Sinema tarihinde ilk kez mahallenin dost canlısı kahramanımızın Örümcek-Adam kimliği tüm dünyaya ifşa edilerek, 17 yaşındaki lise son sınıf öğrencisi olarak yaşamı (ve de sevdiklerinin yaşamı) halkın gözü önüne seriliyor. Örümcek-Adam’ı çevreleyen tehlike ve kaos, hem Peter’ın, hem de medyanın Örümcek-Adam’ın suç ortakları olarak lanse ettiği MJ ve Ned’in üniversiteye girme şanslarına mâl olur. Arkasına yaslanıp arkadaşlarının hayallerinin yıkılışına seyirci kalamayan Peter, Doktor Strange’den sırrını geri vermesini ister. Peter’ın akıl hocasının (Tony Stark) hayatını sonlandıran kararı vermiş olmanın ağırlığını taşıyan Strange, Peter’ın yakarışından etkilenir ve ona yardım etmeyi kabul eder.
Strange, Unutma Büyüsü’nü yapmaya başlar, ancak Peter büyünün MJ, Ned, May ve Happy’nin de onun Örümcek-Adam olduğunu unutmasına neden olacağını anlayınca, hem bu kişiler onun kim olduğunu hatırlasın ister, hem de diğer herkes bunu unutsun. Her şeyi Mysterio onun kimliğini açıklamadan önceki hâle döndürmeye çalışan Peter, Strange büyüyü yaparken parametreleri değiştirir. Böylece farkında olmadan her evrende Peter Parker’ın Örümcek-Adam olduğunu bilen herkesi MCU’ya (Marvel Sinematik Evreni) getirecek olan bir Pandora Kutusu açar. Strange, sonsuz sayıda ziyaretçi gelmeden büyüyü düzeltir ama Peter için talihsizlik sayılacak olan durum oraya gelmeyi başaran kişilerin Örümcek-Adam’ın diğer evrenlerdeki düşmanları olmasıdır. Şimdi Peter’ın bir yandan MJ ve Ned ile geleceğini korumaya çalışırken, bir yandan da herhangi bir evrende bir Örümcek-Adam ile savaşmış en zorlu kötülerle karşılaşması gerekecektir. Peter Parker’ın MCU başlangıç hikayesinin bu güçlü zirvesinde Peter, gerçek kahramanların başkalarına yardım etmek için her gün yaptıkları büyük fedakarlıkları yapacaktır.
Columbia Pictures bir Marvel Studios ve Pascal Pictures yapımı olan Spider-Man: No Way Home / Örümcek-Adam Eve Dönüş Yok filmini sunar. Başrollerini Tom Holland, Zendaya, Benedict Cumberbatch, Jacob Batalon, Jon Favreau, Jamie Foxx, Willem Dafoe, Alfred Molina, Benedict Wong, Tony Revolori ve Marisa Tomei’nin paylaştığı filmi Jon Watts yönetti. Stan Lee ve Steve Ditko’nun yarattığı MARVEL çizgi romanlarına dayanan filmin senaryosunu Chris McKenna ve Erik Sommers kaleme aldılar.
ÇOKLU EVRENİ AÇMAK
Eve Dönüş üçlemesinin bitecek olması en başından itibaren yapım ekibi için duygusal bir durum yarattı. Peter Parker karakteri lise son sınıfta ve dünyanın gözü de onun üzerindeyken, Eve Dönüş Yok’un Peter Parker’ın reşit olma hikayesinin son bölümü olacağı belliydi. Filmde bir kez daha Peter Parker olarak karşımıza çıkan Tom Holland bunu şöyle açıklıyor: “Stark, Civil War’da, Peter’a ‘Sen Örümcek çocuk musun?’ diyor. Ve önceki filmlerde Peter gerçekten örümcek çocuktu. Bu film ise onun Örümcek-Adam olmasını işliyor. Onun büyümesini, sorumluluk almasını ve olgunlaşmış bir Yenilmez (Avenger) olarak kendi kararlarını vermesini konu alıyor.”
