GHOSTBUSTERS: Hayalet Avcıları uzun süreden beri beklenen dönüşünü çok komik yeni karakterlerle desteklenmiş olarak yapıyor. Dünyada fırtınalar koparan ve çok sevilen ilk filmden otuz yıl sonra, yönetmen Paul Feig bu doğaüstü komediye kendi yenilikçi bakış açısını getirirken, kendisine günümüzün en komik oyuncularından bazıları eşlik ediyor: Melissa McCarthy, Kristen Wiig, Kate McKinnon, Leslie Jones ve Chris Hemsworth. Bu yaz, dünyayı kurtarmak için buradalar!
GHOSTBUSTERS HAKKINDA
İlk filmin gösterime girmesinden 30 küsur yıl sonra, ekranda hayaletlerin yakalanmasından 25 küsur yıl sonra, uzun bekleyiş nihayet sonlanıyor. GHOSTBUSTERS: Hayalet Avcıları sinemalara geri dönüyor; yeni bir ekip, yeni karakterler ve yeni bir macerayla.
Yeni film yönetmen Paul Feig’le başladı. Kendisi “Freaks and Geeks”in yaratıcısı; Bridesmaids, The Heat ve Spy gibi son yılların en başarılı, en çığır açan ve unutulmaz komedilerinin yönetmeni olarak etkileyici bir özgeçmişe sahip. Bu büyük yapıma yeniden hayat verme fırsatı sunulduğunda, Feig kendi komedi konseptlerinden birini 21. yüzyıla taşıma olanağı gördü. GHOSTBUSTERS: Hayalet Avcıları ilk çıktığında filmin büyük bir hayranı olmuştum” diyor Feig ve ekliyor: “Gösterime girdiği haftasonu sinemada izlemiştim ve açıkçası bu filmin izleyici üzerinde bıraktığı etkiyi bırakan bir komedi daha önce hiç izlememiştim. Ben de dahil olmak üzere, seyirciler çıldırdı. Üstelik sırf komik olduğu için de değil. Hepimizin sevdiği en komik oyuncular beraberce başroldeydi: Bill Murray, Dan Aykroyd, Harold Ramis ve Ernie Hudson. Bu süper komik grup filmi daha da güzelleştirdi. Ama filmi zirveye taşıyan şey teknolojiyi kullanarak hayaletlerle savaşanların muazzam dünyasıydı… dünyanın en iyi fikriydi bu. Size, ‘Bu fikri ben düşünmüş olmak isterdim’ dedirten şeylerden biriydi.”
Doğal olarak, bir başka GHOSTBUSTERS: Hayalet Avcıları –bir devam filmi– yapma düşüncesi oldukça uzun bir süre irdelendi. İkonlaşmış ilk iki filmin yönetmeni ve yapımcısı Ivan Reitman (bu filmin de Amy Pascal ile birlikte yapımcısı) şunları söylüyor: “Bir devam filmi daha yapmayı her zaman istemiştim. Tekrar dönmeniz gereken türde filmler bunlar. Ben de bunu yapabilmeyi gerçekten umuyordum. Fakat hepimizin fikir birliğine varmadığı bir şey olmadığı sürece, yapılmayacaktı. Dört insanı –özellikle bu dört insanı– aynı fikirde buluşturmak imkansıza yakındı. Ve sonra, ne yazık ki Harold’ı kaybettik.”
2014 yılında Harold Ramis’in vefatı üzerine, stüdyo ve Reitman bir sonraki filmin başına geçmesi için yeni bir komedi yeteneği aramaya başladılar. İşte Feig o zaman sahneye çıktı. “Uzun zamandır bir devam filmi planladıklarını biliyordum” diyen Feig, şöyle devam ediyor: “Beynimi zorlamaya başladım. Paranormalle savaşan komik insanlar hâlâ gelmiş geçmiş en parlak fikir; ayrıca ilk iki filmin dünyalarının dışına irdelenecek daha çok şey olduğunu hissettim. Kendi kendime şöyle dedim: ‘Nasıl yapmalıydım?’ Tanıdığım en komik dört kadınla yapacaktım. Bu fikir beni heyecanlandırdı çünkü yeni bir şey içeriyordu.”
Feig’in yapımcı ortağı olan yönetici yapımcı Jessie Henderson ise şunu ekliyor: “Paul kadınlarla ses getirecek bir film yapma niyetindeydi ama doğru filmi ve doğru oyuncu kadrosunu bulmak zordu –her açıdan kimya doğru olmalıydı. Bu konudaki ilk adımımızı ‘Spy’la attık ama Paul’un GHOSTBUSTERS: Hayalet Avcıları ile ilgili fikri; özel efektler, görsel efektler ve zengin bir oyuncu kadrosuyla, bu adımı daha da ileriye götürme fırsatı sundu.”
Reitman, ayrıca, Feig’in fikrindeki komedi fırsatlarından da heyecan duyduğunu dile getiriyor: “Paul’un fikrinin heyecan verici yanı cinsiyet değil. Olağanüstü bir şey yaparken dört özel karakterin dostluğu.” Stüdyoyu ve Reitman’ı yanına alan Feig, senaryoyu yazmak için Katie Dippold’la işbirliği yaptı. “Bunu birlikte yazmak istediğim tek bir kişi vardı, o da Katie’ydi” diyor Feig, The Heat’teki ortak yazarı için. “Onunla başka projelerde de çalıştım ve hayalet hikayelerini sevdiğini biliyorum. Korku filmlerini seviyor. Bu dört dörtlük bir eşleşmeydi.”
Dippold ise şunları söylüyor: “İlk başta senaryonun ne olmasını istediğimiz konusunda uzun uzun konuştuk. Yaratıcı anlamda çok fazla tartışmamız oldu: Özgün filmden hangi öğeleri yeniden görmek istiyorduk? Neler yeni hissi vermeliydi? Ardından, hikaye ve karakterler hakkında değerlendirme yaptık. Kimse özgün karakterlerin yeniden yapılmasını istemedi; Venkman her zaman Venkman olacak. Böylece kendimize ait dört karakter yarattık.”
Amy Pascal’a göre, “Paul ilk filmin ruhuna sadık ama var olması için yeni bir nedeni olan bir film yapmak istedi. Olay her zaman karakterlerde bitiyor ki Paul de karakter yaratma konusunda bir harika.”
