Hayal Adası / Blumhouse’s Fantasy Island filminde gizemli Bay Roarke uzak ve tropik bir adadaki lüks bir tatil köyüne gelen şanslı misafirlerinin en gizli hayallerini gerçeğe dönüştürmektedir. Fakat hayalleri kâbusa dönüştüğünde bu misafirlerin adadan kaçmak ve hayatlarını kurtarmak için adanın gizemini çözmeleri gerekecektir.
Columbia Pictures ve Blumhouse bir Tower of Babble yapımı ve Jeff Wadlow filmi olan Hayal Adası / Blumhouse‘s Fantasy Island filmini sunar. Filmin oyuncuları: Michael Pena, Maggie Q, Lucy Hale, Austin Stowell, Jimmy O. Yang, Portia Doubleday, Ryan Hansen ve Michael Rooker. Yönetmen Jeff Wadlow.
FİLM HAKKINDA
Hepimizin hayalleri vardır. Belki kendimizi güzel, tropikal ve her şeyin mümkün olduğu bir adada hayal ederiz. Ya da hiç yaşama şansına sahip olamadığımız bir hayatı yaşadığımızı. Veya geçmişimizde pişmanlık duyduğumuz bir hatayı düzeltmeyi hayal ederiz. Ya da belki hayalimiz çok daha karanlık bir şeydir. Öyle bir hayal ki gerçek hayatta asla olamayacak ama sadece hayal gücümüzle gerçekleşebilecek bir şey. Siz yine de ne dilediğinize çok dikkat edin. Hayal Adası’nda her fantezi gerçeğe dönüşebilir. Fakat hayallerin de bir bedeli vardır.
Filmin merkezinde beyaz takım elbisesi ile hayallerin gerçekleştiği adanın yöneticisi gizemli Bay Roarke bulunuyor. Bay Roarke hayallerini gerçekleştirmek üzere bu adaya gelen misafirleri karşılar ancak onları bir konuda uyarmayı da ihmal etmez. Hayalleri gerçekleştirmenin sonuçları istenildiği gibi olmayabilir de.
Bu proje, yapımcı Marc Toberoff’un filmin haklarını Gene Levitt’den alması ile ortaya çıkmıştır. Gene Levitt ikonik televizyon dizilerinin yaratıcısıdır. Bu diziler Columbia film şirketinde çekilecek potansiyel bir film için de “Ne dilediğine dikkat et” sloganı ile zemin oluşturmuştur. Ardından ortak yazar/yönetmen/yapımcı ve daha önce bir başka Blumhouse yapımı olan Truth or Dare filminin yönetmeni Jeff Wadlow, Blum’a doğaüstü bir hikâye fikri olduğunu söyler. Bu fikir Fantasy Island dizisinden ilham almıştır. Blum şöyle der, “Jeff’in fikri bana gerçekten çok heyecan verici geldi. Ben var olan materyaller ile çalışmayı ve onları yeniden oluşturmayı seviyorum. Bu film ile bunu gerçekleştirme şansı yakaladım.”
Bu film fikrinin harika olduğu ortadaydı. Gene Levitt tarafından yaratılan orijinal TV dizisinde Bay Roarke rolünde Ricardo Montalban rol alıyordu. Bu dizi yedi sezon yayınlanmış ve ikonik hale gelmişti. Bu program toplumda öyle bir yer etmişti ki programı seyretmemiş olanlar bile hakkında bir şeyler biliyordu. Blum, Wadlow’un bu projesine çok inanıyordu. Eğer Fantasy Island TV dizisinden ilham alan bir proje yapacaksak neden bu işin en iyileri ile çalışmayalım diye düşündü. Böylece filmin yapımcısı programın yayın haklarını elinde tutan Sony Pictures ile görüştü ve bunun ne kadarının mümkün olabileceği konuşuldu. Blum şöyle diyor; “Ona konuyu açtıktan bir ay sonra Jason beni aradı ve “Demek Fantasy Island’ı (Hayal Adası’nı) seviyorsun öyle mi? Sorusuyla karşılaştım ve “Şey, evet, yani kim sevmiyor ki!” diye cevapladım. O da şöyle dedi, “Bu dizinin bir film versiyonunu mu çekmek istiyorsun?” “Bu mümkün mü?” diye sordum. “Evet, programın hakları bende” dedi. Ben de “Tamam o zaman” dedim. Ve böylece işe koyulduk.”
