“Ben öğretmeye söz veriyorum, sen de öğreneceğine söz ver…”
Ortaokuldayken bir sabah okula gittiğimde bazı öğrenciler duvarlar üzerine çıkmış, kollarını leylek kanatları gibi açarak tek ayak üzerinde durmaya çalışıyorlardı. Beceriksizce zeybek öğreniyorlarmış gibi görünmelerinin nedeni, önceki akşam televizyonda ilk kez Karate Kid’i izlemiş olmalarıydı. O sırada rakiplerini son ve özel bir hareketle devirmek üzere olan bu hayalperest arkadaşlar, Müdür Yardımcısı Aslan Bey’in olaya müdahalesiyle ne yazık ki duvarın üzerinden patır patır dökülmüşlerdi ama bu onların, kimselerin bilmediği etkili hareketleri birbirleri üzerinde deneme azimlerini hiç etkilememişti…
“The Karate Kid” (1984), 70’lerden 90’lı yıllara kadar gençler arasında oldukça yaygın olan Uzakdoğu sporları merakı üzerine yapılmış bir filmdi. Özellikle 80’li yıllarda dünyada zirve popülerliğini yaşamış olan karate salonları, Türkiye’de de nerdeyse her mahallede bulunuyordu. Bruce Lee, Jackie Chan, Chuck Norris, Van Damme gibi yıldızların hayranı olan gençler ve çocuklar da, filmlerde gördükleri havalı hareketleri yapabilmek için, beyazdan başlanıp bir türlü siyah kuşağa ulaşılamayan zorlu eğitimlerin verildiği kurslara devam ediyordu. Öğrenilen şeyler bazı zavallı arkadaşlar ve kardeşler üzerinde tecrübe ediliyordu. Gazete bayilerindeki saman kağıda siyah-beyaz basılmış Uzakdoğu sporları dergileri çeşit çeşitti. Kapaklarındaki ünlü karateciler, kungfucular ve bu tür filmlerle anılan ünlü oyuncular ise dergileri edinmek için yeterli bir nedendi.
İlk Rocky filminin de yönetmeni olan John Avildsen’in yeni bir Rockyvari filmiydi Karate Kid. Rocky ile aynı kodları barındırıyordu. Karateye meraklı ama çok da iyi olmayan, yetkin bir hocayla yeteneğini geliştiren, yoktan var olup finalde de rakiplerini alt eden bir başkarakteri vardı. Karate Kid’in senaryosu, kendisi de bir karateci olan ve bizzat Okinawa’daki karate ustalarından dersler alan Robert Mark Kamen tarafından yazılmıştı. Adı Karate Kid olsa da bu film bir “dövüş” filmi değildir. Finaldeki turnuva dışında tüm film boyunca yalnızca 2 dövüş sahnesi bulunur. (Biri filmin başında kumsalda Daniel’in Johnny’den dayak yediği kısa dövüş, diğeri de Cadılar Bayramı gecesi Daniel’i kovalayan Johnny ve arkadaşlarının Miyagi’yle olan dövüşleridir.)
Karate Kid’i, ergenlikle yüzleşme öyküsü anlatan bir gençlik filmi olarak tanımlayabiliriz. Film, Daniel ve annesinin New Jersey’den Kaliforniya’ya taşınmasıyla başlar. Daniel bu durumdan hiç hoşnut değildir; arkadaşlarından, bildiği çevresinden uzaklaşıp bilmediği bir yerde yaşamayı istemez. Jenerik altından devam eden yolculuk sahnesi -Daniel’in hep bildiği şehirden hiç bilmediği bir yere taşınması- alıştığı çocukluktan tanımadığı ergenliğe geçişin bir sembolüdür. (Daniel’in yüzü ilk kez, yeni taşındıkları yere ulaştıklarında görülür.) Taşındıktan sonra daha 2. günden, kumsalda görüp hoşlandığı kızın belalısı Johnny’den dayak yiyince hiç de haksız olmadığı ortaya çıkar. Johnny ve arkadaşları, onu okulda da rahat bırakmazlar. Sürekli yara bere içinde dolaşmaya başlayan Daniel, iyi bir kursa gidip karate öğrenerek onlarla baş etmeye karar verir ama durumları elvermediğinden bunu da yapamaz. Onu dövüp duran arkadaşları ise acımasız ve sert bir hoca olan Kreese’in “Merhamet etmek yok” mottolu kursuna devam etmektedirler.
