Geleceği kim değiştirecek? Warner Bros. Pictures yapımı “Fantastik Canavarlar: Grindelwald’ın Suçları” J.K. Rowling’in yarattığı yepyeni beş Wizarding World (Büyücü Dünyası) macerasının ikincisi.
Birinci filmin sonunda, güçlü karanlık büyücü Gellert Grindelwald (Johnny Depp), Newt Scamander’in (Eddie Redmayne) yardımıyla MACUSA (Amerika Sihir Bakanlığı) tarafından yakalanmıştı. Fakat tehditlerini yerine getiren Grindelwald kaçar ve onun gerçek niyetlerinden şüphelenmeyen müritler toplamaya başlar. Grindelwald’ın amacı sihirli olmayan tüm varlıkların üzerinde hüküm sürecek safkan büyücüler yetiştirmektir.
Grindelwald’ın planlarını bozmak gayreti içindeki Albus Dumbledore (Jude Law) kendisinin yardım isteğini kabul eden ama önlerinde uzanan tehlikelerden habersiz eski öğrencisi Newt’le işbirliği yapar. Sevgi ve sadakat sınanırken, gitgide bölünen büyücülük dünyasında, en hakiki dostlar arasında ve aileler içinde çizgiler çekilir.
“Fantastik Canavarlar: Grindelwald’ın Suçları” iki kez Oscar adayı Jude Law ve üz kez Oscar adayı Johnny Depp’in başını çektiği zengin bir oyuncu kadrosuna sahip: Oscar ödüllü Eddie Redmayne, Katherine Waterston, Dan Fogler, Alison Sudol, Ezra Miller, Zoë Kravitz, Callum Turner, Claudia Kim, William Nadylam, Kevin Guthrie, Poppy Corby-Tuech.
Film “Fantastik Canavarlar Nelerdir, Nerede Bulunurlar”da birlikte çalışan yönetmen David Yates’i, senarist-yapımcı J.K. Rowling’i ve yapımcılar David Heyman, Steve Kloves ve Lionel Wigram’ı yeniden bir araya getirdi.
BİRİNİN YAZGISI… HEPSİNİN GELECEĞİ
“Fantastik Canavarlar Nelerdir, Nerede Bulunurlar” iki yıl önce, sinemaseverleri gönüllerine taht kuran ve hayal güçlerini ateşleyen büyücülük dünyasına geri götürdü. 1920’lerin Amerika’sında geçen film, Harry Potter hikayelerinden anlık göndermelerle serinin hayranlarını baştan çıkardı. Büyüzoolog Newt Scamander, Hogwarts’tan atılmıştı. Onu savunan tek kişi şu malum Albus Dumbledore’du ve güçlü karanlık büyücü Gellert Grindelwald, Avrupa’da kargaşa yarattıktan sonra ortadan kaybolmuştu. İkinci macera “Fantastik Canavarlar: Grindelwald’ın Suçları”nda hikaye devam ederken, bu düğümler daha da birbirine dolanıyor.
Senarist ve yapımcı J.K. Rowling şunları söylüyor: “Fantastik Canavarlar serisinin içinde Harry Potter kitaplarında yalnızca değinilen bir hikaye anlatıyorum. Hem büyücülük dünyasını hem de normal dünyayı ciddi bir şekilde tehdit eden Grindelwald’ın yükselişi ve Potter hikayelerinde elbette kilit bir karakter olan Dumbledore’un ona karşı duruşu. Grindelwald ismi ilk olarak Harry Potter ve Felsefe Taşı’nda geçiyor. Dolayısıyla, her ne kadar gizemli bir arka plan karakteri olsa da başından beri oradaydı. Dumbledore’un kendi hikayesinde bu kadar derin bir yere sahip olduğuna göre, Grindelwald’ın önemli bir şahsiyet olduğunu biliyorsunuz ama ancak Potter serisinin sonuna gelindiğinde onun gerçek önemini kavrıyorsunuz… Ayrıca anlatacak daha çok şey olduğunu da hissedebilirsiniz. Benim yeniden ele almayı en çok istediğim hikaye buydu sanırım çünkü en sevdiğim karakter olan Dumbledore’un gerçekten anlaşılabilmesi anlamında kayda değer bir öneme sahip”.
Büyücülük Dünyası maceralarında altıncı kez yönetmen koltuğuna oturan David Yates ise “Jo [Rowling] bana yeni senaryoyu gönderdiğinde, ilk izlenimim yaptığımız birinci filme oranla bunun ne kadar farklı bir his uyandırdığıydı” dedikten sonra, şöyle devam ediyor. “Yeni karakter gelişimleriyle bu hikaye çok daha katmanlı, girift ve de çok daha karanlık. Fakat esas aklımı başımdan alan şey, Jo’nun hiç öngöremediğim sürprizler ve şaşırtmacalarla duygusal bir gerilim hissi yaratmış olmasıydı. Jo inşa etmiş olduğu evreni sürekli olarak geliştiriyor. Bir sinemacı olarak bunu ilham verici bir meydan okuma olarak görüyorum”.
“Fantastik Canavarlar: Grindelwald’ın Suçları” Yates ve Rowling’i bir kez daha yapımcılar David Heyman, Steve Kloves ve Lionel Wigram’la bir araya getirdi. Rowling’in bütün büyücülük dünyası filmlerinde yapımcı olarak görev almış olan Heyman şunları söylüyor. “Jo son derece canlı karakterleri olan, çok zengin ve eğlenceli hikayeler yaratıyor. Filmde bazı açılardan Potter’a paralel çizgilerde temalar var: İyi ile kötünün mücadelesi, sevgi ve kayıp, dostluk ve sadakat, kimlik ve dışlanmış hissetme… Ayrıca seçimler —taraf tutup tutmamayı seçme— ve bunların sadece bireyler değil, çevrelerindekiler üzerindeki etkisi konusunda da güçlü bir tema mevcut. Tüm bunlar zaman ve mekandan bağımsız, evrensel olarak özdeşleşilebilir fikirler. Dolayısıyla, hikaye büyülü bir dünyada geçse de bizim kendi dünyamıza ayna tuttuğu söylenebilir”.
Yates bu görüşe katılıyor: “Jo’nun hikayeleri yalnızca bizim zamanımız için değil, tüm zamanlar için. Onun çeşitli nesiller ve kültürlerden insanlara hitap eden temalara parmak basmada olağanüstü bir yeteneği var. Bunun nedenlerinden biri kahramanlarının, çoğu zaman hafife alındıkları için her zaman bariz olmamaları”.
Büyü-hayvanbilimcisi Newt Scamander’ın Londra’ya gitmek üzere New York’tan ayrılıp umutlu Tina Goldstein’i limanda bırakmasının ve Queenie Goldstein’nin bir No-Maj (Muggle’ın Amerikan İngilizcesi’ndeki adı) olan Jacob Kowalski’ye —anıları silindiği halde onu bir şekilde tanırmış gibi görünen— ait işlek pastaneye girişinin ardından çok şeyler yaşanmıştır. Aradan geçen aylarda, Newt en-çok-satan kitabı Fantastik Canavarlar Nelerdir, Nerede Bulunurlar’ı tamamlamıştır. Queenie ve Jacob Amerikan büyücülük dünyası kanunlarını çiğneyerek kaçamak bir aşka yelken açmıştır. Ve ikilinin ilişkileri Queenie ile ablası Tina’nın arasını bozmuştur çünkü MACUSA’nın Seherbaz kadrosuna yeniden atanan Tina bu kanunları uygulamakla görevlidir.
Newt rolünü bir kez daha üstlenen Eddie Redmayne şunu kaydediyor: “J.K. Rowling ilk film için dört eşsiz karakter yarattı. Bunların hepsi dışlanmış kişilerdi ve kendilerince mücadeleleri vardı. Ancak birbirleriyle kurdukları bağlar sayesinde başarılı olup, mutluluğu ve aşkı buldular. Fakat geçen zaman içinde yanlış anlamalar ve şartlar yüzünden birtakım şeyler değişti”.