Wadlow bu filmin konusunun zaten ilham aldıkları projede var olduğunu belirtiyor. Wadlow şöyle diyor, “Orijinal projeyi karanlık, sihirli ama bir o kadar da gerçekçi olması sebebi ile hep sevdim. Programda gerçek duygular ve gerçek karakterler vardı. Yine de bu karakterleri o kadar gerçeküstü bir şekilde yansıtıyorlardı ki, programda hep karanlık bir yan vardı. Bu karakterler hayallerin hep bir bedel karşılığında gerçeğe dönüştüğü algısını kabullenmişlerdi ve bizlere de bunu her hafta farklı bir yolla gösteriyorlardı.”
Wadlow’’a göre bazı genç izleyiciler orijinal projeyi bilmeyebilirler ama bu filmi daha da cazip hale getiriyor. Wadlow bunu şöyle ifade ediyor; “Bence böyle bir birikimi yeniden şekillendirmek gerekir. Eğer böyle büyük bir materyale sahipseniz ve bu birikim toplumun genç kesimi tarafından pek de bilinmiyorsa, onu topluma tekrar tanıtma zamanı gelmiştir. Bu birikimi alır ona bazı yenilikler eklerseniz, onu hem projeye aşina olmayan yeni nesle sunarsınız hem de eski hayran kitlesi ile bu yeni nesli birleştirirsiniz.”
Wadlow ve senaryoyu onunla birlikte yazan ortakları Christopher Roach ve Jillian Jacobs’ın filmin nasıl olması gerektiğine karar verdikleri sırada yaptıkları ilk şey hayal kurmaya başlamaktı. Wadlow şöyle diyor; “Yaptığımız ilk iş, bu filmde ne tür hayaller olabileceğini listelemekti, tabii ki en derin, en duygusal hayaller olduğu gibi yüzeysel ve eğlenceli hayallere de yer verdik. Şunu hep aklımızda tuttuk, evet fanteziler gerçekleşecekti ama asla beklediğiniz şekilde sonuçlanmayacaklardı. Aslına bakarsanız misafirlere ve izleyicilere şunu belirttik, biz bu anlamda hiç kimseyi kandırmayacağız.”
Wadlow için önemli olan bir diğer nokta da, materyalin bazı orijinal öğelerine ve ana temalarına bağlı kalmaktı. Örneğin Bay Roarke’un her zaman giydiği beyaz takım elbise gibi. Wadlow şöyle diyor; “Film bir uçağın adaya gelmesi ile başlıyor. Bence bu çok önemli. Filmin oluşma aşamasında, filme misafirlerin adaya gelmeden önceki hayatları ile mesela evlerinde başlamamız fikri ortaya atıldı ama ben buna karşı çıktım. Tıpkı orijinalindeki gibi onlarla ilk olarak uçaktan indiklerinde karşılaşmalıydık. Bu orijinal materyale körü körüne bağlı kalmak değildi. Böylesi çok daha şık olacaktı. Böylece misafirlerle ilk tanışmamız adaya vardıklarında oldu.” Orijinal materyalden filme aktarılan bir diğer yapısal öğe de filmdeki dört hayalin iç içe geçmesiydi. Wadlow bunu şöyle ifade ediyor; “Filmin büyük kısmında bu dört farklı hayali, farklı karakterler ile birleştirerek sanki orijinal programın iki bölümünü birden izliyormuşsunuz gibi yansıttık. Ayrıca sizlere bu dört hayalin nasıl sürpriz bir şekilde ele alındığını da gösteriyoruz. Bence var olan bu yapıda değişiklikler yapmadan önce onu filmde işler hale getirmek önemliydi.”
Wadlow seyircilerin bu karanlık hayalleri izlerken sanki onları yöneten kendileriymiş gibi hissederek eğlenmelerini umduğunu söylüyor. Wadlow şöyle ifade ediyor; “Biz seyircilere öyle bir hikâye sunuyoruz ki, insanlar bizim karakterleri bilinçli bir şekilde zorlu bir sınamadan geçirdiğimizi biliyorlar. Bu zorlu sınama, karakterlerin olgunlaşmalarını ve değişmelerini sağlarken aynı zamanda da onların hayallerini ummadıkları şekillerde yaşamalarını sağlıyor. Umuyorum ki seyirciler bu süreçten hoşlanır ve filmdeki karakterlerin derslerini almalarını biraz da keyifle izlerler.”
