FİLM HAKKINDA

Sinemacı Neill Blomkamp, filmleri “District 9” ve “Elysium”da izleyicileri dünyamızı yeniden hayal etmeye davet etti. Söz konusu filmlerde, Blomkamp, nefes kesici aksiyonu, bu yapımları ölümsüz kılan bir sosyal bilinçle birleştirdi. Yeni filmi “Chappie”de yine bunu yapıyor.

Günümüzden sadece birkaç yıl sonra, dünya Scout’lar adı verilen otonom, robot polis droidlerin parmağının ucundadır. “Onlarla akıl münakaşası yapmak, müzakere etmek ya da fikirlerini değiştirmek mümkün değil” diyor Blomkamp. Tüm şehir polis droidlerin sözde “koruması” altındayken, tamamen yeni bir droid modeli yaratılır: Kendi başına düşünebilme ve hissedebilme becerisine sahip Chappie. Bir zamanlar polis droidi olan Chappie çalınmış ve tamamen farklı bir amaca yönelik programlanmıştır. Düşünen bir robotu insanoğlunun sonu olarak gören Vincent Moore (Hugh Jackman) gibileri vardır –ne de olsa, bir makine düşünebildiğinde, insana neden ihtiyacı kalsındır ki? Fakat, Chappie’nin yaratıcısı Deon Wilson (Dev Patel) gibi diğerleri Chappie’yi yaşayan, nefes alan ve tamamen bir insan yaşam formu olarak görmektedirler – ve kendisi insan olmasa bile, insanoğlunun son umudu olarak. “Buradaki fikir robot gibi hiçbir şekilde insani olmayan bir şeyi alıp –özellikle bir polis robot– ona tamamen insani özellikler kazandırmaktı, o kadar ki bu robot insan karakterlerden bile daha duygusal olmalıydı” diyen Blomkamp, şöyle devam ediyor: “Bu, filmdeki ironinin belkemiğini oluşturuyor –bir polis droidi duygulu hâle geliyor ve insanların genelde olduğundan daha ahlaklı, etik ve vicdanlı karakteristikler sergilemeye başlıyor.” Blomkamp filmde en zorlu durumlardan birine denk gelen, genç ve etkiye açık bir zihnin –robot Chappie’nin– hikayesini anlatıyor. “Chappie çok hızlı bir şekilde Joburg’un sıkıntılı, suçun hakim olduğu yeraltı dünyasına çekiliyor ve biri iyi, biri kötü iki ebeveyn tarafından yetiştiriliyor” diyor Blomkamp. Bu noktadan itibaren, Chappie iki kudretli etki arasında sıkışıp kalır –ve bu güçler karşı karşıya geldiğinde, bütün bir şehrin dengesi tehlikeye girer.

Filmde Chappie’yi canlandıran Sharlto Copley, “Film sorular gündeme getiriyor: Bir robot ne zaman insan kabul edilir? Resim yapabildiği ya da belirli bir müzik türünden hoşlandığı zaman mı?” diye soruyor Sharlto Copley ve, “İnsanlar için yanıt, muhtemelen, makinenin duyguları varsa şeklindedir –bir makineyle bir insanla olduğu şekilde bağ kurabiliyorsaktır. Bence çoğu insan böyle bir durumda makineyi ‘canlı’ olarak adlandırır –eğer makine bizimle aynı şekilde duygular deneyimliyorsa” diyor.

Chappie 2

Filmin başrolündeki, yapay zekayla vicdan kazandırılmış bir Scout olan Chappie’yi Sharlto Copley canlandırdı. Aktör rolü kamera önünde, her sahneyi diğer karakterlerle karşılıklı oynayarak hayata geçirdi. Bu, Chappie’nin çok gerçek ve özgün bir karakter olduğu hissini vermekle kalmadı, diğer oyuncuların kendi karakterlerini tam anlamıyla canlandırmasına yardım etti. Daha sonra, post prodüksiyon aşamasında, Blomkamp görsel efektler şirketi Image Engine’deki sihirbazlarla çalışarak Chappie’ye hayat verdi; robot Chappie’yi Copley’nin performansına giydirdi ve robota da Copley’nin hareketlerini kazandırdı. Copley’nin kendi sahnelerinde duyguyu canlandırışı robot hakkında her şeyi belirledi –Chappie’nin hareket edişi ya da oturuşundan başını tutuşuna… hatta kulaklarını oynatışına kadar. BY (bilgisayar yapımı) karakterlerin olduğu pek çok filmde, yapımcılar bazen sahneyi sadece canlı aksiyon oyuncularla, onların tek bir nokta üzerinde performans sergiledikleri şekilde kaydetmeyi tercih eder. Bu, “Chappie”de asla olmayacaktı. Kinberg, “Bir C standının sonunda bir tenis topuyla çekim yaptığımız bir dünya asla olmayacaktı” diyor ve ekliyor: “Daima gerçek ve o anda olacaktı. Sharlto’nun performansı Chappie’yi hayata geçiren şey. Öylesine insani ve üzüntülü, dokunaklı ve korunmasız ki. Vücut dilinde ve ses tonunda bunu seziyorsunuz –her şeyin çıkış noktası Sharl. Robotun gözlerinin hareketi, kulaklarının hareketi ve kesinlikle, bedeninin hareket ediş biçimi –tüm bunların belirleyicisi Sharlto’nun performansıydı.”

