Onun adını öğreneceksiniz.

Gunah Tohumu AfişCarrie, 8 Kasım’da Sinemalarda!

“CARRIE: GÜNAH TOHUMU” yaşıtlarının dışladığı, aşırı dindar annesinin ise fazlasıyla üzerine düştüğü utangaç bir genç kız olan Carrie White hakkındaki klasik korku hikayesinin yeni bir yorumu. Mezuniyet balosunda patlama noktasına getirilen Carrie yaşadığı küçük kasabada telekinetik terör estiriyor.

Stephen King’in çok satan romanının bu yeni yorumunda başrolleri Chloë Grace Moretz, Judy Greer, Portia Doubleday ve dört kez Oscar adayı Julianne Moore paylaşıyor. Filmde, ayrıca, Alex Russell, Gabriella Wilde ve Ansel Elgort da yer alıyor.

CARRIE: GÜNAH TOHUMU”nun yönetmenliğini Kimberly Peirce üstlendi. Stephen King’in romanına dayanan filmin senaryosunu Lawrence D. Cohen ve Roberto Aguirre-Sacasa kaleme aldı. Filmin müziklerini Marco Beltrami besteledi.

YAPIM HAKKINDA

CARRIE: GÜNAH TOHUMU”nun geçmişi, Stephen King’in korku ve gerilim türü yazarı olarak başarılı kariyerine adım attığı Nisan 1974’e uzanıyor. Bu, yazarın ilk basılı romanı Carrie’nin yayımlandığı tarihti. Roman telekinetik güçlerini yavaş yavaş keşfeden, uyumsuz bir liseli kızın dehşet verici öyküsünü konu alıyordu. Baskıcı ve aşırı dindar annesi tarafından evde şiddetle korunan, okulda yaşıtları tarafından zulmedilen Carrie’nin çevresine uyum gösterme çabaları mezuniyet balosunda dramatik bir yüzleşmeye yol açacaktı. King’in hikaye anlatmadaki ustalığı sayesinde, artık Carrie’nin ismi acı verici bastırma, kanlı aşağılama ve hatta kanlı intikamla eş anlamlı hâle geldi; ama aslında Carrie’nin kökleri empati sahibi bir yazarın ergenlik çağıyla ilgili gözlemlerine dayanıyor. King kendi lise yaşamında gözlemlediği iki dışlanmış gerçek kişiden –biri, ailesinin dini inançları yüzünden soyutlanan yalnız bir kız; diğeri, feci yoksul bir aileden geldiği için akranlarının zulmettiği bir kız- ilham alarak, yetişkinliğin eşiğinde, acınası, yanlış anlaşılan bir ergen bileşimi hayal etti. Bu genç kız hemen ısınılan biri olmasa da insanı yakalayan bir duygusal hikayenin merkezi olabilirdi.

Eğer King’in karısı romanın erken dönem taslaklarından birini çöpten kurtarmasa, o hikaye asla baskıya ulaşamayabilirdi de, çünkü King ilk başta romanın potansiyeli konusunda tereddüt yaşamıştı. Yazar anılarını kaleme aldığı On Writing’de şöyle yazıyor: “Karım çöp kutumu boşaltırken [sayfaları] bulmuş, buruşmuş kağıtların üzerindeki sigara küllerini silkelemiş ve oturup okumuş. Romana devam etmemi istediğini söyledi. Hikayenin gerisini bilmek istemiş.”

[box type=”shadow” align=”aligncenter” class=”” width=””]

İlk Baskının Çıkış Tarihi: Nisan, 1974

Kapak Yazısından: Carrie okulun tuhaf kızıydı; oyunlarda refleksleri her zaman zayıf olan; kıyafetleri asla pek uymayan, esprileri hiçbir zaman anlamayan. Ve böylece alay konusu oldu; anlam veremediği, onu yaralayan ergen acımasızlığının en ağırına maruz kaldı.

Kendi özel oyununu oynamak da pek rahatlatmıyordu çünkü Carrie’nin hayatındaki pek çok şey gibi, o da günah doluydu. Ya da annesi öyle söylüyordu. Carrie eşyalara odaklanarak, düşünce gücüyle onları hareket ettirebiliyordu. Küçük şeyler, mesela misketler dans etmeye başlıyordu. Ya da mumlar devriliyordu. Kapı kilitleniyordu. Bu onun oyunu, gücü, günahıydı ve hayatındaki her şey gibi sıkı sıkıya bastırılmıştı.

