Warner Bros. Pictures ve Legendary Pictures, yarattıkları sinematik Canavar Evreninin parçası olan Godzilla ve Kong: Skull Island / Kong: Kafatası Adası’nın küresel başarısının ardından, bu kez Godzilla’yı popüler kültür tarihinin en bilinen bazı canavarlarıyla karşı karşıya getiren destansı aksiyon macera Godzilla II: Canavarlar Kralı / Godzilla: King of the Monsters’a imza attılar.
Michael Dougherty’nin yönettiği filmin başrollerini Vera Farmiga, Ken Watanabe ve Sally Hawkins paylaşıyor. Watanabe ve Hawkins Godzilla’da daha önce canlandıkları rolleri bir kez daha üstleniyorlar. Filmde yer alan diğer oyuncular ise şöyle: Kyle Chandler, sinemaya bu filmle adım atan Millie Bobby Brown, Bradley Whitford, Thomas Middleditch, Charles Dance, O’Shea Jackson Jr., Aisha Hinds ve Zhang Ziyi.
Yeni hikayede kripto-zooloji kuruluşu Monarch’ın üyeleri ortaya kahramansı bir çaba koyacaktır çünkü aralarında güçlü Godzilla’nın da bulunduğu kudretli canavarlar Mothra, Rodan ve Godzilla’nın baş düşmanı Üç Başlı Kral Ghidorah birbirleriyle mücadeleye girişirler. Antik çağlara ait ve sadece birer mit oldukları sanılan bu süper türlerin hepsi hayata döner dönmez bir üstünlük savaşına girerek insanoğlunun varlığını tehlikeye sokarlar.
CANAVARLARIN YOLU
“Burası Godzilla’nın dünyası… Biz sadece orada yaşıyoruz.” -Kıdemli Subay Barnes
“Godzilla: Canavarlar Kralı”nın yönetmen koltuğuna oturan ve bu canavarın uzun süredir hayranı olan Dougherty şunları söylüyor: “Godzilla her zaman mitsel bir amaç hissiyatı vermiştir. Godzilla filmleri büyük çaplıdır, eğlencelidir ama tüm bu canavar keşmekeşi ve kıyamet çapında yıkımların altında alegoriler yatar. Japonlar ilk başta karakteri böyle yaratmış ve portrelemişler. Bence Godzilla’nın zamana bu kadar direnebilmesinin sebeplerinden biri bu”.
1954 yılında dünyayı sarsarak uyanışından, 2014’te destansı bir şekilde yeniden doğuşuna kadar, Godzilla daima bir canavardan fazlasıydı. Bir yok edici, bir kurtarıcı, bir ikon, bir kral olarak evrildi ve onlarca yıl süren toplumsal, siyasi ve çevresel değişim sürecinde kendini yeniden yaratarak yürüyen bir doğal afetten, doğanın son ve yalnız samurayına dönüştü. “Bunlar eğlencelik filmler olmakla birlikte, metaforlarla dolular” diyor yönetmen ve ekliyor: “Her ne kadar yıllar içinde temalar değişse de, hepsi sizi aynı konuda uyarıyorlar: Doğayı fazla zorlarsanız, o da size aynı şekilde karşılık verir”.
Yapımcı Mary Parent ise şunu dile getiriyor: “Bu film sizi sahiden de bu canavarların yoluna çıkarıyor. Kafanızı kaldırıp onların perdeyi doldurduğunu gördüğünüzde, sinema salonunu sarsan kükremelerini duyduğunuzda, bu canavarların varlığını çok somut ve güçlü bir şekilde hissedeceksiniz. Bu, olabildiğince büyük bir ekranda izlenmesi gereken bir film”.
Filmin oyuncularından Kyle Chandler da benzer bir görüş bildiriyor: “Bence bu film o eski, büyük eğlenceliklerden. Mike 150 metre boyunda canavarların ezip geçtiği bir dünyanın nefes kesici görüntüleri ile onların ayaklarının dibindeki insanlara neler olduğunu umursadığınız bir hikayeyi bir araya getirdi. Bu bileşimi izlemek için heyecanlanıyorum. Benim filmle ilgili büyük beklentim sinema seyircisinin bu uçsuz bucaksız dünyaya bakıp gerçekten var olabileceğine inanması”.
