SİNOPSİS
1970’ler, Boston’un güneyi. FBI ajanı John Connolly, İrlandalı mafya babası Jimmy Bulger’ı ortak düşmanları olan İtalyan mafyasını ortadan kaldırmak için işbirliği yapmaya ikna eder. Bulger elde ettiği bu güçle Boston’un en korkulan suç imparatoru ve Amerikan tarihinin en tehlikeli gangsterlerinden biri olur. Film, Bulger’ın kanun güçlerinden yakayı sıyırmasına olanak tanıyan, kontrolden çıkmış bu kötücül ittifakın hikayesini konu alıyor.
YAPIM HAKKINDA
[box type=”shadow” align=”aligncenter” class=”” width=””]
WHITEY: Gammazcılara ne yaptığımı biliyor musun, John?
CONNOLLY: Bu gammazlık değil, Jimmy. Bu bir ittifak.
WHITEY: İttifak mı? Benim ile FBI arasında mı?
CONNOLLY: Hayır, hayır. Senin ile benim aramda… Böyle bir ittifak seni zayıflatmaz, Jimmy. Güçlendirir. [/box]
Boston’ın ünlü suç baronu James “Whitey” Bulger, 2011’de yakalanana dek on yıldan fazla süre FBI’ı peşinden koşturdu. Büronun En Çok Arananlar Listesi’nde Usame Bin Ladin’den hemen sonra gelen isimdi. Ancak ironik olan şey şu ki FBI’ın yardımı ve teşviki olmasa Bulger sahip olduğu güce asla ulaşamayabilirdi.
“Black Mass/Kara Düzen” acımasız gangster Whitey Bulger ile FBI ajanı John Connolly arasındaki anlaşmanın Bulger’ın suç imparatorluğunu tam bir dokunulmazlıkla genişletmesini nasıl mümkün kıldığını konu alıyor. Hırstan gözleri kör olan Connolly, artan ceset sayısını görmezden gelerek gangsterin soruşturulmasının önüne geçiyor.
Yönetmen-yapımcı Scott Cooper bu konuda şunları söylüyor: “John Connolly; Whitey ve kardeşi Billy Bulger’la Güney Boston’ın ‘Southie’ denen mahallesinden çocukluk arkadaşıydı. Bu hikaye birbirinden son derece farklı iki erkek kardeş ile John Connolly arasındaki bağdan dolayı ilgimi çekti. Bulger ailesinin gücünü anlayan Connolly onlara her zaman saygı duymuş biri. Connolly, Bulger’ın şehirde at koşturmasına izin veriyor çünkü çocukken Whitey’nin bir oyun alanı kavgasında kendisine arka çıkmasından bu yana onun gözüne girmeye çalışıyor.”
Connolly New York mafyasıyla mücadele ederek FBI basamaklarını tırmanırken, Whitey Bulger Boston’da başka türlü bir şöhret edinir. Gücünü arttırıp zaman içinde yerel Winter Hill Çetesi’nin lideri olur. Bazıları ondan korkmaktadır ama çoğu kişi için o bir tür Robin Hood’dur çünkü semtine karşı iyi ve cömerttir.
James “Whitey” Bulger’ı canlandıran Johnny Depp, Bulger’ın tercih ettiği ismi kullanarak, “Southie çok kapalı ve kenetlenmiş bir mahalleydi ve Jimmy’ye sadıktı” dedikten sonra, şöyle devam ediyor: “Pek çok insan onu idolleştirerek büyüdü; pek çoğu onun gibi olmak istedi çünkü kendi yolundan gidiyor ve çoğu zaman da kazanıyordu. Ayrıca karizmatik bir adamdı. İnsanların ona yakın olmak istemesini sağlayan bir çekiciliği vardı. Onu anlamak, onu tanımak istiyorlardı. James Bulger’ın büyüleyici bir karakter olduğunu düşündüm ve onu neyin motive ettiğini merak ettim.”
John Connolly rolündeki Joel Edgerton ise şunları söylüyor: “John bence Whitey’yi toplumda bir rock yıldızı ışığına sahip, bir tür kanunsuz olarak gördü. Kendisi için daha derin bir bağ sözkonusuydu —o rock yıldızını tanıyordu ve o rock yıldızı kendisine iyi davranmıştı. Bir zamanlar. İnanıyorum ki FBI’a iyi niyetlerle ve harika bir kanun adamı olma hevesiyle girdi. Ama söz konusu kendi çöplüğü olunca, suç ile kanun arasında çok bulanık bir çizgi vardı; ve eğer hayran olduğunuz kişi kanunun diğer tarafındaysa, bu başka heveslere yol açabilir. Suçluların görünürde sınırsız bir şekilde hareket edebilme özgürlüğüne baktığınızda… bence John biraz bunun büyüsüne kapılmaya başladı.”
Yapımcı John Lesher’ın gözlemine göre ise, Connolly’nin Whitey’ye hayranlığı bizlerinkinden çok farklı olmayabilir. “Filmlerden, kitaplardan ve televizyondan biliyoruz ki insanlar gangsterlere ilgi duyuyorlar çünkü onlar toplumun geri kalanından farklı kurallarla yaşıyorlar. Burada, ünlü bir gangster, onun eyaletin en güçlü senatörlerinden biri olan erkek kardeşi ve yıldızı parlamış bir FBI ajanı arasında bir bağ var. Böyle bir şeyi uyduramazsınız; fazlasıyla inanılmaz.”
Bunlar bir yana, Lesher yapımcıların gerçek hayattaki olayları dramaya aktarırken yaratıcı özgürlük kullandıklarını kabul ediyor ve bunun nedenini şöyle açıklıyor: “Tek bir filmde, o dönemde yaşanmış olan her şeyi yeterli şekilde resmetmek imkansız olurdu. Birkaç karakter ekledik ve bazı şeylerin zaman çizgisini daralttık ama genel anlamda hikaye gerçek olaylara dayanıyor ki bu da onu son derece ilginç kılıyor.”