BAY ROARKE HAKKINDA
Bütün bu hayallerin ortasında Michael Pena tarafından canlandırılan Bay Roarke karakteri yer alıyor. Wadlow şöyle ifade ediyor; “Michael Pena’nın bu role kattığı en sevdiğim şey, karakteri hem çağımıza ait, hem de zamansızmış gibi yansıtabilmesi. Bunu onun kadar iyi becerebilecek başka bir aktör tanımıyorum. Filmin başında Bay Roarke karakterini gölgede tutmak ve onun biraz da gizemli kalmasını istedik. Hikâye ilerledikçe onun üzerindeki gizemi kaldırarak seyircinin Bay Roarke’a olan bakış açısı ile oynamaya karar verdik. Bay Roarke kimi zaman komik, kimi zaman sinsi, bazen kaba, bazen de inanılmaz mesafeli. Filmin büyük kısmında seyirciler Bay Roarke’un kötü niyetli olup olmadığını sorgulayacak, Bay Roarke acaba filmdeki bu karakterlerin başlarına kötü şeyler gelmesini mi istiyor? Kendilerine şu soruyu soracaklar. Bay Roarke bunu neden istesin? Yoksa onlara acı bir ders mi vermek istiyor? Biz seyirciyi her zaman merakta bırakarak onların kendilerine “Bu adamın sırrı nedir?” diye sormalarını istedik.”
Wadlow ayrıca şunu da ifade ediyor; “Filmin çoğunda Bay Roarke’un ada ile olan ilişkisi pek net değil. Bu ada ona mı ait yoksa o da adanın bir parçası mı? Sanırım film ilerledikçe Bay Roarke’un ada ile ilişkisi daha önemli bir hal alıyor. Adanın kendisinin aslında bir karakter olduğunu fark etmemizle bu güç ilişkisini sorgulamaya başlıyoruz.”
Pena şöyle ifade ediyor; “Bay Roarke da hayal adasında kendi yolculuğunu yaşıyor aslında. Onun tek bir kuralı var, o da her hayali kendi doğal sonucu ile görebilmek. Ayrıca Bay Roarke, insanları bu hayallerin her zaman istenildiği şekilde sonuçlanmayacağı konusunda uyarıyor. Tüm film boyunca açığa kavuşmayan bazı şeyler de var, örneğin Bay Roarke’un bu adayla olan bağı nedir? Ya da bu hayalleri yöneten kişi kim? Bay Roarke mu, yoksa adanın kendisi mi? Bay Roarke kendisinin de ifade ettiği gibi bu adanın hizmetinde mi, yoksa adayı o mu kontrol ediyor? Ya da Bay Roarke aslında adanın bir parçası ve yansıması mı?”
Pena, Bay Roarke karakterini oluştururken orijinal programdaki Bay Roarke karakterini efsanevi bir şekilde canlandıran Ricardo Montalban’dan ilham aldığını ifade ediyor. Pena şöyle diyor; “Montalban’ın oyunculuğu aklımda, hafızamda büyük bir yer edinmiş. Bu etkileşimin en büyük sebebi sanırım Montalban’ın Meksika kökenli bir Amerikalı olması olabilir. Ben sadece onun yaptıklarının bir kısmını aldım, bu bir taklit değildi, onun yaptıklarını kişiselleştirmekti. En çok etkilendiğim şey Montalban’ın aksanı oldu. O zamanlar tam da Narcos dizisinin çekimleri yeni bitmişti ve ben bu dizi için yedi ay boyunca Mexico City’de kalmıştım. Orada İngilizceyi çok belirgin bir İspanyol aksanı ile konuşuyorlar ve bence bu çok etkileyici.”