Chandler’ın rol arkadaşı Vera Farmiga ise, “Bu film eski çağlardan kalma çılgın, süper türleri içeren hakiki bir cümbüş” diyor ve ekliyor: “Ama günümüze de hitap eden bir hikaye anlatmak da çok önemli; ve bence hikayemiz bunu başarıyor. Godzilla’nın hâlâ güçlü bir simge olmasının nedeni bu. Gerçek olan şeylere ışık tutuyor. Bize insan olduğumuzu fazlasıyla hissettiren, atomik üfleyişe sahip, 800 megatonluk bir canavarın sevilmeyecek nesi var?”
İkinci Dünya Savaşı sonrasında, Japon Toho şirketi yeni tür bir canavar yaratmak için Japon sinema efsanelerinden oluşan bir takım kurdu. Lateks ve bambudan bir canavar kostümü, Tokyo’nun titizlikle hazırlanan 1/25 ölçekli maketi ve usta sinemacılıkla hayat bulan Godzilla beyazperdeye İshirō Honda’nın türü belirleyen başyapıtı “Gojira” ile merhaba dedi. O zamandan beri küresel kültürel hayal gücünü besleyen ve yansıtan bu canavar, sinemaya aktarılmış en büyük, en kalıcı ve en özgün yaratımlardan biri olarak kendine yer edindi.
Godzilla’nın küresel ayak izleri, Toho’ya kaiju eiga türünü başlatıp nesiller boyu sinemaseverleri büyüleyecek ve eğlendirecek bir dizi canavar filmiyle bir dev yaratıklar evreni oluşturmanın kapılarını açtı. Fakat Godzilla haricinde hiçbir canavar Japonya dışında beyazperdede hayat bulmadı.
Şimdiye kadar.
2014 yılında Gareth Edwards imzalı “Godzilla” ve üç yıl sonrasında Jordan Vogt-Roberts imzalı “Kong: Kafatası Adası” ile gişede büyük başarı kazanarak, sinemada yepyeni bir Canavar Evrenini başarıyla lanse etmiş olan yapımcılar yedek kulübesini zenginleştirme zamanının geldiğini fark ettiler. “Toho evreninin en sevilen yaratıklarından üçü Mothra, Rodan ve Kral Ghidorah. Dolayısıyla, ikinci ‘Godzilla’ filmimizin hazırlıklarını yaparken, serinin hayranlarının bu canavarları tüm görkemleriyle hayata geçmiş şekilde görmelerinin, üstelik bir de ilk iki filmde oluşturduğumuz son derece gerçekçi dünyada Godzilla’yla kapışmalarını izlemelerinin çok heyecan verici olacağını düşündük” diyor yapımcı Alex Garcia.
Garcia bunun göz korkutucu bir görev olduğunu da itiraf ediyor: “Bunlar dünyanın dört bir yanındaki hayranların kucakladığı, zamandan bağımsız, sevilen karakterler. Bu yüzden de, onları özgün bir hikayede, yeni bir yaklaşımla hayata geçirmek daima bir gözü karalık gerektiriyor”.
Yapımcılar istedikleri sonuca ulaşmak için, yönetmen koltuğunda hem çağdaş Canavar Evreninin lensini genişletecek vizyona, hem de bir Godzilla hayranının tutkusuna ve takdirine sahip birine ihtiyaç duyuyorlardı. Neyse ki uzaklarda aramaları gerekmedi.
Michael Dougherty kısa süre öncesinde Legendary ile bir film (karanlık Noel öyküsü “Krampus”) yapmıştı; ayrıca, Godzilla’ya duyduğu zaaf fark edilmeyecek türden değildi. “Michael’ın çocukken aldığı 45 santim uzunluğundaki Godzilla oyuncağı hâlâ duruyor” diyor Garcia gülerek.