[box type=”shadow” align=”aligncenter” class=”” width=””]
WHITEY: Bilgilendirmek vardır bir de gammazlamak… Bu bir iş fırsatı. FBI’a bizim düşmanlarımıza karşı bizim savaşımızı verdirirken, onlar bizi korurken, biz de ne halt istersek onu yapacağız. [/box]
Whitey Bulger’ın FBI muhbiri olduğu flaş haberi The Boston Globe’un manşetlerine 1988’de yansıdı ve sonraki on yıl boyunca yozlaşmanın ayrıntıları bir bir ortaya döküldü. Haberi yapan o dönemin Globe muhabirleri Dick Lehr ve Gerard O’Neill daha sonra tüm davayı “Black Mass: Whitey Bulger, the FBI, and a Devil’s Deal” (Kara Düzen: Whitey Bulger, FBI ve Şeytani Anlaşma) adlı kitapta anlattılar. Film bu kitaba dayanıyor. Oysa, muhabirler ilk başta makalelerine bambaşka bir başlık vermişlerdi. Lehr bunu şöyle açıklıyor: “Orijinalinde iki erkek kardeşin hikayesi olacaktı: Güney Boston’da aynı evde büyüyen Whitey ve Billy kendi yollarında, çok farklı kurallarla da olsa, zirveye tırmandılar.”
Billy Bulger’ın yolu siyasetti. Üniversite eğitimli Billy’nin kariyer çizgisi suçu seçmiş kardeşininkiyle taban tabana zıttı ve onu Massachusetts Eyalet Senatosu’nun başkanlığına kadar getirdi.
Billy rolünü üstlenmiş olan Benedict Cumberbatch iki erkek kardeş arasındaki ikiliği ele alınması gereken ilginç bir açı olarak gördüğünü dile getiriyor: “Billy Bulger yıllar boyu eyalet senatosunda çok güçlü bir siyasi kişilikti. Herhangi bir şeyin yapılmasını istiyorsanız, yolu ondan geçiyordu. Öte yandan, kendisi Whitey Bulger’ın kardeşiydi ve 20. yüzyılın muhtemelen en ünlü suçlusu olan kişiyle kadersel bir bağ içindeydi. Bu çok ilginç bir ayrışma.”
Depp buna katılıyor: “Billy kendi yoluna gidip çok güçlü bir siyasetçi olmuş; Jimmy de kendi yoluna gidip yeraltı dünyasının kralı olmuş. Kesin olarak farklı taraflardayken bile annelerini ziyarete gidiyorlardı ve yakın bir aileydiler.”
İki kardeşin kayda değer yol ayırımı makalenin ana konusunu oluşturacaktı… ta ki gazeteciler çok şaşırtıcı bir şey keşfedene kadar. Lehr bunu şöyle açıklıyor: “Whitey ünlü bir suç baronu olduğu halde, onun her nasılsa yetkilileri sihirli bir dokunuşla atlattığını keşfettik. Soğanın katmanlarını soymaya başladığımızda, yerel yasa güçleri bünyesinde, Whitey ile FBI —isim vermek gerekirse, kendisi de Güney Bostonlı olan John Connolly— arasında tuhaf bir şeylerin döndüğünden şüphelenildiğini bulduk.”
[box type=”shadow” align=”aligncenter” class=”” width=””]
McGUIRE: Onun güvenilir bir kaynak olacağından nasıl bu kadar eminsin?
CONNOLLY: Southie’de onunla birlikte büyüdük. Jimmy, kardeşi Billy ve ben. Ve işte bu kopmayan türden bir bağ. Bana söz verirse, tutacaktır. [/box]
“Whitey’nin FBI muhbiri olduğunu belirledikten sonra, cini lambadan çıkardık” diyen O’Neill, şöyle devam ediyor: “Muhbirler FBI’ın kutsal kasesidir ve bunun karşılığında ‘bu kurnaz adamlar’ yasa güçleri içinde bir dost isterler; yani aralarında organik bir bağ vardır. Fakat bence Whitey Bulger, Southie’den olmayan kimseye muhbirlik yapmazdı. O mahallede büyümüş olan Connolly iki kardeşle hiçbir ajanın yapamayacağı şekilde bağ kurdu. Connolly semt bağlantılarını kullanmayı başararak, Whitey’yi muhbir yaptığı için takdir edilip ödüllendirildi ama aslında kontrol Whitey’deydi.”
“İlk başta” diyor Lehr, “Whitey’nin FBI’a muhbirlik yaptığına inanmak zordu çünkü bu onun temsil ettiği her şeye aykırıydı. Bu olayın kanıtlarını araştırıp doğruladıktan sonra haber yaptık ama meğer bu buzdağının sadece görünen kısmıymış.”
“Ve bom…fitil ateşlenmişti” diye araya giriyor O’Neill.
Lehr ise şöyle devam ediyor: “Olayın ne denli derin, karanlık ve dehşet verici olduğunu bilmiyorduk; olayın tamamının çözülmesi yıllar sürdü. Ama bu hikaye, sonrasında, Whitey ile FBI’ın dahil olduğu destansı bir öyküye ve tarihi bir skandala dönüşen şeyin kapısını açtı.”
Lehr ile O’Neill’ın kitabını seçen kişi olan yapımcı Brian Oliver şunları kaydediyor: “Beni ilgilendiren şey FBI’ın üst düzey bir mafyayı büro için çalıştırması olgusuydu —ya da FBI’ın onun büro için çalıştığını düşünmesiydi. Bu da gösteriyor ki herkes tavşan deliğinin içine çekilebilir. Connolly yanlış yaptığını düşünene kadar muhtemelen doğru olanı yaptığını sanıyordu ama o noktada artık geri dönüş yoktu.”
