Gladyatör, Alien, Cennetin Krallığı, Robin Hood gibi unutulmaz filmlerin yönetmeni RIDLEY SCOTT’un en büyük projesi Prometheus’un yapım hikayesi yayında. Film 01 Haziran’da dünyadan önce Türkiye’de. Efsanevi yapımcı ve yönetmen “Blade Runner”dan bu yana ilk bilim kurgusuyla yeniden karşımızda. Başrolde ise Ejderha Dövmeli Kız’dan tanıdığımız güzel oyuncu Noomi Rapace ve oynadığı bir çok filmle başarısından söz ettiren yakışıklı oyuncu Michael Fassbender var.
Efsane film Charlize Theron, Guy Pearce, Idris Elba, Logan Marshall-Green gibi dev isimlerin de bulunduğu kadrosuyla da merakla bekleniyor.
PROMETHEUS ile çığır açan yeni bir mitoloji yaratan Scott, insan ırkının Dünya üzerindeki köklerini araştıran bir ekibin hikayesini anlatıyor. Bu serüvende evrenin en karanlık köşelerine sürükleniyorlar ve köklerimizi ararken buldukları, dünyanın sonunu getirebilecek bir şey oluyor. Artık bununla savaşıp, insan ırkını bu bilinmez tehlikeden kurtarmaları gerekiyor.
Twentieth Century Fox yapımında hayata geçen ve orijinal bir bilim-kurgu olan PROMETHEUS Ridley Scott yönetmenliğinde 01 Haziran’da vizyona giriyor. Senaryonun ilk aşaması Jon Spaihts (“The Darkest Hour”) tarafından Scott’ın fikrinden yola çıkarak yazıldı.. Damon Lindelof (“Lost”, “Star Trek”) ve Scott senaryonun son halini şekillendirdiler.
İzleyiciye filmin sürprizlerini tiyo vermemek adına özenle korunan hikaye detayları olmakla beraber Scott filmin anahatlarını ve oluşumunu şöyle dile getirdi; “Bu projenin başlangıç noktası Alien olsa da yaratım süreci yepyeni, geniş bir mitolojiye ve evrene dayanıyor ve orijinal hikaye burada geçiyor. Filmin asıl hayranları Alien’ın DNA’sının izlerini bulacak olsalar da diyebiliriz ki filmin ana fikri oldukça özgün, geniş ve kışkırtıcı. Aradığım o tek hikayeyi bulduğum için daha mutlu olamazdım, ve sonunda çok sevdiğim bu türe geri döndüğüm için.”
“Ön tanıtım, devam filmi ve yeniden çekimlerle dolup taşan bir dünyada Ridley’in bu film için olan vizyonunun bu kadar orijinal oluşundan feci şekilde etkilenmiştim. Cesur, duygu yüklü ve umuyoruz ki herkesin beklentisinden çok farklı. Çocukken onun filmlerine gittiğimde alttan birşey ayaklarımı yakalayacakmışçasına, korkudan ayaklarım yerden yükselirdi; bir gün bu korkudan sorumlu kişiyle işbirliği yapacağım en çılgın rüyalarımda bile aklıma gelmezdi. Onunla çalışmak rüyaların gerçekleşmesinden de öte birşey oldu.” diyor Lindelof.
Beş ana rol içerisinde Noomi Rapace imza atılan ve kesinleşen ilk yıldız oldu. Genç İsveçli aktrist bilimadamı Elizabeth Shaw rolüne Scott’ın “The Girl With a Dragon Tattoo” filminde Lisbeth Salander rolünü izlemesi ve Time Magazine’nin 2010 Yılın Performansı seçilmesi üzerine seçildi. Rapace , tüm dünyada okunma rekorları kıran Stieg Larsson’ın Millennium üçlemesi kitaplarından (Ejderha Dövmeli Kız, Ateşle Oynayan Kız) uyarlanan filmlerin üçüünde de başroldeydi.
