Pearl Harbour’dan sonra dünyanın kaderini değiştiren ve II. Dünya Savaşı’nın dönüm noktası olan Midway Muharebesi’ni savaşta çarpışan askerlerin gözünden anlatan film, ABD’de vizyona girdiği ilk haftada 17,9 milyon dolar hasılat elde etti. Ülkemizde ise 29 Kasım’da vizyona giriyor.
II. Dünya Savaşı sırasında Amerikan ve Japon donanmaları arasında yaşanan Midway Muharebesi, Pearl Harbour’dan yaklaşık yedi ay sonra, Amerikan ordusu ve Japon İmparatorluk Deniz Kuvvetleri’ni karşı karşıya getirdi. Pasifik Cephesi’nde yaşanan bu önemli muharebeyi Stargate (1994), Independence Day (Kurtuluş Günü, 1996), Godzilla (1998), The Patriot (2000), The Day After Tomorrow (Yarından Sonra, 2004) ve 2012 (2009) gibi gişe rekortmeni filmleriyle tanınan Roland Emmerich beyazperdeye taşıdı.
Film, Pearl Harbor’dan yaklaşık yedi ay sonra gerçekleşen ve ABD ile Japonya için bir dönüm noktası olan savaşın gerçek hikayesini beyazperdeye taşıyor. Amerikan donanması ve Japon İmparatorluk Donanması’nın stratejileri ve istihbarat güçlerinin mücadelesini gözler önüne seren Midway, izleyiciyi taktik komutasında verilen karmaşık kararların derinliklerine götürüyor ve ABD savaş tarihinin en büyük muharebelerinden birini görsel bir şölen eşliğinde yaşamaları için onları bir bombardıman uçağının kokpitine sokuyor.
Üç ayrı hikayenin anlatıldığı film, savaşta birbiriyle harmanlanmış üç bakış açısını da gözler önüne seriyor. Bunlardan biri uçak gemisi USS Enterprise’daki pilotlar… İkincisi Donanma İstihbarat Subayı Edwin Layton, şifre kırıcı Joseph Rochefort ve Pearl Harbor Amirali Chester W. Nimitz’in önemli çalışmaları… Üçüncü hikâye ise Japon Amiral Isoroku Yamamoto ve Japon subaylar Tamon Yamaguchi, Kaku Tomeo ve Chūichi Nagumo’yu konu ediyor.
Savaşın seyrini değiştiren cesur ve gözü pek askerlerin kahramanlık hikâyelerini anlatan Midway, ABD’de vizyona girdiği ilk hafta sonunda 17,9 milyon dolar hasılatla Terminatör: Kara Kader’i tahtından indirerek liderliğe oturdu. 100 milyon dolarlık bütçeli filmin oyuncu kadrosunda Ed Skrein, Patrick Wilson, Luke Evans, Woody Harrelson, Aaron Eckhart ve Dennis Quaid gibi usta isimler yer aldı.
Midway’i beyazperdeye taşıma yolculuğu Kasım 2016’da başladı. Yapım tasarımcısı ve Emmerich’in sık sık birlikte çalıştığı Kirk M. Petrucelli anlatıyor: “Roland’ın bu filmle ilgili hayal kurması, hikâyeler anlatıp nasıl bir film yapmak istediğinden bahsetmesiyle başladı. Onunla projenin farklı aşamalarında, araştırmacılarım, sanat departmanım ve set dekorasyon ekibimle, projeyi hayata geçirmek için neler gerektiğini konuşmak üzere birkaç kez Montreal’e gittim. Ardından Roland fitili ateşledi ve ‘bu filmi çekiyoruz’ dedi. Yaklaşık on hafta içinde referans materyallerimiz hazırdı, araştırmalarımız başlamış ve set tasarımcılarımız işe koyulmuştu.”
Bir diğer önemli kaynaksa ABD hükûmeti olmuş. Yapımcı Harald Kloser anlatıyor: “Orduyla ilgili bir film çekiyorsanız, ilk olarak Savunma Bakanlığının basın departmanını ararsınız. Senaryomuzu beğendiler çünkü tarihi bir muharebeyle ilgili inandırıcı bir hikâye anlatılıyordu. Onlardan çok destek gördük ve başka bir durumda çekim yapmamıza izin verilmeyecek yerlerde çekim yaptık. Bir dönem filmi çekerken ya gerçekten o dönemden kalma yerler bulmalı ya da onları inşa etmelisiniz. Bizim setlerin çoğunu inşa etmemiz gerekti çünkü ya artık yoklardı ya da çok uzaktaydılar.”
Ed Skrein şöyle diyor: “Uçak gemisi seti çok gerçekçiydi, rüzgâr makineleri sürekli çalışıyordu. Sesinizi duyurmak için yanınızdaki kişiye bile bağırmanız gerekiyordu. Buna ilaveten ağır silahların sesi de vardı, inanılmazdı. Çok şey hayal etmenize gerek yok. Silahların gücünü iliklerinizde hissedebiliyordunuz.”
