Televizyonda mutlaka duymuşsunuzdur. Film tanıtımlarından önce “İzlerken Duygularınıza Hakim Olamayacaksınız!” diye bas bas reklamı yapılır . Ama hangi duygumuza hakim olamayacağımızdan bir türlü bahsedilmez. Kızacak mıyız, üzülecek miyiz, sevinecek miyiz? Öteki sinema yazarlarına sorduk: Sizi en çok duygulandıran filmler neler ve izlerken hangi duygularınıza hakim olamıyorsunuz. 80’ler, B sineması, yerli yabancı film ayırımı yapmadık. Kim ne cevap vermiş gelin bakalım?
İLKER GÜLER
1. Video furyasında Ümit Besen ve ülkemizde göz pınarlarımızı kurutup akacak gözyaşı bırakmayan meşhur “Islak Mendil” filmi (Hüngür Hüngür).
2. Baba yarısı Nuri Alço ve temizlikçi kız Şehnaz Dilan‘lı Emrah filmleri (Öfke, Aşk, Hüngür Hüngür.Sonradan Abazomania).
3. E.T filminin sonu (Hüngür Hüngür).
4. Aliens‘ta yumurtadaki yavruların öldürülmesi ve kraliçe Alien’ın hıçkırıklarla ağlaması (Sevinç ve Hüngür Hüngür).
5. Evil Dead, ağacın dürtülerine yenik düşmesi ve kıza tecavüz sahnesi (Panik ve %100 Korku).
6. La Boum ve Sophie Marceu (Aşk ve Mutluluk)
7. Empire Of The Ants filminde karıncaların gözünden insanları izlediğimiz bütün sahneler (%100 Korku).
8. Münir Özkul, Adile Naşitli bütün Arzu Film yapımları ( %100 Sevinç, Hüzün, Hüngür Hüngür)
9. The Blue Lagoon (Aşk ve Abazomania)
1o. B filmler ve hollywood replikaları (filmine göre heyecan ve korku).
Diğer Mansiyon ödülleri Arnold’un Predatörü, Rocky’nin antremanları ve Brigitte Nielsen, Cherry 2000, Amerika 3000, Freddy Krueger, Flashdance ve Jennifer Beals’a gidiyor.
MURAT KIZILCA
1. The Devil Within Her (1975) (saf korkunun keşfi, olası travma başlangıcı yerine daha fazlasının peşine düşme şeklinde başgösteren antitravmatik hayata tutunma gerecinin keşfi ve bunun verdiği derin haz)
2. The Champ (1979) (üzüntü, gözyaşları)
3. Evil Dead (1981) (dibine kadar eğlence)
4. Blade Runner (1982) (kuşku, bütünüyle şüphedeyim)
5. La notte (1961) (aşk, huzur, huzursuzluk, aşkın tarifi hakkında ilk fikir yürütmeler)
6. Dellamorte Dellamore (1994) (pür eğlence, içimdeki dylan dog sevgisi bambaşka)
7. Cannibal Holocaust (1980) (ekrana bakamayacak kadar rahatsızlık hissi, bu konuda nazarımda hala daha tektir)
8. Ringu (1998) (gerçek korku, gece salonda uyumak zorunda kalmak)
9. Ju-on (2002) (tedirginlik, bütün ışıkları kapatıp televizyonu ve dvd playerı yatak odasına alırsın, maksat yatakta film keyfi yapmaktır, sonuç televizyonu kapatabilecek cesaret eksikliği ve haram olan uyku)
10. The Hangover (2009) (muz kabuğu, son dönemde nihayet izlediğime değen bir komedi filmi)
TOLGA DEMİRTAŞ
1. Great Expectations (1998) (aşk, hüzün)
2. Hellraiser (1987) (saf korku)
3.Young Lady Chatterley II (1985) (sevinç, Abazomania)
4. Don’t Deliver Us From Evil (1971) (şaşkınlık)
5. Weird Science (1985) (eğlence, tekrarlarını trt’de kaç kez izledim hatırlamıyorum)