Kinberg, ayrıca, Copley’nin sahneleri canlandırışının tüm oyunculara yardım ettiğini belirtiyor: “Diğer oyuncular için, gerçek bir insanla etkileştiğinizde, her şey daha gerçekçi, insani, zengin ve sahici gelir.” Copley rolün bir bakıma diğer herhangi bir rol gibi olduğunu söylüyor. “Neill, ‘Sen rolünü yap yeter, biz robotu üzerine geçiririz’ dedi. Film üzerimde gri kostüm varken de başarılı olmalı –filmi izleyip dokunaklı bulabilmelisiniz.”

Copley, Chappie’nin oynadığı hiçbir role benzemediğini ifade ediyor: “Benim adıma, hareket anlamında oldukça ilginçti. Her hareket biçimimin fazlasıyla farkında olmalıydım. Chappie’nin özü nasıl hareket ettiği ve nasıl tepki verdiğinde yatıyor –illa söylediklerinde değil.”

Chappie 4

Copley film sırasında hiç görünmeyecek olduğu halde karakteri doğru canlandırmasına yardımcı olması için iki parçalı bir kostüm giydi. “Bir göğüs plakası taktım ki sırt ve göğüs oranlarım Chappie’yle aynı olsun” diyor aktör. Bu, Copley’nin nerelere sığacağını, robotun nasıl oturacağını ya da belli pozisyonlarda nasıl duracağını tam olarak bilmesini sağladı. Bu sayede, bir oyuncu Chappie’nin omzunu ya da göğsünü tuttuğunda, bilgisayarda Copley’nin yerini Chappie aldığında aktörün elleri olmaları gereken yerdeydiler. Ama göğüs plakası aktörün giydiği tek şey değildi. “Animatörler için izleme imleyicileri olan gri bir kostüm giydim. Daracıktı; oysa daracık kıyafetler pek gangster tarzı değil” diyen Copley, kendini gangster gibi hissetmesine yardımcı olacak bir şeye ihtiyaç duyduğu için, kostüme şort ve kemer eklediğini vurguluyor: “Gangster sahnelerinde kemeri gevşetip, şortu arkamda yarıya kadar indiriyordum. Bu benim gri kostümü gangster Chappie’ye dönüştürme hilemdi. Doğru türde gangster hareketleri yaratmama yardımcı oldu.”

Copley filmin geleneksel olmayan çekim ve animasyon tarzının çok avantajlı olduğunu şu sözlerle dile getiriyor: “Animatörler bir şeyi sıfırdan anime etmek ile bir aktörün zaten yapmış oldukları üzerinde çalışmanın çok farklı olduğunu size söyleyeceklerdir. Onlar için eğer temel performans mevcutsa hareketli bir karakter yaratmak çok daha kolaydır. Elbette, diğer oyuncular için de sette etkileşebilecekleri gri kostümlü birinin olması çok daha iyi.” Copley şöyle devam ediyor: “Chappie’nin animatörleri müthiş. Performansımı en ufak ayrıntısına kadar yakalamayı ve animasyona entegre etmeyi başardılar. Ayrıca, neredeyse hiç yüzü olmayan Chappie’ye benim yüz hareketlerimi de yansıtmak gibi zorlu bir işe kalkıştılar. Olağanüstü bir iş çıkardılar. Onlara verdiğim şeyi yukarı taşıdıklarını ve beraberce benzersiz bir varlık yarattığımızı hissediyorum.” Filmin kötü adamı Vincent Moore rolünü Hugh Jackman üstlendi. Vincent, yapay zeka fikrine çok karşı bir mühendis olarak, Chappie’deki ilerlemeyi kişiselleştiriyor. Simon Kinberg bunu şöyle açıklıyor: “Vincent kendisinin yarattığı muazzam silaha dünyanın ihtiyacı olduğunu düşünen, çarpık zihniyetli, askeri kökenli, saldırgan, güvensiz ama çok zeki bir bilim insanı. Bu program için her şeyini feda etmiş. O eski bir asker ve istediğini elde etmek için delice, aşırı bazı taktiklere başvuruyor. İstediğini elde etmek için şehri ateşe verecek biri.”

Jackman ise şunları söylüyor: “Sanıyorum hiç Vincent Moore karakterini canlandırırkenki kadar eğlenmemiştim. O da Avustralyalı olduğu için kendi aksanımı kullanmak güzeldi. Vincent’ı anlamanın anahtarı onun kaybetmeyeceğini görmek. Tüm ihtimaller ona karşı olsa da, tüm işaretler diğer yönü gösteriyor olsa da… O en şiddetli savaşını bu durumlarda veriyor. Yaptığı şeyin o kadar önemli olduğu hissinde ki başka kimsenin yolunun doğru olabileceğini ve hatta başka kimsenin kazanabileceğini kabul edemiyor.”