İşte Feig filme bu şekilde, yeni bir hikaye ve yeni bir ekip anlayışıyla yaklaştı. “Filmin günümüz dünyasında başlamasını istedim –varlığını kanıtlayabileceğimiz hiç hayalet görmemiş bir dünya” diyen Feig, şöyle devam ediyor: “Hayalet Avcılarımız hayatlarını hayaletlerin varlığını bilimsel olarak kanıtlamaya adamış ama onlara çatlak gözüyle bakılıyor çünkü fiziksel bir kanıtları yok. Ancak bütün hayatları boyunca görmeye uğraştıkları hayaletleri gerçekten görünce tüm yaşam amaçlarının doğru olduğunu kanıtlamış olacaklar. Hepsinin ortak amacı bu ve birbirlerini tamamlıyorlar.”
Dolayısıyla, Dippold ve Feig bir takım olarak uyum sağlayacak yeni karakterler yarattılar. Feig bunu şöyle açıklıyor: “Abby paranormal uzmanı; hayatını hayaletleri incelemeye adamış. Erin fizikçi, olaya bilimsel zemin kazandırmaya çalışıyor. Holtzmann mühendis, Abby ile Erin’ın bulduğu konseptleri alıp hayalet avlamak için donanımları hazırlıyor. Ve son olarak da, Patty ekibe New York şehrini avucunun içi gibi bilen yeni bir üye olarak katılıyor. Hayaletlerin nerede olduğunu ve Manhattan’da neler döndüğünü bulmada kilit rol oynayacak.”
Pascal’ın değerlendirmesi ise şöyle: “Komik dahi erkekler gördünüz ama A New Leaf’teki Elaine May’den beri kadınların komik bilim insanlarını canlandırdığını görmediniz. Anlatılması gereken hikaye için yenilikçi ve benzersiz bir yaklaşımdı bu.” Fakat birbirini tamamlayan karakterler yazmak, zorluğun yalnızca bir kısmıydı; Feig’in ayrıca bu karakterleri hayata geçirebilecek çok komik oyuncular bulması gerekiyordu. Yönetmen Melissa McCarthy’ye Abby, Kristen Wiig’e Erin, Kate McKinnon’a Holtzmann, Leslie Jones’a da Patty rollerini verdi. “Bence Melissa’nın günümüzün en başarılı komedyenlerinden biri olmasının nedeni canlandırdığı role sıradan insan havası verebilmesi” diyor Reitman ve ekliyor: “Büyük enerji, büyük gerçekçilik katıyor; komik ve sahici olabilme özelliğine sahip. İnsanlar kendilerini temsil ettiği için onu seviyorlar.”
Sıra Erin rolüne oyuncu bulmaya geldiğinde, Feig’in aktardığına göre, McCarthy zaten ekibe dahil olmuştu ve Bridesmaids’deki rol arkadaşının birinci aday olması makul göründü: “Kristen’ın ismi sürekli olarak geçiyordu ama oynamak isteyip istemeyeceğini bile bilmiyordum çünkü ne kadar iyi bir aktris olduğunu son zamanlarda oynadığı çok sayıdaki dramada kanıtlamıştı. Sonra hiç beklenmedik bir şekilde, karım Kristen’la konuşurken, Kristen ona, “Paul’un GHOSTBUSTERS: Hayalet Avcıları’nı yaptığın biliyorum, bana da küçük bir rol vermek isterse seve seve oynarım’ demiş. Bu beni çok sevindirdi çünkü onun, Erin rolünde çok iyi olacağını biliyordum. Gerçekten de dünyadaki en komik kişilerden biri; ben çok güldürüyor ve her zaman da güldürdü.”
“Jillian Holtzmann rolü için çemberin dışına çıkabilecek bir aktrise ihtiyacımız vardı” diyen Reitman, şöyle devam ediyor: “Kate McKinnon’ın Justin Bieber’ı oynadığı ve şarkıcının özünü çok özgün ve komik bir şekilde yakaladığı olağanüstü skeçleri izledim. GHOSTBUSTERS: Hayalet Avcıları için, rolüne gerçekten mükemmel bir tuhaflık, komedi ve enerji katıyor! Kate kayda değer bir komedyen.”
Son rol için, Feig yıldırım çarpması durumu yaşadığını söylüyor: “Leslie Jones’u ilk kez ‘Weekend Update’in bir bölümünde izledim. Yaklaşık bir dakika izledikten sonra, dikildim ve karıma, ‘Hayalet Avcılarımızdan biri bu’ dedim. Buluşup konuştuğumuzda ikimizin de 1980’lerde standup’a başladığı ortaya çıktı. Şaşalı bir kişilik ama çok da samimi; yaptığı her şeyde çok tutkulu. Patty Tolan olarak sahnenin hakimiyetini eline alıyor.”
Ancak, Feig için bu dört aktrisin roller için doğru olmasının bir diğer nedeni, bireysel yeteneklerinin de ötesinde, ekip olarak iyi kaynaşabileceklerini, bireysel niteliklerden daha güçlü bir bütün yaratabileceklerini bilmesiydi. “Bu yüzden, benim için gerçek hayatta arkadaş olan oyuncular seçmek önemliydi çünkü bunu yaptığınızda, bazen birbirinizi tanımayan oyunculardan alamadığınız bir dostluk, gerçeklik ve sıcaklık yakalıyorsunuz” diyen Feig, şöyle devam ediyor: “Bu benim için her zaman önemli oldu; bence Bridesmaids’in bu denli başarılı olmasının ardında da bu yatıyor. Kristen ve Melissa birlikte Groundlings, Bridesmaids ve ‘Saturday Night Live’da rol aldılar. Kate ve Leslie şu anda ‘Saturday Night Live’da birlikte çalışıyorlar. Dördü de çeşitli projelerde birlikte çalıştı ve hepsinin de birbirini tamamlayan farklı bir mizah anlayışları var: Kristen kontrollü, nevrotik komedide çok iyi ve çok eğlenceli; Kate tam bir fiziksel komedyen ama aynı zamanda içsel tuhaflıkları var ve bu da ona garip birinin enerjisini katıyor; Leslie sete geldiğinde adeta orada bir patlama yaşanıyor; Melissa da grubun lideri. Gerçekten de karşınızda dört kendine özgü karakter ve dört kendine özgü kişilik var ve beraberce pek çok hayaleti haklayabiliyorlar.”
