No Time to Die filminde Bond, filminde Bond, aktif hizmetten ayrılmıştır ve Jamaika’da sakin bir hayatın keyfini sürmektedir. CIA’den eski dostu Felix Leiter yardım için kendisine başvurunca huzuru kısa sürer. Kaçırılan bir bilim insanını kurtarma görevi beklenilenden daha tehlikeli bir hal alır. Bond, tehlikeli yeni teknolojilerle silahlanmış, gizemli bir kötü adamın peşine düşer.
Bir zamanlar James Bond filmlerinin farklı maceralar olarak canlandırılırken ve hem iyi hem de kötü olmayan karakterlerle bağlantı kurulurken EON Productions, Daniel Craig serilerinin birleşik bir bütün halinde olmasın istemiş. Quantum Of Solace (2008) Bond’un 007 ajan hayatına girişini konu alan Casino Royale (2006) filminin bıraktığı yerden devam etmiş.
Skyfall (2012), seriye Bond’un gençlik yıllarındaki hayatının önemli yönlerini ortaya çıkarmak üzere geldi. Şimdi, EON serisinin 25. filmi Ölmek İçin Zaman Yok, Spectre (2015) filminin sonunda bıraktığımız yerdeki olaylarla, Bond (Craig)ve Madeleine Swann (Léa Seydoux), Aston Martin DB5 ile uzaklaşmasından sonrasındaki olaylarla başlıyor.
Bond, Ölmek İçin Zaman Yok filminde ilk göründüğünde, Madeleine ile birlikte Güney İtalya’daki kayalık bir tepede bulunan Matera şehrindedir. Serinin yapımcısı Michael G. Wilson’a göre hikâye her zaman Bond ile Madeleine’in ilişkileriyle başlayacakmış. “Asıl soru ne zaman olacağıydı” diyor.
Yapımcı Barbara Broccoli şöyle anlatıyor: “Aşk hikâyesini anlatmaya nasıl devam edeceğimiz ve Daniel Craig filmlerinde önemli bir hale gelen temaları nasıl ele alacağımız konusunda bir tartışma vardı.”
Craig şunları söylüyor; “Ölmek İçin Zaman Yok’ta tamamlanması gereken güçlü bir hikâye, bağlanması gereken birçok yarım kalan konu vardı. Sanırım o hikâyeyi anlatmayı ve her şeyi bağlamayı başardık.”
Son dört filmde sırları, ihaneti ve güveni ele alan temalar işlenmişti ve Ölmek İçin Zaman Yok’ta hikâyeyi heyecanlı sona doğru götürdüler. Bond, Casino Royale’de Vesper Lynd’i (Eva Green) kaybettikten sonra yaşadığı üzüntü, M ve MI6 ile olan inişli çıkışlı ilişkisi ve Blofeld (Christoph Waltz) tarafından ortaya çıkarılan bilgilerin yarattığı acı ile bir riske daha girmişti. Yeniden sevmeye ve denemeye çalışırken Madeleine’e karşı savunmasını indirmişti.
Broccoli şöyle devam ediyor:” Bond, bir ilişkiye girecekse bu kendisi için birçok duygusal zorluk yaratacaktı. O yüzden bu filmde en büyük tema güven. Birine duygusal olarak bağlanması bağlılıklarda yaşadığı olaylar nedeniyle çok zor. Çünkü sonra o bağlanmaların ayrılıklarının büyük bölümünü ihanet oluşturmuş.” Madeleine’le ilişkiye girse de Ölmek İçin Zaman Yok, Bond’un en uzun ilişkisini bitirmesiyle başlıyor. MI6’daki görevinden ayrılmasıyla.
Ortak yapımcı Gregg Wilson, Bond’un emekliliğinin yapımcılara yeni bir gerçekliği açtığını belirtiyor. “Bond’un emekli olması bize yeni bir yer açtı. Bu adamın işi olmasaydı nasıl olurdu diye düşündük. Hayatını Bond gibi hizmete adadığında arkanda bıraktığın miras ne olur?”
Yapımcılar, bu hikâyeyi anlatmak için vizyoner yapımcı Cary Joji Fukunaga’ya (Jane Eyre, Sin Nombre, True Detective) dönmüş. Yapım ekibi, yönetmen Danny Boyle ile yollarını ayırdıktan sonra göreve gelmiş. Michael G. Wilson ve Broccoli, Fukunaga’nın çalışmalarının uzun süre hayranı olmuş ve yapımcıyla Spectre’nin çıkışından kısa bir süre sonra New York’a gelmesinden kısa bir süre sonra tanışmışlar.
Broccoli şunları söylüyor: “İlk tanıştığımızda Cary, bir noktada birlikte ir Bond filmi yapmayı çok istediğini söyledi. O yüzden Danny Boyle projeden ayrılınca yeni bir yönetmen arıyorduk ve bizimle irtibat kurdu. Müsait olması muhteşemdi. Projeye olan ilgisi ve yazar olarak yeteneği gerçekten etkileyici oldu. Mucizevi bir şekilde işe yaradı.”
Fukunaga, bir Bond filmini yöneten ilk Amerikalı. Michael G. Wilson şunları söylüyor; Bence Cary’nin tüm filmleri muhteşem ve her tür filmle çalışabiliyor. Ayrıca muhteşem bir yazar.”
“Karakterlerle ve oyuncularla harika. Yaptığı her şeye bir karmaşıklık düzeyi getiriyor. uluslararası bir kişi. Birkaç dil konuşuyor. Çok yer gezmiş ve aynı zamanda başına buyruk biri. Genç, hevesli ve görsel olarak da olağanüstü. Cary ayrıca çok karmaşık şeyleri anlaşılabilir kılabiliyor ve bu da bu filmden istediğimiz şeye çok iyi uydu.”
Fukunaga’nın Bond serisiyle tanışması, Roger Moore’un jübilesini izlemek üzere 1985 yılı filmi Bir Cinayte Bakış’ı yerel sinemasında izlemeye gittiğinde gerçekleşmiş. Şöyle anlatıyor; “Golden Gate Köprüsü’ndeki finale bayıldığımı hatırlıyorum. Sanki Bond benim dünyama girmiş gibiydi. Roger Moore’un muhteşem olduğu çok güzel bir filmdi.”
Fukunaga’nın yazar, yapımcı ve yönetmen olarak kariyeri ilerledikçe o hatıralar da unutulmamış ve tüm yapımcılar gibi hep bir Bond filmi yönetmeyi umduğunu söylüyor. Fukunga önceki filmlerde Bond’un duygusal yolculuğu konusunda da özellikle heyecan duymuş. Şunları söylüyor. “Casino, Quantum, Skyfall ve Spectre filmlerinden sonra geliyorsanız Bond karakterinin yaşadıkları konusunda iyi bir fikre sahip oluyorsunuz.”
“Bizim için bu film Spectre’den beş yıl sonra geliyor. Dünya o zamandan beri çok değişti. Görüşmelerimizin çoğunun konusu bu filmin zamanın duygusunu vermesini nasıl sağlayacağımız konusundaydı. Ayrıca hiçbir zaman belli bir zaman ait olmayan Bond evrenini de hissettirmek üzerineydi. Bu, yapımcılarla ve Daniel’le yaptığımız ilk görüşmelerden birinin bir bölümünü oluşturuyordu. Ayrıca hikâyeye yeni bir eyler de getirmek istiyorsunuz. Bond filmlerini de beklentiler ve temalar açısından da onurlandırmak istiyorsunuz.”
Bu beklentiler arasında en büyüğü, macera ve onunla birlikte gelen tehlike olmuş. Yönetmen şunları ekliyor. “Her Bond filminde tehlike vardır. Dünya’yla yüzleşerek alabileceğiniz en korkunç şeyi alırsınız ve sonra Bond önüne geçip durdurur. Daniel’ın rolünde ilginç olan ise karaktere getirdiği ekstra katmanlar oldu.”
“Karmaşıklık var, hasar var. Ayrıca ilk filmlerinde Vesper Lynd öldüğünden beri üzeri örtülen hassasiyet var. Karar vermesi ilginç çünkü çok yaratıcı ve ayrıca kusurları var. Bence onunki gerçekten ilginç bir hikâye.”
Hikâye, Fukunaga’nın ve uzun zamandır Bond senaryo yazarlarından olan Neal Purvis ve Robert Wade rehberliğinde şekillenirken yapımcılar ve Daniel Craig de hem yazarlardan hem de karaktere ve hikâyeye benzersiz bir katkı sağlarken aynı zamanda Broccoli’nin Bond’un esaslı İngilizliği olarak tanımladığı özelliğini koruyan oyuncu Phoebe Waller-Bridge’den katkılara da açıklarmış.
Broccoli şunları söylüyor. “Phoebe’nin senaryo üzerinde etkisi büyüktü. Onunla çalışmaya bayıldık. Tüm yazarlar katkıda bulundu. Cary, herkesin çalışmalarını mümkün olduğunda birleştirmeye çalıştı. Hikâye çok karmaşık ama çok anlaşılır bir şekilde anlatılıyor. Ortaya çıkanlar büyüleyici. Karakter gelişimi çok derin ve ilişkiler karmaşık ama ilginç ve duygusal. Bence senaryo çok iyi oldu.”
Ölmek İçin Zaman Yok, hikâyeyi Spectre’nin bıraktığı yerden devam ettiriyor. Fukunaga filmin ilk bölümünün Madeleine Swann ile Bond’un, Bond’un emekliliğinden sonraki balaylarını ele aldığını söylüyor.
Elbette işler her zaman planlandığı gibi gitmez. Fukunaga şöyle anlatıyor, “Sonunda yolları ayrılıyor. Ardından Bond’u beş yıl sonrasında görüyoruz ve dünya değişmiş. Dünya ilerlemiş. Tüm politik ortam da değişmiş.”
“Spectre’yi ve bazı başka unsurları kapsayan bir tehdit gelmektedir ve Bond, şeytani bir silahın dünyaya çıkmasını önlemek için MI6’ya yardım etmek üzere geri döner.”
JAMES BOND
Daniel Craig, beşinci ve son rolü için geri dönüyor. Dünyaya yeni ve modern bir Bond sunan bir yolculuğun sonunu getiriyor. Belli alanlardaki tüm mükemmelliğine rağmen Craig’in Bond’u yanılmaz değildir. Mitin ve efsanenin kahramanı değildir. öğreneceği çok şey vardır. Bond, çok yönlü bir kahraman. Başarısı zaman zaman yenilgilerle güçlenir. Karanlığın ve aydınlığın karışımıdır. Eğer etkileyici bir espri yapmışsa genellikle gizli bir tehdit içerir.”
İzleyiciler, bu değişime tanıklık ettiler. Bond’un ajan olmayı öğrenmesini, öldürme yetkisini almasını izlediler ve sonunda ödediği bedelleri gördüler. Bond, yalnız biri ama yine de insanların içeri girmesine izin veriyor. Sevmiş ve kaybetmiş biri. Vesper Lynd’i kaybetti. M.’yi kaybetti. Ve bu yaraları herkesin görmesi için hep üstünde taşıyor.
Craig şöyle anlatıyor: “Casino’da böyle başladım. Böyle başladık ve bu muhteşem karakteri canlandırma şeklimi tanımlayan büyük ölçüde bunlar oldu. Bond’un bir katil gibi görünmesini istedim. Bir katil gibi davranmasını istedim çünkü o öyle biri. Suikastçı, o şekilde yazılmış. Ama bunun modern bir açıdan ele alınmasını istedim.”
Casino Royale, Quantum Of Solace, Skyfall, Spectre’de ve şimdi de Ölmek İçin Zaman Yok’taki yolculuğu hiç değişmemiş. Büyük temalar domine etmiş. Öyle de devam ediyor. Craig şöyle devam ediyor: “Ölmek için Zaman Yok”da temalar olabildiğince büyük. Bond’la da öyle. Bir Bond filminde “Oynayacaksan büyük oyna” ifadesini kullanmak için uygun bir zaman bu değilse ne zaman olur bilmiyorum.”