6. Şah Mat (1989) (böyle bir film yapabileceğimizi görmenin verdiği mutluluk ve heyecan)
7. Suspiria (1977) (uykusuz geceler, filmi video döneminde gizlice izlemiştim. annem ders yapmadığım için video kasetleri fırının içinde saklardı oradan bulup izlemiştim…bir daha fırına yaklaşmadım :) )
8. Boynu Bükükler (1985) (ilk kez bir film izlerken akan göz yaşları)
9. Game of Death (1978) (boyundan büyük işlere girişme isteği, yediğin ilk dayaklardan birine neden olan güzel sebep)
10. Eleven Days, Eleven Nights (1986) (ilk günah)
CAN EVRENOL
Tom and Jerry – (Görünmezlik kreminin olduğu bölüm) Daha konuşamadığım yaşlarda, annemler beni videonun ağlarken bulurlarmış. Defalarca bu olay tekrarlandıktan sonr, sonunda farketmişler ki hem aynı çizgi filmin aynı yerinde, Tom’un kameraya dönüp şeytani bir şekilde gülümsediği sahnede ağlamaya balıyormuşum. Annemler de çareyi kasedin o sahnesini silmekte bulmuşlar.
E.T. (1982) – O kırmızı topun geri geldiği sahne!! Ve sonunda ET’nin hasta olduğu sahne. Hepiniz gibi ben de o sahnede gözyaşlarıma hakim olamamıştım.
Goonies (1985) – Çocuğun bodrum katına hapsedildiği zaman tanıştığı, TV önünde sandalyeye bağlanmış, suratı deforme olmuş Sloth’un, dönüp de kameraya baktığı sahne.
Ağustosta Rapsodi (1991) – Annem babamın yanında izlediğim ilk ”büyük filmleri”nden biriydi bu. Atom bombası patladığında gökyüzünde açılan göz yüzünden tarifsiz bir şekilde çok korkmuştum. Geceleri uyuyamazdım.
Gor (1987) – Kötü kral, köle kadınları karşısına dizdirip, kızların güzelim bacaklarına sıcak demir basıyor, ve bunu ‘bu bir spordur. Acı vermenin zevkini almanın sporu” gibi bir cümleyle taçlandırıyordu. Bu filmin adını da yıllar sonra arayıp buldum.
Çiçek Abbas (1982) – Şakir’in minibüste kadının memelerini sıktığı, elini eteğinin altına soktuğu sahne : ) Ve sonlara doğru Abbas’ın pijamalarıyla soğukta ağladığı sahne içime işlemişti.
European Vacation (1985) – Chevy Chase ve ailesinin Avrupaya geldiği bu filmde öncelikle adamın karısını bornozla danserken videoya çekmesi, ve ardından çocuğun yeni tanıştığı bir alman kızla öpüşürken, kızın göğüslerini açması sahneleri beni o çocuk yaşımda çok mutlu etmişti.
Jaws 2 (1978) & Jaws 3 (1983) – Kızın küçük çocuğu kurtardığı am kendinin köpekbalığına yem olduğu sahne. Ve Jaws 3’te kırmızı dalgıç kıyafetli karizmatik adamın köpekbalığının ağzının içinde canlı canlı yutulduğu sahne. Bu sahneler yüzündendir ki sanırım hala tek başıma denize giremem. Yakında bu konuda bi tedavi görmeyi düşünüyorum ciddi ciddi.
Güneşin tutulduğu Gün (1983) – Filmin sonunda sokak çocuklarının Müjde Ar’a tecavüz ettiği sahne.
All Ladies Do It (1992) – Kadının poposuyla ilgili bir sahne veya sahneler. Aklım başımdan gitmişti hatırlıyorum. 12-13 yaşlarımda Show TV’de izlemiştim. Tinto Brass’mış… Filmin adını yıllar sonra buldum.
Sarı Mersedes (1992) – O balkız mersedese her zarar geldiği sahne ayrı içimi parçalamıştı.