Dougherty daha yürüme çağına yeni gelmişken, salonundaki televizyonda insanı hoplatan bir görüntü belirdi: Kükreyişiyle yürekleri sıkıştırıp, kulakları patlatan, önüne geleni ezip geçen, mavi alev üfleyen bir süper kahraman. “Daha önce gördüğüm dinozorlara hiç benzemeyen bir dinozordu” diye hatırlıyor Dougherty ve şunu belirtiyor: “Hatta bir dinozor bile değildi aslında; çağdaş dünyaya düşmüş çok eski çağlardan kalma bir yaratıktı. Godzilla’ya takıntılı hale geldim. Defterlerimde sayfa kenarlarına onu çiziyordum ve ilkokul İncil’imdeki resimlere onu ekleyerek rahibelerimizi fazlasıyla üzüyordum”.
Bunun sonrasında hiçbir şey aynı olmayacaktı; ne filmler, ne canavarlar, ne de Dougherty’nin kendisi. Yönetmen bunu şöyle açıklıyor: “Ben Columbus, Ohio’da büyüyen farklı ırklardan bir anne-babanın çocuğuydum. Bu yüzden de Japonların yaptığı dev canavarlarla ilgili bu inanılmaz filmleri keşfetmenin benim için anlamı çok büyüktü. Godzilla benim için tuhaf bir can simidi oldu çünkü hem çok güçlü kuvvetliydi hem de bilince ve bilgeliğe sahipti. Kısacası, Godzilla çok uzun süredir benim için çok iyi bir dost”.
Dougherty önce animatör sonra da sinemacı olmasına ilham kaynağı olarak da Godzilla’yı gösteriyor. “On yaşlarındayken ailem eve bir Betamax video kamera getirdi. Benim onunla tek yapmak istediğim bir Godzilla filmi çekmekti. Sonunda Godzilla Shogun Warrior oyuncağımın diğer aksiyon kahramanı oyuncaklarımı ezip geçtiği, yalın ama etkili, tek kamera çekimli bir film oldu. Ara sıra evcil kaplumbağam Tony de Godzilla’ya yardımcı oldu” diyor yönetmen gülümseyerek.
Godzilla, Dougherty’nin dinozorlara duyduğu çocukça sevgiye ek olarak, ejderha öykülerine hayatı boyunca duyduğu ilgiyi de yansıtıyordu. “Annem Vietnamlı ama bende İrlanda ve Macar kanı da var. Dolayısıyla, hem doğu hem batı kültürüne ait çeşitli ejderha mitlerini okuyarak büyüdüm” diyor yönetmen ve ekliyor: “Ve çocukluğumda Godzilla filmlerini izlerken, o hikayelerin adeta hayat bulduğunu görüyormuş gibi hissettim. Kauçuk kıyafetler içinde büyük ölçekli şehir maketlerini yok eden adamlar izliyormuş gibi hissetmedim. Çok eski çağlardan kalma, güçlü, mitsel varlıkların üstünlük mücadelesi verdiklerini, eskiden gelen hınçlarıyla savaştıklarını gördüm”.
Yönetmen ve uzun zamandır birlikte çalıştığı yazar ortağı Zach Shields için bu bağlantı daha geniş bir evrenin kapılarını açmanın kilidiydi. Bu, iki değil dört muazzam büyüklükteki yaratık arasındaki ölesiye mücadelenin gerçekleşeceği dünyayı içerecek büyüklükte bir evrendi. Senaryonun ortak yazarlığıyla birlikte yönetici yapımcılığını da üstlenen Shields, “Mike’a göre, bu bağlantı her zaman vardı” dedikten sonra şöyle devam ediyor: “Benim için yeni bir keşifti, Mike’ın ise DNA’larında vardı bu. Farklılıklarımız bu devasa efsaneyi kendi mitolojimize harmanlamakta bize avantaj sağladı. Ve sahiden inanılmaz olan şey, Godzilla’yı kurcaladıkça daha büyük hale gelmesiydi. Bu hikayeyi Eski Ahit çapında ateş, kül ve doğanın en üst noktaya ulaştığı bir hikaye olarak aktarmak istedik. Ve mitoloji de bize canavar hesaplaşmasının Kutsal Kase’si sayılabilecek bu savaş için yeterince geniş ve derin bir tuval sundu”.