Sınıf arkadaşlarının kötü niyetli şakaları kadar anlık, kibar bir davranış, meşum mezuniyet gecesinde Carrie’nin kendisine yeni bir şekilde bakmasını sağladı. Fakat şiddetli acımasızlık içeren bir başka davranış ise her şeyi sonsuza dek değiştirdi; ve Carrie’nin gizli oyununu bir dehşet ve yıkım silahına dönüştürdü. Yanan bir mum devrildi, kapılar kilitlendi… [/box]

King’in best seller olan güçlü romanından esinlenen Brian De Palma 1976 yılında senaryosunu Lawrence D. Cohen’in kaleme aldığı“CARRIE: GÜNAH TOHUMU”nu sinemaya aktardı. Ünlü gerilim filmi, King’in sosyal dışlanma ve kabul görme ihtiyacı temalarının üzerine kuruldu. Filmin başrollerinde yeni oyuncuların (Sissy Spacek, Amy Irving, John Travolta, Nancy Allen, William Katt, Betty Buckley) yanı sıra, Carrie’nin annesi rolünde deneyimli büyük aktris Piper Laurie yer aldı. Film, ayrıca, kendi dönemi için çığır açan efektlere ve kalıcı sinematik şoklara sahne oldu. De Palma’nın filmi Spacek ve Laurie’ye Oscar adaylığı getirdi; bir nesil sinemasevere ve sinemacıya ilham veren bir korku filmi klasiği oldu.

Carrie 01

Onlarca yıl sonra, kaynak materyali yeniden canlandırma ve yeni nesil sinemaseverleri ateşleme arzusu gerçek oldu. MGM’in zengin sinematekinin parçası olan orijinal film çağdaş konulara öylesine yakındı ki MGM’nin sinema bölümü başkanı Jonathan Glickman, bugün de, 1974’te King’in romanında olduğu kadar, hatta belki daha fazla geçerliliğe sahip temaları yeniden kullanma zorunluluğu hissetti.

Böyle bir projenin başarılı olmasının anahtarı elbette doğru yönetmendi. MGM’den Glickman’ın Kimberly Peirce’a filmin yönetmenliğini teklif etmesinin nedeni buydu. Glickman, Peirce’ın uygunluğu konusundaki sezgilerinde yanılmadığını hemen anladı. Yönetmenin önceki filmlerini (“Boys Don’t Cry” ve Stop-Loss”) göz önünde bulunduran MGM ve Screen Gems de Kim’in yeni “CARRIE: GÜNAH TOHUMU”nu hayata geçirecek hassasiyet ve beceriye sahip olduğuna güvendiler. Glickman, bunun ardından, King’in klasik romanının yeni uyarlamasının başına geçmesi için yapımcı Kevin Misher’la (“Public Enemies”) görüştü.

Misher, “Kim’in ‘CARRIE: GÜNAH TOHUMU’nu yönetmesinin ilginç yanı ana karakterin yaşadığı deneyimi daha gerçekçi, daha benzersiz bir şekilde hissediyor olması çünkü Kim dışlanmış insanların deneyimlerine büyük ilgi duyuyor. Bir karakterin kendini o çevreye ait değilmiş gibi hissettiğinde çevresiyle nasıl ilişki kurduğunu duygusal, bağlamsal ve belirli bir biçimde görmeyi istiyor” diyor.

Misher iki filmin devam eden etkisine ilişkin ise şunları söylüyor: “Romanın işlediği konular –her ne kadar pop, korku ve psikolojik gerilim romanı olsa da– aslında ergenlik çağındakilerin gençlikten yetişkinliğe geçerken çeşitli kişisel deneyimler yaşadıkları sırada çevreleriyle nasıl ilişki kurduğunu ele alıyor ki bu her yerde geçerli bir şey. Esasen bir genç kızın reşit oluş hikayesi.”

Peirce projeye dahil olduktan sonra, ekip hikayeye çağdaş bir giriş yolu aramaya koyuldu. Misher belli öğelerin 21. yüzyıl ergen dünyasını ve toplum yaşamını yansıtacak şekilde modernize edilmesi gerektiğini biliyordu. Filmin yönünü belirlemek için, hikayenin uzun zamandır hayranı olan senarist Roberto Aguirre-Sacasa’yı (“Big Love”, “Glee”) projeye dahil etti. Misher’ın ekibi kitaba geri dönüp hikaye akışındaki zamanın ötesine geçen ana temaları gün ışığına çıkarttılar: Reşit olma, arkadaşlık, ihanet, soyutlanma; ve kabul görme arzusu. Yapımcılar anti sosyal Carrie karakterini işlerken, onun yeni yeni ortaya çıkan telekinesis yeteneğine ve bir an önce büyüyüp baskıcı ve kontrolcü annesinden uzaklaşma arzusuna odaklandılar.

