Geriye Bakma: Reminiscence / Zihin Gezgini

16 Ağustos 2021

Başrollerini Hugh Jackman, Rebecca Ferguson ve Thandiwe Newton’ın paylaştığı, Warner Bros. Pictures’ın bilim kurgu, aksiyon gerilim filmi Reminiscence / Zihin Gezgini, yazar-yönetmen-yapımcı Lisa Joy’un imzasını taşıyor.

[box type=”shadow” align=”” class=”” width=””]

Reminiscence / Zihin Gezgini’ni hayatımın bir dönüm noktasında, başlangıçlarla sonların, yaşamla ölümün kesiştiği bir noktada yazdım. O zamanlar ilk çocuğuma hamileydim ve önümdeki yolculuk için umut ve beklenti dolu, biraz da gergindim. Sonra bir telefon geldi. Sevgili dedem ölmüştü.

Dedemden biraz bahsedeyim: Bütün hayatı boyunca İngiltere’nin kuzeyinde yaşadı. Orası kömür madencilik bölgesi ve mütevazı evlerin inişli çıkışlı tepeleri süslediği bir manzaraya sahip. Dedemin dağlardaki küçük evi, çevresindeki diğer evler gibi düzenli ama gösterişsizdi; beklenmedik bir dokunuş dışında. Kapısının üzerinde “Suki Lin” yazan, süslü, altın bir plaket vardı.

Bu plaket beni çocukken hep büyülemişti. Mütevazı bir taş evden ziyade büyük bir malikanenin girişine daha uygun gibi gelirdi. Dedeme sık sık “Suki Lin nedir?” diye sorardım. Duraksar ve sadece bu ismin hoşuna gittiğini söylerdi.

O öldükten sonra evini temizlemek için İngiltere’ye gittim. Tavan arasındaki eşyalarını tasnif etmek için elden geçirirken siyah beyaz bir fotoğraf buldum. Fotoğraf yaklaşık 60 yıllık olmalıydı. Solmuş ve buruşmuş olsa da kameraya bakan siyah saçlı genç bir kadının yüzünü görebiliyordunuz. Fotoğrafın arkasında, büyükbabamın o tanıdık el yazısıyla “Suki Lin” adı yazılmıştı.

Sonunda, ismin nereden geldiğini öğrenmiştim. Mazide kalmış bu güzel kadın belli ki dedem için bir anlam ifade ediyordu. İlişkilerinin doğasını tahmin edebilirim… ama asla bilemem.

Kim oldukları ve birbirleri için ne ifade ettiklerine dair gerçek sadece onların anılarında yer alıyor.

Herkesin iki ölüm tadacağı söylenir. Birincisi bu dünyadan göçtüklerinde; ikincisiyse onlara ait son anılar da solup gittiğinde. Artık büyükbabam bu dünyadan göçtüğüne göre ikisinin hikayesi sadece bir kişinin hafızasında mevcut: Suki Lin’in, o her kimse, her neredeyse, eğer hâlâ yaşıyorsa.

Suki Lin’in fotoğrafını bulduktan kısa bir süre sonra kızımı doğurdum. Yatak odamda, gecenin karanlığında kucağımda kızımla oturup, “Bu. Bu o sonsuza kadar sürmesini istediğim anlardan biri” dediğimi hatırlıyorum.

Hatırayı zihnime kazımaya çalıştım. Nefesinin sesi; saçlarının kokusu; parmağımı saran küçük elinin verdiği his…

Ama bütün o dönem boyunca, biraz üzgündüm. Çünkü her şeyi hatırlamak için ne kadar uğraşırsam uğraşayım, o âna dönüşün olmayacağını biliyordum. Bellek aşınır. Geçmişe bir öznellik sisi içinden bakarız. Asla tam olarak geri dönemeyiz.

Peki ama ya yapabilseydik?

-Lisa Joy

[/box]

YAPIM HAKKINDA

Lisa Joy ilk hamileliği sırasında dizüstü bilgisayarından hiç uzaklaşmadı. Büyük bir kayıp ile yeni bir yaşamın çakışan dönüm noktası anları Joy’u kafasında ağır basan hafıza temasını yepyeni bir şekilde yaratılmış ve türleri büken bir dünyada irdelemeye zorlayan yaratıcı kıvılcımları ateşledi.

