Elysium’un yönetmeni Neill Blomkamp ilk uzun metrajlı filmi District 9 ile dikkat çekti. Film hem eleştirel hem de ticari açıdan muazzam bir başarı elde etti; eleştirmenler Blomkamp’ın üslubuna övgüler düzerken, dünyanın dört bir yanındaki izleyiciler, filmin orijinal ve yaratıcı anlayışını gişede destekledi. Ancak filmin bu denli yankı uyandırmasının nedeni, izleyiciyi yakalayan unsurlarıydı: filmin uzaylı istilası gibi bir temayı haşin ve isabetli bir toplum eleştirisiyle kusursuz biçimde birleştirmesi, hem izleyici kitlesini hem de Academy of Motion Picture Arts and Sciences üyelerini memnun etti; Akademi, filmi En İyi Film ve En İyi Uyarlama Senaryo dallarında Oscar’a aday gösterdi.
Blomkamp, yeni filmi Elysium‘da bilim kurgu türüne dönerek birbirinden belirgin derecede ayrı iki dünya çiziyor: kalabalık, mahvolmuş Dünya gezegeni ve inanılmaz derecede varlıklı kişilere özel, insan yapımı bir uzay istasyonu olan Elysium. 2013 yılında, dünya yüzeyinin yaklaşık 250 mil yukarısında yörüngeye oturmuş, altı astronotun çalıştığı ve yaşadığı bu uluslararası uzay istasyonu, Blomkamp’ın vizyonuna göre aradan geçen 150 yılda zenginlere her şeyin en iyisini sunan bir yer haline gelecek. Blomkamp, “Aslına bakarsanız, abartılı bir fikir” diyor. “Taş, beton, yüzme havuzu gibi şeylerle bir uzay istasyonunda malikâneler kurmak, hiciv. Filmin anafikrini destekliyor – akla hayale sığmayacak derecede zengin olan Elysium halkı, kaynaklarını kendilerine özel, yapay ve neredeyse izole bir ortam yaratıyor. Bu bakımdan, Elysium tersine işlenmiş bir uzaylı istilası öyküsü, hâlâ hayatlarını korumak isteyen insanlar var; ama savaşlarını Dünya’yı korumak için değil, uzaya giderek veriyorlar.”
Blomkamp, harap haldeki yeryüzünden ayrı, kusursuz bir dünya fikrini, gerçek yaşamdaki kavramlara dayandırmış. “70’li yıllarda, insanlar gerçekten bir gün Dünya’yı terk edip yerleşmek için uzay istasyonları inşa etmekten söz ediyorlardı. Bu sorunun en büyük yanıtlarından biri Stanford Torus’tu. Bu çok iyi bilinen ve bilim kurgu ölçeğinde gezinen bu kavramı alıp zenginlik, elmaslar ve Bel Air’de göreceğiniz türden malikânelerle süsledim, bu gülünç derecede abartılı konutları simit şeklindeki bir uzay istasyona yerleştirme fikri bana çok komik geldi ve bu konuda bir film yapmak istedim.”
Blomkamp ve Bill Block’la birlikte filmin yapımcılığını üstlenen Simon Kinberg’e göre, Elysium‘un bitmek bilmez aksiyonu ve politik altmetni başarılı bir şekilde bir araya geliyor; çünkü iki unsur da filmin yazarı ve yönetmeni Blompkamp’ın zihninden çıkma. “Öncelikle, Elysium bir aksiyon filmi; ama Neill dünyayla ve siyasetle çok ilgili biri,” diyor. “Filmde, bir yaz filminden beklemeyeceğiniz temalar var; izleyicilerin filmdeki aksiyonun keyfine varacağını, bir yandan da gerçek dünyaya dair anlamlı şeyler bulacağını umuyoruz.”
District 9′ın da yapımcılığını üstlenen QED International’ın Yönetim Kurulu Başkanı Block, “Neill, ciddi konulara eğilen, heyecanlı aksiyon filmleri çekebilecek ağırlığa ve deneyime sahip bir sinemacı,” diye ekliyor. “Neill’le District 9′da edindiğimiz tecrübeden sonra, Modi Wiczyk ve MRC ile birlikte bu filmi çekmek bizi heyecanlandırdı.”
