısmında Joker tarafından kaba bir şekilde terk edilen Harley Quinn, seyircilere (belki birkaç beyaz yalanla süsleyerek) nihayet hayatının en güzel dönemini yaşadığını anlatır ve bu dönemde yepyeni bir kankası vardır. Adını -şu diğer Gotham’lı adamdan ötürü- Bruce koyduğu evcil bir sırtlan. Ayrıca birkaç başka kadınla da karşılaşır. Bu kadınların her biri kendi işlerine bakmaktadır: Toplu katliamları çözmek, toplu katliamlar yapmak ya da toplu katliamcılar ve arkadaşlarının gediklisi olduğu bir kulüpte sahneye çıkmak gibi. Söz konusu kadınlar sırasıyla, Gotham Polis Teşkilatı’ndan Dedektif Renee Montoya (Rosie Perez); Huntress (Mary Elizabeth Winstead) ve Black Canary’dir (Jurnee Smollett-Bell). “Aksiyon filmlerini seviyorum. Beni birilerini pataklayan bir grup kızın olduğu bir filme koymak istiyorsanız, ben varım” diyor Perez.
Winstead de ona katılıyor ve “Bunun bağımsızlıklarını kazanmaya çalışan ve bir araya gelerek gerek kendi içlerindeki gerek diğerlerindeki değeri bulan güçlü kadınlar hakkında bir hikâye olmasını sevdim” diyor.
Filmde hem oyunculuk hem de şarkıcılık yapan Smollett-Bell de Kuşlar ile Harley arasındaki işbirliğini sevdiğini belirtiyor ve şunları ekliyor: “Karakterlerin ekip oluşturması ve Harley’ye özgü mizah sayesinde biraz farklı bir şey yaptığımızı hissettim. Kendimi Black Canary olarak ve bu çılgın Harley dünyasında gerçekten görebildim”.
Yapımcılar kesintisiz ve heyecan yüklü bir aksiyonla besledikleri filmde, kadınları ortak bir amaç çerçevesinde birleştirmek için yollarını son derece sıra dışı, aynı iki kötü adamla kesiştirirler: Mafya patronu Roman Sionis, namıdiğer Black Mask (Ewan McGregor) ve sağkolu Victor Zsasz (Chris Messina). Kahramanlarımızın amacı Cassandra Cain adında genç bir kızı kurtarmaktır. Sinemaya yeni adım atan Ella Jay Basco’nun canlandırdığı Cass, yanlış cebi hedef almış, yankesici bir sokak çocuğudur.
Filmin görünümü ve atmosferi için hem yapım tasarımcısı K.K. Barrett ve kostüm tasarımcısı Erin Benach’in başını çektiği tasarım ekipleri hem de yapım ekibi, görsel ilham kaynağı olarak Quinn’in kendisini kullanıp, Gotham şehrinin fazlasıyla Harley’leştirilmiş versiyonuna belli motifler kattılar.
Unkeless bu konuda şunları söylüyor: “Hikâye Gotham’ın acımasız sokaklarında geçiyor. Manhattan’dan ilham alınmış versiyonunda değil, izbe ve tekinsiz kenar mahallelerde. Harley Quinn’in bakış açısından anlatılan, tamamen tavrın hâkim olduğu bir hikâye bu ve bu tavır Harley’nin duygusuz perspektifini, nezaketsiz taşkınlığını ve asla kestirilemeyen, ele avuca sığmaz, alaycı ve tahrip edici enerjisini içeriyor. İşte tüm bu özelliklere bir de köşeye sıkıştırılıp -gevşek de olsa- ittifak kurmak zorunda bırakılmış, gerçekten güçlü ve birbirinden farklı niteliklere sahip kadınlardan oluşan bir grubu ekleyin… Üstelik bu grubun amacı sadece doğru olanı yapmak değil, günün sonunda hayatta kalmak”.
Evet, doğru; her şey yaklaşık 24 saat içinde oluyor. Harley Quinn’in hayatında tipik bir gün daha…
KUŞLAR…
[box type=”shadow” align=”” class=”” width=””]
HARLEY QUINN: “Hey, sen kimsenin dinlemediği o şarkıcısın!”