KARAKTERLER HAKKINDA
ABBY YATES paranormalle ve genel olarak bilimle ilgilenmektedir. Hayaletlerin varlığına her zaman inanmıştır ve bu inanış uğruna çok şeyden vazgeçmiştir ama inanmayanların onu ezip geçmesine izin vermeyecektir.
Rolü Feig’le dördüncü kez birlikte çalışan Melissa McCarthy canlandırdı.
“Abby hayaletlere her zaman inanmış” diyen McCarthy, şöyle devam ediyor: “İnsanların onunla alay ediyor olması önemli değil ki hep öyle yapmışlar. Başka kimsenin inanmaması da önemli değil. İnsanların onun deli olduğunu düşünmesi önemli değil. Abby paranormal olaylara her zaman inanmaya devam etmiş. Her ne olursa olsun yolundan dönmemesini sevdim.”
Dippold ve Feig senaryoda Abby ile Kristen Wiig’in canlandırdığı Erin arasında bir dostluk yarattılar. McCarthy, “Karakterlerimiz lise boyunca arkadaşmış; hayaletlere ve paranormal olaylara inanan iki eksantrik kızmışlar. Ama yolları ayrılmış çünkü Erin artık kendini savunmak zorunda kalmak istememiş ve daha akademik bir yol izlemiş. Şimdi, filmde, yeniden bir araya geliyorlar. Başlangıçta biraz engebeler aşıyorlar ama bir mazileri olduğunu anlıyorsunuz. Bunu Kristen’la canlandırmak kolaydı çünkü birbirimizi çok uzun zamandır tanıyoruz. O benim tanıdığım en harika insanlardan biri. Aramızdaki uyum dört arkadaşa da yayılıyor. Kate McKinnon müthişti; izlemeyi çok sevdiğim çılgın, uçuk bir bilim insanı. Leslie Jones’u ne kadar sevdiğimi kelimelere sığdırmak bile mümkün değil… tek kelimeyle olağanüstü. Onun Patty’yle yaptığını dünya üzerinde kimse yapamazdı” diyor.
McCarthy dörtlü için ise şunları söylüyor: “Doğru geldi. Dördümüz ilk kez hep beraber bir sahne çekerken bu doğruluk hissini yaşadık. Gerçekten ama gerçekten eğlenceliydi.” McCarthy’nin en unutulmaz anlarından biri proton paketini ilk kullanışıydı. Orada sinema hilesi yoktu. McCarthy aksesuarın göründüğü kadar ağır olduğunu söylüyor. “Özellikle, aksesuarlarla yapmamız gereken şeyler zorlayıcıydı; dalıyoruz, koşuyoruz ve dövüşüyoruz. Bir şey bizi ne zaman geri püskürtse ve popo üstü otursak, keskin ve ağır bir dişli makine var” diyor McCarthy ve ekliyor: “Öte yandan, birinin hafif bir şeyle koştuğunu anlayabilmekten nefret ediyorum. Dolayısıyla, bu filmde öyle olmamasından mutluyum. Çok mücadele ediyor gibi görünüyoruz çünkü zaten ediyoruz.”
GHOSTBUSTERS:Hayalet Avcıları McCarthy’ye dublörlük sahnelerde bizzat oynama fırsatı sundu. “Dublörlük sahneleri gerçekten seviyorum” diyen aktris, şöyle devam ediyor: “Beni bir şeylerin üzerlerine atmalarını istiyorum. İzin verdikleri sürece her şeyi kendim yapmaya çalışıyorum. Ara sıra Paul’un, ‘Hayır, bunu kendin yapmıyorsun. 7,5 metre yüksekten arabanın üzerine düşürülmeyeceksin’ demesi gerekti. O böyle dediğinde, aklımdan şöyle şeyler geçiyordu: ‘Evet, bu mantıklı’ ama bir yandan da kendi kendime, ‘Neden olmasın? diyordum.’ Sonra Paul, ‘Sen delisin’ deyip gidiyordu.” McCarthy’nin kendisinin rol aldığı dublörlük sahnelerden biri, bir rock konserinde insanlar üzerinden sörf yapmaktı. “Bunu daha önce hiç yapmamıştım.” McCarthy dublörlük sahnelerin bazen kablo ve düzenek gerektirdiğini ve kendisinin dublör koordinatörü Walter Garcia’ya bir düşüş için en iyisinin ne olduğunu sorduğunu kaydediyor. “Bana, ‘Bunu yapmanın en iyi yolu setin ucuna koşup aşağı dalmaktır’ dedi. Tamam. Yapalım o halde. İlk seferinde biraz tereddüt ettim ama atlamayı yaptığımda iyi ellerde olduğumu anladım. Elbette, orada beni tutmak için on görevli olduğunun farkındaydım, yani gerçek hayatta böyle bir şey deneyeceğimden emin değilim ama feci eğlenceliydi.”
ERIN GILBERT çocukken hayaletlere inanmıştır ama fizik kariyeri ilerledikçe paranormal olaylara olan merakının ayak bağı olduğunu ve kendisinin inandırıcılığını zedelediğini fark etmiştir. O eski hayatı ardında bırakmaya ve güvenilir bir bilim insanı olarak yeni bir kariyer yapmaya kararlıdır… ta ki geçmişi onun peşine düşene dek.
Rolü Kristen Wiig üstlendi. “Erin hayaletlere inanarak büyümüş; hatta çocukken bir hayalet örmüş ve ona Abby dışında kimse inanmamış. Bu olay onu çok korkutmuş. Tuhaf bir kız olarak görülmediği bir hayat istediği için paranormal dünyayı geride bırakıp akademi dünyasına geçmiş ve Columbia Üniversitesi’nde profesör olmuş. Elbette, Abby’yi tekrar buluyor; Holtzmann ve Patty’yle tanışıyor. Sonuçta bu dört sıradışı tip birbirlerini buluyorlar. Bu tür hikayelere bayılıyorum” diyor Wiig.