Alien ile bir janrı yeniden yaratan ve bilimkurgu ile korkuyu mükemmel bir biçimde birleştiren ünlü yönetmen Ridley Scott,sonrasında da zamanımızın ve janrının en önemli filmlerinden olarak saygı gören Blade Runner’ı yaptı, ve imzasını aksiyon, gerilim, korku ve daha birçok türle birleştirip Prometheus’u Haziran’da tüm dünya sinemasına sunuyor.
Prometheus ile Scott yepyeni bir mitoloji yarattı. İnsan ırkının Dünya üzerindeki köklerini araştıran bir ekibin hikayesinde, sarsıcı bir yolculuğa bizi sürüklüyor ve uzay gemisi Prometheus ile evrenin en karanlık yerlerine doğru yola çıkıyorlar. Burada insan ırkının geleceğini kurtarmak için inanılmaz bir mücadele vermek zorunda kalırlar.
Uzun süredir bilim kurgu üzerine çalışmasa da, Ridley Scott’’ın bu janra olan ilgisi hiç azalmadı. Türün en saygı gören iki filmini yapmış biri olarak, dönüşü ancak bu denli görkemli bir fikir üzerine olabilirdi. “Son 10 yılda aksiyondan uzak, yaratıklardan uzak, bilim kurgu filmlerinden uzak bırakıldık,” diyor Scott. “Burada temel soru: siz ne kadar original bir şey yapacaksınız?” oluyor.
“Bunca yıldır bilim kurgudan uzak kalmamdaki sebep, başka filmler ve türler üzerine çalışıyor olmam yanısıra, açıkçası yeterince doğru, original ve güçlü bir hikayeyle de karşılaşmamış olmamdı. Prometheus ise tüm bunları barındırıyor.”
Prometheus’un ancak Alien’da ipuçları verilmiş bir gelecekle başlamar ve ancak bu yabancılaşan hikaye ile unutulan bu hikaye ekranlara döner. Fakat bu gizemli başlangıç – devasa fosilleşmiş bir yaratığın (Space Jockey olarak bilinen) – bunu hayata geçiren kişi tarafından tüm detaylarıyla hatırlanıyordu. “Alien’dan sonra bende kalan şey, arkasında yatan gizemdi.” diyor Scott. Kimdi o? Nerdendi? Misyonu neydi? Onun türü nasıl bir teknolojiye hakimdi? Bu türden soruların daha da büyük fikirlere sıçrayacağını düşündüm.”
Ve evet, Prometheus aslında şimdiki devasa haline kavuşmadan çok önce, hayata Alien’dan da yıllar önce başlangıç hikayesi olarak ortaya çıkmış oluyor. Scott’ın da belirttiği gibi proje “başka bir evrene evrildi.” “Yaratıcı sürecin dışında yeni, büyük bir mitoloji de oluştu, içinde original başlangıç hikayesinin de olduğu bir hikaye. Eski hayranlar Alien’ın DNA’larına da rastlayacaklardır, böyle diyebiliriz, fakat filmin altında yatan ana düşünce çok özgün. Prometheus uzun zamandır aradığım bambaşka bir tür.”
PROMETHEUS EKİBİ
Güçlü kadın başroller Ridley Scott’ın alamet-i farikasıdır: Sigourney Weaver Ripley rolünde ‘Alien’da; Geena Davis ve Susan Sarandon ‘Thelma and Louise’de, Demi Moore ‘GI Jane’de; Eva Green ‘Kingdom of Heaven’da ve Connie Nielsen ‘Gladiator’de. Prometheus ise bir değil, iki büyük başrol kadın oyuncuya yer veriyor; Noomi Rapace’ın canlandırdığı Elizabeth Shaw inanç ve umutla dolu bir bilim insanı, fakat vardığı yerde karşılaştığı tehlike sonucunda bir savaşçıya dönüşüyor; Charlize Theron’un canlandırdığı Vickers da bu uzak ve malum dünyaya yapılan yolculuğu finance eden mega-şirketi temsil eden ‘yüz’ü.