The Fly (1986) – Son sahnesi. Etkisi geçecek gibi değil. İlk izlediğimde değil ama daha sonra üniverstedeyken izlediğimde koltuğuma çakılıp kalmıştım. Şu an izlesem yine aynı etki olcağına eminim.
Blairwitch Project (1999) – Bilinçaltımda farkında olmadan en korktuğum film. 18 yaşımdaydım. Kabuslar içinde uyanıp, akabinde 1 hafta ışıklar açık uyudum. 6-7 yıl sonra bir defa daha seyredebildim.
Ichi The Killer (2001) – Kancalara asılma sahnesi, ve baştan aşağı nerdeyse 20-30 sahne… hepsi birden… Hayatımı değiştiren filmlerden biri oldu Ichi.
Texas Chainsaw Massacre (1973) – Leatherface’in ilk çıktığı sahne, ve sofra sahnesi.
Nightmare on Elm Street (1984) ve Halloween (1978) – Üniverste yıllarımda, o güne kadar hiç izlemediğim ve ağızlara sakız olmuş bütün korku filmlerinin ilklerini izlemeye karar vermiştim. Bu iki filmin de son sahneleri çok ama çok hoşuma gitmişti. Korktuğum için değil. Çocukluğumda kaçırdığım 80’lerin korku filmlerinin değerini ve esprisini anladığım, bir anda kafama dank ettiği için. Sanırım işte tam o sıralarda korku janrına aşık oldum diyebilirim.
Irreversible (2002) – Unutulmaz tecavüz sahnesi. İlk izlediğimde içimden ”bu bir başyapıt ancak bir daha hiçbir zaman bu filmi izlemeyeceğim” dediğimi hatırlıyorum. Sonra izledim tabi…
İtiraf (2002) – Taner Birsel’in karısıyla kavga ettiği sahne.
Moon 44 (1990) – Uzayda bir yerde yatılı öğrenciler var. Her biri tek kişilik uzay gemilerinde öğrenim görüyorlar. Her bir pilotun da karargahta onları yerden yönlendiren bir ko-pilotu var. Büyük çocuklardan biri en küçük çocuğu devamlı taciz ediyor. En sonunda bir duşta üzerine tükürüyor ve daha sonra da herkes gittikten sonra kabinde ya dövüyor ya tecavüz ediyoru bişey. Ufak çocuk en son dşlardan ayrılan başka birinden yardım istiyor ama yardım istediği çocuk da kafasını çevirip gidiyor. Sonra bu çocuk, kendisini taciz eden çocuğun ko-pilotu oluyor bir gün ve onun gemisini kasten düşürerek çocuğu öldürüyor.
Yusuf ile Kenan (1979) – Yalcin Avşar (Kaygısızlar’daki Eleman) bir filmde daha 6-7 yaşında, üzerinde yeşil bir kazak var, sokakta başka bir çocuk tarafından tam göğsünden bıçaklanıyor! Korkunç bir sahneydi.
(……) Küçük Emrah’ın kızkardeşi Yakup diye kendisini taciz eden bir adamın evine gidiyor. ”Yakup abi, bak evine geldim, lütfen beni rahatsız etme, yeter artık” gibilerinden rica ediyor. Yakup da ”tamam geç içeri konuşalım” diyip, tecavüz ediyor kadına. Filmin sonunda Emrah başını otobüsün camına yaslıyor ”kimim kaldı ki” diye bir türkü eşliğinde köyüne geri dönüyor. Şu an yazarken komik geliyor ama izlediğimde kanım donmuştu.
MURAT TOLGA ŞEN
Jaws 2 – Suya düşmüş hormon dolu gençleri kurtarmaya çalışan deniz helikopterini ısırıp, pilotuyla birlikte dibe çeken Jaws karşısında dilim damağım tutulmuştu.