Carrie 02

Ayrıca, mevcut teknoloji ve sosyal medya sayesinde genç insanların iyi ya da kötü amaçla birbirleriyle etkileşmesini yansıtarak, modern bir bakış açısı sunma fırsatları vardı. Fakat günümüz meselelerine bu değinişler King’in hikayesinin ana temasını değiştirmek için bir fırsat olarak ele alınmadı. Misher bu konuda şunları söylüyor: “Kırk yıl sonra bu kitabı hâlâ güncel kılan ve belki bundan kırk yıl sonrasında da kılacak olan şey, içerdiği, zamandan bağımsız konulardır. Dolayısıyla, bir yandan günümüze uygun olmasını istedik çünkü neticede ergenleri konu alıyordu; diğer yandan ise, Stephen King’in kitabında yer alan temalardan daha az kalıcı güncel konulara fazlaca saplanarak çıkmaza girmek istemedik.”

Sevilen bir klasiğin yeni versiyonunu yönetme görevi kendisine verilen Peirce kitabı tekrar tekrar okudu: “King olağanüstü bir hikaye anlatıcısı. En derin korkularımıza ve arzularımıza böylesine güçlü parmak basması ve kitabın böylesine sinematik olması aklımı başımdan aldı” diyor yönetmen. Peirce’in filmin yeni bir uyarlamasını yapma konusundaki yorumu ise şöyle: “Brian De Palma’nın filmi, içerdiği kültürel yenilik ve Sissy Spacek ile Piper Laurie’nin akıllara kazınan performanslarıyla bir ikon oldu. Kitabın malzemesi kendi zamanının ötesinde, evrensel ve öyle iyi ki kırk yıl sonra her iki filmin de var olması için yeterli kültürel alanı sunuyor.” Yönetmen, ayrıca, De Palma’nın hem arkadaşı hem de büyük bir hayranı olduğunu, hatta projeyi alması hakkında De Palma’nın ne hissedeceğini sormak için onu aradığını söylüyor. Neyse ki, De Palma bunun harika bir fikir olduğunu düşündü ve Peirce’e iyi dileklerini iletti.

Her şartta, Peirce, efsanevi yönetmenin versiyonunu yeniden canlandırmaktan çok, King’in romanına sadık kalmayı hedefliyordu. “Benim yakalamak istediğim şey Stephen King’in özüydü. King’in Carrie’yi, annesini ve kızları karakterize ediğine; ve Carrie’nin ezilmeye verdiği tepkiye yöneldim. Carrie uyumsuz, dışlanmış bir kız ve çoğumuz gibi sevgi ve kabul edilme özlemi içinde. Özel güçleri olduğunu keşfettiğinde, dünyadaki varlığına ve belki kendisi gibi başkalarının da olabileceğine dair umutla doluyor. Buna bayıldım. Modern bir anlamda, bu konuyu, Carrie’nin güçlerini, bu güçlerin ne olduklarını, onları nasıl keşfettiğini ve bu güçlerde ustalaşmasının onu nasıl kışkırttığını derinlemesine inceledim. Güçleri sırf Carrie istediğinde değil; aynı zamanda, kontrol edemediği duyguların sonucu olarak hiç beklemediği anlarda da ortaya çıkıyor. Bunu bir süper kahramanın başlangıç hikayesi olarak şekillendirmekten büyük mutluluk ve heyecan duydum.”

YENİ KAN

Akıllarda yer eden tüm korku filmlerinde olduğu gibi, “CARRIE: GÜNAH TOHUMU”nun karakterleri de üç boyutlu. Bunun anlamı, yapımcıların, “CARRIE: GÜNAH TOHUMU”na oyuncu seçimi için, filmdeki doğaüstü öğeleri oyuncuların insaniyete dayanan performanslarıyla dengeleme fırsatına sahip olduğuydu. Popüler kültürün en vahşi gençlerinden biri olan başrol için kimin seçileceği konusu özel bir önem taşıyordu –işte bu yüzden, yetenekli Chloë Grace Moretz’in King’in yaratımını hayata geçirecek olma ihtimali herkesi heyecanlandırdı. Yapımcılar Moretz’in becerilerine hayrandılar ve rolü kendisine hem seçmelerdeki performansı hem de bugüne kadarki çarpıcı çalışmalarından ötürü verdiler. “Chloë zamanının oldukça ötesinde; Carrie ise zamanın son derece gerisinde. Dolayısıyla, bu iki gerçekliğin çakışması çok ama çok özel bir Carrie yarattı” diyor yapımcı Misher.