“Ciddi konularda film yapmak istediğim kadar, bir şeyleri havaya uçurmayı da istiyorum,” diyor Blomkamp. “Ben önce bir görsel sanatçıyım. Fazla ciddi filmler yapmak istemiyorum. Aksiyon ve görsel öğeler hoşuma gidiyor; benim için her şey orada başlıyor. Ama aynı zamanda politikayla da ilgileniyorum; o yüzden dünyayı kurup karakterlere ve öyküye girmeye başladığımda, ilgimi çeken politik fikirler yerini buluyor. Beni ilgilendiren konular, büyük ve sosyolojik kavramlar; bu kavramları insanların gözüne sokarak veya ders vererek anlatmayan filmler yapma fikri hoşuma gidiyor. Bu konuları bir bilim kurguda işlemenin, izleyicileri farklı bir bakış açısına yönelteceğini umuyorum. Benim için en önemli nokta, filmin eğlenceli olması; ama altına derinlikli bir öykü koymayı seviyorum.”
District 9‘ın toplumsal adalet, sınıf ayrımı ve ırk ilişkileri gibi konuları işlemesi gibi, Elysium bulunduğumuz ve gittiğimiz yerler konusunda önemli sorular soruyor. Yönetmen, “Tüm film bir alegori,” diyor. “Gelir ayrımı ve bunun göçmenliğe etkileri üzerine çok düşünüyorum; bence şu anda bulunduğumuz yolda gitmeye devam edersek, dünyamız Elysium‘dakine benzeyecek. Bu bakımdan, bence filmin temelindeki sorular günümüz için de geçerli.”
Blomkamp filmin bilim kurgu olmasına rağmen, konu aldığı çatışmanın görünenden daha gerçekçi olduğunu söylüyor. “Elysium’daki zenginliği Dünya’daki fakirlikle art arda gördüklerinde, bazı insanlar bunun abartı olduğunu düşünecek; ama değil. Bu iki uç, şu an gezegenimizde var,” diyor. “Mexico City’de, Johannesburg’da, Rio’da, fakirlik denizinin ortasında çok zenginlerin olduğu kapalı bölgeler var. Bence ABD’deki şehirler de bu hale gelecek, film bu nedenle Los Angeles’ta geçiyor. Ama bu ayrım sonsuza dek süremez. Sonucun ne olacağını bilmiyorum, ya kendimizi toparlayacağız ya da çekeceğiz. Elysium yol ayrımını anlatıyor.”
Aşırı fakirliğin ve uçlardaki zenginliğin bir arada gösterilmesi fikri, Blomkamp’ın uzun süredir aklındaydı. Aslında, yıllar önce bu görüntüleri photoshop’la bir araya getirme denemeleri yaptı. Kinberg, “Yaptığı bir fotoğraf, Sudan’daki bir köyde oynayan çocukları ve arka planda, uzaktaki Hollywood tabelasını gösteriyordu. Bir başkası Hindistan’daki aşırı kalabalık bir otobüsün Kızıl Meydan’dan geçişini gösteriyordu. Bu tarz görüntüler ilginç ve sarsıcı olmanın yanı sıra filmde çok iyi duruyor,” diyor.
Karmaşanın ortasında, iki dünya arasında Matt Damon’ın canlandırdığı Max var. “Max kendini kurtarmak için Elysium’a gitmeli; ama umutsuzlukla çırpınırken karıştığı komplo, sorunun kendi boyunu aştığını anlamasına yol açıyor,” diyor Blomkamp. “Böylece kendinden daha fazlasını, Dünya’daki insanları kurtarmak için savaşıyor.”