Olasılıklarla dolu bir Canavar Evrenini irdeleme konusunda özgür bırakılan yazar ekibi, Godzilla’nın uzun zamandır başında bulunan isimleri bile şaşırtan bir vizyonla çıkageldiler. “Mike ve Zach’in Rodan, Mothra ve Ghidorah’yı bu dünyaya getirmek için buldukları yol öylesine organikti ki bu canavarlar sanki hep buradaydılar” diyor Garcia ve ekliyor: “Hikaye bizim bu filmleri uzun vadeli planlarımızda götürmek istediğimiz noktaya mükemmel uydu. Biz bu filmleri daha önce gördüklerimizden çok daha büyük ve çok daha küresel bir macera haline getirmek istiyoruz”.
Parent ise şunu ekliyor: “Godzilla: Canavarlar Kralı büyük, eğlenceli bir dev canavar filminden beklediğiniz her şeyi sunuyor: Zamandan bağımsız temalar, desteklediğiniz karakterler ve sinemaya aktarılmış en görkemli mücadelelerden bazıları… Hem dünyanın dört bir yanındaki hayranlar için Godzilla’yı vazgeçilmez kılan ana öğeleri onore etmek, hem de yeni kuşağa bu dişli Titanların gücünü, ihtişamını ve su katılmamış heyecanını yaşatacak, taze soluklu, yeni bir deneyim yaratmak istedik. Michael bunu başardı”.
Hayatı boyunca Godzilla hayranı olmuş aktör O’Shea Jackson, Jr. “Bu film bir hayranın elinden çıkmazsa olmazdı” diyor ve ekliyor “Godzilla Japonlar için o kadar büyük bir anlama sahip ki ona en üst düzeyde saygı duymalı ve hakkını vermeliyiz. Kendi Godzilla’mızı nihayet izlediğimde, ‘Evet, ona hakkını vermişiz’ dedim”.
Godzilla, Mothra, Rodan ve Ghidorah’yı beyazperdede yeniden hayata geçirme görevi yaratıcı isimlerden oluşan destansı bir ekibin bir araya gelmesini sağladı. Bu isimlerden pek çoğunun motivasyon kaynağı Godzilla’nın başlangıç noktası olan Toho’nun yaratımlarıydı. Böylece söz konusu yaratıcı ekip Canavar Evrenini derinleştirerek gizli hükümet birimi Monarch’ı gün ışığına çıkaracak bir yapıma hayat verdi.
“Bu dünyayı oturtmak ve derinleştirmek için elimizden geldiğince Gareth ile Jordan’ın Godzilla ve Kong: Kafatası Adası’nda yaptıklarının ayak izlerini takip ettik” diyen Shields, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Fakat bu eski çağ yaratıklarında ve Monarch’ta hep keşfedilecek daha çok şey var. Ve bizim için Monarch’ın gizli dünyasını irdelemek tam anlamıyla bir rüyanın gerçekleşmesiydi. Canavarların ya da Monarch’taki adlarıyla Titanların, 51. Bölge’sinin kilitli kapılarından girmek gibiydi. Yani saklanan böyle bir yeri kim bilmek istemez ki? Laboratuvarlarına girip bu operasyonlara ne kadar para akıtıldığını gördüğünüzde, dünya güçlerinin ve özel girişimlerin bu tehdidi ne ölçüde ciddiye aldığını anlıyorsunuz. Kurt kapıya dayanmış ve Monarch sadece ince bir savunma hattı. Ondan sonra sadece Godzilla var”.