Bu konuda şunları söylüyor: “Hayatımızın en inanılmaz anlarından bazıları kafamızın içinde kilitlidir; onlar tekrar tekrar ziyaret ettiğimiz, hayatımızı yaşamaya değer kılan hikayelerdir. Bazen bu hikayeler başka kimse tarafından paylaşılmaz ve bu yüzden siz gittiğinizde onlar da sizinle birlikte giderler. Sonunda hepimizin birer hikayeye dönüştüğünü düşünüyorum. Nesiller geçtikçe birkaç cümleye indirgeniyoruz. Ben her zaman, ‘Cümlelerinin iyi olmasını sağlamaya, bu dünyaya ondan aldığından daha fazla neşe katmaya çalış’ dedim kendime.”

blank

Joy’un çalışmasında mevcut olan tüm sinema zekası ve filmsel referanslar düşünüldüğünde kendisinin sinema sanatının içinde büyümemiş olması belki de şaşırtıcıdır. Klasikleri gerçek anlamda takdir edip bunlar konusunda bilgi edinmesi, üniversite son sınıftayken “New York’ta edebiyat dergilerinde çalışmayı finanse etmek” için au pair olarak çalıştığı dönemde oldu.

Bakıcılığını yaptığı çocuğu yatırdığında, anne baba da evden çıkmışsa Joy yatağına kurulup eski filmleri seyrederdi. Bu konuda şunları aktarıyor: “Kara film gerçekten benimle konuştu, tıpkı mitolojinin de benimle konuştuğu gibi. İkisi de karanlık, zalim ve kanunsuz olabilen bir dünyadaki karmaşık insanları konu alıyor. Kesin kahramanlar yok, kesin kurbanlar yok. O dünyada gezinen karakterlerin karmaşıklığı beni çeken şey oldu. Reminiscence / Zihin Gezgini’ni yazarken bu karmaşıklığın daha da derinlerine inmek üzere geleneksel ‘noir’ kavramlarını eğip bükmek istedim ve buna ‘noir’ teriminin kendisinden başlamak istedim. Bu türün filmlerinin çok karanlık olmasına alışkınız; ben ise filmin ışık ve doğal güzelliklerle dolup taşmasını arzu ettim çünkü bazen en karanlık şeyler en güzel ortamlarda saklanır.”

Joy’la birlikte Kilter Films’in kurucu ortağı olan yapımcı Jonathan Nolan, senaryoya ilk tepkisini şöyle hatırlıyor: “Okudum ve müthiş şaşırdım. Hem kara filmlerden hem de klasiklerden bazı favorilerime atıflar vardı. Bunlar karakter, kader, hafıza sorularıyla gerçekten oynayabileceğiniz daha zengin filmlerdi. Tüm bu fikirleri alıp baş aşağı çevirmiş, tersyüz etmişti. Onları parçalara ayırmış ve nefes kesici şekilde yeniden birleştirmişti. Senaryoyu sattı. Sonraki birkaç yıl boyunca arkadaşlarından ve benden proje için en iyi yönetmenin kendisi olacağına dair nazik teşviklere dayanamayarak, her zamanki inanılmaz hassasiyeti ve adanmışlığıyla projeyi hayata geçirmeye başladı.”

Yapımcı Michael De Luca, “Lisa Joy’un deneyimlediği bu yolculukta yer almak son derece memnuniyet verici. Sektör Westworld’ü deneyimlemeye başladığında Lisa gerçekten patlıyordu. Oysa bu senaryo aslında tüm bunlardan bile önce başlamıştı. Reminiscence / Zihin Gezgini, Westworld’ün tamamında yer alan zekice tartışmaları içeren, çarpıcı bir yapım ve aynı şekilde birçok türe göz kırpıyor. Aksiyon, gerilim, bilim kurgu, gizem, romantizm. Lisa, hikaye anlatımını gerçekten insanlarda titreşim yaratan temalarla dengeliyor. Yine de bu temalar onun patlamış mısır keyfi yaşatan çarpıcı anlatım şekline engel olmuyorlar.”

Joy’un uzun süredir birlikte çalıştığı arkadaşı ve yapımcı Aaron Ryder ise şunları söylüyor: “Herkes senaryodaki zekayı takdir etti. Senaryo ortalıkta dolaşırken, Lisa gelip bana işlerin hangi noktada olduğunu anlatıyordu. Sonra bir gün, ‘Neyi bekliyorum? Bunu yapmalıyım’ dedi. Ona gelen ve kabul edebileceği başka yönetmenlik teklifleri de vardı. Ama o anda anlatılması gereken bu özel hikayeyi anlatacak olan, onun tutkusu ve sarsılmaz kararlılığıydı. Her filmin bir ânı vardır. Ben bu bütünleşmenin bir parçası olduğum için mutluyum.”