Nadiren kötü adam rolü üstlendiği için, Jackman, haklı görülebilecek bir bakış açısı olan gerçekçi bir kötü adamı oynama fırsatının tadını çıkardığını belirtiyor: “En iyi kötü adamlar kendilerinin kötü olduğunu düşünmeyenlerdir. Vincent ortaya hakiki bir argüman koyuyor; ve yaptığı şeyin doğru ve gerekli olduğuna ikna olmuş durumda. Onu kötü yapan şey kaybetmeyi becerememesi. Bu her şeyin üstüne çıkıyor ve Vincent son derece yıkıcı, çok öfkeli ve intikam dolu biri oluyor.”

Chappie 5

Son “X-Men” filmlerinin de yapımcısı olan Kinberg, dört filmde Jackman’la birlikte çalıştı. “Onda o yıldız ışığından var” diyen yapımcı şöyle devam ediyor: “İlk X-Men filminden beri buna sahip. Bu filmde de aynı ışığa sahip olduğu çok belli ama bambaşka bir şekilde çünkü bu kez kötü adamı oynuyor. Bana kalırsa, Hugh bir Avustralyalıyı canlandıracağı için heyecanlıydı –belirli bir Avustralyalı atletik zorba arketipi var ki Hugh bunu kesinlikle yansıtmayı başardı. Bu rol performansçı olarak bambaşka bir yönünü ortaya koyması için ona bir fırsat verdi.”

Vincent’ın zıddı, Chappie’nin yaratıcısı Deon Wilson’ı Dev Patel canlandırdı. Yapay zeka geliştiren genç bir mühendis olan Deon, Jackman’ın Vincent’ıyla taban tabana zıttır. “Vincent en çok yapay zekadan nefret ediyor” diyen Jackman, şöyle devam ediyor: “Bunun Tanrı’yı oynamak olduğunu düşünüyor. Suçun öngörülemez olduğuna, dolayısıyla bunun bir insan meselesi olduğuna inanıyor; dolayısıyla herhangi bir silahın insan tarafından kontrol edilmesi hayati öneme sahip.” Blomkamp’e göre, Deon programlamada yeni akımı temsil ediyor. “Onda gençlere özgü bir kıvılcım var” diyor yazar-yapımcı-yönetmen ve ekliyor: “Onun –şirketin himayesine aldığı Oxford ya da MIT’de bir yapay zeka araştırma öğrencisi, ama çok geçmeden şirketin kendisiyle ilgili amacının onun kendi amaçlarından farklı olduğunu fark eden– bir genç deha olmasını ve tüm boş vaktini gerçek aşkına ayırmasını istedim. Kinberg ise, “Deon’un gerçek tutkusu yapay zeka yaratmak –evrimde bir sonraki adımı yaratanlardan biri olmak– ama bence bunun bir nedeni de kendine bir arkadaş araması. Çok fazla insanla bağı yok –kendi kafasında ve bilgisayarında yaşıyor. Chappie’ye bir kardeş, bir dost, bir akıl hocası olarak aşık oluyor” diyor.

Patel senaryoda ilk okuduğu zaman ile sahneleri çektiği zaman arasında karakterin değiştiğini belirtiyor. “Senaryoyu ilk okuduğumda, karakterin yüreğiyle tamamen özdeşleştim. Yapay zeka konusunda yoğun bir tutku beslediğini biliyordum ama bazı sahnelerde fazlaca pasif olabileceğinden endişelendim. Daha sonra, sete gittim ve Sharlto’yla ve NINJA ve ¥O-LANDI’yle tanıştım. Onlarla bir araya gelmemin ardından, işi konusunda daha savunmacı ve daha saldırgan olması için karaktere biraz daha cesaret katmak doğal bir reaksiyondu.”

Chappie 3

NINJA ve ¥O-LANDI’nin ne özelliği mi vardı? “Çekimlere başlamadan önce onları pek tanımıyordum; Güney Afrikalı Die Antwoord diye bir grup hakkında fısıltılar duymuştum” diyen Patel, şöyle devam ediyor: “Kesinlikle büyüleyiciler; kendilerinin bir versiyonunu canlandırıyorlar, ki bu harika, çünkü gerçek. Olabildiğince yalın ve organik. Filme kendilerini kattılar ve bu müthiş bütünleşmeyi yarattılar.” Copley’yle karşılıklı oynayan Patel, aktörün tamamen özgün bir karakter yaratışına tanık oldu: “Sharlto bir bakıma Deon gibi –öylesine muazzam bir tutkuya sahip ki onunla tanıştığınızda biraz şaşırıyorsunuz” diyen aktör, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Bir BY karakter olacak olmasına rağmen, müthiş etkileyiciydi. Diksiyonu, ses tonu, yaptığı karakter seçimleri. Onunla karşılıklı oynamak oldukça kolaydı. Sharlto benden çok daha yaşlı ama ben rol gereği onun baba figürüydüm ki bu da tuhaftı. Bence Deon hakikaten bu robota değer veriyor; onun başarılı olmasını istiyor; ve bu yüzden sürekli olarak Ninja ve Yo-Landi’nin inine gidiyor.” Kinberg, Patel’in rol için birinci ve nihayetinde de rolü oynamak için tek seçimiydi. “Dünyanın şu anki gerçeği şu ki birçok genç insan garajlarında dünyamızı dönüştürecek teknoloji yaratıyorlar. Bu yüzden, rolü Deon’a vermeyi konuştuğumuz sırada, tartıştığımız herkes 30 yaşın altındaydı –Neill içinse, ilk tercih Dev’di. Dev zeki biri olduğu hissini veriyor ama bunun yanında tatlı ve insani olduğunu da hissediyorsunuz; dürüst, biraz da yaralanmış bir ifadesi var. İzleyiciler bununla özdeşleşebilir –inek bir bilim insanı anlamında değil de, yalnız olmanın, bir arkadaş istemenin, kabul görmek istemenin nasıl bir şey olduğuyla. Sonunda, Dev’in menajerini aradım ve, ‘Bu pek az menajere nasip olan bir arama; ama Dev bizim için tek seçenek, dolayısıyla rolü üstlenmek zorunda’ dedim.”