Daniel eskisi gibi karate kitaplarından çalışmayı sürdürür. Önce evdeki bozuk muslukları, ardından da yine bir hırpalanma seansından sonra sinirlenip çöpe attığı bisikletini tamir eden Miyagi’yle arkadaş olur. Tamirci dükkanında hobi olarak bonsai yetiştiren bu yaşlı adamla vakit geçirmeye başlar.
KARATE VE KAZANMANIN FELSEFESİ [divider style=”solid” top=”20″ bottom=”20″]
O dönemde pek çok kimse bonsai ağaçlarından bu film sayesinde haberdar olmuştu. Bonsai, karatenin özünde bulunan estetik, zariflik ve sağlamlık gibi hedefler için gerekli olan sabır, fedakarlık ve disiplinin güzel bir sembolüdür. Bu ağaçların estetik duruşlarını oluşturmak için ilk başta sabır, bazen istenilen sonuçlara ulaşılamadığında verilen emeğin feda edilmesiyle yeniden başlama ve istenilen sonuca ulaştıktan sonra onu aynı özellikleriyle korumak için disiplinli bir çalışma gerekir. Miyagi, Daniel’e bonsai ağacına şekil vermeyi öğretirken “Önce hayalinde resmet ve sonra da o resmi yap.” der. Üstelik bu resim, her türden ağaçla yapılabilir…
Karate Kid, karatede başarılı olmak için belirli özelliklerde bir vücuda sahip olmak gerekmediğini de vurgular. Filmin çok sevilmesinde bu unsurun önemli payı vardı. Miyagi yaşlı ve tıknaz biridir, buna rağmen yenilmez bir karateci olarak gösterilir. Daniel’i beş tane gencin elinden tek başına kurtarır. (Miyagi, dört filmden oluşan seri boyunca, dövüştüğü kimseden tek bir yumruk veya tekme darbesi almamıştır.) Daniel de zayıf, çelimsiz bir çocuktur. Karate salonunda eğitim gören akranları ise hep yapılı ve fit vücutludurlar. Buna rağmen Daniel sonunda hepsini de yenmeyi başarır.
Filmde karatenin dövüşme değil bir savunma tekniği olduğu, hayatta başarılı olmak ve “kazanmak” için güç ve sertliğin değil “denge”nin bulunması gerektiği söylenir. Dengeyi öğrenmek ve içselleştirmek için de karate en iyi yöntemlerden biridir. Miyagi “Denge iyi, karate iyi; her şey iyi.” der.