Şunları ekliyor: “Ben hep rol aldığım 007 filmlerinin sonuçlarından çok memnun oldum. İlişkiler ve bu ilişkilerin onu nasıl etkilediği, hayatını nasıl değiştirdiği ve yönlendirdiği hakkında oldu. İster kötü karakter olsun, ister birlikte çalıştığı kişiler olsun bu film doğrudan bunları ele alıyor. En büyük temalar da sevgi ve güven. Gerçekten bundan daha iyi olamaz.”
Bu tema, Bond’un Madeleine ile olan ilişkisi etrafında dönüyor. İlişki, Spectre’de Avusturya karlarının ortasında ve Kuzey Afrika’nın sıcaklığında Bond’un hayatında sevgiye ve güvene tekrar yer verme isteğiyle başlamıştı.
Senaryo yazarı Neal Purvis şunları söylüyor, “Casino Royale’de Vesper Lynd’in ihanetinden sonra Bond, kendini bu şekilde savunmasız bırakırsa bu işi asla yapamayacağını fark etmişti. Bu yüzden Casino’dan sonra aşkı reddetti ve kendisini başka bir kadına aşık olmaktan korudu.”
“Ama Madeliene’in durumunda o, bir suikastçının kızı ve bundan dolayı da Bond’un sahip olduğu hayatı anlayabilecek tek kişi olabilir. O yüzden Madeleine’e güveniyor ve bu onun için önemli. Sevgi ve güven iç içe girmiş ve kendini savunmasız bırakıyor.”
Craig de katılıyor; “Vesper’la hayatının aşkını yaşadı ve sonu trajik bir şekilde bitti ve Bond’a kimseye güvenmeme eğilimi verdi. Şimdi çok yorgun çünkü ilişki kurduğu çoğu kişi ölüyor. O yüzden kendine dönüyor. Ama bence bu filmde bir şey bulma olasılığı çok yüksek.”
“Elbette bu bir Bond filmi ve Bond filmleri ve aksiyon macera filmleridir. Bundan çok var ama aksiyon macera filmlerinin başarılı olması için bazı gerçeklik öğeleri vardır ve izleyicinin karakterlere yatırım yapması için tatmin edici, duygusal bir yolculuğa ihtiyacı vardır. O yüzden Ölmek İçin Zaman Yok’ta bir aşk hikâyesi var ama aslında çok karmaşık ve izlemesi ilginç.” Bond, Madeleine’le birlikte Spectre’den ayrılırken aslında Londra’dan da ayrılıyordu. MI6’daki görevini tamamlamıştı. Sevdiği başka birini daha tehlikeye atmak istemiyordu. Bu nedenle Ölmek İçin Zaman Yok’a geldiğinde görevinden emekli oldu.
Craig şunları söylüyor; “Kesinlikle kaçıp uzaklaşmış. Gitmeye çalışıyor. Kendisini bu işten uzaklaştırmaya çalışıyor. Yapmakta en çok zorlandığı şey bu. Öğreniyoruz ki yeniden işe sürükleniyor.”
Bond, rahat hayat için uygun biri değil. Senaryo yazarı Robert Wade şunları söylüyor; “Emekli olduğu için mutlu olması gerektiğini düşünüyor. Ama eksik bir şey var. Balık tutuyor, içiyor ve güneşleniyor ama daha fazlasına ihtiyacı var.”
Ne de olsa aksiyonla ve dünyayla olan mücadelesiyle tanımlanan bir adam. Neal Purvis şunları ekliyor. “Jamaika’da bunu yapmıyor. O yüzden sorun geldiğinde hoş karşılıyor. Yeniden meydan okuyabilir.”
Bond, düelloyu kabul ettiğinde serinin önemli yardımcı oyuncu kadrosu da yeninden ortaya çıkıyor. Craig şöyle anlatıyor; “Ben Whishaw, Q rolüne, Ralph Fiennes M rolüne, Rory Kinnear, Tanner rolüne ve Naomie Harris de Moneypenny rolüne dönüyor. Bond, geride bıraktığı dünyaya, MI6’ya geri çekiliyor.”
GERİ DÖNEN KARAKTERLER
Léa Seydoux’un Madeleine Swann karakteri, zeki ve çok yetenekli bir psikolog ve Bond’un hayatındaki en önemli hayat arkadaşı olarak yer alıyor. Ölmek İçin Zaman Yok filmi, Bond’un sevgililerinden birinin ilk kez iki filmde birden yer aldığı bir film oluyor. (Ama elbette Vesper Lynd’in tüm Daniel Craig filmleri içinde uzun bir etkisi var.)
Seydoux, rolü tekrar canlandırmaktan memnun olmuş. “Spectre’nin sonunda, Madeleine, Bond’la birlikte olduğu için mutludur. Biz de sonsuza dek bir arada kalacaklarını düşünüyoruz. Ama çözmeleri gereken sorunları olduğunu öğreneceğiz ve bence Ölmek İçin Zaman Yok’ta bir anlamda yakınlıkları hakkında da daha çok bilgi edineceğiz.”
Madeleine’in özel hayatının bazı bölümleri son film olan Spectre’de ortaya çıksa da Casino Royale’de ilk olarak tanıştığımız suikastçı Bay White Madeleine’in babasıdır. İzleyiciler son rolünde karakter hakkında daha da fazla bilgi edinecekler. Seydoux şunları söylüyor; “Cary, Madeleine’in bu sefer daha erişilebilir ve daha yaklaşılabilir olmasını istedi. Bond’la olan ilişkisini incelemek istedi. Bence beyaz perdede karakterin yeni bir yönünü göreceğiz.”
Madeleine’in ebeveynleriyle ilişkisinin karmaşıklığı ortaya çıkacak. Seydoux şunları söylüyor; “Neler yaşadığını ve sorunlarını anlıyoruz.”
Hikâye, Madeleine’in çocukluğunu ortaya sererken aynı zamanda filmin kötü karakteri Safin (Rami Malek) ile var olan bağlantısını da ortaya çıkarıyor.
Oyuncu şöyle anlatıyor; “Geçmişe baktığımızda Madeleine’i annesiyle ve çocukluğunda yaşadıklarıyla görüyoruz. Ebeveynleriyle ve Safin’le olan ilişkisinin karmaşıklığını görüyoruz. Annesiyle ve Safin’le yaşadığı travmatik bir deneyim sonucunda neler yaşadığını anlıyoruz. Onu daha iyi anlamamıza yardım ediyor.”
Bond’un hayatındaki bir başka önemli kadın da tabii ki Naomie Harris’in Moneypenny karakteridir. Şimdi Bond’a olan sadakatine devam etse de M’nin sağ kolu bir kadın olarak konumu almıştır. Aslında Ölmek İçin Zaman Yok’ta M’nin kararlarına güvenmemeye başladığında bir ikilem yaşıyor ve yardım için eski dostuna başvuruyor. Naomie’nin Skyfall’daki ilk rolünden bu yana 007 serisinde 1962-1985 yılları arasında Lois Maxwell tarafından canlandırılan en sevilen karakterlerinden birine kendi benzersiz ve modern yaklaşımını getirmiştir.
Tabii ki Bond çağrısına cevap verir. Onlarınki sağlam bir ilişkidir. Haris şunları söylüyor; Moneypenny, Bond’a herkesten çok güveniyor. Bond’un MI6’daki gözü ve kulağı olmak ve kendisine gereken bilgiyi vermek konusunda istekli. Bu Moneypenny açısından çok güzel bir durum değil ama kalbinin doğru yerde olduğunu biliyoruz.”
Ölmek İçin Zaman Yok’taki rolü çok önemli ve Lashana Lynch’in 007 ajanı Nomi ile Léa Seydoux’un yetenekli Madeleine Swann’la birlikte Moneypenny, serinin güçlü ve üstün yetenekli kadınlarından biri.
Harris de onaylıyor; “Bence bu filmde kadınların böyle önemli bir rol oynaması muhteşem. Hikâyeyi ileri götürmek için çok önemliler. Belalılar. Tümüyle aksiyonla ilgililer. Kimsenin kurtarması gerekmeyen, başı dertte olan kadınlar değiller. Zorlular, güçlü ve özgüvenli kadınlar. Bu film boyunca Bond’un yol boyunca kendisine yardım eden kadınların yardımı olmadan hayatta kalamayacağını bileceksiniz.”
Bond’un, doğal olarak çok sayıda dostu var ve kendisine yardım etmek için hep hazır olan bir başka önemli MI6 üyesi de Q’dur. Ben Whishaw’un performansıyla Q ve Bond arasındaki dinamik Skyfall ve Spectre’de değişmişti. Serinin efsanevi karakteri Desmond Llewelyn (1963’te Rusya’dan Sevgilerle filmi olan serinin ikinci filmi ile başlayarak 17 James Bond filminde Q rolünü oynadı) tarafından tanımlanan, Bond’un usta icatlarına istekli yaklaşımından bıkan titiz Q ile olan klasik ilişkileri artık varsayılan bir ilişki değil.
Bununla birlikte ikili arasında dostça bir gerilim devam ediyor. Q, MI6’ya olan sadakati ile Bond’la olan dostluğu ve hayranlığı arasında kalır. Whishaw şunları söylüyor; “Q her zaman başına buyruk, öngörülmez ve kuralları yıkan Bond ile M tarafından kendisine söylenilenler arasında kalıyor. Bond’a her zaman sadık. Burada gerçek bir sevgi var. Bence bu filmde çok fazla öne çıkıyor.”
Whishaw’ın Q karakteri titiz biri ve karakterinin bu yönü, filmde önemli bir an olan Moneypenny ile Bond’un Londra’daki evini ziyaret ettiği sırada öne çıkıyor. Film yapımcıları son yıllarda izleyicilere Bond’un Londra’daki evine ait, hayat tarzının sakin doğasını gösterdikleri ve M’nin daha gösterişli, evine ait kısa görüntüler veriyorlar ve M,
Broccoli şunları söylüyor; “Moneypenny, Bond’u gizlice bir araya gelmeleri gereken Q’ya getiriyor. Çünkü M’nin konuştuklarını bilmesini istemiyorlar.”
Q’nun evine yapılan ziyaret sadece hikâyede önemli bir noktayı çözmekle kalmıyor aynı zamanda Q’nun gelmekte olan bir konuğu için akşam yemeği hazırlığının ortasında hikâyeye bir şakalaşma katıyor. Michael G. Wilson şunları söylüyor; “Q’nun birkaç aygıtı var. Arkada bküçük bir bahçesi var ve hipoalerjenik kedisiyle tanışıyoruz. Q’un özel hayatına kısa bir bakış atmak çok hoş.”
Senaryo yazarları için bu zevk, sadece Q’nun özel alanının istila edilmesinden duyduğu rahatsızlık nedeniyle ortaya çıkmamış. Aynı zamanda Bond’u bir ev ortamında görmenin aykırılığını da görmek istemişler.
Purvis şunları söylüyor; “En komik anlardan biri de kesinlikle Bond’un Q’nun evine gitmesi. Q, Bond’un şu anda sahip olduğu hayatı rahatsız etmesini istemiyor. O ortalıkta yokken hayat daha sakinmiş. Ama Bond’un geri dönüşüyle birlikte kasırga yeniden başlayacak. Yani Q’nun bu durumdan duyduğu rahatsızlık mizah içeriyor.”
Harris ve Whishaw ile birlikte Ralph Fiennes de M rolüne geri dönüyor. Fiennes, Fukunaga’nın odaklanmak istediği hikâye fikirlerinden çok etkilendiğini belirtiyor.