“Büyük güç, büyük sorumluluk getirir.” Çizgi romanlardan televizyon dizilerine, Sam Raimi’nin yönettiği Örümcek-Adam üçlemesine, Marc Webb’in yönettiği iki İnanılmaz Örümcek-Adam filmine ve MCU filmlerine kadar Peter Parker’ın hayatının her irdelenişinde bu söz slogan olmaktan öteye geçip bir rüştünü ispat, bir eylem çağrısı ve çocukluğun bitişi olmuştur. Eve Dönüş ve Evden Uzakta’da Peter, doğru olanı yapmak için fedakarlıkta bulunmuştur ama o filmlerde hâlâ gizli kimliğinin koruması altındadır. Eve Dönüş Yok’ta ise Peter ve Örümcek-Adam’ın yolları birleştikçe Peter’ın seçimleri çok daha karmaşık bir hâl alacaktır. Örümcek-Adam: Eve Dönüş Yok’ta yönetmen koltuğuna geri dönen Jon Watts, “Peter her zaman doğru olanı yapmaya çalışıyor” diyor, fakat doğru şeyi belirlemenin her zaman kolay olmadığını, bazen Peter’ın “doğru şeyin” kendisine uygun olan olduğuna kendini ikna edebildiğinin de altını çiziyor ve “Şu anda istediği şey ile kaderinin onu götürdüğü yer arasında ikiye bölünmüş durumda ve bazen başlangıçta çok net görünen durumların çok daha karmaşık olduğu ortaya çıkıyor” diyor.
Peter için neyin doğru olduğunu anlamanın hiç bu kadar zor olmadığını vurgulayan yapımcı Kevin Feige ise şunları söylüyor: “Eve Dönüş Yok, Evden Uzakta’daki olaylardan hemen sonra, tam da o anda başlıyor ki bu bir hikayede hep yapmak istediğimiz bir şeydi. Nihayet burada bunu yapabildik ama Peter için işler iyi gitmiyor. Son sınıfa başlarken, çok kaotik bir durum söz konusu ve Eve Dönüş’te lise ikinci sınıf öğrencisi olarak karşımıza çıkan haliyle arasında bir ayrışma var.”
Eve Dönüş Yok, Eve Dönüş üçlemesinin sonu… ve çoklu evren olasılıklarının başlangıcı. İlk film olan Eve Dönüş’te Peter, akıl hocası olarak Tony Stark’ı kazanır. Peter umutsuzca Yenilmezler’e katılmak istemiştir, ancak Tony Stark ona kendi semtinde dostane bir Örümcek-Adam olmasını öğütlemiştir. İkinci film olan Evden Uzakta’da, akıl hocasını kaybetmiş olduğu için kalbi kırık Peter, Örümcek-Adam olmanın görev çağırdığında ona yanıt vermeyi gerektirdiğini keşfeder. Bu filmin sonundaysa, aniden kimliği ortaya çıktığında ve Quentin Beck’i (nam-ı diğer Mysterio) öldürmek suçu üzerine yıkıldığında Peter, artık kendi olmaya ve herkesin olmasını istediği kahramanı ortaya çıkarmaya hazırdır.
“Son filmi bitirdiğimizde, ‘Vay canına, gerçekten her şeyi havaya uçurduk. Gelecek filmin yazarları bu keşmekeşten nasıl çıkacak?’ diye düşünmüştük. Ve işte şimdi buradayız” diyor filmin yazarlarından Chris McKenna.