“Yani Godzilla’yı bizim evcil hayvanımız yapmak istiyorsun.” -Senatör Williams
“Hayır, biz onun evcil hayvanı olacağız.” -Dr. İshiro Serizawa
Dougherty canavar kıyametine insansı bir görünüm kazandırmak için ünlü oyunculardan oluşan, kültürel çeşitliliğe sahip, uluslararası bir kadro oluşturdu. Kyle Chandler, Vera Farmiga ve Millie Bobby Brown’ın sırasıyla Mark, Emma ve Madison Russell rollerinde başını çektiği bu kadro, canavar sürüsüne karşı birlik olmuş bilim insanları, askerler ve sivillerden oluşan ekibi hayata geçirdiler. İlk filmde hayranların favorisi olarak yeniden aynı rolleri üstlenen isimler şöyle sıralanabilir: Dr. İshiro Serizawa rolünde Ken Watanabe; Dr. Vivienne Graham rolünde Sally Hawkins ve Amiral William Stenz rolünde David Strathairn. Oyuncu kadrosuna Monarch görevlileri olarak katılan isimler ise Dr. Rick Stanton ve Sam Coleman rollerinde Bradley Whitford ve Thomas Middleditch ile Dr. İlene Chen rolünde Ziyi Zhang.
Monarch’ın kendini işine adamış kumanda gücü G takımının başında Albay Diane Foster rolünde Aisha Hinds; Kıdemli Subay Barnes rolünde O’Shea Jackson, Jr.; Başçavuş Martinez rolünde Anthony Ramos; Üsteğmen Griffin rolünde Elizabeth Ludlow yer aldı. Charles Dance ise mahşere uzanan yarışı tırmandırma planları yapan paralı asker Alan Jonah rolünü üstlendi.
“Antarktika buzullarına gömülü, altın rengi, üç başlı, iki kuyruklu bir ejderha gördüğünüze inanabilmeniz için orada buna tanık olan insanların duygularına inanmalısınız. Oyuncu kadromuz bunu sağladı” diyen Dougherty, şöyle devam ediyor. “Herkes eşsiz, özel ve zekice bir şeyler katarak bizi son derece gerçekçi ve insani bir his yaşattıkları bu deneyime götürdüler. Onlar gerçekten muhteşem insanlar. Bu macerada onlarla ortak olmaktan dolayı kendimi olağanüstü şanslı hissediyorum”.
İlk kez bir sinema filminde rol alan “Stranger Things” fenomeni Millie Bobby Brown derin uca balıklama atladığının farkındaydı. Fiziksel olarak zorlayıcı ve ağır görsel efekt öğesi olan çok yoğun bir çekim temposu söz konusuydu. “Ama ben bu meydan okumayı kabul ettim ve buna bayıldım! Tüm bu deneyim çok heyecan vericiydi. Aksiyon sahneleri süper eğlenceliydi; hem izleme, hem de yapma anlamında. Boyut olarak bile her şey alıştığım yapımlardan çok daha büyüktü. Bu oyunculardan biriyle birlikte çalışabileceğimi hiç düşünmemiştim. Sırf bu filmde rol aldığım için onların koyu bir hayranı olmadığımı düşünmeyin, hâlâ sıkı bir hayranlarıyım” diyor aktris gülerek.
Kyle Chandler ve Vera Farmiga’nın Brown’ın ayrılmış ebeveynlerini canlandırdığı hikayede üç oyuncu, bir aile bağı geliştirmekte zorlanmadı. Chandler, “Birlikte harika zaman geçirdik” diyor ve ekliyor: “Herhangi bir filmde, sonuçlar önemlidir ama sizin yanınıza kalanlar süreç, insanlar ve dostluklardır. Filmde müthiş bir oyuncu kadromuz ve çekim ekibimiz vardı. Hep en iyisini bulmadığımız tek bir an olmadı, diye düşünüyorum”.
Farmiga ise şunu söylüyor: “Yakınlığa kendini kaptırmak ve bu karakterlerin sahip olduğu sevgiyi hissetmek çok kolaydı. Millie tek kelimeyle çok eğlenceliydi; sürekli olarak şarkı söylüyor, dans ediyor ve bana Fortnite dans figürlerini öğretiyordu”.