Redmayne gibi; Tina’yı canlandıran Katherine Waterston, Jacob’ı canlandıran Dan Fogler ve Queenie’yi canlandıran Alison Sudol da ilk filmdeki rollerine geri döndüler. Waterston şunları söylüyor. “Bu karakterlerle tanıştığımızda, hepsi özlerine dönebilmek için mücadele ediyorlardı ama henüz o noktaya gelememişlerdi. Hayatımızdaki önemli ilişkilerin bizim için nasıl birer itici güç olduğunu, bizleri aydınlatıp büyümemize yardım ettiğini irdelemek bana çok ilgi çekici geldi. J.K. Rowling devam eden ve sürekli gelişen bir hikayeyle bu temayı —dostluğun gücü temasını— muhteşem bir şekilde işlemiş”.
Tüm aktörler için, ikinci film için projeye geri dönmenin en heyecan verici yönlerinden biri “bu hikayenin köklerinin hepimizin bildiği ve sevdiği Potter evrenine uzanıyor olması” diyor Redmayne ve ekliyor. “Daha önce yalnızca değindiğimiz hikayeler açılıyor ve irdeleniyor. Üstelik riskler de çok daha büyük”.
Potter’la bağlantılar filmin daha başlarında hemen ortaya çıkar. Newt eski profesörü, şimdi de dostu ve akıl hocası olan Albus Dumbledore tarafından çağırılır. Bu sevilen karaktere bir kez daha hayat veren Jude Law bunu hemen açıklıyor. “Bu, henüz Hogwarts’ın efsanevi müdürü Dumbledore değil. Hayatında onu şekillendirecek, nispeten travmatik ve belki de onu renkli biri haline getiren deneyimlere daha yakın. Benim —ve ekip olarak bizim— için özellikle ilginç olan şey, onu bizim tanıdığımız Dumbledore’la sıkı sıkıya ilişkilendiren temel noktaları, onun büyümesine, öğrenmesine ve hatalar yapmasına pay bırakarak, bulmak ve derinleştirmekti. Anlattığımız hikayeler karakterin evrimini gösterecek”.
Büyücülük Dünyası meraklılarının Dumbledore’un geçmişinde onun evrimine mutlak katkı sağladığını iyi bildikleri biri vardır: Gellert Grindelwald. “Fantastik Canavarlar Nelerdir, Nerede Bulunurlar”ın sonunda MACUSA tarafından tutuklanan Grindelwald, dramatik ve ölümcül bir kaçışla, güçlerinin hiç de hafife alınmaması gerektiğini kanıtlar. Heyman’a göre, kaçar kaçmaz, “Grindelwald davasını ileri taşıyacak hamlelerini kurgulamaya başlıyor: Büyücüler artık gizli bir yaşam sürmek zorunda kalmamalılar; gölgelerden çıkıp dünyada hüküm süren güç olmalılar. Grindelwald gerçekten de büyücülerin üstün olduğuna ve bu doğrultuda hareket etmeleri gerektiğine inanıyor. Üstelik ikna kabiliyeti de çok güçlü”.
Yates, Grindelwald’ın acımasız Lord Voldemort’tan çok farklı bir kötü karakter olduğunu söylüyor: “Eğer Voldemort’la fikir ayrılığına düşerseniz sizi anında öldürür. Fakat Grindelwald inanılmaz ayartıcı. Karşısındakileri ortadan kaldırmak yerine kendi tarafına çekmeyi tercih ediyor ve ittifak yapmaları için insanları zorlamaktansa gönüllerine ve akıllarına hitap etmek gerektiğini anlayacak kadar zeki. Kısacası, Voldemort bir zorbayken, Grindelwald çok daha sofistike bir oyuncu… Bu yüzden de çok daha tehlikeli”.
Grindelwald rolüne geri dönen Johnny Depp şunları söylüyor: “Grindelwald’ın konuşma şeklinde bir ritim, sizi içine çeken bir ahenk var. Nihai olarak, karakterde varlığını hissettiğim şey bir sessizlik egzersiziydi. Demek istediğim şu ki, söylediği kelimeler önemli olsa da, daha önemli olan o kelimelerin altındaki alt metinler. Diyalogda söylenmeyen kısımlar, satır araları adeta hipnotize edici bir etki yaratıyor”.
Grindelwald’ın kitlelerin gözünü boyama yeteneği, Yates’e göre, hikayenin en önemli temalarından birini sağlıyor: “Bunlar bazı karakterlerin sonuçta neye inandıklarına karar vermeleri gereken durumlar. Bir taraf mı seçecekler, yoksa pasif kalıp dünyanın alevler içinde kalmasını mı izleyecekler? Film boyunca mevcudiyetini koruyan bir tema bu. Jo da bunu Credence Barebone olarak bilinen ana karakterlerden birinin kimlik arayışıyla bütünleştirmiş”.
Önceki filmde, Ezra Miller’ın canlandırdığı Credence’ın bir Obscurial —güçleri Obscurus (konağını genellikle çok genç yaşta öldüren, parazitimsi bir güç) olma noktasına gelene kadar bastırılan, büyücü doğmuş kimse— olduğu anlaşılmıştı. Rowling bu konuda şunları söylüyor: “Haklı olarak, Credence’ın öldürülmüş olduğunu düşünebilirsiniz ama aslında bir Obscurial’ı Obscurus formundayken öldüremezsiniz. Credence hayatta kaldı. Yine de kendisi için büyük soru şu: ‘Ben kimim?’ Gerçek kimliğiyle ilgili arayışı onu güdümleyen şey ve bu filmdeki hikayenin başlıca alt örgülerinden biri. Credence kim?”
Miller ise, “Harry Potter’la başlamak suretiyle her aşamada yaptığı gibi, J.K. Rowling hikayeyi yeni bir ilgi düzeyine yükseltti. Tüm çalışmalarına sinmiş fikirleri daha da derinleştirdi: Örneğin, insanlar arasındaki bağlantılarda; birbirlerini ve kendilerini bulmaya çalışan insanlar arasında var olan büyü gibi…” diyor.
Credence’ın kimlik arayışı filmdeki hemen hemen tüm karakterleri dolaylı ya da dolaysız olarak etkiler. Bu karakterlerden bazıları şöyle sıralanabilir: Credence’ın dostu ve sırdaşı Nagini (Claudia Kim); Yusuf Kama adındaki Fransız-Afrikalı büyücü (William Nadylam); Newt’un ağabeyi Theseus (Callum Turner) ve fotoğrafı önceki “Fantastik Canavarlar” filminde Newt’un atölyesinde görülen, Theseus’un nişanlısı Leta Lestrange (Zoë Kravitz).
“İlk filme bayılmıştım” diyor Kravitz ve ekliyor: “Yakında bu muhteşem cadılık ve büyücülük dünyasının bir parçası olacağımı bilerek ilk filmi izlemek daha da müthişti. Öte yandan, bu film biraz daha derin; karanlık ile aydınlık arasındaki yerde ilginç bazı fikirlerle oynuyor. ‘Hangi yolu seçeceksiniz?’ diye soruyor”.
Oyuncu kadrosunun diğer önemli isimleri arasında Grindelwald’ın yakın çevresindeki Abernathy ve Rosier rollerinde Kevin Guthrie ve Poppy Corby-Tuech; ayrıca, serinin hayranlarının yakından tanıdığı, Nicolas Flamel rolünde Brontis Jodorowsky de bulunuyor.
