Game Power: Oyun Dünyasının Kadınları
Emel Bilge Çınar (Öteki Sinema ve OldMagnet yazarı, Videographer)
Oyun dünyası sanal Ping Pong ile insanlığın keşfine sunulduğundan beri, kadınların yeri –erkek egemenliğinin kabul edildiği her ortamda olduğu gibi– burada da tartışma konusu oldu. Özellikle 80’lerin sonu, 90’ların başında “Damsel in Distress” konulu birçok oyun kadınları “kurtarılmayı bekleyen bakire” olarak tasvir ederken (Princess Peach, Princess Zelda gibi), 2000’lere yaklaştığımızda ortaya çıkan “kadın kahraman” ihtiyacı Tomb Raider isimli oyunun baş karakteri “Lara Croft”un doğumuna ön ayak oldu.
Tomb Raider hem kadınlar için, hem de erkekler için sansasyonel bir oyundu. Erkek dünyası olarak kabul edilen bilgisayar oyunları evreninde, ilk defa “kadın gözünden” oynanan bir oyun bu kadar geniş bir kitle tarafından kabul görüyordu. Bu başarıda Lara’nın özellikle erkeklere hitap eden dolgun göğüslerinin ve şekilli kalçalarının da önemli ölçüde yeri oldu. Ancak kadınların seks objesi olmak dışında insiyatif kullanabildiği bir hikaye barındırması açısından Tomb Raider önemli bir kilometere taşıydı. Ne yazık ki devam oyunlarında bu bakış açısı az da olsa değişmeye başladı. Lara Croft’un seksapelinden faydalanmak konusunda arsız bir doyumsuzluğa sürüklenen yapımcı firma Eidos, her yeni oyunda Lara’yı daha seksi, daha dolgun ve daha histerik bir karakter haline getirdi. Ve işin sonunda Lara, zamanında LucasArts‘ın iddia ettiği gibi “dişi Indiana Jones” olmaktan biraz uzaklaştı.
Neyse ki oyun dünyasında güzelliği dışındaki özellikleri ile varolma becerisi gösteren bir başka karakter daha vardı; Cate Archer.
The Operative: No One Lives Forever isimli oyunun kahramanı olan Cate eski bir hırsızdı. Annesinin doğumdan hemen sonra ölmesi ve babasının intiharından sonra suça yönelen Cate’in kaderi İngiliz İstihbarat Örgütü UNITY‘nin babacan ajanı Bruno Lawrie tarafından keşfedildikten sonra değişmişti. Oyunun en önemli özelliği 60’ların Bond filmlerini anımsatan muazzam atmosferiydi. Fakat yer yer Austin Powers‘ı da hatırlatan, hatta dönemin “ajanlık temalı” dizileri ile inceden dalga geçen eşsiz bir mizahı da vardı.
Cate Archer’ın erkek egemenliğindeki istihbarat dünyasında gerçekleşen varoluş mücadelesi; seksist yöneticileri ile girdiği laf dalaşları sayesinde mizahın doruğuna tırmanıyordu. Her ne yaparsa yapsın, hatta bağlı olduğu UNITY’nin tüm ajanlarından daha iyi iş çıkarmış olsa bile, “yeterince iyi olamadığı” gerekçesiyle zılgıt yiyor, kendini sarkastik yorumlar eşliğinde Bruno ile dertleşirken buluyordu. Hatta bir ara kadın olması öyle bir dert oldu ki UNITY’e, dünyanın en arsız, en şapşal, en maço ve en aptal Amerikan ajanı Tom Goodman‘ı Cate Archer’a “işi öğretmesi” için görevlendirdiler. Neyse ki bu oyun, eleştiri kisvesi altında kadınların gerçekten beceriksiz olduğu imasında bulunan zevzek bir anlayışa sahip değildi; ve finale ulaştığımızda kadının fendinin, erkeği yenebileceğini kahkahalar eşliğinde görmüş olduk.
Bu iki önemli karakter dışında oyun sektörüne yön vermiş bir çok kadın karakterden daha bahsedebiliriz; Oyun tarihinin en etkileyici kötü karakterlerinden biri olan Sarah Louise Kerrigan, dünyanın en seksi Dhampir‘i (yarı insan / yarı vampir) BloodRayne, Half Life‘ın levyeli dünya starı Gordon Freeman‘a içten içe yakıştırdığımız seksi nerd Alyx Vance, zombi istilasını çekilir hale getiren gözüpek polis Jill Valentine, Mortal Kombat‘ın ortağına en sadık sarışını Sonya Blade, Street Fighter‘ın “kızlara da seçecekleri bir şey yapalım” mantığından çok daha uzağa erişmiş ikonik karakteri Chun-Li ve değinemediğim daha niceleri.
Her ne kadar “erkek hobisi” olduğu düşünülürse düşünülsün, aslında bu yakıştırmaya konu olan her şeyde olduğu gibi, kadınların gerçek karakterler haline dönüşmediği bir oyun dünyası düşünülemez. Bu gerçeğin daha sık dillendirilmesi ve kabul görmesi için tüm kadınları önyargılarını yıkmaya ve erkeklere hitap ettiği yanılgısıyla “bulaşmaktan” çekindiği oyun dünyasına dalmaya davet ediyorum.
Herkese iyi oyunlar!