Şirketi Tetra Vaal’deki bu çatışan programları denetlemek CEO Michelle Bradley’nin görevi. Rolü Sigourney Weaver canlandırdı. “Michelle’in tek umurunda olan şey sonuç” diyen Kinberg, şöyle devam ediyor: “Teknolojiyi gerçekten umursamıyor; ve hatta bunun suça karşı fayda mı zarar mı getirdiğini bile; o sadece olabildiğince çok para kazanmak istiyor. Neill belki piyasadaki CEO’lara dair bir yorum yapıyor da olabilir, ama bence her şeyden çok, Michelle’in bu şekilde umursamaz olmasını komik ve saçma buluyor.”

Blomkamp, filminde –kendisinin bilimkurgu kahramanlarından biri olan– Weaver’ın oynaması hakkında nasıl mı hissediyor? “Benim yaratıcı arzularımı –bir ölçüye kadar, benim çocukluğumu– hayata geçirecek, yapmak istediğim filmlerde çalışacak insanları bulduğumda hâlâ şaşırıyorum” diyor Blomkamp ve ekliyor: “Dolayısıyla, onun sette olması oldukça tuhaf ama aynı zamanda çok doğaldı da. Onunla iletişim kurmak çok kolay; üstelik çok da yetenekli. Zahmetsiz bir çalışmaydı, ama ara sıra Ripley’nin (Weaver’ın Aliens’daki karakteri) gerçekten sette olduğunu fark ediyordum ve aklım başımdan gidiyordu.”

Weaver için bu saygı hissi karşılıklıydı. Aktris bunu şöyle dile getiriyor: “Neill şu dehalar var ya, onlardan biri. Her türlü teknolojiye hakim –sadece klasik bilimkurgu teknolojisine değil, mevcut tüm teknolojilere. Bana günümüzde üretilmekte olan müthiş robotlarla ilgili bir bağlantı gönderdi –o tür şeyleri hâlâ geleceğe aitlermiş gibi düşünüyorsunuz. Neill, ayrıca, baş döndürücü bir görselliğe sahip ama onunla çalışmanın gerçekten en sevdiğim yanı rahat ve ne istediğini bilen bir yönetmen olmasıydı. Bu, oyuncuların işini kolaylaştırıyor –sizi ihtiyacı olan tarafa yönlendiriyor.”

Chappie, Deon’un yeni programıyla vicdana kavuştuğunda, en olmayacak ellere düşer –NINJA ve ¥O-LANDI VI$$ER. İkili, filmde, kendilerini zenginliğe götürecek bir voli vurma peşindeki küçük gangsterlerdir, ama gerçek hayatta, rap-rave’ci ikili Die Antwoord’un üyeleri olarak kimseye benzemiyorlar. “Tanım ve açıklamaya aykırılar” diyor Kinberg ve ekliyor: “Ne olduklarını tam olarak anlamak için onları görmelisiniz çünkü kesinlikle benzersizler. Onlar bir rap grubu, kültürel bir fenomen, çılgın performansçılar.”

Ancak, filmde kendi isimleriyle yer almakla birlikte karakter canlandırıyorlar. “Ninja ve Yo-Landi karakterleri hayatta kalmak için suça yönelmeye mecbur kalmış eski müzisyenler. Bu tür bir hayat yaşamak istemiyor, Johannesburg’dan uzaklaşmak istiyorlar ama onlar için başka pek fazla seçenek yok” diye açıklıyor Kinberg.

Chappie 6

Kendi isimleri altında karakter canlandıran iki acemi oyuncu için, karakterlerin kendi sahne kimlikleriyle kilit benzerlikler taşıması şaşırtıcı değil –ama Kinberg kilit farklılıkların da olduğunu söylüyor. Kendisinin karakterlerle ilgili yorumu şöyle: “Ninja çok güçlü ve saldırgan bir enerji yayıyorken, Yo-Landi’nin tatlı bir yanı var fakat her ikisi de Johannesburg’un en korkutucu yerlerinde bile rahat eden belalı tipler. Gerçek hayatta, NINJA ve ¥O-LANDI yüksek bir zekaya sahipler –dünyada kendilerine bir yer oluşturdular–; filmde ise, dünyanın birer kurbanılar. Ne yaptığını daha az bilen ve kaderlerinin kontrolüne daha az sahip tipler.”