“Bu karakterlerle ve çıktıkları yolculuklarla özdeşleşebiliyoruz” diyen Heyman, şöyle devam ediyor: “Ama bir film ancak onda çalışan insanlar kadar iyi olabilir. Biz çok şanslıydık ki gerek kamera önünde gerek kamera arkasında en iyilerle çalıştık. Hepsi de her filmi bir öncekinden daha iyi yapmak için sınırları zorladılar. David Yates olağanüstü bir yönetmen. Her karakterin özünü en güzel şekilde yakalıyor. Ayrıca, binlerce insanı tek bir vizyonun peşine takabiliyor. Üstelik bunu ilham vererek, cesaretlendirerek ve her ayrıntıya önem vererek yapıyor. Bir başka avantajımız da ilk filmden birçok kişinin yeniden David’le çalışmasıydı. Bunlar arasında Stuart Craig, Colleen Atwood, Philippe Rousselot, Mark Day, Tim Burke, Christian Manz, Fae Hammond ve James Newton Howard bulunuyordu. Hikayenin bir sonraki bölümünü perdeye taşırken, bu süreklilik büyük katkı sağladı”.
Aksiyon ve eğlence geri dönen canavarlarla daha da şenleniyor: Pickett adındaki tanıdık Kabuluk ve artık yavru Burnuk’ları olan, ışıltılı her şeye takıntılı Burnuk gibi. Film, ayrıca, geniş bir yeni yaratık yelpazesine de sahip: Örneğin, acımasız derecede iri kedigil Zouwu, büyük yeşil sualtı yaratığı Kelpi ve Potter filmlerinde de görünmüş olan iskelet kanatlı Thestral.
Büyücülük dünyasına bakış açımızı genişleten film, bizi İngiltere’deki Warner Bros. Leavesden Stüdyoları’nda inşa edilmiş Paris’e götürüyor. Rowling, “‘Fantastik Canavarlar’ serisinin en büyük keyiflerinden biri hikayeyi farklı ülkelere taşıma ve büyü dünyasının başka yanlarını irdeleme özgürlüğüm. Bazen geriye dönüp bakıyor ve, ‘Tanrım, çoğu okulda geçen yedi kitap, sekiz film. Bunu nasıl yaptık?’ diye düşünüyorum” diyor gülerek.
Sözünü ettiği okul elbette Hogwarts ve serinin hayranları şimdiden kalenin ikonlaşmış siluetini görmekten duydukları heyecanı ifade ettiler. Yates bu konuda şunu söylüyor: “Dünyanın neresinde olduğunuz fark etmiyor… kamera o dağların üzerinde uçarken, gölün sonunda birden bire o okulu gördüğünüzde, sinema salonlarındaki heyecanlı bekleyiş dalgasını hissedebiliyorsunuz. Dolayısıyla, izleyicileri Hogwarts’a geri götürüp, oranın büyüsünü yeniden yaşatabilmek büyük bir zevk”.
OYUNCU KADROSU
Grindelwald’a karşı hareket edemem. Bunu sen yapmalısın.
~Albus Dumbledore
Newt Scamander, Tina Goldstein’e yeni kitabından bir tane verme sözünü tutmak üzere New York’a dönmeyi gerçekten arzu etmektedir. Ne var ki, Britanya Sihir Bakanlığı, Newt ve canavarlarının Amerika’da yarattığı keşmekeşten dolayı hâlâ öfkeli olduğu için ona uluslararası seyahati yasaklamıştır. Yasağı kaldırmayı bir şartla kabul edeceklerdir: Eğer Newt Seherbazlar Ofisi’nde görevli ağabeyi Theseus’u da yanına alıp verilen görevi yerine getirmeyi kabul ederse. Söz konusu görev Credence’ı bulmaktır. Newt onun hâlâ hayatta olmasına çok şaşırır. Yine de, her ne olursa olsun, bakanlığın bir tehdit olarak gördüğü Credence’ı öldürme niyetini bildiği için anlaşmayı reddeder.
Redmayne şunları söylüyor: “Newt’un sevdiğim yanı kendi iç sesine kulak vermesi ve başkalarını memnun etmeye çalışmaması. Yaratıklara duyduğu sevgi tamamen kendine özgü. Diğer insanların neyin normal olduğuna dair olgularına boyun eğmeyi reddediyor. Newt hayatta hep kendi yolundan gitmiş. Empati sahibi biri olmasına karşın, kimsenin tarafına çekilmek istemiyor. Ancak, dünyada olup bitenler yüzünden ve riskler çok fazla arttığı için, taraf seçmesinin gerekeceği bir an yakın olabilir. İşte bu, onun yolculuğunun bir parçası”.
Yates ise şunu ekliyor: “Bu kez Newt’ta biraz daha ciddi bir hava var. Eddie de karakterin her yüzünü çok güzel yansıttı. Onunla çalışmak bir zevk… Bir sürü fikri var ve sonsuz yaratıcı”.
Newt bakanlığın teklifini yeni reddetmiştir ki, başka biri tarafından Credence’ı bulması teklif edilir. Fakat bu kişinin amacı çok farklıdır. Londra’nın kalbinde St. Paul’s Katedrali’nin tepesindeki Albus Dumbledore kendine özgü şekilde Newt’a kendisine katılması teklifinde bulunur.
Jude Law “bu çok sevilen karakteri” oynamanın belirli zorlukları olduğunu dile getiriyor: “Bu Dumbledore’u hepimizin tanıdığı Dumbledore’dan ayırmanın kilit öneme sahip olduğunu biliyorduk. Bu filmde onlarca yaş genç olmasına rağmen çok deneyimli… ama öğrenmesi gereken çok şey de var. Yetenekli bir büyücü ve iyi bir adam olsa da, onun aynı zamanda sorunlu biri olduğunu unutmamamız önemliydi; sırları ve kusurları var, hepimizin olduğu gibi. Ben onun arsızlığını da seviyorum —zekası onun bir şekilde anarşist ve isyankar olmasına olanak tanıyor. Bu giriftliği ve ayrıntıları katmanlandırabilmek beni fazlasıyla besledi. Ama yaptığım şeylerin çoğunu Jo’yu gerçekten dinleyerek başardım. Kendisi zaman ve içgörülerini paylaşma konusunda olağanüstü cömertti. Kendi yaratımına duyduğu tutku ve muazzam sorumluluk anlayışı bulaşıcıydı”.
Rowling, diğer oyunculara olduğu gibi, Law’a da karakteriyle ilgili çok önemli ayrıntılar verdiğini belirtiyor: “Daha onu ilk gördüğümüz andan itibaren Dumbledore’un taşıdığı yükü Jude’un bilmesinin önemli olduğunu düşündüm. O bilgi olmadan, insanların hayatlarıyla oynuyormuş gibi görünen bir Dumbledore portresi çizerdi. Oysa, Dumbledore öyle biri değil. Esasen, onun biraz eğlenmesinin mizahi bir yanı var. İşler ne kadar kötüleşirse kötüleşsin, Dumbledore’un o biraz afacan yanı her zaman var olmaya devam ediyor. Jude da bunu harika bir şekilde yansıttı”.
Yates’e göre, Law rol için doğru seçim olmasını sağlayan belirli niteliklere sahip. “Her şeyden önce, son derece sevimli, oldukça kurnaz ve gözünde Dumbledore’unkiyle aynı parıltı var” diyor yönetmen ve ekliyor: “Ama hepsinden önemlisi, bir tür doğal zarafete sahip. Dolayısıyla, müthiş bir aktör olmasının ötesinde, onun mükemmel Dumbledore olmak için gerekli tüm niteliklere sahip olduğunu düşündüm”.