BLACK CANARY: “Sen de kimsenin sevmediği pisliksin.”
[/box]
Margot Robbie sevimli şekilde cüretkar ve her daim sorunlu Harley Quinn rolüne bir kez daha bürünmeye istekliydi. Harley, bu kez, hem Joker’in kısa süre önce özgürlüğüne kavuşmuş kız arkadaşı hem de Gotham şehrinin tüm suçluları tarafından ölmesi istenen kişidir. Kendisinin en yakın bağ kurduğu canlı, bir sırtlan olan yeni oda arkadaşıdır.
“Filmin başlangıcında” diyor Robbie, “Harley ile Bay J ayrılıyorlar. Her ne kadar Harley size bunun kendi seçimi olduğunu ve bu durumla gayet iyi başa çıktığını anlatsa da aslında hiç de öyle olmadığını görebiliyorsunuz. İşte Christina Hodson’la birlikte bize en keyif veren şey bu klasik güvenilmez anlatım unsuruydu”.
“Harley aynı anda milyonlarca zıt şey” diyen Hodson ise sözlerini şöyle sürdürüyor: “Fakat onun en büyük özelliği eğleniyor olması; hikâye anlatımını üzerine kurduğumuz tarz buydu, bunu irdeleyip, eğer bir karakter hiçbir kurala uymamaktan keyif alıyorsa ve beklenen hiçbir şeyi yapmıyorsa neler olur görmek istedik. Harley hikâye anlatıcımız olarak yalan söylüyor, abartıyor, gerçekleri kendi ihtiyaçlarına uyacak şekilde çarpıtıyor, ayrıca zaman zaman kafası dağınık olduğu için olaylar bir ileri bir geri gidiyor. Deyim yerindeyse, dümeninde onun olduğu bir hikâye yazmaya bayıldım çünkü söylememeniz gereken şeyleri söylemenize izin veriyor ve kendi de birtakım şeyleri yapmaması gereken şekillerde yapıyor”.
Yan’in gözlemi ise şöyle: “Bence Harley’nin böylesine ikon haline gelmiş bir DC karakteri olma nedeni bu büyüleyici karmaşıklığı. Benliğinin özünde eski Dr. Harleen Quinzel var ama yüreği tamamen Harley Quinn. İyi mi, kötü mü? Komik biri ama karanlık bir yanı da var; hem kırılgan hem güçlü; ayrıca, korkunç şeyler yapıyor ama altın gibi bir kalbi var. Bu ikilikler saçındaki pembe ve maviyle bile kendini gösteriyor. Tek bir renkte bile karar kılamıyor, öyle değil mi?”
Artık Bay J’in korumasına sahip olmayan Harley, güvenliği için mafya babası Roman Sionis’le bir anlaşma yapma yoluna gider Bu korumanın karşılığı olarak kendisine düşen görev, Cass ismindeki küçük bir kaçak yankesiciden şifreli bir elması geri almaktır. Fakat her zamanki Harley’liğinin bir gereği olarak, herhangi bir anlaşmaya sadık kalması pek olası değildir.
Yan’e göre, Harley’nin bu özelliği, işine son derece bağlı bir insan olan Robbie’yle taban tabana zıt: “Margot işine kendini fazlasıyla adıyor. Hem oyuncu hem yapımcı olarak projeye elinden gelenin tamamını verdi; hiçbir şekilde korkmadı ve her şeyi yapmaya hazırdı. Robbie, aynı zamanda müthiş bir doğaçlama ustası; pratik zekâlı ve Harley’yi herkesten daha iyi anlıyor”.
Robbie çok sayıdaki DC çizgi romanında Harley için araştırma yaparken Huntress’le karşılaştığında, kendini anında karaktere ve hikayesine çekilmiş hissettiğini vurguluyor ve “İyi intikam hikayelerini severim. Huntress’in eylemleri de bütünüyle intikam güdümlü” diyor.
Huntress’in gerçek adı Helena Bertinelli’dir ve kendisi bir zamanlar -yani babası ve ailenin geri kalanı rakip mafya liderleri tarafından öldürülmeden önce- Gotham’ın en zengin mafya babalarından birinin kızıdır. Bu travmatik olay artık bir yetişkin olan Helena’yı ailesinin intikamından başka bir şey düşünemez hâle getirmiştir. Bu durum ve tabi suikastçılar tarafından yetiştirilmiş olması, Huntress’i vazgeçmek nedir bilmeyen, dirençli bir savaşçı yapmıştır.