Superman 2 – En sevdiğim Superman bölümüdür. General Zod ve adamlarının yarattığı yıkım karşısında dehşete kaspılmıştım. (-Oh my god! -My name is Zod…)
Lone Wolf McQuade – Kötü adam ve meksikalı yardakçıları tarafından jipiyle birlikte kumlara gömülen McQuade’nin jipin turbosunu çalıştırdıktan sonra kumları yararak çıkması bünyemden gerçek bir katharsis yaratmıştı. Bütün sinema ayakta izledik, avuçlar patlarcasına alkışladık.
New Gladiators – Asıl adı I guerrieri dell’Anno olan bu Lucio Fulci filminin başında bir yarışmada, başaramayıp bir balta tarafından gırtlağı kesilen, kanları her yere fışkıran kadını görünce sararıp solmuştum. Yaş daha 12 falan…
Grave of the Fireflies – Bir daha hiç bir filmde böyle ağlamadım. Ağlamak ne kelime; kova kova gözyaşı döktüm yahu!
Evil Dead – Samsun’da teyzemlerin yazlığında kanapeye kurulmuş VHS’den Evil dead’i izliyoruz. Bir kolumu teyze kızına diğerini kız arkadaşıma atmışken o da ne!? Sarmaşıklar hatuna tecavüz ediyor! Nasıl utandım da hiç bir yere sığmaz olmuştum anlatamam!
Aliens – Vasquezzzzzzzzz!
Ben Doğarken Ölmüşüm – Gölcük’e ilk taşındığımız sene yazlık Doğan sinemasında ailecek çekirdek çitleyerek izlemiştik. Orhan babanın Kurt köpeğinin öldüğü sahnede sesli sesli ağlamıştım ve çevremdekiler de bana bakarak hüngürdemişti. Çocukluk işte…
The Mist – Yeni tarihli bir film olduğu için spoiler vermemek adına yazmayacağım ama izlediğimde, 6 yaşında bir erkek çocuğuna sahip baba olarak bir kaç gün kendime gelememiştim.
The Road – Daha geçenlerde izledim ve baba ile oğulun post apokaliptik bir dünyadaki varolma savaşı yüzünden hala düşüncelere sevk olmaktayım. Büyüksün be Viggo!
SERDAR KÖKÇEOĞLU
Der Fan (Trance) – Eckhart Schmidt’in filminde genç bir kızın Kraftwerk üyelerinin robotik imajını hatırlatan popüler bir müzisyene duyduğu yalnızlaştıran, ötekileştiren yıkıcı aşk beni çok etkilemiştir. Hayran olduğu sanatçı için postacıya ve babasına saldıran, gerçek hayatla arasına tülden bir perde indiren kızın obsesif tavırları beni sarsmıştır. Daha sonra yıldız ve hayranın tanışması, büyük hayal kırıklığı ve bir başka Alman yönetmenin ölüsevici filmlerini akla getiren intikam bölümü ise ayrıca dehşete düşürücü ve travmatiktir. Her şeyin sonunda derin bir hüzün kalır. Garip bir biçimde etkilemiştir beni bu film; çok trajik ve çok feci bir aşk hikayesidir. Takıntılı aşıklara en derin saygılarımla…
MASİS ÜŞENMEZ
Eternal Sunshine of the Spotless Mind (2004) – Beni ağlatan film. Hele o son sahne yok mu rakı masasında efkarlanma tadı verir.
Top Secret! (1984) – Zaz ekibinin en başarılı yapımıdır bana göre. Her sahnesinde anırta anırta güldürmeyi başarır.
Rosemary’s Baby (1968) – Kanımın çekildiğini, korkuyu damarlarımda hissettiren bir film. O açılış müziğinin de katkısı büyük.
Grease (1978) – Tamamen eğlence, insanı mutlu eden yapımlardan. Şarkılara eşlik etmemek mümkün değil.
Pet Sematary (1989) – Hem korkuyu hem de sadece Stephen King’in kaleminden tadabileceğiniz sıcaklığı veren film özellikle çocuklarının Tır altında kaldığı sahne ile sizi bitirir.