Mysterio’nun Örümcek-Adam’ın gizli kimliğini ortaya çıkarması ve daha az saçlı J. Jonah Jameson’ın bu kimliği dünyaya duyurması üzerine Peter, kendini hararetli tartışmaların merkezinde bulur. McKenna bu konuda şunları söylüyor: “Dünyası alt üst oldu. Ben Demir Adam’ım anını yaşadı ama başaramadı. Bu ona mezardaki Beck tarafından zorla empoze edilmişti. J. Jonah Jameson onu takip etti ve bir katil olarak lanse etti. Yani her şeyin harika gitmesi gereken bir anda (lise sona geçmek üzere, bir kız arkadaşı var, Örümcek-Adam olmak ile Peter Parker olmak arasında uyumu yakalamış) her şey alt üst oluyor.”
Yapımcı Amy Pascal, “Dünya onun kim olduğunu biliyor” diyor ve her anın buna yol açtığına dikkat çekiyor. Önce Ned, sonra May Hala, sonra MJ, Peter’ın çifte hayatını öğrendi ve elbette Yenilmezler onun kim olduğunu biliyor. Dünyanın geri kalanının öğrenmesi sadece bir zaman meselesiydi ve dünyanın tepkisi, temel olarak… “Bu çocuk mu Örümcek-Adam?” şeklinde oluyor. “Bence Peter insanların onun kim olduğunu öğreneceğine ve onu bu karakter olarak seveceğine dair bir fanteziye sahipti ama tam tersi oldu” diye ekliyor Pascal.
Kötü şöhreti o kadar büyük bir sorun haline gelir ki, Peter dünyasını kendi yörüngesine geri döndürecek yaratıcı bir çözüm aramaya başlar. Feige, “Peter Parker çok şeyle başa çıkabilir. Fakat dostlarının onun eylemlerinden ötürü haksız yere etkilendiğini görmeye başladığında, bu onu duygusal olarak tükeniyor” dedikten sonra şöyle devam ediyor: “Peter ne yapmalıydı? Olanı geri almak için MCU’da neye erişimi var? Mesela Bleecker Caddesi’nde bulunan Doctor Strange’i tanıyor. Ondan her şeyi sihirli bir şekilde düzeltmesini isteyebilirdi; Doctor Strange zamanı geri alabilirdi ve böylece Peter’ın hayatı normale dönebilirdi. Tabi tahmin edebileceğiniz gibi bu o kadar kolay değil.”
Holland, “Örümcek-Adam’ın en büyük süper gücü Peter Parker ve bunun nedeni alçakgönüllülüğü” diyor ve şöyle devam ediyor: “Bu tehlikeye girdiğinde, arkadaşları tehlikede, teyzesi tehlikede; kendisi yüzünden onların hayatları mahvoluyor, bir şeyler yapması gerektiğini biliyor. Sevdiğim şey (ve bu, Peter’ın ne kadar genç olduğunu her an hatırlatan şey) onun Doctor Strange’e gidip ‘Herkese benim kim olduğumu unutturabilir misin, bu yapabileceğin bir şey mi?’ demesindeki saflık. Bu ancak bir çocuğun yapacağı türde bir şey.”
Watts ise şunları söylüyor: “Peter’ın başından geçenleri düşünürseniz, Strange hayatındaki çok önemli bir an ile yakından ilintili. Yenilmezler 4’te Strange’in Thanos’u durdurma planı, Peter’ın akıl hocası Tony’yi gözlerinin önünde kaybetmesine yol açar. Strange’in bunun için bir miktar sorumluluk hissedeceğini düşündüm; bu yüzden, Peter yardım için Strange’e giderse, Strange’in kuralları biraz esnetmek anlamına gelse bile bunu kabul etmesi anlaşılabilir bir şey olurdu.”
Benedict Cumberbatch’e göre de Strange ve Peter geçmişte çok yakın olmasalar da bu doğru. Bunu şöyle ifade ediyor: “Her şeyden önce kelimenin tam anlamıyla birbirlerine nasıl hitap edeceklerini bile bilmiyorlar. Hikayelerinin bu bölümü onları birbirlerini tanımaya ve anlamaya çok daha yakınlaştırıyor. Şimdiye kadar birlikte yaşadıkları deneyimlerin yoğunluğuna rağmen, Dünya, Q gemisi ve Titan üzerindeki ortak çabalarının önemine rağmen, aslında birbirlerini pek iyi tanımıyorlar. Strange’in şimdiye dek gördüğü şey, olağanüstü güçleri olan ama her ikisini de fazlasıyla aşan bir sorunun içine sıkışıp kalmış bir çocuktu.”