Carrie 03

Öte yandan, rolü canlandırdığında 20’li yaşlarının sonunda olan Sissy Spacek’in aksine, Moretz’in kendisi de bir genç kız. Bu da onu Carrie’nin içinde yaşadığı dünyayı kolayca tanımlayabilmesine olanak sağladı. “Pek çok farklı şey yaşadım” diyor Moretz ve ekliyor: “Aslında hâlâ da yaşıyorum ve her şeyi de hatırlıyorum. Carrie’yi canlandırırken onunla birlikte o dünyadayım, yani gerçekten kendimden uzak değilim. Bu rolü oynamak işte bu yüzden benim için çok güzeldi. Role karşı bir çekim hissettim.” Rolün yaşına uygun bir oyuncu seçmenin ardında filmi çağdaşlaştırma içgüdüsü de yatıyordu; günümüz izleyicileri gerçek hayatta 26 yaşında ya da daha büyük bir Carrie’yi kabul etmeyebilirdi.

Kimberly Peirce, Maretz’in Carrie’yle aynı deneyimlerden bazılarını yaşamış olmasının da büyük yardımı olduğunu ifade ediyor: “Chloë’yle konuştuğumda, ona da mezuniyet balosu için teklifler geliyordu. Tam da filmimizi çektiğimiz dönemdi bu. Sevgi dolu bir aileye sahip, güvenli ve başarılı bir aktris olan Chloe doğal olarak bizim Carrie White karakterimizden çok uzak çünkü Carrie okulda alay edilen, evde baskı gören, birçok imkandan yoksun bir genç kız. Chloë’ye hayatın daha zor yönlerini görmesi ve anlaması için yardım ettik. Şanslıydık ki Chloë de Carrie’nin yaşadığı pek çok deneyimi yaşamaya başlamıştı. Gençliğin o masumiyeti ve tatlılığı, ve ergenlik isyanlarının başlayışı, Carrie karakterinin bel kemiğini oluşturuyor. Chloë’nin dönüşümünden büyük gurur duyuyorum. Chloë’nin beyaz perdede gözlerinizin önünde büyüyüşüne tanık olacaksınız.

Moretz, King’in romanlarının büyük bir hayranı ve onları “çok güzel yazılmış” olarak niteliyor. Dolayısıyla, Chloë’nin düşüncesine göre, Carrie’yi olabildiğince duygusal kılmak şarttı. “Oyuncu olarak, daha önce muhtemelen hiç bu denli kırılgan olmamıştım” diyen Moretz, şöyle devam ediyor: “Bazı açılardan bunun dışarı çıkması çok korkutucu; ama aynı zamanda benim için de bir uyanış olacak çünkü kişisel duygularımı daha önce beyaz perdede hiç bu düzeyde gösterememiştim.”

Carrie 04

Peirce başrol oyuncusunun çalışma ahlakından övgüyle söz ediyor: “Chloë olağanüstü! Sanatını bilen gerçek bir profesyonel olmanın yanı sıra, çok da çalışkan. Yerden yükseldiği zamanlar için bol miktarda ‘kablolu’ [oyuncunun yukarı kaldırılması için kullanılan kayış takımı] çalışma yapması gerekti. Kabloya bağlı bir oyuncu, genellikle, karakterde normalde kalabileceğinin yarısı kadar kalabilir çünkü fiziksel olarak çok yorucudur. Ama Chloë yukarıda kayış takımlarına bağlı şekilde mükemmel bir oyunculuk sergiledi. Chloë’nin bir diğer özelliği de kameranın onu sevmesi. Perdede içten gelen bir karizması ve enerjisi var. Lensi biliyor, nereye bakması gerektiğini, kendini nasıl taşıması gerektiğini biliyor çünkü kameranın neyi gördüğünün bilincinde. Chloë’ye bir talimat verdiğimde, ne istediğimi anlıyor ve her kayıtta bunu tekrar tekrar başarıyla hayata geçiriyor.”

Sıra Carrie White’ın sofu ve kontrolcü annesi Margaret için oyuncu seçimine geldiğinde, orijinal filmde Piper Laurie’nin (kendisi bu performansıyla Oscar adayı olmuştu) canlandırdığı rol yine bir Oscar adayı olan aktris Julianne Moore’a verildi. Peirce bu konuda şunları söylüyor: “Julianne’in Margaret’ı oynaması bir hayalin gerçekleşmesiydi. Olağanüstü zekası, çekiciliği ve gerek kendisine gerek işine karşı oyuncu yaklaşımıyla müthiş bir tiyatro ve sinema sanatçısı. Tüm filme derinlik kattı; filmi daha eğlenceli, duygusal ve güçlü kıldı. Julianne yapıma birkaç hafta kala sete geldiğinde, Chloë’nin gözle görülür bir büyüme sergilemesine yardımcı oldu. Julianne harika bir aktris, tam bir profesyonel ve şimdiye dek çalıştığım en verici oyunculardan biri. Kendi çocuklarına da mükemmel bir anne. Tüm bu özelliklerini Chloë’yle ilişkisine yansıttı –aralarında gerçek bir bağ kuruldu ve anne kız gibi oldular. Ortak sahnelerinin her birinde bu bağı görebiliyorsunuz -o duyguyu, o yoğunluğu, birbirlerine duydukları o sevgi ve ihtiyacı. Onların hem sevgi üzerine kurulu hem de bir düello olan ilişkisi filmin kalbini ve ruhunu oluşturuyor. İlk sahneden son sahneye kadar filmi sürükleyen şey bu.”