“Black Mass/Kara Düzen”in senaryosunu Mark Mallouk ve Jez Butterworth yazdı. Her iki yazar da, Connolly ile Bulger’ı bir arada tutan mahalle bağlarının çözülemeyecek bir düğüm oluşturduğunu görüyordu. Mallouk bu konuda şunları söylüyor: “Konu, hırs yüzünden Connolly’nin FBI’a başladığı zaman elde ettiği başarıların büyük ölçüde nasıl silindiği. Boston’ı İtalyan mafyasından kurtarmak istedi; elini uzatıp Whitey’ye yardım etmeye başladığında niyeti buydu. Bunun karşılıklı menfaat sağlayacak bir ilişki olduğunu düşündü. Ama Whitey Bulger gibi birine elini uzatmak diye bir şey yoktur. Kolunu ve tüm bedenini kaptırırsın.”
Butterworth ise şunları ekliyor: “Olay, ayakların baş olması durumuna dönüyor. Connolly’nin FBI adına dizginlemek istediği bu güç ters tepiyor ve dizginleri Whitey eline alıyor. Bulger’la bu kadar içli dışlı olmayan herkes neler olup bittiğini anlayabilirdi ama Connolly bir nedenle anlayamıyor.”
Scott Cooper karakterler arasındaki benzersiz dinamiğin kendisini senaryoya çeken başlıca şey olduğunu ifade ediyor: “Derin ölçüde trajik ve derin ölçüde insani konulara çekim duyuyorum; bu film her ikisini de sunuyor. Yapı olarak adeta Shakespeare-vari ve irdelemekten hoşlandığım temaları ele alıyor: Yozlaşma, aldatma, kibir… Tüm bunlar deşmeyi çok ilginç bulacağımı hissettiğim bir hikayeye sarılıp sarmalanmıştı.”
Filmde tezatlı —ve bazen de çatışmalı— bir aile portresi var: Biri, Whitey ve Billy’yle örneklendirilen esas aile; diğeri ise Connolly ve Whitey ya da Whitey ve Winter Hill Çetesi aracılığıyla resmedilen, sokaklarda doğan aile. “Bence James Bulger ekibini bir aile gibi yönetmiş ve o insanları gerçek ailesi gibi görmüş” diyor Depp.
Aileyle ilgili bir diğer boyut da insanın kendi seçimidir. Filmde bu boyuta örnek teşkil eden ilişkiler Whitey ile eski kız arkadaşı Lindsey Cyr (Dakota Johnson) ve Connolly ile karısı Marianne (Julianne Nicholson) arasındaki ilişki. “Lindsey ve Marianne hikayeye duygusal bir nitelik katıyorlar. Onlar olmadan bu nitelik eksik kalırdı” diyor Cooper ve ekliyor: “Whitey Bulger ve John Connolly’nin o yönlerini bu kadınların gözlerinden görüyoruz.”
Yapımcılar film boyunca iç içe geçen aldatma, hırs ve çoğunlukla yanlış yönlendirilmiş sadakat temalarını yakalayacak doğru yönetmenin Scott Cooper olduğunu biliyorlardı. Lesher bunu şöyle aktarıyor: “Scott’la buluştuğumuzda bana söylediği şeylerden biri, öncelikle karakterlere insan olarak odaklanmak istediğiydi. Bunu sevdim. Sonrasında bakış açısını bu eksen üzerinde döndürerek insanların amacının ne olduğunu gösterecekti. Bana kalırsa, karakterleri sevimli ya da eylemlerini bağışlanabilir göstermeden bunu yapmayı gerçekten başardı.”
“Gerçek anlamda hiç iyi adamın olmadığı bir filmi başarılı kılmak için çok yetenekli ve aşırı zeki bir yönetmene ihtiyacınız vardır. ‘Black Mass/Kara Düzen’ kesinlikle o türde bir film” diyor Oliver ve ekliyor: “Karakterlerin gerçek dönüşümler yaşadığı ama hiçbirinin kahraman olmadığı bir hikayeyi çekip çevirmek başarması zor bir iş. Scott bu sularda olağanüstü ustaca gezindi.”
Depp de bunu doğruluyor. “Scott Cooper ender bir yetenek. ‘Crazy Heart’ ve ‘Out of the Furnace’ ayaklarımı yerden kesmişti; bu filmlerde nispeten yeni bir yönetmenden beklemeyeceğiniz bir derinlik sergilemişti. Onunla çalışmayı gerçekten istiyordum. Sette, bunun yalnızca üçüncü filmi olduğuna inanmakta zorlandım. Yeteneği, vizyonunun gücü ve tutkusu karşısında hayrete düştüm. Bu filmle yattı bu filmle kalktı. Demek istediğim şu ki, gerçekten inanılmaz biri; onunla telefon fihristinin bile filmini çekerim” diyor aktör gülümseyerek ve ekliyor: “Ciddiyim! Ona muazzam saygı duyuyorum; olağanüstü bir geleceğe sahip müthiş bir sinemacı.”
Filmde Connolly’nin doğrudan amiri rolündeki Kevin Bacon ise şunu söylüyor: “Scott’un çalışmasına hayranlık duydum ve setteki sürecini takdir ettim. Oyuncular arasında çok açık ve işbirlikçi bir atmosfer oluşturdu; dolayısıyla, paylaşımcı ve çok ödüllendirici bir deneyimdi.”
Başlıca oyuncu kadrosunu tamamlayan diğer isimler ise Rory Cochrane, Jesse Plemons, W Earl Brown, Corey Stoll, Peter Sarsgaard, Adam Scott ve Juno Temple’dı.