İDEAL EĞİTİMİN YOLU [divider style=”solid” top=”20″ bottom=”20″]
Eğitim üzerine yapılmış en iyi filmlerden biri olan Karate Kid, öğrenmek için istek ve disiplinin bir araya gelmesi gerektiğini vurguluyordu. Kendisini, Johnny ve arkadaşlarından kurtaran Miyagi’nin –bu yaşlı ufak tefek tamircinin- iyi bir karateci olduğunu öğrenerek küçük bir şok yaşayan Daniel, ondan kendisine de karate öğretmesini ister. Miyagi bu teklifi kabul eder ama öncesinde öğrencisiyle bir sözleşme yapar: “Ben öğreteceğime söz veriyorum, sen de öğreneceğine söz ver…” İmzası kalplere atılan bu sözleşme, başarıya ulaşacak eğitimin ilk ve en önemli adımıdır. Bugün okullarımızda, öğrenmek üzere okullara giden öğrencilerin kaç tanesi bu amaca ulaşabiliyor? Eğitimcilerin kaç tanesi eğitme/öğretme sorumluluğu taşıdıkları öğrencilerine karşı bu sorumluluğu yerine getirebiliyor? Eğitim sisteminin tüm çarpıklığına, eğitim koşullarının zorluklarına ve öğretmenlerin giderek vasıfsızlaştırılmasına rağmen eğitimcilerin tartışılmaz şekilde işlerini seven ve öğrencileriyle “öğrenme-öğretme sözleşmesi” yapacak kişiler olması gerekiyor. Öğrenmek isteyen her öğrenci, sevildiğini ve önemsendiğini bildiği ve hissettiği sürece bu sözleşmeye uyacaktır. Eğitim politikalarını belirleyen kurumların yapması gereken, eğitim sözleşmelerinin uygulanabilmesi için gerekli koşulları sağlamaktan ibarettir…
[box type=”shadow” align=”” class=”” width=””]
Miyagi “Kötü öğrenci yoktur, kötü öğretmen vardır.” der. Kreese, saldırgan ve acımasız bir yöntemle eğitim verirken Miyagi öğrencisiyle arkadaş gibidir. Onun üzerinde kurduğu otorite; bilgeliğine, yardımseverliğine, hoşgörüsüne ama bunların yanında tavizsiz disiplinine bağlıdır. Korkutma, cezalandırma yöntemlerini hiç kullanmaz. Arada bir patlattığı esprileriyle ve renkli kişiliğiyle dersleri öğrencisi için bir zulüm değil, iple çekilecek zamanlardır.
Miyagi; rekabet, hırs ve başkalarını ezerek üste çıkmak gibi olumsuzluklar yerine “duygusal olgunluğu” öğretir. Çünkü duygusal olgunluk, başarı ve özsaygı için temel şarttır. Vietnam’da savaşmış eski bir komando olan Kreese ise öğrencilerini askeri bir katılıkla eğitir. Onlara sürekli bağırarak komutlar verir. Ceza verdiği bir öğrencisine 60 şınav çektirir. Ama bu korku kültürüyle yapılan eğitim başarısız olmaya ve bir anda yıkılıvermeye mahkumdur.[/box]
Karate Kid, Miyagi karakteriyle öğretmenlik dersi verir. Film onun, zaferinden gurur duyan yüzünde biter. O gururlu gülümsemede, sorumluluğunu aldığı öğrencisini hakkıyla yetiştirebilmiş olmanın mutluluğu vardır. Çok doğru bir kararla, filmin senaryosunda olup filme alınmayan, Miyagi’nin Kreese ile dövüştüğü asıl son çıkarılmıştır. Çünkü artık bu dövüşe ve Miyagi’nin Kreese’i gerçekten dövmesine gerek yoktur. Öğrencisini başarıyla yetiştirip turnuvada başarılı şekilde mücadele etmesini sağlayarak zaten ondan üstünlüğünü çoktan kanıtlamıştır.
KARATE KID’İN MÜZİĞİ [divider style=”solid” top=”20″ bottom=”20″]
Daniel’in turnuvaya hazırlanma süreci bu tip sahnelerde çoğunlukla olduğu gibi kahramanın doğal yollarla hazırlanması üzerine kuruludur. Temel savunma hareketlerini çitleri boyayıp, yerleri zımparalayıp, arabaları cilalayarak öğrenir. Okyanus dalgalarına karşı ayakta kalmaya çalışır, kollarını kürek çekerek güçlendirir, salınan sandal üzerinde dengede kalmayı öğrenir. Doğayla iç içe çalışmanın önemi vurgulanır. Daniel’in bu hazırlık sahnelerinde, Rocky’nin sinemaya kazandırdığı bir özellik olan coşku dolu müzik kullanımı da bulunur…
Rocky’nin unutulmaz müziklerini yapmış olan Bill Conti, Karate Kid için de muhteşem müzikler bestelemişti. Ünlü panflüt virtüözü Gheorghe Zamfir’i de yanına alarak hazırladığı (Zamfir’in “The Lonely Shepherd” albümünden bazı müzikleri de içeren) soundtrack’in görkemi, özellikle Miyagi’nin ölen eşi ve çocuğundan haberdar olduğumuz bölüm gibi duygusal sahnelerde, turnuvaya hazırlık “training montage” sekansında ve final sahnesinde doruğa çıkar. Daniel’in final maçında sakat halde son puanını almak üzere turna hareketine hazırlandığı ve son darbesiyle rakibini yere serip omuzlar üzerinde yükseldiği sahnedeki zafer müziği tüyleri diken diken edecek güçtedir.