Ardı ardına üçüncü Bond filminde rol alan Fiennes şunları söylüyor; “Carry beni telefonla arayıp hikâyeyi söylediğinde çok güçlü olduğunu düşündüğümü söylemeliyim. M, ülke için iyi olacağını düşündüğü gizli bir program geliştirerek kendisini tehlikeye atıyor.”
“Ama Ruslardan çaldığı ve programını geliştirmeye giriştiği bilim insanı hainlik yapıyor ve korkunç ve tehlikeli bir şeye dönüşüyor. M, farkında olmayarak kontrolden çıkan bir şey geliştiriyor.”
M’yi Bond’a götüren şüphe uyandıran kararlarıdır. MI6’nın en iyi ajanının geri dönüp hatayı düzeltmeye yardım etmesine ihtiyacı vardır. Hikâye, Fiennes’in M karakteriyle Craig’in Bond karakteri arasında yeni bir ilişkinin geliştirilmesine yardım ediyor.
Purvis şunları söylüyor; “Başlangıç olarak M, Bond’u etrafında istemiyor. Çok fazla sorun yaratmış. Yani farklı bir dinamik var.”
Fiennes, bu sahneleri beğenmiş. “Önceki filmlerde Daniel’le bu bağlamda birkaç yüzleşme anı yaşadım. Ama M köşeye sıkıştığı için bu seferki en gergin olanı gibi geldi.”
“Birlikte müthiş sahnelerimiz var. Uç noktadaki yüzleşmelerden birini yaşıyoruz. Sonra M’nin “Gerçekten her şeyi mahvettim” dediği bir yakınlaşma var. M, ülke için doğru olanı yapmaya çalışıyordu ama işler yanlış gidiyor. Bond’un yardımına ihtiyacı var ve Daniel’le olan sahneye bayıldım.”
Uzun süredir MI6 çalışanı olan ve Ölmek İçin Zaman Yok filminde geri dönen bir başka kişi de Rory Kinnear’ın canlandırdığı Tanner. “MI6 ailesi”ni filmin önemli temalarından biri olarak tanımlıyor.
Dördüncü Bond filmine dönen oyuncu şunları söylüyor; “Bu filmin tematik olarak daha önceki filmlerle, özellikle de benim yer aldığım filmlerle güçlü bir bağlantısı var. Önceki sorunları halletme duygusu ve birçok açıdan bir aile duygusu var. Örneğin MI6 ailesi gibi. Hikâye sizden istenen sadakatin ne olduğuna, sizden ne alabileceğine ve iş hayatınıza ve özel hayatınıza neler yapabileceğine bakıyor.”
Karakterlerin filmin sonuna doğru kendilerini buldukları baskı altına arkadaşlıklar güçleniyor ve sanırım son birkaç filmde de aynısı oldu. Birlikte çok şey yaşadılar.”
Oyuncu, MI6 ailesi arasında arkadaşlıklar, oyuncular arasında oluşan arkadaşlıkları yansıttığını söylüyor. “Bu filmlere dönen bir oyuncu olarak birlikte çalıştığınız kişilerle daha iyi arkadaşlıklarınızın olduğunu düşünüyorsunuz. Bu filmlerden birini her bitirişinizde başka bir tane daha yapıp yapmayacağınızı bilmiyorsunuz. O yüzden her film, birlikte olacağınız son film olabilir. Bu da bu filmleri çok özel kılıyor.”
Blofeld
Kahramanın en ünlü düşmanı llan Blofeld’de geri dönüyor. 1963 yılındaki Rusya’dan Sevgilerle filminde ilk kez yer alan karakterin Daniel Craig filmlerine ilk kez açıkça bağlantısı Spectre’yle başlamıştı. Bond’un yetiştirilmesi ve Casino Royale’den sonra çektiği acılarla ilgili önemli iç görüler sunmuştur. Christoph Waltz, karakterin son filmin sonunda ikinci kez ortaya çıkışından sonra geri geliyor.
Michael G. Wilson şunları söylüyor; ““Blofeld’ın hikâyesi tamamlanmadı. Hapiste sessizce oturmayacaktı. O tür biri değil ve hapse girmesi kesinlikle hikâyenin sonu değil. Dış dünyada hapisteki Blofeld’in gözü ve kulağı olabilen Primo’su var.”
Blofeld, Bond’un duygularını kurcalamaya devam ediyor. Barbara Broccoli şunları söylüyor; “Blofeld’in Bond’a ‘Her zaman çok ama çok hassastın’ deyişine bayılıyorum. Bu adamların hepsi çok hassas.”
Bond ve bir diğer geri dönen karakter olan CIA elemanı Felix Leiter arasında çok daha olumlu bir ilişki var. Arkadaşlıkları Daniel Craig serisindeki Casino Royale kadar uzanıyor. Oyuncu Jeffrey Wright, Ölmek İçin Zaman Yok filminde bir kez daha Leiter rolüyle geri dönüyor. Wright şunları söylüyor; “Felix ve James arasında bir kardeşlik ilişkisi var. Neredeyse çok seçkin bir halka içinde iki kardeş gibiler.”
Bu, karakterin Bond serisindeki onuncu yer alışı. İlk olarak 1962’de Dr. No’da yer almış ve bu filmde de önemli bir rolü var. Emekli olan Bond’a ulaşıp onu ajan dünyasına geri çekiyor.
Wright şunları söylüyor; “James, oyundan çekiliyor ama Felix’in üstlenilmesi gereken bir görevi var ve tam da eski bir arkadaşının semtinde bulunuyor. Aralarında bir tanışıklık duygusu var. Felix’in kim oldukları, ne yaptıkları ve geldikleri farklı yerlerden dolayı Bond ile olan bağı var. Hikâye birbirlerine karşı duydukları bu sevgiyi ve saygıyı ele alıyor. Ayrıca bence bir oyun sevgisi de var.”
YENİ KARAKTERLER
Ölmek için Zaman Yok filminde casusluk oyununda yeni olan Nomi karakteri yeni bir MI6 ajanıdır. Yapımcı Barbara Broccoli’nin ilk olarak Londra Royal Court Tiyatrosu’nda “ear for eye”da birlikte çalıştığı yetenekli oyuncu Lashana Lynch tarafından canlandırılıyor. Nomi, mücadeleye Leiter’ın Bond’la buluşmasından sonra giriyor.
Lynch karakteri hakkında şunları söylüyor, “Güçlü, keskin zekalı, esprili ve cesur biri. Oyuncu, çok küstah, çok alaycı ve sert biri. Bence Bond için uygun biri çünkü Bond da özellikle görevdeyken çok ciddi olabiliyor.”
Jamaika’da ilk tanıştıklarında Bond’la zıtlaşıyorlar. Oyuncu şunları söylüyor, “Nomi, Bond’u rahatsız etmek için yaşını kullanıyor. Çünkü kendisi genç, yeni aygıtları var. Eğitimini yeni almış. Güncel, M’ye yakın ve o noktada Bond’un sahip olmadığı her şeye sahip.”
“Gerçekten Bond’u değerlendirmeye alıyor. Genç bir kadın olarak çok deneyimli olduğunu bildiği bu adama gelmek büyük bir meydan okuma. Ama Nomi, bu meydan okumaya kesinlikle hazırdı.”
Nomi ve Bondi farklılıklarına rağmen bir araya geliyorlar ve zorlu bir ekip oluşturuyorlar. Robert Wade şunları söylüyor; “Bond’un dünyaya bakış açısına meydan okuyor. Aralarında bir şey olup olmasa da karşılıklı bir çekim. Bekleyip görelim.”
İzleyiciler, Bond’un geçmişte 007 ajanlarıyla birlikte çalıştığına tanık olmuştu. Mesela 1995 yılındaki Altın Göz’ün heyecanlı açılışını kim unutabilir? Ölmek İçin Zaman Yok da film doruk noktasına doğru ilerlerken iki ajan yeteneklerini birleştiriyor. Nomi hem fiziksel hem de teknik yeterliliğini sergiliyor.
Bu arada Bond, Nomi’nin yeteneklerine büyük bir hayranlık geliştiriyor. Lynch şunları söylüyor; “Gerçekten Nomi’ye 007 ajanı olarak, bir kadın ve meslektaşı olarak saygı duymaya başlıyor. Vasıflarını gerçekten görüyor.
Hikâyeye bir dizi ürkütücü nitelik katan kötü karakter Safin’i Oscar ödüllü Rami Malek canlandırıyor. Bond’un son dönemdeki bazı düşmanlarının kahramanla kişisel bir bağı vardır. Fukunaga, bu fikirde büyülenmiş ve Safin’in geçmiş hikâyesiyle Madeleine’inki arasında bağ kurmuş.
Yönetmen şunları söylüyor; “Safin’in geçmiş hikâyesi Madeleine’inkine çok bağlı. Bond’la aralarında bir ayna var. Burada kendini hayatında kötü biri olarak değil de kahraman olarak gören biri var. Raminin yeteneğine sahip bir oyuncuyla Léa gibi başarılı bir oyuncunun çok karmaşık ve ürkütücü bir şekilde kıyasıya rekabete girmesini görmek keyifliydi.
Bu arada Malek kötü karakterinin “yapabileceği her şeyi yaparak Bond’a en zor anlarını yaşatmak” istediğini söylüyor. Safin acımasız. “Bence sonunda bunu çocukken yaşadığı acımasızlığın bir sonucu olarak görüyor. Bu, kendisine çok küçük bir yaştan itibaren öğretilmiş bir şey.”
“Hayatının çok erken döneminde kaybettiği bir masumiyetin ürünü ve bu yüzden de doğru ile yanlışı bulmada zorluk çekiyor. Bond’un bakış açısından ise neyin yanlı, neyin doğru olduğunu anlamak çok net. Ama Safin, size bunun gerçekten göründüğü kadar net olup olmadığını sorgulatıyor.”
Bond gibi kompleks bir kahramana kompleks bir düşman gerekir. Malek şöyle devam ediyor; “Bence her kötü karakterde oyuncu olarak bizler her zaman onları insanileştirmeye çalışırız. Bence bu onları daha çok bağ kurulabilir yapar. Bazen kötü karakterin bağ kurulabilir olmasını istemezsiniz. Bazen tamamen kötü olmasını ve izleyiciye korku salmasını istersiniz.”
“Ama böyle bir karakterle empati kurmak çok rahatsız edici. Safin’den istediğim ise onu rahatsız edici yapmaktı. Onu fragmanda gördüğümüzde bile benim için öne çıkan özelliklerden birinin bu olduğunu gördüm.”
Bond’daki kötü karakterler her zaman dikkat çekse de kötü adamların yanındakiler de çeker. Ölmek İçin Zaman Yok’ta izleyiciler zorlu bir başka karakterle tanışıyorlar. Dali Benssalah’ın canlandırdığı Primo’yla.
Oyuncu şunları söylüyor; “Bence Primo bir aksiyon adamı, bir tür savaş köpeği. Paralı asker ve sadece savaşmak için bir sebep arıyor. Karanlık tarafta doğmuş ve yetişmiş. Yani sadık bir kötü.”
Farklı bir görünümü var. Benssalah şunları söylüyor, “Primo’nun görünüm çok iyi, gerçekten havalı. Formu, saç kesimi havalı, robot gözü var. Primo’yu hatırlayacağız.”
Aslında Benssalah’ın performansı o kadar güçlüymüş ki yapımcılar rolü genişletmiş. Michael G. Wilson şunları söylüyor; “Dali’den muhteşem bir performans. Primo hayatta kalmayı başaran biri. Gerekirse taraf değiştirecektir. Çok kararlı. Yaptığı işten keyif alıyor gibi görünüyor. Buna fırsatını bulduğunda Madeleine’e dehşet saçmak da dahil. Bond’un savaşmak için kendi fiziksel boyunda biri olması önemli ve Primo da bunun için doğru karakter.”