Hikaye dokusunun karakterler kadar önemli bir diğer öğesi de dramanın gerçekleştiği şehirdi. “Black Mass/Kara Düzen” Boston’da çekildi çünkü “başka bir yerde çekilmesi mümkün değildi. Bana göre, belirli bir yer ya da şehir izleyicinin belli bir zaman ve mekanı gerçekten hissetmesine olanak tanıyor; ve Boston da son derece kendine özgü bir yer” diyor Cooper.
Yapımcı Tyler Thompson buna katılıyor. “Boston filmde başka hiçbir yerde canlandırılması mümkün olmayan kendi rolünü oynuyor. Burası inanılmaz bir yer ve insanları da muhteşem.”
Yapımcı Patrick McCormick’in yorumu ise şöyle: “Bu bir yöre hikayesi. O semtlerde hâlâ yankıları sürüyor. Sesleri, mimariyi, bazı olayların yaşandığı gerçek mekanları mümkün olduğunca yakalamak için orada olmamız gerekiyordu.”
Lehr’e göre de, “Bir filmin amacı doğrultusunda insanların ve olayların değiştirildiğini anlıyoruz ama ortam ve muhitteki doğruluk yine de kilit öneme sahip. Oyuncular ve yapımcılar bunun hakkını verebilmeyi adeta takıntı haline getirdiler.”
Cooper bunu şöyle özetliyor: “Tüm filmler öyle ya da böyle zorluklar içerir, özellikle de herhangi bir gerçeği ele alıyorsanız. Bu hikaye pek çok farklı bakış açısına sahip çok sayıda oyuncuyu içerdiği için gerçek çoğu zaman aldatıcıydı. Olmuş bitmiş şeyleri olabildiğince özüne sadık ve yaratıcı şekilde göstermek çok çalışma gerektirdi.”
[box type=”shadow” align=”aligncenter” class=”” width=””]
WEEKS: Gerçek şu ki, biz İrlandalı çocuklar oyun alanında hırsız polis oynarken dosdoğru bunun gerçeğini sokaklarda yapmaya geçiyorduk. Ve tıpkı oyun alanında olduğu gibi, hangisinin hangisi olduğunu seçmek kolay değildi. [/box]
OYUNCULAR
“Black Mass/Kara Düzen”in başında, Whitey Bulger ve Winter Hill Çetesi FBI’ın radarında bile sayılmazlar. Cooper bunu şöyle açıklıyor: “Filmin başında, Boston’ın kuzey kesimindeki İtalyan mafyası esas güçlü oyuncular. Bulger ve İrlanda asıllı Amerikalılardan oluşan Winter Hill Çetesi haraç kesme ve tefecilik gibi küçük çaplı suçlar, belki ara sıra da cinayet işleyen bir çete. Şehrin organize suçunu yöneten ise Gennaro Angiulo ve adamları. Connolly Boston’a geri taşındığında, FBI’ın Boston şubesinde üst basamaklara çıkmak için Cosa Nostra’yı çökertmesi gerektiğini anlıyor. Bunu yapabilmek için de Whitey Bulger’a ihtiyacı var. Connolly, Whitey’nin değerli bir bilgi kaynağı olabileceğine inanıyor. Ne var ki, o aynı zamanda çok tehlikeli bir adam. Dolayısıyla, Connolly’nin onu muhbir olarak kullanmasıyla ilgili kaygılar var.”
Sonradan, büronun bu kaygılarının haklı olduğu anlaşılır. Whitey, Connolly’ye bilgi sağlamayı kabul eder ve buna üstü kapalı şekilde “bağlantı” adını verirler. “Dürüst olmak gerekirse, çok zeki ve kurnaz ama vicdan sahibi olmayan bir adamdan söz ediyoruz. Üstelik şimdi şehirdeki suçun her düzeyine sınırsız erişim kazanıyor ve ne isterse yapma özgürlüğüne sahip oluyor. Bu, felaket için bir davetiye ve ortaya çıkan sonuçlar nihayetinde FBI tarihinin en büyük skandalı oluyor” diyor Cooper.
Hırsızlar arasında onur olduğu deyişine gönderme yapan Johnny Depp ise şunları söylüyor: “Her şeyden önce, Jimmy Bulger —kendi zihninde ve kalbinde— onurlu bir adam. Connolly’ye ilk tepkisi asla bir ispiyoncu olmayacağı. Kendi insanlarını hiç kimse ve hiçbir şey için gammazlamayacağını söylüyor. Fakat FBI’ın İtalyan mafyasını yakalamasına yardım etmek hiç kuşkusuz kendi işine yarayan bir ticari karar. Demek istediğim şey şu: Size böyle bir müsamaha tanınacaksa, kabul edersiniz. Jimmy de kabul edip bunu kullanıyor. FBI’a pek az şey verip, karşılığında çok şey alıyor. Dolayısıyla, kendi adına çok parlak bir hamle.”
Cooper, Depp’in Whitey Bulger’ı canlandırışı için şunları söylüyor: “Daha önce oynadıklarına hiç benzemeyen bir karakter. Whitey çekici olabiliyordu ama aynı zamanda sizi görür görmez öldürebilecek yapıda bir adamdı. Johnny, Whitey Bulger’ın sevimli bir karakter olmadığını anladı; Whitey’nin kötücül bir yanı vardı ve bu Johnny’den daha önce hiç görmediğiniz bir şey.”