Filmdeki şarkılar ise tam olarak dönemini yansıtır. Özellikle Cruel Summer, You’re the Best Around ve The Moment of Truth öne çıkan parçalardır. Turnuvadaki maçlar esnasında çalan Joe Esposito’nun You’re the Best Around şarkısı aslında Rocky III için yapılmıştı. Ama kaçınılmaz olarak, Survivor grubunun Eye of the Tiger’ıyla yarışabilmesi olanaksızdı. Yine de şarkının 80’ler tarzı hareketli ve coşkulu melodisi Karate Kid’e de çok iyi uymuştur. Karate Kid’te Survivor’ın da bir parçası bulunur. Son jenerikte çalan The Moment of Truth, filmin ruhuna tam olarak uyan 80’li yılların en güzel şarkılardan biridir.
SINIF ÇATIŞMASI [divider style=”solid” top=”20″ bottom=”20″]
Karate Kid aynı zamanda sınıflar arası çatışmanın da filmidir. Daniel annesiyle yaşayan bir orta sınıf mensubuyken, okuduğu okuldaki arkadaşları üst sınıftandırlar. Dikkat çeken bir durum da bu arkadaşların çoğunun sarışın olmasıdır. Daniel’in annesi bir sahnede “Buraya taşınınca sanki tüm dünya birden sarışına döndü.” der. Daniel’in karateci akranları da hep sarışın, yakışıklı çocuklardır. Bu üst sınıf, fiziksel ve karakteristik özellikleriyle sanki Hitler’in idealindeki ırkı andırırlar.
Buna karşılık Daniel esmer tenli, Miyagi ise sarı ırktandır. Sarışın, beyaz tenli “ideal” ırka karşı, ötekileştirilmiş olan fiziksel özelliklere sahip ırklara mensup kişiler yüceltilmiş olur. Daniel’in kız arkadaşı da bir üst sınıf ailenin çocuğu olarak sarışındır ama onlardan çok farklı gösterilir.
Herhalde sinema tarihindeki en ideal kız arkadaşlardan biri olan Ali (Ali with an “i”), fazlasıyla iyi, neşeli, hayat dolu, merhametli, hakkaniyetli, nazı iki dakikadan fazla sürmeyen güzel bir kızdır. Tapınak gibi yüksek merdivenlerle ulaşılan “Tepedekiler” sınıfından bir evde oturmaktadır. Daniel ise bir kenar mahalle olan fakir semti Reseda’da oturur. (Ki bizim standartlarımıza göre burası hiç de o kadar fakir bir yere benzemez.) Ali’nin Daniel’le olan ilişkisi bu sınıf farkından dolayı kesintiye uğrasa da sonunda bunun üstesinden gelmiş görünürler.
[box type=”shadow” align=”” class=”” width=””]
– MANZANAR VE NISEI’LER –
Daniel bir gece Miyagi’nin dertli halde kendini içkiye vurmuş olduğunu görür ve o sızdıktan sonra bulduğu belgelerden Miyagi’nin onur madalyası almış bir savaş kahramanı olduğunu öğrenir. Karısı ve çocuğu ise Manzanar Kampı denen bir yerde hastalanıp ölmüşlerdir.
Karate Kid’de Japon kültürü yüceltilir ama Miyagi’nin de aslında gerçek bir Amerikalı olduğu vurgulanır. Hatta o bir Japon olarak 2. Dünya Savaşı’nda Amerikan ordusunda savaşmış, onur madalyası bile almıştır. Böylece Amerikan hocanın kötü eğitimciliği yerine yüceltilen Japon eğitmen de has Amerikalı olmuş olur.