Rowling ise şunları ekliyor: “Bu filmde, Dumbledore’u büyük ölçüde Newt Scamander’in gözlerinden görüyoruz. Newt onun sırlar saklamasını ve insanları manipüle etme eğilimini eleştiren az sayıda kişiden biri. Öte yandan, Dumbledore’a büyük saygı duyuyor çünkü o hem en sevdiği öğretmeni hem de yaşayan en büyük büyücülerden biri. Çok ilginç bir ilişkileri var ama bu ilişki, Dumbledore’un Harry Potter’la ilişkisinden çok farklı. Newt ile Dumbledore’unki bir denkler ilişkisi”.
Redmayne’in de benzer bir bakış açısı var: “Newt, Dumbledore tarafından manipüle edildiğini fark ediyor ama kendini kullandırmayacak kadar kurnaz olduğu için, Dumbledore’dan şeffaflık istiyor. İşte bu noktada şartlar eşitleniyor. Dumbledore ihtiyacı olan şeyi ancak Newt’un yetenekleri sayesinde ve dostluklarına güvenerek elde edebilir”.
Dumbledore, Newt’tan Credence’ı bulmak için Paris’e gitmesini rica eder çünkü Grindelwald’ın da kendi amaçları doğrultusunda kullanmak üzere Credence’ın peşine düşeceğini bilmektedir. Belki de güçleri Grindelwald’ınki kadar muhteşem olan tek büyücü kendisidir. “Aslında, Grindelwald’ın karşısına çıkacak en bariz seçenek Dumbledore” diyen Law, şöyle devam ediyor: “İnanıyorum ki, şartlar farklı olsaydı, Dumbledore bu düelloyu kabul ederdi ama şu an için Newt’a bel bağlamak zorunda. Albus herkesten üç hamle önde olan türde insanlardan biri. Bu yüzden de, cesur ve güçlü ahlaki değerlere sahip Newt’un nihayetinde doğru seçimi yapağını biliyor”.
Dumbledore’un şahsen Grindelwald’a saldırmamasının bir nedeni vardır. Bu, geçmişte gömülü bir sırdır. Newt’a açmadığı bir sır…
Yates bunu şöyle açıklıyor: “Dumbledore ile Grindelwald gençken tanışıyor ve dünyanın nasıl işlemesi gerektiğine, orayı nasıl daha iyi bir yer yapabileceklerine dair bir felsefe ve ideoloji paylaşıyorlar. Bir süre, birbirlerini cesaretlendiriyor ve teşvik ediyorlar ama sonunda yolları ayrılıyor. Yine de, o ilişkide her ikisi için de zorlayıcı olarak kalan bir şey var”.
Heyman ise şunu ekliyor: “Dumbledore’un bu adamla bağının hâlen çok net bir şekilde var olduğunu duyumsuyorsunuz. Bir kayıp ve pişmanlık hissi var. Buna rağmen, Grindelwald’ın dönüştüğü insanı ya da seçtiği yolu beğenmiyor. Fakat onu durdurabilecek konumda değil”.
İlk “Fantastik Canavarlar” filminin sonunda Grindelwald olarak gözüken Johnny Depp, yeni filme ismini veren role bürünme fırsatından büyük memnuniyet duyduğunu ifade ediyor: “David Yates, David Heyman ve J.K. Rowling tarafından bu dünyaya davet edilmekten daha büyük bir onur düşünemiyorum. Kendisine o kadar büyük hayranlık duyuyorum ki J.K.’in muhteşem hikayelerinden birinde herhangi bir rol için düşünülmüş olmayı büyük bir iltifat kabul ettim. Fikir ortaya ilk çıktığında, Jo’yla saatlerce konuştuk. Beni en hayrete düşüren şey, onun bana Grindelwald’ın nasıl olması gerektiğini asla dikte etmemesiydi. Çatıyı oluşturmam için bana bilgi verdi ve o çerçeve sınırları içinde çalıştım ama Jo benim fikirlerime de çok açıktı. Kariyerim boyunca duyduğum en güzel şeylerden biri, Jo’nun, ‘Karakterle neler yapacağını görmek için sabırsızlanıyorum’ deyişiydi. Tabi ki, bu karakterlerin hepsi onun için çok önemli. İşte bu yüzden, bana böylesine güvenmesi çok heyecan vericiydi; özgüven patlaması yaşadım”.
Sözlerini sürdüren Depp, “David ve Jo’yla konuştuğumuz konulardan biri, Grindelwald’ı sadece bir kötü adam olarak oynamanın basit olacağıydı; oysa Grindelwald doğru olduğunu düşündüğü şeyi yapıyor, her ne pahasına olursa olsun. Onun bütün söylemi ahenkle ilgili ama belli parametreler içinde —yani, o ahenge ulaşmanın tek yolu büyücülük dünyasının hakimiyeti ve bu anlayış doğrultusunda harcanabilir insanlar olduğu. Eğer yolunuza çıkmışlarsa, ortadan kaldırılmalılar. Ve Grindelwald bu konuda oldukça sakin” diyor gülümseyerek.
Yates ise şunu aktarıyor: “Karakteri ilk kez şekillendirdiğimiz için, birçok deneme yaptık. Elbette, yönlendirici ilkeler Jo’dan geldi: Grindelwald karizmatik, baştan çıkarıcı ve tehlikeli. Fakat karakteri irdelerken, biraz doğaçlama da yaptık çünkü o anki ve kamera çalışmaya başladıktan sonraki farklı düzeyleri keşfetmek istedik”.
“Bir oyuncu olarak” diyor Depp, “sizin göreviniz hem yazarın niyetine hem de yönetmenin vizyonuna sadık kalmaktır. Bu yüzden, yapım ekibine seçenekler sunmaya çalışırım. David’in zihni J.K.’in eserleriyle son derece bağlantılı. Onun sanatını anlıyor, adeta harika bir ressamın fırça darbelerini anlar gibi”.
Newt, sen sevemeyeceğin bir canavarla daha hiç karşılaşmadın.
~Leta Lestrange
Newt seyahat yasağı için temyize başvurmak üzere bakanlığa gittiğinde hiç beklenmedik şekilde Leta Lestrange’le karşılaşır. Büyücülük Dünyası hayranlarına Lestrange ismi tanıdık gelecektir; fakat aktris Zoë Kravitz, Leta’nın başlı başına bir muamma olduğunu ifade ediyor: “Leta en köklü safkan büyücü ailelerinden birinden geliyor ve anlıyorum ki bu beraberinde bazı yerleşik olguları getiriyor. Fakat Leta, iyi-kötü anlamında, nereye ait olduğundan pek emin değil. Bence o arada bir yerlerde. Oldukça karmaşık biri ve onun yolculuğu çok yoğun çünkü hikayenin ilerleyen bölümünde geçmişinden bir sır açığa çıkıyor. Bir oyuncu olarak, kesinlikle ilerlemesi ilginç bir yoldu”.
Hogwarts’ta sınıf arkadaşı oldukları dönemde her ikisi de diğerleri tarafından dışlanmış olan Leta ve Newt birbirlerine yakın hissederler. “İlişkilerini seviyorum çünkü onları bir araya getiren şey tuhaflıkları” diyor Kravitz gülerek ve ekliyor: “Kağıt üzerinde, ilişkileri fazla bir anlam ifade etmeyebilir ama Newt gerçekten şefkatli biri. Yaratıkları seviyor —başka kimsenin sevmeyeceği canavarları— ve Leta da birçok açıdan kendini öyle görüyor. Newt onu gerçekte olduğu haliyle gören ve değiştirmek istemeyen tek işi. Leta’nın hayatında buna ihtiyacı var”.
“Zoë, Leta’ya müthiş bir yoğunluk getirdi” diyor Yates ve ekliyor: “Pek çok iyi fikri vardı ve farklı şeyler denemekten korkmuyordu. Oyuncularda bu özelliği seviyorum. Zoë karakterin en ilgi çekici ve çok katmanlı versiyonunu yaratana kadar kendini tekrar tekrar zorlamaya her zaman istekli”.