“Ama” diye devam ediyor yönetmen, “yapmak istediği şey tam kapsamlı bir portre çizmek, onu kusurlu, manyak, acımasız biri ama aynı zamanda bir insan olarak göstermekti. Bunun tehlikeli bir yanı var çünkü insanların kötülüğü temsil eden birini insanileştirdiğimizi söylemesini istemiyoruz. Zorbalığının tüm düzeylerini kesinlikle gösteriyoruz. O soğukkanlı bir katildi ve Johnny bunu dört dörtlük oynadı. Muazzam ölçüde araştırma ve gerek kendi aramızda gerek başkalarıyla derinlemesine tartışmalar yaparak bu performansı sergilemek için çok gayret gösterdi. Yürüyüşünden sesindeki tınıya kadar, Whitey Bulger adlı sosyopatı bütünüyle hayata geçirdi.”
Depp ise şunu söylüyor: “James Bulger’ı ‘bulmaktaki’ en büyük zorluklardan biri çok gizemli biri olması. Onu ağırlıklı olarak o yıllardaki arkadaşları ve birlikte çalıştığı insanlar vasıtasıyla tanıdım. Karakteri tam anlamıyla kavramak ve hayata geçirebilmek için bu çok yararlıydı. Onu canlandırmak benim için, çok tehlikeli ve ne yapacağı kestirilemeyen ama aynı zamanda duygusal ve hatta hassas olabilen ayaklı bir saatli bombayı oynamak gibiydi.”
Aktör çizdiği portrenin karakterin zihnine girmekten fazlasını içerdiğini doğruluyor: “Var olmuş ya da var olan birini oynarken role ne olursa olsun saygıyla yaklaşmak çok önemlidir. Bu onların hayatı; dolayısıyla, ne yapmış olurlarsa olsunlar kendilerinin olabildiğince insani bir şekilde dürüst bir versiyonunu hak ediyorlar. İşte protezler burada devreye giriyor. Filmin makyajlarını yapan ve yıllardır birlikte çalıştığım Joel Harlow müthiş bir iş çıkardı.”
Cooper ise şunu ekliyor: “Johnny karakterin fiziksel özelliğini sonuna kadar kucaklamak istedi. Whitey Bulger kelleşiyordu ve mavi gözlüydü; Johnny ise koyu renk saçlı ve kahverengi gözlüydü. Ama Johnny ve Joel Harlow beraberce Whitey’yi mükemmel şekilde hayata geçirdiler. Arşiv görüntüleri ve fotoğraflardan yararlanarak, Whitey’nin yüz özelliklerini doğru şekilde yansıtmak için çok karmaşık bir süreç geliştirmeyi başardılar: Gözleri ile burnu arasındaki mesafe; dudaklarının kıvrımları; çenesi; saç çizgisi… Öylesine ikna edici oldu ki, sete geldiğinde, Whitey’yi tanıyan insanlar bunu tüyler ürpertici buldular.”
Dick Lehr, “Gerçekten ama gerçekten Whitey’ye benziyordu” diyor ve ekliyor: “Aynı beden diline ve duruşa sahipti. Ürkütücü ve çok etkiliydi.”
Depp’le karşılıklı oynayan Joel Edgerton ise şunları söylüyor: “Johnny’nin bu rolde başardığı —gerek karakter gerek fizik olarak— çok özeldi. Size, ‘Tamam, şu anda bu kesinlikle o’ diye düşündürten oyuncularla çalışmayı seviyorum. Johnny hiç şüphesiz öyle bir aktör. Whitey Bulger’ın ta kendisi oldu.”
Depp de bu iltifata karşılık veriyor: “Joel’la çalışmak müthiş keyifliydi çünkü ona nasıl pas verirseniz verin o da aynı şekilde pas veriyordu. Oyuncu olarak birbirinizle o tarz bir duygusal paslaşma yapabilmeniz ve bunu becerecek kadar güçlü olduklarını görmeniz çok güzeldir. Joel’la tek bir sahnemiz yoktu ki yeni şeyler denemesin ya da gidecek farklı bir yön bulmasın. Bana her seferinde sürpriz yaptı. O gerçekten ama gerçekten harika bir aktör.”
Depp gibi, Edgerton da rolü için araştırma yaptı; John Connolly’nin sebeplerini ve bunların onu nereye götürdüğünü irdeledi. “John kısa süre önce New York’un önde gelen mafyalarından birini tutuklayarak dikkatleri üstüne çekmiş bir FBI ajanı olarak kendi şehrine döndüğünde kahraman gibi karşılanıyor. Bunu Boston’daki İtalyan mafyasını çökertecek kişi olmak için bir fırsat olarak görüyor. Amacını eski bir çocukluk arkadaşı Whitey Bulger aracılığıyla gerçekleştirecek. John onu üst düzey bir FBI muhbiri olma konusunda başarılı bir şekilde ikna ediyor. İşler de tam burada karmaşık hâle geliyor çünkü anlaşma şöyle: Eğer Whitey, FBI’ın Cosa Nostra’yı yakalamasına yardım ederse, bu durumda büronun Whitey’nin dahil olduğu işlere yaklaşımı kesinlikle ‘görmezden gelmek’ olacak. Bunun tek istisnası ise cinayet.”
[box type=”shadow” align=”aligncenter” class=”” width=””]
WHITEY: Bunu ispiyonculuk ya da gammazcılık olarak görmüyorum. Bu ticaret.
CONNOLLY: Ben bile daha iyi ifade edemezdim. Sen bir bağlantısın. Ne istiyorsan yapabileceksin denebilir, gözler senin üzerine dönmeyecek, tabi bizi oldukça büyük bazı baskınlara yönlendirirsen. [/box]
Şeytanla anlaşma yapılmıştır.
“Olay hızla kontrolden çıkıyor çünkü Connolly artık iş gereği olmasa da Whitey’nin etrafında takılıyor. Çizgiyi aşıyor ve o çizgi aşıldığında Whitey ona sahip olduğunu biliyor” diyor Brian Oliver.