HAYALLER HAKKINDA
Wadlow’a göre Hayal Adası / Blumhouse’s Fantasy Island filmi, Blumhouse markasının tarzı ile birebir örtüşüyor. Wadlow şöyle diyor, “Hikâyenin temasının karakterleri aydınlatmasını istiyorsunuz ve bu filmde de bunu yapacak araçlar mevcut. Karakterler filmde tam olarak hayallerini ve bu hayallerin nasıl gerçekleşmesini istediklerini anlatıyorlar. Hayalini ifade ediş tarzı bize o karakter hakkında bilgi veriyor aslında. Hikâye anlatıcıları olarak bizler, yani Cris, Jill ve ben bu hayallerin nasıl açığa çıkarılacağı ile ilgili dikkatli olmak zorundaydık. Karakterler hakkında ayrıntılı bilgiler verdik, karakterleri test ettik ve onların hayallerini farklı şekillerde yaşamalarını sağlayarak bu karakterleri olgunlaşmaları ve değişmeleri için zorladık.”
Diğer karakterlerin aksine Maggie Q tarafından canlandırılan Gwen Olsen karakterinin hayali başından beri daha derin ve büyük pişmanlıklar içeriyor. Wadlow şöyle diyor, “Gwen, eğer yapmadığı seçimler gerçekleşseydi ne olurdu diye merak ediyor. Sanırım hepimiz bunu hayatımızda birçok kez yaşamışızdır, ya başka türlü olsaydı? Ya şimdi şu anı değiştirebilseydim gibi. Gwen’in karakteri ile ilgili en ilginç şey de başta değiştirmek istediği anın tam olarak hangisi olduğunu bilememesiydi. Hepimiz eğer farklı seçimler yapsaydık hayatımızın şimdi nasıl olabileceğini merak ederiz. Ama size değiştirmek istediğiniz tek bir şey olsaydı bu ne olurdu diye sorsam, sanırım herkes o tek bir şeyi bulmakta zorlanırdı.”
Maggie Q şöyle diyor; “Gwen hayatının o fark etmeden geçip gittiğine inanıyor. Bir zamanlar şansı varken mutluluğu yakalayamadığını biliyor ve bu yüzden de şimdi büyük pişmanlıklara sahip. Gwen’in hayali bu şansı tekrar yakalamak ve hayatını başka türlü yaşamak. Ancak Gwen’in pişmanlığının asıl nedeni çok daha derinlere dayanıyor ve hayalini yaşadıkça Gwen bu derinlere inmek zorunda kalıyor.”
Maggie Q şöyle devam ediyor; “Gwen bu filmin dayanağı. O gerçek ve duygusal derinliğe sahip bir karakter. Böyle bir karakteri oynamak her zaman için eğlencelidir. Filmin başından itibaren onun için üzülüyorsunuz, onun hak ettiği huzuru ve mutluluğu elde etmesini istiyorsunuz, tıpkı hepimizin hak ettiği gibi. Fakat bunun gerçekleşmesi için Gwen’in gerçekten zorlu bir yolculuktan geçmesi gerekiyor. Jeff, Chris ve Jillian’ın yarattıkları bu karakter içi yolculuk bir mecburiyet.”
Katy Keene adlı TV dizisinin ve Blumhouse’ın Truth or Dare adlı filminin yıldızı Lucy Hale, Hayal Adası’nda Melanie Cole karakteri ile karşımıza çıkıyor. Melanie’nin hayali ilk bakışta oldukça basit gözüküyor. Lucy Hale şöyle anlatıyor; “Melanie, geçmişinden gelen bazı yaraları saklıyor. Adaya gelme nedeni, geçmişinde okul yıllarında ona eziyet çektirmiş birinden intikamını almak. Fakat Melanie fark ediyor ki, intikam almak istediği kişi adaya getirilmiş ve karşısında duruyor. Ona yapılan işkencelerin kontrolü ise Melanie’nin elinde. Aslında başta Melanie’nin tek istediği intikam almanın nasıl bir duygu olduğunu tatmaktı. Fakat intikam almak istediği kişinin gerçekten adaya getirildiğini ve olanların hepsinin gerçek olduğunu fark etmesi ile kâbus başlıyor ve Melanie buna bir son vermek istiyor.”
Adada gerçekleşen hayaller arasında belki de görünürde en basit olanı JD’nin hayali. (Ryan Hansen tarafından canlandırılıyor). JD, adaya evlatlık olan erkek kardeşi Brax’i de getirir. (Jimmy O. Yang tarafından canlandırılıyor). Bu ikilinin hayali “her şeye sahip olmak”. Adaya gelir gelmez kendilerini vahşi ve lüks bir çılgın partinin içinde bulurlar, etrafları bir sürü alımlı insanla çevrilidir. Wadlow şöyle diyor, “JD ve Brax bu varlıklı, “her şeye sahip ol” tarzı hayatı hayal ediyorlar ancak gerçek şu ki, aslında onlar buna çoktan sahipler. Yani gerçek ilişkilere, gerçek bağlılığa ve gerçek bir aileye. Yani aslında kelimenin tam anlamı ile uğruna canlarını verebileceklere her şeye!”