Rapace’ın Ejderha Dövmeli Kız’daki güçlü ve sarsıcı performansı dünya genelinde büyük ilgi görmüştü – Scott’ın ilgisini de. “Noomi az görülen bir zeka ve fiziksel performansa sahip,” diyor Scott. “Ejderha Dövmeli Kız’da kendi rolüne tamamen hakimdi. O kadar güçlü ki, Noomi ile tanıştığımda sert, katı birini bekliyordum, aksine Noomi çok sevimli, Kibar ve zeki biriydi. Bu birleşim de Shaw rolü için mükemmeldi.”
Ridley Scott’tan bir gün telefon almak her oyuncu için kariyer belirleyici bir şeydir, buna Rapace da dahil. “Ridley ile ilk görüşmemizden sonra, onunla Prometheus’ta .alışmayacak olursak bile onunla tanıştığıma ne kadar Mutlu olduğumu düşünmüştüm.” Görünen oydu ki, Shaw Scott ile geçireceği vaktin çok daha fazlasını, onu bir ekran testi sonrasında seçen görüntü yönetmeni Dariusz Wolski, ASC ile daha çok vakit geçirecekti. “Prodüksiyon amiri Arthur Max’ın endüstriyel ve garip bir havada dizayn ettiği Panavision depolama odasında deneme çekimi yaptık ve Noomi muhteşemdi.” diyor Ellenberg. “Hepimiz onun ekrandaki görüntüsünden, gücünden çok etkilenmiştik”.
YAPIM HAKKINDA
Ridley Scott uzun zamandır sinemanın bilgisayar tabanlı görüntü yaratmak gibi ‘yeni hileleleri ve oyuncaklarıyla’ haşır neşir olsa da, kendisi aynı zamanda kendi tanımıyla ‘gerçek olan’ diye nitelendirdiği set çekimleriyle yaptığı filmlerle de meşhurdur. Aslında günümüzde epic janrda filmlerin çoğu CGI tabanlı olsa da, Prometheus ender bir yapıda: devasa bir bilim-kurgusal dünya çoğunluğu gerçek settler, sahne donanımları ve oyuncularla veriliyor. Bu, inanılmaz etkileyici bir gerçeklik yarattığı gibi, bir set diğerinden daha da çarpıcı oluyor. Yapım ekibinden birinin de dediği üzere: “Ridley dünyadaki en muhteşem uzaylı alanını kurdu.”
Ekip ve oyuncular yapım amiri Arthur Max ve ekibinin üstün eforları karşısında hayran kalmışlardı. “Bu setlerde yürümenin etkisi hafife alınamaz” diyor Ellenberg. “Bir çok anlamda çok etkileyiciydi. Gerçek setlerde çekim yaptığınızda ufaklı tefekli birçok içgüdüsel durum oluşuyor. Herkes daha doğal ve organik davranıyor çünkü o gerçekliğin içinde oluyorsunuz. Tasarımın her bir ayrıntısı gerçek dünyadan referansla yapıldı, gerçek fikirlerle, gerçek olgularla. Bunların bazıları adeta çok ulvi tasarımlar, ama yine de bu dünyaya aitler. Ve insanları gerçekten ürpertip onlarla angaje olmak istiyorsanız, duygusal olarak da gerçek settler bunu yapabilmenin tek yolu.”
Yapım İngiltere Pinewood Studios’ta 5 ayrı sette gerçekleştirildi; bunlardan biri ünlü “007 Stage” (18.000 metre kare genişliğindeki, Avrupa’nın en büyük setlerinden biri). Stüdyoyu minimum alanlarla kullanaral, yapımcılar 16’dan fazla set ve 5 sahne kurdular; 007 Stage’in boyutunu da 3’te biri oranında büyüttüler. Çekimler 2010 Ağustos’unda başlasa da, ön hazırlıklar çok daha öncesinde başlatıldı.