Connolly çoktan başarının cazibesine ve beraberinde gelen ödüllere kapılmıştır. Durum böyle olunca, her türlü araç mubah olur. Edgerton bunu şöyle açıklıyor: “Bence John herkes tarafından kutlanmak ve hayran olunmak istiyor. Ama ne yazık ki bu onu karanlık bazı yerlere götürüyor. John, Jimmy’nin ağına öyle bir takılıyor ki ne kadar derine gömüldüğünü, zeminin ne kadar tehlikeli olduğunu ve vicdanının onarılamaz duruma geldiğini fark etmiyor. Tüm hayatı bu takıntılı ilişki yüzünden, sürekli olarak bir suçlunun onayına duyduğu ihtiyaçtan dolayı paramparça oluyor.”
Cooper şunu kaydediyor: “Joel Edgerton’ın çok zor bir rolü var çünkü John Connolly pek çok maske takıyor. Karısıylayken başka bir maske, Billy Bulger’layken başka bir maske, Whitey’yleyken başka bir maske ve tabi FBI’daki meslektaşlarıylayken bambaşka bir maske. Joel bu ince ayrıntılı performansında, Connolly’nin gösterişliliğini, aşırı kibirli özgüvenini olduğu kadar kırılganlığını ve çok sayıdaki zaafını da mükemmel şekilde hayata geçirdi. Aslında, Connolly’yi uzun yıllardır tanıyan gerçek Fred Wyshak seti ziyarete geldiğinde Joel’un ajanla ilgili her şeyi her yönüyle yansıttığını söyledi.”
Edgerton da yönetmenden övgüyle söz ederek, şunları söylüyor: “Scott herkese kendi bireyselliği doğrultusunda yaklaşmayı çok iyi biliyor. Oyuncu olarak bu özel ilişkiye ihtiyaç duyuyorsunuz. Sizin farklı bir yöne ya da duygusal bir duruma geçmeniz veya karakterin gitmesi gereken yer neyse oraya yönlendirmek için yardımcı olacak bilgiler vermeyi başarıyor. Ayrıca çok tutkulu ve daima hazırlıklı; tonlarca ev ödevi yapmış, hikayeyi en ince ayrıntısına kadar biliyor. İnsan olarak da gerçek bir centilmen; harika bir enerjiye sahip istisnai bir şahıs. İşe gelmek bir zevkti.”
Benedict Cumberbatch de, Cooper’la çalışma fırsatının kendisini projeye çeken şeylerden biri olduğunu söylüyor: “Scott tam bir oyuncu mıknatısı. Daha önceki filmleri onunla çalışmanın nasıl bir şey olduğunu görmek istememe neden oldu. Kendisi de bir aktördü; dolayısıyla, sizin kamera önünde yaptığınız şeyle tamamen empati kurabiliyor ve bir sahneden çıkabilecek en iyi şeyi biliyor. Doğallığa saygı duyduğu için—yönetmen olarak bu onun alameti farikası— yakınlaşma yaşanan anlarda onunla çalışmak zevkliydi; çünkü bunlar oyuncu olarak derine inmekten gerçekten keyif aldığınız anlardır.”
Cooper ise şunları söylüyor: “Benedict, Billy Bulger rolünde muhteşemdi; karakteri bire bir hayata geçirdi. Gerçek Billy’den çok daha uzun boylu ama performansında fizikselliğe hiç takılmıyorsunuz bile çünkü o adamın kalbini ve Billy’nin toplum için kim olduğunu çok iyi kavramış. Benedict saatler boyu arşivleri izledi ve Billy olarak duruşuyla ve kardeşi Whitey’ninkinden çok farklı olan konuşma şekliyle çok gerçekçiydi. Çok yutarak konuşuyordu ama iyi eğitimli bir adamın diline sahipti.”
Bu araştırmanın kendisi için hayati önem taşıdığını belirten Cumberbatch bunu şöyle açıklıyor: “Gerçek insanları oynamanın fazladan bir sorumluluğu var. Yalnızca bir hikaye anlatıcı değilsiniz; o insanların yaşamış olduğunu hesaba katmalısınız. Peki bir film yapmak için bunun ne kadarını feda etmelisiniz? Filmler kudretlidir çünkü tarihin bir türü olurlar; bu hikayeleri ve karakterleri gelecek nesillere taşımamızın bir yolu olarak bir tür sözlü modern tarih oluştururlar. Bu yüzden özen göstermelisiniz… gerçekten çok özen göstermelisiniz.”
[box type=”shadow” align=”aligncenter” class=”” width=””]
BILLY: Jimmy’nin işi Jimmy’yi ilgilendirir.Beni kesinlikle hiç ilgilendirmiyor…
CONNOLLY: Bunu duymalısın, Billy. Kardeşin çok karanlık sulara ilerliyor. Hepimizin dostlara ihtiyacı var. Jimmy’nin bile Senin bile. Kimse buralara kendi başına gelemez. Öyle değil mi, Senatör? [/box]
Cumberbatch canlandırdığı karakteri “geleneksel, keskin çizgili İrlandalı-Amerikalı siyasi döneminin canlı örneği olan, olağanüstü bir insan” olarak tanımlıyor ve şunları söylüyor: “Muazzam bir güce sahip, feci zeki ve bilgili bir adam ama iki arada bir derede kalıyor. Kardeşine olduğu kadar kamu görevlisi olarak sorumluluğuna duyduğu sevgiyi de görüyorsunuz. Bir karakterde bu büyük gerginliği oynamak zordur. Bizim yapmaya çalıştığımız şey özel ilişkilerini ele alıp Whitey’nin Billy’yi ya da Billy’nin Whitey’yi korumaya çalışıp çalışmadığına odaklanmamaktı. Bunu bir kenara bırakıp birbirlerini çok seven iki kardeş oldukları gerçeğine yöneldik ve kararı izleyiciye bıraktık.”