NINJA ise filmde robotların baskıcı olduğunu ifade ediyor: “Canlandırdığımız karakterler ‘Lanet olası robotlar, her yerdeler’ diyor. İşimize bakamıyoruz çünkü bu robotlar iş başındalar.” Bu durum, karakterlerin bir polis droidini kaçırmasına yol açıyor –o da Chappie. NINJA, kendisinin ve ¥O-LANDI’nin Neill Blomkamp’le çalışmaları için bir fırsat sunduğundan dolayı filmde yer almak istediklerini söylüyor: “Neill bizim dünyadaki favori yönetmenimiz. Dolayısıyla, Chappie’de yer almamızı istediğinde, aklımız başımızdan gitti. Üstelik kendimizi oynamamızı istedi ki bu bir rüyanın gerçekleşmesi gibiydi biraz.”

“‘District 9’ı bu kadar beğenmemizin nedeni daha önce Güney Afrika’dan hiç öyle bir şeyin çıkmamış olmasıydı” diyor ¥O-LANDI ve ekliyor: “Genellikle, Güney Afrika filmleri oldukça sıkıcıdır. Bu film ise taze solukluydu, güzel yapılmıştı ve Hollywood yapımı olmasına rağmen aroması tamamen Güney Afrika’ya aitti.”

Blomkamp yıldızları role kendilerinden olabildiğince çok şey katmaya teşvik etti. NINJA ve ¥O-LANDI’nin istedikleri silahları seçmelerine izin vermekle kalmadı, renkleri etkilemelerine de olanak tanıdı. Ninja bunu şöyle aktarıyor: “‘Silahlarımızı fosforlu pembe ve fosforlu sarıya boyayabilir miyiz?’ diye sorduk. Kurşunları da şekerleme renklerine boyayabilir miyiz?’. Bize ne model araba istediğimizi sordu ve ben, ‘Kendiminkini kullanabilir miyim, tabi güçlendirilmek kaydıyla?’ dedim. Ve Neill arabamı güçlendirtti.”

Roller şarkıcılar için özel olarak yazıldı. Sahnede rapçi olarak NINJA ve ¥O-LANDI ile filmdeki Ninja ve Yo-Landi arasında ne fark mı var? Sahnede, diyor ¥O-LANDI, “Ben genellikle daha punk tarzındayım ve daha tavırlıyım. Film içinse, Neill benim daha yumuşak tarafımı, daha anaç, bu kadar punk olmayan yanımı zorlayıp durdu; Chappi’ye karşı yumuşak ve daha anne gibi olmamı istedi. O yönü irdelemek biraz farklı ve cool’du –kendim bunu düşünemezdim. Bu, ¥O-LANDI’nin tam olarak keşfetmemiş olduğum bir yanıydı; hoş ve beklenmedik bir sürprizdi.” NINJA ise bunun gerçek hayatta zaman zaman ortaya çıkan bir yön olduğunu belirtiyor. “¥O-LANDI’nin Angel isminde bir pitbull köpeği var. Onunla, çocuk sesiyle ‘Ay, sen ne tatlısın’ diye konuşuyor. Chappie’yle o şekilde konuşabileceğini söyledim; robotla o şirin, tiz sesiyle konuşmaya başladı.”

CHAPPIE’Yİ VE MOOSE’U YARATMAK

Blomkamp’in Chappie yolculuğu 10 yıldan fazla süre önce başladı. Genç bir yönetmen ve görsel efekt sanatçısı olarak, üretebildiği çalışmaları ajanslara gösterebilecek sahte reklam filmleri yaratmıştı. Blomkamp bu konuda şunları söylüyor: “Öylesine oyalanıyordum; ve o robotu 2003’te Lightwave’de tasarladım. Japon etkilerinin ve animelerinin izlerini fazlasıyla taşıyordu. Artık eskisi kadar anime ve manga meraklısı değilim ama tüm filmin kökeninin özüne sadık kalmasını istedim: O tuhaf, acayip, sahte reklama. Chappie’nin büyük ölçüde o robot gibi olmasını istedim.” Dolayısıyla, ana çekimlerin başlamasından çok önce, yapımcılar Chappie’nin görünümünü tasarlamada epey yol kat etmişlerdi. Süreç iki şirketin ekiplerine teslim edildi: Görsel efektlerin GE amiri Chris Harvey tarafından denetlendiği Image Engine; ve başında WETA Özellikli Aksesuarlar Efektleri Amiri Joe Dunckley’nin yer aldığı WETA Workshop fiziksel efektler ekibine. Beraberce, Blomkamp’in 10 yıl öncesinde yaratmış olduğu robottan esinlenerek, gerek bilgisayarda gerek fiziksel bir aksesuar olarak işlev görecek bir robot tasarlamaya giriştiler.