Başrol oyuncusu için film yapımcısının itibarı kapıyı açtı, ancak malzeme -hatta malzemenin vaatleri bile- anlaşmayı esas mühürleyen şey oldu. Hugh Jackman bunu şöyle aktarıyor: “Lisa’yla buluştuğumda bana bazı görseller göstermişti ve filmin genel olarak ne hakkında olduğunu anlamıştım ama senaryoyu görmemiştim. O zaman bile heyecanlanmıştım. Filmin dünyası beni heyecanlandırmıştı. Karakter için heyecanlıydım ve yazar-yönetmen olarak onun adına gerçekten heyecanlıydım. İnanılmaz yetenekli olduğunu düşünüyordum, ancak onunla şahsen tanıştığımda yalnızca malzeme konusunda değil, bunu nasıl ele alacağı konusunda da bir güven ve kesinlik havası verdi, tutkusunu yansıttı. ‘Bunu yapmam lazım’ gibi anlık bir güdü duymak benim için nadir görülen bir şey. Samimiyetle söylüyorum: Daha sonra senaryoyu aldığımda ilk 20 sayfada bu güdüyü hissettim.”

Aynı şekilde Rebecca Ferguson da Joy’un hem sözlü hem de senaryodaki yazılı anlatımına olumlu tepki verdiğini belirtiyor: “Lisa’nın yazım tarzında şiirsellik, kulağa gülünç gelmeyen bir müzikalite var. Bir oyuncu olarak her kelimeye kesinlikle sadık kalmak istememi sağlıyor. Sanırım yazım dışında ilk aşık olduğum şey Mae’nin birçok farklı şekilde resmedilmiş olmasıydı. Başkalarının onun hakkındaki fikirleri aracılığıyla tasvir edilmişti. Varlığı, onu gördüğünü sanan herkes tarafından farklı tanımlanmıştı. Lisa ile konuşurken, Mae kim sorusu çıktı ortaya. Onun gerçek kimliği neydi? Ne zaman bir şeylerin fark edilmesine izin veriyor? Daha önce hiç böyle bir şey yapmamıştım. Sonunda Mae’in bir zaman çizelgesini oluşturdum ve bu, ortadan başlayıp onu hem ileriye hem de geriye doğru çalışmamı gerektirdi. İnanılmazdı.”

Joy, Watts rolü içinse tek bir pakette Nick Bannister’ın hem yaveri, hem destekçisi, hem de iş arkadaşı olan, “benzersiz” Thandiwe Newton’a teklif götürdü. Newton bunu şöyle aktarıyor: “Reminiscence / Zihin Gezgini ortaya çıktığında, Lisa’nın, ilk uzun metrajlı yapımının bir parçası olmamı istediği gerçeğini fark etmem sadece bir haftamı aldı. Benim rolde olmamın bariz bir seçim olduğunu düşünmüyorum, ancak sihir burada gerçekleşiyor denebilir. Cesur bir şey yapma, farklı bir şey yapma, bir oyuncu olarak yeteneklerinizi dönüştürmek için kullanma özgürlüğü ve güveni tanındığında. Lisa beni Westworld’de Maeve olarak gördü ve bu karakteri yaratabileceğime dair çok güçlü bir sezgi hissetti; bu kişisel veya profesyonel olarak başıma gelen en iyi şeylerden biri oldu. Watts ile belki de hiç oynama fırsatına sahip olamayacağımı düşündüğüm bir kişiliği keşfetme ve oynama imkanım oldu.”

OYUNCU KADROSU

Geçmişe Bakmak, İleriye Bakmak

Joy, kendi yazım sürecine kolayca erişip onu net bir şekilde tanımlıyor: “Her yazdığımda, karakterlerime aşık olurum: İster kötü adam, ister kahraman olsunlar. Cinsiyetleri, ne kadar büyük veya ne kadar kusurlu oldukları önemli değildir, onlarda her zaman benden bir parça vardır. Bence beklenti çizgilerinin ötesinde bir şey görmenin ve dürüstçe yazmanın tek yolu bu. Bir kız şu ya da bu şekilde yazılmalıdır, bir aksiyon kahramanı şöyle ya da böyle olmalıdır gibi değil. Herkesin bir ruhu vardır ve herkes benzer konular üzerinde düşünür, sadece bunu farklı şekillerde yaparlar. Asil olmak istersin, aşkı ve mutluluğu yaşamak istersin ve hayatta kalmak istersin.”