Tatar yayını ölümcül derecede iyi kullanan, yalnız olmaya alışkın ve çok uzun zamandır aklında tek bir görevle yaşamış olan bu esrarengiz katili Mary Elizabeth Winstead canlandırdı. Winstead, “Huntress kesinlikle acıdan doğmuş o harika çizgi roman karakterlerinden biri. Çocukken, ailesinin öldürüşüne tanıklık etmiş ve tüm hayatı boyunca suikastçı olmak üzere eğitilmiş olduğu için, temelde yaşam amacı ailesinin katillerinin izini bulup onları sistematik bir şekilde ortadan kaldırmak. Artık o, insan avına çıkmış bir ölüm makinesi. Topluma ayak uydurmak ya da sosyalleşmek ilgisini hiç çekmemiş; arkadaş edinmeye pek meraklı değil. Zaten bu, stratejisinin de bir parçası değil” diyor.
Aktris sözlerini şöyle sürdürüyor: “Filmde ister istemez tüm bu diğer kadınlarla karşılaştığında da, bir kızlar çetesi üyesi olmakla ya da ekip olarak çalışmakla pek ilgilenmiyor. Ama içinde bulundukları durumun onun da katılımını ve birlikte hareket etmelerini gerektirdiğini fark ediyor. Böylece gönülsüzce de olsa, yaptığı bu seçim, gerçekten ilginç bir şekilde kim olduğuna dair bambaşka kapılar açıyor. Benim için en büyük eğlencelerden biri bu durumun nasıl kendini göstereceği ve kişiliğinde ne şekilde ortaya çıkacağını çözmeye çalışmaktı”.
Winstead kamera önündeki karakterinin aksine setteki dostluk ortamından hoşlandığını belirtiyor ve çifte görev üstlenen rol arkadaşı Robbie için şunları söylüyor: “Margot inanılmazdı; gerçekten de filmdeki her şeyde payı vardı. Buna rağmen kontrolünü hiç kaybetmedi ki bence bu çok etkileyiciydi. Her an soğukkanlıydı”. Winstead sözlerine şunu da ekliyor: “Cathy de muhteşemdi; son derece hazırlıklı ve özgüvenliydi, ayrıca malzemeye de çok saygılıydı. Harika vakit geçirdik”.
Yan’in buna yanıtı şöyle: “Sicilya’da suikastçılarla büyümüş, hiç okula gitmemiş, arkadaş edinmemiş, her türlü önemli ve normal hayat deneyimlerini kaçırmış bir kadının nasıl olacağını ayrıntılı bir şekilde tartıştık. Mary tamamen dışlanmış birinden ekibin bir üyesi olmaya geçmekte olan Huntress rolüne hakikaten derinlik ama aynı zamanda mizah kattı”.
Kuşlar’ın bir diğer önde gelen ve ismi gerçek bir kuş adı olan tek üyesi Black Canary’dir. Çoğu kimsenin Dinah Lance olarak tanıdığı bu gizemli kadın, Sionis’in gece kulübü Black Mask’te patronun en sevdiği şarkıcısıdır. Geceleri şarkıcılık yapan Dinah, (Harley sayesinde) gündüzleri de Sionis’in şoförlüğünü yapmaya başlar. Hâlâ süper güçlerinden gelen özelliklerini çözmeye çalışan genç kadın hakkında kesin olan şey şudur: Bu ötücü kuşun öldürücü bir sesi, kendi imzası olan “kanarya çığlığı” vardır; dolayısıyla, ekibin süper güce sahip tek üyesi odur.