Yang ise bu filme katılmayı çok istediğini anlatıyor. “Tabii ki orijinal diziyi daha önce duymuştum ve film için araştırma yaparken birçok bölümünü izledim ve bence harika bir program. Bana Alacakaranlık Kuşağı dizisini hatırlattı. Ancak bu adada bütün hayaller kötü sonuçlanıyor. Biz burada bu programların harika bir film versiyonunu çekiyoruz ve ona Blumhouse tarzının korku öğelerini ekliyoruz.”
Patrick Sullivan rolünde Austin Stowell’ı izliyoruz. Patrick bir çatışmada ölen babasını görme hayali ile yaşayan bir polis.
Ancak tıpkı diğerleri gibi Patrick de hayalinin onun beklediğinden çok farklı şekilde, daha derinlere indiğini fark eder. Stowell şöyle diyor; “Etrafta koşturup silahlarla oynamak, kötü adamları vurmak, oldukça çocuksu bir hayal fakat bu hayal de kısa zamanda değişime uğruyor. Adadaki bu insanlar gerçek ve onlar geçmişlerinden gelen pişmanlıklar ile uğraşıyorlar ve sahip oldukları tek şansı kullanarak olanları geri çevirmeye ve geçmişlerindeki olayları değiştirmeye çalışıyorlar. Bu korkutucu bir film olsa da herkes filmde kendisinden bir şeyler bulabiliyor.”
BİR HAYALİ YAŞAMAK: FİJİ ADASINDA FİLM ÇEKMEK
Ada sahnelerinin çekimleri için yapımcılar, tüm oyuncuları ve film ekibini Güney Pasifik okyanusunda bulunan Fiji adasına götürdü. Ekip burada çekimlerin ilk iki haftası boyunca bir seyahat gemisinde yaşadı.
Hale şöyle diyor; “Fiji’ye gitmek, benim her zaman ölmeden önce yapmak istediklerim listesindeydi. Fiji, şimdiye dek gittiğim en güzel yerlerden biriydi. Adada şelalelere gittik, yürüyüşler yaptık. Hava gerçekten çok sıcaktı ama bizim cildimiz ışıldıyordu.”
Eğer bu anlatılanlar sizlere bir hayal gibi geliyorsa oyuncular ve film ekibi sizi şöyle uyarıyor; “Ne dilediğinize dikkat edin!”
Wadlow şöyle anlatıyor; ”Sabah tekneye binip kıyıları geziyor ve çekim yapıyorduk. Adanın doğal güzellikleri öyle ilham vericiydi ki onları çekmemiz şart oluyordu. Fakat adada, cep telefonu şebekesi ve ofis malzemeleri gibi modern hayatın kolaylıklarına sahip değildik. Sonuçta onlarsız yaşamanın bir çaresini bulmanız gerekiyordu. Bu durum birçok açıdan eski yöntemlerle film çekmenizi gerektiriyordu.
Stowell şöyle diyor; “Eğer okyanusun ortasında bir gemide yaşayacaksanız, o zaman beraber çalıştığınız insanların uyumlu ve nazik olmasını umut etseniz iyi olur. Bizler şanslıydık ki daha en başından hemen kaynaştık. Set dışında takıldık, kâğıt oynadık ve kano yaptık. Böyle tatlı oyuncu arkadaşlara sahip olduğum için çok şanslıyım.”
Hansen’e göre ise Fiji adasında çekim yapmanın en büyük zorluğu orada gerçekten çekim yapmak için bulunmaktı. Gülerek şöyle diyor Hansen, “Bazen gerçekten de çalışmanız gerekiyor. Oysa ben tüm günü sadece şnorkelle yüzerek, yamaçtan atlayarak ve dalış yaparak geçirmek istiyordum. Ama yapamadım. Gerçekten çalışmak zorunda olmamız büyük talihsizlikti!”
Filmin imdb notu pek iyi değil.