McCarthy gibi, Wiig de filmde kendi dublörlüğünü yapma fırsatı bulmaktan keyif aldığını söylüyor: ”Daha önce yaptığım hiçbir şeye benzemiyordu. Dublörlük provalarına başlamak için sabırsızlanıyorduk.” Wiig Hayalet Avcıları’nın arasındaki uyumdan da çok mutlu olduğunu dile getiriyor: “Arkadaşlarınızla ve sevdiğiniz insanlarla çalışacağınız doğru bir proje bulabilmek her zaman harika bir deneyimdir. Melissa’yı çok uzun yıllardır tanıyorum. Bridesmaids’den önce yaklaşık on yıldır arkadaştık. Onunla çalışmak çok ama çok eğlenceli; sürekli gülüyoruz. Dolayısıyla yeniden bir arada olmak çok güzeldi. Leslie de her hareketiyle beni çok güldürüyor. Leslie ne zaman bir şey söylese kopuyordum. Çok komik bir karakter, onun her replikte neler yaptığını kelimelerle anlatamam; çok kendine has ve yaptıkları gerçekten içinden geliyor. Ve Kate; Kate bir tanedir. Onu çok ilginç buluyorum. Çok korkusuzdur, her sahnede risk alır. Beklenmeyeni yapar ve her zaman komiktir. Onu izlemeye bayılıyorum.”
JILLIAN HOLTZMANN her zaman biraz tuhaf biri olmuştur. Çemberin dışında düşünür, sosyal normları takip etmez. Bir şeyleri birleştirmeyi, icatlar yapmayı sever. Başkalarını yargılamaz ama gergin insanların damarına basmaktan hoşlanır, özellikle Erin’ın. “Saturday Night Live”ın öne çıkan yıldızı Kate McKinnon bu mühendis rolünü üstlendi. “Bir bilim insanını oynama fikrine bayıldım” diyor McKinnon ve ekliyor: “Romantizm etrafında dönmeyen bir kadın karakter canlandırmak, ki filmlerde bu nadiren oluyor, hoşuma gitti. Bu fırsat verildiği için mutluyum.”
McKinnon sözlerini şöyle sürdürüyor: “Holtzmann bir dahi. Ekibin tüm çalışmalarının teknik dehası, genellikle de en dahi deha. Görevlerini tamamlamalarına olanak tanıyan teçhizatı mükemmelleştirmekle görevli. Acayip bir yaratık. Tuhaf. Uçuk. Neşe dolu. O, benim. Evet, canlandırdığım karakterler arasında gerçek bana en yakın karakter bu, bilmem anlatabildim mi?“
“Kate aslında kafamda rol verdiğim ilk kişiydi” diyen Feig, şöyle devam ediyor: “Holtzmann’ın gerçekten kaçık, tuhaf bir yanı var; ve eğer Kate’i tanıyorsanız, onun çok tatlı ama en harika şekliyle kaçık ve tuhaf olduğunu bilirsiniz. Oyuncu seçmelerine şu soruyla başlarız: ‘Bu rolde kim parlar?’ Kate ‘Saturday Night Live’da parladı fakat henüz bir filmde parlamadı. Onun çok karizmatik bir yönü var; o bir sinema yıldızı. Rol onun kendini çok iyi gösterebileceği bir roldü dolayısıyla gerçekten kolay bir karardı.”
“Holtzmann her anlamda bir bilim insanı, her şeyin nasıl işlediği onu ilgilendiriyor” diyor Feig ve ekliyor: “Holtzmann hayaletlere tutku duyuyor mu tam bilmiyorum ama hayaletlerle bilimsel bir şekilde nasıl etkileşim kurulabileceğini, onların nasıl yakalanabileceğini, onlarla etkileşmek için becerilerini nasıl kullanabileceğini bulma konusunda tutkulu. Aygıtlara meraklı ve aygıtını bir kez mükemmelleştirdi mi –proton paketleri, senkrotronlar, vs.– gerçekten çıldırmaya başlıyor. Ben de makinelere çok meraklıyımdır, dolayısıyla bu kadar çok yeni silah icat etmek ve filmde bunu Kate’e yaptırmak gerçekten eğlenceliydi.”
PATTY TOLAN doğma büyüme New Yorkludur. Okumayı her zaman sevmiştir, özellikle kurgu olmayan kitapları ve New York şehrinin tarihi hakkında eserleri –ve, paranormal gibi, yeni şeyler keşfetmeyi. Bu yüzden, gerçekten de amatör bir New York tarihçisi olduğu ve diğer üçü kadar bilgili olduğu söylenebilir. İş sırasında bir hayalet gördükten sonra, kimi araması gerektiğini hemen bilir ve uzmanlığını sunmak için ekibe katılır.
Rolü, son iki sezonda öne çıkan bir diğer “Saturday Night Live” yıldızı Leslie Jones üstlendi. “Bir şeyin olduğunu görene dek inanmamayı bilecek kadar uzun süredir bu sektördeyim” diyor Jones gülerek ve ekliyor: “Dolayısıyla GHOSTBUSTERS: Hayalet Avcıları’nı yapacaklarını duyduğumda, ‘Bu gerçekten olmayacak’ dedim. Sonra Paul’un beni filmde isteyebileceğini duyduğumda, ‘Bu gerçekten olmayacak; rolü Queen Latifah’ya verir’ dedim. Ve ardından, Paul’un benimle buluşmak istediğine dair bir telefon aldım; ve onunla ‘Saturday Night Live’ kadrosuna alındığımın açıklandığı gün buluştum. Hatta oturmuş Paul’la konuşurken bile tek düşünebildiğim şuydu: ‘Benim gerçekte kim olduğumu görecek ve bana bu filmde rol vermeyecek.’ Ama, ‘Benim istediğim şey bu. Seni istiyorum’ dedi. Hâlâ rüya gibi. Santa Clarita’daki evimde tüm bunlar olmadan önceki bir zamanda uyanacakmışım ve ‘Gerçekten de rüyaymış’ diyecekmişim gibi geliyor.”