Bu karakteri canlandıran Jurnee Smollett-Bell şunları aktarıyor: “Hepimizin çizgi romanlardan tanıyıp sevdiği Dinah Lance’in ta kendisi. Benim gerçekten yakalamaya çalıştığım şey karakterin özüydü. Dinah’nın en sevdiğim yönlerinden biri onun yüreğiydi. O tamamen kalpten ve sevgiden ibaret. Ama bir yandan da müthiş bir dövüş sanatçısı ve usta bir sokak dövüşçüsü. Ne var ki filmde onunla tanıştığımızda, henüz bizim tanıdığımız güçlü Black Canary olmamış; kendi gücünü, kudretini henüz gerçekten sahiplenmemiş”.
Aktris sözlerini şöyle sürdürüyor: “Hayatında Gotham’ı temizleme konusunda herhangi bir şey yapmak istediği bir noktada değil. Kanun savaşçısı olmak umurunda değil. Etliye sütlüye karışmadan, sadece bir gece kulübü şarkıcısı olarak çalışmak istiyor”.
Helena Bertinelli gibi Dinah Lance’in de biraz yürek burkan bir hikâyesi vardır. Aktris bunu şöyle açıklıyor: “Annesini suçla savaşırken kaybettiği için biraz isteksiz. ‘Gotham’ın bana sunacağı ne var ki? Annemi öldürdüler. O halde orayı temizlemek neden umurumda olsun?’ diye düşünüyor. Yine de böyle davranmak aslında Dinah’nın doğasına aykırı. Dolayısıyla benim için böylesine güçlü olup da kendi hâlinde olan bir kadın fikrini irdelemek çok ilginçti. O kadar güçlü olmasına rağmen güçlerini kullanmamayı seçiyor”.
Karakterin hem müzikal hem “meta insansı” vokallerini Smollett-Bell bizzat kendi yaptı. “Black Canary’nin vokal gerekliliklerini -şarkı söyleme ve kanarya çığlığı- kucaklamak çok eğlenceliydi. Beni kesinlikle konforlu alanımın dışına itti ve biraz korkutucuydu çünkü şarkıcılara büyük saygım var ama yine de eğlenceliydi. Ve ‘It’s A Man’s Man’s Man’s World?’ şarkısını söylemem de ne kadar ironik, değil mi?” diyor aktris gülerek. Yan ise şunu ekliyor: “Jurnee çok güzel bir şarkıcı ve filmdeki ‘Man’s World’ cover’ı da muhteşemdi. Fakat onunla birlikte çalışırken özellikle eğlenceli olan kısım, kanarya çığlığının nasıl olacağını, onu beyazperdeye ilk kez taşırken benzersiz olmasını nasıl sağlayacağımızı belirlemekti”.
Aslında, Smollett-Bell’in süpersonik sesi yalnızca çizgi romanlardan değil, bir video oyununda ilk kez yer aldığı Black Canary’den de esinlenildi. “Karakterimi ilk olarak ‘Injustice 2’da görmüştüm; dolayısıyla, aklımdaki çığlık hep oydu” diyor aktris.
Belki de sürüye katılması en beklenmedik Kuş, Gotham Polis Teşkilatı’nın (GPT) en zeki dedektifidir. Her ne kadar Renee Montoya, Harley Quinn’in suç dünyasındaki şöhretinden haberdarsa da yolları henüz kesişmemiştir. Renee, şaşırtıcı olmayan şekilde, mafya babası Roman Sionis’in konumunu güçlendirmeye çalıştığını sezen ilk kişidir. Ne yazık ki GPT üst düzey yetkililerinin kulak vereceği son polistir. İşteki azmi çoğu zaman kendi yoluna çıkmaktadır ve kadın olduğu için de meslektaşlarından pek az saygı görmektedir. Yine de Sionis’i devirebilmek için ne gerekiyorsa yapacaktır, Gotham’ın en tanınmış psikopatlarından biriyle omuz omuza savaşması gerekse bile.
New York şehri arketiplerinden oluşan geniş bir yelpazeyi hayata geçirmiş olan Rosie Perez, katılaşmış ama katı yürekli olmayan bu Gotham polisini seve seve canlandırdı. Ayrıca role taze soluklu bir şey getirebilmekten de mutluluk duydu. “Çizgi romanlarda Renee Montoya hakkında araştırma yaparken benden çok daha genç olduğunu öğrendim. Dünyayı daha iyi bir yer yapmak istemesine rağmen bir türlü sözünü dinletememekten ötürü çok öfkeli. Yapmam gereken şey daha genç biri gibi oynamak değil, karaktere kendimin sahip olduğu deneyim ve olgunluğu katmaktı” diyor aktris.