Nick Bannister, başkalarının geçmişlerini yeniden yaşamalarına yardım ederek hayatını kazanan seçkin bir savaş gazisidir. Fakat zarar görmüş müşterilerinden ücret almama şeklindeki yufka yürekliliği, fazla bir geçim kaynağı sağlamaz. Joy, Nick’in deneyimlerinin mevcut kültüre ayak uydurmasına ve hayatın bazen karalanmış olan bir yönünü keşfetmesine izin verdiğini düşünüyor: “Nick, bir ara savaş güneş battıktan hemen sonra başladığı için savaştayken kaç gün batımı gördüğünü ve o anların her birini takdir etmeyi öğrendiğini anlatıyor. Bence bazen çok zor bir deneyim yaşıyorsanız, bu durum size mutluluğu gördüğünüzde kendinizi ona teslim etme yeteneği verir. Çok kuşkucu dönemlerden geçiyoruz ve sanki uzunca bir süredir ciddiyet biraz atlandı, iyi olarak görülmedi. Ancak dünya inanılmaz derecede travmatik bir… aslen veba diyebileceğimiz bir durumdan yeni çıkıyoruz ve artık bu düzeyde bir ironiye gerçekten gerek yok. Kendimizi ifade etmek ve hem bu dünyayla hem de birbirimizle etkileşim kurmak için bir fırsatımız var. Belki bu fırsatı kullanırken, bazı şeyleri hafife almamalı ve bize zevk veren şeylere yönelmeliyiz. Bence bu, Bannister’ın gerçekten öğrendiği bir ders ve belki bizim de öyle.”

blank

Sinemacı, filmin başrolünü oynamasını umduğu aktörle temasa geçerken kendi kitabından bir sayfa aldı ve ona “hiç beklemediği“ bir e-posta yazıp kendisi ve Westworld hakkında biraz bilgi verdi. Ayrıca Reminiscence / Zihin Gezgini’nin ilk uzun metrajlı filmi olduğunu, (o döneme kadar) kendi dizisinin sadece bir bölümünü yönettiğini ve yüz yüze gelene kadar senaryoyu kendisine göndermek istemediğini belirtti. Joy, “Karşımdaki kişi Hugh olduğu için ‘Tamam, buluşabiliriz’ dedi ama ona toplantı için Los Angeles’tan New York’a uçtuğumu söylemedim! O çok sıcak ve davetkardı. Kendisine önceden tasarlanmış tüm çalışmaları gösterdim ve üzerlerinden geçtim” dedikten sonra, şöyle devam ediyor: “En önemli şeyi anladı. Karakterinin belirli yönlerini aktarmak için ne gerekiyorsa yapmaya istekli olduğunu ortaya koydu ki bence bu onun bir oyuncu olarak kibirsiz oluşunu gösteriyor. Ona söylediğim şey, ‘Bunun kahramanı olduğunu düşünüyorsun ve bazı açılardan öylesin ama her zaman ve tam olarak değil. Bu basit bir hikaye değil. Süper kahraman olmayacaksın.’ Ve sonra senaryoyu ona bıraktım.”

Jackman o toplantıyı canlı bir şekilde hatırladığın söylüyor ve şunları aktarıyor: “Lisa ile çalışmanın ötesinde beni çeken şey, çok özgün hissi veren bir film oluşuydu. Seyircilerin sinemaya gitme nedeninin gitgide daha önce görmedikleri bir şeyi görmek arzusuna kaydığını düşünüyorum. Bilmedikleri bir dünyaya dalmak, beklemedikleri bir yolculuğa çıkmak istiyorlar ve filmimizin sağladığı şey bu. Elbette filmin dünyası gerçekten heyecan vericiydi ama benim için öne çıkan şey orijinalliği ve hikayenin nereye gittiğine dair hiçbir fikrimin olmamasıydı. Tam olayları çözdüğümü düşündüğümde büyük bir sürprizle karşılaşıyordum. Hikâye önce zig, ardından zag yapıyordu. Ayrıca uzun zamandır bir senaryoda okuduğum en iyi sonlardan birine sahipti.”