Strange’in büyüsü çoklu evreni açar ve böylece herhangi bir evrende Peter Parker’ın Örümcek-Adam olduğunu bilen herkes onun dünyasına gelebilir. Görünen o ki bu çok sayıda insan demektir… 2002’deki ilk Örümcek-Adam filminden bu yana, Örümcek maskesinin arkasında kimin olduğunu keşfeden bir kötü kahramanlar sürüsü vardır: Green Goblin, Doctor Octopus, Sandman, Lizard, Electro… bunların hepsi zaman zaman diğer Peter Parker’lara tehdit oluşturmuştur. Strange’in büyüsü bu evrenler arasındaki sınırları kaldırdığında, hepsi buradaki Peter Parker’la yüzleşmek üzere bir araya gelirler.
Bu rollerin her biri için tek seçenek, orijinal oyuncuların geri dönmesini sağlamaktı çünkü bunlar küçük roller değil, filmin DNA’sına işlenmiş, anlamlı ve gerekli rollerdi. Green Goblin, Doc Ock ve Electro rolleri için Willem Dafoe, Alfred Molina ve Jamie Foxx geri döndüler.
Bütün bu oyuncuları geri dönmeye nasıl ikna edersiniz? Kevin Feige, bu doğrultuda en iyi stratejinin oyuncuyu kendiniz kadar heyecanlandırmak olduğunu söylüyor: “Kadroya oyuncu alımını asla çantada keklik olarak görmeyiz. Birinin bir şey görmeden projeye dahil olmayı kabul edeceği varsayımında asla bulunmayız. Her zaman oturup toplantı yapmak ve proje için umutlarımızı ve hayallerimizi paylaşmak isteriz; mükemmel sahneler yazmadan önce, bu sadece bir fikir, bir umut ve bir rüyadır. İnsanları bu rüyaya sokmak ve onların katılımıyla birlikte bu rüyayı gerçekleştirebileceğimize güvenmek isteriz. Ama onları asla garanti görmeyiz.”
Zaten rollere yeni oyuncular seçmek kimsenin aklından geçmedi. “Doc Ock’u geri getireceksen, onu Alfred Molina’nın canlandırması gerekmez mi? Böylesi eğlenceli olmaz mıydı?” diye soruyor Feige.
Holland, “Hem bir aktör hem de bir Örümcek-Adam hayranı olarak benim için onların kostümlerini giyip tekrar o karakterlere dönmelerini izlemek çok heyecan vericiydi” diyor ve ekliyor: “Ayrıca Alfred’in teknolojideki ilerlemeden etkilendiğini ve bu tür filmlerin nasıl değiştiğini görmek de gerçekten heyecan vericiydi. Kendisi Örümcek-Adam 2’yi yaptığında kolları kuklaydı, kendisini etrafta gezdiren dört ya da beş adam vardı. Bu filmde ise kürdan düzeneği denilen şeyin, ucunda büyük bir ağırlık bulunan, bir direk üzerine inşa edilmiş bir platformun üzerindeydi. Uçta durabiliyor ve başkaları tarafından hareket ettirilebiliyordu. Onu izlemek şekerci dükkanında bir çocuk görmek gibiydi.”
Molina, “Örümcek-Adam 2’yi bitirdiğim gün, benimle bir filmlik daha anlaşma opsiyonları olduğunu hatırladım ve Avi Arad’a ‘Eh, karakterim öldüğüne göre, sanırım opsiyonu kullanmayacaksınız’ dedim. Bana yanıtı şu oldu: ‘Doğrusu, bu evrende kimse ölmez’. Onun şaka yaptığını sandım. Ama Avi kesinlikle haklıydı. Bu evrende kimse ölmüyor” diyor.