Yan ise aktris için şunları söylüyor: “Rosie ikon bir oyuncu. Onunla birlikte çalışmak muhteşemdi. Kendisi Renee’ye büyük bir cesaret ve gerçekçilik kattı. Karakter son derece güçlü. Zaten Rosie de doğal olarak aynı ölçüde güçlü bir kadın; Renee’yi tam da gerekli olan, mükemmel ‘sakın bana bulaşma’ tavrıyla canlandırdı”.
Perez, Renee’nin “aklında tek bir şey var; o da adalet” diyor ve ekliyor: “Bu yüzden de, önyargılarını ve kanaatlerini bir kenara koymak zorunda çünkü hem güçlü bir kötü adamı yenmek hem de bir çocuğu korumak uğruna diğerleriyle birlik olması gerekiyor”.
Aktrisin filmdeki en beğendiği anlardan biri Renee’nin kendini nasıl bir şeyin içine soktuğunu fark ettiği andı. Aktris gülerek şunu aktarıyor: “Harley üçüne hitaben, ‘Var mısınız?’ diyor; Renee de, ‘Seninle mi?’ diye soruyor”. Perez sözlerini şöyle sürdürüyor: “Benim karakterim kendine bel bağlamaya alışık çünkü çok uzun zamandır meslektaşları tarafından görmezden gelinmiş. Neyse ki şunu anlayacak kadar zeki: Ekibinde daha az kararlı birinin olmasındansa, görev uğruna sınırların çok ötesine geçecek bir psikopatın olması daha iyidir. Kaldı ki etrafına baktığında Black Canary ve Huntress’in de ekipte olduğunu görüyor ve beraberce belki bir şansları olabileceğini düşünüyor. Bence kızların ve kadınların görmesi için harika bir duruş bu çünkü bize hep sadece kendimize güvenmemiz söylenir. Kimse ekip olarak kendinize güvenin demiyor ama biz diyoruz”.
Perez, ayrıca, filmdeki görünümünün de “belli bir yaş grubundaki kadınlara spor salonlarına dönüp kendilerini gösterebileceklerine, daha her şeyin bitmediğine dair” ilham vermesini umut ediyor.
Renee Montoya işi gereği sert olmayı öğrenmişken, henüz 12 yaşındaki Cassandra Cain de Gotham sokaklarında sert olmayı öğrenmiştir. Bilinen ismiyle Cass, ağzı laf yapan, kısmen yankesici olarak marifeti sayesinde kendi başına hayatta kalan bir çocuktur. Fakat paha biçilmez bir mücevheri aşırdığında, gerçek bir tehdidin hedefi hâline gelir. Ve onu kurtarmak için Harley ve bütün Kuşlar’ın gücü gerekecektir.
Ella Jay Basco, sinemaya adım attığı bu filmde, grubun bir araya gelmesine vesile olan beşinci ve son üyesini canlandırıyor. Basco şöyle hatırlıyor: “Senaryoyu okuduğumda Cassandra Cain’e bayıldım. Bir ailesi ya da evi olmayan bir sokak çocuğu olarak hem gerçekten yanlış bir yolda hem de süper bağımsız. Bu dünyada hayatta kalabilmek için hep savaşması gerekmiş, ta ki Harley Quinn’le tanışana kadar”. Basco, rolü aldığını öğrenir öğrenmez yaptıklarını ise şöyle aktarıyor: “Gidip ne kadar Birds of Prey ve Cassandra Cain çizgi romanı varsa aldım. Bunlar onun kim olduğunu anlamama ve filmde karakteri geliştirmeme kesinlikle çok yardımcı oldu”.
Aslında, Robbie için nihayetinde beyazperdeye yansıyan Harley-Cass ilişkisinde ilham kaynağı olan şey, bir çizgi romandaki belirli bir hikâye örgüsüydü. Aktris bunu şöyle açıklıyor: “Araştırmam sırasında, Harley Quinn: Behind Blue Eyes isimli çizgi romanı okuduktan sonra bir akıl hocası-öğrenci ilişkisi işlemek istediğime karar verdim. Bu bana Harley’nin kim olduğu ve neler yapabileceğine dair çok şey anlattı. Çizgi romandaki hikâye örgüsünün aynısını kullanmadık ama Harley ve onun Cass’le bu şekildeki ilişkisini anlamak çok aydınlatıcıydı”.