Jackman, canlandırdığı karakterin sorunlu, bazen karanlık sularına dalmaktan memnuniyet duyduğunu belirtiyor ve şunları söylüyor: “O yalnız bir adam, bir gazi ve yaralı bir insan. İçinde çok fazla karanlık var. Muhtemelen o yüzden bu kadar izole olmuş, çünkü karanlığıyla bu şekilde başa çıkmayı öğrenmiş. Anımsama makinesiyle, hafıza ve zihinle uğraşıyorsunuz. Benim karakterim, sizi yanlış yola sapmamanız, gitmek istemediğiniz yerlere girmemeniz için o hatıraya götüren kişi. Zihin, çok karmaşık ve potansiyel olarak tehlikeli bir yer, bu yüzden karakterim sizi gitmeniz gereken yere güvenli bir şekilde götürüyor ve geri de getirecek.”

Joy’a göre Nick’in güvenli rehber rolü, belki de hem savaş hem de barış aracı olarak anımsama deneyiminden, bir insanın nasıl öylece ortadan kaybolabileceği, bu dünyadan silinebileceği düşüncesini kafasından çıkaramamasından kaynaklanıyor olabilir. O ve Watts, analog yöntemleri tercih ettikleri için (oturumları/anıları dijital yerine somut dosyalarda saklıyorlar), bazı müşterilerinin kalan son dünyevi izlerine sahip kişiler olabilirler. Bannister, bir bakıma dengesinde kıpırtılara neden olup sonra ortadan kaybolan herkese inatla sarılmaya çoktan hazır… Ve işte gizemli Mae bu noktada resme dahil oluyor.

Joy bu karakter hakkında şunları aktarıyor: “Mae karmaşık bir karakter. Kara filmlere baktığınızda, ‘femme fatale’ler ile ünlüler. Belli bir geçmişi olan, başkalarına işkence eden ve işkence çeken, ihanetler ve sırlarla dolu bir kadınla karşılaşırsınız. Bu fikirle oynamak istedim. Bir tarafta masum, tecrübesiz bir iyi kız, diğer tarafta hain, seksi bir cadının olduğu çok sayıda film var. Bununla Westworld’de de çalıştım. Her zaman bu tam ikilik vardır, bu ikili asla buluşmaz. Söylemek bile gereksiz. Bu inanılmaz derecede indirgemeci ve yanlış. Kişi aynı anda hem sevecen hem de seksi olabilir, zeki ve yine de tatlı olabilir. Ancak bu fikirler toplumumuzda o kadar derinlere işlemiş ki onlarla hem oynamak hem de onları yıkmak her zaman eğlenceli. Öyleyse soru şu: Mae kim? Ve cevabı: Karmaşıklıklarla dolu bir insan; ne bir azize ne de safi günahkar. Nick’in onu bulması için ondaki tüm bu şeyleri görmesi gerekiyor. Birinin yalnızca iyi yanlarının, baştan çıkarıcı yanlarının görüldüğü hiçbir aşk hikayesi var olamaz. Bu bir aşk değil, bir tür kara sevda. Bir kara sevda ve saplantı yolculuğu olarak başlayan bu şey, Nick onu tanıdıkça derinleşiyor.”

Rebecca Ferguson, Mae’e atfedilen tüm yönleri ve manevra yaptığı tüm o labirentli dünyayı keşfetmekten keyif aldığını belirtiyor: “Lisa Joy son derece zeki bir insan ve bence eserini yaratmak için sahip olduğu tüm enstrümanları kullanıyor. Ve aklının nasıl çalıştığını bilmiyorum. Ne zaman arp, ne zaman flüt, bas veya çello çalacağını nasıl bildiğini bilmiyorum ama bazen bunu sorgulamak istemediğimi hissediyorum. İşe yarıyor ve filmi bilim kurgu ya da başka bir şey olarak sınıflandırmak imkansız. Çok katmanlı bir film. Bana göre içinde çok fazla drama ve duygu var. Bir gerilim filmi. Bir gizem filmi. Bir karakter filmi. Filmin bilim kurgu yönü bizi farklı mekan ve dramanın farklı alanlarına taşımak için bir jeneratördü. Ayrıca harika bir kara film duygusu, eski tarz sinematografi hissi de var içinde ve bu dünya, onun kırık güzelliği de var.”

Ferguson şöyle devam ediyor: “Bence her karakterde kırık yönleri bulmak her zaman ilginçtir. Aksi takdirde sadece bir veya iki boyutlu oluruz. Öte yandan her şeyi aşırı analiz etmek zorunda olmamamızı seviyorum. Bu zengin dünya hem güzel, hem mükemmel, hem de bozuk; bakan kişiye göre değişiyor. Tıpkı çoğu zaman Mae’in durumunda olduğu gibi, kişinin ona bakış açısıyla tanımlanıyor. Benim için konu her an doğru tonu bulmakla ilgili oldu.”