Chappie afişÇekimlerin başlamasından iki buçuk yıl önce, yapımcılar planlarının işe yarayacağını göstermek için Johannesburg’da bir deneme çekimi yaptılar. Konspetin başarısı kanıtlanıp filme yeşil ışık yakıldıktan sonra, Image Engine ve WETA Workshop’daki ekipler birlikte çalışarak ve sürekli paslaşarak tasarımı geliştirdiler ve mükemmelleştirdiler. “Bu bizim için farklı bir süreçti” diyen Harvey, şöyle devam ediyor: “Elysium’da her şey WETA’da inşa edilmişti ve sonra dijitallerin yaratılması için Image Engine’e getirilmişti. Bu filmde ise, Neill farklı bir yaklaşım benimsedi. Neill WETA’yla orijinal konseptin üzerinde aylarca çalıştı ve sonra o çalışmayı Image Engine’e 2 boyutlu skeçler olarak gönderdi. O sanatsal çalışmadan yola çıkarak, karakterleri üç boyutlu olarak baştan aşağı hayata geçirdik. Animasyon mekaniğiyle ilgili pek çok şeyi fiziksel modeller inşa edilmeden önce çözdük; robotun gerçekten çalışacağını bilmek için tasarımı geliştirdik.” O noktadan sonra, Image Engine dijital modelleri WETA Workshop’la paylaştı ve tasarımı mükemmelleştirmek için paslaştılar. Böylece WETA ekibi gerçek bir model yaratabildi. Dunckley’ye göre, Blomkamp’in Chappie’nin tasarımı için seçtiği yön gerçekçiliği hedefliyordu: “Robotun gerçek olmasını istedi –işlevsellik açısından abartılı olmasını istemedi. Her yerinden lazer silahları fırlayamazdı. Sıkı bir şey olmalıydı ama aynı zamanda birkaç yıl sonra bir hükümetin bütçesinin elvereceği bir robot olmalıydı.”

Robot polis Scout’lara alternatif olarak önerilen aşırı iri, aşırı güçlü bir robot Moose’un tasarımı aynı paslaşma sürecini takip etti, ancak tasarıma yaklaşım tam anlamıyla zıttı. “Moose, Neill’ın bebeği” diyen Dunckley, şöyle devam ediyor: “Çok gururluyuz çünkü mühendislik açısından çok iyi çalışıyor” diyen Dunckley, şöyle devam ediyor: “Güzel görünüyor ve işe yarayacağı hissini veriyor –canlanıp size saldıracakmış gibi duruyor.” Blomkamp, Moose’u gerçekçi olmaması için tasarladı. “Hicivseldi –bir savunma şirketinin aşırı pahalı, verimsiz, devasa, hantal mekaniklerlerle, vergi mükelleflerine büyük bir bedel ödetebilecekleri türde bir robottu. Aklıma gelen en küstah, abartılı ve çılgın konseptti. Ve onu, 60’lı, 70’li ve 80’li yıllarda görsel efektlerin yapıldığı şekilde hayata geçirdik: Modelciler önceden tasarlanmış, gerçek hayatta kullanılan teknoloji parçalarını birleştirerek ortaya bir şeyler çıkarırlardı; benim de bilgisayarda yaptığım buydu. WETA Workshop ve Image Engine bu noktadan sonra her bir ayak parmağı eklemi ve döner aygıtlar gerçekten animasyona uygun hale gelene kadar robotu geliştirmeye devam ettiler; ve WETA robotun üç buçuk metre boyunda gerçek bir versiyonunu inşa etti.”

110 Scout’tan oluşan polis gücü için, WETA Workshop 11 gerçek kukla yarattı. “Onları bireyselleştirdik” diyor Dunkley ve ekliyor: “Hepsinin numara plakaları var; böylece, onların numaralarını ya da panellerini eski veya yeniyle değiştirip, farklı bir Scout yaratabiliyorduk –bir Scout’u yepyeni ya da bakıma ihtiyacı olan beş yıllık bir droid yapıyorduk. Bu, kullandığımız araçlardan biriydi. İzleyiciler bu sayede Chappie’yi tanıyabileceklerdi –o, Scout 22, ve kulaklarından birinde hasar olduğu için yerine turuncu renkli bir deneme kulağı takılmış. Kalabalığın içinde o turuncu kulağı takip etmek kolay.” Dunckley o kulakların sadece kimlik belirleme işlevi görmediğini, tasarımda, animatörlere Chappie’nin ne hissettiğini gösterme gücü verdiğini söylüyor. “En çok kulaklarda belli oluyor” diyor Dunckley ve ekliyor: “Farklı konumlar size farklı ifadeler gösteriyor.” Chappie film boyunca daha çok hasar aldıkça, WETA Workshop ekibi robotun görünümünü değiştirebildi. Dunckley bunu şöyle açıklıyor: “Chappie’de sekiz aşama var. Üç tane iskelet aşaması ve her bir aşamayı temsil eden sekiz panel seti. Örneğin, göğsüne darbe aldığında, dış panelleri çıkarıp yerine bir sonraki aşamanınkileri koyduk. Saldırıya uğruyor, yakılıyor, ateş ediliyor, daha çok ateş ediliyor, Ninja ve Yo-Landi tarafından üzerine grafiti yazılıyor vs. Fiziksel gelişime çok emek harcandı; işin zorluğu, sette kuklayla –maddesel Chappie– çektiğimiz her şeyi, görsel efekt karaktere ve takip edilmesi gereken sürekliliğe aktarmaktı; her bir aşamayı tespit etmek için Image Engine’le omuz omuza çalışmamız ve her aşamayı dikkatle haritalamak için doku çekim süreci uygulamamız herekti.”