Molina’nın bir aktör olarak başarıları son 17 yılda daha da artarken, Dr. Otto Octavius/Doc Ock rolü kendisi için güzel bir hatıra olarak kaldı. Aktör bu konuda şunları söylüyor: “O filmle çok gurur duymuş ve onun parçası olmaktan çok keyif almıştım. Tüm o teknolojiye sahip, büyük sükse beklenen bir filmde ilk kez rol almış ve bunun bir parçası olmaktan heyecan duymuştum. Bunu tekrar ama en iyi şekilde yapmak harikaydı. Karakterin ne kadar popüler olduğunu bildiğim için daha büyük bir sorumluluk duygusu hissettim. 17 yıl önce, onu hevesli bir şekilde seviyordum. Bu sefer ise baskın olan hissim hayranları hayal kırıklığına uğratmamaktı.”
Molina, kendisini doğru düşünce boyutuna getirmek için dönüp Örümcek-Adam 2’ye yeniden baktığını sözlerine ekliyor: “Performans açısından doğru yerde olduğumdan emin olmak için geri dönüp o filme bakmak faydalı oldu.”
Dafoe için Norman Osborn/Green Goblin rolüne hazırlanmak ise Örümcek-Adam’daki performansını gözden geçirmemek anlamına geliyordu. “Karakteri gayet iyi ve sevgiyle hatırlıyorum” diyor Dafoe ve ekliyor: “O, Norman ve Goblin’in karakterin ruhu için savaştığı ikili bir karakter ve benim için de hâlâ karakterin özünü oluşturan şey bu.”
“Willem’le ilk olarak bir dublör provasından hemen önce tanıştım. Bu hayatımda yaşadığım en gerçeküstü deneyimlerden biriydi çünkü Goblin rolüne girdiğinde o gerçekten çok korkunç oluyor” diyen Holland, şöyle devam ediyor: “Provada gülmeye ve Peter Parker’dan ne kadar nefret ettiği hakkında bir şeyler söylemeye başlıyor. Onu sinemada izlerken yeniden beş yaşında bir çocuk oldum.”
Green Goblin’i ilk oynadığından bu yana üç kez daha (o dönemde Platoon ile yine adaydı) Oscar adaylığı ile onurlandırılan Dafoe, çizgi roman uyarlaması bir filmde kötü adamı oynamak gibisi olmadığını söylüyor: “Karakterin kötü eğilimlerini kullanmak ve bunların ardında doğru bir mantık bulmak eğlenceli. Osborn/Goblin karakteri, bunun kaybedenler ile kazananların dünyası olduğuna, tek önemli olanın güç olduğuna inanıyor. Sabır, şefkat veya empatiye çok az ilgi duyuyor; işlerin güçlü insanlar tarafından yapıldığına ve zayıf insanlar hakkında pek de endişelenmediğimize inanıyor.”
Molina ve Dafoe’da olduğu gibi Foxx da Electro’nun bu performansının aynı olduğunu ancak biraz farklı göründüğünü söylüyor. “İnanılmaz Örümcek-Adam 2’de saf enerjiyken MCU’ya çekildiği için, MCU’da maddeleşmeye başladığında aslında farklı görünebileceğini düşündük” diyor O’Connor.
Foxx, “Bu hâlâ o karakterin DNA’sı ama kesinlikle aynı değil” diyor ve ekliyor: “Mavi olmaması konusunda bilinçli bir seçim yaptık. O film için sanki özel bir yere gidiyorduk ve biraz daha tuhaflık gerekiyordu. Bu filmde ise karakter biraz daha gerçekçi. Dolayısıyla karakter için gerçekten işe yarayan bir görünüm hedefledik. Onun DNA’sı ama kendine özgü.”