Joy’a göre, “Rebecca, oyuncu olarak zeka saçıyor. Rebecca’nın gözlerinde bir şey zekasını ve çelik gibi olma durumunu yansıtıyor. Mae karakteri için bu çok hoşuma gitti. Sevdiğim bir diğer şey de Mae’nin aklında biraz fazladan bir şeylerin dönüyor olmasıydı çünkü Rebecca’nın aklında da her zaman bir şeyler dönüyordu. Rol hakkında ilk konuştuğumuzda insan olarak, kadın olarak, sanatçı olarak frekansımız hemen tuttu. ‘Seksi elbisenin içinde femme fatale olacaksın, ama bundan çok daha fazlası olacaksın.’ Beraberce karakterin onun katmanlarını ve geçmişini açmaya, özüne inmeye çalışırken, o da bir karakterin ne olabileceğine dair tüm olasılıkları gözden geçirdi. Rebecca, önce tam bir femme fatale olarak görünüp, sonra zamanla kendini çok, çok daha fazlası olarak ortaya koymak suretiyle geleneksel femme fatale nosyonlarını altüst etmeyi ve ona meydan okumayı başardı.”

Oyuncu ve karakterin bu girift dansı, daha önce The Greatest Showman’de birlikte kamera karşısına geçmiş olan Jackman ve Ferguson arasında zamanla oluşan sanatsal güvenin sağlam zemini üzerine inşa edilerek belki de daha sağlam hâle getirildi.

Ferguson bunu şöyle aktarıyor: “Hugh ile aramızda çok hızlı bir dostluk, bağlantı ve doğallık oluştu. Rahat olmayan bir şey yoktu. Otomatik sınırlar. Bunu ve içinde hareket edebileceğiniz alanı kelimelere ihtiyaç duymadan bulmak öyle bir özgürlük ki. Mae için o kırık anlara, o gölgelere, o çatlaklara gitmek istiyordum. Yanında kendimi bu kadar rahat hissedebileceğim başka kimse yok. Benim için konu güvenlik. Hugh’da doğal bir cömertlik, nezaket ve eğlence var. Ona, ‘Bir şey deneyeceğim; başka kimse bilmiyor’ diyebiliyordum. O ise sadece ‘Bakayım ne yapacaksın’ diye cevap veriyordu. Kumda oynayan iki kardeş gibiydik.”

Jackman ise rol arkadaşı için şunları söylüyor: “Rebecca, piyasadaki en yetenekli oyunculardan biri. Ve sizi zahmetsizce içine çekiyor. Mae’in gizemli bir yanı var. Belli ki seksilik ve değişkenlik niteliklerine de sahip. Karakterde sert bir yan var fakat hikaye boyunca yavaş yavaş ortaya çıkardığı bir kırılganlığı da var. Yine de gizemini asla tam olarak açık etmiyor ve Nick Bannister için tamamen cezbedici, Hugh Jackman için tamamen baştan çıkarıcı ve bence tüm izleyiciler için de tamamen baştan çıkarıcı olacak.”

Bu tür dinamik ilişkiler, Reminiscence / Zihin Gezgini’nin yapımcıları ve oyuncuları arasında çok yaygın. Joy, yeni HBO dizisi Westworld’e olası katılımını konuşmak üzere Thandiwe Newton’la yaptığı ilk toplantılarından birini şöyle aktarıyor: “Thandiwe’le resmen FaceTime’da tanıştım ve ikimiz de çocuklarımızı emziriyorduk. Bundan daha gerçek bir şey olamaz. Ona bir sanatçı, bir yoldaş, bir arkadaş olarak çok saygı duyuyorum. Çok güzel, canlı bir kadın. Caddede  o kadar narin ve dengeli bir şekilde yürüyor ki onun şimdilerde en sert, en belalı aksiyon yıldızı olduğunu asla hayal edemezsiniz. Belki 1.67 boyunda ama önemli değil. Herhangi bir dövüşte paramı ona yatırırdım çünkü içinde bir sertlik, bir çeliklik oluşturabiliyor; o bir anne ve bir savunucu. Sert bir kadın ama kalbi olan sert bir kadın. Watts’ın olması gereken de tam olarak buydu. Thandiwe canlandırdığında, karakterin özlemini, korkusunu, şaşmaz sadakatini, kırılmışlığını ve direncini anlıyorum.”