Moretz, Moore’la çalışmanın bir oyuncu olarak yaşadığı “en inanılmaz deneyimlerden biri” olduğunu belirtiyor: “Eğer hayatımın geri kalanında her filmde onunla birlikte çalışabilsem çalışırdım. Bu projeye çok şey kattı; her ikimizin karakterini de daha ileriye taşıdı. Julianne’in gösterdiği şey, kendisi de bir anne olduğu için, Margaret’ın kızına zarar vermeye asla çalışmadığıydı. Margaret olabildiğince iyi bir ebeveyn olmaya çalışıyor ama bunu nasıl yapacağını bilmiyor çünkü fazlasıyla paranoyak ve kızının başına gelebileceklerden çok korkuyor. Onu güvende tutmak, hep çocuk olarak kalmasını sağlamak için evde, bir odada saklamak istiyor.”

King’in romanının ve De Palma’nın filminin koyu bir hayranı olan Moore, yapıma dahil olmasındaki başlıca unsurların Peirce’nın projede oluşu ve malzemeye yaklaşımı olduğunu ifade ediyor: “Öylesine ikon olmuş bir film ve öylesine inanılmaz bir kitaptan söz ediyoruz ki insan biraz endişe duyuyor. Ama bence Kim Peirce muhteşem bir yönetmen ve hikayeye getirdiği yaklaşımın harika bir bakış açısı var. Kim’in yaptığı şeylerin pek çoğu kitaba dayanıyordu. Bir şeyi yeniden yapmaktansa, kesinlikle kendi yorumunuzu ortaya koymalısınız.”

Carrie 05

Ergenlik hikayesi aynı olsa da, Moore’a göre, “ergenlerin iletişim şeklinde çok şey değişti.” Aktris, “Dolayısıyla, sosyal medya öğesinin filmi güncel hâle getirmek için etkileyici bir yol olduğunu düşündüm. Ayrıca, Margaret’in kitaptaki çarpıcı ve ürkütücü geçmişinin senaryoya daha fazla dahil edilmesini de sevdim” diyor.

Çok yönlü aktris parlak kariyeri boyunca çok sayıda karmaşık karakteri hayata geçirmiş olsa da, hiç buna benzer bir rol canlandırmadığını belirtiyor. Aktris, “Margaret acınası bir karakter; ve doğruyu söylemek gerekirse, onu hayata geçirmek de acınası bir şeydi” diyor gülerek ve ekliyor: “‘CARRIE: GÜNAH TOHUMU’ özünde ergenlik isyanını konu alıyor. Carrie’nin annesiyle olan ilişkisinde bu kesinlikle aşırı boyutta ama herkes hayatında belirli bir noktada  büyür ve çocukken olduğu kişiden uzaklaşır. Carrie de ileriye doğru adım atmak ve ergenliğini ilan etmek istediği o noktada. Ancak, annesi bu yolu tıkıyor. Carrie tüm bunlara ek olarak,  lisede sosyal hiyerarşinin dibinde olmanın getirdiği sorunlarla mücadele ediyor.”

Beyaz perdedeki kızının, performansına ergenliğin iniş çıkışlarını yansıtmadaki becerisine hayran kaldığını belirten Moore, “Chloë çok yetenekli, çok çalışkan ve her an hazır. Role kendinden ve yeteneğinden çok şey katıyor. Bence bunun en güzel yanlarından biri onun da gerçekten bir ergen olması. Dolayısıyla, o dönemin getirdiği değişimleri yaşamakta; bu kısmen alışılmadık bir durum” diyor.