Brown da espriyle şunu belirtiyor: “Vera’ya dab yapmayı öğrettim; çok seksiydi. Kyle da müthişti. Friday Night Lights’ın her bölümünü izledim; yani yaklaşık yedi yaşımdan beri onun hayranıyım”.
“Tanık olduğumuz şey, çok eski ve unutulmuş süper türlerin geri dönüşü.” -Sam Colemen
O’Shea Jackson, Jr. da aynı ölçüde yıldız etkisi altındaydı ama bunun nedeni oyuncu kadrosunun yıldızları değildi. “Gerçekten de tam bir Godzilla manyağı olduğumu açıkça belli ettim” diye itiraf eden aktör, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Şehirleri Godzilla’nın yaptığı gibi dehşete boğan başka bir şey yok. O hem hükmediyor hem de yok ediyor ama bir yandan da kurtarıyor. Gerçek bir hayran olarak konuşacak olursam şunu söyleyebilirim: Godzilla onları daha yeni kurtarmamış gibi davranan insanlardan hep nefret etmişimdir… Bu benim insanları umursadığım ilk Godzilla filmi olacak”.
G Takımı üyelerini canlandıran bir diğer aktör Anthony Ramos için Godzilla etkisi kendini karakterin Kral’la yüz yüze geldiği gergin sahnede gösterdi. “Hepimiz ölesiye korkuyoruz ama sonra o gidiyor ve ‘Aman tanrım, ölmedik!’ diye rahat bir nefes alıyoruz. İşte tam o anda, bam! Geri dönüyor ve biz tekrar korkuyoruz. Sanki bizi bir böcek gibi ezebileceğini bilmemizi istiyor” diyor aktör gülerek ve ekliyor: “Adamım Godzilla”.
Fakat Godzilla en eski ve en tehlikeli düşmanıyla karşı karşıya gelmek üzeredir. Yıldırım çıkaran, altın rengi üç başını sallandıra sallandıra gezinen Ghidorah üçlü bir yıkım ve yok ediş tehdidi olarak Toho’nun en tehlikeli ve sevilen yaratımlarından biridir ve istediği kadar hainleşebilir. “Ghidorah üç başıyla dev bir kasırga ve gerçekten de dünyanın sonunu getiriyor” diyen Brown, şöyle devam ediyor: “Ve bu bir bakıma dehşet verici çünkü her bir başın ayrı bir karakteri ve kişiliği, farklı bir kükreyişi var. Ghidorah, bana göre aralarında en korkuncu”.
Yukarıdan ölüm yağdıran Rodan süpersonik hızı, magması ve tavrıyla öne çıkan bir yaratıktır. Ses bombaları ve kasırga gücünü kullanarak ardında yıkılmış binalar ve dümdüz olmuş şehirler bırakır. Ama her zaman bu kadar üstün olmamıştır. Dougherty bunu şöyle açıklıyor: “Eski filmlerde Rodan hep biraz ezik olmuştu. Godzilla hayranları onu iyi tanır ve severler. O bir bakıma yalnız bir kurt olduğu için ona karşı hep bir zaafım olmuştur. Bence Rodan diğer yaratıklardan daha çok kendi başının çaresine bakmak zorunda kalıyor; oysa Mothra kesinlikle insanoğlunun müttefiki”.
İlahi bir kıvılcıma ve büyülü bir başlangıç hikayesine sahip olan güve Kraliçe Mothra kanatlıdır, semavidir ve empati doludur. Mothra karakteri hem Brown hem de Farmiga’nın favorilerinden. Fakat Shields, onların bu konuda yalnız olmadığının altını çiziyor: “Bence Mothra herkesin kalbini kazanmayı başaracak. O hepimizin özlediği anne. O, hayatın kaynağı, Doğa Ana’nın nabzı”.
Konu favoriler olunca, birçok oyuncu, tıpkı yönetmenleri gibi, sıkı bir şekilde Godzilla’nın destekçisiydi. “Godzilla benim kahramanım. Yıllarca beni kolladı. Şimdi onun için birkaç yerim şişmiş ya da morarmış çok mu!” diye onaylıyor Jackson.