Filmdeki ilişkilerine paralel olarak, Depp, Cumberbatch’le “kardeş gibi olduk” diyor ve ekliyor: “Kendisi çok verici bir aktör. Filmde çok derinlere indi. Yüreğini görebiliyordunuz; Billy ile Jimmy arasındaki o sadakat hissini ve sevgiyi içinde taşıdığını görebiliyordunuz.”
Whitey’nin, kardeşi haricinde en yakın sırdaşı Stephen “Nişancı” Flemmi’dir. O, FBI’la ilgili “iş fırsatını” paylaşacak kadar güvendiği tek kişidir. Flemmi’yi canlandıran Rory Cochrane şunları söylüyor: “Whitey’den daha az havalı ve kesinlikle daha sessiz ama onun kadar ölümcül. Whitey ona anlaşmayı söylediğinde Flemmi çok şaşırıyor çünkü polislere ya da FBI’a konuştuğun için öldürülebilirsin. Ama buradaki fikir FBI’a çok fazla bilgi vermemek ve nelerin yaklaşmakta olduğunu, kimlerin ispiyonculuk yaptığını öğrenmek için büroyu kullanmaktı. Böylece yaptıkları her şey yanlarına kâr kalabilirdi.”
Tyler Thompson, “Rory Cochrane kendini az konuşan Steve Flemmi’ye dönüştürdü. Çekimler arasında onunla zaman geçirirken bile oldukça korkutucu olabiliyordu” diyor.
John Lesher, Cochrane’in, rolüne hazırlanmak için yerel havayı nasıl içine çektiğini hatırlıyor. “Rory’ye Güney Boston’ın muhtarı demeye başladım çünkü herkesi tanıyordu” diyor gülerek ve ekliyor: “Rolü için çok kapsamlı bir araştırma yaptı ve performansına inanılmaz bir yoğunluk ve özgünlük kattı. Filmin bu duruma gelmesine gerçekten katkıda bulundu.”
“Flemmi’yi tanıyan bazı insanlarla tanışmak ve bu süreçte bilgi parçaları toplamak harikaydı. Ufacık tefecik şeyler de olsalar, işe yaradılar” diyor Cochrane.
Aktörün Southie’deki gezintilerine katılan rol arkadaşı Jesse Plemons ise şunları söylüyor: “İlk birkaç hafta, Rory’yle kendimizi dedektif gibi hissettik. Rolümüze katkı sağlayabilecek en ufak şeyler için bile olası her ipucunu takip ediyorduk.”
Plemons, Winter Hill Çetesi’nin en yeni ve en genç üyesi Kevin Weeks’i canlandırmak için 18 kilo aldı. “Weeks’le ilk tanıştığımızda 18 yaşlarında” diyor aktör ve ekliyor: “Jimmy’nin mekanı olan Triple O’nun kapısında badigartlık yapıyor. Bir kavga patlak veriyor ve biraz boks yapmış olan Weeks pek şansı yokmuş gibi görünse de aslanlar gibi dövüşüyor. Whitey dışarı çıkıp bu çocuğun pes etmeyen yapısını gördüğünde onu çeteye dahil ediyor.”
Plemons sözlerini şöyle sürdürüyor: “Kendimi Weeks’in yerine koyup, ‘Eğer burada büyümüş olsaydım, bu şekilde yetiştirilmiş olsaydım ben ne yapardım?’ diye sormak ilginçti. Whitey Bulger’ın yanında duran biri olmak bile Weeks’e bir güç hissi veriyor. Böyle bir şeye nasıl sırt çevirirsiniz?”
Cooper rol için baştan beri aklında Plemons’ın olduğunu söylüyor: “Dikkatimi ilk olarak ‘The Master’ filmini izlediğim sırada çekti. Projeyi yönetmek için imza attığım günden beri Kevin Weeks rolünü onun oynamasını istedim. Muhteşem bir gelişimi var: Biraz umursamaz sert bir çocuktan, sadık bir gangstere ve Whitey’nin şehri yağmalayışının tanığına dönüşüyor. Bu filmde her şekilde üstün bir oyuncu ve ruh dolu bir aktör.”
Peter Sarsgaard oyuncu kadrosuna Brian Halloran rolüyle katılıyor. Winter Hill Çetesi’nin üyelerinden olan Halloran, Whitey Bulger’ı FBI’a… tam olarak söylemek gerekirse, Özel Ajan John Connolly’ye ispiyonlamayı denemek gibi bir hata yapar.
Cooper aktör için şunları söylüyor: “Peter bu rolde müthiş. Brian Halloran bir uyuşturucu bağımlısı. Oldukça cesareti kırılmış ve tedirgin duruyor. Kendini içine düşürdüğü durum düşünülünce, bu anlaşılabilir bir şey. Peter bu tuhaflıkları ve uyuşturucu bağımlılığının emarelerini performansında gerçekten çok iyi yakaladı. Rolü nispeten kısa olduğu halde kalıcı bir etki bırakmayı başardı.”
Connolly’nin FBI’daki meslektaşlarından bazıları Whitey Bulger’ın üst düzey bir muhbir olmasında faydadan çok tuzaklar görmektedirler. Connoly’nin doğrudan amiri, operasyondan sorumlu Özel Ajan Charles McGuire, “Whitey’yi denkleme sokma konusunda çok kaygılı çünkü Whitey’nin çok kötü biri olduğunu ve nihayetinde başka ajanları tehlikeye sokabileceğini biliyor” diye doğruluyor Cooper.