Jones, canlandırdığı karakter için şunları söylüyor: “Gerçekçi bir şey yaratmayı çok istiyordum. Bu durumun içine düşen ama bilim insanı olmayan biri olmam gerekiyorduysa, o halde izleyicinin gözleri olmalıydım. Ben sıradan bir insan olarak seyirciyi durumun içine sokuyorum ve beraberce gözlem yapıyoruz. Diğerleri ekroplazma, akımlar, hayaletler ve portallerden konuşurlarken, birisinin ‘Portal de ne? Nereye açılıyor? Neden?’ gibi soruları sorması gerekiyor. Dolayısıyla, Patty hikayeye normallik getiriyor. Ayrıca, çok kitap okuyan biri, New York hakkında her şeyi biliyor, bilgileri sünger gibi emiyor ve her şeye karşı açık fikirli. Benim için de Paul için de Patty’nin seyircinin söyleyeceği şeyi söyleyen kişi olması önemliydi.”
McCarthy gibi, Jones da kendi dublörlüğünü yapma fırsatı buldu. “Çok eğlenceliydi” diyor aktris ve ekliyor: “Gerçekten harika olan şey, sahneyi benden önce Paul’un yapmasıydı –yapmaya kesinlikle istekliydik ama minderlere atlama konusunda azıcık gergindim. Paul bana, ‘Yapmak istemediğin bir şeyi yapmana izin vermeyeceğim’ dedi ve birden bire, üzerindeki takım elbiseyle mindere atlayıverdi. Kendime, ‘Eğer bu adam bunu takım elbiseyle yapabiliyorsa, ben de yapabilirim’ dedim. Ve gerçekten eğlenceliydi! İkinci kayıtta başardım ama yine de birkaç kez daha yapmak istedim. Seyirci kalabalığı çılgındı –tüm o süre boyunca enerjiktiler ve ‘Hayalet Avcıları, Hayalet Avcıları’ diye tezahürat yapıyorlardı. O an şöyle düşündüm: ‘Bu oluyor, sahiden.’”
Elbette, Hayaley Avcıları kendi işlerini kurduklarında, ön cephede biraz yardıma ihtiyaç duyarlar. Çekici, biraz yarım akıllı bir resepsiyonistten daha iyi yardım mı olur? KEVIN biraz kıt akıllı olabilir ama iyi mizaçlı ve tatlıdır; ve iş o noktaya geldiğinde, o da yürekten bir Hayalet Avcısı, kendine yuva bulmuş bir diğer uyumsuzdur.
Rol için, Feig, Chris Hemsworth’ün komedi yeteneklerine başvurdu. Rol arkadaşları her ne kadar komedi profesyonelleri olsa da, Chris’in komedi becerilerinden etkilendiler. “Birlikte çalıştığım en iyi doğaçlamacılardan biri” diyor Melissa McCarthy ve ekliyor: “Bu beni çok etkiledi. Mülakat sahnesinde on sekiz dakikalık kayıtlar alıyorduk ve bir kez bile afallamadı. Karakterine son derece uygun inanılmaz tuhaf şeyler söylüyordu; Kristen’le kahkahalarımızı durdurabilmek için dört dakikalık molalar vermemiz gerekiyordu. Hatta bir keresinde şarkı söylemeye başladı ve onu durdurmam gerekti… sanırım kendisi biyonik bir insan.”
Hemsworth ise canlandırdığı karakter için şunları söylüyor: “Kevin aptal, koca bir yavru köpek gibi. Coşku ve hırs dolu ama son derece saf ve dünyaya başkalarından çok ama çok farklı bir pencereden bakıyor. Böylesine aymaz birini oynamak çok eğlenceliydi.”
Feig ise, “Kevin’i yakışıklılığı sayesinde yırtan, en sevimli türünden şapşal biri yaptık ama yine de grubun hevesli bir üyesi” diyor ve ekliyor: “Bazı şeyleri anlaması biraz zaman alıyor – Kevin biraz kıt akıllı– ama anladığında da tam anlıyor. Chris onu üç boyutlu ve çok komik bir karaktere dönüştürdü.”
Peki Kevin tam olarak ne kadar şapşal? Gözlüklerine bir bakın. “Baştan itibaren gözlük takmak istedim, Paul da bunu kabul etti. Fakat sorun şuydu ki lensler ışıkları yansıtıyordu, bu yüzden lensleri çıkardık –sanki kimse fark etmeyecekmiş gibi. Ve sonra, bir ara gözlerimi kaşımaya başladım. Melissa gülmeye başladı ve, ‘Bunu tekrar yapmalısın ve ben de gülmemeye çalışacağım’ dedi. Bu konuda düşündükçe, mükemmel olduğuna karar verdik –lensler kirlenip duruyordu, bu yüzden onları çıkardı. Bu harika ve pratik bir çözümdü, tabi ancak dünyaya herkesten başka bir pencereden bakıyorsanız. Oldukça eşsiz biri” diyor aktör.
AKSESUARLAR, ARAÇ GEREÇLER VE TAŞITLAR
İlk GHOSTBUSTERS: Hayalet Avcıları filminin cazibelerinden biri düşük teknoloji ile yüksek teknolojiyi –birinin atölyesinde yaratılmış gibi görünen üstün teknolojiyi– birleştirmesiydi. Dolayısıyla, yapım tasarımcısı Jefferson Sage araç gereçlerin, silahların, taşıtların ve aksesuarların görünümüne yaklaşımı belirlemek ve benzer bir estetik yakalamak için Paul Feig’le birlikte çalıştı: Görünümlerde bir güncelleme kesinlikle olduysa da, aksesuarlar ev yapımı hissini koruyorlar –sanki Holtzmann bunları gerçekten kendi başına bir araya getirmiş gibi. “İlk filmdekinden olabildiğince farklı ekstra teknoloji kullanarak filmi bugüne taşımak ama garajda yapılmış ruhunu da korumak istedik –her şey elektronik mağazaları ve üniversitelerin çöplüklerinden kurtarılmış parçalardan oluşuyormuş gibi görünüyor” diyor Feig ve ekliyor: “Filmi izleyenlerin, ‘Zekiceymiş, bunu ben de yapabilirdim’ demesini istedik.”
Sage ise şunları söylüyor: “Önerme bu silahların onların atölyesinde yapıldığı şeklinde. Holtzmann çok parlak bir mühendis ama tasarımcı değil. Bir silahın nasıl işlediğini belirliyor ve onu bir tür kaplamanın içine koyuyor; bu silahlar dikkatle tasarlanmış bir şeyden çok teknolojiden yararlanma esasına dayalı. Çıkış noktamız buydu; Holtzmann’ın kafasının içine girmemiz gerekti. Onun gibi düşünmemiz gerekti.”