ABD 2. Dünya Savaşı’na girdiğinde orduda bulunan Japon asıllı askerler (Bunlara, “Amerika’daki ikinci nesil Japonlar” anlamına gelen Nisei deniyordu), Pearl Harbor baskınından sonra ordudan uzaklaştırılmıştı. Bununla yetinilmeyerek hemen ertesi gün ABD vatandaşı olan iki bine yakın Japon tutuklandı. İlerleyen günlerde giderek artan sayıda Japon asıllı Amerikalı, hiçbir suçları olmamasına rağmen, yalnızca Japon oldukları ve düşmanca eylemlerde bulunabilecekleri şüphesiyle evlerinden alınarak kurulan çeşitli kamplara hapsedildi. Mart 1942-Kasım 1945 arasında hapsedilen toplam Japon asıllı sayısı 120.000’i bulmuştur. Nazi’lerin kampları kadar acımasız koşulları olmasa da bu yerleşimlerde yaşamak çok zordu. Evlerinden zorla alınıp bu kamplara yerleştirilmiş Amerikan vatandaşı Japonların, yemek, banyo, temizlik ve başka ihtiyaçlar için her gün saatlerce kuyruklarda beklemesi gerekiyordu. Savaşın bitimine kadar bu kamplarda 146 kişi yaşamını yitirdi. Filme göre Miyagi’nin eşi ve çocuğu da bu ölenlerden olmuş olur.
Japon asıllı Amerikalılar 1943 yılından önce tekrar silah altına alınmadılar. Fakat genelkurmayın karşı çıkmasına rağmen Eisenhower, Japon asıllı Amerikan vatandaşlarının da orduya alınmasına karar verdi ve bu birlikler İtalya cephesine gönderildi. Japon Amerikalılar ABD’de ırkdaşlarına yapılan muameleden dolayı utanç duyuyor ve kendilerinin de Amerikalı vatanseverler olduklarını kanıtlamak istiyorlardı. Bu yüzden yüzlerce Japon gönüllü olarak orduya katıldı. 442. Alay’a bağlı 100. Piyade Taburunu oluşturan bu birlikler Nazi kuvvetlerinin yoğun makineli tüfek ve top atışı yağmuru altında, savunma hatlarına korkusuzca saldırdılar. Bu cephede yaşanan savaş Normandiya çıkarmasından çok daha kanlı olmuştur. Fakat sonuçta Japon asıllı askerler çok büyük kayıplar vererek savunma hatlarını ele geçirdiler ve Almanları kuzeye kaçırmayı başardılar. Bu savaştan sonra 100. Piyade taburu askerlerine “küçük demir adamlar” denmeye başlandı. 2. Dünya Savaşı esnasında bu askerlerden yalnızca bir tanesine onur madalyası verilmiştir. Bu durumda filme göre Miyagi bu madalyayı almış olan askerdir. 1990 yılında, üzerinden 47 yıl geçtikte sonra 2. Dünya Savaşı’nda savaşmış 21 Japon asıllı askere daha onur madalyası verildi. (The Next Karate Kid filmi, Miyagi’nin askeri törenle bu madalyaları Japon asıllı askerler adına aldığı bir sahneyle açılır.) 2010 yılında Kongre kararıyla savaşta bulunmuş olan 6000 Japon asıllı Amerikan askerine daha onur madalyası verildi.[/box]
DEVAM FİLMLERİ [divider style=”solid” top=”20″ bottom=”20″]
John Avildsen, Sylvester Stallone’nin izinden giderek “The Karate Kid Part II” (1986) filmini Rocky filmlerinde olduğu gibi, kısa bir özet ardından ilk filmin son sahnesinden açar. İlk filmde kullanılmayan son, ikinci filmin başına eklenmiştir. Tamamen gereksiz gibi görünen bir Miyagi-Kreese kavgası görülür, bu sahne aslında yenilgiyi hazmedememe anlamında filmin devamındaki anlatıma uygun olmakla birlikte yeni bir şey söylemez. Kreese’in Daniel’e yenilmiş olan Johnny’i dövüp boğazlamaya kalkması gibi anlamsız bir aşırılığın ardından Miyagi olaya müdahale edip Kreese’i alt eder. Bu sahnenin sonunda Daniel “Onu öldürebilirdiniz değil mi? Peki neden öldürmediniz?” diye sorar. Miyagi’nin “Çünkü kalbinde merhamet olmayan insan için yaşamak ölümden daha büyük bir cezadır.“ diye ders verici bir yanıt versin diye sorulmuş bu saçma sapan soru da filmin ilk dakikalarında can sıkıcı etkiler bırakır.