Arthur Max yalnızca uzay gemileri ve araçlarını değil, gezegenin genel olarak alanını, manzarısını (orada bulunan yapılar ve araçlar da dahil) tasarladı. Prometheus gemisi için Max şöyle bir şey istedi “teknoloji harikası bir şey yapmak, galaksinin en ücra köşelerine gidebilecek dokuda teknolojiye sahip bir amiral gemisi yaratmak. Birçok NASA ve European Space Agency tasarımlarına göz attık ve bundan bir jenerasyon sonra, uzay yolculuğunun hangi elementleri içerebiliyor olacağını hayal ettik.” Max sonrasında geminin iç mimarisi üzerine çalıştı ve bunun dış yapı üzerinde nasıl bir etkisi olabileceğini de.
Prometheus köprüsü özenle tasarlanmış, devasa ve mücevherimsi görünümde kaplamada bir yapı. Belki de Prometheus’taki en özenli sahnelerden biri Vickers’ yaşam alanları; bir uzay aracı kabininden çok Fifth Avenue’da lüks bir daireye benziyorlar. Boşluklar eski ve yeni tipte tasarım mobilyalarla doldurulmuş, bunların arasında bir Fazoili piyano, Swarovski avize ve her türlü tıbbi soruna robotic müdahale yapabilen – ameliyat bile yapabilen – yüksek teknolojili bir medical unite görüyoruz. Filmin ana sahnelerinden birindeki tabut içinde gibi görünen kapsülümsü figürler, filmdeki aksiyon, korku ve gerilimin daha önce hiçbir filmde görmediğimiz bir örneğini öne sürüyor. “Orada olup biten, muhtemelen hayal edebileceğiniz en kötü şey” diyor Rapace.
Prometheus’un içinde bir laboratuvar – ekibin araştırmalarına devam ettiği -; ekibin misyon için kıyafetlerini giydiği hazırlık odası; hiper-uyku barakaları (ekip keşifteyken David’in onları monitörden görüntülediği), yüksek teknolojiye sahip yemek güvertesi ve de gemi ekibine ait alanlar bulunuyor.
Max’in efsanevi setleri Pyramid’ de içeren bir alien gezegenini, içinde Juggernaut, ve Alien’dakine benzer bir gemi de olan içeriyor. Bir seri boş alanlar, koridorlar ve büyük alanları birbirine bağlayan tüneller, ve post-prodüksiyonda yapılan genişletmelerle, toplam alan neredeyse Empire State büyüklüğünde. O kadar büyük bir alan oldu ki, ekip zaman zaman yönünü bulamadı.
Dışarıda Pinewood’un arkasında, Max ve ekibi Prometheus Garaj’ını yaptılar; geminin ana kısmını oluşturan 3 setten birisi. Bu devasa ser ekibin araçlarını da içeriyor. “Belirli bir yüzeyde gerçekten gidebilen araçlar yaratmak durumundaydık; engebeli ve kayalık alanlarda gidebilen” diyor Max. “Hem bu çevrede sürmeye elverişli endüstriyel yapıda, hem de futuristic bir karakteri olan araçlar yapmamız gerekiyordu.” Bu dayanıklı araçların yapımı 11 hafta sürdü.
Pinewood’da 15 hafta süren çekimleirn ardından tüm ekip İzlanda’ya, filmin zirve yaptığı sahneleri ve giriş bölümünü çekmeye gittiler. Hekla adlı kasabada, yapım ekibi efsanevi aksiyon ve gerilim sahnelerini çekti – o esnada İzlanda’daki en büyük volkanik dağlardan biri de patlama tehtidi gösteriyordu. Diğer sahneler de görülmeye değer bir manzara olan Dettifoss şelalelerinde çekildi.