Thandiwe Newton ise şunları söylüyor: “Lisa’nın sevdiğim yanı, kendini geleceğe yansıtması -bunu tecritte bir son olarak görmüyor. ‘Gelecek’ gerçekleşmeden önce meydana gelen akış, yaşanan değişiklikler hakkında düşünüyor. Örneğin gelişiyor muyuz, dejenere mi oluyoruz? O değişim yeri, insanlığın büyüyen acıları, etrafımızdaki fiziksel gerçeklik. Bu konular gerçekten zengin bir alan. Lisa son derece yetenekli ve entelektüeldir ama aynı zamanda büyük bir kalbi olan inanılmaz bir empattır. En masum, en doğal olana duyduğu ilgi, teknolojik gerçeklik ve bilim kurgu ile fazlasıyla zıt. Ve evet, karakterlerini çok soğuk -ya da bu filmde olduğu gibi ölümcül sıcak- ve zor bir ortama yerleştiriyor. Geleceğimiz hakkında düşünmemize ve oraya varmanın insanlığımızı kaybetmeye değip değmeyeceğini gerçekten ama gerçekten sorgulamamıza kapı açan hikayeler yaratıyor.”

Tıpkı Bannister gibi Watts da bir gazinin sorunlu ve hasarlı ruhunu taşımaktadır ve savaş sonrası varlığını, askerlik günleriyle neredeyse aynı hızda, güvendiği yoldaşına kararlı bir şekilde hizmet ederek sürdürmektedir. Newton, “Orduda harika bir platonik dostlukları vardı. Nick’in Watts’a göz kulak olmuş olabileceği fikrini bulduk, gerçi o hiç şüphesiz kendi başının çaresine bakabilir. Watts, geçmişinin bir sonucu olarak alkol bağımlısı ve acıdan kaçmakta. Tek arkadaşı işvereni. Bence filmin çok güzel yaptığı şeylerden biri, ne kadar acı çekersen çek, bir geri dönüş yolu olduğunu hatırlatması. Elbette hem kendi hayatımda, hem Lisa ile yaptığım sohbetlerde bunlar, bir insandan diğerine, acıyı, hayatın zorluğunu ifade edebilmek anlamında önemli mesajlar. Ama aynı zamanda birinin acıyı güce dönüştürdüğü, teslim olmadığı bu tür hayatta kalma hikayelerini anlatmak anlamında da önemli. Watts ile Bannister’ın arkadaşlığının arkasında gerçekten olduğunu hissettiğim şey bu.”

Acı kendisinin hem motivasyon kaynağı hem de arkadaşı olan polis memuru Cyrus Boothe, zor durumdaki insanlardan kâr elde etmektedir. Boothe halihazırda dünya kitlelerinin başlıca afyonu olan “baca”nın dağıtım ve satışında önde gelen isimlerden biri olan Saint Joe’dan aldığı rüşvet nedeniyle onun piyonudur. Boothe’u Cliff Curtis, Saint Joe’yu ise Daniel Wu canlandırdı. Joy, “Cliff Curtis tam bir bukalemun ve oynadığı her karaktere kendini fazlasıyla veriyor. Acımasızlığı affedilemez olsa da, Boothe’ta bir derinlik, adeta trajik bir nitelik olmasını istediğimin farkındaydım. Öyle bir an var ki, ‘Herkes boğulurken, iyinin ve kötünün ötesindesin’ diye tarif ettiği bu kadar kırılmış bir dünyada, bu zulmün nasıl ortaya çıktığını neredeyse anlayabiliyorsunuz. Ölüm-kalım meselesi söz konusuyken artık ahlak nedir? Eğer hayatta kalma arzusu acımasız şeyler yapmanıza neden oluyorsa bu sadece bir hayatta kalma arzusu mudur? Cliff’in işte tüm bu nüansları karaktere yansıtabileceğini ve onu bir suçludan, bir katilden çok daha fazlası yapabileceğini biliyordum.”

Cliff Curtis rolü ise şunları söylüyor: “İçinde biraz şiir bulmak istedim, çünkü Lisa karakterimin bakış açısından çok güzel yazılmış, derinden felsefi ve ruh taşıyan bir bölüm kaleme almış. Kötü adamların birçok farklı lezzetleri olduğunu düşünüyorum. Bazıları yaptıklarından sadistçe zevk alır, Cyrus Booth da gerçekten öyle. Bence toplumdaki yerini bulmuş ve yaptığı şeyi yaptığında kendini güçlü hissediyor çünkü güçlü insanlara hizmet edebiliyor. Onlar da onu ödüllendiriyorlar ve sonra o da başkalarının elinden gücü ve seçimleri alarak kendini güçlü hissediyor. Onunla ilgili her şeyi anlamak zorunda değilim. Ama Lisa’nın ona sağladığı mimariden onun kim olduğunun yorumunu yeterince anlıyorum.”