Miyagi karakterinin çok sevilmesi, ikinci filmin onun üzerine kurulmasına neden olmuştu. Bu sefer öykü Miyagi’nin geçmişinde bıraktığı bir sorun üzerine odaklanır. Aynı kızı sevmiş olmaları yüzünden en iyi arkadaşıyla düşman olduğunu ve Miyagi’nin bu yüzden yıllar önce Okinawa’yı terk ettiğini öğreniriz. Miyagi’nin babasının hastalık haberini alan kahramanlarımız uçakla yola çıkarlar.
Karate Kid 2, ilk filme göre fazlasıyla ağır melodram unsurları barındırır: Ortaçağ geleneklerinin sürdürüldüğü oryantalizm fışkıran bir köy, fakir köylülerin topraklarına sahip olan ve onlara yalnızca ürettiklerinden pay veren bir “büyük patron”, köyün bu (Miyagi’nin en iyi arkadaşı/en büyük düşmanı) zorba tarafından yok olma tehdidi altında olması, aynı kızı sevdikleri için düşman kesilen en iyi arkadaşlar, bu düşmanlığın 45 yıl aynı şiddette devam etmiş olması, biri diğerinin hayatını kurtarınca bir anda biten düşmanlık, sevdiği adam köyü terk edince hiç evlenmemiş kadın, tam da iki eski dostu el ele tutuşturduğu anda ölüveren yaşlı baba, gurur yüzünden hayat boyu çekilen acılar, acılar… Film bu özellikleriyle Türk sinemasının sulu göz melodramlarını aratmaz.
Mekanı değiştirse de Karate Kid yapı olarak birinci filmdeki özellikleri tekrar eder. Daniel’in başına bela olan ve dayak yiyip durduğu yeni biri vardır. Miyagi yine Daniel’i onların elinden kurtarır. Daniel yine sevecen bir kız arkadaş bulur. Yine iki karate ustasının öğrencileri üzerinden kapışması vardır. Yine özel (ama ilk filmdeki kadar özel olmayan) bir hareketle son dövüşün kazanılması sahnesi bulunur… Karate Kid ilk filme göre dağınık ve bazı yavan sahneler içerse de seyirciler bu filmi de çok sevdiler. Kumiko’nun Daniel’le aşkının ifadesi olan şiirsel çay töreni sahnesi de filmin en hoş bölümü olarak anılmayı hak ediyor.
“The Karate Kid Part III” (1989) ise serinin yokuş aşağı yuvarlandığı bölümdür. İlk filmde öğrencileri turnuvada yenilen Kreese artık hiç öğrenci bulamamaktadır. Parasız kalan Kreese’e arkadaşı iş adamı Terry Silver yardım eder. Bununla da yetinmeyip onun intikamını almaya söz verir. Sürekli iş telefonlarıyla meşgul olan zengin bir iş adamının işi gücü bırakıp, sırf bir turnuvayı kazandı diye bir çocuktan ve hocasından inanılmaz çocukça yöntemlerle intikam almaya çalışması, türlü çeşit sinir bozucu entrikalar çevirmesi gibi absürt bir senaryoya dayanan Karate Kid 3, nerdeyse baştan sona sevimsiz bir filmdir. Sondaki turnuva sahnesinin ilk filmdeki görkeminden eser yoktur. Karate Kid’i canlandıran Ralph Macchio’nun kilolu hali ve mor gözaltlarıyla artık pek de “kid” gibi gözükmediği bir filmdir bu. Zaten dördüncü filmde de artık rol almaz.