Carrie’nin okuldaki akranlarını –şüpheli bir şekilde dost canlısı Sue ve Tommy; ve dost olmadıkları bariz şekilde görünen Chris ve Billy– canlandıracak olan yardımcı oyuncuların güçlü ve özgün olmaları gerekiyordu, özellikle Moretz ve Moore gibi yetenekli başrol oyuncuları söz konusuyken. Peirce bu konuda, “Julianne ve Chloë’nin karşısında sönük kalmayacak, güçlü bir yardımcı oyuncu kadrosuna ihtiyacımız vardı çünkü onların hikayeleri ana karakterlerin hikayeleri bağlamında filmin lokomotifini oluşturan şey. Bu çocukların Carrie’den farklı bir tür olması gerekiyordu. Hollywood’un efsanevi casting yönetmeni Avy Kaufman’ın yardımıyla, geniş çaplı bir arayışa girdik ve sinemanın yükselmekte olan genç yıldızlarından dördünü seçtik” diyor. Misher ise şunu ekliyor: “‘Orijinal filme baktığınızda, CARRIE: GÜNAH TOHUMU’nun modern uyarlamasında olması gereken şeylerden birini görüyorsunuz. İlk film dört genç oyuncu çıkarmıştı: John Travolta, Nancy Allen, Amy Irving ve William Katt. Hepsi de o filmden sonra epey ünlü oldular. Aynı dört rol bizde de var; ve bence biz de bu neslin harika genç aktörlerinden dört tanesini bulduk. Umuyoruz ki bu filmden sonra, herkes onların kim olduğunu öğrenir ve onların başlangıç noktası olarak ‘CARRIE: GÜNAH TOHUMU’na işaret eder.”

Carrie 06

Peirce vicdan azabı içindeki Sue Snell rolü için, “Kendini kaybedip kötü davranabilen ama sonra davranışlarının sonucu olarak düşündürücü ve zorlu bir uyanış yaşayan, güzel ve karizmatik bir genç kıza ihtiyacımız vardı” diyor. “The Three Musketeers”la tanınan yeni İngiliz aktris Gabriella Wilde role uygundu. Peirce bu konuda şunları söylüyor: “Yüzlerce genç kızla görüştük ama kimse role hakkını veremedi. Ardından, son dakikada, Avy Kaufman beni aradı ve, ‘Bir kız var ama adını hiç duymadın’ dedi. Bana kaydı gönderdiğinde, tepkim, ‘Bu kız mükemmel!’ oldu.”

Wilde, Sue’nun serüvenini muazzam olarak niteliyor ve, “Her şeye sahip, popüler ve iyi bir kız. Kötü kalpli popüler kızlardan değil ama içinde bulunduğu grup öyle. Bence sonunda kendinin kim olduğunu çok iyi anlıyor ve çok değişiyor” diyor.

Peirce insafsız bir zorba ve grubun elebaşı olan karmaşık Chris Hargensen rolü için kötü ile seksi arasındaki doğru dengeyi kurabilecek bir aktris bulmak amacıyla birçok genç kızı seçmelere çağırdı. Portia Doubleday geldiğinde, Chris’i bulduğunu anladı. Peirce, “Portia kesinlikle muhteşemdi çünkü acımasız, düşüncelerini açıkça ifade edebilen, güvenli, akıllı, seksi ve de küstahtı! Chris’in karanlık ahlakındaki mutlakıyeti ürkütücü bir rahatlıkla yansıtabiliyordu.”

Doubleday her şeyden habersiz mezuniyet balosuna gidenlerin üzerine çökecek felaketin fitilini ateşleyen, Carrie’nin-işkencecisi Chris’i oynamanın neden hoşuna gittiğini şöyle açıklıyor: “Eğlenceli bir karakter çünkü asi ve her zaman bir şekilde sınırları zorluyor.”

Kız arkadaşı Sue’nun isteği üzerine Carrie’nin beklenmedik balo partneri olan iyi kalpli genç Tommy’yi canlandıracak oyuncuyu bulmak bir macera gibiydi. Seçmelerde pek çok genç aktörü izleyen yapımcılar, doğru yaşta doğru oyuncuyu bulmakta zorlandılar. “Oyuncular genelde çeşitli yaşlarda karakterleri canlandırabilirler ve ben de onları sınırlandırmayı sevmem. Ama gençlikte, özellikle de ergenlikte, taklit edilemeyen bir şey var” diyor Peirce ve ekliyor: “Avy Kaufman seçmelerden sonra hiç kimsenin tanımadığı New Yorklu aktör Ansel Elgort’u getirdi. Yakışıklı, çekici ve nazikti; üstelik on sekiz yaşındaydı. Ona hayır diyemezdik.”

Carrie 07

Elgort hayal kırıklığına uğratmadı. Genç aktör, ayrıca, hikayede Tommy’nin bu kadar çok boyutlu oluşunu sevdi. “Okulun havalı çocuğu, ama aynı zamanda erdemli. Ondaki derinlik görünümünün ötesine geçiyor. Karakter gelişimi gösteren, gerçek biri” diyor Elgort.