Basco hem Robbie ve diğer tüm oyuncuları hem de Yan’i harika birer akıl hocası olarak gördüğünü dile getiriyor: “Hepsiyle de çalışmak sahiden çok heyecanlıydı; öylesine ilham vericiler ki… Her gün dolu dolu bir öğrenme deneyimiydi ve çok da eğlenceliydi. Herkes süper nazikti; upuzun bir rüya gibiydi.” Hikâyenin gereği olarak genç aktris, ekran süresinin büyük çoğunluğunda Robbie’yle birlikteydi. “Margot benim için bir abla gibiydi; birbirimizle harika vakit geçirdik. Kamera önünde ve arkasında insanlarla çalışma konusunda bana çok şey öğretti. Müthişti” diyor Basco.
Yan en genç aktrisinin ortaya koyduğu çalışkanlığa hayranlık duyduğunu şu sözlerle ifade ediyor: “Ella çok etkileyiciydi. Bu onun ilk sinema filmi, yani her gün sete gelip Margot Robbie’yle çalışmanın onun için nasıl bir his olduğunu hayal bile edemem ama tam anlamıyla bir şampiyondu ve yaşına göre inanılmaz olgundu. Cass’i de çok iyi anladı ve ona belli bir özgünlük kazandırdı, pırıl pırıl, mükemmel bir kız çocuğu versiyonu değil, hakiki bir çocuk portresi çizdi”.
KÖTÜ ADAMLAR…
[box type=”shadow” align=”” class=”” width=””]
HARLEY QUINN: “Şimdi artık hepimizin peşinde. Hepimiz ölmek istemiyorsak, birlikte çalışmak zorundayız.”
[/box]
Filmde Cassandra Cain ve ele geçirdiği parlak nesne, hikâyenin çıkış noktası olur. Cass’in Roman Sionis’in bir adamından aşırdığı elmas, herhangi bir taş parçasından çok ötedir. Üzerine kodlanmış olan çok önemli finansal bilgiler, Roman’ı arzu ettiği güce ulaştırıp, Gotham’ın yeraltı dünyasının tamamına hükmetmesini sağlayabilecek niteliktedir. Roman elması geri istemektedir. Bu yüzden Harley’ye elması ona getirdiği takdirde öldürülmemesini sağlayacağını söyler… Bu, Harley Quinn’in bile geri çeviremeyeceği türde bir tekliftir.
Ewan McGregor’ın canlandırdığı, rekabeti azaltmaya (ya da bitirmeye) ve geriye kalan rakipleri birleştirmeye niyetli Roman Sionis, işlerini Gotham şehrinde kendine ait Black Mask isimli gece kulübünden yürütmektedir.
McGregor, “Zaten Margot’yla çalışmak istiyordum. Sonrasında Cathy Yan’in filmi ‘Dead Pigs’i izledim ve gerçekten beğendim. Bana ‘Trainspotting’i hatırlattı, yeni ve ilginç bir şeydi. Dolayısıyla, onunla çalışmak fikri de beni heyecanlandırdı. Fakat hepsinden önemlisi senaryo hoşuma gitti. Replikler zekiceydi ve iyi yazılmıştı. Kendini çok akıllı ve muhteşem sanan ama aslında korkunç, berbat biri olan, kontrol ve güç manyağı bir esas kötü adamı oynayacak olmaktan mutluydum” diyor.
Roman’ın da bir arka hikâyesi vardı ve bu hikâye aktöre karakterin hain motivasyonlarını anlamada yardımcı oldu. “Bir oyuncu için karakteri anlamak önemli. ‘Kötü adamı’ ya da ‘iyi adamı’ oynayamazsınız; kişiyi ve onu harekete geçiren şeyleri oynamak zorundasınız” diyen McGregor, şöyle devam ediyor: “Roman’ın durumuna gelince; o kesinlikle bir narsist. Bu yüzden de herkesin onun cazibesine kapılacağını düşünüyor. Ayrıca öfke sorunu da var ve bir anda gözü dönebiliyor. Her ikisini de oynamak çok eğlenceliydi”.