Tasarımcılar Holtzmann’ın çılgın beyninin derinliklerine daldıkça onun amaçlarına uygun olabilecek bulunmuş nesnelere ve diğer malzemelere odaklandılar. “Holtzmann sokakta eski borular gördüğünde aklına silah namlusu gelen bir tip” diyor Sage ve ekliyor: Silahlara bakıyor ve şöyle düşünüyorsunuz: ‘Bu bir teneke kutuya benziyor ama ona bir şey yapmışlar.’ Amaç bilindik şeyleri Holtzmann’ın o nesne için planladığı yeni bir amaçla bütünleştirmekti.”
Yeni filmde ev yapımı niteliği sürdürmenin bir diğer yolu da yaratımlarda bir evrim ve iyileştirme göstermekti diyor McKinnon: “Proton paketinin evrimi başlı başına bir alt konu. Başlangıçta, bir prototip var. Bu prototip daha sonra birinci sınıf bir proton makinesine dönüşüyor. Holtzmann’ın çabalarının ve zekasının bir sonucu olarak teknolojide yaşanana değişimleri gerçekten görebilirsiniz. Başlangıçta, hayaletlerini bulmak için metroya indiklerinde, Holtzmann kocaman bir alışveriş arabası itiyor; ayrıca, Erin’a elektrikli bir köpek tasması takması gerekmiş ki silahı kullanabilsin –gerçekten de bu, ilk proton paketi. Sonra, zaman içinde, Holtzmann her şeyi nasıl kaplaması ve daha kompakt hale getirmesi gerektiğini çözüyor. Proton paketleri yine de çok ufak tefek değiller. Hafif de değiller. Kullanışlı değiller. Ama portatifler.”
“Paul teknolojiyi nasıl yansıttığımızla ilgilendi” diyor Sage ve ekliyor: “Elbette bir kurgu filmi bu ama Paul gerçekçilik hissi vermek, sahiden olabilecekmiş duygusu yaratmak istedi. Kurgu ürünü bu aygıtların ardında yatan gerçek bilim konusunda bizi bilgilendirmeleri için MIT’den birkaç fizikçiye ulaşmayı başardık; bu harikaydı, bize çok yardımcı oldular. Hayalet Avcılarının kullandığı her şeyi dayandırabileceğimiz, gerçek hayattan pek çok fikir verdiler.” Sage bu konuda şaka yapmıyor: Gerçek hayatta parçacık fizikçisi olan, doktora sahibi MIT fizikçisi James Maxwell evrenin oluşumuna ilişkin daha büyük çaplı soruları bir süreliğine kenara bırakıp, filme teknik danışmanlık yapmayı kabul etti ve aksesuarlara gerçekçi bir görünüm kazandırılmasına yardım etti.
Bir GHOSTBUSTERS: Hayalet Avcıları filmi Ecto-1’siz olmazdı. Bu yüzden, doğal olarak, Hayalet Avcılarının taşıtı da filmde kendine yer buldu. Ancak, nasıl ki orijinal filmin silahları modernleştirildiyse, araçları da aynı şekilde modernleştirildi. Orijinal 1984 filmi teknolojik bakımdan yenilenmiş bir Cadillac ambulans kullandı; yeni film içinse, yapımcılar benzer bir şekilde güncellenmiş bir araba seçtiler. “1981-83 model bir Cadillac cenaze arabası bulduk” diyen Feig, şöyle devam ediyor: “Orijinal Ecto-1’in eğlencesini korumak ama aynı zamanda kendimize özgü de kılmak istedik. Görünümüne bayıldım –zarif hatlara sahip ama aynı zamanda kocaman. Ayrıca, bir cenaze arabası ölümsüzlere karşı mücadele verilirken uygun göründü. Arabaya karar kılındıktan sonra, Jefferson Sage ve ekibi onu gerçekten havalı bir hâle soktular –Ecto-1’in kırmızı bir tepesi olması hoşuma gitti. Hikaye şu ki araba Patty’nin amcasından geliyor. Amcanın insanların hayattan tarz sahibi bir şekilde gitmelerini istediğine karar verdik, bu yüzden tepesini kırmızı yaptık. Görünüşü çok hoşuma gitti.”
Sage ise şunları ekliyor: “Düşüncemiz Ecto-1’in Holtzmann’ın mobil laboratuvarı olmasıydı. Bir tasarım illüstratörü arabanın ve nasıl görünebileceğinin çeşitli taslaklarını değerlendirdi –çok uçuk bir modelden (uydu antenli, vs.) daha sınırlı imkanları olan versiyonlar inceledi. Nihayetinde, aracın fazla sofistike görünmesini istemediklerine karar verdi çünkü, yine, bunu Holtzmann tarafından yapılmış izlenimi vermesi öngörüldü.”
Fakat Sage aracın sadece dışını tasarlamakla kalmadı. “Ecto’nun içini de orada burada ya da asılı duran parçalarlar ve araç gereçle donattık” diyor Sage ve ekliyor: “Silahları asmak için parçalar dahil ettik. Ayrıca, proton paketleri için kayan raflar kullandık.” Bu, orijinal filme bir göndermeydi, o filmde de proton paketleri ambulansın sedyesinin altındaki kayan bir rafta tutuluyordu.
Bir kez daha, James Maxwell uzmanlığını konuşturdu ve Holtzmann’ın paranormal yaratıklarla savaş alanına getirmeyi tercih ederken bilmesi gereken gerçek hayat bilimini devreye soktu.
Sanat yönetmeni asistanlarından biri haftalar boyu yalnızca arabayla ilgilenmekle görevlendirildi; aracı Ecto-1’e dönüştürmek için bir dizi makine görünümlü araç gereci, kabloları, tüpleri, tankları, bir sireni, antenleri, bataryaları ve daha fazlasını tavana monte etti.