Oyuncu seçimi yap-bozunun son parçası, yapımcıların Billy rolü için Alex Russell’ı seçmeleriyle tamamlandı. Peirce bu konuda şunları söylüyor: “Yakışıklı, haşin, hakiki, yürekli; ve karanlık bir yönü olduğu hissini verebiliyor. O karanlık, Tommy’nin aydınlığını dengelemek için önemli bir nitelikti, ve bu aktörler birbirlerini çok güzel tamamladılar.”

Russell, Billy’deki zorluğun, onu kötü bir şeyler yaparken bile izleyicilerin görmek istediği biri hâline getirmek olduğunu söylüyor: “Son derece karizmatik, çekici ve tutkulu; ve bir hayvan. İşte onda beni heyecanlandıran şey bu” diyor Russell.

Çok yönlü karakter oyuncusu Judy Greer oyuncu kadrosunu tamamlayan isim. Aktris, filmde, Carrie’yi zorbalıklardan korumayı ve ona yanlış yapanları azarlamayı kendine görev edinen, anlayışlı öğretmen Bayan Desjardin’i canlandırdı. Peirce’ın bu konudaki açıklaması şöyle: “Judy benim gelmiş geçmiş en favori oyuncularımdan biri. Onun çalışmalarının uzun zamandır hayranıyım. Son derece zeki, ilginç ve çok komik. Judy’yle birlikte, Desjardin karakterini biraz ilgisiz ve sadece zaman dolduran biri olmaktan çıkıp kendisini derinden etkileyen bir şeye tanık olan ve bunun sonucunda harekete geçerek doğru şeyi yapmaya karar veren biri yapmak için çalıştık. Judy’nin mizah anlayışı karakterin derinine inmemize, Carrie ve diğer kızlara yardım etmeye çalışmasından keyif almamıza olanak tanıyor.” Misher ise şunu ekliyor: “Judy Greer, gerek duygularıyla gerek mizahıyla, bir sahneyi çok boyutlu görmenizi sağlayabiliyor. Dolayısıyla, Judy hikayedeki işlevini yerine getiren basit bir yardımcı karakter olmak yerine, istisnasız her sahnede size on beş farklı yön sunuyor.”

Rita Desjardin karakteri, Greer’a, hem öğrencilerinin bezdirdiği hem de karşı konulmaz bir şekilde onların iyiliğini düşünen gözlemci bir öğretmeni oynama fırsatı sundu. “Carrie’yle birlikte ortaya çıkan durum ilk başta Bayan Desjardin için moral bozucu; ama sonra bir fırsata dönüşüyor” diyor Greer ve ekliyor: “Bence Bayan Desjardin olaya dahil olmamayı tercih ederdi. Ama bir kez olduktan sonra, her şeyini ortaya koyuyor çünkü bence o öyle biri.”

ÇIĞLIKLARIN ARDINDA

“CARRIE: GÜNAH TOHUMU” 2012 yazında Toronto’da çekildi. Carrie’nin annesiyle birlikte yaşadığı, filmdeki her karakter kadar önemli olan ev, soyutlanma ve katı davranışları çağrıştıran bir ortam olmalıydı. Yapım tasarımcısı Carol Spier, White ailesinin evini yaratırken King’in romanından ilham aldı. Toronto’nun yerleşim yerlerinin olduğu bir caddede istediği tarza yakın bir bungalov bulan Spier, “Margaret’ın karakterini, kim olduğunu ve nereden geldiğini aklımızdan çıkarmamaya çalışıyorduk” diyor ve ekliyor: “Yeni bir veranda yaptık, ön kapının yerini değiştirdik ve yeni pencereler taktık; ardından çatı katına tavan penceresi ekledik. İç mekanı ise platoda inşa ettik.”

Carrie 08

Evin iç kısmı içinse, amaç dekorasyonu olabildiğince sade ve tutucu yapmaktı çünkü burada Margaret gibi Tanrı korkusuna sahip birinin kendini tehdit altında hissetmemesi gerekiyordu. Spier bu konuda şunları söylüyor: “Çok sade pervazlar yaptık; ne süsleme ne de yuvarlak hatlar vardı. Her şey köşeliydi. Oraya buraya birkaç haç yerleştirdik ama göze batacak şekilde değil. Çok incelikliydi. Renkler de çok sönüktü. Kesinlikle hiç kırmızı yoktu. Kırmızıdan kaçınıldı çünkü Margaret kırmızının günah rengi olduğunu düşünüyordu.”

Spier, Carrie’nin tam anlamıyla cezalandırma moduna geçtiği üçüncü perde için, evin kolayca yıkılmasına ihtiyaç duyan özel efektler ekibiyle omuz omuza çalıştı. “Evi çeşitli evrelerden geçerken görmemiz gerekiyordu” diyor Spier ve ekliyor: “Her şeyi kırılıp dökülecek şekilde inşa etmemiz gerekti. İnşaat sırasında bunu kısmen gerçekleştirdik, sonrasında ise görsel efektler devreye girdi.”