Bond’un yolculuğunda bir başka ayrılmaz karakter de Paloma. Hevesli, yeni eğitim almış ve fiziksel olarak başarılı bir Kübalı ajan. Barbara Broccoli, “yumruğunu oturtan biri” olarak tanımlıyor. Craig’in 2019 gerilim filmi Bıçaklar Çekildi’de birlikte rol aldığı Ana de Armas canlandırıyor. Broccoli, Kübalı oyuncu hakkında şunları söylüyor; “Kübalı bir karakter istedik. Ana’ya bayıldık. Beyaz perdede görünme süresi çok fazla olmayan bir rol ama hikâyedeki etkisi önemli.”
De Armas’a göre, Paloma izleyicileri şaşırtabilirmiş. Şunları söylüyor; “İnsanların böyle bir karakter bekleyeceğini sanmıyorum. Paloma’nın söyleyeceği bir şey var ve mizah anlayışı, kendini taşıması ve Bond’la bağ kurması anlamında sıra dışı biri. Daha önce beyaz perdede hiç görmediğim biri.”
Şöyle devam ediyor; “Çok komik ve eğlenceli bir yanı var. Bazen oyuncu, saf ve dağınık ama aynı zamanda yetenekli, eğitimli ve yaptığı işi iyi biliyor. Müthiş görünüyor ama sadece bundan ibaret değil. Bond’un önemini biliyor. Ama yaptığı işe odaklanıyor. Üzerinde oynanacak bu kadar çok renk olması çok güzeldi.”
Valdo
David Dencik’in oynadığı Valdo karakteri anlaşılmaz bir adam, özel bir uzmanlık alanı olan bir Rus bilim insanı. Hikâyeye ilgi odağı olarak giriyor. Dencik şunları söylüyor; “Valdo’yu canlandırmak için çok ilginç bir karakter. Çünkü tuhaf ve biraz inek bir tip ama aynı zamanda çok yetenekli bir bilim adamı.”
Film boyunca birkaç kişinin hedefi ve Dencik, şartlarının ciddiyetsiz anlar sunduğunu söylüyor. “Valdo, kendisi gibi davranmak yerine içinde bulunduğu şartlara göre davranıyor. Yani mesela Valdo kaçırılıyor. Sonra vuruluyor, atılıyor ve birçok şey yaşıyor. Canlandırmak çok eğlenceliydi.
Logan Ash
Billy Magnussen’in karakteri olan Logan Ash, Felix Leiter’la birlikte Bond’u yeniden işe geri getirmeye çalışma görevinde. Bond’un izini Jamaika’da buluyorlar ve Ash’ten ilk anda hoşlanmıyor. Craig ve Wright’laq ilk sahnesinin çekiminde çok heyecanlandığını hatırlayan Magnussen şunları söylüyor; “Çok bağnaz biri. Alkol kullanmıyor, kurallara her zaman uyuyor, hep çok şık. “Jeffrey’e ve Daniel’a saygı duyuyorum. Daniel’ın son birkaç filmde başardıkları gerçekten dikkat çekici.”
AKSİYON
Fukunaga’nın aksiyon çekimine çok özel bir yaklaşımı var. Önceki filmlerinde ikinci ekibi de kendisi yönetmiş ve Ölmek İçin Zaman Yok’ta da her sahnenin hikâyeyi hızlandırmasını, sinirlere dokunan heyecanlı anları ve önemli duygusal vurguları içermesini sağlamış.
“Fukunaga şunları söylüyor; “Bond’u içinden çıkmaya çalıştığı imkansız bir duruma sokmak her zaman önemlidir. Ama aksiyonla birlikte bu, sadece Bond’un A noktasından B noktasına gitmesi olamaz. O sahnede başka bir şey daha olması gerekir.”
“Aksiyon sahnelerinde hikâye ilerlemezse benim bile dikkatim dağılabiliyor. O yüzden örneğin İtalya’da araba takibi sahnesinde başka bir şey daha oluyor. Bunu daha sonraki aksiyon sahnelerinde de göreceksin. Sinemayı yeniden icat ettiğimizi söylemiyorum. Ama Bond’u kesinlikle aksiyon sırasında daha önce içinde bulunmadığı duygusal durumlara koyuyoruz.”
Yönetmen görüntü yönetmeni, Oscar ödüllü Linus Sandgren’de kafa dengi olduklarını görmüş. Şöyle anlatıyor; “Linus, daha uzun çekimleri ve daha uzun, daha karmaşık engellemeleri sever. Bu da aksiyon anlamına gelir. Aksiyon sahneleri geniş bir helikopter çekimiyle, hareketli çekimle ve vuruş noktasıyla modüler olabilir. Ama biz birbiriyle bağlantılı çekimler olmasını istedik. A, A, B, C, çekimleri tek bir çekimde. Bu sadece aksiyonda değil dramatik sahneler için de geçerliydi.”
Aston Martin DB5
Ölmek İçin Zaman Yok’ta yoğun aksiyon ve dram başından itibaren, ikonik Aston Martin DB5’in heyecanla beklenen geri dönüşüyle el ele ilerliyor. Aslında arabanın Spectre’nin final sahnesindeki rolü, Ölmek İçin Zaman Yok’a yumuşak bir geçişi sağlamış. Hikâye Bond ile Madeleine’in İtalyan sahil şeridinde arabaya gidişlerinden devam ediyor.
Araba daha sonra, Güney İtalya’da Matera’nın labirent sokaklarındaki bir araba takibinin ortasında en unutulmaz performansının keyfini çıkarıyor.
Craig şunları söylüyor; “Yine bir DB5 olması harika. Hikâyede Skyfall’dan sonra yeniden yapılandırılan ve Spectre’de geri dönen araba artık kusursuz bir durumda. Şimdi birkaç ekstra da ilave edildi. Başta bir motosiklet kovalamacası var. Bond’un DB5 kullandığı araba takibi sahnesine küçük bir ara sıcak olarak gibi oldu. Araba, Bond’un DB5’inin yapması gereken her şeyi yapıyor. Bunu Matera fonunda yapıyoruz.”
Yapımcılar, Matera sahnesini çekmek için birbirine benzer iki klasik DB5 kullanmış. Ekip, Bond ve Madeleine’in arabaya binip indiği yakın çekimlerin çoğunda EON’ın sahibi olduğu ve Altın Göz, Yarın Asla Ölmez, Skyfall ve Spectre filmlerinde yer alan arabayı kullanmış. Bu arada tüm tehlikeli sahneler, yapım için Aston Martin’deki mühendisler tarafından yapılan, sekiz adet özel yapım DB5 kopyalarıyla çekilmiş.
Sekiz araçtan ikisi sis makinesini, mayın dağıtıcıyı ve makineli tüfekleri taşımaları için kullanılmışlar. Geri kalan altı taneden ikisine tehlikeli sahne sürücülerinin arabanın tepesinde otururken arabayı kontrol etmelerini sağlayan bölmeler yerleştirilmişti. Oyuncuları yüksek hızda giden arabanın içindeyken çekebilmek içindi.
Sahne için aygıtları tasarlarken özel efektler süpervizörü Chris Corbould, önce Fukunaga ve yapımcılar Wilson ve Broccoli ile birlikte çalışarak bu filmde yer almasını istedikleri şeyleri netleştirmiş. Corbould şunları söylüyor; “Cary, sahnenin cesur olmasını istedi. Ama çok abartılı olmasını istememiş. Sahne, bizi Matera sahnelerinin çekimlerine doğru hazırladı. Heyecanlı olması için de birçok şey vardı. Önce, Matera’da güzel mekân vardı. Zengin bir tarihi olan bir şehir ve muhteşem görünüyor. Sonra denkleme 1964’deki Altın Parmak filminde olduğundan çok daha fazlasını yapan arabayı da ekleyin.”
Skyfall’da kısa bir bakış atmıştık ama Altın Parmak’ta son büyük büyük sahnesi yer almıştı. Şimdi ise tüm şanıyla geliyor ve yine görkemli bir sahnede yer alıyor ve izleyiciler bayılacak.”
Filmde üç Aston Martin daha yer alıyor. Aralarında Bond’un klasik Aston Martin V8’i var. 1987’deki Bond filmi, Yaşayan Gün Işıkları’nda Timothy Dalton’ın kullandığı araba. Filmde ayrıca Aston Martin’in son hiper arabalarından Valhalla da yer alıyor. Q’nun laboratuvarındaki rüzgâr tünelinde M’nin Bond’dan bir çağrı aldığı yerde görünüyor.
Nomi de bir Aston kullanıyor ve yapımcılar, MI6 tarafından kendisine verilen araba olarak 700 fren beygir gücü, 8 silindir V12 motorlu son model DBS Superleggera kullanıyor. Araba, Casino Royale’de ve Quantum of Solace’da kullanılan arabanın güncellenmiş hali ve ortak yapımcı Gregg Wilson’a göre mükemmel seçimmiş. Şunları söylüyor; “Nomi’nin şık, havalı bir araba kullanması gerektiğini düşündük ve DBS Superleggera ideal bir seçimdi.”
Diğer Aksiyon Sahneleri ve Tehlikeli Sahneler
Matera sahnesi heyecanlı aksiyonlar ve tehlikeli sahnelerle dolu ve İtalyan şehrinde, mekânda çekilen, unutulmaz bir motosiklet atlayışı içeriyor. Hikâyede atlayışı Bond gerçekleştiriyor. Sert, tehlikeli sahneler sürücüsü Paul Edmondson atlayışı rampa olarak eski bir kemeri kullanarak gerçekleştirmiş.
Yapımcı Barbara Broccloi, bu sahnenin filmin en unutulmaz anlarından biri olabileceğini düşünüyor. “Bence herkes o atlayışa bayılacak. Özellikle de gerçekten yapıldığı için.”
Ayrıca Safin’in evinde, merdiven boşluğundaki kavganın da unutulmaz bir sahne olacağını söylüyor. “Merdiven kavgası, oldukça etkili. Büyük bölümü de bizzat Daniel’ın sayesinde oldu.”
Tehlikeli sahneler ekibi, Bond dövüş sahnelerini çekmenin başlıca zorluklarından biri birçok önemli karakterin yer aldığı aksiyonu dengelemekmiş. Tehlikeli sahneler koordinatörü Olivier Schneider, Küba’daki aksiyonu tipik bir örnek olarak tanımlıyor. “Küba, tasarlamamız ve prova etmemiz gereken büyük bir sahne için sadece bir örnekti. Ama atlayışlar, dövüşler, silahlı çatışmalar vardı. Bond’un hikâyesini anlatırken aynı zamanda çok sayıda karakterin yolculuğunu da anlatan uzun bir süreçti.”
Fukunaga ve yapımcılar heyecanı arttırmak için tehlikeli sahnelerin gerçekçi olmasını istemiş. Craig de aksiyon sahnelerini çekerken her zaman ekranda olabildiğince çok yer almaya çalışır. Broccoli şunları söylüyor; ““Daniel tehlikeli sahnelerde kendisi yer almak istediği için nasıl tasarlandıkları ve yapıldıkları konusunda katkısı çok oldu.”
“Sahneleri kendi tasarlamak istiyor ki mümkün olduğunca fazla rol alabilsin. Ne yazık ki çekimlerin başında Jamaika’da ayak bileğiyle bir kaza yaşadı. Filmi yapabilmek için yoğun bir fizik tedavi almak zorunda kaldı. Başardığı şey gerçekten inanılmaz.”
Broccoli, Craig’in, bedenini tehlikeye atma isteğinin karakterine de çok şey kattığını söylüyor. “Daniel sayesinde Bond’un gerçekten tehlikede olduğuna ve zarar görebileceğine inanıyorsunuz. Canı yanıyor ve bunu hissediyor.”
Başka bir yerde batmakta olan bir trol teknesinde, teknenin ters döndüğü ve derinlere batmaya başladığı tehlikeli ve duygusal bir sahne var. Corbould şöyle anlatıyor; “Nasıl batacağını belirledikten sonra bu işi yapacak bir donanım yapmaya başladık.