Kravitz ise buna yanıt olarak şunları söylüyor, “David o kadar muhteşem ki… Büyücülük dünyasına ve içindeki insanlara büyük tutku ve özenle yaklaşıyor. Bunlar büyük prodüksiyonlar ve bazen onların içinde kaybolmak kolay. Fakat David her şeye rağmen çok samimi hissi veren; oyuncuların duygularını keşfedecekleri, çok güvenli bir ortam yaratıyor”.
Leta şimdi Newt’un ağabeyi Theseus Scamander’la nişanlıdır. Rowling bunu, “her ikisinin de [Leta ve Newt] öngöremediği bir gelişme” olarak niteliyor ve “Bu durum mevcut ilişkilerinde bir rahatsızlık yaratıyor çünkü Newt yengesi olmak üzere olan bu kadına karşı bir zamanlar güçlü duygular besliyordu” diyor.
Theseus rolünü üstlenen Callum Turner Harry Potter kitaplarını okuyarak büyüdüğünü söylüyor ve gülerek şunu anlatıyor: “Geceleri yatağa Hedwig’in ya da baykuş arkadaşlarından birinin gelip bana Hogwarts’a gideceğimi yazan bir mektup getirmesini umarak giderdim”. Aktör, Redmayne’le okuma yaptığı sırada doğaçlama bir hamlesinin ona rolü kazandırdığını düşünüyor: “Sahneye başlamamızdan hemen önce Eddie’yi alnından öptüm. Sanırım, ‘Tamamdır, rolü ona vermeliyiz’ dedikleri an buydu”.
Heyman ise, “Callum oyuncu kadromuza müthiş bir katkı oldu. O ve Eddie beraberce iki erkek kardeşin karmaşık ilişkisini başarıyla aktardılar” diyor.
“Newt, Theseus’un erkek kardeşi ve ağabeyini seviyor” diyen Turner da, şöyle devam ediyor: “Ama hayatta bambaşka yollar seçmişler. Theseus bir savaş kahramanı olarak kurulu düzenin bir parçası. Sihir Bakanlığı’nda çok üst mevkilere çıkmış ve şimdi de Seherbazlar Ofisi’nin başı. Bu konumu kardeşiyle aralarında sık sık anlaşmazlıklara yol açsa da, Theseus iyilik adına savaşını burada vermeyi seçmiş. Fakat şimdi işler daha da kızışmış durumda: Büyücülük dünyası içinde ayrışmalar var. Theseus, Newt’u herkesin hatta onun bile hangi tarafta olduğunu seçmesi gerekeceğine dair uyarıyor”.
İksir yalnızca kötü anıları siliyor. Benim hiç kötü anım yok ki.
~Jacob Kowalski
Leta’nın nişan haberi büyücülük dünyasında yayılmıştır; ne var ki, tabloidler nişanlandığı kişiyi, yanlışlıkla, Theseus Scamander yerine en-çok-satan yazar Newt Scamander olarak duyurmuşlardır,. “Bütün bunlar bir hatadan ibaret ama Tina bunu bilmiyor” diyor bir kez daha Tina Goldstein’i canlandıran Katherine Waterston ve ekliyor: “Tina ile Newt yazışmaya devam ediyorlardı. Fakat şimdi Tina terkedildiğini düşünerek, birden bire Newt’la yazışmayı kesiyor. Kırgın ve öfkeli olmasına rağmen, güçlü bir kadın ve hayatına devam etmesi gerektiğini biliyor. Bu yüzden de, tüm enerjisini ve dikkatini işine veriyor; bu onun acı veren şeylerle baş etme yöntemi. Böylece Paris’e gidiyor”.
Newt, Tina’nın mektuplarının neden bıçak gibi kesildiğini bilemeyebilirdi; eğer iki sevgili arkadaşının —Tina’nın kız kardeşi Queenie ve hatıraları bir şekilde geri gelmiş olan No-Maj Jacob Kowalski— sürpriz ziyareti olmasaydı. Bir başka nişan haberi daha vardır: Queenie kendisinin ve Jacob’ın evleneceğini sevinçle açıklar. Jacob bu konuda mutlu görünmektedir… Belki de biraz fazla mutlu.
Jacob rolüne geri dönen Dan Fogler bu konuda şunları söylüyor: “Jacob biraz fazla neşeli göründüğü için, Newt bir şeylerin yanlış olduğunu ve bunun nedenini çabucak anlıyor. Meğer Queenie ona bir aşk büyüsü yapmış. O sahneyi oynamak çok eğlenceliydi. Fakat esas harika yanı, burası sihir ve büyüler içeren fantastik bir dünya olsa da, aralarında geçen şeylerin gerçek ilişkilere dayanmasıydı. İşte bu yüzden, insana çok elle tutulur geliyor”.
Queenie’ye bir kez daha hayat veren Alison Sudol ise şunu ekliyor: “J.K. Rowling’in günümüzün önde gelen hikaye anlatıcılarından olmasının bir nedeni var: Hikayelerindeki büyü müthiş eğlenceli ama Jo daha derin konuları da ele alıyor; mesela insanlar kim olduklarına dair yanlış hissettirilirse neler olur ve ‘diğerinden’ korkmak neleri beraberinde getirir?”
Sudol şöyle devam ediyor: Son filmde, Queenie zaten Jacob’a dönerek kuralları çiğniyordu çünkü Amerika büyücülük dünyasının da No-Maj olanlarla ne tür bir etkileşim halinde olmanız gerektiğine dair katı kurallar var: Temelde hiçbir etkileşim olmaması gerekiyor. Fakat Queenie daha önce hiç, Jacob’a aşık olduğu gibi aşık olmamış. Bu yüzden de çaresizce onu kaybetmemeye çalışıyor. Aşk yüzünden de olsa, bu durum onu pek de akıllıca olmayan seçimlere zorluyor. Jacob’ın hoşuna gitse de gitmese de, ona sahip olacak… ama planı pek iyi işlemiyor”.
Jacob da Queenie’yi sevmektedir. İşte tam da bu yüzden onu güvende ve sorundan uzak tutmak için kendi mutluluğundan fedakarlık yapmaya hazırdır. Yine de, Queenie tarafından büyücüler ile Muggle’lar arasında kuralların daha esnek olduğu Avrupa’ya sürüklenmeden önce bu konuda kendine bir seçim hakkı tanınmamasından doğal olarak mutsuzdur. Jacob için talihsizlik, Queenie’nin bir Legilimens olması ve Jacob’ın dile gelmemiş haşin düşüncelerini okuyabilmesidir. “Queenie çok inciniyor ve tek ailesi olan Tina’yı bulmaya koşuyor ama bir başına feci şekilde kayboluyor” diyor Sudol.
Fakat Queenie, Tina’nın nerede olduğuna dair bir ipucu bırakır. Newt’un artık Dumbledore’un görevine ek olarak, daha kişisel bir nedenden ötürü de uluslararası seyahat yasağını hiçe sayıp, Paris’e gitmesi gerekmektedir. Queenie’yi bulma telaşındaki Jacob, yeni bir macera kokusu da alınca, Newt’a katılmak ister.
Jacob ile Newt arasındaki bu beklenmedik arkadaşlığı Yates bir “erkek dayanışması” olarak niteliyor. Fogler ise şunu ekliyor: “Klasik bir komedi ikilisi gibiler: Fiziksel ve kişilik olarak taban tabana zıt. Newt entelektüel, Jacob ise sokak kurnazı. Jacob insanlarla daha iyi, Newt yaratıklarla. İkisi beynin sağ ve sol yarısı gibiler ve birlikte iyi çalışıyorlar”.