Evin gökten taşların yağmasını gerektiren yıkımı içinse, görsel efektler amiri Dennis Berardi –dikkatli araştırma, hikaye tahtası ve ön-görselleme aşamalarından sonra– elde yapılmış maketleri yerle bir etmek yerine tam kapsamlı bir dijital bir yıkımda karar kıldı. “Evi ışıklı radarla taradım, 6500 karelik fotoğraflama yaptım ve bunların hepsini de ışıklı radarla taradım. Önce evin yıkımını çektik ki bu sinemacılıkta nadiren yapılan bir şeydir. Ama harika oldu çünkü öylesine karmaşık bir sekans ki gerçekleştirmek için zaman ihtiyacım vardı” diyor Berardi.

Carrie 09

Carrie’nin telekinesisinin ve mezuniyet balosundaki kanlı ve büyük yıkım sekansı için, Berardi’nin tercihi eski ekol sinema hileleri, dublörler ve son teknoloji dijital efektlerin yer aldığı karma bir efekt paketiydi. Berardi bu konuda, “Çok sayıda fiziksel efekt var, ama aynı zamanda, bir aksiyon ya da efekt filmi için çağdaş izleyicinin estetik anlayışına da hitap etmeye çalışıyoruz. Zorlama olmayan, hikayeye baskın çıkmayan bir dijital çalışma dengesi yakalamak istedik” diyor.

Örneğin, mezuniyet balosu sekansı için, oyuncular dijital olarak tarandı ki, filmin doruk noktasına ulaştığı o yıkım sahnelerinde dijital dublörler kullanılabilsin. Carrie’nin Margaret üzerinde telekinesis –ya da “TK gücü”– kullandığı sahneler için, ekip kablo düzeneği ile ürkütücü bir kompozit fotoğraflama efekti için ayrı ayrı görüntülenmiş pozların bileşimini kullandı. Berardi, “Aşırıya kaçmayan dijital çalışma oranını bulmak için çok çaba harcadık” diye ekliyor.

Sonuç olarak, oyuncular ve yapım ekibi “CARRIE: GÜNAH TOHUMU”nda Stephen King’in efsanevi hikayesinin güçlü bir yeni yorumunu sunma fırsatı gördüler; serbest bırakıldığında yıkıp geçen, gizemli ve tehlikeli güçlere sahip, toplumla uyumsuz bir genç kıza hayranlığımızı derinleştiren bir yorum. Tüyler ürperten üçüncü perdede filmin ortaya koyduğu her şey herkesin anlayabileceği hisler ve duygulardan kaynaklanıyor, “Bir dehşet yönü kesinlikle var. Olup biten her şeyi ve karakterin aklından geçenlerin sizi etkilediğini görmek filmin gerçekten dehşet verici olan yanı.”

Tüm unutulmaz korku filmleri gibi, “CARRIE: GÜNAH TOHUMU”nun da hafızalardan silinmeyen bir baş karakteri var. “Bana kalırsa, Carrie White olağanüstü bir karakter” diyen Peirce, sözlerini şöyle noktalıyor: “Çok heyecan verici ve müthiş bir karakter olduğunu düşünüyorum. Onu ve Chloë’nin ona getirdiği yorumu yeni nesil sinemaseverlere sunmak için sabırsızlanıyorum. Bence filmimiz feci eğlenceli ve anlamlı; ve bence harika bir macera yaşayacaksınız…” özellikle de kan damlamaya başladığı andan itibaren.

blank

Öteki Sinema

Öteki Sinema editörleri Prometheus'un David'i gibi... Siz uyurken bile, hoşunuza gidecek yazıları buluyor, itinayla hazırlıyor ve yayına sunuyor. Öteki Sinema çalışıyor!

1 Comment Leave a Reply

  1. 2013 Carrie , Carrie rolü için fazla güzel olmuş. Yani baştan bir eksi. Ayrıca orjinal film bu kadar başarılıyken böyle bir filmin çekilmesi de tamamen sanatsal kaygıdan uzak cep doldurmaya yönelik bir hareket gibi geldi bana.

    Ayrıca ben bu filmin yapımcısı olsam remake’te anne rolünü Sissy Spacek’e verirdim , çok hoş olurdu.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

The Man from U.N.C.L.E. Yapım Notları

1960’ların çok sevilen dizisi “The Man from U.N.C.L.E.”ın Guy Ritchie
blank

Suicide Squad Yapım Notları

12 Ağustos'ta gösterime girecek Suicide Squad: Gerçek Kötüler filmine ait