Yan ise şunları söylüyor: “Roman’ı seviyorum. Bence çok komik bir karakter çünkü Ewan role müthiş bir cazibe ve hatta komedi ve kırılganlık katmayı başardı. Christina’nın senaryoda işlediği varlıklı partici çocuk öğesini gerçekten kullandı. Roman aslen Janus Corporation’ın sahibi olan asil bir Gotham hanedanlığından geliyor ama elit değil, ailenin kara koyunu olmuş. Ve Harley gibi biri onu gölgede bıraktığında ya da sahne ışığını çaldığında ifrit oluyor. Her ikisi de ilginin merkezi olmayı seviyorlar ki bu onları birbirleri için ilginç birer rakip hâline getiriyor”.
Robbie’nin görüşleri ise şöyle: “Ewan harika bir kötü adam; Roman’da beklenmedik ve cesur bazı seçimler yaptı. Roman olarak toksik bir erkeksilikten narsizme geçişi başarıyla hayata geçirirken, karakterin nasıl da dengesiz ve mantıksız olduğunu da vurguladı. Roman’ı kötü adam olarak seviyorum çünkü tepkileri durumla son derece orantısız”.
Harley ya da Renee’yle olan dikenli ilişkilerinin aksine Roman, aslında Black Canary’ye bir sadakat duygusu aşılıyor… Smollett-Bell bunu şöyle açıklıyor: “Dinah’nın Roman’la karmaşık bir ilişkisi var çünkü Roman ona yardım etmiş; sadece hayatını geçindirmesine değil, bir bakıma görünür olmasına da olanak tanıyan bir iş vermiş. Dinah’nın dünyasında başka kimsenin yapmadığı bir şey bu. Ama bence Dinah, Cass’te kendisini görüyor. Bu yüzden de Roman bütün Gotham’ı küçük kızın üzerine saldığında, Dinah bunu görmezden gelemiyor”.
Dinah ile aralarındaki bağlantıyı Roman’ın bakış açısıyla, “sahibi olduğu yeni şey” olarak niteleyen McGregor, şöyle devam ediyor: “Roman’ın Dinah’yı romantik ya da cinsel açıdan arzuluyor olduğu düşünülebilir ama aslında öyle değil. Roman onun şarkı söyleme şeklini seviyor ve onu kafeste, kendisine ait kafeste, bir kanarya olarak görüyor”. Bütün kararları Roman veriyor olsa da elini kirleten kişi sağkolu Victor Zsasz’tır. “Roman, Zsasz’sız var olamazdı. İş anlamında da her şeyi, hele hele pis işleri Zsasz çekip çeviriyor” diyor McGregor.
Özellikle sustalıyı ustaca kullanan Zsasz, patronuna ve işine sadıktır. Hatta muhtemelen işinden biraz fazla zevk almaktadır. Bu manyak ikinci adam rolünü üstlenen Chris Messina, “Senaryo muhteşemdi; yararlanılabilecek bol miktarda malzeme vardı. Şahsen büyük bir çizgi roman meraklısı olmadığım için karakter hakkında fazla bir şey bilmiyordum. Bu yüzden Zsasz hakkındaki başlangıç hikâyelerini ve çizgi romanları okumam gerekti… Saç rengim de bunlardan geldi. Kitaplarda çoğunlukla dazlaktı ama biz sarışını tercih ettiğimiz için memnunum” diyor gülümseyerek.
Zsasz, Roman için çalışıyor olabilir “ama onun da bir amacı var” diyor Messina ve ekliyor: “Bence yaklaşımı basit: Herkese zombi gözüyle bakıyor ve onları özgürleştiriyor, sefaletlerine bir son veriyor”. Ve aktöre göre Zsasz, bıçaklı alıştırmalarını yalnızca kurbanları üzerinde yapmıyor. “O bir kesici, dolayısıyla kendi vücudunun her yerinde de kesik izleri var, öldürdüğü herkesin çetelesini tutuyor.”