Jodie Foster, zenginler için Elysium’u korumaya yemin etmiş sert bir resmi görevli olan Savunma Bakanı Delacourt’u canlandırıyor. Foster, “Karakter Elysium’ı bir ütopya, Dünya’nın olmayı başaramadığı bir yer olarak görüyor,” diyor. “Görevi, göçmenleri bu yeni ortamdan uzak tutmak. Yeni ve daha özgürlükçü bir yönetim tarafından eli kolu bağlanmış; ama Dünya’nın nasıl dağıldığını ve Elysium’un yaratılma amacını hatırlıyor. Neler olacağının farkında, Elysium’un da sonu Dünya’nınki gibi olacak. Elysium’dan herkes yararlansın derseniz, kimse yararlanamaz, herkese açmaya çalışırsanız, kimseye açmamış olursunuz.”
Blomkamp’ın çocukluk arkadaşı ve District 9‘ın yıldızı Sharlto Copley, kötücül Kruger rolünde yönetmenle tekrar işbirliği yapıyor. “Eski bir Özel Tim üyesi, şimdi Elysium’un seçkinleri için Dünya’da çalışan kiralık bir profesyonel asker,” diye anlatıyor Blomkamp.
“Sharlto her şeyi eğlenceli kılmanın bir yolunu bulur, farkında olmasa bile,” diyor Blomkamp. “En uç, en sıkıntılı durumda bile doğal ve alaycı bir mizah çıkarmayı başarıyor. Asla tamamen ciddi oynamaz. Ben karakterin özelliklerini veririm, o da benim için izlemesi zevkli, çekici bir performans sergiler.”
Copley, karakteri oluştururken kişisel deneyimlerinden yararlandı. “Kruger bir Güney Afrikalı olarak yazılmamıştı; ama onu öyle oynamanın bir yolunu buldum,” diyor. “Güney Afrika’nın iki stereotipinden yararlanarak görülmemiş bir karakter yarattım. Aksanı ve alaycılığını, Johannesburg’un güneyindeki zorlu bir muhit olan ‘Güney’den aldım. Askeri yönünü ise ayrımcılık döneminde görev yapan ve 3-2 Taburu denen bir birlikten aldım. Kötü üne sahip ama oldukça saygı duyulan bir birlikti, Güney Afrika Sınır Savaşları sırasında Angola’da savaştılar ve Komünizmin Afrika’da yayılmasını önlemeye çalıştılar. Kruger’in sakalı, kıyafeti ve ölümcül askeri teknikleri onlardan esinlenerek oluşturuldu.”
Elysium‘un kadrosunu tamamlayan diğer isimler de Copley gibi Amerika’da çok iyi tanınmasa da ülkelerinde oldukça ünlü oyuncular. Kinberg, “Bu filmin DNA’sında çok uluslu ve çok kültürlü bir yapı var,” diyor. “Oyuncularımızdan ikisi Brezilyalı: Alice Braga ve Wagner Moura. Wagner, Brezilya’da Will Smith, Tom Cruise veya Brad Pitt ayarında üne sahip. Diego Luna, Meksika’da büyük bir yıldız. Filmin, yaşadığımız dünya gibi olmasını istedik .”
Brezilya’nın şimdiye dek en çok gişe yapan filmi Elite Squad 2‘nin yıldızı olan Moura “Bu, herkesin aklına gelecek bir oyuncu seçimi değil,” diyor. “Neill LA’de istediği oyuncuyu alabilirdi. Neden Brezilya’dan birini getiresin ki? Ama bence filmin toplumsal farklılıklara değinen konusunu göz önüne aldığımızda, çok uluslu bir kadro uygun olur.”
Moura, Elysium‘da Spider adlı canlandırdığı yeraltı suç liderini “bir devrimci ile insan kaçakçısı arası biri, bir çakal; insanların yasadışı yollardan Elysium’a girmesine yardım ediyor. Soru şu: neden kendi de Elysium’a gitmek istemiyor? Yanıt: Elysium’un bir parçası olmak istemiyor. Daha büyük planları var.”