Holland, yapımcıların Jamie’nin Jamie olmasına izin vermesinin, sahne arkasında kendiliğinden ortaya çıkan bir başka durum olduğunu da sözlerine ekliyor: “Jamie Foxx, tanıdığım en yetenekli insanlardan biri. Ayrıca tanıdığım en karizmatik insanlardan biri. Bence tartışma şuydu: Filmimizde Jamie Foxx var, hadi Jamie Foxx’u filmimize dahil edelim. Jon ona mizahın göz korkutucu olmasına olanak tanıyacak kadar yaratıcı özgürlüğü sağladı. İşin çok komik olan yanı da bu: Jamie göz korkutucu değil. O çok sevimli bir adam; çok tatlı, çok eğlenceli. Ama karaktere büründüğünde gerçekten korkutucu oluyor. Filme sadece Jamie Foxx’un getirebileceği o kadar çok şey kattı ki. Dürüst olmak gerekirse, Jamie Foxx ile her tür filmde çalışırdım. Bu adamı işte o kadar çok seviyorum.”
Özellikle çok sayıda karakterle dolu bir Örümcek-Adam setine geri dönmek yüksek gerilim anlamına gelebilirdi. Fakat Foxx set ortamlarını her seyirciye uygun doğaçlama dans partileriyle gevşetti. “Bütün müziklerimi içeren küçük Wizpak çantamı yanımda taşıyorum ve kalabalığı okuyorum” diyor aktör ve ekliyor: “Kamera operatörlerini gördüğümde, ‘Ah, burada biraz Ted Nugent’a ihtiyaçları olabilir’ diyorum. Şu anda Cardi B size uymaz. Onları biraz KISS ile, biraz Rush ile etkiliyorum. Yönetmenin de farkında olmalısınız; özellikle uzun saatler çalışma söz konusu olduğunda, dikkat dağıtıcı değil sadece destekleyici olmalısınız. Pandemi ile insanların dışarı çıkma şansı yoktu. Yani bu da dans etmek için bir fırsattı. 15-20 dakikalık molalar verdiğinizde Beyonce çalıyorsunuz ve Amy Pascal’ın havası adeta sımsıcak oluyor.”
Peter Parker rolündeki Tom Holland, Ned rolündeki Jacob Batalon ve MJ rolündeki Zendaya’nın yeniden toplanan oyuncu kadrosunun başını çekti. Birlikte film çekmeye başladıklarından beri Tom, Jacob ve Zendaya çok yakınlaşmışlardı. Jon Watts’ın görevi kısmen, üç arkadaşı ne zaman serbest bırakacağını ne zaman dizginleyeceğini bilmekti. Buna karşılık Holland, patronun kim olduğunu hepsinin bildiğini belirtiyor ve şunları söylüyor: “Bir oyuncu olarak her zaman yönetmenimin sorumluluğun onda olduğunu bilmesini sağlarım. Sonuçta, benim işim bana söyleneni yapmak ve onun işi beni yönlendirmek. Bazı konularda anlaşamayabiliriz ve fikrimi söylerim ama sonuç itibariyle patron o. Ve ben de ona patron diyorum “Evet, patron; hayır patron.” Bir yönetmenin şunu bilmesinin iyi bir şey olduğunu düşünüyorum: ‘Çekim programımda 1 numaralı kişi benim sorumlu olduğumu anlıyor, yani söyleyecek bir şeyi olduğunda ona saygı duyarım.’ Sette işbirliği yapıyoruz, iş konuları hakkında konuşuyoruz, fikrimi soruyor… Onunla çalışmak bir zevk. O, şimdiye dek bana replik okumaları yapmasına izin verdiğim tek yönetmen çünkü bana o kadar iyi replik okumaları yapıyor ki, ‘Bunu benim sesimle de söyleyebilir misin? Çünkü ben böyle söyleyemiyorum’ diyorum. Harika biri. Ve o da tıpkı benim gibi çok gelişti. Aramızda büyümesini ve gelişmesini umut ettiğim harika bir ortaklık, harika bir dostluk oluştu.”