Joy, Saint Joe rolü için, “Bu kötü adamı kime oynatacağıma ya da kendisinin nasıl bir görünümü olacağına dair hiçbir fikrim yoktu” diyor ve ekliyor: “Ama Daniel Wu’nun çalışmalarını gördüğümde, onunla işbirliği yapmak istediğimi artık biliyordum. O çok yetenekli, çok yönlü ve çekici. Bu yüzden onu seçtim. Bu sayede karakterde daha önce erişmediğim seviyeler açıldı, senaryoda beklemediğim birçok yollar göründü. Ahlak temasını, günahların üstüne yığılmış günahlar temasını ve taviz verilmiş bir dünyada suçluluk ve kahramanlığın ne anlama geldiğine dair gri bölgeyi yeniden irdelemek için bir fırsatım olduğunu anladım.”

Joy ona ulaştığında Daniel Wu doğru rolü bekliyordu. “İyi bir senaryo bekleyişiyle yaklaşık dokuz aydır çalışmıyordum” diyen aktör, şöyle devam ediyor: “Ve tam da ‘hiçbir şey gelmiyor’ deme noktasındaydım. Sonra Lisa’dan bir telefon geldi ve bana senaryoyu gönderdi. Beklemiş olduğuma çok sevindim. Hiç bu kadar zengin katmanlı bir karakter oynamamıştım. Tamam, o bir gangster, bir kötü adam ama aynı zamanda özünde savunmasız biri çünkü kalbi yerinden sökülmüş. Yaralı ama aynı zamanda belalı biri. Dolayısıyla oldukça ilginç, daha önce gerçekten oynama fırsatı bulamadığım bir karakter.”

Joy ve Reminiscence / Zihin Gezgini ekibi, oyuncu kadrosunu çeşitli başarılı oyuncular ve daha önce birlikte çalıştıkları isimlerden oluşan bir listeyle tamamladı. Bunlar arasında zengin toprak hanedanı Sylvan ailesinin annesi Tamara rolünde Marina de Tavira, oğul Sebastian rolünde Mojean Aria ve baba Walter rolünde Brett Cullen var. Ayrıca süper sert Miami başsavcısı Natalie Martinez rolünde Avery Castillo ve kırılgan Elsa Carine rolünde Angela Sarafyan bulunuyor.

[box type=”shadow” align=”” class=”” width=””]

Uzunca bir süre Reminiscence / Zihin Gezgini ile bir hayalim olarak yaşadım. Hiçbir yönetmen bir filmin nasıl karşılanacağını asla bilemez; insanlarda umdukları şekilde yankı uyandırıp uyandırmayacağını. Ama biliyorum ki tıpkı felsefi ve zamansal olarak bir hayata dair tek bir “nokta” olmadığı gibi bir filme dair de tek bir “nokta” yoktur. Kişinin tamamen tatmin olabileceği bir çözüm yoktur. Veya tam anlamıyla “yapılmış” hissettiren. Tüm deneyimin yalnızca Seurat noktaları vardır. Ve bu deneyimin sizin için ne anlama geldiği.

Bu doğrultuda Reminiscence / Zihin Gezgini’nde bu inanılmaz oyuncu kadrosu ve ekibiyle çalışmak hayatımın en tatmin edici ve ilham verici deneyimlerinden biri oldu. Bu yaratıcı yolculukta her gün sette onlarla birlikte olduğum için minnettardım. Önümüzdeki tüm günlerde mutlu bir şekilde hatırlayacağım türden bir anı oldu.

-Lisa Joy

[/box]

blank

Öteki Sinema

Öteki Sinema editörleri Prometheus'un David'i gibi... Siz uyurken bile, hoşunuza gidecek yazıları buluyor, itinayla hazırlıyor ve yayına sunuyor. Öteki Sinema çalışıyor!

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

blank

Öteki'den Haber Al

Buna da Bir Bak!

blank

Star Trek Beyond Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey

26 Ağustos’ta vizyona girecek Star Trek Beyond / Star Trek
blank

Hayalet Filmi Yapım Notları

Hayalet yazar-yönetmen Todd Robinson’un hayatı boyunca denizaltılara ve denizaltıları konu