Kyle Chandler da aynı görüşte: “Eğer tek birini seçmem gerekiyorsa, ihtiyarın kendisini seçerim kesinlikle; Godzilla’yı, canavarların kralını!”
Canavarlar fiziksel olarak sette bulunmuyordu. Fakat yine de oyuncu kadrosu onların varlığını hissetti. Bunu sağlayan şey, Dougherty’nin oyunculara etraflarında her an ne olup bittiğini, zeminde nasıl bir görünüm ve his olacağını tam olarak yaşatabilmek için tasarladığı bir öğeler birleşimiydi.
Birinci öğe ayrıntılı bir ön-görsellemeydi (nihai sahnenin nasıl görüneceğin gösteren kabataslak bir animasyon). Yönetmen her kayıttan önce bunu izleterek oyuncuların neye tepki vereceklerini, neden kaçtıklarını ve canavarın ne kadar yakın olduğunu kafalarında oturtmalarını sağladı. İkinci öğe ise “kükreme makinesiydi”. Dougherty yaratıkların klasik kükreyişlerini, müzik temalarını ve çeşitli ses efektlerini dev kolonlardan sete veriyordu ki doğru anlarda oyuncular dev rol arkadaşlarının varlığını hissedebilsinler.
Özellikle Godzilla’nın benzersiz kükreyişi Ken Watanabe’nin kulaklarına müzik gibi geliyordu. “Godzilla kükrediğinde çok heyecanlanıyorum” diyor aktör ve ekliyor: “Çok güçlü, çığlığı andıran ve içinde hüzün de barındıran bir kükreyiş bu. Adeta insanlığı aptallıkları yüzünden azarlıyor”.
Üçüncü öğe ise birinci yönetmen asistanı Cliff Lanning’di. Kendisi Dougherty’nin oyunculardan istediği belirli şeyleri onlara aktarmanın eğlenceli bir yolunu buluyordu. Farmiga bu konuda, “O bizim anlatıcımızdı. Bizi sahnenin aksiyonlarına ve duygularına götürüyordu” diyor.
Brown ise şunu ekliyor: “Mesela Godzilla’nın ağzı olması gereken bir bant parçasına ya da tenis topuna bakarken Cliff bağırıyordu: ‘Pekala, Godzilla geliyor! Geri dönmelisin!’”
Chandler kendi tarzıyla Lanning’i taklit ediyor: “‘Pekala, sola eğil, sağa eğil. Ghidorah işte orada! Ghidorah kalkıyor. Godzilla onu tartıyor ve sen çok korkuyorsun!”
“Mavi ekran biraz zorluydu ama aynı zamanda eğlenceli ve gerçeküstüydü. Küçük bir çocuk olarak yatak odanızda canavarlarla çılgınca ve heyecanlı bir maceraya çıktığınızı hayal etmek gibiydi” diye ekliyor Thomas Middleditch.
“Neyse ki bizden yana.” -Dr. Rick Stanton
“Şimdilik…” -Dr. İlene Chen
Kamera önünde oyuncu ve yapımcıların hayata geçirmekte olduğu dev mücadeleyi gölgede bırakacak bir savaş zemini kamera arkasında oluşmaktaydı… Her ne kadar dünyanın sonunun gelmesi riski olmasa da.
Brown, “Eşek şakalarının sonunun gelmediği bir setti” diye itiraf ediyor ve ekliyor: “Michael yönettiği sırada çok ciddidir ama geri kalan zamanlarda şakacının önde gidenidir”.
Şakalar Dougherty’nin genç aktrisin buzdolabına plastik bir fare koymasıyla başladı. Sonra bu fare Farmiga’nın çantasına girdi ve Farmiga da onu Chandler’ın karavanına koydu. “Bu, adeta bir savaş başlattı” diyor Brown.