Holland, “Ne zaman tekrar birlikte olmamız istense, her zaman kaldığımız yerden devam ediyoruz” diyor ve ekliyor: “Bazen Jon Watts için bu bir kabus çünkü sette o kadar çok eğleniyoruz ki dizginlenmemiz oldukça zor olabiliyor. Fakat bu yakınlık perdeye yansıyor ve oyuncuların öylesine hayata geçiremeyecekleri bir kimya düzeyi ekliyor. Birbirimizi gerçekten sevdiğimiz gerçeği perdeye yansıyor. İşte bu yüzden insanlar ilişkilerimize bu kadar ilgi duyuyorlar.”
Batalon ise şunu söylüyor: “Bir arada olmaktan keyif aldığımızın filmlerde oldukça açıkça görüldüğünü düşünüyorum. Birbirimizi seviyor rolü yapmak zor olmuyor.”
Batalon aralarındaki arkadaşlığın kendisi için olağanüstü anlamlı olduğunu şöyle açıklıyor: “Başladığımızda, drama okulunun ilk yılındaydım. Henüz hiçbir şey yapmamıştım. Tom ve Zendaya, o noktada çoktan sektörde yerlerini almışlardı. Benim yaşımda ama benden daha başarılı olan insanlarla bir aradaydım. Bu yüzden, onların beni desteklemeleri, benim yanımda olmaları ve şu an bulunduğum noktaya gelmeme yardım etmeleri burada olmamda büyük rol oynadı. Ama daha da önemlisi, hepimizin insan olarak geliştiği ve olduğumuzdan daha fazlası olmayı öğrendiği bir dönemdi. Onların şimdi oldukları kişiler haline gelmelerini izlemek benim için ilham vericiydi.”
Zendaya ise onları birbirine bağlayan temel ilkelerden birinin iyimser, takdir edici tavırları olduğunu söylüyor. “Bunu gerçekten önemsediğim insanlarla birlikte yapabildiğim için çok minnettarım” diyor ve ekliyor: “Çılgın bir günde veya hepimiz tehlikeli sahneler çekerken bile bu konuyu hep konuşuyor ve ‘Aman tanrım, bunu birlikte yaptığımız ve birbirimizle paylaştığımız için ne kadar şükretsek azdır. Dünyanın en havalı işlerine sahibiz’ diyoruz.”
Bu filmde, nasıl ki Peter Parker’ı değişiklikler bekliyorsa, Ned ve MJ’i de kendi dönüşümleri beklemektedir. Batalon, “Ned, Doctor Strange silahlarıyla portal açma yeteneğine sahip” diyor ve ekliyor: “Peter’ın Doctor Strange’den çaldığı bir muşta yüzük var. Peter bunu Ned’e veriyor ve böylece Ned portaller açabiliyor. Evet, Ned’in güçleri var.”
Zendaya’ya göre MJ’in değişimleri daha içsel. “Peter onu gerçekten açtı. Bardağın yarısı boş diyen çok olumsuz bir insan olmaya alışıktı ama Peter ondaki umutlu yanı, olumlu yanı açıyor. Birbirlerinin bu farklı yönlerini ortaya çıkarışlarını ve birbirlerine farklı şekillerde bel bağlamalarını izlemek çok tatlı. Birbirlerini oldukları gibi seviyorlar. Bence MJ onu uzun zamandır seviyor, Örümcek-Adam olduğunu anlamadan önce bile. Ve bence Peter da MJ’in bir şeylere tüm o tuhaf bakış açılarını ve dünyada yolunu bulma şeklini seviyor. Birbirlerini gerçek, insani bir düzeyde anlıyorlar ki bu da onların daha savunmasız olmalarını sağlıyor.”