Donanın, Pinewood’da bir su altı setinde inşa edilmiş, 90 derece çevrilerek merdivenlerin ve motorların sıra dışı bir açıyla durması sağlanmış. “Ardından batma görüntüsünü vermek için büyük miktarlarda basınçlı hava verdik. Oyuncular da içinden yüzüp dışarı çıkmaya çalışarak büyük bir iş başardı. Onlar için çok yorucuydu. Uzun ve çok dramatik bir sahne. Hikâyenin çok güçlü bir bölümü.”
Tehlikeli sahneler koordinatörü Lee Morrison, donanımdan çok etkilenmiş. “Chris tam bir deha, Bond için yıllar iççinde inşa ettiği şeyler inanılmaz. Ama özelikle bu donanım ön plana çıktı.” Chris Corbould, ayrıca Casino Royale’in sonunda, Vesper’ın ölüm sahnesinde çöken asansörün donanımını da yapmış. Sahne aynı su altı setinde çekilmiş.
Corbould’un en güçlü yanlarından biri de patlayıcılarla yaptığı çalışmalar. Spectre’de kötü karakterin evini havaya uçurmak bir sinema filminde gerçekleştirilen en büyük patlama olarak Guinness Rekorlar Kitabı’na geçmiş. Ölmek İçin Zaman Yok’ta da iki büyük patlama yer alıyor. Birincisinde Valdo’nun laboratuvarı havaya uçuyor.
Özel efektler ekibi, bu patlamayı gerçekleştirmek için bütan kutularını birbirine bağlamış ve kontrollü, bilgisayar donanımlı fünyeler kullanmışlar. Chris Corbould şunları söylüyor; “Cary, patlamalar arasında istediği alanın çok kısa olması ve belli bir yöntemi olması konusunda oldukça ısrarcıydı. O yüzden patlamayı çok özel bir şekilde tasarlamamız gerekti.
Filmin en büyük patlaması, filmin doruk noktasında yer alıyor ve özel efektler ekibi tarafından Savunma Bakanlığı’nın Salisburry platosundaki yerleşkesinde gerçekleştirilmiş. Corbould şunları söylüyor; “Tek çekimde üç patlama yapmamız gerekti. Hepsi havaya uçan üç yer altı mağarasını temsil ettiler ve her patlama kameraya doğru oldu. İlk patlama kameradan 230 metre uzaktaydı. İkinci 130 metre, sonuncu ise 30 metre uzaktaydı. Her patlamada 40 kilogram güçlü patlayıcı vardı ve 100-150 kilogram arasından yakıt vardı. Yani sadece üç patlamaydı ama çok büyük patlamalardı.”
Patlamalar, Kraliyet Donanması’nın savaş gemisinden ateşlenen, yer altı sığınaklarını hedef alan bir bomba gibi görünmek üzere tasarlanmış. Corbould şunları söylüyor; “Bence çok iyi oldu. Sığınakları hedef alan bombalar, mağaraları hedef alırken patlamalar arasında birer saniye vardı.”
Bond ekibi, Spectre’de Dünya Rekoru’nu kırdıktan sonra Ölmek İçin Zaman Yok’ta da bir rekor kırabileceklerini umut ediyor. Özel efektler süpervizörü şunları söylüyor; “Tek çekimde yer alan en güçlü patlayıcı konusunda bir rekor var. Bizimkinde 135,4 kg vardı. O yüzden geçtiğini umuyorum. Her Bond filminde bir rekor kırmak çok hoş olurdu!”
KOSTÜM
Ian Flemming’in kendisine en sevdiği lacivert, tek sıra düğmeli takım elbise ve basit düğümle bağlanmış (asla Windsor düğümü değil) kravatla donatmasından bu yana James Bond, ajan imajını yeniden tanımlamıştır. 007’den önce örnek gizli ajanın uzun paltosu ve geniş kenarlı şapkası olurdu. Kostüm tasarımcı Suttirat Anne Larlarb, Bond’un hepsini değiştirdiğini söylüyor. “Bond’un modacısı olarak omuzlarında büyük bir yük olur.”
Dünyanın en uzun soluklu film serisinde kostüm tasarımcı olmak, önemli karakterlerin çok olması, birden çok kostümü yönetebilme gerekliliği ve yüzlerce kez tekrarlar kıyafetleri organize etme gerekliliğinden dolayı lojistik açıdan çok büyük bir zor görevdir. Larlarb’a göre başarının sırrı iş birliğindeymiş. “Herkes James Bond karakterinin gezegenin en şık giyimli adamı olmasını bekler ve bununla birlikte belli markaların ortaklığı ortaya çıkar. Çok sayıda iş birliği yer alıyor.”
Ancak en önemlisi yönetmenle oyuncuların iş birliğiymiş. Başarılı kostüm tasarımcılar, kıyafetin karakterin uzantısı olduğunun ve kimsenin karakterleri onları hayata geçirenlerden daha iyi anlamadığının farkındadır.
007 ajanı Nomi’yi canlandıran Lashana Lynch’e göre, Larlarb bu yaklaşımı canı gönülden kabul etmiş. Lynch şunları söylüyor; “Suttirat’ın en muhteşem yönlerinden biri de iş birliğine tümüyle açık olması. Onunla ilk tanıştığımızda oturduk ve Nomi’nin kim olduğu ve onu görevdeyken olabildiğince cesur gösterebilmek için kostüme katacağımız özellikleri konuştuk. Neler onu en iyi şekilde temsil eder? Ne onu rahat ama aynı zamanda seksi ve sorumlu hissettirir? Suttirat’ın sizi hemen tanıma özelliği vardır. İnsanları kolaylıkla ve kısa sürede okur ve benim bedenim tüm bölümleriyle çalıştı.”
Léa Seydoux da katılıyor; “Suttirat çok iyi bir iş çıkardı. Madeleine için zamansız ve aynı zamanda feminen ve sofistike ama çok abartılı olmayan bir şey istedik. Kadınların bağ kurabileceği kadar sade olmalıydı ve Suttirat bunu anladı.”
Aslında Larlarb’ın detaylara verdiği özen çok fazla. Örneğin Ralph Fiennes’le M’nin yakasını ilikleme tarzı hakkında uzun sohbetler ettiklerini anlatıyor. “M’nin kıyafetlerinin çoğu geleneksel takımlar gibi görünür ama bu karakterin özellikle bu filmde nasıl M’nin yeni bir versiyonu olarak yeniden doğabileceği konusunda saatlerce konuştuk.”
Larlbarb, kahramanların yanı sıra kötü karakteri de düşünmek zorundaymış. Özellikle de Bond’un son düşman Safin’i. Önceden var olan beklentilere bağlı olması gerekmediği için karakterin gardırobunun en egzotik gardırop olabileceğini söylüyor. “Benim açımdan Safin’in giyimi, filmin açıkça en eksiksiz unsurlarından biri ve hemen hemen sıfırdan yarattık. Bir dizi çizim, araştırma ve prototipten sonra Safin’i ve tüm minyonlarını giydirmeyi başardık.”
Larlarb, Bond’la yaptığı gibi Bond’un önceki kötü karakterimi giydirirken kullanılan yaklaşımları ve tarzları da incelemiş. “İkonik oldular ve hatta parodileştirildiler. Yine de hepsinde saygılar sunmak istediğim istikrarlı bir çizgi var.”
Bond’un kötü karakterinin gardırobu genelde içinde egzotik veya gizemli bir şey barındıran sadelikle tanımlanır. Larlarb’ın Safin için hazırladığı ilk kıyafette de öyle olmuş. Filmin başında Noh maskesi takmış ve avcı kıyafeti giymiş bir şekilde görülüyor.
Kostüm tasarımcı şunları söylüyor; “Noh maskesinin amacı ifadesiz olmasıdır. Oyuncunun hareketine ve ışığa bağlı olarak farklı duyguları yansıtabilir. Çok korkutucu olabilir, huzurlu veya agresif görünebilir. Bu üç tanımlama, tam olarak Safin’de olmasını istediğimiz duygulardı.”
Söz konusu gardırop olduğundan hiçbir iş birliği Larlarb ile Daniel Craig arasındakinden daha önemli değildir. “Bond’un önceki Bond tekrarlarında yer alan kelime dağarcığından yeterince ileri gittiğini hissettirmek için çok sayıda sohbet yaptık. Ama genel olarak Bond efsanesi ve geleceğe taşımak konusuna da değindik.”
James Bond, hikâyenin bir notasında emekli oluyor ve Larlarb, yeni filmdeki zorluklardan birinin artık Majestelerinin Gizli Servisi’nin bir üyesi değilken Bond’u nasıl giydireceği olmuş. Şunları söylüyor; “Tamamen farklı bir tür Bond olması gerekmediğini konuştuk. Tanımadığınız, beklenilen şekilde tamamen kusursuz ve ısmarlama giyinmeyen bir Bond olması gerekmiyordu. Rahat bir tarzı olmalıydı. Ortamına yerleşmiş olmalıydı ama aynı zamanda yine de öne çıkmalıydı. O yüzden iki zıt güç vardı. Neyse ki Daniel’e giydirdiğiniz her şeyi çok iyi taşıyor. O yüzden sadece Bond’un Londra’daki hayatında ya da uluslararası alandaki hayatında giymesini beklemediğiniz kıyafetleri bulmamız gerekiyordu.”
Bond’u aktif hizmetten uzaktayken giydirmek konusunda Larlarb, sırrın karakterin içgüdülerinde ve yaradılışında olan havada bulunduğunu söylüyor. “Sahip olduğu her şeyin düşünülmemiş olduğu duygusunu vermesini istedik. Özünde üstünde çok fazla düşünmese de tarzı hakkında bir sezgisi olduğu duygusunu vermek istedik. İçinde varmış gibi.”
Desenlerle ve şekillerle dikkatinizin dağılmaması için siluet fikrini beğendik. Siluet hissi veriyor ve çok sıcak, tropikal bir ülke olduğu için biraz bol ama yine de muhteşem fiziğini gösterecek kadar üzerine oturan bir şeyler olmasını istedik.”
Bond’un gardırobunda öne çıkan parça elbette smokin. Ölmek İçin Zaman Yok’ta Komutan Bond’u ilk kez 2021 yılının Skyfall filminde giydiren Tom Ford tarafından yapılmış. Larlarb şunları söylüyor; “Smokin muhtemelen en ikonik James Bond gardırobu görünümlerinden biri. Bundan önceki tüm filmlerde gece kıyafeti olarak her Bond’un neler giydiğini yeniden inceledim ve sonra Daniel’ın önceki filmlerinde neler giydiğine özel olarak dikkat ettim. Önceden yapılmış bir şeyi tekrar etmek istemediğimizi hemen biliyorduk. Umarım bu özel bir şey olur.”
MEKANLAR
Mekânlar, James Bond filmlerinde her zaman en temel öğelerdir. Hikâyenin havasını yansıtır ve ayrıca izleyiciyi dünyanın güzel, korkunç, egzotik bölgelerine götürür. Mekân sorumlusu Charlie Hayes’e göre, hem Fukunaga hem de yapım tasarımcı Mark Tildesley, mekânlar konusunda her zaman çok net olmuşlar.
Hayes şöyle anlatıyor; “Mekânların, doğru aksiyon ve setler kadar bir ruh halini veya duyguyu uyandırması gerekiyordu. Mark Tildesley’in duvarında muhteşem bir pano vardı ve bir noktada filmde ilerledikçe her sahnede istedikleri duygular ve renkler yer alıyordu. “
Hayes ve süpervizör mekânlar müdürü Ben Piltz daha sonra Fukunaga, Tildesley ve yapımcılarla birlikte çalışarak o öğeleri taşıyan mekânlar bulmak için birlikte çalışmışlar. Filmde, künyenin isimden önceki bölümü sırasında görülen ilk mekân olan Norveç’ten başlamışlar.