Seherbaz olarak görevine geri dönmüş olsa da, Tina daha önce New Yort’ta başını derde sokan bağımsız ruhunu kaybetmemiştir. Şimdi de hiçbir şekilde onay almadığı halde, Paris’te bir şeyin peşindedir. Waterston şunu aktarıyor: “İlk filmde, Tina’nın özgüveni sarsılmıştı çünkü rütbesi düşürüldükten sonra kimse onu dinlememiş ve ciddiye almamıştı. Oysa duyduğu güvensizliğe rağmen, Tina araştırmacı olarak içgüdülerini takip etmeyi sürdürdü ve sonunda bu sayede Grindelwald’ın tutuklanmasına katkı sağladığı için eski işine yeniden kavuştu. Bu filmde karşımıza çıktığında, ilk filmde söz verdiği üzere, Credence’ı bulup onu korumak için yoğun bir şekilde ipuçlarını takip ediyor”.
Aktris, Tina’nın Credence’ı kurtarmak için kariyerini yeniden tehlikeye atmasının ardında kişisel nedenlerin yattığını ifade ediyor: “Tina ve Queenie çok küçük yaşta yetim kalmışlar. Yaşça büyük olan Tina kız kardeşine bakma konusunda büyük sorumluluk hissetmiş. Yıllar içinde, Queenie’yle başlayan bu yardıma muhtaç çocukları koruma dürtüsü diğer çocuklara da uzanmış. Tina işteki konumuna değer veriyor ve yasalara saygı duyuyor ama çaresiz çocuklar onun zayıf noktası. Seçmeye zorlandığında, bir çocuğa yardım etmek için kanunları çiğniyor; Credence’ı döven Mary Lou Barebone’la olduğu gibi. Tina ilk filmin sonuna doğru, Credence’a, Newt’la birlikte onu koruyacaklarına söz veriyor ve bu sözden geri dönen kişi kendisi olmayacak”.
Kim olduğumu bilmek istiyorum.
~Credence
Credence da gerçek kimliğine dair umutsuz arayışında, bazı ipuçlarını takip ederek Paris’e gelir. Rolü yeniden üstlenen Ezra Miller şunları söylüyor: “Credence ciddi anlamda travmatik bir geçmişe sahip genç bir adam. Bütün çocukluğu boyunca yaşadığı istismar ve baskı zincirlerinden nihayet kurtulmuş. Şimdi bir kendini keşif yolculuğunda çünkü kendisiyle ilgili algının büyük bir kısmının yalanlardan oluştuğunu artık biliyor”.
Büyücü olarak doğan Credence’ın güçlerini onu evlat edinen acımasız Mary Lou Barebone merhametsiz bir hoşgörüsüzlükle bastırdığı için, çocuk bir Obscurial olur. Rowling bunu şöyle açıklıyor: “Credence’da Obscurus ortaya çıkıyor. Bu aslında bir baş etme mekanizması olmakla birlikte en sonunda sizi öldürecek bir şey. Fakat Credence’ı öldürmüyor. Böylece anlıyoruz ki bu oluşuma yıllarca yenik düşmediğini göre Credence çok güçlü olmalı”.
Büyürken Harry Potter kitaplarından büyük ölçüde etkilendiğini belirten Miller ise şunları söylüyor: “Pek çoğumuz zaten bu dünyanın hayranlarıyız; J.K. Rowling gibi yazarların hikayeleri birer ilham kaynağı çünkü hayal gücümüzün köklerine ulaşıyorlar. Bu efsanenin bir parçası olmak insanın yaşayabileceği en olağanüstü şeylerden biri ve hep hayatımın en büyük onurlardan biri olarak kalacak”.
Kimliğine dair bir ipucu Paris’i işaret ettiği için, Credence kendisini Fransa’ya ulaştıracak bir büyücülük dünyası sirkinde çalışmaya başlar. Orada, şimdiye kadarki tek gerçek arkadaşı olacak, Nagini adında bir Maledictus’la tanışır. Rowling bu konuda, “Bir Maledictus zaman içinde kendisini canavara dönüştürecek bir kan laneti taşıyan kişidir. Bunu durdurmak ya da geri döndürmek mümkün değildir. Maledictus kendini kaybedecektir… ve her açıdan bir canavara dönüşecektir” diyor.
Nagini’nin durumunda —her Harry Potter tutkunun bildiği gibi— dönüşmeye mahkum olduğu canavar, dev bir yılandır. “Grindelwald’ın Suçları”nda karakterin korkunç sonuna dair herhangi bir ipucu mevcut olmasa da, Rowling şunu açıklıyor: “Bu filmler bana Nagini’nin kökeni hakkında bir hikaye anlatma fırsatı verdi. Her zaman imalar vardı çünkü Naga’lar mitolojik yılanlardır. Dolayısıyla, Nagini’nin ismi insan atalarının olduğuna ya da kendisinin bir zamanlar insan olduğuna dair bir gönderme. Yıllar içinde bana bu konu soruldu ama onun arka hikayesine dair bu bilgiyi asla ifşa etmek istemedim. Fakat şimdi açıklıyorum. Bu çok tatmin edici ve bu filmin temasına mükemmel uyuyor”.
Nagini rolündeki Claudia Kim şunu ifade ediyor: “Kim olduğunu ve gelecekte neye dönüşeceğini bilerek, bu karakteri oynamayı sevdim. Gerçi J.K. Rowling bize küçük ipuçları verdi ama hâlâ gizemli bir boşluk var. Hep şunu söylemek istiyorsunuz: ‘Bize daha fazlasını ver!’ Fakat J.K. Rowling keşfedilecek bir şeyler kalmasını tercih ediyor. Ona ve David Yates’e tamamen güveniyorum”.
Nagini’nin yıldızlarından biri olduğu Circus Arcanus, sahibi ve eğitmeni Skender’ın gidecek başka yeri olmayan sihirli Mankafalar’ı acımasızca sömürdüğü bir sirktir. Kim canlandırdığı rolü şöyle tanımlıyor: “Nagini bu korkunç sirkte bir mahkum. Ama işin bir başka yüzü daha var: Nagini’nin kendi bedeninde bir mahkum olması da kaçınılmaz. Sirk Nagini için sonsuz bir umutsuzluk yeri, ta ki Credence’la tanışana dek. Bence Credence’ın kim olduğunu bulma konusundaki kararlılığı ona da umut veriyor ve Nagimi bu yeni arkadaşını koruyup kollamaya başlıyor. Nagimi’nin yapmak istediği tek şey, elinden geldiğince uzun bir süre bedeninde kadın olarak kalmak. Yine de, bencillik tamamen uzak hareket ederek, arkadaşının hedefini kendi arzusunun önüne koyuyor çünkü bu sayede onun yaralarını saracağına gidereceğine inanıyor. Aralarında güçlü bir duygusal ortaklık oluşuyor”.
“Bu birçok açıdan yürek burkan bir hikaye” diyor Yates ve ekliyor: “Claudia kendini yavaş yavaş kaybeden bu kadını canlandırırken çok dokunaklı bir performans sergiledi. Rolünde muhteşemdi”.
Kim, Maledictus’u ve kaçınılmaz dönüşümünü hayata geçirmek için bir hareket koçuyla çalışmakla kalmayıp, yerel bir hayvanat bahçesine bile gitti. Amacını, “adeta içgüdüsel bir hâle gelebilmesi için yılanların hareketlerini incelemek” olarak açıklayan aktris, şunu da sözlerine ekliyor: “Yılanlar, saldırı halinde olmadıkları sürece, çok yavaş ve zarif bir biçimde hareket ediyorlar. Ben de performansımda bu zarafeti yansıtmaya çalıştım”.