Marisa Tomei, May Teyze rolünü kendiyle özdeşleştirdi. Karakteri yorumlama biçimini, Peter’a büyümenin tüm yönlerinde rehberlik etmek olarak açıklıyor: “Peter’ın misyonunu kutsal bir şey gibi taşıyor ama aynı zamanda hafif dokunuşlarda bulunuyor ve ona eğlenmesini hatırlatıyor. Bir yandan Peter’ın kaderini yaşamasını, bir yandan da onun kendi içinde büyümenin normal deneyimlerini yaşaması gereken genç bir adam olmasını sağlamaya çalışıyor.”
Jon Favreau’nun Happy Hogan rolünü yeniden üstlenmesi gerçek bir yuvaya dönüş durumuydu. Aktör, “Bu küçük kararların yıllar boyunca sonuçlarının olması şaşırtıcı” diyor ve ekliyor: “Sırf işi halletmek için Iron Man üzerinde çok fazla keşif yapıyorduk. Gerçekten iyi bir insan grubumuz, harika bir oyuncu kadromuz ve harika bir kaynak materyalimiz vardı ama çok fazla da belirsizlik söz konusuydu. Bunu belirli bir tonla, belirli bir kişilikle, belirli bir duyarlılıkla bir araya getirmenin bir yolunu bulduk ve onlar bunu daha ileriye taşıyabildiler; hatta bunun üzerine inşa ettikleri şey bizim yaptığımız her şeyin çok ötesindeydi ama yine de bir devamlılık hissi veriyor. Bu yüzden beni ne zaman arasalar, filmde olmak istiyorum. Kendimi her seferinde hiç bırakıp gitmediğim bir yere dönmüş gibi hissediyorum.”
Bu film için Favreau, May ile olan ilişkisinin daha fazla keşfedildiğini görmekten mutlu (öhö öhö). “Happy dünyada tüm olan bitenler yüzünden çok olgunlaştı. O kesinlikle savunmasız bir adam. Happy ve May’in birlikte vakit geçirmiş oldukları anlaşılıyor ve Happy belki de bunu May’den biraz daha ciddiye alıyor. Kendisini kalp kırıklığı yoluna sokuyor olabileceğini fark etmeye başlıyor ama bir yandan da onunla arkadaşlık etmekten gerçekten hoşlanıyor” diyor aktör.
Flash Thompson’ı canlandıran Tony Revolori’ye göre Peter’ın gizli kimliğinin ortaya çıkmasından etkilenenler sadece arkadaşları değil. “İlk filmde Flash’ı tipik bir zorba yaptık. Bu filmle birlikte Flash artık Örümcek-Adam’ın maskesinin ardında kimin olduğunu biliyor ki karakterle ilgili hiçbir mecrada okumadığım bir şeydi bu” diyor.
Son olarak, Evden Uzakta’da sürpriz konuk oyuncu olarak yer almış olan Oscar ödüllü J.K. Simmons da J. Jonah Jameson olarak seriye geri döndü. Aktör, “J.J.J.’siz bir Örümcek-Adam filmi olamayacağını sonunda anlamalarına sevindim” diyor şakayla ve karakterinin yeniden seriye dahil oluşunu şöyle aktarıyor: “Her şey çok hızlı şekilde bir araya geldi: Gerilla tarzında***, aceleyle, stüdyodaki birinin ofisinde çekim yaptık. Hoş bir sürpriz oldu. Bu kez J. Jonah Jameson’ın yeni, daha az saçlı bir versiyonunu yapmaktan memnunum. İzleyicilerin özdeşleşmesi için eğlenceli bir adam; kendisinden nefret etmeyi sevdiğiniz türde biri. Ama havlayan köpek ısırmaz derler –yoksa ısırıyor mu? Isırdığı tek şey purosu.”
*** (Gerilla tarzı film yapımı: Son derece düşük bütçelerle, minimum çekim ekibiyle ve sınırlı aksesuarla mevcut olan mekanlar ve ekipman kullanılarak yapılan bağımsız sinemacılık.)