McGuire yapımcıların karma bir karakter yaratmayı seçtiği tek roldü. Cooper bunu şöyle açıklıyor: “Kendisi çeşitli farklı sorumlu özel ajanların kurgusal bir karışımı çünkü gerçekte bu tür ajanlar üç dört yıl içinde görev değiştirirler ama filmimiz onlarca yıla yayılıyor. Ancak ben operasyonu denetleyen tek bir kişinin olmasını önemli buldum.”
Yönetmen şöyle devam ediyor: “Charles McGuire’ı Kevin Bacon canlandırdı. Daha iyi bir aktör isteyemezdim. Aksanından duruşuna kadar —büyük saygı gerektiren bir adam olarak— filmin dokusuna tam oturdu.”
Bacon canlandırdığı karakterin takdir ettiği yönünü şöyle açıklıyor: “McGuire’ın yozlaşma konusunda güçlü bir ahlaki vicdanı var ve kanunu uygulamaya çalışıyor. Bir bakıma, kendisi büro içinde mantığın sesini temsil ediyor ki buna ihtiyaç var. İtalyan mafyasını çökertmek için Whitey Bulger’ı kullanma fikriyle ayakları yerden kesilmeyen birinin olması dengeyi sağlıyor. Bence McGuire, John Connolly’yi biraz fevri biri olarak görüyor ve onun geçmişinden, tarzından ya da korkutucu mizacından etkilenmiyor.”
Connolly’nin bir diğer amiri olan Özel Ajan John Morris, McGuire’ın aksine, John Connolly’nin şaşmaz kararlılığının ve Whitey Bulger’ın aldatıcı cazibesinin kendi değer yargılarını gölgelendirmesine izin verir. Morris rolünü canlandıran David Harbour şunları söylüyor: “Connolly kendinden çok emin ve istediğini yaptırıyor; Morris buna hayranlık duyuyor. Başlardan itibaren, Connolly’nin Bulger’ı muhbir yapma konusunda çok hevesli olduğunu ve Morris’i ikna ettiğini görüyorsunuz. Ancak, bir an geliyor ki sınırı aşıyorlar ve bu gangsterlerle sosyalleşmeye başlıyorlar. Böylece, Morris bu adamı etkilemek için kariyerinden ve geleceğinden taviz veriyor. Whitey Bulger bir an kibarken bir an sonra renk değiştirebilir; Morris’e de bunu yapıyor. İşte Morris o zaman durumun gerçekliğini kavrıyor ve zaman işlemeye başlıyor.”
Gerçekten de, Fred Wyshak adında, aşırı dürüst yeni bir federal savcının gelişiyle rüzgar tersten esmeye başlar. Corey Stoll’un canlandırdığı Wyshak, Connolly’nin ona Red Sox biletleriyle yağ çekmesinden etkilenmez ve ajanın baş muhbiri Whitey Bulger hakkındaki üstü kapalı konuşmasına da prim vermez.
“Önceki federal savcı biraz daha umursamaz bir yaklaşım benimseyip, Connolly’nin Bulger’la yozlaşmış ilişkisine müdahale etmemiş” diyor Stoll ve ekliyor: “Sonra göreve Fred Wyshak geliyor ve bazı şeylerin akla yatkın olmadığını görüyor. Whitey Bulger’ın müthiş bir muhbir olması gerekirken, gerçekte hiçbir şey üretmediğini fark ediyor. Aslına bakılırsa, FBI’dan ona bilgi akıyor. Oysa, olması gereken bu değil. Aralarındaki ilk konuşmada Wyshak ona yeni bir rejimin geldiğini bildiriyor. Böylece, Connolly’nin zırhına ilk çentiği atıyor.”
Stoll çekimlerin ilk gününe gerçek Fred Wyshak’in gelmesinden ötürü fazladan bir baskı hissetti. “Başlangıçta biraz tedirgin ediciydi ama kendisinin orada olması aynı ölçüde de çok değerliydi” diyor aktör.
O zamanın şartları gereği FBI ve mafya birer erkekler kulübü olsa da, hikayede olup bitenler üzerinde büyük etkisi olan kadınlar da var… sadece ikincil zayiat olsalar bile.
Juno Temple “üvey babası Steve Flemmi’yle şaibeli bir ilişkisi olan Deborah Hussey” rolünü üstlendi. “Kendisinin bilmediği şey ise, Whitey Bulger’ın ayağına bastığıydı. Bu da başına ciddi dertler açıyor” diyor aktris.
Dakota Johnson ise Whitey’nin uzun süreli kız arkadaşı ve tek çocuğunun annesi Lindsey Cyr rolünde. Cooper bu konuda şunu söylüyor: “Dakota’nın tatlı ve metanetli bir hâli var. Lindsey’de olmasını istediğim bu özellikler Whitey’nin daha ketum mizacına denge getirme amacı taşıyordu.”
“Lindsey büyük ölçüde ortak oğulları sayesinde Whitey’de insani bazı yönler ortaya çıkartıyor” diyor Johnson ve ekliyor: “Belki daha az korkunç bir insan olmuyor ama kendisinin farklı bir yönünü gösteriyor.”
Marianne Connolly ise kocası John, Whitey’yle gitgide daha içli dışlı oldukça onun farklı bir yönünü görmeye başlar. Marianne rolünü üstlenen Julianne Nicholson şunları söylüyor: “Marianne kocasını gitgide daha az görür oluyor. Evde olduğu zamanlarda ise onun ne kadar değiştiğini fark ediyor: Kocası gösterişli saatler takıp, şık takımlar giyiyor ve hatta duruşu bile değişiyor. Temel olarak adeta bir bağımlılığın pençesinde ve başka biri haline geliyor. Marianne evlendiği adamı bu şekilde görmek istemediği için birbirlerinden uzaklaşıyorlar.”