Farmiga ise gülerek şunları ekliyor: “Buzdolabını açtığımda bin tane renkli top ya da bir fare veya başka bir sürpriz bulmadığım tek gün olmadı. Muhtemelen yaptığım en büyük çaplı filmdi bu ama birlikte çalıştığım insanlar sayesinde çok eğlenceliydi”.
Olaylar tırmandı, taraflar seçildi ama Farmiga bunların hepsini doğal karşıladı; ta ki karavanının kapısını açtığında kafasına çocuk boyunda bir “Şeytan Çıkarıcı” oyuncak bebek (yönetmeninden bir hediye) düşene dek.
Jackson ise “Millie sette kesinlikle en tehlikeli kişiydi” dedikten sonra şunu söylüyor: “Mike benim adamım. Filmi izlemek için sabırsızlanıyorum. Ona, ‘Her şey nasıl?’ diye mesaj atıyorum. ‘Adeta her gün Noel’ diye cevap veriyor’”.
Ramos da yönetmenlerinin sahip olduğu tutku ve coşkunun maratonu andıran çekimleri bitiş çizgisine taşıyan set ortamını oluşturduğunu ekliyor: “Bu film onun bebeği. Bir şeyi bu kadar seven bir yönetmeniniz olduğunda, rüyasını gerçekleştirmesinde ona yardımcı olmak için elinizden gelenin en iyisini yapmak istiyorsunuz. İşini doğru yapmayı böylesine önemseyen biriyle çalışmak muhteşemdi”.
Brown role seçilmesinden önce hiç Godzilla filmi izlememişti. “Fakat en iyi öğretmene sahiptim; Michael muazzam bir Godzilla hayranı ve bu canavar hakkında her şeyi biliyor. Rolü aldıktan sonra ben de Godzilla filmlerine daldım ve ne kadar yoğun olduklarını görünce çok şaşırdım. Bizleri bu canavarlara inandırmak için ortaya koydukları müthiş çalışmaya gerçekten saygı duyuyorum çünkü bize bu filmi yapmamızda ilham kaynağı oldular” diyor aktris.
Dougherty, “Klasik Godzilla’nın yaratıcıları sanatları ve çığır açan teknikleriyle özel efektlerde devrim yarattılar. Fakat elbette o dönemin koşulları ve teknolojileriyle sınırlıydılar. Çocukken Godzilla filmlerini izlerken bunu görmüyorsunuz. Kauçuk kıyafetler içindeki adamların ve minyatür setlerin yıkılışının altında yatan konsept ve fikri görüyorsunuz. O filmlerin kalbi ve ruhu her zaman ışıldamaya devam edecek. Çok eski tanrılar ve mitolojik canavarlar izlediğiniz fikri hep vardı. Niyet her zaman bir gerçekçilik hissini aktarmaktı” diyor.
Yönetmen sözlerini şöyle sürdürüyor: “Şimdi, modern görsel efektlerin bize sağladığı tüm imkanlarla aynı konsepti, aynı kalbi ve ruhu daha önce hiç yapılmamış hâliyle göreceksiniz. Bu yaratıkları her zaman görülmelerinin istendiği şekilde görecek ve aslında onların karmaşık karakterler olduklarını anlayacaksınız. İnsan karakterlerimiz gibi replikleri olmayabilir ama onların da duygulu ve karmaşık olduklarını fark edeceksiniz. Bunu sağlayabilmek bir mutluluk ve onur”.
Dougherty, yine de 65 yıllık çok sevilen bir seriyi 21. yüzyıla taşıma konusunda büyük baskı hissettiğini belirterek sözlerini noktalıyor: “Onlarca yıla yayılmış bir film serisinden, benim çok iyi bildiğim ve derinden sevdiğim, dünyaca tanınan bir karakterden söz ediyoruz. Haliyle bu, taşıması çok ağır bir meşaleydi. Hem bu karakterler için, hem onların yaratıcıları için, hem serinin hayranları hem de onları ilk kez keşfedecek olan yeni nesil çocuklar için filme hakkını verme konusunda muazzam bir baskı hissettim”.