GHOSTBUSTERS: Hayalet Avcıları filmde yeni bir araç da sunuyor: Kevin’ın motosikleti Ecto-2. Holtzmann’ın tasarımcıları evde yapılmış hissi uyandırsalar da, doktorası olan eğitimli bir fizikçinin elinden çıkmalar. Öte yandan, Kevin’ın ev yapımı motoru onun eşsiz düşünce biçimini de ortaya koyuyor. (Ve Kevin, Holtzmann’ın bilimsel eğitimi ya da uzmanlığına sahip olmadığı için, yapımcılar gerçek hayatta fizikçi olan Maxwell’in motorun tasarımına katkıda bulunmamasını seçtiler.)
HAYALETLER VE GÖRSEL EFEKTLER
Hayaletleri kendi dünyamıza getirmek için, Paul Feig görsel efektleri yaratmaları için BYG sanatçılarına başvurması gerekeceğini biliyordu. Her ne kadar yaratmak istediği şey hayaletler olsa da, yaptığı filmin estetiğine uygun olarak bunları gerçekçi bir şekilde yaratmak istedi. “BYG efektleri barındıran pek çok film tamamen bilgisayarda yaratılıyor, oyuncular ucunda tenis topu bulunan sopayla karşılıklı oynuyorlar” diyen Feig, şöyle devam ediyor: “Ben bunu istemedim –ben oyuncularla etkileşim istedim. Hayaletlerimin insan gibi görünmesini istedim –özellikle de bu bir komedi filmi olduğu için.” Feig, ayrıca, 1984 filminin görünümünden de etkilendi; o filmde hayaletlerin hepsi eski usul kamera hileleriyle ve teknikleriyle görüntülenmişti. Film her ne kadar çağdaş görsel efektler kullanacak olsa da, Feig eski usul görünüme haran olduğu için bunu taklit etmeye çalıştı.
Görsel efektler amiri Peter G. Travers filmin eski ile yeni ekol tekniklerinin birleşimini temsil ettiğini ama bunun sıradışı olmadığını söylüyor: Bir sahnenin çekiliş biçimine ilişkin eski ekol teknikler değişmedi. Fark, bir sahnenin çekiminden sonra sinemacıların sahneyi güçlendirmek için sahip oldukları seçeneklerin sayısında. Artık gidebildiğimiz yerler, yapabildiklerimiz, güçlendirebildiklerimiz ya da yerine koyabildiklerimiz kat kat arttı.” Olabildiğince çok şeyi kamerayla yakalamak da Travers için son derece önemliydi çünkü görsel efektlerin Feig’in yönetin tarzıyla uyuşmasının yolu buydu. “Paul çok cazip ve maddi anlamda çok başarılı komediler yapma konusunda inanılmaz yetenekli. Bunu yapmanın yolu da onu, görüntü yönetmeni Robert Yeoman’ı ve oyuncuları çoklu, bazen de uzun kayıtlar alma konusunda serbest bırakmaktı. Mizah sürekli olarak, hatta bazen post prodüksiyon sırasında bile gelişiyor. Öte yandan, görsel efektler ise çok hazırlık yönelimli. Dolayısıyla soruşuydu: Görsel efektleri Feig’ın yönetin tarzına nasıl uyarlayacaktık?” diyen Travers, şöyle devam ediyor: “En büyük zorluk buydu. Biz çoklu geçişler yapamazdık –Paul, görüntü yönetmeni ve yapım tasarımcısının ne istedikleri belirlemelerine izin vermeliydik. Filmde 10. Ya da 15. Kayıt kullanılabilir ama biz her kayıtta hazırlıklı olmak zorundaydık.”
Travers’a göre, görsel efektler departmanının yapımcılara yaratıcı şekilde komedi bulma araçlarını sunmasının en iyi örneği proton ışınlarıydı: “Proton ateşleyicilerin uçlarına LED ışık kapsülleri koyduk. Bu, interaktif ışık sağladı. Kızlar silahları ateşleyebiliyorlardı ve silah kapsüllerinden ışık çıkıyordu. Ne zaman ateş edeceklerini kontrol edebiliyorlardı, hedefin olduğu yeri gösteren açık kırmızı renkte ışık vardı. Paul diyaloğu ya da kamera açısını değiştirse de, her şey hâlâ tıkır tıkır işliyordu.”
Hayaletlerin kendisine gelince, ilk adım Jefferson Sage’in sanat departmanının varlıkların görüntülerini tasarlamasıydı. Bu tamamlandıktan sonra, Travers’in yönetiminde, ağırlıklı olarak Moving Picture Company, Sony Pictures Imageworks, Iloura ve ZeroVFX görsel efekt sanatçıları olmak üzere hayaletlere kişisel dokunuşlarını getirdiler.
“Paul’a ilk sorum şuydu: ‘Hayaletler parlıyor mu?’” diyen Travers, şöyle devam ediyor: “Eğer parlıyorlarsa –ki parlıyorlarmış–, bunu nasıl başaracağımızın yollarını aramalıydık.” Hayaletlerin parlamasının bu kadar önemli olmasının tek bir nedeni vardı: Işık. BYG animasyonu yapmanın en zorlu yanlarından biri sanki her zaman ışık varmış gibi göstermektir; ve çekimleri gerçek ışıkla ışıklandırmak özellikle zordur. Hayaletlerin yalnızca sahnenin ortamına uygun şekilde ışıklandırılması değil, aynı zamanda yaydıkları parıltının da çevrelerindeki dünyada aksetmesi gerekiyordu. “BYG’nün sette alınan kayıtla organik bir ilişkisinin olması gerekiyor” diyor Travers ve ekliyor: “Yani hayaletler parlayacaksa, interaktif ışıklandırma bakış açısından sahneye aitmiş gibi görünmeleri gerekiyordu.”