Miyagi’nin son filmdeki öğrencisi, ailesinin trafik kazasında ölmelerinden sonra öfkeli bir ergene dönüşmüş olan Julie olur. Miyagi her işsiz güçsüz emeklinin davranış kalıplarını tekrarlayarak kendine bir iş yaratır ve Julie’yi eğitip onu öfkesinden karate yoluyla kurtarmaya karar verir. “The Next Karate Kid” (1994)’teki pek çok sahnede Miyagi şaşkın bir bakıcıya dönüşür. Julie’yi hizaya getirmek için kızın büyükannesini Kaliforniya’daki kendi evine gönderip onunla yalnız yaşamaya başlar. Buna neden gerek gördüğü tam anlaşılmaz, çünkü Julie’nin asıl eğitim aldığı yer Miyagi’nin onu götürdüğü Budist tapınak olur. Filmdeki saçma bulunacak olaylar, sahneler saymakla bitmez. Yine motivasyonlarının nedeni anlaşılamayan delirmiş karakterler Julie ve Miyagi’ye rahat vermezler. 3. filme rahmet okutan tutkusuz ve absürt bir çocuk filmi havası film boyunca sürer ve finalde bu absürtlük doruğa ulaşır.
En son sahnede, -oyunculuğu bu filmde de boşa harcanan- Michael Ironside’ın canlandırdığı Albay Dugan’ın, sırf okuldaki derste kendisine küçük bir rezalet yaşattığı için öğrencisinin arabasını patlatıp ardında onu öldürmeye kalkmasıyla, saçmalıkta zirve yaşanmış olarak film sonlanır. The Next Karate Kid, serinin en az izlenen halkası olmuştur. Yine de Julie’yi canlandıran Hillary Swank, genel olarak film boyunca dikkati üzerinde tutmayı başarır.
2010 yılı yapımı The Karate Kid uyarlaması ise, Will Smith’in oğlunu çocuk yıldız yapma çırpınışlarının bir başka eseriydi. Filmin adı Karate Kid olmasına rağmen film kungfu üzerinedir. Çin Turizm Bakanlığı reklam filmini aratmayacak görüntülere sahip olan filmde Jackie Chan, Miyagi yerine geçen Mr. Han rolündedir.
Fazlasıyla ölçülü bir oyun veren Chan’in Uzakdoğu sporlarının en iyi bilinen temsilcilerinden biri olması, Miyagi karakteriyle yaşanan sürprizi vermekten çok uzaktır. Miyagi’nin şakacı ve renkli kişiliği yerine genelde durgun ve nemrut bir karakter vardır karşımızda. Mr. Han film boyunca yalnızca 2 defa gülümser. Han’ın bu hali, ailesini trafik kazasında kaybetmiş olmasından kaynaklıdır. (Acılar karşılaştırılamaz ama Miyagi’nin Han’a göre acısıyla daha iyi yüzleşebildiği açıkça görülür. Miyagi, en iyi arkadaşıyla düşman olup aşkını geride bırakarak memleketini terk etmek zorunda kalmış, 2. Dünya Savaşı’nın en kanlı çarpışmalarından birine katılıp arkadaşlarının yanı başında parçalanmasına tanık olmuş, ordusunda hizmet verdiği ülkenin oluşturduğu toplama kampında ailesinin ölüp gitmesiyle yüzleşmiş biridir.)
Orijinal filmle hemen hemen aynı senaryoyu kullanan yeni Karate Kid filminde daha fazla turnuvaya hazırlık sahnesi bulunuyordu ama genel olarak ilk Karate Kid filminin etkileyiciliği ve derinliğinden uzaktı. Filmin anlatımından; sınıf çatışması, fiziksel özelliklerin önemi yerine karatenin felsefesi (burada kungfu) ve eğitimle ilgili anlatımlar çıkarılmıştır. Mr. Han’ın kungfunun hayattaki her şey olduğuna dair söylemi sözde kalan bir anlatım olarak kalır. Dre Parker karakterinin şımarıklığı da karakteri sevmemizi oldukça zorlaştırır, Daniel’deki mütevazılık ve saflıktan Dre’de eser yoktur. Karate Kid filmlerinin imzası olan özel son hareket başarılı olsa da Daniel’in turna hareketinin ikonikliğine asla ulaşamaz.