EZGİ AKSOY
Back to the Future 1-2-3: özellikle ilk filmi izlediğimden beri fenomenimdir. bu seriyi izlerken müthiş eğlenirim. hala arada sırada back to the future geceleri yapıyorum (eğlence, neşe, sevinç)
Arizona Dream (1993): tüm zamanların en sevdiğim filmidir. hüznü ve mutluluğu aynı anda yaşadığım belki de tek filmdir.
Teyzem (1986): korku, ürperti… o dönemler bu filmleri çocukları delirtelim diyerek mi çekiyorlardı bilmiyorum. üftade’nin acayip bakışlarından, o yatağın yanından yunundan çıkan üvey babadan hala korkarım.
Ah Belinda (1986): tek kelimeyle şaşkınlık… ekrana kitlenip heyecanla ve şaşkınlıkla izlediğim ender filmlerden.
Pet Cemetery (1989): korku… bahçesinde 7 tane kedi besleyen biri olarak filmin yarısını yastık siperiyle izlemiştim.
Ah Müjgan (1970): ne zaman izlesem ağladığım kaç tane film vardır, çok değil… bu filmde sade ve ağırbaşlı bir hüzün vardır. izlerken derin ve sahici bir hüzün hissederim. “senin çocuğun mu müjgan? biz evlenseydik bizim çocuğumuz olacaktı.. ismi de koray değil, ali, ahmet gibisinden bir şeyler olacaktı.”
Profondo Rosso (1975): izlediğim ilk Dario Argento filmi olmasından olabilir, en sevdiğim Argento filmidir. Goblin’in muhteşem soundtrack’ını da asla unutamam elbette. bu filmi izlerken eğlenceli bir gerilim hissetmiştim.
Dans Ma Peau (2002): öyle acayip bir filmdi ki kendimden korkmuştum. kendimi yemek istersem diye kendimden korkmuştum.
Naked Lunch (1991): Crononberg her zaman en sevdiğim yönetmenlerden oldu ve bütün filmlerini çok severim. ama naked lunch’ın bende özel bir yeri vardır. bu çok sevdiğim edebiyat eserini de ancak böyle bir adam görselleştirebilirdi zaten. naked lunch’ı görsel olarak izliyorum diye tek hissedebildiğim derin bir heyecandı. pür dikkat ekrana kitlenmiştim.
La Pianiste (2001): salondan çıktığımda otorite ve düzene duyduğum nefretin bin kart arttığını farketmiş ve dehşete kapılmıştım. haneke’nin beni en vuran filmidir.
Beni ağlatan film. Hele o son sahne yok mu rakı masasında efkarlanma tadı verir.Top Secret! (1984)
Zaz ekibinin en başarılı yapımıdır bana göre. Her sahnesinde anırta anırta güldürmeyi başarır.
Rosemary’s Baby (1968)
kanımın çekildiğini, korkuyu damarlarımda hissettiren bir film. O açılış müziğinin de katkısı büyük.
Grease (1978)
Tamamen eğlence, insanı mutlu eden yapımlardan. Şarkılara eşlik etmemek mümkün değil.
Pet Sematary (1989)
Hem korkuyu hem de sadece Stephen King’in kaleminden tadabileceğiniz sıcaklığı veren film özellikle çocuklarının Tır altında kaldığı sahne ile sizi bitirir.
Ben Masis şaka yapıyor sanmıştım ;)
:D Masis yazını bekliyoruz bak..
Ahaha doğruluk payı vardı ama:)
Omen, Kuşlar, Mezarlık Devriyesi, Pyscho, Dünayı kurtaran adam, Enter the dragon, KingKong, crocodile, pirana, ghostbusters, saturn 3, bana onun kellesinin getirin, resident evil, evildead ….. bende anısı olan filmler…. bu filmleri sinemada izlemek gibi bir olanağa da sahip olduğum için kendimi çok şanslı hissediyorum….
İlker!
Mac and Me yok abi yok yok
ne dandrik filmmiş şimdi tekrar baktım aten dün gece
çıkar abi o filmi benim resimler bütünümden.. üşenmezsen : )
:) Can!
Ne bela filmmiş bu yahu. Yazısını çıkarttık resmi kalmış..