Norveç
Broccoli, Madeleine’in babası Bay White’ın İskandinav olduğunu belirterek “İskandinavya’ya gitmek istediğimizi biliyorduk. Ailecek saklanacakları bir yer olması gerekiyordu. Erişilemez, epey ücra bir yer olmalıydı.”
Spectre’^de Bond’un White’ın izini sürdüğü Avusturya’da Altaussee, Fukunaga, filme katılmadan önce ülkede bulunurken görsel olarak ilham vermiş. Yönetmen şunları söylüyor; “Tüm mekânlar doğal olarak geldi. Norveç’te zaman geçiriyordum ve oradaki manzara aşık oldum. Bay White’ı canlandıran oyuncu Jesper Christensen da Danimarkalı, Léa da Fransız olunca Madeleine’i de Norveçli yapabileceğimize karar verdik.
Ardından yapım ekibi geleneksel mimariye sahip izole bir ev arayışına girmiş. Hayes şunları söylüyor; “İzolasyon duygusuna ihtiyacımız vardı. Bay White ve ailesinin saklanabileceği ve dünyadan ayrı kalabilecekleri duygusunu istedik. Tabii ki bu filmin açılış sahnesini de daha sarsıcı ve ürkütücü yapıyor.”
Oslo’nun kuzeyinde nitelikli bir orman seçip bölgede büyük bir gölün üzerinde bir ev inşa etmişler. Hayes devam ediyor; “Evin kendisi göl kıyısında değil de tam olarak üstündeydi. Çünkü yaratıcı süreç için en iyisi bu oldu. Bulduğumuz mevcut yapılar coğrafi açıdan ve Cary’nin aklında olan sahnenin düzeni için pek uygun değildi.”
Evi, gölün üstüne yapmanın ayrı zorlukları olmuş. Hayes şunları söylüyor; “Birlikte çalıştığımız Norveç ekibi başta bu talep karşısında biraz şaşırdı. Sonra çekim yaparken sıcaklıklar kaçınılmaz bir şekilde yükselmeye başladı ve altımızdaki buzun incelmeye başladığını fark ettik. Tabii ki güvenliydi ama kavraması zor, garip bir düşünceydi.”
Norveç bölümünün bir kısmında başka bir araba ve motosiklet takibi yer alıyor ve İskoçya’nın Cairngorms Ulusal Parkı ve Windsor Great Park’taki Ardverikie mülkünde çekilmiş. Hayes şöyle anlatıyor; “Araba takibi, onları Atlantik yolundan uzağa götürüyor. Sonra Ardverikie mülkünde İskoçya’da mekânlar arasında kalan bir tür ormanlık bölüme giriyorlar. Arından takibin son bölümü, Windsor Great Park’a bağlı nitelikli bir orman olan Buttersteep ormanında çekilmiş. Yani Norveç bölümünü birçok iyi mekâna ayırdık.”
İtalya
Film, Norveç’in soğuk, kış manzarasından Güney İtalya’nın yumuşak, yoğun ışığına geçiyor. Bond filmlerinin ülkeyle yakın bir iş birliği vardır. Özellikle de Daniel Craig döneminde Casino Royale, Quantum of Solace ve Spectre filmlerinde, Akdeniz ülkesinde geçen tüm sahnelerde.
Fukunaga şunları söylüyor; “İtalya mükemmel bir ortamdı. Çünkü Spectre’nin sonunda arabayla gün batımında doğru gidiyorlar. İtalya kadar romantik olan başka neresi olabilir? Antik Matera şehri muhteşemdi ve orada çekim yapmamız gerekiyordu.”
Yapım ekibi, Matera’yı künye bölümündeki heyecanlı araba takibine ev sahipliği yapması için seçmiş. Michael G. Wilson şunları söylüyor; “İtalya, çok çeşitli mekânları olan bir şehir. İtalya’yı çok seviyoruz. Bond, İtalya’yı çok seviyor. Matera da görsel olarak büyüleyici ve araba takibi için mükemmel bir yer.”
Matera, İncil’de ve Klaisk mekânlar olarak sık sık öne çıkan, antik bir şehir ama şehir, heyecanlandırıcı aksiyon sahnesiyle modern bir filme de ev sahipliği yapmış. Bond, saldırıya uğramadan ve dar ve rüzgârlı sokaklarda bir araba takibine girmeden önce kişisel görevini Matera’da yerine getiriyor.
Hayes şunları söylüyor; “Yollar dar ve kısa ve araba takibi için çok uygun bir yer gibi görünmüyor. Ama ben bu sahnenin başarısının bu ortamı ve arabaları beklenmeyen bir şekilde kullanmaktan geleceğini düşündüm.”
İtalya’ya geçen bir başka önemli sahne de Güneybatı kasaba olan Sapri’deki tren istasyonunda geçiyor. Yapımcılar, İtalyan tren yolu Trenitalia yetkililerine verdikleri destekten dolayı minnettar kalmışlar. Hayes şunları söylüyor; “Dünyanın herhangi bir yerinde herhangi bir tren yolunda çekim yapmak zordur. Çalışan hatta çok fazla etki edemezsiniz. Tren yolu hattının bizim etrafımızda çalışacağı bir yer bulmalıydık. Aynı zamanda bize trenimiz Frecciarossa’yı ileri gerii hareket ettirebileceğimiz ve gereken çekimleri yapabileceğimiz güvenli bir tren hattı vermeliydi. Trenitalia hevesli ve destekleyiciydi. Detayların düşünülmüş olmasını, tüm düzenlemelerin doğru ve uygun olmasını istedik.”
Jamaica
İsim öncesi bölümden sonra Bond, Jamaika’daki manevi evine çekiliyor. Ne yazar Ian Flemming’le ve Altın Göz’de kuzey kıyıdaki eviyle bağlantısından ayrı olarak Jamaika’da çekim yapan Bond filmlerinin zengin bir tarihi vardır. Hem Dr. No (1962) hem de Yaşamak İçin Öldür (1973) filmlerinin önemli sahneleri Karayip Adası’nda çekilmiş.
Broccoli şunları söylüyor; Serinin 50 yıldönümü için Jamaika’ya gittim ve Fleming’in evinde kaldım. Benim için gerçek bir aydınlanma oldu. Bond, her zaman dünyayı kurtarır. Ama romanlarını ve kısa hikâyelerini yazdığı odada bulununca bir anda fark ettim ki Fleming, Bond’un dünyayı kurtarırken dünyanın doğal güzelliğini de bakıyormuş. Sadece bildiğimiz kozmopolit dünya değil, doğal dünyanın inanılmaz titreşimi, okyanusun mercan kayalıkları, çiçekler, fauna ve kuşlar. Fleming, dünyanın güzelliğini sevmiş ve biz de bu filmde Bond’un hikâyesini bunların beslemesini istedik.”
Yapım ekibi Bond’un Jamaika’daki evi için mekân seçerken izole olabileceği, sade bir hayatın tadın çıkarabileceği, teknesinde balık tutabileceği ve etrafındaki doğal dünyayla bağ kuracağı bir yer istemişler. Evini, Antonio Limanı yakınında, adanın Kuzey kıyısında inşa etmişler. Hayes şunları söylüyor; “Jamaika’ya gitmek her zaman söz konusuydu. Bond’un aktif hizmetten emekli olduğunda gideceği tek bir yer vardı ve orası da Jamaika’ydı.”
Mekânda çekim yapmak çok önemliymiş ve Kültür ve Turimzm Bakanlığı’nın ve JAMPRO Film Komisyonu’nun yardımı gerekiyormuş. Mekân sorumlusu şunları söylüyor; “Jamaika, kolayca kopyasını yapabileceğiniz bir yer değil. Bond folklorunda olağanüstü, neredeyse efsanevi bir yeri var. Gerçekten kusursuz bir şekilde kopyalamak imkansız. Onu koklamak ve tatmak için orada olmak istedik. Bence bu sahnelere çok şey katacak.”
Jamaika, aynı zamanda Küba için de mekân olmuş. Michael G. Wilson şunları söylüyor; “Filmin çok özel bir bölümü için Küba’yı seçtik. Bond’un teknesiyle kolayca seyahat edebileceği bir ülkeye ihtiyacımız vardı. Küba da ideal bir seçenekti çünkü bir şekilde Amerikalılar için yasak bölgedir. Spectre, batı yakasında bir toplantı yapacak olsaydı işlerine karışılmadan yapabilecekleri türden bir yer olurdu.”
Küba setinin büyük bölümü Pinewood Stüdyolarında inşa edilmiş olsa da önemli bir dış mekân sahnesi bir dok alanı gerektiriyormuş ve ekip, dünyanın 7. Büyük limanı olan Kingston Limanı’ndaki KFTL Kargo Terminali’nde çekim yapmış.
Rıhtımlar, CMA CGM, Fransız konteyner ulaşımı ve nakliye şirketi tarafından yönetiliyor. Şirket sadece rıhtımlara benzersiz bir ulaşım izni vermekle kalmamış, ekip, deniz uçağıyla da bir sahne çekmiş. CMA CGM ayrıca, Bond’un okyanustan kurtarıldığı sahnede yer alan büyük konteyner gemilerinden birini de tedarik etmiş. Gregg Wilson şunları söylüyor; “CMA CGM gerçekten büyük bir iş birliği yaptı.”
Londra
İngiltere’nin başkenti, Bond filmlerinde daimi bir mekândır ve bir kez daha dikkat çeken bir şekilde yer alıyor. Hayes şunları söylüyor; “Londra, son birkaç filmde çok fazla aksiyon gördü. Skyfall ve Spectre’de Londra civarında gerçekten unutulmaz olan büyük takip sahneleri çekildi.”
Ölmek İçin Zaman Yok’ta Londra başka bir rol oynuyor çünkü aksiyon sahnelerinin hepsi okyanus ötesinde. Hayes şunları söylüyor; “Bond, emekliliğinden sonra Londra’ya neredeyse sürükleniyor. O yüzden bence ilk kez Bond’u Londra’yla çelişki içinde görüyoruz. Eskisi kadar rahat ve güvende değil. Eski eşyalarını açıp tozunu aldığını görüyoruz. Eski çalıştığı yere gidiyor. Bir zamanlar girebildiği her yere erişimi yok. Londra bu filmde benzersiz bir rol oynuyor.”
Thames üzerindeki ilk asma köprü olan Hammersmith Köprüsü Bond ile M’nin buluşmasında arka plan olarak kullanılmış. “Londra’nın hemen fark edilebilen bir noktası. Ama geleneksel olarak Londra’nın simgesi olarak düşündüğünüz bir yer değil.”
Londra’da yer alan daha geleneksel bir bölüm ise Whitehall. Yapım ekibi, Bond’un İngiltere’ye döndüğünde yer alan sahne için Savunma Bakanlığı binasının dışında çekim yapmak için izin almış. Hayes şunları söylüyor; “Kesinlikle konuya göre çok uygun bir mekândı. Bu filmde Savunma Bakanlığı’yla çok fazla iş birliği yaptık. Binalarının dışını MI6’nın genel merkezi olarak resmetmemizden memnun kaldılar. Çalışmak için çok güzel bir yerdi. Yılın her günü Whitehall’ın etrafında çok fazla hareket olur. O yüzden tarihimizi seçip bölgenin diğer kullanımları arasında yer bulmaya çalıştık.”
Hayes şunları ekliyor, “Bir an için Madeleine’in başı Carlton House Terrace’daki ofisine gitmek üzereyken AVM’nin karşısında görülüyor ve o anda Kraliyet süvari alayı geliyor. Muhteşem bir sahneydi. Kraliyet süvari alayı da bizimle çalıştıkları için çok heyecanlıydı.”