Maddesel Moose modeli de benzer bir düşünceyi gerektirdi. “Model, setteki durumu anlamında işlevseldi –çok büyük olmasına rağmen, onu parçalarına ayırıp, sette 30 dakikada monte edebiliyorduk” diyor Dunckley. Öte yandan, maddesel modeli inşa edene kadarki süreç karmaşık bir işti. “Neill, Moose’un, öne doğru, tehditkar bir pozisyonda durmasını istedi ki bu onun dengesini bozuyordu. Bu yüzden, bacaklara çok büyük ağırlık koyduk; böylece, tüm o ağırlığı öne doğru momentuma rağmen merkeze alabildik. Robot yaklaşık bir ton ağırlığında –neredeyse bir tonluk bir Moose” diye açıklıyor Dunckley. Görsel efektler kökenli olmasına rağmen, Harvey sette gerçek efektlerin olmasının muazzam bir avantaj sağladığını, her şeyden önce, robotun zaman zaman kamerada gerçekten görülebildiğini dile getiriyor: “Eğer çekimde animasyon bir robot kullanılmamışsa –eğer oradaysa, üzerinde insanlar çalışıyorsa– bizim bir şey eklememize gerek kalmaz. Ayrıca, gerçek model sonradan eklenecek görsel efektler için referans noktası görevi görebilir. “Kameralar varken robotu ışıklandırabiliyor ve etrafta hareket ettirebiliyorduk” diyen Harvey, şöyle devam ediyor: “Chappie’nin olduğu yağmurlu bir sahne var; o sahnede robotu getirip yağmur damlalarının vuruşunu, üzerinden dökülüşünü, ışığın üzerinden nasıl yansıdığını görmek çok yararlı oldu; tüm bunları ofise getirip inceledik. Chappie o gün orada olsa nasıl görüneceğine dair bize gerçek bir görsel temsil sağladı.”

YAPIM HAKKINDA

Blomkamp bu film için çıkış filmi “District 9”ı da çektiği memleketi Johannesburg’a dönüyor. “İlk başta, filmin orada geçmesini istemedim çünkü ‘District 9’ da orada geçmişti. Amerika’da geçmesini düşündük ama bu bana pek özgün gelmedi. Filmin temaları Johannesburg’a çok gerçekçi bir şekilde bağlandı” diyor yönetmen.

Sharlto Copley filmin tüm yönlerinin mekandan etkilendiğini söylüyor: “Neill bir sanatçı olarak yaratıcı anlamda kendi yetiştirilişinden ve deneyimlerinden ilham alıyor. Bizim filmde yaptığımız bu –ve benim bu karakterle kesinlikle yaptığım şey de bu. Toplumdaki insanlardan yararlanıyorum. Bu filmde Johannesburg’dan esinlenilen milyonlarca şey var; şehir filmin kritik bir öğesi.”

Filmin yönetmen asistanı ve ortak yapımcısı olan James Bitonti ise şunları söylüyor: “Film Johannesburg için yazıldı çünkü burası Neill’ın gerçekten bildiği bir dünya. Mekanlarda çekim yapmaya başladığımızda, sözünü ettiği mekanlardan bazılarını –barajı, köprüleri– gördük ve şehre dair gerçekten bir his edindik. Senaryo daha da belirginleşti. Çoğu zaman, senaryo isimsiz bir şehir için yazılır. Dolayısıyla, o uçaktan inip Neill’ın yazdığı yerlerden bazılarını görmek senaryoyu daha da güzelleştirdi.” Filmin yapım tasarımcısı Jules Cook birlikte çalıştığı set dekoratörü Daniel Birt’le birlikte filmin görünümünden sorumluydu. “Bu filmin büyük bir kısmı Joburg mekanlarını yeniden yapılandırıyor” diyor Cook ve ekliyor: “Bunların pek çoğu inşa edebileceğimiz setlerden daha iyiydi.”