DANIEL’İN ZAFERİ VE TURNA TEKNİĞİ [divider style=”solid” top=”20″ bottom=”20″]
Daniel, Miyagi’nin sahilde yaptığı hareketi sanki mistik bir olayı izler gibi huşu içinde izler. Ona, yaptığı hareketi sorduğunda “Turna tekniği” cevabını alır, “Doğru yapıldığında kimse savunamaz.”
Turna tekniğine ülkemizin farklı yörelerinde Leylek, Kartal, Atmaca vb. isimleri de verilmektedir. Bu hareket tek ayak üzerinde, kollar iki yana kuş kanatları gibi açılmış halde zıplayıp diğer ayakla rakibe vurmaktan ibarettir. Fakat aslında karatede böyle bir hareket hiç var olmamıştır. Bazı kaynaklar benzer bir vuruş tekniğinin Okinawa’daki bazı dojolarda öğretildiğinden bahsetseler de bu hareket film için uydurulmuştur.
İlk filmin sonundaki turnuvada, yarı finalde Johnny ile karşılaşan ve bu dövüşte üçlü döner tekmeleriyle filmdeki en şık hareketi yapan Darryl Vidal, aynı zamanda kumsalda turna tekniğiyle antrenman yapan Miyagi’nin bu sahnedeki dublörüydü. Yani kumsalda silueti görülen kişi; Miyagi’yi canlandıran Pat Morita değil, hatta onun dövüş sahnelerindeki dublörü Fumio Demura da değil, yarı finalist sporcuyu oynayan Vidal’dir.
Darryl Vidal’in bir röportajda belirttiğine göre filmin dövüş koordinatörü Pat Johnson, sahilde Miyagi’nin yapacağı hareketle ilgili kendisinden fikir sorar ve Vidal, istenen estetik görünümlü bir hareket uydurarak ona gösterir. Yönetmenin de beğenmesi üzerine turna tekniği doğmuş olur. Turna tekniği “doğru yapıldığında karşılık verilemez” olabilir ama bu tekniği bilen birinin, tek ayak üstünde elleri havada bir rakibin ne yapacağını hemen kavrayıp kendini savunabileceği de açıktır. 2. filmde Daniel finaldeki dövüşünde bu hareketi tekrarlar ama başarısız olur. 3. filmde rakipleri “Hadi turna hareketini yapsana” diye Daniel’le dalga bile geçerler.
Ama ister uydurma, isterse de etkisiz bir hareket olsun, Karate Kid deyince akla bu hareket gelir. Başta belirtildiği gibi Karate Kid’i izleyen pek çok çocuk bu hareketi ya kendi kendine, ya arkadaşları/kardeşleriyle mutlaka denemiş ve filmin sonunda Daniel’in yaşadığı zaferi tekrar tekrar yeniden canlandırmıştır.
Sinema için istenildiği kadar “gerçeğin yansıması” densin, içimizdeki çocuk için sinema “hayallerin gerçek olması” demektir. Bu film de, turna tekniğinin etkili ve karşılık verilemez özel bir vuruş olduğu gerçekliğine bizi inandırmayı başarmıştır. Turna tekniği; çocukluğumuzun iblislerine karşı en etkili, savunulamaz, yalnızca en zorda kaldığımızda kullanacağımız, içimizde varlığını bilerek güvende hissettiğimiz, en özel hayali silahımızın bir ifadesi olmuştur.
Harika ötesi bir yorum olmuş. Bir tek cümlesini bile silmeden her kelimesinin altına imza atarım. Film ile ilgili tüm duygularıma tercüman olmuş yazarımız. Kendisine teşekkür ederim.