İngiltere’deki bir başka önemli mekân da Salisbury Platosu’nda, Chris Corbould ve özel efektler ekibinin Safin’in evindeki saldırının aynısı yapmak üzere büyük bir patlama gerçekleştirdiği Savunma Bakanlığı arazisiymiş. Hayes şöyle anlatıyor; “Bu özel anları çekmek için bir yer ararken listenin en başında ordunun Salisbury Platosu’ndaki eğitim alanı vardı. Çok büyük, 38 bin hektarlık bir askeri eğitim alanıdır. Askerlerin Normandiya Çıkartması’ndan önce eğitildiği yerdir. Zewngin bir askeri tarihi vardır. Bölgenin arkeolojisine ve ekolojisine çok dikkat etmeliydik. Stonehenge’in hemen yakınındadır ve o bölgede bir şeylerin gömülü olması potansiyeli çok yüksektir. Ama yer altında hiçbir şeye zarar vermememizi sağlamak için yanımızda arkeologlar vardı.”
Faroe Adaları
Bond filminde kötü karakterin evi genelde bir mucize kaynağıdır. Ölmek İçin Zaman Yok’ta ise yapımcılar Safin için kurgu bir ada yaratmaya karar vermişler. Yapımcılar, adanın dışını çekmek için Danimarka yönetimindeki Kuzey Atlantik Takım Adalarında yer alan Faroe Adaları’nı kullanmış. Hayes şunları söylüyor; “Safin’in evi için birbirine bağlanmış bir dizi çekim yaptı. Çekimler daha sonra bilgisayarda zenginleştirildi. Coğrafya kesinlikle göz alıcı. Film ekibini götürmenin zor olduğu bir mekân olsa da filmde bize görsel faydası müthiş oldu. Sayılar çok sınırlı olmak zorundaydı. Götürdüğümüz kişilerin dağ güvenliği konusunda denetlendiğinden ve görevlerini güvenli bir şekilde yapmaları için yeterli kurtarma görevlisi olmasını sağlamamız gerekiyordu.”
BOND’U TASARLAMAK
Yapım tasarımcı Mark Tildesley için Ölmek İçin Zaman Yok filminde çalışmak geçmişe bakmak ve şimdiyi incelemek, Bond serisinin tasarımda yeniliklerinin uzun tarihini onurlandırmak anlamına geliyormuş. Şunları söylüyor; “Bond filmleri birçok yönden çok yaratıcı ve fikirleri, boyutları ve renkleriyle çığır açıcıdır. Benim görevim bir Bond filminin ne olduğunu ve ayrıca ne olabileceğini takdir etmekti. Geçmişteki tüm Bond filmlerini anlamam ve bizim filmimizin 25. Film olarak onları en iyi şekilde nasıl yansıtacağını düşünmekti.”
“O yüzden Bond filmlerinde gördüğümüz en iyi anlara baktık ve Daniele’ın bu son filminde bazılarını nasıl bir araya getireceğimizi düşündük. Başlangıç noktasının birçok yönden Bond tasarımının vaftiz babası, ikonik Sör Ken Adam’ın çalışmalarını incelemek olduğunu da söylüyor; “Yarattığı cesur alanlara bakmaya bayıldık. Çok cesurca çizmiş, çok cesurca ve yaratıcı bir şekilde çalışmış.”
“Tasarımları da bir tiyatro duygusu taşıyor. Set tasarımı genellikle büyük işlevsel parçalar içeriyor. O yüzden hep Ken Adam’ı düşündük ve o duygulardan bazılarını uyandırmaya çalıştık. Umarım Bond filmine uygun ölçeği ve o mimarinin bir kısmını yeniden yaratmayı başarabilmişizdir.”
Tildesley, Adam’ın işiyle birlikte brutalist mimariden ilham almış, Japon mimar Tadao Ando’nun modern tasarımlarına dikkat etmiş. “Boyut, ölçek ve şekil konusunda cesur olmaya çalıştık. Görüntünün çok yoğun olmamasını sağlamaya çalıştık. Bazı alanlarda doğayla yakın iş birliği içinde ve brutalist referanslarla minimalist bir dünyaya doğru gittik.
Safin’in Evi
Tasarım stratejisi, özellikle kötü karakterin evini yaparken etkin olduğunu kanıtlamış. Tİldesley şunları söylüyor; “Adada dev silolardan oluşan bir deneme tesisi var. Siloların altındaki füze kapılarını açtığınızda dev bir fabrika var. Muhteşem Ken Adam tarzı seti yapmak için en iyi fırsatımız buydu.” Eskiyi onurlandırmak için yapım ekibi, Tildesley’in klasik Ken Adam döner kapısı dedi i yer altı fabrikasına girişi oluşturan yapıyı inşa etmiş.
“Ana yapının cesur, basit ve fonksiyonel olmasını istedik. Konsept, dev sütunlar yapmamıza olanak verdi ve görüntü yönetmenizle birlikte çalışarak ışıkta ve karanlıkta başarılı olan bir heykel yaptık. Böylece bu dev yeraltı silosuna eşlik eden Bond’un karanlıkta kaybolabileceği büyük koridorlar vardı. Bunlar devasa yapılar ve çok bir ışık bile çok temiz ve basit şekiller gördüğünüz grafik bir dil oluşturuyor.”
Bond’un Jamaika Evi
Bond, emekli olduğunda aklındaki tek varış noktası Jamaika’daki evi olmuş. Yapım ekibi, Antonio limanı yakınında doğal güzelliği olan bir bölgede tasarlayıp inşa etmiş. Tildesley şunları söylüyor; “Bond, özel bir kovukta yaşıyor. Berrak suların, tropikal bitkilerin, güzel kuş seslerinin ve muhteşem gökyüzünün olduğu doğal güzelliğe sahip bir yer.
Evin tasarımını düşünürken yapımcılara Bond’un kafasının karışık bir durumda olduğu gerçeğiyle yönlendirilmişler. “Sudan çıkmış balık gibi. O gerçekten aksiyon içinde olması gereken bir ajan. O yüzden Bond’un Jamaika’daki evi, teknesine binip açılabileceği bir yer. Balık tutuyor, riskler alıyor, adeta bir kaçış planlıyor gibi. Etrafta duran haritaları, kitapları kendini bundan sonra nerede sınayacağıyla ilgili.”
Yapımcılar evin Japon tarzı bir çatısı olmasına rağmen tasarım olarak Jamaika tarzı olması gerektiğine karar vermişler. Yapım tasarımcı şöyle devam ediyor; “Evin kendisi keyifliydi. Jamaika’da ev yapmak için genelde ormana gidip ağaçları keserler sonra da keresteleri taşırlar. O yüzden keresteler çok taze, yeni ve kıvrımlıdır. O yüzden şık bir ev yapmakla ilgili tüm düşüncelerimiz yok oldu ve hızla çok Jamaikalı oldu. El yapımı olmasının da bir tadı var.”
Küba’da SPECTRE organizasyonu
Bond göreve çağırılınca Küba’ya birkaç yüz kilometre seyahat ediyor. Spectre tarafından verilen şık bir baloya sızıyor. Fukunaga, olağanüstü insanlarla dolu, çok muhteşem bir parti yaratmak istemiş. Tildesley, eski bir Küba tiyatro salonunun yapımını üstlenmiş. Art Deco tarzında, birkaç büyük merdivenle tamamlanmış. Şunları söylüyor; “Tasarımı gerçekten yoğunlaştırarak yoğun tadı lan bir şey yaratmak istedik. Bulabildiğimiz tüm iyi fikirleri aldık ve işledik. Referans çalışmaları yaparken Küba’ya gittim. Egzotik ve sıra dışı bir yer ama ne yazık ki en güzel yanları perişan olmuş. O yüzden hepsini bir araya getirmeye çalıştık.”
Tiyatro alanında, set boyunca tekrar görülen klasik kemerler var. Sütunları, taş ve döner merdivenleri tekrar ettik. Bazı Art Deco motifler de var.
Tildesley aynı zamanda solmuş bir görkem etkisi de vermek istemiş. “Küba, bir zamanlar Amerikalıların hızla gelişen yun alanıymış. Çok zengin, egzotik ve muhteşemmiş. Ama şimdi kaybolmuş ve dağılıyor. Ama geride kalanlarda bile muazzam bir güzellik var.”
MI6
M’in ofisi, serinin merkezinde yer aldığı için yapımcılar birkaç güncellemeyle birlikte sahip olduğu tüm klasik unsurları korumak istemişler. Tildesley şunları söylüyor; “M ve Moneypenny’nin ofisleri gibi klasik Bond setlerini yapmak çok keyifli. M’nin ofisinin deri kapısı gibi şeyler Bond dünyasının simgeleri. Set, zaman içinde farklı filmler boyunca gelişmiş. Ama sanırım çalışma masası ve arkasındaki tablo ve orada bulanan diğer birçok şey uzun zamandır aynı.”
Tasarım ekibi değişime etkisi olması için hemen göze çarpmayan değişiklikler yapmış. Örneğin M’nin deri kapısının rengini değiştirmek gibi. “Sonra Moneypenny’nin ofisinin dışını çok fazla değiştirmeye çalışmazsınız. Aynı dilin konuşulmasını istersiniz.” Yapımcılar M’nin ofisinde olduğu gibi Q’nun laboratuvarında da süreklilik duygusunu korumak istemiş. “Bir kanat ekledik. Çeşitli araçların aerodinamiğini test ettikleri bir rüzgâr tünelinin yer aldığı bir uzantı.”
Q’nun Evi
Q’nun laboratuvarı serinin başlıca öğesiyken Q’nun kendi evi yeni bir başlangıç ve yapımcılar teknoloji dehasının evinin acayip kişiliğini yansıtmasını istemişler. Tildesley şunları söylüyor; “Ona Waterloo İstasyonu’ndan fazla uzak olmayan bir ev verdik ki işe bisikletle gidebilsin. Geleneksel Viktoryen bir ev. Oldukça rahat, biraz Q’ya benziyor. Orada çok sevdiği kedisiyle birlikte yalnız yaşıyor.”
Onu karakter olarak düşünürken çok normal ve evcimen yapmaya çalıştık. Sadece çılgın bir bilim adamı olmasını istemedik. O yüzden yemek yaparken yer verdik. Tabii ki çok titiz. O yüzden iki kişilik yemek hazırlarken malzemeleri miligramla hesaplıyor. Ama aynı zamanda arka planda da çalışıyor ve filmde daha sonra gördüğümüz bir model planör, 3D yazının içinde görülüyor.”
Madeleine’im Ortamı
Filmde daha merkezi bir rol alan bir başka kişisel mekân da Madeleine’in Norveç’teki evi. Tildesley’e göre üzüntüyle kaplanmış. Madeleine’in evini önce çocukluğunda görüyoruz. Tildesley şunları söylüyor; “Bu aile evini oldukça üzüntülü bir ev olarak hayal ettik. Madeleine’in annesi, kayıp bir ruh ve Madeleine’in babası, Bay White’la pek iletişim kurmuyor. Bay White da çoğu zaman evden uzakta. Annesi kendini içkiye vermiş. Madeleine, küçük bir kız olsa da annesinin adeta bakıcısı gibi. Yani oldukça acı dolu bir görüntü yaratmak zorunda kaldık.”
Bu ortamı daha da zenginleştirmek için ev, olağanüstü bir manzarada konumlandırılmış. Yapım tasarımcı “izole, soğuk ve oldukça ürkütücü. Norveç tarzı bir ev. Sade bir kulübe. İçinde Madeleine’in çocukluk odasının da yer aldığı, çatısında saçağı olan bir ev.
Filmde hikâyede daha sonra eve tekrar dönüldüğünde Madeleine evi yeniden döşemiş. Tildesley şöyle söylüyor; “Yani filmde daha sonra modern bir görünüm verdik.”