Hallettim şimdi..
gerçi yıllar sonra Fenerbahçe tribünleri şarkısını kullanınca anlamı biraz kaçtı ama…. bende fenerliyim bu arada..Mohikanların sonuncusunun final döğüşme sahnesi ve müziği.
darth vader luke’un kolunu koparıp ben senin babanım dediği sahne…
birkaç dolar içindeki saat sahnesi
ve son olarakta pet semetarydeki kedinin önüne ataldığı sahne
süreyya sinemasından çıkmış eve dönerken önüme kedi atlamıştı o filmden çıkıp aynı sahne 15dk sonra :)
Serdar Kökçeoğlu’na Der Fan’ı hatırlattığı için sonsuz teşekkürler.
Aşık olmayı, Borges’in belirttiği gibi tanrısı yanılabilir bir din yaratmanın yanında bu dinin derin okyanusunda saplantılarla boğulmayı da ekleyen oldukça kasvetli ve yıkıcı bir filmdir.
beyaz Kurt’ta Chuck norris’in jipinin kumlardan çıktığı sahnede alkışlama deneyimini bizde yaşamıştık çocukkene..
o filmi izleyen herkesin en unutamadığı sahnedir sanırım, Chuck Norris’in bana göre en iyi filmidir.
A Boy and His Dog–son sahnede Don abi hatunu kesip köpek yoldaşına yedirdiğinde kadına üzülmüştüm–biraz da Don abi sevişemeyeceği için–ama köpeğin kurtulduğuna da sevinmiştim.Don abiyi Sungun ya da Yekta,bilge köpeği de Nusret Çetinel seslendiriyordu sanırım.
Kibar Feyzo-Adı Vasfiye–ilk özel kanallar açıldığında izledim ve çarpıldım,film cahili olduğumdan vay be nasıl filmlerimiz varmış dedim kendi kendime, ayrıca Müjde ablamın evindeki yastıkların aynısından bizim evde de vardı.
Paris te Son Tango–show tv de izledim galiba,methini duyardım hep,allak bullak oldum izlediğimde.
Şeytan–küçük hanım haçla mastürbasyon yapıp İsa ya küfür edince apışıp kalmıştım,çok korktum lan.
Geceyarısı Avı–son sahnede Robert abi öyle bir bakıyorki Charles abiye içim ezildi.
Benim Adım Hiç Kimse–çok sevdiğim dayımla izlemiştim ilk.Sonlara doğru Harry amcanın okuduğu mektup bana masal gibi gelmişti ve hiç bitmesin istemiştim.Ahmet Aksoy konuşuyordu ne güzel.
Ucuz Roman–kanal d de izlemiştim.Bruce u Alev abi konuşuyordu.Hayatımın filmi demiştim–sonra yaş kemale erip Godard izleyince geçti tabi–Çarıklı halimle İzmir e gidip fellik fellik video kasetini aramıştım.
Silgi Kafa–Manisa da bir yerel kanal test yayını yapıyordu ve bütün gün bu filmi oynatıyordu.101 kez seyrettim herhalde ve her seferinde o bebeciğe üzüldüm.
Uçurtmayı Vurmasınlar–sinemaya geldi okuldan kaçıp ilk seansta seyrettim.Ağlamaktan gözlerim çıktı.–Büyük Adam Küçük Aşk ta da çok ağladım lan.
Doğum Günü 4 Temmuz–Tom abinin validesiyle atıştığı sahne beni benden almıştı.Çok acı çekmiş lan bu Ron Kovic,aynı benim gibi.
Büyük Düello–finalde kötü adam, Scott Glenn abimden kılıçları istediğinde gel de kendin al bakalım deyince sinemayı yıkmıştık valla.
Sahil Güvenlik–Erika Eleniak a aşık olmuştum,ta askere gidene kadar tek aşkım dı o benim,askerden gelipte playboyda resimlerini görünce kafamdan kaynar sular döküldü valla.
dosyayı görünce ilk aklıma gelenleri yazdım devam etsem 1156 yı bulurum herhalde.