Bu denli zorlu koşullar altında çalışan yalnız Max değil, Scott’ın bir diğer beraber çalışmayı sevdiği Oscar sahibi kostüm tasarımcısı Janty Yates oldu. “Ridley, izleyicinin çok iyi bildiği, şişirilmiş gibi duran NASA tarzında uzay kostümlerinden kaçınma konusunda çok kararlıydı.” diyor Yates. Her kostümün bir dış uzay giysisi, yapay kauçuktan bir iç giysisi ve kask takabilecekleri bir bağı ile sırt çantası vardı. Scott hiçbir kör noktası olmayan, küresel bir kask istedi. Her bir kask üzerinde 9 adet çalışan video ekranı, ışık, ve çantanın içine yerleştirilmiş oksijen tüpü bulunuyor. Kaskın dış kısmı tam işlevsel bir fener görevi görüyor ve aynı zamanda verici ve kaydedicisi de olan HD bir kamera.
David’in gemideki kostümü insan kıyafetlerine uyumlu, fakat ince çizgilerle daha doğrusal bir görünüm veriyor. Theron ipekten güzel bir tiftik kıyafet giyiyor; buz gümüşi renkte. “Vickers buz kraliçesi. Onu mümkün olduğunca heykelimsi bir görünüşte tutmak istedik.” diyor Yates. Janty, Elba’ya yıllardır gemide olduğunu hissettiren boyalı gibi bir ceket veriyor. Marshall-Green, Holloway rolünde zamansız ve rahat bir his verir görünümde; ayağında parmak arası terlikleri ve Thai balıkçısı şortlarıyla.
Filmdeki yeni yaratıklar da Creature Effects ve Özel Makyaj Efektleri Neal Scanlan ve Prostetik Süpervizör Conor O’Sullivan’ın elinden çıkma. “Bu iğrenç yaratıkları ve yaratıkların evrimini mantıklı ve biyolojik bir uyum içinde vermeye çalıştık,” diyor Scott. Scanlan da şöyle ekliyor: “Her bir yaratığın yaşam döngüsünin ayrı bir amacı var. Zenobiyoloji için Alien’dakinden ill ada çok geriye gitmeyen ama benzer DNA’da yaratıklar düşündük. Ridley’nin referanslarının büyük çoğunluğu doğadan – bitkiler, sebzeler, deniz yaratıkları ve diğer hayvanlardan – ilhamla düşünülmüş. Hiçbiri yoktan bulunmuş değil.”
Prometheus Scott’ın dijital olarak çektiği ilk 3D filmi; yönetmen teknik zorlukları ve estetik fırsatlarıyla benimsiyor bunu. Scott ve Wolski, aksiyonu ve dar alanlardaki gerilim hissini arttırmak için bu teknolojilere başvuruyorlar, tabii destansı bir görünüm yakalamak için de.
Bu janra dönüş yaparken Ridley Scott yine hikaye anlatımında, hem görsel hem tematik olarak, sınırları zorluyor. Kendisinin de belirttiği gibi, hikaye yapısından oyuncu seçimine, setlerden kostümlere kadar herşeyde yeni bir hikaye anlatım türüne sonuna kadar var. Yeniden karşımıza bu türle çıkan yönetmen size korkudan koltuğa yapıştırırken, büyük resmi de asla kaçırmıyor. “Prometheus’u gördüğünüzde, tamamıyla beklenmedik bir şey deneyimlemiş olacaksınız,” diyor Scott.
Merakla bekliyoruz..
Filmi 3 haziranda izledim.Ridley ustanın hayranlarından biri olarak itiraf etmeliyimki hayalkırıklığına uğradım,Filmin başlangıcı,gezegenin resmedilişi,uzay gemisi ve görsel efektlerin bütünlüğü harika.Ancak zorlama tasarlanmış yaratıklar ( kobra ve ahtapot benzeri )zorlama aksiyon sahneleri beni bunalttı ve 1979 yılındaki alien da nekadar çok tasarım ve fikir varmış h.r giger yerinde saymış senaristlerde çömezmiş diye düşündüm.Konusu star wars evreninden daha zenginken değinilmeyen üstün körü kafasını gözünü yaran bir felsefe kurgulanmış.