Braga, Max’in çocukluk arkadaşı Frey’i canlandırıyor, ancak yolları ayrılmış. Braga, “Aynı yetimhanede büyümüşler,” diye açıklıyor. “Hayat onları farklı yönlere atmışsa da bir aile gibi olmuşlar. Frey hep bir hemşire olmak istemiş ve bu hayalinin peşinden koşmuş. Max ise çok katı bir dünyayla yüzleşmiş. Hayatlarının bir bölümünde birbirlerinden ayrı kalsalar da, aralarındaki köklü ilişki hep var. Bir araya geldiklerinde, kaldıkları yerden devam ediyorlar.”
Film iki ana lokasyonda çekildi: 2154 yılının Los Angeles’ı olarak kullanılan Mexico City ve Elysium’un yerine geçen Vancouver. “Vancouver, Elysium için mükemmel bir seçim, çok temiz, güvenli ve yüksek yaşam standardına sahip bir yer. Diğer yandan, Mexico City filmin gelecekteki L.A. kurgusuna uyan özelliklere sahip,” diyor Blomkamp. “Şehir ışıkları L.A ile aynı; şehrin büyüklüğü, güneş ışığı, kirlilik gibi unsurları ve önümüzdeki yüzyılda L.A.’in geçireceği nüfus değişimini göz önüne aldığınızda, Mexico City filmdeki geleceğin LA’i için çok uygundu.”
Blomkamp, Mexico City’nin sahip olduğu tanımlanması zor enerjnin yansıtılmasının büyük önem taşıdığını söylüyor. “Mexico City, Hindistan, Çin veya Johannesburg gibi yerlerin bazı kısımları gibi, kimilerinin “üçüncü dünya” adını verdiği, aşina olmadığınız yerlerin halklarının nasıl yaşadığını hayal etmek zor. Fakirlik diz boyu; tıbbi yardım almak güç; ama bir yandan da hayata karşı bir enerji ve iyimserlik var. Bu filmde bunu yansıtmak istedim,” diyor.
Kinberg, “Neill’in estetik duyarlılığı mekânlardan aksiyona her şeyi gerçekçi kılmayı öngörüyor,” diyor. District 9‘ın izleyicileri ve eleştirmenleri yakalayan bir yanı da, filmin zaman zaman gerçekmiş hissi vermesiydi; dramatik sahneler, belgeselvari görüntüler ve gerçek haber kayıtları aynı öykünün birer parçasıydı. Kinberg, Blomkamp’ın aynı duyarlılığı Elysium‘a da getirdiğini söylüyor. “Güneş, duman ve koku gerçek. Şehirdeki karmaşa, mücadele ve tehlike filmi tanımlıyor ve ele geçiriyor. Fiziksel aksiyon, bir bilim kurgu-aksiyon filminde sık sık görmediğiniz kadar sert, gerçekçi ve kirli.”
Görsel Efekt Süpervizörü Peter Muyzers, District 9‘dan sonra Blomkamp’la bir kez daha işbirliği yapıyor. “District 9‘da epey düz bir yol çizdik, gerçek bir ortam vardı; karakterleri o ortama mümkün olduğunca gerçekçi bir şekilde yerleştirdik,” diyor. “Elysium‘da, bunun neredeyse tam tersi geçerli, Neill var olmayan ama kesinlikle inandırıcı bir dünya yaratmak istedi. İçine canlı karakterler yerleştireceğimiz bir ortam oluşturduk. Elysium’un nasıl bir yer, bir zengin yuvası olacağına dair yoğun araştırma yaptık. Neill bize Beverly Hills ile Hollywood’a ve lüks yaşam tarzına dair görüntüler temin etti. Set tasarımcımız Phil Ivey ile sıkı bir işbirliği yaparak istasyonun büyüklüğünü, genişliğini, Elysium’da yaşayabilecek insan ve konut sayısını, altyapının neye benzeyeceğini ve tabii ki Elysium’a nasıl gidileceğini kararlaştırdık. Üç kilometre genişliğinde, altmış kilometre çapında bir halka elde ettik. Bu, uzay istasyonunda yaklaşık yarım milyon insan yaşadığı anlamına geliyor.”