Credence’ın izini Paris’te Circus Arcanus’a kadar süren Tina, onun bir başka kişinin daha odağı olduğunu fark eder. William Nadylam’ın canlandırdığı Fransız-Afrikalı gizemli büyücü Yusuf Kama’nın Credence’ın peşinde olmasının kişisel bir gerekçesi vardır. “Kama çok büyük bir büyücünün oğlu ve sülalesinin son erkeği. Bütün hayatı boyunca yerine getirmek için uğraştığı tek görevin motivasyonuyla hareket ediyor” diyor aktör esrarengiz bir şekilde ve ekliyor: “Tina geldiğinde, Kama onun da aynı hedefin peşinde olduğunu fark ediyor. Onun kendisine engel olmasına izin veremez. Bu noktadan sonra, olaylar beklenmedik bir yön kazanıyor ve Kama bir takım şeylerin tam olarak kendi inandığı gibi olmadığını anlıyor. Senaryoyu okuduğumda, Kama’nın hikayesi bana doğrudan dokundu ve bu karaktere tamamen girdim. Karmaşık bir iç mücadele veren, büyüleyici bir karakter”.
Rowling, “Kama bu filmde pek çok sır barındırıyor. Onun kimin tarafında odluğunu gerçekten bilmiyorsunuz” diyor ve ekliyor: “William role hakikaten ağırlık kazandıran muhteşem bir oyuncu”.
Paris’te, Newt en sonunda, Dumbledore’un sorun çıktığı takdirde, hatta belki bir çay içmek için gitmesini önerdiği güvenli eve gider. Bu adres Dumbledore’un en eski —ve en yaşlı— dostu Nicolas Flamel’ın evidir.
Bu kadim simyacı rolünü üstlenen Brontis Jodorowsky şunları söylüyor: “Nicolas Flamel, Felsefe Taşı’nın yaratıcısı olarak, Harry Potter hikayelerinin takipçilerinin iyi bildiği bir isim. Onu ve bu hikayedeki yerini ne kadar çok insanın merak ettiğini tahmin edebildiğim için, role beklentilere karşılık verecek ama bazı sürprizler de katacak şekilde hayat verme konusunda büyük sorumluluk hissettim”.
Karakterden misliyle genç olan aktörün 600 yaşına getirilmesi için yaklaşık dört saatlik makyaj uygulandı. Fakat bu süre Jodorowsky için büyük bir artıydı. Aktör bunu şu sözlerle doğruluyor: “Dört saatlik süre sizin başka birinin içine yavaş yavaş ve tamamen nüfuz etmeniz için zaman tanıyor. Kendinizi siliyor ve karakterin sizi ele geçirmesine izin veriyorsunuz”.
Filmin zengin oyuncu kadrosunu tamamlayan diğer isimler şöyle sıralanabilir: MACUSA başkanı Seraphina Picquery rolüne geri dönen Carmen Ejogo; Circus Arcanus’un vicdansız sahibi ve eğitmeni Skender rolünde Ólafur Darri Ólafsson; Bakanlığın tuttuğu ödül avcısı Grimmson rolünde Ingvar Sigurdsson; ve Newt’un yeni sadık asistanı Bunty rolünde Victoria Yeates. Grindelwald’ın en yakınında olan ve efendilerinin çirkin davasına hizmet etmek için her şeyi feda edebilecek mürit grubu ise şu oyuncular tarafından canlandırıldı: MACUSA’nın eski orta kademe yöneticisi Abernathy rolünde bir kez daha Kevin Guthrie; Rosier rolünde Poppy Corby-Tuech; Carrow rolünde Maja Bloom; Krafft rolünde Simon Meacock; Krall rolünde David Sakurai; ve Nagel rolünde Claudius Peters.
Yates şunu dile getiriyor: “Muhteşem bir oyuncu kadromuz var; hepsi de birlikte zaman geçirmesi çok hoş insanlar. Bu gerçekten önemli çünkü böylesine büyük filmlerde beraber aylar geçiriyorsunuz. Her bir oyuncumuz projeye ellerinden gelen en iyi çalışmayı ortaya koymak için katıldılar”.
CANAVARLAR
Tuhaf yaratık diye bir şey yoktur… yalnızca dar görüşlü insanlar vardır!
~Newt Scamander
“Fantastik Canavarlar: Grindelwald’ın Suçları”nda yer alan bir diğer kadro da sihirli yaratıklar. Bunların bir kısmı ilk filmin en sevilen canavarları arasında yer alıyordu.
Newt’un her zaman cebinde güvenle sakladığı, minik bir dal parçasını andıran bir Kabuluk olan Pickett bu canavarlardan biriydi. Pickett, doğuştan gelen kilit açma yeteneği sayesinde Newt için vazgeçilmez bir müttefiktir.
Bir diğer tanıdık canavar Burnuk —küçük, uzun burunlu, tüylü, kemirgeni andıran bir yaratık— hâlâ ışıltılı ya da parlak her şeye çekim duymaktadır ve bunları kaçınılmaz olarak kesesine dolduracaktır. Işıltılı olan her şeye duyduğu bu içgüdüsel takıntı, bebek Burnuk’lara de geçmiştir, tıpkı babalarının gittiği her yeri altüst etme eğilimi gibi. “Artık bir tek sahne çalan yok, sahne çalan koca bir aile var” diyor Redmayne gülerek.
İlk filmde olduğu gibi, canavarların yaratımı; görünümlerinin, hareketlerinin, davranış ve kişiliklerinin belirlenmesi için aylar süren konsept tasarımlarının ve denemelerin bir ürünüydü. Rowling canavarlardan bir kısmını çeşitli kültürlerin mitolojik yaratıklarına —Çin Zouwu’su, İskoç Kelpie’si ve Fransız Matagot’su— dayandırdığını belirtiyor: “Farklı mitolojilere ve geleneklere büyük ilgi duyuyorum; özellikle dünyanın çeşitli yerlerine gittiğinizde, mitolojilerinde var olan yaratıklar yaratımınıza fazlasıyla zenginlik ve renk katıyor. Ama bazı şeyleri tamamen kendim uyduruyorum ve bu süreç gerçekten hoşuma çok gidiyor”.
Heyman ise şunları söylüyor: “Jo’nun senaryodaki ve Fantastik Canavarlar Nelerdir, Nerede Bulunurlar kitabındaki tasvirleri çıkış noktamızdı. Sanat departmanı ve görsel efektler ekiplerimiz bunları esas alarak binlerce tasarım fikri ürettiler. Sonrasında, kademeli olarak eleme yaparak, bize en büyük heyecanı verenlere odaklandık”.
Bunlardan biri olan Zouwu canavarların en irisi ve en yırtıcısıydı. Görsel efektler amiri Tim Burke şunları söylüyor: “Zouwu için yüzden fazla potansiyel konseptimiz vardı. Canavar bir noktada daha geleneksel bir kediye benzedi ama David Yates bize meydan okudu ve, ‘Bunu zorlayıp gerçekten ne kadar ileri götürebileceğimize bakalım’ dedi.” Nihai tasarımda, canavarımız kaplan gibi çizgili devasa bir kedigil oldu. Aslanınkine benzer, parladığında kıvılcımlar saçan bir yelesi, keskin pençeleri ve ağzından kıvrılarak çıkan dört uzun dişi vardı. Canavarın kediye benzemeyen belirgin bir özelliği ise orantısız ölçüde uzun, alacalı ve fırfırlı kuyruğuydu.
Yaralı Zouwu, ciddi şekilde istismar edildiği Circus Arcanus’tan kaçtıktan sonra, yoluna çıkacak kadar talihsiz olanlar için tehdit oluşturur… onun dehşet verici görünümüne rağmen içindeki kediyi görebilen Newt Scamander hariç. Redmayne şunu söylüyor: “Newt bu yaratıkların sadece yanlış anlaşıldığına inanıyor. Bu yüzden de, onlara yaklaşımı empatiye, onlar hakkında olabildiğince çok şey öğrenip onları anlamaya dayanıyor. Özünde, Newt’un güçlü bir şefkat ve koruma güdüsü var. Onun bu yönüne hayranlık duyuyorum”.