Özel efekt süpervizörü Guillaume Murray, film için gerekli olan silahların artık kullanımda olmadığını, uçaksavar toplarının 1942’de gemilerden atıldığını ekliyor. Oyuncuların kokpitte yaptıklarının gerçekçi olması için uzmanlar da devreye girmiş. Kerton şöyle diyor: “Uçakları iyi bilen bir pilot teknisyenimiz vardı. Oyunculara nasıl hareket edeceklerini, G-kuvvetiyle doğru orantılı olarak her manevrada nasıl tepki vermeleri gerektiğini öğrettiler.”
Murray anlatıyor: “Bugün kullandığımız donanımlar o zamanlar yoktu. Yani çiviler, vidalar, cıvatalar farklıydı ve onları bulmak çok zordu. Torpidoları, uçakları ve silahları, günümüzde olmayan düz başlı cıvatalarla birleştirdik. Bunların bazılarını kamerada doğru görünmesi ve döneme ait izlenimi vermesi için yaptık. Zordu ama sanat departmanı çok iyi bir araştırma yapmıştı.”
Japonya’da geçen sahnelerde de detaylara çok önem verildiği belli oluyor. Etsushi Toyokawa “Japon sanatını ve kültürünü iyice araştırdıkları belliydi” diyor. Set dekorasyon sorumlusu Carolyn Louckes, bu kültürler arası özelliğin, Midway’i diğer savaş filmlerinden ayırdığını söylüyor: “Filme, Japon bakış açısından başlıyoruz. İzleyiciyi kültür, onur ve saygıyla dolu bir dünyaya sokuyor. Amerikalı karakterlerin olduğu sahnelerde hafif bir endüstriyel ton kattık, bir de bu eski dünya vardı, Japon gemilerinin renk zenginliğinde de görülen geleneksel bir bakış açısı söz konusuydu.”
Louckes sözlerine şöyle devam ediyor: “Japonlar hâlâ 1. Dünya Savaşı’ndan kalma gemileri kullanıyordu. Hâlâ büyük oranda ahşap kısımlar vardı.” Kostüm tasarımcı Mario Davignon, araştırma yapmak ve ilham almak için tarihi fotoğrafları kullanmış. Ayrıca aralarında ordu tarihi ve giyim kuşamı hakkında beş kitap yazmış olan Harlan Glenn’in de aralarında bulunduğu birkaç danışmanla yakın olarak çalışmış. Glenn şöyle diyor: “Tüm karakterleri, ne yaptıklarını, ne giydiklerini birkaç ay boyunca derinlemesine araştırdık.” Davignon’sa detaya çok önem verildiğini söyleyerek sözlerine şöyle devam ediyor: “Orduda üniformalar periyodik olarak değişmiş, biz de 1941 donanma kurallarına riayet ettik çünkü altı ay sonrasında kısa kolluya geçiyorlardı. Bunun savaşın başlangıcı olduğunu göstermek önemliydi. O yüzden hâlâ 1930’ların havası var.”
Tooke şöyle diyor: “Roland bu savaşların büyüklüğünü ve yarattığı yıkımı yakalayabiliyor, bir yandan da altındaki insani hikâyeyi anlatabiliyor. Midway gerçek bir destan. Bu film o abartılı unsurları, artık sık görmediğimiz bir şekilde kullanıyor.”
Eckhart şöyle diyor: “Bu filmi sinemada izlemeli ve izleyicinin enerjisini, abartılı görselleri ve sesleri hissetmelisiniz. Bunların hepsi beyazperdede tecrübe edilmeli.” Bruno Gaido’yu canlandıran Nick Jonas anlatıyor: “Midway daha önce görülmemiş bir şekilde hayat buluyor çünkü geminin idaresi gerçekten bir dâhide, yönetmenimiz Roland’da. Bir hayran olarak da sinemada izlemek ve koltukta aklımın başımdan gitmesi için sabırsızlanıyorum.”
Ann Best’i canlandıran Mandy Moore şöyle diyor: “Bu film zamana da uygun ve önemli çünkü gerçek kahramanların, kahramanlık hikâyeleri çoğu zaman unutulan adamların gerçek hikâyelerini anlatıyoruz. Bu filmin bir parçası olarak 2. Dünya Savaşı neslini onurlandırmak ve tarihten bu kesiti gelecek nesle aktarabilmek gerçekten harika. Midway izleyiciyi zamanda geri götürecek.”
Quaid de çoğunluğun iyiliği için fedakârlık yapmak anlamında hikâyenin günümüzle benzerlikler taşıdığını düşünüyor. Quaid şöyle diyor: “Ülkede olanlar da, dışarıda olanlar da çok şey verdi. Ne bisikletinize lastik alabilirdiniz ne de benzin alabilirdiniz, her şey savaş için kullanılıyordu. Herkes kendinden daha ulvi bir şey için katkıda bulundu. Bu, farklılıklarımıza rağmen birlik olmak anlamında hepimiz için bir ders niteliğinde.”
Senarist Tooke anlatıyor: “Bu film sadece 2. Dünya Savaşı’nda görev alan insanların yaptıklarına ithafen yapılmadı, hâlâ bizi savunmak için hayatlarını riske atanlar için de yapıldı. Vaktiyle vatanseverliğin ve ulusal birliğin olduğu, ortak değerlerimizin anlaşıldığı bir zamana götürüyor bizi. Bunun neden özel olduğunu ve birlikte hareket edince, imkânsızlıklara rağmen çok önemli şeyler başarabileceğimizi gösteriyor.”