Örneğin, Ninja ve Yo-Landi’nin sığınağı. “Önce bir ev aradık ve birkaç daha küçük mekan gezdik. Ama Neill içinde yaşayabilecekleri, kendi işlerine bakabilecekleri ve saklanabilecekleri bir alana aşık oldu. Zaten ben de terk edilmiş yerlerin büyük bir hayranıyımdır” diyen Cook, şöyle devam ediyor: “İşin zorluğu bütün her şeyi saklandıkları yere uygulamak ama yine de oraya ev hissi vermekti. Ninja bu konuda onlara yardımcı olabildi –kendi sanatsal çalışmalarını ve tarzlarını, kliplerden gelen stili oraya yansıttılar. Mekanı kendilerinin yaptılar.” Birt, sığınağı dekore ederken, ilham kaynağının NINJA ve ¥O-LANDI’nin gerçek hayatı ile filmdeki Ninja ve Yo-Landi karakterlerinin bir bileşimi olduğunu belirtiyor: “Onları ve müzik kliplerini, İnternetten bulabildiğim her şeyi kapsamlı bir şekilde araştırdım. Ardından, bunları film için farklılaştırarak kendi katkımı sağlamaya, senaryoya daha önce yaptıklarından daha çok uyan bir tarz yaratmaya çalıştım. Zaten cool görünüyorlar çünkü hep öyle görünüyorlar –benimki sadece daha önce yaptıklarından biraz farklı bir şey. Ekrana bakıyorsunuz ve şöyle düşünüyorsunuz: ‘Bu insanların neyi var? Burası neresi?’ NINJA ve ¥O-LANDI’nin kim olduğunu filmi izlemeden önce bilmiyorsanız, bu set sizin için hızlandırılmış bir ders görevi görüyor.” Chappie’nin sığınaktaki odası, Birt’ün söylediğine göre, kendi etkilerinin bir bütünü: “Chappie, Deon’dan öğreniyor; Ninja ve Yo-Landi’den de öğreniyor. Dolayısıyla, Chappie’nin odasını dekore etmeye ilişkin yaklaşımımız onun öğrendiklerini kullanmaktı. Chappie bulabildikleriyle Yo-Landi’nin uyuduğu yatağı kopya etti ama kendi tarzında. Sanat eserlerinde ise, tebeşirle küçük bir aile resmi çiziyor –Ninja’nın duvarda yaptıklarını kopya ederek” diyor Birt.

Yapım ekibi pek çok mekan için Blomkamp’in şehir hakkındaki kişisel bilgilerine bel bağladı. “Hippo’nun ini için mekan araştırırken, Neill kendi evinden bahsetti; ve oraya baktığımızda, çekim yapmak istediğimiz bir yer olduğunu gördük” diyen Cook, şöyle devam ediyor: “Kısmen metruk olan bu ortamı bir gangster sığınağına dönüştürdük; havuzu silahlarla doldurduk –tüm alanı yerle bir ettik. Neill ve kız kardeşi oraya geldiğinde, sanırım biraz irkildiler.” Böyle bir başka mekan da otoyoldaki kovalamaca ve silahlı çatışmaydı. Meğer yıllar önce, Blomkamp ve Copley o otobanda bir araba kovalamacası çekmek için orayı kapatmayı hayal etmişler –ve “Chappie” bu hayali gerçekleştirdi. “Eğer bir şeye yeterince uzun süre sarılırsak, geri dönüşmeye ve gerçekleşmeye başlar” diyen Blomkamp, şöyle devam ediyor: “Ben burada büyürken, transit bir soygun çekimi gerçekleştirmek için ulusal bir otobanı kapatma düşüncesi imkansız görünüyordu. Özellikle o otoyolda çekim yapmak Joburg’a özgü bir suç hissi veriyor; işte bunu yapmak isteme nedenimiz buydu. Filmde bunu gerçekleştirmek inanılmaz bir histi.”

Cook’un hedeflerinden biri Scout’lar ile Moose’u çok farklı ortamlara koyarak aralarında tezat yaratmaktı. “Moose için büyük bir yer, Scout’lar için de küçük bir alan tasavvur ettik” diye açıklayan Cook (Scout’lar sorunsuzca çalışan bir program, Moose ise sadece Vincent’ın gökyüzünün hakimi bir vizyonu) şöyle devam ediyor: “Scout odası işlevsel bir ortam –robotları inşa etmek için kontratları var; Moose ise AR&GE aşamasında ve Vincent onu satmaya çalışıyor. Bu gülünç canavara para akıtıyorlar. İki odanın bir bakıma Vincent ve Deon’u yansıttığını düşünüyorum: Deon’un alanı daha mütevazı ve işlevsel; Vincent’ınkiyse devasa bir yer.” Cook, Vincent’ın Moose’u çalıştırmasına olanak tanıyacak arayüzün tasarımından da sorumluydu. Bu konuda şunları söylüyor: “Neill’la birlikte Moose sandalyesini nasıl çalıştıracağımızı konuştuk –ne kadarı nöral başlığa yüklenmeli, ne kadarı fiziksel olmalıydı? Tüm şeyi zihnen yapabilirdiniz ama filmde işe yaramayabilirdi –İzleyicilerin robotu Vincent kontrol ederken görmesi gerekiyordu. Dolayısıyla, joystickler ve monitörler ekleyerek başkalarının Vincent’ın başlık sayesinde gördüklerini görmesine izin verdik.”

blank

Öteki Sinema

Öteki Sinema editörleri Prometheus'un David'i gibi... Siz uyurken bile, hoşunuza gidecek yazıları buluyor, itinayla hazırlıyor ve yayına sunuyor. Öteki Sinema çalışıyor!

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Thor: The Dark World Yapım Notları

Thor’un beyaz perdedeki macerası, Marvel Stüdyolarının heyecanla beklenen “Thor: Karanlık
blank

Hotel Transylvania Yapım Notları

Hotel Transylvania Yapım Notları: Drakula’nın beş kazıklı lüks tesisi, canavarlar