Bir grup kuklacı hem oyuncular hem de çekim ekibine daha sonra post prodüksiyonda görsel efektlerle eklenecek canavarlar için fiziksel referans oluşturdular. Yaratık kuklacılarının amirliğini yapan Robin Guiver daha önce aynı ekiple Broadway yapımı “War Horse”daki çalışmalarıyla ünlenmiş ve “Fantastik Canavarlar Nelerdir, Nerede Bulunurlar”da da çalışmıştı. Guiver şunları kaydediyor: “Bir yaratığın somut bir temsilinin olması oyunculara karşılıklı oynayabilecekleri ve tepki verebilecekleri bir dayanak noktası sağladı. Canavarlara ölçü olarak yakındık. Böylece David [Yates] ve kamera departmanı da kareler için fiziksel bir referansa sahip oldu. David bizim kuklalarımızı da tıpkı oyuncuları yönettiği gibi yönetebiliyordu”.
Kuklalar söz konusu canavara göre, boyut ve malzeme olarak değişiyordu. Örneğin, Burnuk ve bebekleri için küçük incik boncuk keseleri kullanıldı. Devasa Zouwu ise üç kuklacı gerektirdi: Bir tanesi canavarın kafasını, diğer ikisi de gövdeyi ve yaklaşık üç metre uzunluktaki kuyruğu kontrol etti.
En zorlu sekanslardan biri Newt’un Kelpi’yi dizginlemeye çalışırken sualtında çılgın bir geziye çıktığı sekanstı. Yeşil Kelpi tam da ismine uygun olarak, “bir yosun tarlasına” benziyor” diyor Burke ve ekliyor: “Fakat suyun dışındayken daha çok ata benzer bir şekil alıyor”.
Redmayne’in sahnenin suyun altındaki kısımları için kayıtları su tankında gerçekleştirildi. Aktörü tankta çekmekte kullanılan kabloların yerine daha sonra görsel efektler ekibi tarafından Kelpi yerleştirildi. Fakat, Burke’ün de belirttiği gibi, “Newt suyun dışına fırlayıp yüzeyde ilerlemeye başladığında, bunu suda çalışan kablolarla yapabilmemiz mümkün değildi. Onun yerine, Eddie’nin binmesi için kulplu beygiri andıran basit bir binek düzeneği kurduk. Dört dublör beygiri sette dolaştırırdı. Böylece kamera ekibi serbestçe hareket ederek en iyi açıları yakalayabildi. Dublörlerin başında, cambaz ayaklığı ve sahte bir at başı takan Robin Guiver yer alıyordu. Bu düzenleme Eddie’ye gerçekten çalışabileceği bir şey sağladı; dizginleri çekebiliyor, Kelpi’nin başıyla mücadele edebiliyordu. Performansında bunu görebiliyorsunuz”.
Kelpi, Newt’un “Fantastik Canavarlar: Grindelwald’ın Suçları”ndaki sihirli yaratıklar koleksiyonundaki canavarlardan sadece biridir. Newt’un bakımını üstlendiği diğer iki yaratık Kahşin ve Leucrota’dır. Kahşin keskin pençeleri, aşağı kıvrımlı gagası, renkli kuyruk tüyleri ve meraklı bakışıyla, baykuşa benzer bir kuştur; Leucrota ise uzun, çatallı boynuzlarıyla yanıltıcı bir şekilde basit bir Kanada geyiğine benzese de, çenesini açtığında, ağzı adeta bir mağarayı andırır.
Filmde görülen diğer canavarlar arasında, tüysüz Sfenks kedilerine benzeyen, Fransız Sihir Bakanlığında güvelik amacıyla olduğu kadar ayak işlerinde de kullanılan kedigil Matagot’lar ve bazen küçük ejderhalarla karıştırılan ama ağızlarından alev değil, kuyruklarının ucundan kıvılcımlar saçıp etrafı ateşe veren Ateş Kusanlar bulunmaktadır.
Potter hayranları kanatlı Thestral’leri hatırlayacaklardır. Çatal toynaklı ve sivri kuyruklu bu iskelet binek hayvanları siyah renktedirler ve sadece ölüme bizzat tanıklık etmiş kişiler tarafından görülebilmektedirler. Thestral’ler Grindelwald’ı cezasını çekmek üzere Avrupa’ya taşıyan yaratıklardır. Ve Gellert Grindelwald onları kesinlikle görebilmektedir.
HOGWARTS
Hogwarts Cadılık ve Büyücülük Okulu’nun geri dönüşü hem oyuncular hem de yapım ve çekim ekibi için aynı ölçüde katıksız bir mutluluktu. David Heyman, “Geri dönmek muhteşemdi” diyor ve ekliyor: “Harry Potter’dan bu yana evrenimizi genişlettik ama Hogwarts büyücülük dünyasında başka pek az yerin sahip olduğu bir konumda. Eve dönmek gibiydi”.
Bu ünlü Britanya büyücülük okulu hep bir zamansızlık hissi vermiş olduğu için Craig’in burayı 1920’lere, hatta Newt ve Leta’nın okul günlerine ait geriye dönüşler için daha erken tarihlere göre yeniden tasarlamasına gerek olmadı. Foley’ye göre, “Hogwarts yüzlerce yıllık bir yapı ve ona dair hiçbir şey değişmedi. Böyle olması aşinalık duygusunu pekiştiriyor; okulu gördüğünüz anda nerede olduğunuzu biliyorsunuz”.
Orijinal tasarımlar değişmemişti ama fiziksel setlerin çoğu yıpranmıştı. Bu yüzden, aralarında Dumbledore’un Karanlık Sanatlara Karşı Savunma dersliğinin de bulunduğu birkaç setin yeniden inşa edilmesi gerekti. Craig bu konuda şunu söylüyor: “Buranın heybetli çatı kirişleriyle ne muazzam bir yer olduğunu unutmuştum. İlk seferinde de bu setten memnundum; ikinci keresinde de aynı ölçüde mutlu oldum”.
Jude Law sınıfa Dumbledore olarak adım atmanın oyunculuktan öte bir şey olduğunu dile getiriyor: “O sahnelerdeki çocuklar orada olmaktan öylesine heyecanlıydılar ki ben de onların heyecanını paylaştım. Benim anne babam öğretmen, dolayısıyla bir günlüğüne de olsa öğretmenlik yapmak çok hoşuma gitti. Diğer herkes gibi, ben de o derslikleri sinemada izlemiştim. Bu yüzden de, o konumda orada olmak olağanüstüydü. Oyunculuk bazen beden dışı bir deneyimdir: O anda oradasınızdır ama sonra geriye dönüp baktığınızda ne kadar özel olduğunu anlarsınız”.
“Harry Potter ve Ölüm Yadigarları – Bölüm 2”nin sonundaki savaşta, hafızalara kazınmış Büyük Salon yerle bir olmuştu. Burası Leta’nın bu filmdeki kısa bir anlık nostaljisi için yeniden inşa edilemeyecek kadar büyük bir set olduğu için dijital olarak yeniden yaratıldı.
Daha önce hiç görülmemiş Hogwarts setlerinden biri küçük bir dolaptı. Burası bakımına muhtaç küçük bazı yaratıklar için genç Newt’un gizli bir barınağa dönüştürdüğü yerdi. Genç Newt’un bu davranışı ilerideki daha büyük şeylerin habercisiydi.
Hogwarts’ın dış mekanları ve bazı iç mekanlar, ilk olarak 1229’da inşa edilmiş tarihi Lacock Abbey’de çekildi. İngiltere-Wiltshire’deki bu antik yer önceki Potter filmlerinin bazılarında da aynı amaçla kullanılmıştı.