Madeleine’in Londra’daki psikolog ofisiyle hayatına biraz daha bakıyoruz. “Yapı, kısmen Georgian stili. Üst katlar ise Edwardian stili. Sıra dışı camları var. Yeni, modern bir duygu vermek istedik. O yüzden mekânda çalıştık, tüm koyu renkli ahşapları söktük, mekânı daha atonal ve sade yaptık. Madeleine’in tarzını yansıtıyor.”
SAVUNMA BAKANLIĞI
Yapımcılar, Ölmek İçin Zaman Yok filminin yapım süreci boyunca Savunma Bakanlığı’yla yakından çalışmışlar. Hem Kraliyet Hava Kuvvetleri hem de Kraliyet Donanması, önemli mekânlara ve personele erişim izni vermiş. Bu arada Kara Kuvvetleri de Kraliyet Süvari Alayı’ndan asker tedarik etmiş.
Charlie Hayes Silahlı Kuvvetlerin daha önce de film ekibiyle iş birliği yaptığını söylüyor. “Bond’un Deniz Kuvvetleri subayı olarak bir geçmişi var. Bu filmde üç bölümle de çalıştık. Onlarla çok özel bir ilişki kurduk.”
Filmde Madeleine Swann, AVM’den Carlton House Terrace’da bulunan ofisine geçiyor. Hayes şöyle anlatıyor; “Çok önemli bir an. Sahneyi belirliyor. Bizi kim olduğu ve nerede çalıştığı konusunda hemen doğru yere götürüyor. Kraliyet Atlı Muhafızları da İngiliz Ordusu’nun en yüksek rütbeli alaylarından biri olan Blues and Royals’ın parçası. Buckingham Sarayı’nın Muhafız Değişimi’nden hemen önce, takvimlerindeki çok önemli bir zamanda bize zaman ayırdılar.”
Kraliyet Hava Kuvvetleri de en büyük hava üstlerine Oxfordshire’daki RAF Brize Norton’a erişim izni vermiş. Bu önemli bir mekân olmuş. Önemli bir sahnenin gelişinde Norveç’teki Nato hava üssü olarak kullanılmış. Bond ve Nomi, Nato hava üssündeki müttefiklerine katılarak C17 Globemaster’a biniyorlar.
C-17 Globemaster, uzun menzilli, ağır kargo, stratejik nakliye hava taşıtı. Savaşta, barışı korumada ve yardım görevlerinde operasyon bölgesi yakınında çalışabilir. C17’Niniçindeki sahne, klasik bir levazım subayı anı. Q, Bond ve Nomi’ye gelecek görevlerinde kendilerine yardımcı olacak aygıtları veriyor. Bond ve Nomi uçaktan ayrılırken Q, uçakta kalıyor, saldırılarında onlara bilgi vermek ve yönlendirmek üzere hedefleri hakkında teknik bilgilere, şemalara bakıyorlar.
Kraliyet Donanması da önemli bir katkı sağlamış. Yapımın ikinci ekibine HMS Dragon’da çekim yapma izni vermiş. Tip 45 hava savunma destroyeri olan HMS Dragon, dünyanın en gelişmiş savaş gemilerinden biri ve Ölmek İçin Zaman Yok’ta önemli bir rol oynuyor.
Yapımcı Broccoli şöyle diyor, “Kraliyet Donanması çok cömertti. Gemide çekim yapmak üzere ikinci ekibi göndermemize izin verdiler. İngiltere’deki tüm hizmet birimleriyle her zaman harika iş birliklerimiz oldu. Hava Kuvvetleri bize hava üslerine ve uçağa erişim izni verdi. Kraliyet Donanması ve Kara Kuvvetleri’nin iş birliğinden dolayı minnettarız. Savunma Bakanlığı, James Bond filmlerini her azman çok desteklemiştir.”
MÜZİK
Hiçbir film serisi, James Bond’da olduğu gibi etkileyici bir müziğe sahip değildir. Ölmek İçin Zaman Yok da sadece 25. EON yapımı 007 filmi olmakla kalmıyor aynı zamanda Daniel Craig hikâyesinin de son bölümü. Bu yüzden yapımcılar, sıra dışı bir besteciyle çalışmaları gerektiğini biliyormuş. Oscar ödüllü, dört kez Grammy ödülü alan Hans Zimmer’a gitmişler.
Besteci, uzun zamandır James Bond film müziklerinin de hayranı olarak Wilson ve Broccoli’yle birlikte çalışma fırsatını kaçırmamış. Şöyle anlatıyor; “Malzemelerini bu kadar iyi bilen yapımcılara çok ender rastlarsınız. Aslında mümkün değildir. Bu dünyada malzemeyi onlar gibi kullanan hiç kimse yoktur. Sadece omzununuz üstünden nasıl tepki verdiklerine bakıp doğru yolda olup olmadığınızı anlarsınız.”
Zimmer, filmin başrol oyuncusu için öneminin de farkındaymış. “Üç Batman filmi yaptıktan sonra herkese ‘Siz sadece üç film görüyorsunuz ama benim için hayatımın 12 yılıydı.’ Daniel için de Bond hayatının 15 yılı olmuş. O yüzden buna saygı göstermeniz gerekir.”
Michael G. Wilson, Barbara Broccoli ve Daniel Craig’la çalışmak için hevesli olsa da bir başka önemli unsur da filmin hikâyesi olmuş. “Bu filmde olgun bir hassasiyet var. Bu da çok iyi. Film, trajediden başlıyor ve bana karanlığı verirseniz mutlu olurum. İlham verir.”
Zimmer’ın ilhamı, uzun süredir birlikte çalıştığı Steve Mazzaro’yla birlikte eski dostu ve meslektaşı, efsanevi gitarist, The Smiths’in ortak yazarı olan ve ilk olarak 2010’da Başlangıç filminde birlikte çalıştığı John Marr’a da görev verilmesiyle daha da artmış.
Marr şöyle hatırlıyor; “Hans aradı ve ‘James Bond, ister misin?’ dedi. Ben de ‘Araman neden bu kadar uzun sürdü?’ dedim. Bu filmde görev alacağım için ayrıcalıklı hissettim ve onur duydum. Bond’u her zaman gitarla özdeşleştiririm.”
Zimmer, Marr’ı kendi tarzını getirmesini ve kendini bestecinin ton değişiklikleriyle sınırlamaması için teşvik etmiş. Marr şunları söylüyor; “Gitarın müzikteki görevi aksiyonun olduğu yerdedir. Bond moduna girdiğinde ister araba takibi oldun ister kahramanca bir şey olsun gitarı duyacaksınız. Ama aynı zamanda sese bir ilgi de var. Bu da John Barry’den gelen şeylerden biri.”
Barry , 11 Bond filminde çalışmış ve dikkat çekici katkıları çok net bir gölge halinde hissediliyor. Zimmer, özellikle Cary Fukunaga’nın bestecileri kendi içgüdülerine güvenmeleri ve o gölgeden biraz çıkmaları için motive etmiş. Zimmer şöyle anlatıyor; “Cay çok iyiydi çünkü başta bir açıdan çok John Barry tarzındaydık. Çok sessiz bir şekilde ‘Sanırım bunda biraz daha fazla Zimmer tarzı istiyorum dedi. O ne demekse.”
Marr’a göre “biraz daha Zimmer tarzı” demek “James Bond’a tarihi açıdan saygı duymak ama aynı zamanda ve en önemlisi de filme de uygun olmak demek. Kendi sesini çıkarmayacak kadar saygılı olamazsın. Müziği gitar olmadan dinleyince Hans’ın eve Steve’in seslerini duyuyorsunuz. Bütün bunlarla hâlâ Bond gibi hissediliyor. Bir açıdan hâlâ John Barry’nin yarattığı aynı dil.”
Barry’nin yenilikçi yaklaşımı, pop, caz, klasik tarzları birleştirmesi film müziğine türüne yeni bir şekil vermiş. Shirley Bassey’den Duran Duran’a kadar popüler modern vokalistlerle ve gruplarla çalışmış. Bond yapımcıları da bu geleneği sürdürmüş ve dünyanın öned gelen sanatçılarını ikonik film şarkılarında çalışmaları için davet etmişler.
Ölmek İçin Zaman Yok’ta yapımcılar, beş kez Grammy ödülü alan Billie Eilish’le çalışmışlar. Zimmer şunları söylüyor; “Bana kardeşi Finneas O’Connell ile yaptıkları bir Billie Eilish şarkısı verilmişti. Henüz demoydu ama “başka bir şey dinlemek istemiyorum. Budur.” Dedim. Hikâyeyi bilmiyorlardı ama şarkıları bana hikâye gibi gelmişti. Konuyla ilişkiliydi ve inanılmaz olgun bir kalbe sahibi genç biri gibiydi.”
Marr de katılıyor; “Çok modern ve daha az daha iyidir durumu söz konusu çünkü şarkı çok derin. Bir açıdan oldukça radikal çünkü çok hassas ve gücü minimalist olmasında.” Zimmer da şunu ekliyor; “Benim için zamanda yolculuk oldu. Onları bir uçağa koyun ve buraya getirin, dedim.”
Eilish ve O’Connell gelmiş. Eilish şöyle anlatıyor; “Açıkçası bir Bond şarkısı yapacağımızı hiç düşünmemiştim. Hep yapmak istemiştik. Hep konuşmuştuk. Ekipteki herkese de söyledik; “Bond’la bir şey yapma fırsatı olursa lütfen…” Ama Daniel’ın olduğu bir Bond filminin parçası olmak inanılmaz.”
BİR DÖNEMİN SONU
Ölmek İçin Zaman Yok, sadece Eon’ın 25. Filmi olmakla kalmıyor aynı zamanda Daniel Craig döneminin de son bölümünü oluşturuyor. Barbara Broccoli’ye göre son derece kişisel bir hikâye. Şunları söylüyor; “Bence Kraliçenin Hizmetinde ve Casino Royale ile birlikte en kişisel hikâye. Daniel Craig’in karakter gelişimine çok uygun ve duygusal olarak tatmin edici bir son.”
Ölmek İçin Zaman Yok, hiç de şaşırtıcı olmayan bir şekilde projede yer alanlar, özellikle de Craig için çok duygusal bir proje olmuş. Şunları söylüyor; “Beş filmde neler başardığımızı durup düşündüğümde gerçekten çok duygu dolu. Neredeyse hayatımın 15 yılı. Ölmek İçin Zaman Yok’ta bitirilecek bir hikâye ve toparlamamız gereken bir sürü konu olduğunu hissettim. Bunu başardığımızı düşünüyorum. Çok gurur duyuyorum ve bir Bond filminin yapımı için harcanan kolektif çabayla da büyük gurur duyuyorum. Bunun sadece küçük bir parçası olmak bir onur oldu.”
En duygusal an Craig’in son sahnelerinde gelmiş. Uygun bir şekilde Pinewood’da, Bond filmlerinin geleneksel yuvasında çekilmiş. Michael G. Wilson, setteki duyguyu hatırlıyor; “Gece geçti ve herkes işi bitince genelde evine gider ama herkes sete geldi. Parti atmosferi oldu ama özel bir andı ve herkes orada bulunmak istedi. Bitti dediler ve Daniel güzel bir konuşma yaptı. Herkesin gözleri doldu ve kucaklaştılar. Bu dönemin bittiğini gördüğümüz için üzgünüz. Ekip için çok duygu doluydu.”
Yapımcılar, son beş filmde elde ettikleri başarıdan son derece gurur duyuyorlar. Wilson şöyle söylüyor; “Bu filmlerde Daniel, Bond’a çok fazla insancıl yön kattı. Gerçek bir karakter geliştirdi. Sonraki filmler de bunu getirdi. Karakteri geliştirmeye ve yaratmaya devam etti. Daniel Craig azmi, anlayışı ve muazzam yeteneğiyle James Bond’un eşsiz bir versiyonun geliştirdi.”