Yapımcılar zihinlerde bu efektle istediklerini elde etmenin bir yolunu buldular: “Gerçek oyuncuları alıp, onları ışıklandırma efektleri ve LED’lerle ışıklandırdık ki performansları yakalayabilelim” diyen Feig, şöyle devam ediyor: “Daha sonra, bunları hayaletvari gösterebilmek ve efektler eklemek için doğaüstü dünyaya aktardık. Fakat özlerinde insan niteliği ve insan performansı var.” Bunu başarabilmek için, görsel efektler ekibi Jeffrey Kurland’ın yönetimindeki kostüm departmanı ile yakın bir çalışma içine girdi. “Önce kostümleri tasarladık; ardından oyuncuların kostümlerin altına giydiği ve parıltının kıyafetlerden dışarı yansımasını sağlayan hafif kıyafetler hazırladık” diyor Kurland ve ekliyor: “Kostümlerin kumaşlarının özel olarak üretilmesi gerekti çünkü parıltıyı dışarı sızdıracak kadar ince olmaları ama aynı zamanda gerçek kumaş gibi görünmeleri gerekiyordu. Yalnızca bir dönem etkisinin tasarımını yapmakla kalmayıp onu bir de ışıklandırmak, tasarım açısından ilginç bir meydan okumaydı. Görsel efektler ekibiyle omuz omuza çalışmak harikaydı; filmdeki diğer departmanlarla işbirliği yapmak çok güzel bir deneyimdi. Ekip çalışması olmadan GHOSTBUSTERS: Hayalet Avcıları’nı yapamazdınız.”
Bunun güzel örneklerinden biri, Hayalet Avcılarımızın karşılaştığı ilk hayalet olan Gertrude’du. Travers bu konuda şunları söylüyor: “Bess Rous rolü üstlendi; Jeffrey Kurland onun kıyafetini tasarladı; ve sonra da kostüm departmanı LED ışıkları kostümün içine dikti. Çekim yaparken, platformda yukarı aşağı hareket eden Bess’in kostümünün içine, doğaüstü bir etki yaratmak için, vantilatörler koyduk ki rüzgarda uçuşuyormuş gibi görünsün. Bunun ardından bilgisayarda bu görüntüyü hayalete dönüştürdük. Bu etkiyi oluşturmak için Iloura’daki ekibi Glenn Melenhorst yönetti.”
“Gertrude’un elbisesini hazırlamakla kalmayıp, altındaki çemberli etek ve korsenin tamamı ışıklandırıldı; gerçek kostümden sızıp parıltı etkisi yaratan bir kıyafet yaratmış olduk” diyor Kurland. Eski ekol efekt tekniklerini ve yeni ekol BYG animasyonunu birleştirerek, film her iki ekolün de en iyisini elde etti. “Çekim yaptığımız sırada, Bess çerçevede olduğu için, Hayalet Avcıları nereye bakacaklarını, Gertrude’un yüzünün nerede olduğunu biliyorlardı; Gertrude tepkilerini yansıtıyordu, Hayalet Avcıları tepkilerini yansıtıyordu… her şey yolunda gitti. Bunun bir diğer güzel örneği metro tüneli sahnesiydi. David Gruber Allen’ın canlandırdığı setteki hayalet LED’le ışıklandırıldı ve karanlık tüneldeki yegane ışık kaynağı oldu. Daha sonra, Bostan’daki ZeroFX hayaleti dijital formda devraldı; hatta bazı durumlarda performansın tamamını devralıp setlerimizi genişletti ve tamamen dijital bir metro treni yarattı.” Yine, Kurland’ın ekibi yardım eli uzattı. “Çizgili hapishane üniformalarında kullanılan kumaş çok ama çok incelene kadar taşlandı ki içinden ışığın sızması mümkün olsun” diyor Kurland. Slimer’sız GHOSTBUSTERS: Hayalet Avcıları olmazdı; gerçekten de ilk filmin hayranlarının favori hayaleti filmde yer alıyor. Her ne kadar bu filmde Slimer tamamen BYG yaratımı olsa da (Daniel Kramer’ın yönetiminde Sony Pictures Imageworks’te yaratıldı), karakterin çıkış noktası, tıpkı 1984 filminde olduğu gibi, bir Slimer kuklasıydı. “BYG karakterler o zamandan beri çok yol kat etti. Kukla BYG’de gidebildiğimiz kadar ileri düzeyde duygusal tepkiler veremiyordu. Ancak, sette bir temsil olması açısından çok faydalıydı; eğer tamamen dijital bir Slimer kullanmaya karar vermiş olsaydık, sette bu hayaletin temsili olmayacağı için, filmde şimdi olduğu kadar iyi görünmeyecekti” diyor Kramer.
Hayalet Avcılarına gelen ilk çağrı, bir rock konserinde uçan bir hayaleti avlamaları içindi. Travers bu konuda şunları açıklıyor: “Aslında LED’le ışıklandırılmış bir İHA kullandık ve daha sonra bilgisayarda bunu rock konserindeki hayaletin yerine koyduk. Yine, tüm ekip için nereye bakacakları çok netti. Hayalet bir duvara yaklaştığında, LED’lerden dolayı harikulade bir yeşil ışıltı alıyorduk. Parıldayan hayaletimiz, tavana çok yakın uçtuğunda bile, o ortama aitmiş gibi görünüyordu. Bu çalışma da Avustralya’daki Iloura tarafından gerçekleştirildi.”
Travers’ın bir diğer favorisi de resmigeçit balonu hayaletlerdi: “1920’deki Macy resmigeçidinden kalma bu balonlar –devasaydılar– parlıyorlardı ki bu çok sıradışıydı. Zamanlamayı doğru yapmak için gerçek aydınlatma balonlarını sette dolaştırdık. Yansımaların pencerelerde ne şekilde olacağı, çevrelerindeki her şeyin ışığa nasıl tepki vereceği gibi şeyleri çok net bir şekilde anladık. Filmde gerçek-aksiyon balonlarını asla görmüyorsunuz ama referansımız açısından bunlar mutlaka gerekliydi.” Imageworks daha sonra tamamen dijital balonlar yarattı ve bunları yarı kontrollü yarı rüzgarda savruluyor görünümü verecek simülasyonlarla tamamladı. Balonların hesaplı şekilde patlatılışı muazzamdı.
Nihayetinde, filmin finalinde, New York’un üzerine 1000’den fazla hayalet iniyor. Bu finalin tamamı, David Seager’ın yönetiminde, Moving Picture Company tarafından gerçekleştirildi. “Film işte bu noktada çok büyüyor. MPC ayrıntılara çok emek verdi” diyen Travers, ekibiyle birlikte filmde 20 temek hayaletin tasarımına imza attı. Bunların pek çoğu çeşitlendirilebiliyor, diğerleriyle birleştirilerek ya da eşleştirilerek sayısız olasılık sunuyordu.